2007'den Bugüne 92,262 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Laboratuvar Hayvanları Yetiştiriciliği
MAKALE #10317 © Yazan Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ | Yayın Ocak 2013 | 24,174 Okuyucu
LABORATUVAR HAYVANLARI YETİŞTİRİCİLİĞİ

Laboratuvar hayvanları denilince akla Tıp, Veteriner Hekimliği, Diş Hekimliği, Eczacılık, Biyoloji ve Genetik alanlarında yapılan bilimsel çalışmalarda deney için kullanılan hayvanlar akla gelmektedir.

Laboratuvar (Deney) hayvanları çok çeşitllidir. Yurtdışında yabancı ülkelerde koyun, keçi ve domuz da deney hayvanı olarak kullanılmaktadır. Fakat koyun ve keçinin gevişgetirenlerden olması ve dolayısıyla kompartımanlı tip mideye sahip olmalarından genel anesteziye dayanmaları çok zordur. Zira hemen anestezinin başlangıcından itibaren rumende (işkembe) gaz şekillenmekte ve anestezi çok olumsuz etkilemektedir.
Domuz da çok yağlı bir vücut yapısına sahip olduğundan dolayı deneysel tıp çalışmalarında problemli olmaktadır.

Köpek ve Kedi ise WHO (Dünya Sağlık Örgütü) tarafından Pet hayvanı olarak ilan edildiğinden bu hayvanları deney hayvanı olarak kullanmak yasaktır.
Diğer deneysel çalışmalarda kurbağa, kaplumbağa, güvercin, tavuk, maymun gibi hayvanlar da kullanılmaktadır.

Bu yüzden günümüzde en çok kullanılan deney hayvanları, tavşan, fare, kobay, sıçan (keme), hamster dir. Tavşan hakkında ayrıntılı bilgiyi Tavşan Yetiştiriciliği adlı makalemde bulabilirsiniz. Bu yüzden Tavşan hakkında burada bilgi tekrarı yapılmayacaktır.

FARE : Mus musculus

Fare, kemirgen bir hayvandır. Muridae (faregiller) ailesine mensuptur. Fare sistemik taksonomik olarak ;
Alem : Animalia (Hayvanlar)
Şube : Chordata (Kordalılar)
Sınıf: Mammalia (Memeliler)
Takım: Rodentina (Kemiriciler) ında yer alır.
Tür : Mus musculus (Fare) olarak adlandırılır.
Cricetidae familyasının Microtus cinsini oluşturan Tarla Faresi olarak ta bilinen kemiriciler ise fare türü değildir.

İki çeşit fare mevcuttur. Beyaz fındık faresi ve siyah fındık faresi. Beyaz fındık faresi daha çok tanınmıştır. Beyaz fındık faresinin çeşitli ırkları vardır. Beyaz farede kuyruk bedene oranla daha uzundur. Kuyruk büyüktür ve pembe kırmızı renktedir. Gözlerde parlak kırmızıdır ve çok canlıdır. Bacaklar kısadır. Ön ayaklarında 4, arka ayaklarında 5 adet parmak vardır. Fareler gündüzleri daha çok uyurlar geceleri yuvalarından çıkarlar, yemlerini yerler, su içerler ve gezinirler.

Fare ideal bir deney hayvanıdır. Deney yapmaya çok uygundur. Tıbbi, biyolojik, biyomedikal araştırmalar yapan bir kuruluşta mutlaka fare yetiştirilmesi gerekir. Böyle araştırma yapan merkezlerde yeteri seviyede fare yetiştiriciliği olmalıdır. Fareler mikroplara (bakteri, virus , maya ve mantarlara), kimyasal maddelere özel ve farklı duyarlılık gösterdikleri için çok iyi deney hayvanıdırlar. Araştırmalarda fare çok kullanılan bir deney hayvanıdır. Ayrıca, farelerin genetik yapısı ile insan genetik yapısının ileri düzeydeki benzerliği ve üreme hızları dolayısıyla, deney hayvanı olarak yaygınca kullanılırlar.

Yanaklarından omuzlarına kadar inen küçük astarlı iki dış çene keseleri vardır. Fareler bu keselerde yiyecek taşırlar, temizlemek gerektiğinde de içini dışına çıkararak çevirip temizlerler. Tahıl, kök, meyve, ot, böcek gibi çok çeşitli yiyeceklerle beslenirler.
Farelerin yetiştirilmesi ile ilgili bilgileri kısaca bir göz atalım.

Farelerde dişi farelerin tohumlanması işlemi iki yöntemle yapılır.
1.Monogami : Bir dişi fare ile bir erkek farenin çiftleştirilmesidir. Kızgın fare erkeğin kafesine konur, biraz beklenir. Çiftleşmeden sonra dişi fare kafesten alınır e gebe farelerin kafesine konur. (Bazı fare yetiştiricileri bu yöntemle daha çok sayıda, 2 kat yavru elde edilebildiğini iddia etmektedirler.)
2.Poligami : Birkaç (genelllikle 2 – 4, bazen 10) kızgın dişi farenin 1 erkek fare ile çiftleştirilmesidir. Dişi fareler erkek fare ile bir kafeste tutulurlar. 3-5 gün erkek fare ile beraber kalan dişi fareler çiftleşmelerini takiben erkek farenin kafesinden alınırlar ve gebe fare kafesine konurlar. Gebe fare kafesinde 3 dişi fare 1 kafeste beslenir. ( Bazı fare yetiştiricileri bu yöntemle daha iri cüsseli, daha çabuk gelişen yavrular alındığını iddia etmektedirler.)

Erken gelişme fare yetiştiriciliğinde de önemli bir özelliktir. Bazı yavrular çok küçük yaşta 8-10, hatta 6 haftalık iken 25-30 gram canlı ağırlığa ulaşabilmektedirler. Böyle yavruları, küçük yaşta olamalarına karşın damızlıkta kullanmaya başlamak hata değildir. Fakat yavaş gelişen yavrular, ancak daha ileriki yaşlarda, örneğin 12 haftalık (3 aylık) iken tohumlamada (çiftleşme) hizmete başlar.

Farelerde gebelik süresi 18 - 22 gündür yani ortalama 3 haftadır. Çiftleşmeden üç hafta sonra gebe dişi fare doğurur. Doğumdan sonra dişi fareler tekrar çiftleşme kondüsyonuna kısa zamanda ulaşırlar, fırsat verilirse dişi fare tekrar çiftleşebilir. Bu nedenle farelerden 3 - 4 haftada bir, yılda 8 hatta 12 defa yavru almak mümkündür. Fakat işletmelerde çoğu kez yılda 4 defa doğurtmak, yavru almak adet haline gelmiştir. Farelerde doğum genellikle gece olur. Bir doğumda 3 ila 12 adet arasında değişen sayıda tüysüz, gözleri kapalı fare yavruları doğar. Yavrular çok küçüktürler.Yavruların doğum ağırlığı ortalama 1 gram kadardır. Gözleri doğumdan 11 ila 13 gün sonra açılır. Yavrular 15 -21 gün (anne fare tekrar doğuruncaya kadar) süt emerler. Yavruların 15. Gün canlı ağırlığı ortalama 3 gram dır. Sütten kesim canlı ağırlığı ise ortalama 4-5 gramdır. Bu değer birinci ayın sonunda ortalama 6 grama, üçüncü ayın sonunda ortalama 14-15 grama, dördüncü ayın sonunda 18-20 grama, beşinci ve altıncı aylarda da 30 grama kadar yükselir. Fare yavrularında da cinsel faaliyetler çok erken başlar. 3-4 haftalık fare yavrularını cinsiyetlerine göre ayırmak gereklidir. 6-8 haftalık yavrularda cinsel faaliyetler en üstün seviyeye ılaşır. Eğer vücut gelişmesi iyi durumda ise bu yaştan itibaren böyle fare yavruları damızlıkta kullanılmaya başlanabilir. Farelerde ergin canlı ağırlık 30 -35 gramdır.

Farelerin yapılan deneylerde farenin fizyolojik özellikleri çok gereklidir. Farelerde bedenısısıs 37.4 C derece, nabız sayısı 120 kadardır.

Fare yetiştiriciliğinde üretimde farelerin cinsel faaliyetleri, gelişmesi ve ayrıca gereksinim duydukları çevre koşulları ile ilgili bilgilere de ihtiyaç vardır.

Dişi farelerde cinsel kızgınlık (östrüs) siklüsü 4-5 gün, kızgınlık süresi 12 saattir. Fare üretiminde 4-5 dişi fareye bir erkek fare düşmelidir. Fare barınağında hava sıcaklığı 20 C derecenin altına düşmemelidir. Keza 23 C dereceden de fazla olmamalıdır. Havadaki nisbi nem oranı % 50 – 60 arasında olmalıdır. Fareler kafes içinde yetiştirilirler. Fakat bazı yerlerde kavanoz içinde de barındırılmaktadırlar. Fare kafesleri çeşitlidir. Bunlarn standart bir tipi yoktur. En çok aliminyumdan ve paslanmaz çelikten yapılmış olan fare kafesleri kullanılmaktadır. 15 x 30 x 15 cm ölçüsündeki fare kafesleri tercih edilmektedir. Metal olmasının faydası çoktur. Plastikten yapılmış fare kafesleri, sıcak fırında sterilizasyona uygun değildirler. Fakat bunu n yanında plastik fare kafeslerinin faydaları da vardır.Plastik kafesler ucuzdur ve fareleri sıcak tutar. Plastikten yapılmış kafesler otoklavda sterile edilebilirler.

Kafeste her fareye yeteri kadar yer olmalıdır. 15 x 30 x 15 cm ölçüsündeki bir fare kafesinde 6 fare barınabilir. 75 x 45 x 15 cm ölçüsünde daha büyük fare kafesleri daha çok sayıda (100 adet fare ) barındırabilir. Epidemik, salgın hastalıklar açısından böyle büyük gruplar halinde fare yetiştirme sakıncalıdır.

Fare kafesleri 6 haftada bir defa iyice temizlenmelidir. Temizleme önce mekanik temizleme yapılır. Daha sonra tazyikli sıcak su ile kafesler iyice yıkanır ve temizlenir. Daha sonra kuvvetli bir dezenfektan madde ile dezenfekte edilir. Sonrada otoklavda veya en iyisi sıcak kuru hava fırınında sterilize edilmelidir.

KOBAY : Cavia porcellus ( Sinonimleri : Mus porcellus ve Cavia cobaya )
Orta ve Güney Amerika, evcil kobayın atası olan yabani kobayın anavatanıdır. Yabani kobaylar ve diğer kobay türleri tüm Güney ve Orta Amerika’ ya yayılmışlardır. Yabani kobay, Mara (pampa tavşanı), Kapibara (su domuzu) gibi türlerden oluşan Kobaygiller, kemirgenler arasında en geniş aileyi oluştururlar.

Yaklaşık on bin yıl öncesine tarihlenen ilk evcil kobay kemikleri Peru’da bulunmuştur. Tıpkı bugün olduğu gibi o dönemde de Güney Amerika’ da kobaylar etleri için besleniyordu. Kobayların yetiştirilmesinden kadınlar sorumluydu. Gerektiğinde kesip yemeğini pişiren yine kadınlardı. Özellikle İnka döneminde evcil kobayların yetiştirilmesi iyice yayıldı.

İspanyolların Güney Amerika’ yı keşfetmeleriyle beraber evcil kobaylar Avrupa’ ya taşınmaya başlandı. Zamanla Avrupa’da ve tüm dünyada evlerde beslenen popüler bir hayvan haline geldi. Son yıllarda Türkiye'de de popüler olmaya başlayan kobaya, sıklıkla Guinea pig ya da Ginepig (Gine domuzu) denmeye başlanmıştır.

Kobay, sistematik taksonomik olarak;
Alem : Animalia (Hayvanlar)
Şube : Chordata (Kordalılar)
Sınıf : Mammalia (Memeliler)
Takım : Rodentia (Kemiriciler)
Familya : Caviidae
Cins : Cavia
Tür : Cavia porcellus olarak adlandırılır.

Evcil kobayın atası olan yabani kobay Güney Amerika’da özellikle And dağları eteklerinde yaşamaktadır. Burada bir erkek, dişiler ve yavrulardan oluşan klanlar halinde yaşarlar. Yavru erkekler büyüdüklerinde klandan ayrılarak diğer klanlara katılır ve kendi haremlerini kurarlar.

Kobaylar doğada bütün gün gizlenerek yiyecek ararlar. Otlar, tohumlar, kökler, çiçekler temel besin kaynaklarıdır. Tehlike anlarında hiçbir zaman çok uzaklaşmadıkları inlerine kaçarlar.

Kobaylar doğada bir erkek ve dişilerden oluşan geniş aileler halinde yaşarlar. Erkek yavrular ergen olunca ya klanın başında yer alan dominant erkekle kavga ederek klanda kalır ya da klandan ayrılarak kendi haremini oluştururlar. Aile fertleri arasında güçlü bağlar vardır. Hep beraber dolaşırlar, hep beraber yemek yerler. Birbirleriyle insanların da duyabileceği sesler çıkararak sürekli olarak iletişim halindedirler. Eğer aile fertlerinden biri diğer grup üyelerini göremez ya da kaybederse oldukça yüksek ses çıkararak yardım çağrısında bulunur. Özelikle yavrular annelerini kaybettiklerinde bu sesi çokça çıkarır.

Kobaylar sosyal hayvandır. Bu sebeple hiçbir şekilde tek tutulması doğru değildir. Hatta bazı ülkelerde kobayları tek beslemek suç sayılır. En az iki kobayı birlikte beslemek ideal olanıdır.

Evcil kobaylar yalnız bitkisel besin yerler. Kobaylar ot, tohum, meyve, sebze, kök ve dallarla beslenirler. Birçok evcil hayvan mağazasında satılan hazır kobay yemleri tohumlardan, preslenmiş ot ve baharatlardan (pelet yem) oluşur. Ayrıca fıstık ya da çekirdek gibi kuruyemişler de bu yemler içinde yer alır.

Kobaylar, tıpkı insanlar gibi C vitaminini kendi vücutlarında üretemezler. Bu sebeple kobaylara verilmesi gereken hazır yemlerde kesinlikle C vitamini takviyesi bulunması gerekir. Ayrıca zaman zaman domates ya da maydanoz gibi C vitamini açısından zengin meyve ve sebzelerle beslenmeleri gerekir.

Kobaylar günlük lif ihtiyaçlarını otlardan karşılarlar. Bu sebeple evde beslenen kobaylara her gün ot ve saman vermek gerekir.

Ayrıca kafeslerinde her zaman temiz, taze su bulundurmak gerekir.
Kobaylar geniş alanlara ihtiyaç duyar. Bu sebeple kafeslerinin mümkün olduğunca büyük olması gerekir. Mağazalarda satılan çoğu kafes, yeterli büyüklükte değildir. Ayrıca son dönemlerde, özellikle Almanya’da kobayların bahçelerde geniş ve korunaklı alanlarda beslenmeleri gittikçe popülerleşmektedir. Kışın ve soğuk havalarda dışarıda tutulmaları sakıncalıdır çünkü soğuktan çok etkilenirler ve ölebilirler.

Kobay kafeslerinin zeminleri, evcil hayvan mağazalarında satılan küçük evcil hayvanlar (tavşan, kemirgen ve sürüngenler) için üretilen talaşla doldurulur. Gazete kağıdı çok çabuk ıslanıp, geç kuruduğu için hijyenik değildir ve bakteri üremesine sebep olur. Bu nedenle hiçbir şekilde kullanılmaması gerekir. Ayrıca kafeste, kobayların diledikleri zaman içlerine girip uyuyabilecekleri ya da saklanabilecekleri ağaç kavukları ve yuvalar olması gerekir. Kemirgenler için özel üretilen suluklarda her zaman temiz su bulunması gerekir. Ayrıca kafeste her zaman ot, saman ve hazır yem bulundurulmalıdır.
Kobaylar her gün en az bir saat serbest bırakılmalıdır. Serbest bırakıldıkları odalarda kablolara ve zehirli çiçeklere dikkat etmek gerekir.

Kobaylar pek su içmez, suyunu daha çok yiyeceklerinden alırlar. Kobayın asıl anavatanı Güney Amerikadır. Vaktiyle Peru’ da yabani halde yaşayan Cutler kobayını İnka’ lar evcilleştirmişler ve ilk kez evcil kobay elde etmişlerdir. 16. Yüzyılın ortalarına doğru evcil kobay Avrupa’ ya sokulmuş ve Avrupada birçok kobay ırkları meydana getirilmiştir. Dünyanın bir çok ülkelerinde kobay yetiştirilir. Bazı yerlerde (Güney ve Orta Amerikada, Asyada vb.) kobayın eti yenir. Bu hayvan insana çok çabuk alışır. Munis ve canayakındır, asla ısırmaz. Deney sırasında uysaldır, tepki ve reaksiyon göztermez, her işine sabırla katlanır. Bu nedenle kobay ideal bir deney hayvanıdır.
Kobay ırkları çeşitlidir. Kıl uzunluğuna göre sınıflandırılabilir.

1.Kısa kıllı kobay ırkları
2.Uzun kıllı kobay ırkları

Kısa kıllı kobay ırkları laboratuvarlarda deneylerde kullanılır. Vücudu 1-2 cm uzunluğunda kıllarla kaplıdır. Kıllar sert fakat parlaktır. Kıllar çeşitli renklerde (beyaz, sarı, kahverengi, siyah vb) olabilir. Bir hayvanda bu renkli kılların bir veya ikisi veya çoğuda olabilir. Bu renkli kılların miktarı çok değişebilir. Örneğin bazı kobaylarda beyaz kıllar, diğer renkli kıllardan daha çok sayıda olabilir. Bu renkli kıllar vücutta karmakarışık halde veya renkli parçalar halinde bulunabilir. Bunun sonucunda düz beyaz, düz sarı, düz kırmızı, düz kahverengi, düz siyah, kırçıl, alaca kobaylara rastlanabilir. Uzun kıllı kobay ırkları laboratuvar deneylerinde kullanılmazlar ve tıpkı Ankara tavşanı gibi tüy, kıl verimi için yetiştirilirler. Bu nedenle bunlara Angora kobayı adı verilir. Bu adla anılışında Ankara ilimizle bir ilgisi yoktur. Ankara tavşanında olduğu gibi bir durum yoktur. Angora kobayı Ankaranın bir doğal hayvanı değildir.

KOBAY YETİŞTİRME

2 aylık erkek kobaylar dölleme özelliği kazanırlar. Fakat 2 aylık bu yavruların gelişmelerini tamamlamaları için biraz beklenir ve 3 aylık (12 haftalık) olunca çiftleştirmede kullanılırlar. Şüphesiz bunun istisnaları vardır. Erken gelişenlerde durum değişebilir. 8-10 haftalık, 500 gram canlı ağırlıkta erkek kobaylar çiftleşme işlemine başlayabilirler. Dişi kobaylar çoğunlukla 2.5 – 3 aylık ( 10 -12 haftalık) yaşta tohumlanmaktadır. Dişi kobayın 450 gram canlı ağırlığa ulaşması halinde tohumlanmasının mümkün olabileceği kaydedilmektedir. İlk tohumlama yaşı tamamıyla yavru kobayın gelişme seviyesine bağlıdır. Bir yavru kobayın damızlıkta kullanılmaya başlanabilmesi için ergin canlı ağırlığının % 60 – 70 ine ulaşabilmesi gerekir. Erken gelişenlerde ilk tohumlama yaşı 8 haftalığa kadar inebildiği gibi geç gelişenlerde 20 haftalığa kadar da uzayabilmektedir. Bu nedenle kobay yavrularının üretime alınma yaşı 4. – 6. Aylardır denilebilir. Tohumlanacak dişi kobaylardan 5-10 başlık küçük bir grup yapılır ve bunlar bir erkek kobay ile bir kafese konur. Kafes yeter büyüklükte olmalıdır. Bir kobaya en az 1000 cm2 alan düşmelidir. Hayvanlar 3-4 gün bu kafeste beraber kalırlar. Kafesteki hayvanlar devamlı kontrol altında tutulurlar. Kobaylarda kızgınlık sıklığı (östrüs siklusu) 16 gün, kızgınlık süresi 9 saattir.Çiftleşmeden sonra tohumlanan dişi kobaylar birer birer kafesten dışarıya çıkartılır ve tohumlanmış, gebe kobay grubuna katılır. Gebeler gebe kobay kafesinde tutulurlar. Kobaylarda gebelik süresi 59 – 72 gün arasında değişir. Gebeliğin son haftasında gebe kobay ayrı bir doğum kafesine alınır.Yavruları için bir Doğum kutusu konur. Gebe kobay bir doğumda ortalama 2 – 4 bazen daha fazla sayıda hatta 8 yavru doğurabilir. Dişi kobay yılda 3- 5 defa gebe kalıp doğurabilir.

Kobay yavrularının doğum ağırlığı 50 -70 gram dır. Yeni doğan yavruların gözleri kapalıdır. Yavrular kılsızdır ve dişsizdir. Gözler birkaç gün sonra açılır. Yavrular 14 -21 gün analarını emerler ve sonra sütten kesilirler.

Yavruların sütten kesim canlı ağırlığı ortama 120 gram kadardır. Doğumdan sonra yavrular süratle büyürler.

Kobay yavruları ilk ay günde ortalam 5 gram canlı ağırlık artışı kaydederler. Bu değer 2.ayda ortalama 4 grama , 3. Ayda ortalama 3,5 grama, 4. Ayda ortalama 3 grama, 5. Ve 6. Aylarda ortalama 2 grama düşer.

Kobay yavruları 1. Ayın sonunda ortalama 140 -250 gram canlı ağırlığa ulaşır. Bu değer 2. Ayın sonunda 350 – 400 grama, 3. Ayın sonunda ortalama 450 – 500 grama, 4. Ayın sonunda 550 – 600 grama, 5. Ve 6. Ayın sonunda ise 650 - 700 grama çıkar. Yavrular 6. – 8. Haftalarda fevkalade yüksek düzeyde cinsel faaliyetler içine girebildiklerine göre bu hususta önlemleri daha önceden almak gereklidir. Sütten kesilme dişi ve erkek kobay yavrularını Cinsiyet ayırımına tabi tutmak, dişiler ile erkeleri ayırmak, yani dişileri dişi yavru kafesinde, erkekleri erkek yavru kafesinde bulundurmak en iyisidir. Cinsiyete göre ayırımı en geç 5. Haftaya kadar yapmak gerekir. Eğer bir dişi kobayı kızgın iken tohumlamak istiyorsak dişi kobayı erkek kobayın kafesine sokmamız gerekir. Bunun aksini yapmamız yani erkeği misafir )konuk) yapmamız sakıncalıdır. Kobay yetiştiriciliğinde 5 dişi kobaya 1 erkek kobay hesabıyla yapılır.

Kobay yavruları ilerde deneylerde kullanılmak amacı ile yetiştirilirler. 2- 4 aylık kobay yavruları artık deneylerde kullanilabilir. Bazen bir aylıktan daha genç, bazen de 6 aylıktan daha yaşlı kobaylar deneylerde kullanılmaktadır.

Deneylerde kobayın fizyolojik özelliklerine ait bilgiler çok gereklidir. Kobayın rektal vücut ısısı 37.6 - 38.9 C derece, solunum sayısı dakikada 80, nabız sayısı dakikada 150 dir.
Kobaylarda canlı ağırlık çeşitli faktörlere göre değişir. Çoğunlukla 700 – 1000 gram arasındadır. Kobayın ömrü 2 – 5 yıldır. Kobay rutubete (nem) karşı çok duyarlıdır. Kobay en fazla nisbi nem oranı % 45 olan bir hava içinde bulunnmalıdır. Kobay ayrıca sıcağa, soğuğa karşı da duyarlıdır. Kobayın bulunduğu yerde hava cereyanı da olmamalıdır. Kobayın bulunduğu yerde hava sıcaklığı 21- 22 C derece olmalıdır. 18 C dereceden daha soğuk, 26 C dereceden daha sıcak havada kobaylar kötü etkilenirler, hastalanırlar. Kışın kobay barınaklarını ısıtmak, zeminine kalın saman, kuru ot vb. sermek gereklidir. Yazın da barınaüı sık sık havalandırıp serinletmelidir. Fakat kobayları asla hava cereyanında bırakmamak gerekir. Aksi halde hastalanıp ölebilirler.

Kobay kafesleri tavşan kafeslerine benzer. Fakat daha küçüktürler. Bir kafeste birkaç kobay barınabilir. Çok büyük ( 25 kobaydan fazla hayvan barındırabilen) kafesler tercih edilmezler. Kafeste bir kobaya 1000 cm2 yer düşmelidir. O halde tabanı 80 x 60 cm, yüksekliği de 50 cm olan bir kafes uygun bir kafes olabilir, böyle bir kafese 5-6 kobay yeterlidir fakat gerekirse küçük cüsseli 10 kobayda konabilir. Kafes alininyumdan veya paslanmaz çelikten yapılmalıdır. Bu cins kafesler kolay temizlenip, kolay dezenfekte ve sterilize edilirler.

İyi havalarda kobayları günde bir defa temiz havaya, güneşe çıkartmalıdır. Bu amaçla gezinti yeri sağlanır. Gezinti yeri zemini beton ufak bir bahçe olabilir ve mutlaka tel örgü ile çevrili olmalıdır.

Kış mevsiminde kobaya günde 25 gram yulaf, arpa, kepek vb. , 10 gram kuru ot, 100 gram havuç, şalgam vb. verilmelidir. Kobaya asla pancar verilmez çünkü pancar kobaylarda ölüme sebep olabilmektedir. Bir günlük yemi yavru kobaylara 3, ergin kobaylara 2 öğünde vermek gerekir.

Yazın kobaylara havuç, kuru ot vb. gibi kaba yem vermeye gerek yoktur. Bunların yerine C vitaminince zengin olan yeşil ottan 150 – 200 gram verilebilir. Tavşan yem karmaları kobaylara da verilebilir.

Sonbaharda bir gün kuru ot, ertesi gün havuş, üçüncü gün de yeşillik verilebilir.
Kobaylar barsak parazitlerine karşı dayanıklıdırlar

Kobaylarda anüs yanındaki özel bezlerin salgısı, kobaya ait özel kokuyu meydana getirir. Bu pis koku nedeniyle kobay yetiştirilen işletmelerde kobay barınakları çok iyi havalandırılmalıdır.

SIÇAN (KEME, RAT) : Rattus norvecigus variete albinos
Beyaz sıçan en tanınmış olanıdır. Bu evcil sıçan doğada yabani olarak yaşamakta olan yabani boz keme nin evciltilmesi ile meydana getirilmiştir. Sıçan da bir kemirgendir. Muridae (faregiller) ailesindendir.

Sıçan sistematik taksonomik olarak ;

Alem : Animalia (Hayvanlar)
Şube : Chordata (Kordalılar)
Sınıf : Mammalia (Memeliler)
Takım : Rodentia (Kemiriciler)
Familya : Muridae ( Faregiller)
Cins : Rattus
Tür : Rattus norvegicus albicus (Beyaz sıçan ) olarak adlandırılır.
Sıçanın kılları sert, kalın ve uzundur. Kuyruğu aşağı yukarı vücudu kadar uzundur. Kuyruğu pullarla örtülüdür.
Sıçan sağlam bir hayvandır.
Sıçanların sivri ağızları ve kesik üst dudakları vardır. Sadece bir adet keskin dişi ve bir kemirme dişi vardır. Çiğneme dişleri olan diğer dişleri ile birlikte toplam 16 dişi vardır. Kesme dişlerinin kökü yoktur ve ömürleri boyunca büyümeye devam eder. Bu yüzden fazla uzamaması için kemirmekten törpülenmesi gerekir. Kesme ve çiğneme dişleri arasında bir boşluk vardır, buna tıpta Diastema denir.
Sıçanların midesi iki parçaya bölünüktür. Bu bölünmüş mide sistemi ile sıçanın kusması imkansızdır.

Sıçanların ayakları ve kuyrukları ya tamamen kılsızdır ya da çok az kıllıdır. Arka ayaklarında beş, ön ayaklarında dört parmakları vardır. Çünkü bir baş parmak sıçanın kemik yapısında bulunur ama o kadar kısadır ki, çıkıntı oluşturmaz.
Sıçanlarda vücutta ter bezleri yoktur. Vücut sıcaklıklarını kılsız yerlerinden (ayakları, kulakları vs.) dışarıya verirler. Dişilerin boynundan kıç kısmına kadar varan çok sayıda memeleri vardır.

Siyah ev sıçanı kuyruğu hariç 16 ila 23 santim uzunluğu ile 18 ila 26 santim uzunluğuna varan göçebe sıçandan daha küçüktür.

Bu iki sıçan türünü birbirinden ayırt eden en önde gelen farkları, vücut ve kuyruk uzunluklarıdır; ev sıçanının kuyruğu daima vücudundan daha uzundur. Göçebe sıçanın kuyruğu asla vücudundan daha uzun olmaz. Diğer önemli bir fark kulaklarının büyüklükleridir. Ev sıçanının kulakları göçebe sıçanın kulaklarından büyüktür.
Sıçanların gözleri kafalarının yan taraflarında durdukları için büyük bir alanı aynı anda görebilirler, ama üç boyutlu görme yetenekleri yoktur.

Sıçanların koku alma yetenekleri çok iyidir. Bu yeteneği sadece besin aramakta değil aynı sürüye ait olan diğer sıçanları tanımak, bir dişinin çiftleşmeye hazır olduğunu anlamak ve hangi hayvanın sakin ve hangi hayvanın stresli olduğunu anlamak içinde kullanırlar.

Sıçanların işitme yetenekleri çok iyidir. Çoğu diğer küçük kemirgenler gibi, sıçanlarda yüksek dalga (ultraschall) seviyesine kadar duyabilirler. Kulaklarının içinde bulunan denge organlarınında çok gelişmiş bir yapısı vardır ve bir sıçanın aşılması imkânsız görünen engelleri aşabilmesini sağlar.

Sıçanların tat alma yeteneği de çok büyüktür, tat alma sensörleri sadece ağzında değil bıyıklarında da bulunur.

Hep insan kültürlerini takip etmiş olan sıçanların bu şekilde tanınmış olduklarından dolayı, çoğu sıçan türlerinin hala büyük ormanlarda saklı olarak yaşadıkları sıkca unutulur. En çok türleri Güneydoğu Asya'da bulunur. Sıçanların asıl köklerinin Hindistan, Güneydoğu Asya, Yeni Gine ve Avustralya' da aranması gerektiği düşünülür. Ama insanları takip etmelerinden dolayı bazı türleri bütün dünyaya yayılmıştır.
Sıçanlar sürü halinde, erkekler ve dişiler karışık bir şekilde yaşarlar. Sürü içinde arkadaş olanlar, sosyal bağlantılarını güçlendirmek için birbirlerini idrar ile işaretlendirirler. Sıçanlar çok sosyal hayvanlardır ve bir hiyerarşi içerisinde işbirliği yaparlar. Bazı kaynaklarda anlatılan çok ilginç bir siyasi sistemleri, birçok sıçanların bir araya gelmesi ile meydana gelen ’’ Sıçan Kralı ’’ dır.

Kahverengi sıçan ya da Göçebe sıçan (Rattus norvegicus)

Sıçanlar yeni çevrelere ayak uydurmakta ve hayatta kalma savaşı vermekte çok büyük ustalardır; mesela pirinç sıçanı ve bambus sıçanı sadece pirinç ya da bambus yedikleri için böyle adlandırılmışlardır. Bazen aç kaldıklarında, sabun, deri, kağıt, tekstil ve tahta, ya da solucan, böcekler ve küçük kuşlar gibi inanılmaz şeyler yeseler de sıçanların gerçekten her şeyi yedikleri söylenemez. Eğer et ile bitkisel gıda arasında seçenekleri olursa, bitkisel gıdayı tercih ederler. Eğer sıçanlar aradıkları her şeyi bulabildikleri bir çevrede yaşarlarsa, yedikleri et miktarı bütün yediklerinin ancak %10 unu oluşturur. Şehirlerde yaşayan sıçanlar insanların çöplerinden ve depolarından beslenirler. Protein ihtiyaçlarını özellikle fındık türleri ve tohumlar ile giderirler. Sıçanlar kusma refleksine sahip olmadıklarından dolayı, sindirmedikleri ve yuttukları tehlikeli maddeleri bir kere yuttuktan sonra bir daha çıkaramaları mümkün değildir.

Sıçanlar çok doğurganlardır. Daha henüz altı haftalık iken erginleşirler. Sıçan yavruları 3-4 aylık iken damızlıkta kullanılmaya başlarnır. Fakat erken gelişen sıçan yavruları 70-84 günlük yaşta tohumlamaya alınabilirler. 4-5 dişi sıçan bir erkek sıçanla bir kafeste tutulur. Hayvanlar devamlı kontrol altında tutulurlar. Farelerde olduğu gibi sıçanlarda da hem monogami hem de poligami çiftleştirme yöntemleri uygulanabilir. Buna ek olarak bazı işletmelerde alışık, uzun zamandan beri beraber yaşayan herbiri ile arkadaş olmuş iki erkek sıçanın bulunduğu kafese 6-8 dişi sıçan konarak tohumlama gerçekleştirilmektedir. Gebe kalan sıçanlar alınır ve gebe sıçan kafesine konur. Sıçanlarda gebelik süresi 21 – 30 gündür. Bu zamanda dişinin çok su içmeye ihtiyacı olur ve proteince zengin olan gıdalar ile beslenmesi gerekir.

Tohumlamadan itibaren 23-25 gün sonra gebe sıçan doğurur. Gebe sıçanların doğumu çoğunlukla sabahın erken saatlerinde gerçekleşir Bir doğumda 4-8 adet yavru doğar. Yavrular kılsız ve gözleri kapalı doğarlar. Yavruların gözleri 11 -12 gün sonra açılır. Yavrular 15- 28 gün analarını emerler. Dişi sıçanlar yılda 7-9 defa doğurabilirler.Fakat sıçanlar çoğunlukla yılda 3-4 defa doğurtulmaktadır.

Sıçan yavrularının doğum ağırlığı ortalama 7 gramdır. 15 günlük canlı ağırlığı ortalama 20 gramdır. Bu değer 1. Ay sonunda 40-45 grama, 2. Ay sonunda 75-80 grama, 3. Ay sonunda 90-110 grama, 4. Ay sonunda ortalama 110 grama, 5. Ve 6. aylarda 110-120 grama, 8. Ayda 125 grama, 1 yaşında 125-130 grama ulaşırlar. Yavrularda cinsel faaliyetler erken yaşta başlar. Yavrular 3. – 4. Haftalık yaşta cinsiyetine göre ayrılmalıdırlar. Yavruların gelişme durumu iyi ise 2 aylık yaştan itibaren damızlıkta kullanılmaya başlanabilir.

Sıçan kafesleri 30 x 30 x 30 cm veya 40 x 40 x 40 cm ölçüsünde olmalıdır. Fakat sıçanlar farelerden daha büyük olduklarından aşağı yukarı fare kafeslerinden 2 kat büyük kafesler sıçanlar için uygun kafeslerdir diyebiliriz. Sıçan kafeslerinin yapımında çeşitli maddeler kullanılmaktadır. Piyasada galvaniz saç, plastik, paslanmaz çelikten yapılma sıçan kafesleri vardır. Sıçan kafesinin üstü, yanları, her tarafı sık delikli tel örgü ile kaplanır. Kafesin uygun yerine su kabı (suluk) da takılır. Su kabı uygun özellikte bir cam borusu olan geniş ağızlı bir şişedir. Büyük Piset’ lerde sıçanlar için su kabı olarak kullanılabilir. Fare ve sıçan beslenmesi kendine özgü özellik taşır. Islatılmış ekmek (özellikle süt içinde ıslatılmış, yumuşatılmış, kabartılmış ekmek) fare ve sıçanlar için iyi bir yemdir. Bundan günde bir fareye 3 gram, bir sıçana 5 gram hesabıyla verilir. Çeşitli tahıl taneleri (arpa, yulaf, buğday vb.), ayçiceği tohumu, ezme veya kırma halinde veya suda iyice yumuşatılarak veya çimlendirilerek verilebilir. Bundan günde bir fareye 5 gram, bir sıçana 10 gram verilebilir. Bu hayvanlar et de yerler. Et kaynatılır, pişirilir, parçalanır, biraz su veya et suyu ile yumuşatılır yeme karıştırılır. Etin yağsız olması gerekir. Yağsız sığır etinden hazırlanmış kıyma iyi bir fare ve sıçan yemidir. Bir fareye günde 2 gram, bir sıçana ise 5 gram et verilebilir. Havuç, salatalık, marul yaprakları da iyi bir yemdir.

Carnivor (et yiyen) hayvanlar ısırabilirler. Özellikle sıçan yetiştiriciliğinde sıçanların ısırmaları hep akılda bulundurulmalıdır.

Fare ve sıçanların beslenmesinde örnek rasyonlara bakacak olursak ;

RASYON 1
Yulaf ezmesi 2.5 kg.
Yağsız süt 300 ml.
Balık yağı 70 ml.
Dikalsiyum fosfat 10 g.
Tuz 1 g.

RASYON 2
Arpa unu 6 kg.
Et unu 2 kg.
Süt tozu 2 kg.
Kuru bira mayası 600 g.
Melas 500 g.
Kepek 400 g.
Yonca unu 250 g.
Balık yağı 100 ml.
Dikalsiyum fosfat 20 g.

RASYON 3
Arpa ezmesi 5 kg.
Mısır ezmesi 2 kg.
Yonca unu 1 kg.
Balık unu 500 g.
Ayciceği küspesi 500 g.
Vitamin A 2500 İ.Ü
Vitamin D 2000 İ.Ü
Vitamin C 5 g.
Dikalsiyum fosfat 20 g.

RASYON 4
Kepek 4 kg.
Yulaf ezmesi 2.5 kg.
Mısır ezmesi 2.5 kg.
Ayçiceği küspesi 500 g.
Süt tozu 400 g.
Kuru bira mayası 250 g.
Dikalsiyum fosfat 20 g.

Fare ve sıçanlar da kaba yeme gereksinim duyarlar. Yazın yeşil marul yaprakları kışın da havuç yem olarak yedirilebilir. Yem sanayinde fareler ve sıçanlar için pelet yem üretilmekte ve satılmaktadır. Pelet yemler, yem israfını da önlediğinden ve ayrıca pratik oluşlarından dolayı tercih edilebilir.

Sıçanlarda vücut ısısı 37.5 C derece, solunum sayısı dakikada 210 adet tir. Sıçanlarda Kızgınlık siklusu (Östrüs siklusu) 4-5 gün, kızgınlık süresi 10 saattir. Sıçanların bulunduğu yerde hava sıcaklığı 18.5 C derece – 21 C derece arasında olmalıdır. Nisbi nem % 45 – 55 arasında olmalıdır. Sıçan üretiminde 2-4 adet dişi sıçana 1 adet erkek sıçan düşmelidir. Sıçanın ömrü 3-4 yıldır.

Dünyaca tanılan 56 tür sıçandan insanları takip edip insanların yakınlarında sömürücü olarak yaşamaya alışmış olanları şunlardır:
Göçebe sıçan (Rattus rattus norvegicus)
Ev sıçanı (Rattus rattus rattus)
İskender sıçanı (Rattus rattus alexandrinus)
Meyve sıçanı (Rattus rattus frugivorus)
Türkistan sıçanı (Rattus rattus rattoides)
Küçük pasifik sıçanı (Rattus rattus exulans)
Polonez sıçanı (Rattus rattus concolor)
Pirinç sıçanı (Rattus rattus argentiventer) , (tırmanamaz!)
Himalaya sıçanı (Rattus rattus nitidus)
Malezya ev sıçanı (Rattus rattus diardii)
Savah sıçanı (Rattus rattus brevicaudatus)

Ev farelerinin renkli türlerinde olduğu gibi, sıçanlarında ev hayvanı olarak yetiştirilmelerinden dolayı (Rattus rattus domesticus) farklı renkleri oluşmuştur. Bu ev hayvanı olarak tutulan sıçan, göçebe sıçandan' dan üretilmiştir. Çok sosyal hayvanlar oldukları için, onları evcilleştirmek hiçte zor değildir. İyimser ve oynamayı seven ev hayvanlarıdırlar. Laboratuvarlarda deneyler için kullanılanlar da Rattus domesticus türündendir.

Insanların yakınında yaşayan sıçan türleri, insanların mallarına zarar veren hayvanlar olarak görülür. Tarıma verdikleri zarar büyüktür ve bu yüzden sayılarını az tutmak için çeşitli zehirler kullanılır. Çiçek bahçelerinde özellikle kökleri kemirerek zarar verirler.
Ama verdikleri zarar tabiiki sadece bitkilere değildir, binalarda da büyük hasara yol açabilirler. Tahtaları kemirip, duvarlara delikler açabilirler ve su borularının içine yuva yaparak tıkayabilirler. Birde birçok hastalıkların taşıyıcıları olduklarından dolayı, girdikleri yerlerin dezenfekte edilmesi gerekir.

Sıçanların İnsanlara Geçirdikleri Hastalıklar

Dışarıda yaşayan sıçanlar, insanlara zararlı bir çok başka hayvanlar gibi farklı hastalıkları insanlara geçirebilirler.
’’ Sıçan biti ’’ (Xenopsylla cheopis), bir ısırması ile insanlarada Yersinia pestis bakterisini geçirebildiği için, sıçanlar veba hastalığının taşıyıcısı olabilirler.
Ama orta çağda ki büyük veba salgınlarının gerçekten sıçanlar tarafından yayıldığı tezi artık en modern bilimde destek bulmuyor. Büyük bir olasılıkla durdurması imkânsız olan bir salgındı.
Sıçanlar ve diğer küçük kemirgenler, çeşitli Borelia türlerinin, bakterilerin, parazitlerin ve diğer bazı hastalıkların taşıyıcılarıdır.
Evlere giden içme sularının depolandığı yerlerde, sıçanları buradan uzak tutmak için bir sürü yöntem ve kurallar vardır.
Diğer yerlerde en tesirli yöntem zehir kullanmaktır. Ama bu zehir sıçanı hemen yediği gibi değil, çok daha geç öldürmesi gerekir. Bu yüzden Rodentisit adı verilen Sıçan- Fare zehirleri kullanılır. Çünkü eğer bir sıçan bu yemi yediği gibi derhal ölürse, diğer sıçanlar bu zehirli yeme dokunmayacak kadar zekidir.

HAMSTER : Mesocricetus auratus

Hamster Cricetidae familyasına dahil kemirgen bir hayvandır. Hamsterin yaşam süresi yaklaşık 2 yıldır. Hamsterler renkli göremedikleri gibi, uzağı görme yetenekleri de fazla gelişmemiştir; buna karşılık koku alma ve özellikle işitme duyuları çok iyidir. Hamsterleri diğer kemirgenlerden ayıran en ilginç özellikleri yanaklarındaki keseleridir. Hamsterler yiyeceklerini bu keselerde toplar ve yuvasına taşıyarak yuvasında depolar. Bu keseler yanaktan başlar ve omuz üstünde biter. Bir hamsterın derisi vücuduna tam yapışmış değildir, esnek ve gevşek bir yapısı vardır. Adeta derisi vücuduna bol gelen bir elbise gibidir. Gözleri parlak ve tam yuvarlaktır, ayakları tutmaya ve kavramaya uygundur bu yüzden iyi birer tırmanıcıdırlar. Ön ayaklarında 4 arka ayaklarında 5 parmak vardır. Kuyruk 1 cm den kısa ve küttür. Uzun tüylü varyetelerde kuyruk tamamen tüylerin altında gizlenmiştir. Boyları 15 - 20 cm, ağırlıkları 200 gr. Kadardır.Hamster kesesinde kendi vücut hacminin yarısı kadar yiyeceği taşıyabilir.

Avrupa ‘ da ve Asya’ nın batısındaki tarım alanlarında ya da bozkırlarda, toprağın altında kazdıkları karmaşık yuvalarda yaşarlar. Yuvada tabanı otlarla kaplı odalar ve kışlık yiyeceklerin saklandığı depolar vardır. Genellikle meyve, sebze, ve tahılla beslendikleri için bazen ekili tarım alanlarına zarar verebilirler. Öte yandan baykuş, atmaca, kakım ve gelincik gibi hayvanlara yem oldukları gibi insanlar tarafından da avlanırlar.
Hamsterin hikayesi 1930 yılında, Suriye Yahudi Üniversitesi Zooloji Bölümü öğretim üyelerinden Prof. İsrael AHARUNİ bir dişi hamster ve 12 yavrusunu Suriye yakınlarında bir kasabada bulup almasıyla başlamıştır. Aynı üniversitede görevli Dr. Ben MENAHEM bu yavrulardan iki dişi ve bir erkeği alarak çifleştirmiştir. Böylece insan eli altında yapılan ilk hamster yavruları elde edilmiş oldu. Dr. MENAHEM in sahip olduğu bu hamster ailesi, bugün tüm dünyadaki evcil hamsterlerin atası olarak kabul edilir.

Hamster, sistematik taksonomik olarak ;
Alem : Animalia (Hayvanlar)
Şube : Chordata (Kordalılar)
Sınıf : Mammalia (Memeliler)
Takım : Rodentia (Kemiriciler)
Üst Familya : Muroidea
Familya : Cricetidae
Cins : Mesocricetus
Tür : Mesocricetus auratus olarak adalandırılır.

Hamster yavruları 7-9 haftalık olunca ilk kez tohumlamada (çiftleşme) kullanılmaya başlanır. Bu hayvanlarda kızgınlık siklusu 4-5 gündür. Kızgınlık 7 saatir. Gebelik süresi 16-17 gündür. Dişi hamster bir doğumda ortalama 6 adet yavru doğurur. Dişi hamster yılda 7-8 hatta daha fazla doğum yapabilir. Fakat çoğunlukla dişi hamster yılda 3-4 defa doğum yaptırılmalıdır. Aksi halde hayvanın kondisyonu düşer ve hastalanabilir ayrıca da damızlık vasfını kısa sürede kaybeder. Yavrular tüysüz ve gözleri kapalı doğarlar. Yavrular analarını 3-4 hafta emerler.

Hamster barınaklarında hava sıcaklığı 20 -22 C derece, nisbi nem % 40 -50 arasında olmalıdır.

Hamster kafesleri 50 x 30 x 20 cm ölçülerindedir. Kafesler Galvaniz saç, paslanmaz çelik veya plastikten imal edilirler. Asla ince tenekelerden ve tahtadan yapılmış kafesler kullanılmamalıdır. Çünkü hamster kemirici bir hayvandır. Hamsterde vücut ısısı 36.5 – 38.5 C derecedir.

LABORATUVAR HAYVANLARININ BAKIMI

Laboratuvar (deney) hayvanları iyi bir bakıma muhtaçtır. Sağlıkları bakım düzeyine de bağlıdır. Yetiştiriciler bu hayvanları çok iyi tanımak zorundadırlarr. Bu hayvanlarının biyolojisini iyi bilmelidir. Ancak iyi bir temel bilgi oluşturduktan sonra laboratuvar hayvanları yetiştiriciliğinde başarı sağlanabilir. İyi bir bilgi temeline dayanmayan laboratuvar hayvanı yetiştiriciliğin sonucu daima hüsrandır.Laboratuvar hayvanları çok hassas bir yapıya sahiptirler. Hastalandıktan sonra Veteriner Hekimlerin de yapabileceği çok fazla bir şey kalmamıştır.

Laboratuvar hayvanlarının barınaklarında daima uygun hava sıcaklığını ve nisbi nemi sağlamak ve korumak gerekir. Bazı hayvanlar diğerlerine oranla daha sıcak, bazıları daha serin, bazıları daha kuru ve bazıları da daha nemli hava isterler. Başarılı bir yetiştiricilik için her tür hayvana uygun özellikte havayı ve nisbi nemi sağlamak gerekir. Bunun için özel havalandırma tesisatı ve klima uygun özellikte havayı en iyi şekilde sağlar.

Laboratuvar hayvanlarının barınaklarında mutlaka yapay havalandırma tercih edilmeldir. Doğal havalandırma ve hava cereyanı bu hayvanlar için tehlikelidir. Kapı, pencere, çatı, zemin çok iyi olmalıdır. Kapı, pencere vb ile doğal havalandırmaya asla güvenilmemelidir. Dışarıdan içeriye giren hava temiz olabilir fakat laboratuvar hayvanlarına uygun ısıda ne nemde olmayabilir. Bu husus çok önemldir ve her zaman akılda tutulmalıdır. Böyle uygun olmayan hava doğrudan laboratuvar hayvanlarına gelecek olursa, solunum sistemi hastalıkları başta olmak üzere birçok hastalıklar beklenebilir. Kapıların ve pencerelerin kendiliğinden açılmasına da imkan verilmeyecek şekilde önlemler alınmalıdır.
Hangi tür laboratuvar hayvanı yetiştiriliyorsa ona uygun ısıda ve nemde temiz hava sağlanmalıdır.
Fare 20 – 23 C derece,
Kobay 21-22 C derece,
Sıçan 18.5- 21 C derece,
Hamster 20- 22 C derece,
Tavşan 16- 19 C derecede ılık havaya ihtiyaç duyar.
Dikkat edilecek olursa 16 C dereceden daha soğuk ve keza 23 C dereceden daha sıcak hava laboratuvar hayvanlarına zararlıdır.
Havada nisbi nem oranı orta seviyede olmalıdır. Laboratuvar hayvanllarının ihtiyaç duydukları nisbi nem oranı birbirinden farklı olmaktadır. Tavşan, kobay, hamster vb. gibi laboratuvar hayvanları nispeten daha kuru havadan hoşlanmaktadır. Tavşan
% 45- 55, kobay % 45 ve hamster % 40 – 50 nisbi nemi ister. Halbuki sıçan % 45-55, fare % 50 -60 nisbi nemli ( daha fazla nemli) havadan hoşlanır. Bu kaydedilen ölçülere uygun hava sağlandığı takdirde ancak laboratuvar hayvanları sağlıklı kalabilirler, üreme faaliyetinde bulunup sağlıklı yavru verebilirler ve deneylerde hizmet edebilirler. Ani ısı değişiklikliğinden kaçınmalıdır. Ani ısı değişikliği laboratuvar hayvanları için çok zararlıdır ve gruplar halinde ölümlere sebep olabilir.

Bazı laboratuvar hayvanları (kobay ve tavşan) bir süre açıkta, doğa ile başbaşa bırakılacak olurlarsa (hobi amaçlı bahçede besleme gibi), içgüdülerine uyarak ot, sap vb. ile yuva yaparlar ve çeşitli davranışlarla vücut sıcaklığını korumaya çalışırlar ve zamanla ortama adapte olabilirler. Fakat deney için yetiştirilen profesyonel laboratuvar hayvanı yetiştiriciliğinde böyle bir adaptasyon söz konusu değildir.

Laboratuvar hayvanı yetiştiriciliğinde kyllanılan kafesler içinde her hayvana yeteri kadar genişlikte yer olmalıdır.Hayvanlar kafeste rahatça, klayca hareket edebilmelidir ve icabında dinlenebileceği bir yer bulabilmelidir. Hayvanlar asla sıkışıklığa gelemezler hemen ani ölümler başlar.

Kafeslerin her tarafı, özellikle zemini kolay temizlenebilir, kolay dezenfekte edilebilir, her çeşit yöntemle sterilize edilebilir özellikte olmalıdır. Bu amaçla baı kafeslerin tabanı ızgaralı, çekmeceli biçimde yapılmaktadır. Laboratuvar hayvanları yetiştiriciliğinde temizlik birinci koşuldur. Çünkü pislik bakterilerin, viruaların, maya ve mantarların çoğalmasına, parazitlerin barınmasına ve çoğalmasına sebep olur. Özellikle epidemik, salgın hastalıkları davet eder ve büyük zararlara neden olur.

Haftada bir defa hayvanlar kafesten çıkartılırlar. Kafes sıcak su ile yıkanır, temizlenir sonra otoklavda veya sıcak hava fırınında sterilize edilir. Bu iş bittikten sonra hayvanlar tekrar kafes konur.

Her hayvanın kendine özgü, kendine ait bir kafesi olmalıdır. Bir hayvanı ikide bir değişik kafeslere sokmak doğru değildir. Özellikle damızlık yetiştiren işletmelerde kafes değiştirme asla yapılmamalıdır. (Sıçan kafeslerine fare konulması gibi)

Plastik maddesi sıcak fırına dayanamaz ve fırın sıcaklığında erir.Plastik kafesler başka yollarla dezenfekte edilir. Önce mekanik temizliği yapılır. Daha sonra sıcak su ile iyice yıkanır, temizlenir. Daha sonra kimyasal dezenfektanlar ile iyice yıkanır. Plastik kafesler ucuzdur fakat en iyisi paslanmaz çelikten imal edilmiş kafesler kullanılmalıdır.
Steril edilen kafeslerin içine temiz hayvanlar, temiz ve steril yemlik ve suluk, temiz yataklık koymak gerekir. Kafesin zeminine yataklık olarak temiz, ince ve yumuşak altlık (örneğin odun talaşı veya tahta talaşı, kuru ağaç yaprakları, kuru ot, sap, saman ) serilmelidir. Kafes zeminine asla kağıt parçacıkları ve gazete kağıdı serilmemelidir.
Her kafese ait bir adet Kafes kartı düzenlenir. 20 x 20 cm. ölçüsünde olan bu kafes kartına kafesteki hayvanlara ait önemli bilgiler yazılır. Bu kafes kartı hayvanların kemiremeyeceği bir biçimde çerçevesi içinde kafesin uygun bir yerine bağlanır.
Laboratuvar hayvanı yetişiriciliğinde hayvanlar mutlaka bilgisyar ortamında kayıt altında tutulmalıdırlar. Hayvanlara verilen yemler, uygulanan aşı ve ilaçlar mutlaka kaydedilmelidirler.

Kafeslerde bulunan laboratuvar hayvanları uygun bir şekilde beslenmelidir. Sanayi yemi daha pratik olduğundan önerilebilir yada hayvanlar için rasyon hazırlanmalıdır. Yemde hayvanlar için yeter düzeyde, karbonhidat, yağ, protein, vitaminler, mineraller, iz elementler bulunmalıdır. Yemler kafesteki yemliklere konur. Yemlikler periyodik aralıklarla en az haftada bir defa temizlenip dezenfekte edilmelidir.

Suluklarda çok önemlidir. Laboratuvar hayvanları için piyasada özel olarak yapılmış suluklar satılmaktadır. Suluk 250-500 cc su alabilecek hacimde, kolay temizlenebilecek biçimde olmalıdır. Suluğun 5-6 mm kalınlığında bir cam borusu ile bunun ucunda lastik bir emziği vardır. Suluk kafes dışına takılır fakat lastik emzik kafes içinde hayvanların kolay bulabilecekleri bir yerdedir.

Laboratuvar hayvanları az su tüketseler bile kafeste her zaman temiz ve taze içme suları suluklarında bulunmalıdır. Suluklarda haftada bir defa temizlenip dezenfekte edilirler.
Laboratuvar hayvanlarının işaretlenmesi, numaralanması (numarataj) da çok önemlidir. Laboratuvar hayvanına takılacak küpe, etiket vb., hayvanın sırtına sürülecek boyalar, eriyikler asla zarar vermemelidir. Gerek etiketler ve gerekse boya ile yazılan sayılar, harfler uygun biçimde ve büyüklükte olmalıdır. Tavşanlara, kobaylara etiketler özel penslerle kulaklarına uygulanır. Fare ve sıçanlarda işaretleme de özel surette hazırlanmış, çıkmayan boyalar kullanılır. Bu boyalardan birisi fırça ile hayvanın sırtına sürülerek işaretleme yapılır. Fakat unutulmaması gereken husus şudur. Etiketler (küpeler) zamanla düşebilir veya boyalar zamanla silinebilir. Bu düşünülerek başlangıçta önlemler alınmalı ve kaliteli malzeme kullanılmalıdır.

İsrail çok önemli miktarlarda laboratuvar hayvanı yetiştirmekte ve tüm dünyaya satmaktadır. Türkiyede malesef laboratuvar hayvanı yetiştiren büyük işletmeler yoktur. Bazı Tıp fakültelerinde az sayıda laboratuvar hayvanı (kendilerine yetecek kadar) üretilmektedir. Ülkemizde kullanılan laboratuvar hayvanlarının çoğu ithalat yoluyla yabancı ülkelerden gelmektedir.Bunun için çok büyük paralar ödemekteyiz. Türkiyemizde de mutlaka vakit geçirilmeden laboratuvar hayvanı üreten büyük işletmeler kurulmalıdır.

Sağlıklı günler dileği ile....

Uzman Dr.Ali AYYILDIZ
Veteriner Hekim – İnsan Anatomisi Uzmanı Dr.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Laboratuvar Hayvanları Yetiştiriciliği" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     2 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Ali AYYILDIZ Fotoğraf
Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ
Antalya
Veteriner Hekim
İnsan Anatomisi Uzmanı Dr.
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi6 kez tavsiye edildi
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ'ın Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Laboratuvar Hayvanları Yetiştiriciliği' başlığıyla benzeşen toplam 12 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Antiviral İlaçlar Nisan 2020
◊ Latince Atasözleri ÇOK OKUNUYOR Aralık 2014
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


14:43
Top