2007'den Bugüne 92,262 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Ne Hissediyorsunuz? (Duyguların Kontrolü)
MAKALE #10463 © Yazan Psk.Burcu ATATÜR | Yayın Şubat 2013 | 6,005 Okuyucu
Kendimizi bilmek, sonunda asıl benliğimizi kabul etmeye karar vermemizden geçecek. Hislerimizi ve düşüncelerimizi defalarca sorgulamak, ikisini birbirinden ayırmak, kafamızdakilerin bize ait olup olmadıklarından emin olmak ve başkalarının fikirlerinden kurtulup ezberlerimizi bozmak olacak ilk yapmamız gereken.


Delphi’deki Apollon tapınağının girişinde çoğunuzun aşina olduğu çok önemli bir söz yazar:

“Kendini bil.”

İnsana, kendine ait anahtarı veren daha öz ve daha kesin başka bir cümle herhalde yoktur. Günümüzde farkındalık oluşturmak amacıyla çeşitli öğretilerce sıkça kullanılsa da bence insanlık, bu kadim cümlenin vurguladığı gerçekleri henüz tam manasıyla anlamamıştır. Çeşitli coğrafyalarda, çeşitli zamanlarda, akil insanlar, kişinin kendini bilme, anlama, öğrenme sorumluluğundan defalarca bahsetmiştir. Bireyden evrene ve oradan yine kendine açılan yolun bu şekilde keşfedileceğine dikkat çekilmiştir. Ben de yıllar önce, belki çocuk yaşımda duyduğum ve aklımda hep kalmasına rağmen üzerinde pek az düşündüğüm bu cümlenin büyüsüne yeni yeni kapılmaktayım. Zannediyorum ki düşünme ve tecrübe kapasitem geliştikçe bildiğimi sandığım her şeyi yeniden öğrenme refleksi gösteriyorum.


İnsan doğayı kendine düşman ettiği günden bu yana ruh, beden ve zihin sağlığı açısından kötü günler geçiriyor. Kirlettiği çevre ve yiyecekler en başta yaşam enerjisini azaltıyor ve hayatı algılayışını bozuyor. Tanımlayamadığı bir keder, varlığının etrafını çevreliyor ve bulduğu her fırsatta zihnini ele geçiriyor. Artık sadece günlük yaşam problemleriyle değil, onu gölge gibi takip eden kronik kederiyle de boğuşmak zorunda. Üstelik bu kişiyi her şeyden daha fazla yoruyor. Kendini bilmekten uzaklaşıp hüznünden kaçmaya çalışıyor. Ama görünmeyen bir düşmanla savaşmak gibi bu çoğu zaman. Nereye bağlı olduğunu bilmediği bir zincirden kurtulmaya çalışmak tüm gücünü tüketiyor. Dönüp de bağlandığı yere bakmaya korktuğundan, kıramayacağı zinciri ümitsizce zorlamaya devam ediyor.


İşimin büyük kısmını, insanları dinlemek oluşturduğundan, bazen benimle konuşanlar bana sadece kelimelerden ibaretmiş gibi gelir. Karşımda içi sözcüklerle dolu bir varlık oturuyormuş gibidir. Her ağzını açtığında sözler birer ikişer dışarı kaçar. Çoğu zaman yüzeye en yakın olanlardır bu çıkanlar. Fark etmeden, kontrolsüzce savrulurlar. Ben de o kelimeleri avlarım. Ortaya saçılanları toparlar, saçanın önüne tekrar koyar, eski yaşantılarına yeni anlamlar katmasına çalışırım. Yaşarken neleri biriktirdiğimizi çok fark etmeyiz. Neredeyse önümüze geleni toparlar ve çok da seçip sınıflandırmadan, telaşla içimizde bir yerlere atıveririz. Hayatı biriktirirken kendi depolarımızı da fark etmeden tüketiriz. Geçmiş çoğalır gelecek azalır, olasılıklar eksilirken keşkeler tırmanışa geçer, Haruki Murakami’nin de dediği gibi.


İnsanı en çok kendini bilmemek, bilememek tüketir benim gözümde. Danışanlarımın çoğunun en zorlandığı soru hislerine dair olandır. “Ne hissediyorsunuz?” sorusu kolay gibi gözükse de, detaylandırılması ve tanımlanması istendiğinde çoğumuzu zorlar. Öyle ya, aslında iki ihtimal vardır: Ya iyi hissediyoruzdur ya da kötü. Seçenekleri iki temel grupta toplamamız, her şeyi zıddıyla algılama alışkanlığımızdan ve kendimiz üzerinde düşünmeyi gereksiz buluşumuzdandır. Duygu sorularını cevaplamak zordur. Duyguyu düşünceden ayırabilmek ise kimi zaman imkansız. Oysa kelimeler bu tür durumlarda bir kurtarıcı rolü alır. Kelimemiz ne kadar çoksa hislerimizi da o kadar detaylı tarif eder ve kendimize o kadar yakınlaşırız. Sembollerimiz ne denli çeşitliyse bilinçaltımıza da o denli rahat ulaşır, onunla daha açık bir iletişim kurarız. O bize duygular ve görüntüler gönderir. Mesajlarını tercüme etmek, anlamlandırıp sözcüklere dökebilmek, bizim kendimizi deşifre edebilme becerimiz oranında gerçekleşir. Ne kadar zihnimizi açar ve ne kadar iyi niyetlerle yaklaşırsak kendi kara kutumuza, cesaretimiz yettiğince bilgi çeşitli şekillerde aklımızda bedenlenir.


Kendini bilememek, kendinden korkup, içine açılan köprüleri yıkmak ise hasta eder insanı, yaşam enerjisini keser. Düşünemez, hissedemez, üretemez olur. Merkezle bağlantısı kesilir ve otomatik pilotun kısır idaresine mecbur kalır. Ezberlemiş bir şekilde devam eder hayatına ve doğaçlama becerisini yitirir. Neyin, nerede, ne zaman kaydedildiğini unutur. Kimin kurallarını ne uğruna sürdürdüğünü de. Amaçları, korkuları, zaferleri ve mutluluklarına yabancılaşır. Kendini ait hissedemediği bir yaşam ve sahip olmak istemediği değerlerle sarmalanmıştır. Gitgide düşünme, sorgulama ve merak duyguları körelir. Geçmişi tarafından programlanmış, meçhul geleceğine yollanmıştır. Adeta hipnotize olmuş bir şekilde eski hatalarını yeni yaşantılarına uyarlar. “An”ları kayıp, hisleri donuk, düşünceleri kalıplaşmış bir haldedir. İşte bu insan, sistemin çarklarına girmiş, sıradan bir dişli olmanın ötesine geçme ihtimalini yitirmiştir. Ne düşündüğünü bilemez, hislerinin nasıl oluştuğunu fark edemez haldedir. Kelimeleri kendine ait değildir, duyduğu her şeyi biriktirmiş, başkalarının hayatlarından derlediği yaşam senaryosunda konuk oyunculuğa razı gelmiştir.


Konu insan olduğunda iflah olmaz bir iyimser olduğumu itiraf etmem gerekir. Belki de naif bir narsizim sebebiyle, benim âdemoğlu ve kızına olan inancım, her gün yaşadığım hayal kırıklıklarına rağmen devam eder. Ben insanın programlardan ibaret olamayacağına ve tüm ezberlerini günü geldiğinde yıkabileceğine inananlardanım. Kendi hakkında düşünmekten, kendini sonuna dek hissetmekten, bitmez tükenmez yönlerini keşfetmek ve bulduklarından hoşlanmadığında bile onları sevgiyle kucaklamaktan korkmayacağı günlerin geleceğini biliyorum. Hatta insanın gerçek macerasının bundan ibaret olduğunu da. İster bir tesadüfün eseri olalım ister tek bir kökten dallanıp budaklanalım, varlığımıza anlam katmak ihtiyacındayız. Bence sonuçta elimizdeki tek gerçek: Bugün buradayız! Evet bir dünümüz var ve yarı ümit yarı korkuyla beklediğimiz bir yarın ihtimalimiz de. Canımız acıdı, yüreğimiz dağlandı, hayallerimiz yıkıldı defalarca ve “dün” açık birer yara gibi çoğumuzda. Bizim mucizemiz ise daha kaçına sahip olduğumuzu hiç bilemeyeceğimiz o eşsiz benzersiz “an”larda. Kendimizi bilmek için tek şansımız, dün ve yarından bağımsız, sadece kendinden mesul bu zaman parçalarını yakalamakta.


Cesaretle ruhumuzun derinliklerine daldığımız gün, tüm yargılarımızı ve öğretilerimizi bir tarafa bırakıp sadece olanı, yeniden ve ilk defaymışçasına algılamaya ihtimal verebildiğimiz gün, aslında ne kadar eski bir plağın beynimizde takılı kaldığını ve bizi aynı melodinin sonsuz tekrarıyla hipnotize ettiğini fark edeceğiz. Gördüğümüzü, duyduğumuzu, dokunduğumuzu sandığımız hiçbir şeyi gerçekte olduğu gibi algılayamadığımızı, şartlanmalardan arınmış duyularımızla ilk hissettiğimizde önce büyük bir şaşkınlık geçireceğiz. Zamanın yıprattığı bedenimiz, gittikçe özgürleşen zihnimiz için sadece bir kılıf olduğunu büyük bir tevazuuyla kabul edecek ve şekil uğruna kendimize ettiğimiz zulüm ilk defa o gün sona erecek.


Kendimizi bilmek, sonunda asıl benliğimizi kabul etmeye karar vermemizden geçecek. Hislerimizi ve düşüncelerimizi defalarca sorgulamak, ikisini birbirinden ayırmak, kafamızdakilerin bize ait olup olmadıklarından emin olmak ve başkalarının fikirlerinden kurtulup ezberlerimizi bozmak olacak ilk yapmamız gereken. Hoşumuza gitmeyen şeyler karşısında gözlerimizi sımsıkı kapamak yerine büsbütün dört açmayı akıl edebildiğimizde, dikkatimizden kaçan her ayrıntıyla görüşümüz gitgide netleşecek, geçmişin ekosu geleceğin billur sesine parazit yapmayacak ve hayat işte o zaman tek bir ana sığıp sonsuza dek yaşanacak.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Ne Hissediyorsunuz? (Duyguların Kontrolü)" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Burcu ATATÜR'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Burcu ATATÜR'ün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     3 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Burcu ATATÜR'ün Yazıları
► Olumsuz Duyguların Kontrolü Psk.Hasan ARSLAN
► Duyguların Geçmişi Psk.Dnş.Fatih FİDAN
► Duygu ve Duyguların Özellikleri Psk.Emin KOMŞAL
► Duyguların Farkında Olma Psk.Dnş.Özkan KENARLI
► Duyguların Dili ve Psikiyatri Psk.İzzet GÜLLÜ
► Duyguların Altındaki Duygular Psk.Canan SAYIOĞLU
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Ne Hissediyorsunuz? (Duyguların Kontrolü)' başlığıyla benzeşen toplam 29 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Kendin Olmak Kasım 2012
◊ İnsanlar Kötü mü? Kasım 2013
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


14:38
Top