Beyin Temelli Öğrenme
1.GİRİŞ
İnsan beyni, doğanın insanoğluna sunmuş olduğu en değerli ama aynı zamanda da en karmaşık armağandır. Beyin henüz kendisini çözümleyebilmiş değildir ancak yoğun biçimde sürdürülen araştırmalar, yavaş yavaş bu organın işleyişine ışık tutmaya başlamıştır.Eğitimciler de beyin araştırmalarının ışığında elde edilen bulguları eğitim ortamlarına taşımış, insanoğlunun en yüksek performans düzeyine ulaşarak en yüksek potansiyelini gerçekleştirmesini hedeflemişler ve bu doğrultuda çeşitli öğrenme kuramları ve teknikleri geliştirmişlerdir. “Beyin Temelli Öğrenme Kuramı” bunlardan biridir (Yemeniçi,2002 akt Kader Hasra,2007: 37) Beyin Temelli Öğrenme Kuramının temel ilkelerinin, eğitime olan bakış açısının ve katkılarının daha iyi anlaşılabilmesi için insan vücudunun bir organı ve birçok alt sistemlerden oluşan beyin sistemi incelenmelidir.
1.1.BEYİN İLE İLGİLİ TEMEL YAPILAR
Beyin, 1 kilogramdan biraz ağır, küflü peynir gibi kokan, yapışkan,peltemsi bir maddeden oluşur. Kulağa pek hoş gelmese de sonuçta vücudumuzdaki en önemli organdır (Treays, 2003; akt. Yapıcı,2008). İnsanlar, beden ağırlığına oranla, büyük bir beyne sahiptir. Beynin % 78'i sudan, % 10'u yağdan ve % 8'ide proteinden oluşmaktadır (Jensen, 1998; akt, Yapıcı,2008).
Beyin, öncelikle sol ve sağ yarı küreler olarak ikiyi ayrılır. Ön ve arkada ise alın lobu, yan ve arka kafa lobları yer alır. Beyincik, içe doğru beyin kökünü oluşturan pons, omurilik soğanı ve ağsı yapı, talamus,hipotalamus, hipokampus, nasırsı madde gibi yapılardan oluşmaktadır (Smith,1986; akt. Yapıcı,2008).
Sol yarımküre konuşma ve lisandan sorumludur. Ayrıca belirli bir düzende yapılması gereken işlerde kullanılır: Toplama-çıkarma yapma ve ayakkabı bağcıklarını bağlama gibi. Sağ yarımküre ise, “resimlerle düşünürken” kullanılır. Okula giden yolun haritasını gözümüzde canlandırdığımızda sağ yarımküreyi kullanırız (Treays, 2003 akt. Yapıcı,2008).
Beynin Sağ ve Sol Yarı Küre İşlevleri
Parçalı
Zihinsel
Düzenleme
Çözümsel, analitik
Mantıksal
Nesnel
Yakınsak
İsimleri hatırlama
Makul, rasyonel
Problemleri parçalara ayırarak çözme
Çizgisel düşünme
İşitsel
Yazmayı ve konuşmayı tercih etme
Konuşulan talimatlan takip etme
Doğru/yanlış, çoktan seçmeli ve
eşleştirmeli testleri tercih etme
Ayrıntılara bakma
Vücudun sağ tarafını kontrol etme
Matematiksel düşünme
Az risk alma
Somut düşünme
Dil öğrenme becerisi
Bir şey için bir müddet düşünme
Sözlü dil kullanma
Bütünsel
Sezgisel
Kendiliğinden, anında olan
Yaratıcı/duyarlı, hassas
Duygusal
Iraksak
Öznel
Yüzleri hatırlama
Duygularıyla hareket etme
Bütüne bakarak problem çözme
Üç Boyutlu düşünen
Görsel
Resim yapma/çizme ve dokunulacak nesneleri tercih
Yazılı veya kanıtlanmış talimatları takip etme
Yazılı sınavları tercih etme
Çok risk alma (az kontrol ile)
Benzer özelliklere bakma
Vücudun sol tarafını kontrol etme
Rastgele ve açık uçlu düşünme
Soyut düşünme
Müzikal yetenekler
Eşzamanlı düşünme
Jest, mimik, duygular ve vücut hareketlerini dil ile yorumlama
Yön bulabilme becerisi
Kaynak: Yağlı,2008
Beynin sol yarım küresi sözel, matematiksel, mantıksal bilgiyi işlemek için, sağ yarıküresi de algısal, dikkat çekici, uzaysal, bütüncü, artistik bilgiyi işlemek için daha uygundur. Gerçekte her iki yarım kürede birbirinden bağımsız davranamaz. Her birinde farklı fonksiyonel merkezlerin olması diğerinin de bu fonksiyona katkı yapmayacağı anlamına gelmez. Sonuçta beyin bir bütün olarak işlev görür ( Yıldırım,2002).
Beyindeki bölümlerin işlevleribasit olarak şu şekilde açıklanabilir (Jensen, 1998; Treays, 2003; akt.Yapıcı,2008):
· Beyincik:Hareketlerin denetlenmesine yardımcı olur.
· Omurilik:Beyinle vücudun diğer bölümleri arasında iletişimi sağlar.
· Beyin Kabuğu:Beyin yarımkürelerinin dış tabakasına beyin kabuğu (korteks) denir. Beyin kabuğu düşünmek ve duyumsamak, yani duyular yoluyla algılamak için kullanılan bölümdür. Yapılan işin bilincine varılmasına bu bölüm sağlar.
· Nasırsı Madde(Korpus Kallosum): Nasırsı madde, beynin sağ ve sol yarımküreleri arasındaki iletişimi sağlayan kalın bir sinir lifi demetidir. Yaklaşık 250milyon sinir lifinden oluşur. Nasırsı madde bir yarımkürenin diğerinin yaptığından haberdar olmasını sağlar. Nasırsı madde olmasaydı, “kedi” kelimesini okuyup anlayabilir (sol yarımküreyi kullanarak) ama kediyi gözümüzde canlandıramazdık (sağ yarımküreyi kullanmayı gerektirir).
· Talamus: Duyu organlarından gelen bilgileri alır ve her birini beynin ilgili bölgesine gönderir.
· Hipotalamus:Kan basıncını, vücut sıcaklığını, acıkma ve susama duyumlarını, uykuyu ve cinsel gelişimi denetler.
· Pons: Pons, ön beyin, beyincik ve omurilik soğanı arasında yer alan bu yapı, enine sinir tellerinden oluşur. Varol köprüsü de denilen bu yapı beyinciğin iki yarımküresi arasındaki impuls iletimini sağlar.
Beyni oluşturan temel birimler genel olarak sinir hücreleri (nöronlar) ve bunların uzantılarının diğer sinir hücreleri ile oluşturduğu sinapslardır.Sinir hücrelerinin oluşturduğu ağ sayısı ne kadar fazla olursa, bilgi işleme süreci o kadar güçlü olur. Her nöronun dentrit adı verilen çok sayıda kısa ve akson adı verilen bir tane uzun uzantısı vardır. Akson uçları ile başka nöronların dentritleri veya gövdeleri arasındaki bağlantıya sinaps adı verilir.Sinir sistemindeki bütün etkinlikler ve bellek, nöronlarda doğan elektrik akımıyla ilgilidir. Nöronlar arasında bilgi, elektrik akımı olarak dolaşır.
Bilim adamları beyni lob adı verilen dört bölüme ayırırlar. Bunlar, temel sorumluluğu görme olan, beynin arka kısmının ortasındaki ense (Oksipital) lobu;alın bölgesinde yer alan ve sorumluluğu yaratıcılık, problem çözme, planlama olan alın (frontal) lobu; kafanın üst arka tarafında yer alan duyumsal işlemler ve dil fonksiyonlarını yerine getiren çeper (Parietal) lobu ve son olarak sağda ve solda kulakların üstünde yer alan, duyma, bellek, anlamlandırma ve dil fonksiyonlarını yerine getiren şakak (temporal) lobudur. (Yapıcı,2008)
Beynimiz hakkında yapılan araştırmalar sonucunda şunlar ortaya çıkmıştır.( Özden,2003; s. 40- 41 akt.Usta,2008):
• Yetişkin bir beyin yaklaşık iki yumruk büyüklüğünde ve 1,4 kg ağırlığındadır. Hacim olarak vücutta 1/50 yer kaplar.
• Beyin, vücudun toplam ağırlığının % 2 sini oluşturmasına karşın, alınan tüm oksijenin %25 ini, kalorinin % 20 sini ve vücutta dolaşan kanın % 15 ini kullanır.
• Beynimizdek inöronların sayısı yaklaşık olarak 100 milyar kadardır. Bunların yaklaşık 10- 15 milyarı sinir hücresi, geri kalanları yapı taşları işlevi gören gliadır.
• Her bir beyin hücresi 15.000 beyin hücresi ile bağlantı kurabilir.
• Her bir nöron diğer nörona 10 milisaniyeden daha kısa bir zamanda ulaşabilir. ( Bu süre göz kırpma süremizin onda birinden daha azdır.)
• Beynimizdeki nöronların olası bağlantı sayısı tüm evrendeki atom sayısından daha fazladır.
• Beynin bir gramında bulunan nöronların bağlantı kapasitesi tüm dünyadaki telefon ağından daha fazladır.
• Beş yaşına kadar nöronların arasındaki bağlantıların % 50 den fazlası kurulmuş olur.
• Beyin hücreleri diğer hücrelere kıyasla daha az ve daha yavaş ölür; yerine yeni hücre üretilmez.
• Ortalama bir insan beyin kapasitesinin ancak %1-2 sini kullanabilmektedir.
• İnsanlık son 10yıl içinde beyin hakkında bildiklerini ikiye katladı. Ancak bugün beynimizin en fazla % 5 ini anlayabiliyoruz.
• Beyne her saniyede yeni bir bilgi yüklense bile ortalama bir ömürde beynin ancak yarısı kullanılmış olur.
1.2. Beyin Çalısmaları ile İlgili Farklı Modeller
1.2. 1. Hermann Ve Dört Çeyrekli Beyin Modeli
Hermann, beyinle ilgili çalışmalarını sistemleştirerek, beyin çalışmaları sonucunda dört farklı düşünme tercihinin olduğunu ve insanların tercihlerine uygun olarak beyinlerinin bir kısmını daha sık kullandığını belirtmiş ve bunu “beyin başatlığı” kavramı ile ifade etmiştir. Beyin başatlığından kastedilen, bir öğrenme ihtiyacı duyulduğunda veya bir problem çözmek durumunda kalındığında beynin başat olan bölümü, bireylerin düşünme stilini belirlemektedir. Beyni zihinsel etkinlikler açısından dört çeyreğe bölümleyen Hermann, bu bölümlerin öğrenme ve düşünmedeki yapısını şöyle açıklamıştır (Hermann, 2003;akt. Özden,2000:55-71):
A çeyreği olgusal, analitik, sayısal, teknik, mantıksal, alıcı ve eleştirel düşünmeyi temsil eder. Bu çeyrek veri analizi, risk tayini,istatistik, bütçeleme, teknik donanım, analitik problem çözme, mantık ve muhakeme gibi zihinsel işlevlerle ilgilidir. A çeyreği kültürü materyalist,akademik ve otoriter özellikler gösterir
B çeyreği organize, sıralamacı, kontrollü, planlı, muhafazakâr,disiplinli, ayrıntıcı ve kararlı düşünmeyi temsil eder. Bu çeyrek idarecilik,taktik planlama, kararların uygulanması gibi işlevlerle ilgilidir. Bu grubun zihinsel etkinlikleri himayeci ve mevcut durumu koruyucu cinstendir. B çeyreği kültürü geleneksel, bürokratik ve güvenilir özellikler taşır. Bu grup insanlar is bitirici ve vazifelerine düşkün kişilerdir.
C çeyreği duyumsal, kinetik, hisli, insani ilişkilere önem veren ve sembolik karakterleri temsil eder. Bu çeyrek his, vücutsal duyarlık, değer yargıları, müzik ve iletişim gibi zihinsel etkinliklerle ilgilenir. Öğretmenlerde özellikle başat olması gereken tercih modudur.
D çeyreği görsel, holistik, yenilikçi, mecazi, yaratıcı,imgeleyici, kavramsal, esnek ve sezgisel karakterleri temsil eder. Bu çeyrek;gelecek, olasılıklar, sentezleme, hayal, stratejik planlama, açımlama, girişimcilik, değişim ve yenilik yapma ile ilgilidir. D çeyreği tetkik edici,girişimci, yaratıcı, olasılıklarla ve gelecekle ilgilenen bir kültür temsil eder. Zihinsel tercih ile yeterlilik eşit anlamda değildir. Yeterlik motivasyon, eğitim ve pratik ile elde edilir. Bu yolla insan başat olduğu birinci ve ikinci moda düşünmeyi öğrenebilir.
Eğitim sisteminin sadece belli bir düşünme biçemine değer vermesi, yaratılışta insana verilen kapasitenin bir kısmının kullanılmaması, atıl bırakılması sonucunu doğurur.Oysa olaylara, eşyalara ve evrene dört ayrı açıdan bakabilmek, çok yönlü düşünüp değerlendirme yapabilmek bir zenginliktir. Araştırmalar, beynin bölümlerinin, belirli fonksiyonları yerine getirmede uzmanlaştığını göstermektedir. Buna göre beynin bölümlerinin farklı sekilerde düşündükleri söylenmektedir (Barker, 2001; akt.Baştuğ,2007).
Sınıf ortamında öğrencilere, öğrenmek için sadece sol yarımküreyi kullanmaya yönelik etkinlikler yerine, sağ yarımküreyi kapsayacak etkinliklere de yer verilmelidir. Birçok insan, sağ yarımküre bilgiyi görsel olarak kodlarken, sol yarımküre dilsel olarak kodlamayı yapar. Öğretmenler, öğrencileri genellikle konuşturarak öğrenmeyi gerçekleştirmeyi düşünür. Öğrenmenin daha kalıcı ve etkili olması için, öğretmenler, öğrencilerin imgeler oluşturmasına imkân ve cesaret vermelidir ( Bruer, 1999 ; akt.Baştuğ,2007
1.2.2. Mac Lean Üçlü Beyin Model
Paul Mac Lean tarafından1978’de geliştirilmiştir. Mac Lean, çalışmasını geçmişten günümüze beynin evrensel gelişim katmanlarını araştıran bir arkeologun çalışmalarıyla karşılaştırır. Mc Lean, arkeolojideki evrimsel gelişime karşılıklı olarak birbiri ardına gelişmiş 3 beyin katmanını tanımlar:
1. Sürüngen Sistemi (reptilian sistem) –R- Kompleks,
2. Limbik sistem,
3. Neokorteks.
Mc Lean bunu aynı çatı altında yasayan üç kardeşe benzetir. Buna göre; R-Kompleks ‘i büyük kardeşe benzetir. R-Kompleks, yaşamın sürdürülmesiyle görevlidir. Limbik sistemi Ortanca kardeşe benzetir. Limbik sistem, temel duygu sistemlerini içinde barındırarak, duyguların denetlenmesi, bilgilerin hatırlanması ve organizasyonu görev alır. Neokorteksi ise en küçük kardeşe benzetmektedir. Neokorteks en küçük olmasına rağmen çok donanımlıdır ve bütün düşünsel, yaratıcı etkinlikler burada gerçekleşir. Üçlü kardeşlerin her biri diğer kardeşlerinin davranışlarına bir şekilde müdahale eder.( Caine & Caine, 2002; akt.Baştuğ,2007). Bu üç bölge birbirinden anatomik ve kimyasal olarak ayrılmıştır ve birbirleri içerisinde hiyerarşik bir yapıya sahiptirler. Her katmanın işlevi farklı olmasına rağmen üçü de birbiriyle etkileşim halindedir. Mc Lean’ın kuramı; Freud’un , id, ego, süper ego; Platon’un ruhun yapısını üç katmana ayırmasını; Sokrates’in , ruh ve hayatı üç katmana ayırmasını ve bu tip 3’lü kuramları hatırlatmaktadır ( Uluğ,2005 ; akt. Baştuğ,2007)
1.3. Beyin Temelli Öğrenmenin Tanımı
Beyin Temelli Öğrenme, anlamlı öğrenme için beynin işleyiş kurallarının kabul edilmesini ve öğretimin zihindeki bu kurallara göre örgütlenmesini içerir. Beyin Temelli Öğrenme, sağduyu insan deneyimleri ve beyin araştırmalarının, sınıf ortamında nasıl faydalı araçlar ve ilkeler ortaya koyduğunu anlatan kapsamlı bir kavramdır (Duman,2008: 549). Yemenici (2002)’ye göre Beyin Temelli Öğrenme Kuramı, beynin doğası gereği nasıl öğrendiğini temel almaktadır ve bu doğrultuda geliştirilen malzeme, model ve tekniklerin kullanımını esas almıştır. Bu kuramı oluşturan disiplinler, sinirbilim, bilişsel bilim,psikoloji, biyoloji ve bilişsel psikolojidir. Beyin Temelli Öğrenme beynin yapısı ve öğrenme arasındaki bağlantıyı inceleyip ortaya çıkarmaya çalışmaktadır. Bu süreçte insanı bir bütün olarak ele almakta ve öğrenmeyi zihin-beyin bütünlüğü içinde incelemektedir. Caine’e (2002) göre beyin temelli öğrenme;
— Öğrenenler için, hayatla iç içe zengin ve uygun tecrübelerin tasarlanması ve uygulanması,
— Öğrenci tecrübelerinin anlamın özünü kavrayacak şekilde işleyişinin sağlanmasıdır.
Beyin temelli öğrenme bize takip edeceğimiz bir tarif veya harita sunmaz. Fakat bizi karar verme aşamasında beynimizin yapısını düşünmeye iter. Beynimiz hakkında bildiklerimiz sayesinde de daha iyi kararlar verebilir, daha çok öğrenciye daha sık ulaşabiliriz. Yani kısaca beyin temelli öğrenme zihnimizdeki beyinle öğrenmedir(Jensen, 2000 akt. Hasra,2008;).
Öğrenmenin temelinde neler olduğunu ortaya koyabilmek adına beynin yapısı ve işlevleriyle ilgili özelliklerini kapsayan on iki ilke ortaya çıkartılmıştır. Bu ilkeler, öğrenenleri fiziksel ve zihinsel fonksiyonları bir arada kullanabilen canlılar olarak görmektedir.Bu ilkelere göre insan vücudunda beyin, zihin ve diğer organlar dinamik bir bütünlük içerisinde görev yapan bir sistemdir. Ayrıca bu ilkeler birbirleriyle eşit öneme sahiptir.
1.4. Beyin Temelli Öğrenmenin Tarihsel Gelişimi
Beyinle ilgili nörolojik çalışmalar yaklaşık iki asırdır devam etmektedir. 1836 yılında, Dr. Marcc Dax'ın beynin sol yarısının hasara uğraması ve konuşma kaybı konusundaki çalışma bulguları ayrık beyin çalışmalarının başlangıcını işaret etmekteydi. Dax beynin her yarısının farklı fonksiyonları kontrol ettiğini ve sol kısmın konuşmadan sorumlu olduğunu ortaya koymuştur. Dax'ın ölümünden sonra sağ ve sol yarı kürelerle ilgili ayrık beyin çalışmaları 1960’lı yıllarda Michael Gazzaniga ve R. W. Sperry'nin araştırmaları ile hızlandı. Bu araştırmacılar, Dax'ın sağ ve sol beynin farklı işlevlerden sorumlu olması ile ilgili çalışmalarını destekleyen şu olguları elde ettiler: Sol beyin; dil, konuşma problem çözme ve mantıksal düşünme işlevlerinde baskın iken, sağ beyin; küp ve diğer üç boyutlu şekilleri çizmek gibi uzamsal işlevlerde özelleşmişti. Gazzaniga ve Sperry'nın1961'deki çalışmalarından elde ettikleri çok sayıda sonuç, gelecek çalışmalar için bir çatı kurulmasını sağladı (MiIler, 2003; akt. Yağlı,2008).
1980'li yıllardan sonra beyin araştırmaları eğitimsel alanda daha değer kazanmaya başladı. Leslie A.Hart, beyin temelli öğrenme ya da beyin uyumlu öğretim olarak adlandırılan teorinin temellerini atan kişi olarak bilinmektedir (Hart, Thomas ve Neve, 1986;akt. Yağlı,2008 ). Hart ilk kitabında, eğitim reformunun ihtiyaçları üzerinde durmuştur.1975 yılında çıkardığı “Beyin nasıl çalışır?” adlı kitabında ise “Proster Teorisi”ni ortaya koymuştur. Hart, 1975 yılında yayınlanan “İnsan beyni ve öğrenme” isimli kitabında teorisini, beyin araştırmalarından elde edilen prensipleri beynin öğrenmesiyle uyumlu eğitimsel stratejilerin okullarda kullanılmasıyla ilişkilendirmiştir.(Yağlı,2008)
1990 yılları ABD’ de beyin yılı ilan edildiğinden günümüze kadar beyin üzerine birçok araştırma yapılmış,öğrenme ve öğretme sürecinde beynin nasıl öğrendiği ile ilgilenilmiş ve bu eğitimli ilişkilendirilmiştir (Duman,2008:535).
1.5. Beyin Temelli Öğrenme Kuramları
1.5.1.Nörofizyolojik Öğrenme Kuramı (DonaldOlding Hebb)
Beyinle ilgili, ilk çalışmayı yapanlardan birisi Lashley’dir. Lashley’ in beyin üzerine yaptığı çalışmalar, daha sonraki araştırmalar için bir basamak olmuştur. Hebb, Gestalt Psikolojisi ve Lashley’in beyin fizyolojisi ile ilgili çalışmalarını okuduktan sonra bu konuya daha çok ilgi göstermiş ve beyin temelli öğrenmeyle ilgili çok önemli bulgular eldeetmiştir. Hebb, 1937 yılında Montreal Nöroloji enstitüsüne geçerek çalışmalarını sürdürmüştür. Hebb, 1942 yılında Lashley ile birlikte Psikoloji laboratuarında ciddi anlamda çalışmalara başlamıştır. Hebb, beyindeki devrelerin çalışma şekli bilinmeksizin öğrenmenin doğasının anlaşılamayacağını savunmaktadır. İnsan vücudunun önemli bir organı olan beyin, insan aktivitelerinin, zekâsının, güdülenmesinin ve net olarak zihinsel süreçlerle diğer canlılardan farklı olan yaşamının merkezidir. Beynin faaliyeti, eşgüdümlülük ve bütünsellik esasına dayanır. Hebb’e göre beynin veya herhangi bir organın eksikliği durumunda beyin bir bütün olarak seferber olur ve islemeye devam eder. Hebb, enstitüde yaptığı beş yıllık çalışmalardan sonra şöyle bir sonuca ulaşmıştır (Baştuğ,2007) :
Hebb’e göre, davranışçıların savunduğu gibi beyin, bir telefon santralına benzemez; onun gibi çalışmaz. Eğer bir telefon santrali gibi çalışsaydı beynin ön lobundan bazı dokular çıkarıldığında, o bölgeyle ilgili fonksiyonlar tamamen yok olurdu. Hebb’in ulaştığı bir diğer sonuç, genel yeteneğin kalıtımla belirlenmediği, yaşantı ürünü olduğudur.Ayrıca Hebb, genel yeteneği belirlemede çocuklukta kazanılanların,yaşantılardan daha etkili olduğunu vurgulamaktadır(Senemoğlu, 2004; akt.Baştuğ, 2007)
Herkesin kabul ettiği ve yaygın olarak bilinen; öğrenme olayının beyinde gerçekleştiğidir. Hebb,öğrenme; eğer canlı bir dokuya sahip olan beyinde gerçekleşiyorsa, beynin öğrenmeden önceki ve sonraki yapısı arasında farklılık olmalıdır düşüncesinden hareketle iki kavramı ortaya atmıştır (Goldstein, 1994;Akt. Özden, 2000:37) :
—Hücre Topluluğu
—Faz Ardışıklığı.
1.5.1.1. Hücre Toplulugu:
Hebb’e göre karşılaştığımız her nesne beynimizde birbiriyle ilişkili bir takım nöron grubunu ateşleyerek sinapsları harekete geçirir. Örnek olarak, televizyon izlerken “eğitim” kavramıyla karşılaştığımızda beynimizde eğitim kavramı bize okul, öğrenci, öğretmen, kitap gibi bir dizi bilgiyi kümeler. Hebb’e göre,çocuk, seçkisiz (Random) bir şekilde birbiriyle ilişkilenmiş bir sinir ağıyla doğar. Bu sinirsel ag, duyusal yaşantılar yoluyla organize olur ve böylece çevreyle etkili iletişim kurmayı sağlar. Hebb, yaşantı geçirdiğimiz her çevresel objenin, karmaşık bir nöron grubunu uyardığını iddia eder. Bu karmaşık nöron grubuna hücre kümeleri (Cell assembly) denir. Diğer bir deyişle, çevresel objelerle,olaylarla ilişkilenmiş nöron ünitelerine hücre kümeleri denir. Ayrıca hücre kümelerinin büyüklükleri, çevresel uyarıcının büyüklüğüne göre değişmektedir.
1.5.1.2. Faz Ardışıklığı
Ardışık safha olarak da kullanılan faz ardışıklığı kavramı, ”birbirleriyle bağlantılı olan hücre topluluğudur” (Özden, 2000;s. 37).Hebb’e göre, geçici olarak ilişkilenen birhücre grubu serisine faz ardışıklığı denir. Olay serisi, aynı çevrede birlikte oluşursa, nöral düzeyde, ardışık safha olarak temsil edilir. Ardışık safha uyarıldığında, birbiriyle ilişkilenmiş olan olaylar, objeler fikir halinde akıp gider. Hebb, sevdiğimiz bir şarkının mısrasını veya bir parfüm kokusunun sevilen insanla ilgili hatıraları canlandırmasını faz ardışıklığı ile açıklamaktadır.Hebb’e göre, iki tür öğrenme vardır. Bunlardan birincisi, hücre kümelerinin ve ardışık safhaların oluşturduğu çocukluktaki öğrenmelerdir. İkincisi ise yetişkinlikte gerçeklesen, daha iç görüşsel ve yaratıcı öğrenmedir. Duygusal yaşantıların azalması organizmanın hücre kümesi ve ardışık safha geliştirme kapasitesini sınırlandırmaktadır. Hebb’e göre bebeklik ve çocukluk çağlarındaki öğrenme,hücre toplaşması sürecini kapsar. Yetişkinlikteki öğrenme sürecinde ise faz ardışıklığı, yeniden düzenlenir. Öğrenmenin önce çerçeve oluşturmakla başladığını, daha sonra içgörü ve yaratıcılık şeklinde geliştiğini kabul etmektedir Özden, 2000:38).
1.6.Beyin Temelli Öğrenme İlkeleri
Bilişsel öğrenme kuramınca kabul edilen zihinsel deneyimlere nörofizyolojik açıdan destek sağlayan bu öğrenme kuramının öğretim ilkeleri aşağıdaki gibi sıralanmaktadır (Caine ve Caine, 2002 akt. Duman 2008:555-555 ).
1-Beyin bir paralel işlemcidir. İnsan beyni birçok işlevi eş zamanlı olarak yerine getirebilir. Düşünce, duygu ve imgeleme gibi farklı işlevler aynı zamanda işleme sokulur. Etkin öğretimde aynı anda yapılması gereken işlemler uyum içerisinde, dayandığı kuram ve yöntemler üzerine inşa edilmelidir.
2-Öğrenme fizyolojik bir olaydır. Kalp,akciğer veya böbrek gibi beyin de fizyolojik kurallara göre çalışan bir organdır. Öğrenme nefes alıp-verme kadar doğal bir işlev olup onu engellemek veya kolaylaştırmak olanak dâhilindedir. Etkili öğretim stres yönetimi,beslenme, egzersiz ve sağlıkla ilgili diğer konuları da içermelidir.
3-Beyin, kendisine ulaşan verilere anlam yüklemeye çalışır. İnsan beyni yaşamını sürdürme arzusunun doğal bir sonucu olarak çevresinde olup-bitenlere anlam kazandırmaya çalışır. Etkin bir öğrenme sağlanabilmesi için beynin yenilik keşfi, problem çözme gibi alıştırmalarla zorlanması gerekir. Bu yüzden, üstün yetenekli çocukların öğretiminde kullanılan bu ve benzeri teknikler tüm öğrenciler için kullanılmalıdır.
4-Anlam yükleme, örüntüleme yoluyla olur. Örüntüleme, bilginin anlamlı organizasyonu ve sınırlandırılmasına işaret eder.Beyin bu örüntüleri oluştururken sezgi ve yaratıcılığını kullanan bir sanatkâr,bir bilgin gibidir. Beyin anlamlı örüntülerini kabul ederken anlamsız olanları da reddeder. Bir öğrenci için anlamsız örüntüleme, manasız bilgi parçalarıdır.Bilginin bütünleşmesi için eğitim ortamının ona göre hazırlanması gerekir;bilgi parçaları havada uçmamalıdır.
5-Duygular örüntülemede önemli bir yer tutar. Bireyin öğrenmesi beklenti, eğilim, ön yargı, öz saygı ve sosyal etkileşme ihtiyacı gibi duygulardan etkilenir. Öğretmenler öğrencilerin duygu ve tutumlarının öğrenmede önemli bir etmen olduğunun bilinci ile hareket etmelidir. Karşılıklı sevgi, saygı ve kabullenmenin mevcut olduğu bir ortamda öğrenme daha kolay olur.
6-Beyin parçaları ve bütünü aynı anda algılar. Sağlıklı bir insanda matematik, müzik veya sanat öğretiminde beynin her iki yarı küresi etkileşim halindedir. Bir konunun öğretilmesinde konunun bütünü ve parçaları karşılıklı etkileşimde bulunacak şekilde aynı anda verilmelidir.
7-Öğrenme, hem doğrudan odaklanan, hem de yan uyarıcılardan algılanan bilgileri içerir. Beyin doğrudan farkında olduğu ve odaklandığı bilgiler yanında birinci derecede ilgi alanı dışında kalan bilgi ve sinyalleri de özümser. İlgi alanı içinde olmakla beraber bilinçli bir şekilde dikkat edilmeyen çok hafif ve hassas sinyaller de (yan tarafta duran birinin gülümsemesi gibi) uyarıcı olarak beyne ulaşır. Etkili öğrenme ortamında sıcaklık, gürültü, nem gibi fiziksel koşullar yanında grafik, resim, tasarım ve sanat eserleri gibi görsel uyarıcılara da dikkat edilmelidir.
8-Öğrenme kasıtlı ve kasıtsız süreçlerden oluşur. Bir öğrenme ortamında bilinçli olarak farkına vardığımız şeylerden çok daha fazlasını öğreniriz. Yan uyarıcılardan aldığımız sinyallerin çoğu beynimize farkında olmadan girer ve bilinçaltında etkileşimde bulunur. Etkili öğrenme ortamındaki tüm uyarıcılar öğrenme amacına hizmet edecek şekilde düzenlenmelidir.
9-İki tip hafıza vardır. İnsanlarda deneyimleri tekrarlamaya gerek kalmadan hafızaya kaydedilen doğal bir uzaysal hafıza sistemi vardır. Dün akşam yediğimizi hatırlamak için tekrarlamaya gerek yoktur. Ancak birbiriyle ilgili olmayan bilgileri depolamak için tekrara ve ezbere ihtiyaç vardır.
10-Olgular ve beceriler uzaysal hafızada depolandığında daha iyi öğrenilir. Uzaysal hafızayı harekete geçiren en etkili öğretim deneysel yöntemlerdir. Öğretim demonstrasyon, film, resim,mecaz, drama ve öğrencilerin aktif katılımını sağlayan sınıf içi çok yönlü etkileşim etkinlikleri içermelidir.
11-Öğrenme zihni zorlayan etkinliklerle artar, tehditle ketlenir. Beyin uygun düzeyde zorlandığında öğrenme optimum düzeye ulaşır. Tehdit ise öğrenme kapasitesini azaltıcı etki yapar. Etkili öğretim, öğrencinin zekâ seviyesini belli bir oranda zorlayan ancak, tehditten uzak bir ortamda gerçekleşir.
12-Hiçbir beyin diğerine benzemez.Öğretim bütün öğrencilerin görsel-işitsel ve duygusal tercihlerini ifadeetmelerine olanak tanıyacak şekilde düzenlenmelidir. Her bir bireyin öğrenme,anlama ve algılama kapasitesi, biçimi ve süreci birbirinden farklıdır.
Beyin Temelli Öğrenmenin Üç Ana Koşulu
Beyin temelli öğrenmenin uygulanması için amaç olarak üç sürecin odaklanılması gerekmektedir (Duman, 2008:549).
1. Rahatlatılmış uyanıklık çeşitli alanlardan elde edilen deliller, bazı öğrenmelerin, huzurlu bir ortamda ve kararlılık halinde olumlu yönde etkilendiğini, yorgunluk ve tehdit algılandığında ise bastırıldığını açıkça göstermektedir.
2. Derinlemesine daldırmada öğrencilerin karşı karşıya bırakıldığı içeriğe yoğunlaşmasıdır.
3. Aktif süreçleme bilginin öğrenen tarafından,kendisine göre anlamlı, kavramsal olarak tutarlı yollarla bütünleştirilmesi ve içselleştirilmesidir.
1.7. Beyin Temelli Öğrenme Stratejileri
BTÖ Yaklaşımında öğretmenlerin öğrencilerden en üst düzeyde başarı elde edebilmeleri için bazı stratejiler kullanmaları gereklidir. Bu stratejiler Jensen (2000)ve Duman (2008)tarafından aşağıdaki şekilde belirtilmiştir.
- Öğrenilecek konuyla ilgili öğrencilerin ön bilgilerini kontrol edip bu bilgileri harekete geçirmek,
- Öğrenme için öğrencilere yeterli zaman vermek,
- Her bir öğrenciyle günlük iletişim içinde bulunmak ve yargılamadan ve tehditten uzak olumlu dönütler vermek,
- Öğrencilerin performanslarını değerlendirmek için yapılacak testler için öğrencileri zihinsel olarak hazırlamak,
- Öğrencilerin kendileri yaparak öğrenmelerine fırsat tanımak,
- Öğrencilere kendi öğrenmelerini kontrol edebilmeyi öğretmek,
- Öğrencilerin kendilerinin seçim yapmalarına fırsat sağlamak,
- Sınıf ortamında etkinlikler sırasında rekabet ortamı yaratmak,
- Öğrencilerin birbirlerine destek olmalarını sağlamak,
- Dersin hedeflerinden öğrencileri haberdar etmek,
- Beynin durmadan öğrenmesi imkânsız olduğu için öğrencilerin öğrendiklerini kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe aktarmaları için gerekli boş zamanı sağlamak,
- Etkinlik ve materyallerin yenilik ve bilindiklik seviyelerini ayarlayabilmek,
- Öğrencilerin rahat olabilmeleri için espri, rol yapma, şaka konularında toleranslı yaklaşabilmek,
- Sınıf ortamındaki stresi dengeleyebilmek,
- Görsel ve işitsel materyaller ve teknolojik araçlardan mümkün olduğunca yararlanmak,
- Burada belirtilen stratejilerin veya hedeflerin gerçekleşmesi öğrencilerin her gün olumlu geri dönütler almalarıyla desteklenmesine bağlıdır.
Öğrenmenin en üst düzeyde gerçekleşmesi ve öğrenme ortamının beyne öğrenmesini kolaylaştıracak şekilde hazırlanması için Sousa (1998) da sınıf ortamında dikkat edilmesi gereken bazı noktalar üzerinde durmuştur. Bunlardan ilki hafıza ve hatırlamadır. Eğer öğrenci öğrendiği yeni bilgide kendi yaşantılarından bir şey bulamazsa o bilgi ona anlamlı gelmeyecektir ve bu sebeple öğrenme gerçekleşmeyecektir. Öğretmenin öğrenciye kendi yaşantılarıyla değil öğrencilerin yaşantılarıyla ilgili örnekleri kapsayan bilgi vermesi gereklidir. İkinci önemli nokta duygulardır.Öğrencilerin kendilerini nasıl hissettikleri öğrenme sürecinde önemli noktalardan biridir. Eğer bir öğrenci bu süreçte kendini rahat ve öğrenmeye istekli ve stresten uzak hissediyorsa öğrenme gerçekleşir. Fakat öğrenci bulunduğu ortamda kendini güvende hissetmiyorsa ve şartlar olumsuzsa öğrenme gerçekleşmez.
Öğrenme sürecinde dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta da duyuşsal katılımdır. Beyin ilginç ve zorlayıcı faaliyetlere etkin olarak katıldığımızda bağlantılar kurarak öğrenmeyi gerçekleştirmektedir. Öğrenme ortamında öğrencilerin etkileşim içinde bulunarak öğrenmeye aktif şekilde katılmaları öğrenirken birbirleriyle ne öğrendiklerini tartışma fırsatı bulmalarını sağlar. Bu sosyal etkileşim duyuşsal olarak uyarıcı ve öğrenmeyi destekleyicidir.
1.8.Öğretmenler Ve Beyin Temelli Öğrenme
Beynin öğrenme ortamında daha aktif ve etkili olarak kalıcı öğrenmeyi sağlaması için öğretmenlerin şunları bilmeleri gerekir (Jensen, 1995; Jensen,1998; Wolfe, 2001; Erlauer, 2003;akt. Yapıcı,2008):
· Beynin bütün bölgelerinin etkinliği için mümkün olabildiğince çok uyarıcıya ihtiyaç vardır.Statik (durağan, sıkıcı) süreçler, beynin uyarılmasını yavaşlatır.
· Beynin en önemli enerji kaynağı, glikoz, protein oksijen gibi besleyici maddeler içeren kandır. Beyne saate yaklaşık 36 litre, günde 1000 litre kan gider. Bunun yanı sıra, su vücuttaki elektrolit dengeyi sağlar. Su kaybı, okullarda uyuşukluk ve yetersiz öğrenmeye neden olur. Bu nedenle, öğretmenlerin beslenmenin öneminin farkında olması, bu sorunla da eğitimsel bir sorun olarak ilgilenmeleri gerekir.Öğrencilerin düzenli olarak su içmeleri teşvik edilmelidir.
· Okullarda mümkün olabildiğince her iki yarımküreyi de işlevsel hale getiren farklı derslere önem verilmelidir. Sanatsal ve devinimsel etkinliklere de bilişsel etkinlikler kadar önem verilmelidir.
· Olabildiğince çok ve farklı müzikler dinlenmeli bazen de derslerde fon olarak kullanılmalıdır.
· Öğrenme ortamının stres ve baskıdan uzak, güvenilir ve huzurlu bir ortam olmasına özen gösterilmelidir.
· Öğrenenlere sık sık geri bildirim verilmelidir.
· Her öğrenciye okuma alışkanlığı 5–6 yaşlarından itibaren kazandırılmalıdır.
· Her öğrenciye en az bir yabancı dil öğretilmelidir.
· Öğrenme ortamında birbirinden farklı özelliklere sahip öğrencilerin bir arada ve işbirliği içinde olmaları desteklenmelidir.
· Öğretim ortamında yapbozlara, sözcük oyunlarına yer verilmelidir.
· Hipotetik problemler ve günlük yaşam problemleri öğrenciye sunulmalıdır.
· Dersin başında değişik uyarıcı, materyal ve etkinliklerle beyin uyarılarak dikkat yoğunluğu sağlanmalıdır.
· Rehberlik sistemi, öğrencinin “değerli olduğu duygusunu” güncelleyecek etkinlikler düzenlemelidir.
· Okul ortamı(özellikle fiziksel donanım), öğrencinin ilgi ve gereksinimlerine göre düzenlenmelidir.
· Araştırma gezileri, gözlemler yoluyla uyarıcı zenginliği sağlanmalıdır.
· Dersler, sürprizler barındırmalıdır. Örneğin, dersin ortasında bir başka öğretmenin gelerek derse katılması ve sunum yapması gibi…
· Öğrencilere sevildikleri davranış ve tutum olarak gösterilmelidir.
Geleneksel Sınıfların ve Beyin Temelli Öğrenme Sınıflarının Öğrenme Öğretme Süreçleri Bakımından Karşılaştırılması
Geleneksel Sınıflar
Beyin Temelli Öğrenme Sınıfları
Temel bilgi kaynağı öğretmendir.
Öğrenci bilgiyi kendisi arar.
Bireysel arayış, grupla keşfetme, sosyal etkileşim, düşünme becerileri öğrenme sürecinde önem taşır.
Ezberlenmiş kavramlara, sözcük bilgisine ve becerilere vurgu yapılır.
Bilginin öğrenen tarafından, kendine özgü biçimde örgütlenmesi gerekir. Öğrenilen becerilerin farklı durumlarda kullanılabilmesi beklenir.
Öğretim öğretmen merkezlidir.
Öğrenme sorumluluğu öğrencilere devredilir.
Öğrenciler bireysel çalışırlar.
Öğrenciler işbirliği yaparak grup çalışmaları hazırlarlar.
Değerlendirme ezberlenen bilgiyi test etmeye yöneliktir.
Değerlendirme öğrencinin düşünme becerilerini geliştirmeye yöneliktir.
(Kaynak: Caine, Renate Nummela ve Geoffrey Caine. BeyinTemelli Öğrenme. Çeviri Editörü: Gülten Ülgen akt. Usta,2008.)
2.SONUÇ:
Beyin temelli öğrenme, öğrenenler için, yaşamla iç içe zengin ve uygun deneyimlerin tasarlanması ve uygulanması; anlamın özünü kavramaya yönelik etkinliklerin planlanmasıdır. Beyin temelli öğrenmenin uygulandığı eğitim ortamları öğrenci merkezlidir. Eğitim ortamları bireylerin birbirleriyle sosyal etkileşimde bulunmalarına, fiziksel ve psikolojik bakımdan tehdit edici olmayan bir sınıf atmosferinde, dayanışma içinde, etkinliklere doğrudan katılarak, keşfederek öğrenmelerine olanak sağlayacak biçimde düzenlenir.Geleneksel öğretimde öğretmenlerin üzerinde durduğu birinci nokta yüzeysel bilginin kazanımıdır. Bu iletim ise olguların ezberlenerek mekanik öğrenme becerisine dönüştürülmesiyle sağlanır. Beyin temelli öğrenmede öğretmenler, zengin ve karmaşık yapının derin anlayışa olanak sağlaması ve dinamik olan bilginin yapılandırılması üzerinde dururlar (Caine veCaine,1997; akt.Çengelci,2007).
İnsan beyni, doğanın insanoğluna sunmuş olduğu en değerli ama aynı zamanda da en karmaşık armağandır. Beyin henüz kendisini çözümleyebilmiş değildir ancak yoğun biçimde sürdürülen araştırmalar, yavaş yavaş bu organın işleyişine ışık tutmaya başlamıştır.Eğitimciler de beyin araştırmalarının ışığında elde edilen bulguları eğitim ortamlarına taşımış, insanoğlunun en yüksek performans düzeyine ulaşarak en yüksek potansiyelini gerçekleştirmesini hedeflemişler ve bu doğrultuda çeşitli öğrenme kuramları ve teknikleri geliştirmişlerdir. “Beyin Temelli Öğrenme Kuramı” bunlardan biridir (Yemeniçi,2002 akt Kader Hasra,2007: 37) Beyin Temelli Öğrenme Kuramının temel ilkelerinin, eğitime olan bakış açısının ve katkılarının daha iyi anlaşılabilmesi için insan vücudunun bir organı ve birçok alt sistemlerden oluşan beyin sistemi incelenmelidir.
1.1.BEYİN İLE İLGİLİ TEMEL YAPILAR
Beyin, 1 kilogramdan biraz ağır, küflü peynir gibi kokan, yapışkan,peltemsi bir maddeden oluşur. Kulağa pek hoş gelmese de sonuçta vücudumuzdaki en önemli organdır (Treays, 2003; akt. Yapıcı,2008). İnsanlar, beden ağırlığına oranla, büyük bir beyne sahiptir. Beynin % 78'i sudan, % 10'u yağdan ve % 8'ide proteinden oluşmaktadır (Jensen, 1998; akt, Yapıcı,2008).
Beyin, öncelikle sol ve sağ yarı küreler olarak ikiyi ayrılır. Ön ve arkada ise alın lobu, yan ve arka kafa lobları yer alır. Beyincik, içe doğru beyin kökünü oluşturan pons, omurilik soğanı ve ağsı yapı, talamus,hipotalamus, hipokampus, nasırsı madde gibi yapılardan oluşmaktadır (Smith,1986; akt. Yapıcı,2008).
Sol yarımküre konuşma ve lisandan sorumludur. Ayrıca belirli bir düzende yapılması gereken işlerde kullanılır: Toplama-çıkarma yapma ve ayakkabı bağcıklarını bağlama gibi. Sağ yarımküre ise, “resimlerle düşünürken” kullanılır. Okula giden yolun haritasını gözümüzde canlandırdığımızda sağ yarımküreyi kullanırız (Treays, 2003 akt. Yapıcı,2008).
Beynin Sağ ve Sol Yarı Küre İşlevleri
Sol Yarım Küre
Zihinsel
Düzenleme
Çözümsel, analitik
Mantıksal
Nesnel
Yakınsak
İsimleri hatırlama
Makul, rasyonel
Problemleri parçalara ayırarak çözme
Çizgisel düşünme
İşitsel
Yazmayı ve konuşmayı tercih etme
Konuşulan talimatlan takip etme
Doğru/yanlış, çoktan seçmeli ve
eşleştirmeli testleri tercih etme
Ayrıntılara bakma
Vücudun sağ tarafını kontrol etme
Matematiksel düşünme
Az risk alma
Somut düşünme
Dil öğrenme becerisi
Bir şey için bir müddet düşünme
Sözlü dil kullanma
SağYarım Küre
Sezgisel
Kendiliğinden, anında olan
Yaratıcı/duyarlı, hassas
Duygusal
Iraksak
Öznel
Yüzleri hatırlama
Duygularıyla hareket etme
Bütüne bakarak problem çözme
Üç Boyutlu düşünen
Görsel
Resim yapma/çizme ve dokunulacak nesneleri tercih
Yazılı veya kanıtlanmış talimatları takip etme
Yazılı sınavları tercih etme
Çok risk alma (az kontrol ile)
Benzer özelliklere bakma
Vücudun sol tarafını kontrol etme
Rastgele ve açık uçlu düşünme
Soyut düşünme
Müzikal yetenekler
Eşzamanlı düşünme
Jest, mimik, duygular ve vücut hareketlerini dil ile yorumlama
Yön bulabilme becerisi
Kaynak: Yağlı,2008
Beynin sol yarım küresi sözel, matematiksel, mantıksal bilgiyi işlemek için, sağ yarıküresi de algısal, dikkat çekici, uzaysal, bütüncü, artistik bilgiyi işlemek için daha uygundur. Gerçekte her iki yarım kürede birbirinden bağımsız davranamaz. Her birinde farklı fonksiyonel merkezlerin olması diğerinin de bu fonksiyona katkı yapmayacağı anlamına gelmez. Sonuçta beyin bir bütün olarak işlev görür ( Yıldırım,2002).
Beyindeki bölümlerin işlevleribasit olarak şu şekilde açıklanabilir (Jensen, 1998; Treays, 2003; akt.Yapıcı,2008):
· Beyincik:Hareketlerin denetlenmesine yardımcı olur.
· Omurilik:Beyinle vücudun diğer bölümleri arasında iletişimi sağlar.
· Beyin Kabuğu:Beyin yarımkürelerinin dış tabakasına beyin kabuğu (korteks) denir. Beyin kabuğu düşünmek ve duyumsamak, yani duyular yoluyla algılamak için kullanılan bölümdür. Yapılan işin bilincine varılmasına bu bölüm sağlar.
· Nasırsı Madde(Korpus Kallosum): Nasırsı madde, beynin sağ ve sol yarımküreleri arasındaki iletişimi sağlayan kalın bir sinir lifi demetidir. Yaklaşık 250milyon sinir lifinden oluşur. Nasırsı madde bir yarımkürenin diğerinin yaptığından haberdar olmasını sağlar. Nasırsı madde olmasaydı, “kedi” kelimesini okuyup anlayabilir (sol yarımküreyi kullanarak) ama kediyi gözümüzde canlandıramazdık (sağ yarımküreyi kullanmayı gerektirir).
· Talamus: Duyu organlarından gelen bilgileri alır ve her birini beynin ilgili bölgesine gönderir.
· Hipotalamus:Kan basıncını, vücut sıcaklığını, acıkma ve susama duyumlarını, uykuyu ve cinsel gelişimi denetler.
· Pons: Pons, ön beyin, beyincik ve omurilik soğanı arasında yer alan bu yapı, enine sinir tellerinden oluşur. Varol köprüsü de denilen bu yapı beyinciğin iki yarımküresi arasındaki impuls iletimini sağlar.
Beyni oluşturan temel birimler genel olarak sinir hücreleri (nöronlar) ve bunların uzantılarının diğer sinir hücreleri ile oluşturduğu sinapslardır.Sinir hücrelerinin oluşturduğu ağ sayısı ne kadar fazla olursa, bilgi işleme süreci o kadar güçlü olur. Her nöronun dentrit adı verilen çok sayıda kısa ve akson adı verilen bir tane uzun uzantısı vardır. Akson uçları ile başka nöronların dentritleri veya gövdeleri arasındaki bağlantıya sinaps adı verilir.Sinir sistemindeki bütün etkinlikler ve bellek, nöronlarda doğan elektrik akımıyla ilgilidir. Nöronlar arasında bilgi, elektrik akımı olarak dolaşır.
Bilim adamları beyni lob adı verilen dört bölüme ayırırlar. Bunlar, temel sorumluluğu görme olan, beynin arka kısmının ortasındaki ense (Oksipital) lobu;alın bölgesinde yer alan ve sorumluluğu yaratıcılık, problem çözme, planlama olan alın (frontal) lobu; kafanın üst arka tarafında yer alan duyumsal işlemler ve dil fonksiyonlarını yerine getiren çeper (Parietal) lobu ve son olarak sağda ve solda kulakların üstünde yer alan, duyma, bellek, anlamlandırma ve dil fonksiyonlarını yerine getiren şakak (temporal) lobudur. (Yapıcı,2008)
Beynimiz hakkında yapılan araştırmalar sonucunda şunlar ortaya çıkmıştır.( Özden,2003; s. 40- 41 akt.Usta,2008):
• Yetişkin bir beyin yaklaşık iki yumruk büyüklüğünde ve 1,4 kg ağırlığındadır. Hacim olarak vücutta 1/50 yer kaplar.
• Beyin, vücudun toplam ağırlığının % 2 sini oluşturmasına karşın, alınan tüm oksijenin %25 ini, kalorinin % 20 sini ve vücutta dolaşan kanın % 15 ini kullanır.
• Beynimizdek inöronların sayısı yaklaşık olarak 100 milyar kadardır. Bunların yaklaşık 10- 15 milyarı sinir hücresi, geri kalanları yapı taşları işlevi gören gliadır.
• Her bir beyin hücresi 15.000 beyin hücresi ile bağlantı kurabilir.
• Her bir nöron diğer nörona 10 milisaniyeden daha kısa bir zamanda ulaşabilir. ( Bu süre göz kırpma süremizin onda birinden daha azdır.)
• Beynimizdeki nöronların olası bağlantı sayısı tüm evrendeki atom sayısından daha fazladır.
• Beynin bir gramında bulunan nöronların bağlantı kapasitesi tüm dünyadaki telefon ağından daha fazladır.
• Beş yaşına kadar nöronların arasındaki bağlantıların % 50 den fazlası kurulmuş olur.
• Beyin hücreleri diğer hücrelere kıyasla daha az ve daha yavaş ölür; yerine yeni hücre üretilmez.
• Ortalama bir insan beyin kapasitesinin ancak %1-2 sini kullanabilmektedir.
• İnsanlık son 10yıl içinde beyin hakkında bildiklerini ikiye katladı. Ancak bugün beynimizin en fazla % 5 ini anlayabiliyoruz.
• Beyne her saniyede yeni bir bilgi yüklense bile ortalama bir ömürde beynin ancak yarısı kullanılmış olur.
1.2. Beyin Çalısmaları ile İlgili Farklı Modeller
1.2. 1. Hermann Ve Dört Çeyrekli Beyin Modeli
Hermann, beyinle ilgili çalışmalarını sistemleştirerek, beyin çalışmaları sonucunda dört farklı düşünme tercihinin olduğunu ve insanların tercihlerine uygun olarak beyinlerinin bir kısmını daha sık kullandığını belirtmiş ve bunu “beyin başatlığı” kavramı ile ifade etmiştir. Beyin başatlığından kastedilen, bir öğrenme ihtiyacı duyulduğunda veya bir problem çözmek durumunda kalındığında beynin başat olan bölümü, bireylerin düşünme stilini belirlemektedir. Beyni zihinsel etkinlikler açısından dört çeyreğe bölümleyen Hermann, bu bölümlerin öğrenme ve düşünmedeki yapısını şöyle açıklamıştır (Hermann, 2003;akt. Özden,2000:55-71):
A çeyreği olgusal, analitik, sayısal, teknik, mantıksal, alıcı ve eleştirel düşünmeyi temsil eder. Bu çeyrek veri analizi, risk tayini,istatistik, bütçeleme, teknik donanım, analitik problem çözme, mantık ve muhakeme gibi zihinsel işlevlerle ilgilidir. A çeyreği kültürü materyalist,akademik ve otoriter özellikler gösterir
B çeyreği organize, sıralamacı, kontrollü, planlı, muhafazakâr,disiplinli, ayrıntıcı ve kararlı düşünmeyi temsil eder. Bu çeyrek idarecilik,taktik planlama, kararların uygulanması gibi işlevlerle ilgilidir. Bu grubun zihinsel etkinlikleri himayeci ve mevcut durumu koruyucu cinstendir. B çeyreği kültürü geleneksel, bürokratik ve güvenilir özellikler taşır. Bu grup insanlar is bitirici ve vazifelerine düşkün kişilerdir.
C çeyreği duyumsal, kinetik, hisli, insani ilişkilere önem veren ve sembolik karakterleri temsil eder. Bu çeyrek his, vücutsal duyarlık, değer yargıları, müzik ve iletişim gibi zihinsel etkinliklerle ilgilenir. Öğretmenlerde özellikle başat olması gereken tercih modudur.
D çeyreği görsel, holistik, yenilikçi, mecazi, yaratıcı,imgeleyici, kavramsal, esnek ve sezgisel karakterleri temsil eder. Bu çeyrek;gelecek, olasılıklar, sentezleme, hayal, stratejik planlama, açımlama, girişimcilik, değişim ve yenilik yapma ile ilgilidir. D çeyreği tetkik edici,girişimci, yaratıcı, olasılıklarla ve gelecekle ilgilenen bir kültür temsil eder. Zihinsel tercih ile yeterlilik eşit anlamda değildir. Yeterlik motivasyon, eğitim ve pratik ile elde edilir. Bu yolla insan başat olduğu birinci ve ikinci moda düşünmeyi öğrenebilir.
Eğitim sisteminin sadece belli bir düşünme biçemine değer vermesi, yaratılışta insana verilen kapasitenin bir kısmının kullanılmaması, atıl bırakılması sonucunu doğurur.Oysa olaylara, eşyalara ve evrene dört ayrı açıdan bakabilmek, çok yönlü düşünüp değerlendirme yapabilmek bir zenginliktir. Araştırmalar, beynin bölümlerinin, belirli fonksiyonları yerine getirmede uzmanlaştığını göstermektedir. Buna göre beynin bölümlerinin farklı sekilerde düşündükleri söylenmektedir (Barker, 2001; akt.Baştuğ,2007).
Sınıf ortamında öğrencilere, öğrenmek için sadece sol yarımküreyi kullanmaya yönelik etkinlikler yerine, sağ yarımküreyi kapsayacak etkinliklere de yer verilmelidir. Birçok insan, sağ yarımküre bilgiyi görsel olarak kodlarken, sol yarımküre dilsel olarak kodlamayı yapar. Öğretmenler, öğrencileri genellikle konuşturarak öğrenmeyi gerçekleştirmeyi düşünür. Öğrenmenin daha kalıcı ve etkili olması için, öğretmenler, öğrencilerin imgeler oluşturmasına imkân ve cesaret vermelidir ( Bruer, 1999 ; akt.Baştuğ,2007
1.2.2. Mac Lean Üçlü Beyin Model
Paul Mac Lean tarafından1978’de geliştirilmiştir. Mac Lean, çalışmasını geçmişten günümüze beynin evrensel gelişim katmanlarını araştıran bir arkeologun çalışmalarıyla karşılaştırır. Mc Lean, arkeolojideki evrimsel gelişime karşılıklı olarak birbiri ardına gelişmiş 3 beyin katmanını tanımlar:
1. Sürüngen Sistemi (reptilian sistem) –R- Kompleks,
2. Limbik sistem,
3. Neokorteks.
Mc Lean bunu aynı çatı altında yasayan üç kardeşe benzetir. Buna göre; R-Kompleks ‘i büyük kardeşe benzetir. R-Kompleks, yaşamın sürdürülmesiyle görevlidir. Limbik sistemi Ortanca kardeşe benzetir. Limbik sistem, temel duygu sistemlerini içinde barındırarak, duyguların denetlenmesi, bilgilerin hatırlanması ve organizasyonu görev alır. Neokorteksi ise en küçük kardeşe benzetmektedir. Neokorteks en küçük olmasına rağmen çok donanımlıdır ve bütün düşünsel, yaratıcı etkinlikler burada gerçekleşir. Üçlü kardeşlerin her biri diğer kardeşlerinin davranışlarına bir şekilde müdahale eder.( Caine & Caine, 2002; akt.Baştuğ,2007). Bu üç bölge birbirinden anatomik ve kimyasal olarak ayrılmıştır ve birbirleri içerisinde hiyerarşik bir yapıya sahiptirler. Her katmanın işlevi farklı olmasına rağmen üçü de birbiriyle etkileşim halindedir. Mc Lean’ın kuramı; Freud’un , id, ego, süper ego; Platon’un ruhun yapısını üç katmana ayırmasını; Sokrates’in , ruh ve hayatı üç katmana ayırmasını ve bu tip 3’lü kuramları hatırlatmaktadır ( Uluğ,2005 ; akt. Baştuğ,2007)
1.3. Beyin Temelli Öğrenmenin Tanımı
Beyin Temelli Öğrenme, anlamlı öğrenme için beynin işleyiş kurallarının kabul edilmesini ve öğretimin zihindeki bu kurallara göre örgütlenmesini içerir. Beyin Temelli Öğrenme, sağduyu insan deneyimleri ve beyin araştırmalarının, sınıf ortamında nasıl faydalı araçlar ve ilkeler ortaya koyduğunu anlatan kapsamlı bir kavramdır (Duman,2008: 549). Yemenici (2002)’ye göre Beyin Temelli Öğrenme Kuramı, beynin doğası gereği nasıl öğrendiğini temel almaktadır ve bu doğrultuda geliştirilen malzeme, model ve tekniklerin kullanımını esas almıştır. Bu kuramı oluşturan disiplinler, sinirbilim, bilişsel bilim,psikoloji, biyoloji ve bilişsel psikolojidir. Beyin Temelli Öğrenme beynin yapısı ve öğrenme arasındaki bağlantıyı inceleyip ortaya çıkarmaya çalışmaktadır. Bu süreçte insanı bir bütün olarak ele almakta ve öğrenmeyi zihin-beyin bütünlüğü içinde incelemektedir. Caine’e (2002) göre beyin temelli öğrenme;
— Öğrenenler için, hayatla iç içe zengin ve uygun tecrübelerin tasarlanması ve uygulanması,
— Öğrenci tecrübelerinin anlamın özünü kavrayacak şekilde işleyişinin sağlanmasıdır.
Beyin temelli öğrenme bize takip edeceğimiz bir tarif veya harita sunmaz. Fakat bizi karar verme aşamasında beynimizin yapısını düşünmeye iter. Beynimiz hakkında bildiklerimiz sayesinde de daha iyi kararlar verebilir, daha çok öğrenciye daha sık ulaşabiliriz. Yani kısaca beyin temelli öğrenme zihnimizdeki beyinle öğrenmedir(Jensen, 2000 akt. Hasra,2008;).
Öğrenmenin temelinde neler olduğunu ortaya koyabilmek adına beynin yapısı ve işlevleriyle ilgili özelliklerini kapsayan on iki ilke ortaya çıkartılmıştır. Bu ilkeler, öğrenenleri fiziksel ve zihinsel fonksiyonları bir arada kullanabilen canlılar olarak görmektedir.Bu ilkelere göre insan vücudunda beyin, zihin ve diğer organlar dinamik bir bütünlük içerisinde görev yapan bir sistemdir. Ayrıca bu ilkeler birbirleriyle eşit öneme sahiptir.
1.4. Beyin Temelli Öğrenmenin Tarihsel Gelişimi
Beyinle ilgili nörolojik çalışmalar yaklaşık iki asırdır devam etmektedir. 1836 yılında, Dr. Marcc Dax'ın beynin sol yarısının hasara uğraması ve konuşma kaybı konusundaki çalışma bulguları ayrık beyin çalışmalarının başlangıcını işaret etmekteydi. Dax beynin her yarısının farklı fonksiyonları kontrol ettiğini ve sol kısmın konuşmadan sorumlu olduğunu ortaya koymuştur. Dax'ın ölümünden sonra sağ ve sol yarı kürelerle ilgili ayrık beyin çalışmaları 1960’lı yıllarda Michael Gazzaniga ve R. W. Sperry'nin araştırmaları ile hızlandı. Bu araştırmacılar, Dax'ın sağ ve sol beynin farklı işlevlerden sorumlu olması ile ilgili çalışmalarını destekleyen şu olguları elde ettiler: Sol beyin; dil, konuşma problem çözme ve mantıksal düşünme işlevlerinde baskın iken, sağ beyin; küp ve diğer üç boyutlu şekilleri çizmek gibi uzamsal işlevlerde özelleşmişti. Gazzaniga ve Sperry'nın1961'deki çalışmalarından elde ettikleri çok sayıda sonuç, gelecek çalışmalar için bir çatı kurulmasını sağladı (MiIler, 2003; akt. Yağlı,2008).
1980'li yıllardan sonra beyin araştırmaları eğitimsel alanda daha değer kazanmaya başladı. Leslie A.Hart, beyin temelli öğrenme ya da beyin uyumlu öğretim olarak adlandırılan teorinin temellerini atan kişi olarak bilinmektedir (Hart, Thomas ve Neve, 1986;akt. Yağlı,2008 ). Hart ilk kitabında, eğitim reformunun ihtiyaçları üzerinde durmuştur.1975 yılında çıkardığı “Beyin nasıl çalışır?” adlı kitabında ise “Proster Teorisi”ni ortaya koymuştur. Hart, 1975 yılında yayınlanan “İnsan beyni ve öğrenme” isimli kitabında teorisini, beyin araştırmalarından elde edilen prensipleri beynin öğrenmesiyle uyumlu eğitimsel stratejilerin okullarda kullanılmasıyla ilişkilendirmiştir.(Yağlı,2008)
1990 yılları ABD’ de beyin yılı ilan edildiğinden günümüze kadar beyin üzerine birçok araştırma yapılmış,öğrenme ve öğretme sürecinde beynin nasıl öğrendiği ile ilgilenilmiş ve bu eğitimli ilişkilendirilmiştir (Duman,2008:535).
1.5. Beyin Temelli Öğrenme Kuramları
1.5.1.Nörofizyolojik Öğrenme Kuramı (DonaldOlding Hebb)
Beyinle ilgili, ilk çalışmayı yapanlardan birisi Lashley’dir. Lashley’ in beyin üzerine yaptığı çalışmalar, daha sonraki araştırmalar için bir basamak olmuştur. Hebb, Gestalt Psikolojisi ve Lashley’in beyin fizyolojisi ile ilgili çalışmalarını okuduktan sonra bu konuya daha çok ilgi göstermiş ve beyin temelli öğrenmeyle ilgili çok önemli bulgular eldeetmiştir. Hebb, 1937 yılında Montreal Nöroloji enstitüsüne geçerek çalışmalarını sürdürmüştür. Hebb, 1942 yılında Lashley ile birlikte Psikoloji laboratuarında ciddi anlamda çalışmalara başlamıştır. Hebb, beyindeki devrelerin çalışma şekli bilinmeksizin öğrenmenin doğasının anlaşılamayacağını savunmaktadır. İnsan vücudunun önemli bir organı olan beyin, insan aktivitelerinin, zekâsının, güdülenmesinin ve net olarak zihinsel süreçlerle diğer canlılardan farklı olan yaşamının merkezidir. Beynin faaliyeti, eşgüdümlülük ve bütünsellik esasına dayanır. Hebb’e göre beynin veya herhangi bir organın eksikliği durumunda beyin bir bütün olarak seferber olur ve islemeye devam eder. Hebb, enstitüde yaptığı beş yıllık çalışmalardan sonra şöyle bir sonuca ulaşmıştır (Baştuğ,2007) :
Hebb’e göre, davranışçıların savunduğu gibi beyin, bir telefon santralına benzemez; onun gibi çalışmaz. Eğer bir telefon santrali gibi çalışsaydı beynin ön lobundan bazı dokular çıkarıldığında, o bölgeyle ilgili fonksiyonlar tamamen yok olurdu. Hebb’in ulaştığı bir diğer sonuç, genel yeteneğin kalıtımla belirlenmediği, yaşantı ürünü olduğudur.Ayrıca Hebb, genel yeteneği belirlemede çocuklukta kazanılanların,yaşantılardan daha etkili olduğunu vurgulamaktadır(Senemoğlu, 2004; akt.Baştuğ, 2007)
Herkesin kabul ettiği ve yaygın olarak bilinen; öğrenme olayının beyinde gerçekleştiğidir. Hebb,öğrenme; eğer canlı bir dokuya sahip olan beyinde gerçekleşiyorsa, beynin öğrenmeden önceki ve sonraki yapısı arasında farklılık olmalıdır düşüncesinden hareketle iki kavramı ortaya atmıştır (Goldstein, 1994;Akt. Özden, 2000:37) :
—Hücre Topluluğu
—Faz Ardışıklığı.
1.5.1.1. Hücre Toplulugu:
Hebb’e göre karşılaştığımız her nesne beynimizde birbiriyle ilişkili bir takım nöron grubunu ateşleyerek sinapsları harekete geçirir. Örnek olarak, televizyon izlerken “eğitim” kavramıyla karşılaştığımızda beynimizde eğitim kavramı bize okul, öğrenci, öğretmen, kitap gibi bir dizi bilgiyi kümeler. Hebb’e göre,çocuk, seçkisiz (Random) bir şekilde birbiriyle ilişkilenmiş bir sinir ağıyla doğar. Bu sinirsel ag, duyusal yaşantılar yoluyla organize olur ve böylece çevreyle etkili iletişim kurmayı sağlar. Hebb, yaşantı geçirdiğimiz her çevresel objenin, karmaşık bir nöron grubunu uyardığını iddia eder. Bu karmaşık nöron grubuna hücre kümeleri (Cell assembly) denir. Diğer bir deyişle, çevresel objelerle,olaylarla ilişkilenmiş nöron ünitelerine hücre kümeleri denir. Ayrıca hücre kümelerinin büyüklükleri, çevresel uyarıcının büyüklüğüne göre değişmektedir.
1.5.1.2. Faz Ardışıklığı
Ardışık safha olarak da kullanılan faz ardışıklığı kavramı, ”birbirleriyle bağlantılı olan hücre topluluğudur” (Özden, 2000;s. 37).Hebb’e göre, geçici olarak ilişkilenen birhücre grubu serisine faz ardışıklığı denir. Olay serisi, aynı çevrede birlikte oluşursa, nöral düzeyde, ardışık safha olarak temsil edilir. Ardışık safha uyarıldığında, birbiriyle ilişkilenmiş olan olaylar, objeler fikir halinde akıp gider. Hebb, sevdiğimiz bir şarkının mısrasını veya bir parfüm kokusunun sevilen insanla ilgili hatıraları canlandırmasını faz ardışıklığı ile açıklamaktadır.Hebb’e göre, iki tür öğrenme vardır. Bunlardan birincisi, hücre kümelerinin ve ardışık safhaların oluşturduğu çocukluktaki öğrenmelerdir. İkincisi ise yetişkinlikte gerçeklesen, daha iç görüşsel ve yaratıcı öğrenmedir. Duygusal yaşantıların azalması organizmanın hücre kümesi ve ardışık safha geliştirme kapasitesini sınırlandırmaktadır. Hebb’e göre bebeklik ve çocukluk çağlarındaki öğrenme,hücre toplaşması sürecini kapsar. Yetişkinlikteki öğrenme sürecinde ise faz ardışıklığı, yeniden düzenlenir. Öğrenmenin önce çerçeve oluşturmakla başladığını, daha sonra içgörü ve yaratıcılık şeklinde geliştiğini kabul etmektedir Özden, 2000:38).
1.6.Beyin Temelli Öğrenme İlkeleri
Bilişsel öğrenme kuramınca kabul edilen zihinsel deneyimlere nörofizyolojik açıdan destek sağlayan bu öğrenme kuramının öğretim ilkeleri aşağıdaki gibi sıralanmaktadır (Caine ve Caine, 2002 akt. Duman 2008:555-555 ).
1-Beyin bir paralel işlemcidir. İnsan beyni birçok işlevi eş zamanlı olarak yerine getirebilir. Düşünce, duygu ve imgeleme gibi farklı işlevler aynı zamanda işleme sokulur. Etkin öğretimde aynı anda yapılması gereken işlemler uyum içerisinde, dayandığı kuram ve yöntemler üzerine inşa edilmelidir.
2-Öğrenme fizyolojik bir olaydır. Kalp,akciğer veya böbrek gibi beyin de fizyolojik kurallara göre çalışan bir organdır. Öğrenme nefes alıp-verme kadar doğal bir işlev olup onu engellemek veya kolaylaştırmak olanak dâhilindedir. Etkili öğretim stres yönetimi,beslenme, egzersiz ve sağlıkla ilgili diğer konuları da içermelidir.
3-Beyin, kendisine ulaşan verilere anlam yüklemeye çalışır. İnsan beyni yaşamını sürdürme arzusunun doğal bir sonucu olarak çevresinde olup-bitenlere anlam kazandırmaya çalışır. Etkin bir öğrenme sağlanabilmesi için beynin yenilik keşfi, problem çözme gibi alıştırmalarla zorlanması gerekir. Bu yüzden, üstün yetenekli çocukların öğretiminde kullanılan bu ve benzeri teknikler tüm öğrenciler için kullanılmalıdır.
4-Anlam yükleme, örüntüleme yoluyla olur. Örüntüleme, bilginin anlamlı organizasyonu ve sınırlandırılmasına işaret eder.Beyin bu örüntüleri oluştururken sezgi ve yaratıcılığını kullanan bir sanatkâr,bir bilgin gibidir. Beyin anlamlı örüntülerini kabul ederken anlamsız olanları da reddeder. Bir öğrenci için anlamsız örüntüleme, manasız bilgi parçalarıdır.Bilginin bütünleşmesi için eğitim ortamının ona göre hazırlanması gerekir;bilgi parçaları havada uçmamalıdır.
5-Duygular örüntülemede önemli bir yer tutar. Bireyin öğrenmesi beklenti, eğilim, ön yargı, öz saygı ve sosyal etkileşme ihtiyacı gibi duygulardan etkilenir. Öğretmenler öğrencilerin duygu ve tutumlarının öğrenmede önemli bir etmen olduğunun bilinci ile hareket etmelidir. Karşılıklı sevgi, saygı ve kabullenmenin mevcut olduğu bir ortamda öğrenme daha kolay olur.
6-Beyin parçaları ve bütünü aynı anda algılar. Sağlıklı bir insanda matematik, müzik veya sanat öğretiminde beynin her iki yarı küresi etkileşim halindedir. Bir konunun öğretilmesinde konunun bütünü ve parçaları karşılıklı etkileşimde bulunacak şekilde aynı anda verilmelidir.
7-Öğrenme, hem doğrudan odaklanan, hem de yan uyarıcılardan algılanan bilgileri içerir. Beyin doğrudan farkında olduğu ve odaklandığı bilgiler yanında birinci derecede ilgi alanı dışında kalan bilgi ve sinyalleri de özümser. İlgi alanı içinde olmakla beraber bilinçli bir şekilde dikkat edilmeyen çok hafif ve hassas sinyaller de (yan tarafta duran birinin gülümsemesi gibi) uyarıcı olarak beyne ulaşır. Etkili öğrenme ortamında sıcaklık, gürültü, nem gibi fiziksel koşullar yanında grafik, resim, tasarım ve sanat eserleri gibi görsel uyarıcılara da dikkat edilmelidir.
8-Öğrenme kasıtlı ve kasıtsız süreçlerden oluşur. Bir öğrenme ortamında bilinçli olarak farkına vardığımız şeylerden çok daha fazlasını öğreniriz. Yan uyarıcılardan aldığımız sinyallerin çoğu beynimize farkında olmadan girer ve bilinçaltında etkileşimde bulunur. Etkili öğrenme ortamındaki tüm uyarıcılar öğrenme amacına hizmet edecek şekilde düzenlenmelidir.
9-İki tip hafıza vardır. İnsanlarda deneyimleri tekrarlamaya gerek kalmadan hafızaya kaydedilen doğal bir uzaysal hafıza sistemi vardır. Dün akşam yediğimizi hatırlamak için tekrarlamaya gerek yoktur. Ancak birbiriyle ilgili olmayan bilgileri depolamak için tekrara ve ezbere ihtiyaç vardır.
10-Olgular ve beceriler uzaysal hafızada depolandığında daha iyi öğrenilir. Uzaysal hafızayı harekete geçiren en etkili öğretim deneysel yöntemlerdir. Öğretim demonstrasyon, film, resim,mecaz, drama ve öğrencilerin aktif katılımını sağlayan sınıf içi çok yönlü etkileşim etkinlikleri içermelidir.
11-Öğrenme zihni zorlayan etkinliklerle artar, tehditle ketlenir. Beyin uygun düzeyde zorlandığında öğrenme optimum düzeye ulaşır. Tehdit ise öğrenme kapasitesini azaltıcı etki yapar. Etkili öğretim, öğrencinin zekâ seviyesini belli bir oranda zorlayan ancak, tehditten uzak bir ortamda gerçekleşir.
12-Hiçbir beyin diğerine benzemez.Öğretim bütün öğrencilerin görsel-işitsel ve duygusal tercihlerini ifadeetmelerine olanak tanıyacak şekilde düzenlenmelidir. Her bir bireyin öğrenme,anlama ve algılama kapasitesi, biçimi ve süreci birbirinden farklıdır.
Beyin Temelli Öğrenmenin Üç Ana Koşulu
Beyin temelli öğrenmenin uygulanması için amaç olarak üç sürecin odaklanılması gerekmektedir (Duman, 2008:549).
1. Rahatlatılmış uyanıklık çeşitli alanlardan elde edilen deliller, bazı öğrenmelerin, huzurlu bir ortamda ve kararlılık halinde olumlu yönde etkilendiğini, yorgunluk ve tehdit algılandığında ise bastırıldığını açıkça göstermektedir.
2. Derinlemesine daldırmada öğrencilerin karşı karşıya bırakıldığı içeriğe yoğunlaşmasıdır.
3. Aktif süreçleme bilginin öğrenen tarafından,kendisine göre anlamlı, kavramsal olarak tutarlı yollarla bütünleştirilmesi ve içselleştirilmesidir.
1.7. Beyin Temelli Öğrenme Stratejileri
BTÖ Yaklaşımında öğretmenlerin öğrencilerden en üst düzeyde başarı elde edebilmeleri için bazı stratejiler kullanmaları gereklidir. Bu stratejiler Jensen (2000)ve Duman (2008)tarafından aşağıdaki şekilde belirtilmiştir.
- Öğrenilecek konuyla ilgili öğrencilerin ön bilgilerini kontrol edip bu bilgileri harekete geçirmek,
- Öğrenme için öğrencilere yeterli zaman vermek,
- Her bir öğrenciyle günlük iletişim içinde bulunmak ve yargılamadan ve tehditten uzak olumlu dönütler vermek,
- Öğrencilerin performanslarını değerlendirmek için yapılacak testler için öğrencileri zihinsel olarak hazırlamak,
- Öğrencilerin kendileri yaparak öğrenmelerine fırsat tanımak,
- Öğrencilere kendi öğrenmelerini kontrol edebilmeyi öğretmek,
- Öğrencilerin kendilerinin seçim yapmalarına fırsat sağlamak,
- Sınıf ortamında etkinlikler sırasında rekabet ortamı yaratmak,
- Öğrencilerin birbirlerine destek olmalarını sağlamak,
- Dersin hedeflerinden öğrencileri haberdar etmek,
- Beynin durmadan öğrenmesi imkânsız olduğu için öğrencilerin öğrendiklerini kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe aktarmaları için gerekli boş zamanı sağlamak,
- Etkinlik ve materyallerin yenilik ve bilindiklik seviyelerini ayarlayabilmek,
- Öğrencilerin rahat olabilmeleri için espri, rol yapma, şaka konularında toleranslı yaklaşabilmek,
- Sınıf ortamındaki stresi dengeleyebilmek,
- Görsel ve işitsel materyaller ve teknolojik araçlardan mümkün olduğunca yararlanmak,
- Burada belirtilen stratejilerin veya hedeflerin gerçekleşmesi öğrencilerin her gün olumlu geri dönütler almalarıyla desteklenmesine bağlıdır.
Öğrenmenin en üst düzeyde gerçekleşmesi ve öğrenme ortamının beyne öğrenmesini kolaylaştıracak şekilde hazırlanması için Sousa (1998) da sınıf ortamında dikkat edilmesi gereken bazı noktalar üzerinde durmuştur. Bunlardan ilki hafıza ve hatırlamadır. Eğer öğrenci öğrendiği yeni bilgide kendi yaşantılarından bir şey bulamazsa o bilgi ona anlamlı gelmeyecektir ve bu sebeple öğrenme gerçekleşmeyecektir. Öğretmenin öğrenciye kendi yaşantılarıyla değil öğrencilerin yaşantılarıyla ilgili örnekleri kapsayan bilgi vermesi gereklidir. İkinci önemli nokta duygulardır.Öğrencilerin kendilerini nasıl hissettikleri öğrenme sürecinde önemli noktalardan biridir. Eğer bir öğrenci bu süreçte kendini rahat ve öğrenmeye istekli ve stresten uzak hissediyorsa öğrenme gerçekleşir. Fakat öğrenci bulunduğu ortamda kendini güvende hissetmiyorsa ve şartlar olumsuzsa öğrenme gerçekleşmez.
Öğrenme sürecinde dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta da duyuşsal katılımdır. Beyin ilginç ve zorlayıcı faaliyetlere etkin olarak katıldığımızda bağlantılar kurarak öğrenmeyi gerçekleştirmektedir. Öğrenme ortamında öğrencilerin etkileşim içinde bulunarak öğrenmeye aktif şekilde katılmaları öğrenirken birbirleriyle ne öğrendiklerini tartışma fırsatı bulmalarını sağlar. Bu sosyal etkileşim duyuşsal olarak uyarıcı ve öğrenmeyi destekleyicidir.
1.8.Öğretmenler Ve Beyin Temelli Öğrenme
Beynin öğrenme ortamında daha aktif ve etkili olarak kalıcı öğrenmeyi sağlaması için öğretmenlerin şunları bilmeleri gerekir (Jensen, 1995; Jensen,1998; Wolfe, 2001; Erlauer, 2003;akt. Yapıcı,2008):
· Beynin bütün bölgelerinin etkinliği için mümkün olabildiğince çok uyarıcıya ihtiyaç vardır.Statik (durağan, sıkıcı) süreçler, beynin uyarılmasını yavaşlatır.
· Beynin en önemli enerji kaynağı, glikoz, protein oksijen gibi besleyici maddeler içeren kandır. Beyne saate yaklaşık 36 litre, günde 1000 litre kan gider. Bunun yanı sıra, su vücuttaki elektrolit dengeyi sağlar. Su kaybı, okullarda uyuşukluk ve yetersiz öğrenmeye neden olur. Bu nedenle, öğretmenlerin beslenmenin öneminin farkında olması, bu sorunla da eğitimsel bir sorun olarak ilgilenmeleri gerekir.Öğrencilerin düzenli olarak su içmeleri teşvik edilmelidir.
· Okullarda mümkün olabildiğince her iki yarımküreyi de işlevsel hale getiren farklı derslere önem verilmelidir. Sanatsal ve devinimsel etkinliklere de bilişsel etkinlikler kadar önem verilmelidir.
· Olabildiğince çok ve farklı müzikler dinlenmeli bazen de derslerde fon olarak kullanılmalıdır.
· Öğrenme ortamının stres ve baskıdan uzak, güvenilir ve huzurlu bir ortam olmasına özen gösterilmelidir.
· Öğrenenlere sık sık geri bildirim verilmelidir.
· Her öğrenciye okuma alışkanlığı 5–6 yaşlarından itibaren kazandırılmalıdır.
· Her öğrenciye en az bir yabancı dil öğretilmelidir.
· Öğrenme ortamında birbirinden farklı özelliklere sahip öğrencilerin bir arada ve işbirliği içinde olmaları desteklenmelidir.
· Öğretim ortamında yapbozlara, sözcük oyunlarına yer verilmelidir.
· Hipotetik problemler ve günlük yaşam problemleri öğrenciye sunulmalıdır.
· Dersin başında değişik uyarıcı, materyal ve etkinliklerle beyin uyarılarak dikkat yoğunluğu sağlanmalıdır.
· Rehberlik sistemi, öğrencinin “değerli olduğu duygusunu” güncelleyecek etkinlikler düzenlemelidir.
· Okul ortamı(özellikle fiziksel donanım), öğrencinin ilgi ve gereksinimlerine göre düzenlenmelidir.
· Araştırma gezileri, gözlemler yoluyla uyarıcı zenginliği sağlanmalıdır.
· Dersler, sürprizler barındırmalıdır. Örneğin, dersin ortasında bir başka öğretmenin gelerek derse katılması ve sunum yapması gibi…
· Öğrencilere sevildikleri davranış ve tutum olarak gösterilmelidir.
Geleneksel Sınıfların ve Beyin Temelli Öğrenme Sınıflarının Öğrenme Öğretme Süreçleri Bakımından Karşılaştırılması
Geleneksel Sınıflar
Beyin Temelli Öğrenme Sınıfları
Temel bilgi kaynağı öğretmendir.
Öğrenci bilgiyi kendisi arar.
Bireysel arayış, grupla keşfetme, sosyal etkileşim, düşünme becerileri öğrenme sürecinde önem taşır.
Ezberlenmiş kavramlara, sözcük bilgisine ve becerilere vurgu yapılır.
Bilginin öğrenen tarafından, kendine özgü biçimde örgütlenmesi gerekir. Öğrenilen becerilerin farklı durumlarda kullanılabilmesi beklenir.
Öğretim öğretmen merkezlidir.
Öğrenme sorumluluğu öğrencilere devredilir.
Öğrenciler bireysel çalışırlar.
Öğrenciler işbirliği yaparak grup çalışmaları hazırlarlar.
Değerlendirme ezberlenen bilgiyi test etmeye yöneliktir.
Değerlendirme öğrencinin düşünme becerilerini geliştirmeye yöneliktir.
(Kaynak: Caine, Renate Nummela ve Geoffrey Caine. BeyinTemelli Öğrenme. Çeviri Editörü: Gülten Ülgen akt. Usta,2008.)
2.SONUÇ:
Beyin temelli öğrenme, öğrenenler için, yaşamla iç içe zengin ve uygun deneyimlerin tasarlanması ve uygulanması; anlamın özünü kavramaya yönelik etkinliklerin planlanmasıdır. Beyin temelli öğrenmenin uygulandığı eğitim ortamları öğrenci merkezlidir. Eğitim ortamları bireylerin birbirleriyle sosyal etkileşimde bulunmalarına, fiziksel ve psikolojik bakımdan tehdit edici olmayan bir sınıf atmosferinde, dayanışma içinde, etkinliklere doğrudan katılarak, keşfederek öğrenmelerine olanak sağlayacak biçimde düzenlenir.Geleneksel öğretimde öğretmenlerin üzerinde durduğu birinci nokta yüzeysel bilginin kazanımıdır. Bu iletim ise olguların ezberlenerek mekanik öğrenme becerisine dönüştürülmesiyle sağlanır. Beyin temelli öğrenmede öğretmenler, zengin ve karmaşık yapının derin anlayışa olanak sağlaması ve dinamik olan bilginin yapılandırılması üzerinde dururlar (Caine veCaine,1997; akt.Çengelci,2007).
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Beyin Temelli Öğrenme" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Süleyman ÇOKAY'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Süleyman ÇOKAY'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
14 Beğeni
Yazan Uzman
|
öğrenme stilleri, beyin temelli öğrenme, öğrenme yöntemleri, beynin yapısı, insan beyni, insan beyninin yapısı, korpus kallosum, sağ beyin, sol beyin, beyin lobu, frontal lob, beynin çalışması, beynin çalışma şekli, hermann, beynin işlevi, beyin, nörofizyolojik öğrenme kuramı, lashley, faz ardışıklığı
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.