2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Ama Ben Hiperaftik'im! (Her Sorunun Hiperaktiviteye Bağlanması)
MAKALE #10506 © Yazan İbrahim EREN | Yayın Mart 2013 | 4,129 Okuyucu
Okuma yazma ve matematik öğrenmede problem yaşayan bir kız öğrencimle uzun bir süre boyunca ısrarlı bir şekilde rakam tanıma ve sayma çalışmama rağmen bir türlü istediğim performansı gösteremiyordu. Yine böyle bir bireysel çalışma esnasında öğrencim dayanamadı ve “Öğretmenim boş yere çalışıyoruz,ben bunları öğrenemem ki?” “Neden öğrenemeyeceksin ki, bence öğrenebilirsin” , “Ama öğretmenim ben HİPERAFTİK’im.” Öğrencim çevresinden duyduğu ve doğru telaffuzunu bile beceremediği, kendisine konulan teşhisi o kadar kabul etmişti ki artık öğrenemeyeceğini , bu nedenle de daha fazla çabalamasına gerek olmadığına kanaat getirmişti.

Geçenlerde gitmiş olduğum bir misafirlikte de arkadaşım yeğeninden bu şekilde ve övgüyle bahsediyordu. Onun için zeki çocuk Hiperaktif olan çocuk demekti. Bu ifadeyi eminim bir çoğumuz doğru veya yanlış bir biçimde çoğu kez “Olumlu” bir ifade şeklinde kullanıyoruz. Oysa ki Hiperaktivite Bozukluğu tıbbi ve eğitsel anlamda tedavi ve çözüm gerektiren bir “Hastalık” olarak tanımlanmaktadır. Bir çok anne baba çocuğunun ders başarısızlığını , yaramazlığını, ödevlerini yapmamak için binbir türlü numaralarını anlayabilmek için bu kelimeyi kullanmaktadır. Aslında bir nevi savunma mekanizması görevi de görmektedir. Çünkü çocuğun problem olan davranışlarına bir etiket bulunmuş ve üzerindeki anne babalık rolünün gereklerinden sıyrılabilmemize kapı açılmış olmakta. Çocuk yaramazlık yaptı, neden? Çünkü o Hiperaktif. Ödevlerin başına oturtamıyoruz, ama saatlerce televizyon başında,neden? Çünkü Hiperaktif.

Arkadaşlarıyla oyunlarda sırasını beklemiyor,neden? Çünkü hiperaktif…vb. gibi işimize kolay gelen etiketlemeyi yapıyoruz. Peki bu etiketleme ne işimize yarıyor, çocuğumuzun dersini yapmasını mı sağlıyor, artık arkadaşlarıyla uyum içinde oynuyor mu, peki saatlerce televizyon izlemek yerine ödevlerinin başına oturmasını sağlıyor mu?.Tabi ki hayır. Peki o halde neden hala çocuğumuzun davranışlarını herhangi bir kategoriye koymak yerine davranışların arkasında yatan etmenleri bulmaya çalışmıyoruz. Çünkü asıl iş bu noktada başlıyor. Burada ister bir öğretmen olalım ister anne baba çocuğumuza veya sınıfımızdaki öğrenciye Hiperaktif diyebilmemiz için bazı ölçütlere sahip olmamız gerekiyor. Ayrıca unutulmamalı ki hiperaktivite Bozukluğu tanısı Çocuk Psikiyatristleri tarafından konulabilmektedir.


Gerek halk arasında gerek tıbbi çevrelerde DEHB’nin (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu) yaş ilerledikçe kendiliğinden azalacağı ve geçeceğine ilişkin yaygın kanılar bulunmaktadır. Son zamanlarda yapılan araştırmalar bunun böyle olmadığını, bozukluğun gidişinin farklı kişilerde farklı seyirler gösterdiğini ortaya koymuştur. Bu bozuklukta; hareketlilik çoğunlukla ilk on yıl içerisinde sorun yaratırken yaş ilerledikçe azalabilmektedir. Ancak dikkat sorunu; okula başlamadan önce fark edilmeyip önemsiz görülse de, çocuğun okul yaşamına başladığı zamandan itibaren sorun yaratmaktadır Bunun yanısıra sosyal ve duygusal alanlardaki zorluklar, ilk çocukluk çağından itibaren değişik sorunlara yol açmakta ve yetişkinlik çağında daha da etkili olmaktadır. Geç ergenlik ya da yetişkinlik döneminin erken evrelerinde kişi artık işlevsel olarak bozukluğun belirtilerini ya da bunlara ilişkin sorunları göstermektedir. Sorunlar ve belirtiler yetişkinlikte de sürer. Buna ek olarak duygusal ve sosyal sorunlar gözlenir. Bu vakalarda yalnız belirtiler sürmekle kalmaz, bunlara ciddi psikopatolojilerde eklenir. Alkolizm, madde bağımlılığı, Antisosyal kişilik bozukluğu gibi yakınmalar gözlenebilmektedir.

DEHB basit, gelip geçici bir yaramazlık veya dikkat dağınıklığı olarak değerlendirilmemelidir.

DEHB çocuğun erişkin yaşama hazırlanmasında önemli sorunlara yol açabildiği gibi, çoğunlukla ergenlik ve erişkinliğe kadar devam eden davranış ve dikkat sorunlarına neden olmakta, olguların yaklaşık 1/3’ünde başka psikiyatrik bozuklukların (okul sorunları ve öğrenme bozuklukları, karşıt olma, karşıt gelme bozuklukları, davranım bozukluğu, depresyon ve kaygı (anksiyete) bozuklukları, arkadaşlık ilişkilerinde sorunlar, bağlanma bozuklukları, madde bağımlılığı) eşlik etmesiyle içinden çıkılması güç durumlara yol açabilmektedir.

DEHB; bireyi, anne-babasını ve öğretmenini sürekli meşgul eden önemli bir sorun haline gelmiştir. Bu bozukluğu olan bireyleri; aileleri ve öğretmenleri “kavgacı, asabi, çabuk düş kırıklığına uğrayıp, sıklıkla ağlayan, hayallere dalan, başkasının konuşmasını kesen, yaramaz, kurallara uymayan, derslerde eşyalarını kaybeden çabuk heyecanlanan ve oturduğu yerden sık sık kalkan” olarak tanımlamaktadır. Bu tür tanımlamalar, çocuğun benlik algısının düşürüp, sosyal ilişkilerini ve eğitim sürecini olumsuz etkilemektedir. Özdoğan (2000: 99)’a göre; ilk çocukluk dönemindeki anne-babanın eğitim hataları, çocuktan aşırı beklenti, az/yanlış motivasyon, gelişim krizleri, olumsuz yaşam koşulları, bulunulan ortamdaki olumsuz yaşantılar, beslenme, anne-babanın çocuklara ayırdıkları zamanın sınırlılığı ve kitle iletişimi araçlarının etkisi zaman zaman bireylerde DEHB’ye benzer aşırı hareketlilik ve dikkat toplama zorluklarıyla karıştırılmakta ve hiperaktivite/aşırı hareketlilik/dikkat dağınıklığı bozukluğu olarak etiketlendirilmektedir.

Okullarımızda bu çocukların eğitimlerinde uygulanan yöntemin doğruluğu ya da yanlışlığı adeta iki ucu keskin bıçak gibidir. Eğer yanlış yöntem uygulanırsa adeta bir değer yok olacak, eğer doğru yöntem uygulanırsa topluma ve insanlığa bir cevher kazandırılacaktır. Çünkü doğru adımlar atıldığı için tarih bir çok hiperaktif bireylerin buluşlarına tanık olmuştur. Diğer taraftan da yanlış adımlar atıldığı için birçok hiperaktif çocuğun olası becerileri de daha henüz doğmadan yok edilmiştir
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Ama Ben Hiperaftik'im! (Her Sorunun Hiperaktiviteye Bağlanması)" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı İbrahim EREN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak İbrahim EREN'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
İbrahim EREN Fotoğraf
İbrahim EREN
Çorum
Özel Eğitim Uzmanı
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi5 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler İbrahim EREN'in Makaleleri
► Eşlerarası Sorunun Temel Noktası Psk.Fatma ÇAKIR ÇALIŞKAN
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Ama Ben Hiperaftik'im! (Her Sorunun Hiperaktiviteye Bağlanması)' başlığıyla benzeşen toplam 8 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


10:28
Top