2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Mutlu Aile Mutlu Çocuklar Mutsuz Aile Mutsuz Çocuklar
MAKALE #10581 © Yazan Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ | Yayın Mart 2013 | 16,299 Okuyucu
Mutluluğun insan için önemi nedir? Mutluluk neden bir ihtiyaçtır?

Mutluluk insan için çok önemlidir; ama bir ihtiyaç değildir. Açlık bir ihtiyaçtır, acıkınca yiyecek bir şeyler ararız, uyku ihtiyaçtır, uyumak için uygun bir ortam ve zaman ararız, susuzluk bir ihtiyaçtır su içmeden geçmez, dışkılamak bir ihtiyaçtır tuvalete gitmeden rahatlayamayız, güvenlik bir ihtiyaçtır, sevmek sevilmek, saygı duymak ve duyulmak, öğrenmek bilmek ihtiyaçtır; ama mutluluk bir ihtiyaç değildir. Mutluluk bir süreçtir, belki takip edilen yoldur diyebiliriz, yaşama olumlu açıdan bakıştır, yaşarken aldığımız tattır, duygu-düşünce-anı-tutum-davranış… kısacası bizi biz yapan her şeyin tamamının işe karışarak yaşattığı histir mutluluk. Ama bir ihtiyaç değildir. Mutluluğum bitmiş gideyim 3 kilo alıp geleyim ya da bir köşeye 7 metre ayırmıştım onu kullanayım diyemeyiz. Mutluluk tüm ihtiyaçlarımızı karşılarken yaşadığımızdır. Yemek hazır olunca gözün parlaması, rahat bir yatak bulduğumuzda yaşadığımız gevşeme, merak ettiğimiz konularda bilgilenmek, kafamızı sokacak bir çatımızın olmasıdır mutluluk.

Mutluluk veya mutsuzluk insanın yaşam kalitesini nasıl etkiler?

Buna bir araştırmayla cevap vermek istiyorum. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü OECD dünyanın en mutlu ülkelerinin tespiti için 2005-2011 yıllarını kapsayan dönemde, 195 ülke üzerinde bir araştırma yaptırdı ve en mutlu ülkeler sıralaması belirlendi. Bu araştırmada kişilerin gelir seviyesi, eğitim seviyesi, sağlık, sosyal imkanlar ve genel olarak hayatlarından memnun olup olmadıklarına dair sorular soruldu ve bu verilere dayanarak bir rapor hazırlandı. Bu raporda Danimarka 1., Finlandiya 2. ve Norveç 3. Sırada yer alırken ülkemiz 75. Sıradaydı.
Gelelim o araştırmadaki Türk katılımcıların durumuna:
Türk katılımcıların çoğunluğunun mutluluk seviyesini 10 üzerinden 5 olarak değerlendirdiği,
nüfusun yüzde 40’ının kendini güvende hissetmediği, ki güvenlik temel ihtiyaçlarımızdan
yüzde 72’inin hayatından memnun olmadığı, çok ürkütücü bir oran
yüzde 57’sinin gelecekteki hayatlarından memnun olacaklarına dair umutlu olmadığını,
nüfusun sadece yüzde 79′unun ihtiyaç duydukları zaman güvenebilecekleri biri olduğuna inandığı görüldü. Örneğin bu oran Kuzey Avrupa ülkelerinde yüzde 91’di.

Milli ve ahlaki değerlerin önemli olan ülkemizde sizce de bu oran çok yüksek değil mi?

Git gide bireyselleşen, akrabalık, komşuluk hatta arkadaşlık ilişkilerinin zayıfladığı, asosyalliğin giderek arttığı, toplumsal yozlaşmalar yaşadığımız bu dönemde böylesi sonuçlar bana çok şaşırtıcı görünmüyor.

Raporda başka bilgiler var mıydı?

Evet çarpıcı bazı açıklamalar vardı:
refah düzeyi düştükçe mutluluk seviyesinin de azaldığı ,
en mutlu ülkelerin kişi başı yıllık gelirinin en mutsuz ülkelerin kişi başı yıllık gelirden 40 kat daha yüksek olduğu
ortalama yaşam süresinin, listenin sonundaki ülkelerden 28 yıl daha fazla olduğu gibi hele Birleşmiş Milletler’e bağlı olan Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından gençler üzerinde yapılan, bir başka yeni araştırmada Türk gençlerinin öfkede birinci, mutlulukta sonuncu açıklanması beni çok kaygılandırdı.

Mutluluk hayatımızda böylesine önemli bir duygu… Peki, mutluluk derken acaba doğru şeyi mi anlıyoruz?

Meksikalı Balıkçı ve Amerikalı İş Adamı hikayesini bilir misiniz? Çok severim bu öyküyü
Meksikalı bir köylü, göl kenarında balık tutarken yanına gelen bir Amerikalı iş adamı sormuş;
- Sen ne yapıyorsun burada?
- Balık tutuyorum, demiş balıkçı
- Neden daha büyük işler yapmıyorsun? Mesela bir iş kurmuyorsun, tuttuğun balıklar çok lezzetli, küçük bir işyeri kurabilirsin
- İş kurduktan sonra ne olacak, demiş balıkçı
- Para kazanırsın, zamanla işleri büyütürsün. Yanında birçok insan çalışır. İhracat yaparsın. Hatta New York'ta ofis tutarsın
- Sonra?
- Çok zengin olursun! Aklın alamayacağı kadar para kazanırsın
- Sonra?
- Dergilere çıkarsın, ödüller alırsın iyi bir işadamı olarak
- Daha sonra
- Yaşlanınca da emekli olup, Meksika’da göl kenarında bir ev alıp, balık tutarak hayatının kalanını mutlu, huzurlu bir şekilde yaşarsın, demiş Amerikalı
Meksikalı cevap vermiş;
- Ben zaten onu yapıyorum, göl kenarında balık tutuyorum.
Mutluluk ve huzur zaten yanımızda, kendimize koyduğumuz anlamsız çıtaları kırarak onun zaten bizde var olduğunu görebiliriz.

Mutluluğu siz nasıl tarif edersiniz?

Bana göre mutluluk Zeynep’in beni görünce koşup sarılması, evime döneceğim zaman “Gitme hala pamam mı” demesi, Kamuş’un muhabbet kuşu beni görür görmez “Çi çi çi çiuvvv” diye selenmesi, boyadığım bir mandalayı arkadaşımın beğenmesi ve kendisine hediye etmemi istemesi, desteğine ihtiyaç duyduğum bir arkadaşımı Pazar rahatsız ederim endişesiyle arayamadığımda telefonumda onun adını görmek, anaokulunda çocuklarımın beni gıdıkla, beni öp istekleri, bir yazıyı tamamlamak, annemi babamı sağlıklı görmek, kırık kaburgamın iyileşmesi, danışanlarımın iyiye gittiklerini görmek, duyduğum teşekkürler, kardeşlerimin başarıları, annemin dizine yatmak, annem babamı çok gürültü yapıyorsun diye evden kovaladığında babama “ya baba az konuş da evde kal işte” dediğimde “dur ya zaten evden kendimi kovdurmaya çalışıyorum” diye şakalaşmak. Hepimizi mutlu eden şeyler farklıdır, ama biliyorum ki mutluluk anlarda saklıdır.

Mutluluk duygusunu ortaya çıkaran etkenler nelerdir peki? İnsanlar ne tür durumlarda mutlu ya da mutsuz olurlar?

Mutluluk ve mutsuzluk bir bütünün iki kutbu, bir uçta aşırı mutluluk ve diğer uçta aşırı mutsuzluk dediğimiz depresyon hali yer alır. Bu iki boyutla cevaplayayım soruyu.
İnsanlar ihtiyaçlarını karşılayabildiklerinde mutlu olurlar; doyduklarında, susuzlukları dindiğinde, uyuyabildiklerinde. Güvende hissettiklerinde, sevildiklerinde, sevdiklerinde. Anladıklarında, anlaşıldıklarında, öğrendiklerinde, öğrettiklerinde, işe yaradıklarında. İhtiyaçlarını karşılayamadıkları durumlarda da mutsuz olurlar. İhtiyaç karşılama süresi uzadıkça mutsuzlukları artar, ihtiyaçlarını karşılayacak şeylerden tamamen yoksunlarsa bu durum maalesef çeşitli fiziksel ve psikolojik rahatsızlıklara kadar gider.

Sadece ihtiyaçların karşılanmaması mutsuz eder insanları?

Hayır, yanlış düşünce içerikleri de kişiyi mutsuzluğa sürükler. Örneğin her koyun kendi bacağından asılır, Bir çiçekle bahar geçmez, halden anlayan kimse kalmadı, güvenilir adam kalmadı, insanlık öldü, bu devirde kimseden bir şey beklemeyeceksin… gibi düşüncelerle hareket eden kişilerin mutlu olma şansı çok azdır.

Konuşma şekillerimiz iletişim biçimlerimiz de belirler mutlu ya da mutsuz olacağımızı. Kapalı iletişim genelin kullandığı iletişim şeklimiz, sen cümleleriyle konuşmak düstur olmuş. Herkes bir dağ, dağa verdiğim ses bana ayniyle geri döner. Sen kendini ne zannediyorsun gerizekalı dediğin bir kişiden iyi bir dönüş beklemek ahmaklıktır. İnsan diğerlerinden etkilenir ama diğerlerini etkiler de. Kendi davranışlarının farkında olanlar mutluluğa daha yakınken, her şeyde başkalarını suçluyan, kendini, yapıp ettiklerini, kendi davranışlarının diğer insan üzerindeki etkilerini fark etmeyenlere daha uzaktır mutluluk.

Algılama şekillerimiz de etkiler mutluluğumuzu. Çoğunlukla önce olumsuzu düşünen bir milletiz. “Kesin kötü bir şey demek istemiştir” diyerek hemen aklını okuruz karşımızdakinin. Ne de olsa onu çok iyi tanıyoruz, her konuda ne düşüneceğini ezbere biliyoruz ya. “Babam asla izin vermez, tüm bunları bana borç vermemek için yapıyorsun…” Olumlu düşünenler daha mutludur genelde, olumsuz düşünenler mutsuz. Çözüm odaklı düşünmemek bir diğer mutsuzluk sebebi, probleme saplanıp kalanlar, işin içinden çıkamayanlar, mızmızlanıp şikayet edip duranlar mutsuzdur genelde. Esneklik, çözüm üretmek, yeni yollar denemek, sakin ve temkinli olmak mutluluğa yaklaştırır bizi, acele, telaşsa uzaklaştırır.

Kültürel farklılıklara saygı duymamak etkiler mutluluğumuzu “Bayramda niye önce sizinkilere gidiyoruz?, Bu ne biçim bir adet, çok aptalca yapmak zorunda değilim, gördün mü bak karısına herkesin yanında aşkım dedi ne utanmaz bir adam, benim babamın yanında bacak bacak üstüne attırtmam…” Farklılara saygı mutluluk getirir. Nihayetinde hepimiz insanız fiziksel ve düşünsel olarak benzer taraflarımız var; ama bizi benzerliklerimiz bir araya getirse de geliştiren farklılıklarımızdır.

Peki mutlu ya da mutsuz olmamızı sahip olduğumuz değerler de etkiler mi?

Elbette. Örneğin şükürsüzlük mutsuzluk getirir, elindekilerin değerinin farkında bile değil çoğu insan, orayı es geçip, olmayana odaklanarak mutsuzlaşıyor. Şükür ise mutluluk getirir. “Sahip olduğunuz dünyevî imkanlar açısından, durumu sizden daha iyi olanlara değil, daha fenâ durumda bulunanlara bakın. Zira bu Allah’ın nimetlerini hafife almamanız için en uygun yoldur.” Der peygamber Efendimiz.

Had bilmek yani edep çok önemlidir, had bilmek mutluluk getirir. Had aşımı ise fazlalaştı günümüzde, üstüne vazife olmayan işlere burun sokmak, büyüğün küçüğe tutumu, küçüğün büyüğe davranış ve konuşma şekli ve her geçen gün daha da bozuluyor ilişkiler. Düzgün ilişkiler, edep mutluluk kaynağıdır.

Yardım etmek, gülümsemek, gülümsetmek, yardım istemek, kendimiz için istediklerimizi başkaları için de isteyebilmek, cömertlik, paylaşmak, dua etmek, ibadet etmek, kıymet bilmek, hayvanları sevmek, sıkıntılara sabretmek… mutluluk getirir. Yani ayrıntılarda gizlidir mutluluk; yani ahlakta ve iyi niyette. Hırs, kıskançlık, ikiyüzlülük, arabozuculuk, dedikodu, haset gibi kötü ahlak mutsuzluk getirir kişiye. Ailem ve gelen konuklar rahat etsin niyetiyle aldığım koltuk takımı mutluluk getirirken gösteriş, desinler niyetiyle aldığım koltuk takımı mutsuzluk getirir sadece, görüntü mutluluk olsa da özü kötüdür.

Ve yaşam içinde var insan, yaşam içinde mutlu ya da mutsuzluğa iten davranışlarından örnek verebilir misiniz?

Üretkenlik mesela üretmek, ortaya bir şey çıkarmak, hele güzel olmuşsa yapanı mutlu eder, tüketmek de mutluluk sebebidir; ama hep tüketmek ve hiç üretmemek, sadece boş işlerle uğraşmak ruhsal bir açlığa yol açar ki, mutsuzluk getirir.
Yeterince sorumluğu olmaması da mutsuz ediyor insanları, doğa boşluktan hoşlanmaz misali boş kalınca vesveseler altında mutsuzlaşan insanlarla doldu her yer. Görevleri olmalı insanın taşıyabileceği kadar, aşırısı da mutsuzluk sebebi.
Mutlu olmayı sebeplere bağlamak başka bir mutsuzluk kaynağı. Elbet hedeflerimiz olmalı ama kişiliğimize, potansiyelimize, çevremize, yeteneklerimize uygun olmalı. “Evimiz olsaydı mutlu olurduk, kaynanamla yaşamasaydım mutlu olurduk, oğlum evlenmeden önce çok mutluyduk…” Yüksek beklentiler de mutsuz eder insanı. “Sıfır beklenti sonsuz mutluluk” sözü çok da güzeldir.
Souza der ki,
"Uzun zamandan beridir hayatın -gerçek hayatın-başlamak üzere olduğu izlenimine kapılmıştım. Fakat her zaman yolumun üzerinde bir engel, öncelikle erişilmesi gereken bir şey, bitmemiş bir iş, hala hizmet edilecek zaman, ödenecek bir borç oldu. Sonra hayat başlayacaktı. Sonunda anladım ki bu engeller benim hayatimdi."
Mutluluğu başkalarına teslim etmek başka bir mutsuzluk kaynağı, yeni çıkan cep telefonundan alırlarsa mutlu olurum gibi. İnsafına, vaktine, isteyip istemediğine…kaldın karşı tarafın, hedeflerimiz bize bağlı olduğunda mutlu olmak daha kolaydır.

Peki, aile kurumunun mutluluk üzerindeki etkisi nedir?

Ferdi olduğunuz aile sizi mutlu ediyor mu?
Sizi seven size güvenen, sevdiğiniz ve güvendiğiniz anne babaya ve kardeşlere mi sahipsiniz?
Ailenizin ferdi olmaktan memnun musunuz?
Bu sorulara hayır, bazen, belki gibi cevaplar vermişseniz az veya çok sorunlu bir ailede yaşıyorsunuz demektir. Elbette bu ailenizin kötü bir aile olduğu anlamına gelmez, sadece aile fertlerinin pek mutlu olmadıkları, sevgilerini ve değerlerini birbirlerine açıkça göstermedikleri anlamına gelir.
Bir ailenin mutlu ya da sorunlu olduğunu yaydıkları enerjiden, ortamdaki atmosferden, fertlerin beden duruşlarından rahatlıkla anlarız. Yüzler donuk, mutsuz ya da üzgündür, beden gergin, katı, kamburdur, ya yere bakarlar ya da bakışları deler geçer bizi sanki saydamızdır ve arkamızdaki bir şeye bakıyor gibi görünürler, sesleri duyulmaz ya da çok yüksek perdeden konuşurlar. Sanki dostluk yoktur aralarında, birlerine tahammül etmek zorundaymış ve bundan kaçışları yokmuş gibidirler, şakaları iğneleyici, acı tarzları alaycı hatta zalimcedir. Birbirlerinden uzak kalmaya çalıştıklarını anlatırlar. Baba genelde eve geç gelir, anne işleriyle meşguldür, çocuklar odalarında zaman geçirir, günlerce aynı evde birbirlerini görmeden yaşadıklarından bahsederler. Oysa aile kişinin anlayış, ilgi ve sevgi göreceği, sorunlarını paylaşıp çözümler üreteceği yerdir, sorunlu ailelerde ise bu durum koca bir hayaldir; bu tür aile fertleri yılgın, bıkmış, umutsuzdur.
Mutlu aileleri de ayırt etmek kolaydır. Dinamik, canlı, neşeli, içten, dürüsttürler. Birbirlerini sevip saydıkları, değer verdikleri her hallerine yansır. Birbirlerini düşünür ve düşünülürler, bedenleri rahattır, uyumlu, iletişime açık, göz kontağı kurarak konuşan, dikkatlice dinleyen anlama gayreti içinde olan kişilerdir. Bu ailelerde gürültü birbirlerini sindirmeye çalıştıklarından değil birlikte güzel bir aktivite yaptıklarında olur, sessizlik kötü bir şeylerin habercisi değil, dinginlik huzur ve sakinliği habercisidir. Mutlu ailelerde tüm duygular ve düşünceler rahatlıkla konuşulabilir. Her hata eğitime dönüştürülür, kişiler kırılıp, suçlanıp utandırılmaz. Olumsuz bir davranış ceza, tehdit, utandırılma yoluyla da düzeltilebilir ama kalacak izler kolay kolay iyileşmezler.

Mutlu bir aile, çocuğun gelişimine ve ilerleyen yıllarına neler kazandırır? Peki, aile içinde mutluluğu yakalayamamış çocukları ne gibi tehlikelere savrulabilir?

Bebek kendini koruyamaz, öz değeri hakkında da bir bilgisi yoktur. Öz değeri insanların kendisine karşı davranışlarıyla, duyduğu sözler, gördüğü mimikler, dokunuşlarla şekillenir. İlk 5 yıl aile bireyleri sonra okul çevresiyle öz değer, özgüven ve özsaygısı neredeyse biçimlenmiştir. Bireysel farklılıklarına saygı duyulmuş, açık ve koşulsuz bir sevgi görmüş, net ve anlaşılır bir iletişim kurulmuş, kuralların esneyebildiği, dürüst bir ortamda yetişmişse özgüvenli, mutlu, kendini yeterli ve sevgi dolu hisseden bir çocuk haline gelmiştir. Aksi durumda özgüven özsaygı ve öz değeri düşük hem kendi hem de başkalarına yıkıcı davranışlar gösteren davranış bozuklukları gösteren bir çocuk olur. Yetişkin olduklarında da aynen devam ederler diye bir kaide yok. Çoğu yetişkin mutlu ailede yetişmediği halde kendini geliştirerek mutlu, özgüvenli, özsaygısı yüksek kişiler haline gelmiştir. Çünkü bunlar öğrenilmiş kavramlardır, unutulup yerine yenileri konulabilir.

Anne babanın asli görevlerinden biri çocuklarını insana yakışır şekilde davranmayı öğretmek, bu konuda ona model olmaktır. Çocuğunu tokatlayıp, birbirinize iyi davranın demek, yalan konuşup yalan söylemeyin demekle olmaz, ondan beklediğimiz şeyleri önce kendimiz yapar olmalıyız. Hayatta sorunlar her zaman olacaktır, önemli olan esnek çözümler üretebilmektir. Çoğu aile sorunlardan kaçarak yaşamaya çalışarak enerjilerini tükettiğinden sorunla karşılaştıklarında zaten enerjisiz yakalanırlar.
Doyumsuz, verimsiz, sorunlu, mutsuz aile tablosu o kadar yaygındır ki, insanlar ailesinin asla mutlu bir aile olamayacağına inanırlar, oysa bu mümkündür. Bazılarımız yavaş öğrenir ama hepimiz eğitilebiliriz.

Kimileri de ailelerine ayıracakları zamanları olmadığını söyler, oysa hayatları buna bağlıdır. Akıl hastalıkları, uyuşturucu ve alkol bağımlılığı, terör, cinayet ve daha bir sürü şey sorunlu ailelerin yetiştirdiği sorunlu bireylerde görülür. Canlı bomba olarak kendini patlatmaya hazır kişi, idealleri uğruna göz kırpmadan kadın çoluk çocuk demeden herkesi öldüren bir terörist de bir zamanlar bebekti. Sahip olduğu gücü kullanma şeklini büyük oranda ailesinden öğrendi, eğer aileler düzelirse toplumsal kurumlarda düzelir.

Mutluluğu aile dışında aramanın sakıncaları nelerdir?

Sakıncalar mutluluğu aile dışında arayan ferdin hangi aile üyesi olduğuna ve mutluluğu hangi yollarla aradığına göre değişir. Eğer anne baba mutluluğu başka bir erkek ya da kadında arıyorsa, bu durum aile hayatını olumsuz etkilemekten tutunda ailenin komple parçalanmasına, boşanmalara kadar gidebilir. Yine anne baba mutluluğu kumar, içki, gece hayatı, uyuşturucu, at yarışı, şans oyunları gibi şeylerde arıyorsa bu da aileyi sağlıksız etkileyecektir. Yine anne baba mutluluğu işinde arıyor ve ailesine hiç vakit kalmıyorsa aile sağlığı tehdit altındadır. Çocuk, anne babasından görmediği sevgiyi başka bir yetişkinde arıyorsa özellikle cinsel bir obje olarak kullanılma riskiyle karşı karşıyadır. Elbette tek mutluluk kaynağımız ailemiz değildir, bisiklet sürmek de, arkadaşlarla tatile çıkmakta, sinemaya gitmek de bizi mutlu edebilir. Önemli olan aile dengesini gözeterek mutlu olmayı sağlamaktır.

Mutlulukta maneviyatın ve maddiyatın payı nedir? Klasik tartışmayı biz de yapalım… Parayla, maddiyatla saadet olur mu?

Mutlukta en önemli şey maneviyat, buraya kadar ki konuşmalarımız geneline bakarsak mutluluğun ahlak, algı, olumlu düşünme, şükür, yardımseverlik… ilgili olduğunu hatırlarız. Parayla saadet maneviyat sağlamsa elbette olur. Para tek başına mutluluk kaynağı olsaydı tüm zenginler mutlu olurdu

İşsizlik, birikmiş borçlar, ödeyemediğimiz faturalar, her ay gelen kira, vergiler parasız yaşamak kolay değil hele şehirlerde hiç kolay değil. Neticede rızkı veren Allah c.c, o rızkımıza O kefil. Rızıksa yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz şeyler. Sinema paramız, tatil masraflarımız, gazete aidatımız değil. Kişi başına düşen milli gelir bu yıl 11.716 dolar yani 21milyar 216 milyon olarak açıklansa da, sizce her bireyin eline gerçekten bu kadar para geçiyor mu? Eline bildiğin hiç para geçmeyende bu hesaplamada birey olarak sayılıyor. Farz et üç kişilik bir aile toplam ellerine 63 milyar 648 lira geçmesi lazım bu hesaba göreJ Döndük başa ihtiyaçları karşılanamayan bireyin mutlu olmasını beklemek de kolay değil. Hele bizler gibi nefsi emmarede yaşayan bireylerin parasız mutlu olması hiç kolay değil.

Son zamanlarda evliliklerde maddi konular oldukça önemseniyor. Hatta eşya alışverişinde atılan nişanları daha sık duyar olduk… Peki, mutlu bir aile kurmak için eş seçiminde nelere dikkat etmek, ne tür özellikleri göz önünde bulundurmak gerekir? (vicdan-cüzdan tezatı, unvanlar - makamlar mı önemli, denklikten ne anlaşılmalı?)

Araştırmalar eşlerin birbirlerini benzer olarak algılamalarının, ilişkilerin uzun veya kısa süreli olmasında önemli rol oynadığını söylüyor. Yani yaş, eğitim, ailesel benzerlikler, dini inançlar, siyasal ideolojiler, ilk kez evleniyor olmak ya da 2.3.4. evlilikler, evliklere bağlı çocukların varlığı, maddi durum gibi. Evlilikte mutluluk, büyük ölçüde eş seçiminin iyi yapılmasına bağlı. Taraflar olabildiğince şeffaf, hani şu toplumsal ifadeyle gerçek yüzünü göstermeyi, beklenti ve amaçlarını konuşabilmeyi, ailelerin anlaşmasını önemsemeyi, aile beklentilerinin düzeyleri hakkında dürüstçe konuşabilmeyi başarsalar; birbirlerine uymuyorlarsa baştan vaz geçseler; ama nerede çoğunlukla o dönemin getirdiği heves ve heyecanlarla taraflar birçok şeyin üstesinden gelebilecek güçte hissederek evleniyor ve genelde mutsuz oluyorlar. Başlangıçta göze batmayan her şey sonradan göze batar hale geliyor. Örneğin eşlerden birinin arkadaşlarıyla sık buluşması ya da illa çift olarak yalnız vakit geçirme taraftarı olan kişiye diğerinin ses çıkarmaması ama zaman içinde arkadaşlık bağlarının zayıflamasıyla yaşanılan sorunlar, taraflardan birinin vaktinin çoğunu işyerinde geçirmesi, aile ziyaretlerinin sıklığı konusunda anlaşamama, kardeşlere davranış biçimleri, erken uyumayı sevmek, dağınıklık, düzensizlik….ve daha bir sürü konu bir süre sonra göze batar ve sorun haline gelir. Bunları baştan konuşmak daha sağlıklıdır.

Parası için evlenirsin iflas ederse evlilik tehlikeye girer, güzelliği için evlendin e yıllar içinde değişecek belki de fiziksel çekiciliğini kaybedecek, makamı için evlendin makamından alındı, dünyalık seçimlerle evliliğin ömrü de kısalır. Mutlu evliliklerde eşitlik vardır, sorumluluklar paylaşılır, saygı, emek verilen bir sevgi, ilgi, bilgi paylaşımı, dostluk, güven, sağlıklı bir cinsel yaşam vardır.

Medyadan ve sosyal çevrelerinden çok etkileniyoruz. Bu etkenlerin belirlediği yapay mutluluk sınırları içine hapsoluyoruz. Bundan en büyük payı da çocuklar alıyor. Peki, bu yapay sınırlardan nasıl kurtulabiliriz?

Çocuklarımızla konuşarak ve onları medyanın gerçek yüzüyle tanıştırarak, olayların nasıl ele alındığı, mutluluğun nasıl pazarlandığı, hayal tacirliklerinin nasıl yapıldığı, ekran önünde dönen hoş görüntülerin ardının neler olabileceği ve daha bir sürü konu hakkında onlarla sohbet ederek, hem ne bildiklerini anlama hem bakış açılarını çözme hem de algılarına yeni perspektifler katma şansımız olur.

Babaların otoritelerini yitirdiğinden, annelerin ilgisizliğinden, çocukların ailenin yönetimini ele geçirmelerinden şikayet ediyoruz, tabiri caizse aile yapısında bir kaos söz konusu… Peki, aile içinde doğru rol dağılımı nasıl olmalı?

Yüzde yüz otorite tutumu zaten ailenin genelini sağlıksız etkilediği gibi, sıfır otoritede aileyi sağlıksız etkiler. Anne de baba da yeterli derecede otoriter olmalı, tatlı sert durumu iyi koruyabilmelidir. Aynı şekilde, anne ya da babanın çocuğa ilgisizliği, sorunlu bir aile oluşturmaktan başka işe yaramaz. Yeterli ilgiyi her çocuk hak eder. Ne annenin ilgisinin boşluğunu baba doldurabilir ne de babanınkini anne. Hem anne hem de babalar çocuklarına vakit ayırmalı, onlarla oynamalı, çeşitli aktiviteler yapmalı, sohbet etmelidirler, aksi halde çocuk ilgisizliğe bağlı huzursuzluk, hırçınlık, ağlama nöbetleri ve birçok farlı davranış sorunu gösterebilir.

Çocukların aile yapısını ele geçirmesi dediğimiz durum anne babanın kendi merkezlerine çocuğu oturtması ve zaten 7 yaşına değin egosantrik dönemde yani dünyanın kendi etrafında döndüğü zanneden çocuğun bu algısının daha da pekişmesine sebep olmasıdır. Oysa her birimizin kendi merkezinde kendi olmalı ki, diğer bireylerle ilişkilerimiz sağlıklı yürüsün. Kendi ihtiyaçlarına duyarlı olmayan çocuğunun ihtiyaçlarına ne kadar duyarlı kalabilir? Kendi his, duygu ve düşüncelerinden bihaber kişi karşısındaki ne kadar anlayabilir?

Bu noktada, bireysel mutluluk ile aile mutluluğu arasındaki ilişkiyi konuşmakta fayda var. Mutsuz bireylerden oluşan bir ailenin mutlu olması mümkün mü? Bu durumda aile fertlerinin birbirlerinin mutluluğu için çalışmaları aslında kendi mutluluklarına yaptıkları bir yatırım olarak değerlendirilebilir mi?

Mutlu aile, tüm bireyleri mutlu olan ailedir, mutsuz bireylerden mutlu aile oluşmaz. Aile bireyin en rahat olacağı, en güvenli ortamdır, birbirlerine tam destek olan, seven sayan, dinleyen, anlama gayreti içinde olan her fert, doğal olarak kendi de mutlu olacaktır. Eve somurtarak giren babanın hiç biriniz beni güleryüzle karşılamıyorsunuz şikayeti çok yersizdir. Gülümseyene gülümsenir.

Peki, benmerkezci mutlulukla ilgili uyarılarınız nelerdir? Beni mutlu etmek için varsın tavrının sakıncaları nelerdir?

Şahsen biri bana beni mutlu etmek için sen varsın dese kendimi çok değersiz hisseder, üzülür, mutsuz olurdum. Bu tavır hep sürse enerjim komple sıfırlanırdı herhalde, kendime faydam yoksa başkasına nasıl olsun, ben mutlu değilsem nasıl mutluluk verebilirim ki. Allah bizi nefes üzerine yaratmış nefes doğumhanede kıçımıza şaplağı yiyip nefes vererek başlıyoruz hayata, sonra ciğerlerimiz havayla doluyor, onu da veriyoruz yenisini alıyoruz. Vermeden alamayız, almadan veremeyeceğimiz gibi. Beni mutlu edersen seni mutlu ederim beni mutsuz edersen seni mutlu etmeye gayret ederim ama beni sürekli mutsuz edersen ve bende genel bir mutsuzluk oluşturursan seni nasıl mutlu edebilirim. Çok isterim ama ben eksiğim almadan vermek Allah’a mahsus ben aciz bir kulum, bir yere kadar verebilirim, bende de yoksa nasıl vereyim?

Peki, anne babanın beklentileri çocuğu nasıl etkiliyor? Çocuğun potansiyelini, ilgi ve yeteneklerini bilmeden girilen beklentilerin sakıncaları nelerdir? Örneğin, anne ya da babanın hayali doktor olmaktır ama olamamıştır, çocuğu olsun ister… Çocuk kendi mutluluğu için değil ebeveynlerinin mutlulukları ve tatminleri için yaşar hale gelir…

Birçok gençte rastladım bu duruma, tabi beklentilere verdikleri tepkiler farklıydı birbirlerinden. Özgüvenli gençler genelde aileyi kendi ideallerini anlatarak iknaya çalışırken, itaatkar gençler yoğun kaygı ve stres tepkileri gösteriyor. Yapamazsam kazanamazsam beni sevmezler, onların gözünde hiçbir değerim kalmaz, sırf doktor olayım diye beni dersaneye yolluyorlar, başaramazsam onlara rezil olurum, ya bu durumu her gün yüzüme vururlarsa gibi kaygılar yaşadıklarını görüyorum. Ailenin istediği bölümü kazanmış gençlerle de çalıştım. Onlarda da ders başarısızlığına bağlı ben bir işe yaramıyorum, yapamıyorum, elimden geleni yapıyorum ama kulaklarımdaki uğultudan dersi dinleyemiyorum, bu bölümü okumaktan nefret ediyorum ama bölüm değiştirmek istediğimde sen aptal mısın demelerinden bıktım usandım, kendime hiç güvenim kalmadı, hiçbir şeyden tat almıyorum… gibi depresif durumlar gördüm. Her ne olursa olsun gencin ilerideki yapacağı işe aile gencin isteği dışında karar veriyor ve mobidik uygulayarak genci sindiriyorsa sonuç ebeveynleri için adanmış hayatlar ve depresif gençler oluyor genellikle.

Aile, çocuğun nasıl ya da ne olması gerektiği konusunda önyargı taşımamalı, bunun yerine onun özgün biri olacağını kabul etmelidir.

Mutluluğun yolu da sanıyorum aile içinde sağlıklı bir iletişimden geçiyor… Fakat belki de bu konuda sormamız gereken ilk soru acaba iletişim kuruyor muyuz? Aile bireyleri birbirleriyle konuşuyor mu? Sizin gözlemleriniz nelerdir bu konuda?

Eğer sorduğunuz soru aile bireylerinin etkin iletişimiyse, bu tür ailelerin sayısı kelaynaklar kadar azJ Konuşmuş olmak için konuşmaksa sayıları daha fazla. Zaten önce kendimizle sonra da aile ve çevremizdeki insanlarla doğru, dürüst, açık, net iletişime geçsek hepimiz büyük oranda mutlu olurduk.

Peki, iletişim imkânı bulamadığı, kendini ifade edemediği bir aile ortamı çocuğa nasıl etki eder?

Kendini ifade etme dediğimiz şey varya bireyin beden ve psikolojik sağlığının temeli diyebilirim. Birçok rahatsızlık depresyon, panik atak, obsesif kompülsif bozukluk, özgüvensizlik, öz değer eksikliği, özsaygı eksikliği ya da yokluğu, ülser, gastrit, boğaz enfeksiyonları, kabuslar, fantezi dünyasına çekilme, içe kapanma… hemen hepsi kendini ifade edemeyen, ettirilmeyen, ettiğinde eleştiriye uğratılan ya da uğramaktan korkan bireylerin yaşadıkları durumlardır. Çocukta da yetişkinde de durum aynıdır. Kendini ifade etmesi kendine bağlı ya da dış faktörlerle sekteye uğramış kişi değersizlik duygusu yaşar.

Kendini değersiz hisseden kişi başkaları tarafından kandırılmayı, ezilmeyi, aşağılanmayı bekler. Her davranışın altında kötü niyet aramaya başlar. Kurban gibi hisseder, sürekli en kötüsünü bekler ve gerçekten de başına kötü şeyleri çeker, çünkü kendiyle iletişimi kötüdür. Düşünceleri davranışlarını, davranışları diğerlerini etkiler, başkalarına da kendine davrandığı gibi kötü davrandığından onlardan aldığı kötü geribildirimlerle olumsuz inançlar geliştirir. İnandıklarını yaşadıkça yaşamını kaosa sürükler. İnsan gelişiminde kendi ifade kadar önemli şey belki de yoktur.

Aile içinde yaşanan huzursuzluklar ve tartışmalar çocuğu nasıl etkiler? Kendi aralarında sorun yaşayan anne babalar çocuklarının olumsuz etkilenmemesi için ne yapmalı?

Küçük çocuklar çevresinde olup biten her şeyi kaydeder, ama bu olayları doğru tanımlanmış doğru açıklanmış halleriyle kaydetmezler. Oysa tüm yaşamı bu kayıtlardan etkilenecektir. Çünkü onlar olup bitenlerin sebebi olarak kendilerini görür, kendi ve başkalarının sebep oldukları şeyleri ayıramazlar. Bu sebeple onlarla konuşurken kimi kast ettiğimizi söylememiz gerekir. Örneğin annen ile ben şu konuda kavga ettik, bazen sinirlenebiliyorum ve sesimi kontrol edemeyip bağırdım ama bunun seninle ilgisinin olmadığını bilmeni istiyorum. Küçük çocuklar olayları ve ortamları birbirinden ayıracak yetenekte olmadıklarından bu onlara net, açık ve onun anlayacağı kelimeler kullanılarak ifade edilmelidir. Onun seviyesine inmek, göz kontağı kurmak, sesinin tonuna beden hareketlerimize dikkat etmek süretiyle onunla konuşmak çocuğumuza yardımcı olacaktır.

Aile içinde yaşanan en zor dönem çocuğun büyüdüğü ve yetişkin olma sancıları yaşadığı dönemdir. Kuşak çatışması dediğimiz durum, tam da bu dönemde baş göstermeye başlar. Peki, ailenin çocuğun ihtiyaçlarına ve taleplerine bakış açısı, kendi çocukluklarına göre meydana gelen değişimlere yaklaşımları nasıl olmalı? (Açık ve kapalı aile modeli…)

Genç kimlik bunalımı yaşamakta, kim olduğu, kim olacağı, neye inanacağı, hangi ideolojinin kendininki olacağı kısacası her konuda düşünür. Dü yeni nesil maalesef bu konuda ilginçleşti. Hedefsizlik, asosyallik, sadece facebook, twitter, whats up gibi ortamlarda edindiği arkadaş sayısıyla kendini var etme gayretinde. İdealler, ahlaki kurallar çoğunun kulak tıkadığı meseleler oldu. Tabi gerçekten kimlik bunalımı yaşayan gençler de var. Öncelikle hangi gençle karşı karşıyayız. Eğer normal bir ergenlik geçiriyorsa anne baba da bu dönemi kendileri atlatmış bireyler oldukları hatırlayarak onları anlama konusunda şanslı olduklarını hatırlayabilir, onları ilgiyle dinleyebilir, eleştirmeden anlama gayretine girebilir, yetenekleri doğrultusunda desteklemeye devam edebilirler. Ama her şeyden önce onun var oluşuna saygı göstermek, onun kendini bulmasına, özgünlüklerine saygı duymaya dikkat etmelidirler. Diğer gençler konusunda yapılacak daha çok şey olmalı, muhakkak destek alınması gereken grup ve aile ne yapacağını tam kestiremeyebilir.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Mutlu Aile Mutlu Çocuklar Mutsuz Aile Mutsuz Çocuklar" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ'ün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     1 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Tuğba DEMİRÖZ Fotoğraf
Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ
İstanbul
Uzman Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi244 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ'ün Yazıları
► Mutlu Aile Olmak-Mutlu Evlilikler Psk.Serap DUYGULU
► Mutlu İlişki & Mutlu Aile Psk.Dnş.Filiz OKUŞ TEZEL
► Mutlu Çocuklar Yetiştirebilmek Psk.Özge ÇİVCİ
► Mutlu Çocuklar Yetiştirmek Psk.Aslı TAŞ KAYABAŞ
► Mutlu Aile Kurmanın Yolları Psk.Dnş.Sehir HİLOOĞLU
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Mutlu Aile Mutlu Çocuklar Mutsuz Aile Mutsuz Çocuklar' başlığıyla benzeşen toplam 20 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Manüplasyon Ocak 2017
► Empati Kasım 2016
◊ Kıyamet Senaryoları Temmuz 2013
◊ Ticari Zeka Haziran 2013
◊ Hey Tuğba Naber? Nisan 2013
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


09:54
Top