2007'den Bugüne 92,310 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Aşırı Uyarılma
MAKALE #10620 © Yazan Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ | Yayın Mart 2013 | 11,784 Okuyucu
“28 Gün Sonra” filmini bir meslektaşım önermişti, terapi sürecinde terapistin çok değerli cümleler ettiğinden bahsederek. Filmi izledim internetten son bölüme gelene dek bir terapist görmeyi umarak. Belli ki filmin adı yanlış kalmış hafızamda ya da öneren arkadaşın hafızasında:) Alakasız bir film izledim. Özellikle 18 yaş altındaki kişilerin uzak durmasını öneririm. Bol bol kan, saldırganlık, şiddet vardı filmde. Gerildim gereksiz yere. Tabi gerilim sevenler keyif alabilir; ben sevmem gerilmeyi. Sonra filmin konusuna bakayım dedim. Şöyle diyordu filmi tanıtan bir site:

“İngiltere'de bir genetik araştırmalar ensitüsünde bilimadamları insan doğasındaki şiddeti ve öfkeyi önleyebilmek amacıyla bazı tehlikeli deneyler yapmış ve bunun sonucunda 'rage' adını verdikleri bir virüs geliştirmişlerdir. Ancak bu araştırmalarda denek olarak maymunların kullanıldığını öğrenen hayvan hakları koruyucusu bir grup eylemci, bilimadamlarının maymunlara zarar verdikleri gerekçesiyle kendi yöntemleriyle deneylerin yapıldığı binaya sızarak korunaklı kafeslerde tutulan ve bilimadamlarının 'rage' virüsü aşıladıkları maymunlardan birini serbest bırakırlar. Fakat serbest kalan maymun kafesten çıkar çıkmaz eylemcilerden birine saldırır ve olaylar içinden çıkılmaz bir hal alır.”

Bana öyle gelmedi. Öfkeyi önleyebilmek amacıyla değil aksine öfkeyi oluşturmak amacıyla yaptıklarını düşündüm. Bunu bana düşündüren gorile dört bir yanı sarmış bir yığın ekrandan izlettikleri şiddet içerikli görüntülerdi. Bu işlem kime yapılsa keçileri kaçırır herhalde. Aşırı uyarım dedikleri durum bu. Aşırı uyarım tüm bünyeler üstünde baskı oluşturur ve aşırı uyarım altında kalma süresi uzadıkça kişide olumsuz belirtiler ortaya çıkmaya başlar. Hele filmdeki aşırı uyarım zaten süreklilik arz eden olumsuz içerikli bir sürü uyarandan oluşuyordu ki bu durum değil gorili her insanı olumsuz etkiler.
Aşırı Uyarım, dış ya da iç uyarıcının organizmayı normal şiddet ve sürenin üstünde etkilemesi, organizmanın normalin üzerinde uyarılması durumudur. Ya uyarıcının şiddeti yüksektir kuvvetli ışık, yüksek ses, yüksek basınç, aşırı açlık, susuzluk gibi ya da alışılmıştan çok uyarım altında kalmaktır kış aylarında yaşanan hava kirliliği, yazın yaşanan yoğun nem, şehirlerdeki yoğun trafik ve gürültü gibi. Aşırı uyarım altında kalan organizma bu durumdan bir an önce kurtulmak ister; çünkü dengesi bozulmuştur ve yeniden dengeye kavuşmak için çaba gösterir vr kurtulmayı başaramazsa yorgun düşer, uyum bozulur, huzursuzluk ve gerilim ortaya çıkar. Organizma bazı durumlarda uyaranlara duyarsızlaşarak hiçbir tepki göstermez olur. Ama söz konusu durum diş ya da herhangi bir organın ağrısı ise duyarsızlaşamaz ve dengelenmek için çabalamaya devam eder.

Aşırı uyarılma, üzüntü, kaygı ve öfke gibi duygu ve heyecan durumlarından da kaynaklanabilir. Bir yakının vefatı, terkedilme, ilişkilerde ortaya çıkan huzursuzluklar da aşırı uyarılma yaratır. Bakara süresi 286. Ayeti kerimede geçen “ Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez.” ayeti gibi her organizmanın birim zamanda, alışık olduğu uyarıcı durumu aynı değildir. Bir şeyin kişide aşırı uyarıma sebep olması için alışık olduğundan fazla uyarıcı alması gerekir ki, herkesin alışık olduğu şeyler farklıdır.

Bir seansımda danışanım ağlıyor ve eşinden ayrılacağını söylüyordu, 15 yıllık evlilerdi ve çok uyumlu bir çifttiler, yıllardır çocuklarıyla çalıştığım için onları iyi tanıyordum ve ayrılmak istemesinin nedeninin aldatılmak olabileceği gelmişti aklıma. Yoksa daha geçen hafta iyilerdi, bu kadar kısa sürede ayrılmaya gidecek ne yaşanabilir diye düşündüm kendi kendime. “Çok şaskınım, iyi bir evliliğiniz olduğuna şahit olurken, hayırdır, sizi böyle bir karar vermeye iten şey nedir?” diye sorduğumda “Bana git başımdan dedi.” dediğinde şaşkınlığım daha da artmıştı. Tabi ben tek sebebin bu olmayacağını düşündüğümden sorularla anlatmasına teşvik ettim ve gördüm ki gerçekten de tek sebep buydu. Bana ne kadar saçma gelse de danışanıma öyle gelmiyordu, onu, halini, yaşadığı şoku fark ettim. Alışık olmadığını, o güne değin kimsenin ona böyle kaba bir ifadeyle yaklaşmadığını söylüyordu. Haklıydı da. Her birimizin her konuda kapasitesi farklı farklıdır.

Bazen çevremi izlerim, hepimiz hem çok benzerlikler taşıyoruz hem de büyük farklılıklar. Kimi uzun süre aç kalabilirken kimi en ufak açlıkta baygınlık geçirebiliyor. Kimi çocuğunun defalarca ameliyatının peşinde tek başına koşturup ailesinin tüm ev temizliği, alışveriş, fatura ödemeleri, hastane ve eczane işleri, bir yandan uyuşturucu müptelası eşi ve onun ailesinin beklentilerine kendini unutmuş cevap vermeye çalışırken diğerleri bakkaldan ekmek almayı sorun edebiliyor. Her bireyin kapasitesi, uyaranlara tepkileri farklı farklı.

Alışkın olmaya birinin uzun süre yol yürümek zorunda kalması, geç uyanmaya alışık birinin askere gittiğinde erkenden uyandırılması, yönetici tarafından her gün uygulanan psikolojik şiddete maruz kalan çalışanların durumu, aile içi fiziksel ve psikolojik şiddete (hakaret, aşağılama, utandırma, tehdit, küfür…) maruz kalan kadın ve çocukların durumunda olduğu gibi aşırı uyarılmaya tepkiler bireyden bireye farklılıklar gösterir. Normalde aşırım uyarım organizmayı rahatsız eder. Aşırı uyarım altında kalan birey zorlanır, kurtulmaya uğraşır, kurtulamadıkça yorulur ve giderek kişiliği değişmeğe başlar, çevresiyle ve kendisiyle uyumu azalır, öz saygısı, öz değeri, özgüveni giderek düşer hatta yok olur. Aşırı uyarım altında kalma süresi uzadıkça organizmanın dengesi bozulmakta, kişide ortaya çıkan huzursuzluk ve gerginlik hali giderek yerini çeşitli ruhsal hastalıklara (dikkat dağınıklığı, zihinsel karmaşa, panik atak, depresyon, anksiyete bozuklukları, hallüsinasyonlar …), davranış bozukluklarına (gerginlik, saldırganlık, tırnak yeme, parmak emme, saç yolma, konuşma güçlükleri…), psikosomatik hastalıklara (baş,boyun,sırt,bel ağrıları, gastrit, ülser, bağışıklık sistemi rahatsızlıkları, şeker….) kadar taşımaktadır. Böylece kişi sağlıklı yaşamdan uzaklaşır.

Evet bu filmde de gorile yapılan şey buydu, tabi film bundan ibaret değildi. Filmi tanıtan sitede de yazıldığı gibi bilimadamları rage adını verdikleri bir virüs geliştirmişlerdi. Hani her sene yenisi peyda olan virüsler gibi. Domuz gribi virüsü, kuş gribi virüsü, Victoria virüsü, öldüren keneler… tabi bu virüsler de insanlığın hizmeti için çalışan bilimadamlarının çalışmaları sonucu ortaya çıkıyor. Tek merak ettiğim insanlığa hizmetteki insanların kimler olduğu. Neyse o virüsün verildiği maymunlardan biri laboratuvarı basan hayvan hakları koruyucusu bir grup eylemci tarafından serbest bırakılınca oluşan olaylar silsilesi. Çünkü virüsü taşıyan hayvan öfkeli, ısırıyor ve virüs kan yoluyla yayılıyor. Onun tarafından ısırılan kişi 15 saniye içinde öldürülmezse o da ısırmaya başlıyor. Bir tür zombi ya da vampir filmi gibiydi diyebilirim.

Filmin başında baş kahramanı Jim geçirdiği kaza sonucu hastanede yatıyor ve şehir virüs yüzünden tahliye edilirken o habersiz. 28 gün sonra uyandığında ise her yer bomboş kimsecikler yok. İngiltere’yi daha önce hiç öyle görmemiştim. Sonrasında karşılaştığı rage virüsüne tutulmuş insanlardan kaçarken kurtulmasına yardımcı olan iki kişiyle (Selina ve Mark) karşılaşıyor ve şehirde yaşanılanları onlardan öğreniyor. Doğal olarak ilk olarak ailesi gelir ya kişinin aklına, Jim de ailesini merak ederek yeni arkadaşlarıyla birlikte ailesini görmek üzere evinin yolunu tutuyor ve eve vardığında ailesinin ölmüş bedenleriyle karşılaşıyor. Filmde anlamadığım yerlerden biri rage virüsü bulaşan kişilerin bir kısmı ölmüş bir kısmının da zombi gibi farklılaşmış olması, ya ben filmin bir yerini kaçırdım ya da film tutarsızdı bu ayrıntıda bilemiyorum. Filmi anlatırsam izleme hevesiniz varsa kaçar, buna sebep olmak istemem ama bazı şeyler beni düşündürdü.

Eğer bunlar gerçek olsaydı ve yakınlarından biri bu virüsü kaptığında 15 saniye içinde onu öldürür müydüm? Şu anda ki aklım hayır dese de hayatın bana öğrettiği şeylerden bile “aynası iştir kişinin lafı bakılmaz” atasözünün künhüne ermekti. Sözle birçok şeyi yapmam ya da yaparım diye çok rahat atar tutarız, arada ben de yapıyorum bunu, fark ettiğimde düzeltmeye hemen çalışsam da fark etmeden imzaladığım birçok gizli sözleşmem oluşmuş çekmecemde. Bense o şeyle gerçekten karşılaşmadan denilen sözlerin iyi niyet ya da idealize ettiğimiz kişiliğimizden kaynaklandığını inanırım en azından deneyimlerim beni buna inandırdı diyebilirim. Senin için ölürüm, her zaman yanında olacağım, taşınırken beni mutlaka ara yardım edeyim, başın sıkıştığında unutma ben varım, hastalansan da sana ömür boyu bakarım, seni her zaman el üstünde tutacağım, ben olsam asla öyle davranmazdım, ben olsam söylerdim ya da söylemezdim… Heyy kimse gerçekten o şeyle yüzleşmedikçe ne yapacağını tam olarak bilemez. Bir meslektaşım anlatmıştı, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde yatan bir hastayı. O hasta eşini öldürmüş, sonra parçalara ayırıp buzdolabına koymuş ve sonra da pişirip pişirip yemiş. Hiçbir psikiyatrist ya da psikolog onunla çalışmamış ve benim meslektaşıma kalmış vaka. O da bir insanın nasıl bu kadar vahşice davrandığını anlayamadığı halde görüşmeye başlamış. Şöyle demişti: O kadını dinlediğimde şöyle derken buldum kendimi “Vay be az bile yapmışsın.” Ben de Otel filmindeki para karşılığı (sözde zevk almak için) kaçırılan turistlere işkence yapan sapığın, film sonunda işkenceden şans eseri kurtulan adam tarafından sıkıştırılıp öldürüldüğünde yaşadığım duygu gibi, içime su serpilmişti. Ne ironidir ki iki izlediğim şiddete aynı tepki vermemiştim. Oysa ikisi de şiddetti. Yani mantıklı halimle şiddete şiddetle karşılık verilmezi savunurken filme hiç de öyle tepki vermedim. Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz dediğim tam da bu. Gerçekten konuşurken çok çok dikkatli olmamız lazım aslında, çünkü sözlerimize itimat ediliyor. Çocuğumuza, eşimize, dostlarımıza… yaptığımız konuşmalar bizi bağlar. Bu sebeple kendilik farkındalığımızı geliştirmeli, mümkün olabildiğince idealize ettiğimiz benliğimizle gerçek benliğimizin aynı olup olmadığını kontrol etmeliyiz.

Ve filmin düşündürdüğü diğer şeyler:
Kadınların ve kız çocuklarının zor zamanlarda bile cinsel obje olarak kullanılması
Sürü psikolojisinde gerçekten koyunlaşıp aklı selimi yitiren insanlar
Milgram deneylerinde olduğu gibi yönetici ne derse sorgusuz sualsiz yapmak
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Aşırı Uyarılma" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ'ün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Tuğba DEMİRÖZ Fotoğraf
Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ
İstanbul
Uzman Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi244 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ'ün Yazıları
► Kadında Cinsel Ağrı ve Uyarılma Bozuklukları Psk.Beril PAPUÇÇUER CEYLAN
► Aşırı Yeme İsteği Psk.Gülcem YILDIRIM
► Aşırı Koruyucu Ebeveyn Psk.Hümeyra ERGÜL
► Fobiler - Aşırı Korkular Psk.Gözde ÖZÇİÇEK KALA
► Aşırı Yemek Yeme Nedir? Abdullah ÖZER
► Aşırı İdealize Edilmiş Benlikler Psk.Fatma ÇAKIR ÇALIŞKAN
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'Aşırı Uyarılma' başlığıyla benzeşen toplam 45 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Manüplasyon Ocak 2017
► Empati Kasım 2016
◊ Kıyamet Senaryoları Temmuz 2013
◊ Ticari Zeka Haziran 2013
◊ Hey Tuğba Naber? Nisan 2013
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


12:33
Top