2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Bakteryel Konjonktivitler
MAKALE #10676 © Yazan Op.Dr.Serkan DAĞDELEN | Yayın Mart 2013 | 6,865 Okuyucu
çok genel bir isimle ifade edilip, klinik tabloların genellikle birbirine çok benzemesi adeta hiçbir özel bulgu göstermeyişi, oysa etiyolojik olarak çok geniş : bir spektruma sahip olup ve sonuçta bunların doğal uzantısı olan belirsizlik durumunun ortaya çıkması, doktorun bu durum karşısında soruna çözüm ararken adeta el yordamıyla ilerlemesine neden olmaktadır. Bunlardan ötürü, genelde basit bir yanı olan ama bazen oldukça karmaşık hal alan bir klinik tablolar yumağıdır.

Aslında bir bakteriyel konjonktivit sanıldığı kadar da basit değildir. Gerçekten de, doktor için bir yandan çok zor bir durumla karşı karşıya kalmak olasıdır. Çünkü klinik tablolar, özellikle başlangıçta, diğer konjonktivit tipleri ile birbirine çok benzer. Bir açıdan bakıldığında adeta benzemek zorunda gibidir. Çünkü herhangi bir dış etkene gözün konjonktivanm vereceği tepkiler sınırlıdır. Diğer yandan doktor, hastalığın kendi kendini sınırlayacak kadar iyi bir seyir gösterebilmesi nedeni ile de şanslı bir konumdadır. Bu duruma bir de akılcı bir yaklaşım ve deneyimi de eklersek, bakteriyel konjonktivit olgularını, bu zamanda, genellikle çözümü kolay ve şifa ile sonuçlanan olgular olarak düşünebilmek olasıdır. Ama genel olarak doğru olan bu yorum, özel durumlar ve kolay bir durumu zorlaştıran genel kurallardan uzak yaklaşımlarla, rahatlıkla önemli bir soruna dönüşebilmektedir.

Doktor olarak yapılması gereken, bu zamana kadar insanlığın biriktirdiği tıbbi kurallara -tıbbi kültüre en basit durumlarda bile uymak gereğini içselleştirmektir. Bakteriyel konjonktivit olguları da en sorunlu olgular gibi ele alınmalı ve bakteriyel konjonktivitte tanı-tedavi algoritması belirlenmelidir.

Bir bakteriyel konjonktivit olgusunda, bir mikroorganizmanın konjonktivada yerleşip sorun yaratacak düzeyde çoğalması-kolonizasyonu söz konusudur. Bundan sonrası, doğal seyrine bırakılırsa, vücut savunma sistemi ile bakteri kümeleri arasındaki olaylar serisidir. Hemen anlaşılacağı üzere, olayı iki yönden değerlendirerek ilk adımı atmak gerekmektedir. 1. Bakterinin pa-tojenitesi, 2. Vücudun savunma gücü. Bu iki faktör de sabit olmayıp, pek çok etkenle değişmektedir. Örneğin yaşlı diyabetik ya da immün sistemi aldığı ilaçlarla baskılanmış bir yaşlı hastada vücut savunma gücü doğal olarak, diğer yönlerden sağlıklı bir insandakinden farklıdır-zayıftır. Bu değerlendirmenin amacı daha başlarken dahi, lokalize bir sorun olarak düşünülebilecek bir bakteriyel konjonktivit olgusunda bile daha geniş düşünmenin, sistemik yaklaşımın gerekliliğinin vurgulanma-sıdır. Yine birinci faktörü de ele alırsak, bakterinin hatta coğrafik bölgenin özelliklerine bile bağlı olacağı bilinmelidir. Çünkü her bölgenin florası farklıdır ve tabii ki o bölgede hüküm süren bakterinin karşımıza gelen kon-jonktivite neden olmuş olma olasılığı en yüksektir. Bu açıdan bakıldığında istatistiki verilerin, tanı ve tedavide ne kadar etkin olduğu ve bunların mutlaka düşünülme-si-bilinmesi gereği açıkça görülmektedir.
Bu genel prensipleri akılda tutarak olayın medikal yanma bakıldığında aşağıdaki düzende konunun ele alın-ması, olaya özgü yorumu yapabilmek, tanıyı en doğru biçimde koyup tedaviyi gerçekleştirmek için, gerekli hale gelmektedir.

1. Konjonktivanm anatomi ve fizyolojisi,
2. Bakteri patogenitesi,
3. Konjonktivaya komşu dokular.

Konjonktiva çok katlı epitelyal yapının altında gevşek hareketli bağ dokusu üzerine oturmuş seromüköz, lenf dokusu yönünden zengin ve adeta yayılarak açılmış bir lenf düğümü gibi yapılanma gösteren bir tabakadır. Göz küresinin ön bölümünü örttükten sonra altta ve üstte kapakların arka yüzüne uzanmakta ve bu geçişle altta ve üstte forniksler oluşturmaktadır. İç ve dış tarafta da uygun bir yayılım göstererek gözü adeta bir perde gibi sarmakta ve bu amaca ulaşırken gözün hareket serbestisini, fornikslerde oluşturduğu kıvrımlarla, bozmamaktadır.

Gözyaşı ile sürekli olarak nemlendirilip, yıkanan konjonktiva, gözyaşının enzimatik gücünden koruyucu olarak yararlandığı gibi, sürekli nemli kalması ile, metabolizmasını optimal biçimde düzenleyip, kurumaktan korunarak direncini artırmakta ve gözyaşının yıkayıcı mekanik etkisinden de minimal düzeyde sürekli olarak, bazan da gerektiğinde flushing (akarsu etkisi) tarzda ya-rarlanmaktadır. Gözyaşının bu olumlu etkileri, gerektiğinde yerine konulması gereken ve konjonktivit tedavisine katkıda bulunabilecek ikincil önemde değerler olarak ele alınmalıdır. Örneğin flushing etki, sekres-yonla bulamaç haline gelen debrisleri uzaklaştıran bir güç olarak, yapay gözyaşı desteği ile gerektiğinde konjonktivit tedavisinde kullanılmalıdır.

Unutulmaması gereken bir durum, fornikslerin konjonktivit olayındaki rolünün ve sunduğu bulguların en iyi biçimde değerlendiril m esidir. Çok katlantıh, bunun sonucu olarak oksijenasyonun azaldığı ve böylece bakteri üremesine neden olan. flushing etkiden de en az etkilenen bir bölge olarak, konjonktivit için adeta bir kaynak olabileceğinden buranın önemi unutulmamalı ve özellikle muayene edilmelidir.

Bakteri patojenitesi, özellikle başlangıçta değil bilinmesi tahmin edilmesi bile olanaksız olan bir gerçekliktir. Burada en olumlu davranış zaman-reaksiyon ilişkisini iyi yorumlamak ve bu bağıntının önemini bilmektir. Başlangıç, çok özel durumlar dışında yine zordur. Fakat hastayı yakın takibe almak, zamanın hangi tarafın lehine çalıştığırndan çok önemlidir. Yine ilaç dozunu ayarlamada önemli ip uçları yakalanabilir. En ufak bir şüphede yani klinik tablonundeneyimler ışığında nasıl seyredeceğinin öngörülemediği durumlarda en fazla 48 saat sonra kontrole çağırmak gereklidir. Bakteri florasının bölgesel özellikleri değerlendirilmesi, büyük olasılıkla bu bakterilerin oluşturacağı hastalık tablosunun ve klinik seyrinin- dinamiğinin tahmininde bilinçli bir ilk adımdır. Bunun sonucu, uygun ilaç seçimi ve dozajıdır ki adeta istatistiki bir yaklaşımla, olasılığı en yüksek, bakteri kültürü ve r antibiyogram sanki elde edilmiş gibidir.
Patogenezisine baktığımızda, var olan mükemmel bir oküler yüzey savunma sisteminin bir şekilde az ya da çok aksadığını, bozulduğunu görürüz. Eğer bulunabilirse bu sorunu anlayıp, var olan klinik tablonun iyileştirilmesinin yanı sıra, alta vatan predispozan etken ya da etkenlere yönelmek en doğru yaklaşımdır. Bu predispozan faktörler lokal olabildiği gibi (çeşitli nedenlerle olan oküler yüzey anomalileri, kronik dakriosistit), sistemik immünosupresif durumlarda da bakteriyal konjonktivi-tis olasılığı artmaktadır. Şüphesiz sayıca fazla, patogeni-tesi yüksek bakterilerin konjonktivaya inoküle olduğu durumlarda, sağlam bir yüzey savunma sistemine karşın konjonktivitis oluşabilecektir.

Konjonktivaya komşu dokular konjonktivit açısından bir bakteri kaynağı gibidir. Doğrudan yakınlık çok ciddi bir olumsuzluk olup, blefaritik zeminde oluşacak fırsatçı kolonizasyon, doğal flora dengesinin bozulması ile bakteriyel konjonktivit gelişmesinde en önemli fak-; tördür. Bu yakınlık ve potansiyel tehlike, bakteriyel konjonktivit muayenesinde mutlaka değerlendirilmeli ve kapak serbest kenarları, etiyolojik değerlendirme açısından muayene edilecek ilk alan olmalıdır. Burun ve sinüs boşluklarının florası ile olan uzak komşuluk da gereğinde değerlendirilmek üzere akılda tutulmalıdır.

Bir kırmızı göz olgusu ile karşılaşınca, bakteriyel konjonktivitis de düşünülmesi gereken seçenekler arasında olmasına karşın, yine de ilk olarak olayın göz içini ilgilendirip ilgilendirmediğini ilk seçenek olarak ele alıp değerlendirmek birincil yaklaşım biçimi olmalıdır. Çünkü göz içi olaylara doğrudan görmeyi etkileyeceğinden göz dışı olaylarından göz sağlığı açısından çok daha önemlidir. İlk yapılması gereken hastaya görme keskinliğinde bir değişim, azalma olup olmadığının sorulmasıdır. Azalmanın olmayışı, göz dışı bir olguyu düşünmemize neden olurken, ikinci değerlendirme derin -limbal (ciliary) kızarıklığın olup olmadığının kontrol edilmesidir. Bu değerlendirme limbal bölgenin kontrolü ile yapılır ve göz içi bir aktivasyon varsa olay derinde yani göz içindeolduğundan damarlann tek tek görülmeyip, içerdeki konjesyonun oluşturduğu koyu kırmızı renk birikimi, derinden dışarıya yani limbus yüzeyine, damarların tek tek seçilemediği (çünkü vazodi-latasyon göziçinde) genel bir pembelik halinde yansıyacaktır. Böylece limbal bölge pembeleşecektir oysa göz içi bir aktivasyon yoksa limbal bölge beyazdır. Bu muayene cep lambası ile basit bir biçimde limbal bölgenin inspekte edilmesi ile ve yüzde yüz doğrulukla yapılabilir. Daha öncede belirtildiği gibi, hastanın görme keskinliğinde bir azalmanın olmayışı, öznel olarak da olsa, olayın göz dışı olduğunu destekleyen bir bulgudur. Olayı hemen hemen kesinleştiren, biyomikroskopik muayenede ön kamarada, hücre-flare gibi herhangi bir ak-tivasyonun belirtisinin olmayışıdır. Olayın göz dışı olduğu kesinleştirildikten sonra, bakteriyel konjonktivitis yönünden değerlendirilmeye başlanır.

Bakteriyel konjonktivitleri, zamana dayalı olarak akut ve kronik olarak sınıflamak olasıdır. Akut kon-jonktivitisi de, klinik tablonun şiddeti esas alınarak Akut Bakteriyel Konjonktivitis ve Hiperakut Konjonktivitis olarak sınıflamak olasıdır.

2 AKUT BAKTERİYEL KONJONKTİVİTİS

Etkenler arasında Staphylococcus aureus (en sık), Strep-tococcus pneumonia, Haemophilus influenza birinci grupta olanlardır.1 Konjonktivanm, proptozis, koma gibi durumlarda exposure hale gelmesi nedeniyle oluşan konjonktivitlerde ise ajan patojen daha çok gram nega-tive mikroorganizmalardır. Etken çoğunlukla eksojen bir kaynaktan bakterinin inokülasyonu ile olur, bazen de yerel floradan kaynaklanır.2'3
Oküler yüzeyin yabancı maddelere aşırı duyarlılığı nedeniyle (konumuz bakteriler), genellikle tek taraflı hızlı bir tepki-başlangıç gösterir. Fakat, genellikle 1-2 gün içersinde hastalığın doğal özellikleri nedeni ile diğer göz de enfekte olur.
Öncelikle anamnez oldukça değerli ipuçları verebilir. Kızarıklığın birkaç gündür var olup gittikçe artması, özellikle sabahları sarı çapakların bulunduğunun ve kapakların yapıştığının belirtilmesi, diğer gözüne daha sonra bulaştığından söz edilmesi, olayın akut, enfektif bir natürde olduğunu düşünmek için geçerli bulgulardır. Uzun zamandan beri yakınmaların şiddetinde pek fazla değişme olmaksızın varhğı ise olayı kronik bazda düşünmemize neden olurken, varolan yakınmaların son zamanlarda artması ise kronik bir olayın alevlenmesi biçiminde yorumlanmahdır.

Hastaya sorulacak sorular arasında, etiyolojik yaklaşımı sağlamak amacı ile, geçmişinde bir kuru göz öykü-sünün olup olmadığı (enfeksiyona zemin hazırlaması açısından), sürekli bir ilaç kullanıp kullanmadığı (özellikle sistemik ya da topikal steroid, lokal ya da sistemik im-mün sorunlara yol açacağından), zaman zaman ya da sürekli bir göz yaşarması olup olmadığı (nasolacrimal kanal darlığı-tıkanıklığmın oluşturacağı ortam açısından) ve bir travma öyküsünün varlığı (değişik derecelerde post travmatik scar'a bağlı bozuk bir önyüzey ve gözyaşı dağılım sorunlarının oluşturacağı predispozisyon açısından) bulunmalıdır.

Semptomlar gözde batma, yabancı cisim duyusu biçimindedir.
Muayene Bulguları; Bulber konjonktivada limbus-tan perifere gittikçe artan bir kızarıklık ve konjeste damar yoğunluğunun varlığı ve fakat daha önce belirtildiği gibi limbal bölgenin oldukça beyaz, konjesyondan uzak kalışı en tipik bulgudur. Yine fornikslerin kızarıklığı ve özellikle alt fornikte alt kapak aşağı doğru çekilip hasta yukarı baktırılınca daha rahat görülebilecek olan, mu-coid ya da pürülan sekresyonun varlığı önemli bulgular arasındadır. Bulber konjonktivada ki hiperemi, palpebral konjonktivaya göre tipik olarak daha fazladır.

Olayın şiddetine bağlı olarak, yer çekiminin ve drenaj fizyolojisinin etkisi ile, özellikle alt fornikste görülen, damar permeabilitesinin artması nedeniyle pseu-do ya da gerçek membranların varlığı söz konusudur. Mukus, protein bulunduran eksuda ve inflamatuar hücre içeren pseudo membranlar dahi olayın şiddetini göstermekte olup, eksudatif nitelikte olan bu yapılar, altındaki konjonktivaya yapışık olmayıp kolayca soyulurken, fibrin içeriği çok daha fazla gerçek membran olması durumunda eksudasyonun biyokimyasal yapısının değişmesi nedeni ile konjonktivaya yapışmakta ve soyulurken konjonktivada noktasal tarzda kanamalara neden olmaktadır. Membran oluşumunda esas olan olayın şiddeti olmakla birlikte, bakteriyel açıdan Corynebacteri-um diphteria ve Streptococcus pyogenes en sık görülen mikroorganizmalardır.
Bazen 3-5 gün sonra tabloya punktat epitelyal kera-topati ve daha nadir olarak preauricular lenfadenopati eklenebilir. Anatomik yapıya bağlı olarak inflamasyon etkisinde papüler hipertrofi ve histolojik yapı nedeniyle, nadiren foliküler hipertrofi bakteriyal konjonktivitte görülebilir.
Yine bazı olgularda preauricular ve submandibular lenfadenopati görülmesi de,sık olmamakla beraber, söz konusudur.
S. aureus oluşturduğu toksin ve enzimlerin dokuya direkt olarak verdiği hasarla ,akut konjonktivitis tablo-suna yol açar. Keza, S. epidermidis'te, bazı özel antijenik yapıdaki suşları ile benzer mekanizmayla, S. aureus'un oluşturduğu konjonktivitise benzeyen bir klinik tabloya neden olmaktadır.
Streptococcus pneumoni'nin oluşturduğu akut konjonktivitis, kendiliğinden iyileşebilen hafif bir klinik tablo oluşturmaktadır. Genellikle kış aylannda epidemiler biçiminde kendini göstermektedir. Erişkinlerden çok çocuklarda görülür ve hemorajik konjonktivite yol açar.
H. influenza, akut konjonktivitisin büyük çocuk-lardaki en sık nedenidir. Tipik konjonktivitis bulgularının yanı sıra, konjonktivada peteşial kanamalara yol açar. H. influenza enfeksiyonu septik artrit, menengitis ve otitis media oluşturabildiğinden, bu tür konjonktivit tablosu görülen hastalar, mutlaka sistemik yönden de değerlendirilmelidir.
Moraxella nadiren akut mucopürülan konjonktivitis oluşturur.4

Artık pek görülmemekle beraber, akılda tutulması açısından, bir akut membranöz konjonktivit nedeni olarak Corynebacterium diphtheria konjonktivitinden birkaç cümle ile söz etmek gerekir. Çocuklarda difteri hastalığı sırasında ya da hemen sonrasında görülür. Bulber konjonktiva üzerine yayılan gri-sarı bir gerçek membran karakteristik özelliğidir. Şiddetli reaksiyon konjonktiva epitelinde dökülmelere ve sonrasında sekel bırakacak biçimde sikatrizasyona neden olmaktadır. Kapaklar kızarık, sıcak ve ağrılıdır.
Difteri antitoksininin varlığı bu klinik tabloyu era-dike etmiş gibidir.

Daha nadir nedenler arasında her tür patogenin bulunabileceğini bilmek gerekir. Branhamella, Pseudomo-nas, Escherichia coli bu nadir nedenlerden bazılarıdır.
Tanı; anamnez ve klinik tablo yardımı ile tanı genellikle rahatça konur. Kültür ya da diğer laboratuvar incelemelerine, hastalığın ampirik yaklaşıma belli bir zaman içersinde uygun yanıt vermeyişi halinde başvurulur.

Tedavi; genellikle kendi kendine iyileşebilen ve 7-10 gün süren bu klinik tablo, topikal antibiyotik katkısı ile daha hızlı ve gelecek için sorunsuz iyileştirilir. Damla ve gece merhem uygulaması yeterli bir yaklaşımdır. Kısa süre uygulanan geniş spektrumlu antibiyotik tedavileri yeterlidir. Aminoglycosides özellikle gram-nega-tive bakterilere etkili olurken, fluorkinolonlar her iki gruba da etkindir. Geniş spectrum ve düşük toksisitesi, florokinolonların klinik kullanımda geniş bir yer bulmalarına neden olmuştur.

HİPERAKUT BAKTERİYEL KONJONKTİVİTİS

Etken yenidoğanda Neisseria gonorrhoeae ve genç yaşlarda N. menengitis'tir. N. gonorrhoeae ile oluşan klinik tablo okulogenital bir hastalık olup, öncelikle enfekte doğum kanalından geçerek dünyaya gelen yeni doğanlarda ve aktif cinsel yaşam periyodundaki bireylerde görülür. İyi bir anamnez nedeni bulmakta oldukça yere rlidir.
Konjonktivanın tüm tepkilerinin, şiddetli biçimde görüldüğü, çok hızla ilerleyen, belirgin kapak ödemi, ke-mozis, konjonktival hiperemi, bol sarı-yeşil pürülan sek-resyon ile kendini gösteren ağır bir klinik tablodur. Kulakönü lenfadenopati mevcuttur ve ağrılıdır. Kapakların son derece ödemli olması, muayene eden doktorun kapakları parmakları ile, kolay bir şekilde açarak mua-venesini engellediğinden, kapakları açmak için Desmar-res ekartörü kullanılması gerekmektedir. Kapakların bu kapalı durumu, içerde sekresyonun birikip, bulber ve Daipebral konjuktiva arasındaki potansiyel boşlukta sı-vı-sekresyon basıncını sürekli irritasyon-sekresyon döngüsünde yükseltmekte ve muayene için kapaklar açılırken fışkırmaya neden olmaktadır. Öyle ki mua-yene eden doktorun gözünü enfekte etmesi bile söz konusudur. Bu açıdan kapakları açarken fışkırmanın yaratacağı tehlikelerden korunarak uzaktan açılmalı, hatta koruyucu gözlük takılmahdır.
Sekresyonun bol olması ve damar geçirgenliğinde artan sorunlar nedeniyle, özellikleri daha önce belirtilen pseudo ve gerçek membranlar gelişir. Neisseria'nm enzimatik özellikleri nedeni ile korneal tutulum sıklıkladır, hastalığın başlangıcında erkenden olmakta ve ounktat epitelyal lezyondan, ülser ve perforasyona ve sonuçta endoftalmiye kadar varan bir spektrumda kendini göstermektedir.5

Tablonun tipik oluşu ve klinik tablonun iyi bilinmesi, anamnezi de göz önüne aldığımızda (özellikle bebekte, normal yolla doğum ve enfekte anne) tanının son derece kolay konulmasını sağlamakla beraber, hastalığın tehlikesi ve tanının laboratuvar olarak da kesinleştirilmesi gereği ile konjonktivadan gr. boyama için sürüntü alınması ve kültür yapılması adeta zorunludur. Sürüntü preparatta gr. negatif diplococus (N. gonorrhea) intra-cellüler olarak kolayca görülür ve tanı kesinleştirilir.

Neisseria menengitidis tarafından oluşturulan ve oldukça genç yaşlarda görülen hiperakut konjonktivit tablosu da benzer bir görünüm içinde olmasına karşın, korneal tutulum daha az şiddetlidir. N. menengitidis konjonktivitis olgularının büyük bir kısmı endojen kay-naklıdır.6 Fakat eksojen kaynaklı konjonktivitisler de var olup, bu eksojen kaynaklı tabloda en önemli konu, sep-tisemi ve menengitis tablosu tehlikesinin %20 olasılıkla var olmasıdır ve hep göz önünde tutulmalıdır.

TEDAVİ

Tedavi algoritmasını şu şekilde düzenleyebiliriz.
Hastalığın tanısı, klinik tablonun adeta tipik görünümü ile büyük bir doğrulukla konabilir.
Bu ön tanıyı kesinleştirmek için, gr. boyama ve kültür için konjuntival kazıntı alınır ve laboratuvara gönderilir.
Fakat sonuçlar beklenmeden, öntanmm doğruluğu kabul edilerek ve hastalığın ağırlığı göz önünde tutularak hemen sistemik tedaviye başlanır.
Gonococcal konjonktivitis olguları için tedavi tek doz-1 gr. ceftriaxon'dan ibarettir. Ve bunu takiben tet-rasiklin (ya da eritromicin) tedavisi (2-3 haftalık) yeterlidir. Eğer hasta yenidoğan ise, 25-50 mgr/kg olarak doz ayarlanmalıdır. Bu gruba allerjik hastalarda ve hamile kadınlarda spectinomycin kullanılır.
Lokal tedavi; toksik ve sekretuar artıkları uzaklaştırmak için, özellikle şalin solüsyonu ile irigasyon biçiminde 'konjonktivanın yıkanması lokal tedavinin en önemli parçasıdır. Florokinolon grubu ilaçlarla da topi-kal tedavi desteklenir. Topikal tedavinin tek başına yetersizliği unutulmamalıdır.
Erişkinlerde bu hastalık, beraberinde genellikle bir comorbidite olarak Chlamydia trocomatis enfeksiyonunu da yüksek oranda taşıdıklarından, tedavi şemasına Chlamydia için azitromycin(20 mgr/kg) veya doxycycli-ne 2xl/gün/7gün eklenmelidir.7
Etken Neisseria menengitis ise seçkin ilaç penisilin olup, doz, her iki saatte bir verilmek suretiyle, 300 IU/kg/gün-24 000 000 U/gün aralığında tamamlanmalıdır. Penisiline allerjik olgular chloramfenicol ile tedavi edilir.
Dış kaynaklı meningococcal konjonktivitis olgularında, sistemik tedavinin yanında topikal tedavi, dozu 100 000 IU/ml/ saat başı bir damla olacak şekilde düzenlenmelidir.

KRONİK BAKTERİYEL KONJONKTİVİTİS

Zamanla ilişkilendirildiğinde, 4 haftadan fazla süren olgular için kronik sözcüğü kullanılabilir. Fakat akut bir tablonun komplikasyonlarla 4 haftayı aşması az da olsamümkün olduğundan, akut tablodaki aktivasyonun en alt düzeye inmesi ve adeta bitmesi gibi bir dönemin ardından zamanla bağlantılı olarak kronik kavramını kullanmak gerekir ki, bu da böyle bir aşamadan sonraki 2 hafta olarak düşünülebilir.
Etiyolojik olarak bakıldığında, asıl olan ve konumuz olan, bakteriler olmakla birlikte, konjonktivite zemin hazırlaması açısından uzun süre kullanılan ilaçlar (doğal bakteri florasını ve dengeyi bozarak) ve kozmetiklerden de (fizyolojiyi bozup, bölgesel metabolizmayı normalin dışına çıkararak) kronik konjonktivit nedeni olarak söz edilmelidir. Bakteriyel kaynağı bulmak önemli olup, kapaklar, kirpik dipleri ve nasolakrimal drenaj sistemi dikkatle gözden geçirilmelidir. Staphylococcus aureus (en sık), Moraxella lacunata, enteric bakteriler ilk sıralarda bulunan patogenlerdir. Diğerleri enteric bak-teria (Proteus milibaris, E. Coli, Klebsiella pneumonie, Serrati marcescens) ve Branhamella catarrhalisdir (üst solunum yolundan).
Kapak kenarlarında kolonize olup direkt olarak konjonktivayı enfekte eden yada exotoksinlerinin ela-borasyonu ile etki eden S. aureus, KRONİK BAKTERİYEL BLEFAROKONJONKTİVİTİS tablosu oluşturur.8
İç ve dış kantal açıda, KRONİK ANGULAR BLEFAROKONJONKTİVİTİS tablosu sıklıkla M. lacunata -tarafından oluşturulur ve alkoliklerde yüksek bir preva-lansa sahiptir.
Kronik folikular tepki hem, kronik angular blepha-ro konjonktivitise hem de kronik Staphylococcal kon-jonktivitise sıklıkla eşlik eder.

Klinik bulgular başlangıçta belli belirsiz, sinsi bir özellik taşır. Hasta yakınmaları bulgulardan daha ön plandadır. İrritasyon, ısrarla vurgulanan yabacı cisim hissi ve özellikle sabahları var olan az mucopürülan salgı önde gelen şikayetlerdir.
S. aureus kronik konjonktivitinde, papilla veya fo-liküllerle beraber diffüz konjonktival hiperemi, yabanı cisim hissi, minimal mucopurulan salgı, konjonktival kalınlaşma ve kapaklarda, kavruk yüzeyde kırışıklıklar biçiminde görünüm önde gelen bulgulardır. Yine kapaklarda, telenjektazi, kirpik diplerinde yakalık tarzı skuamoz yağlı birikimler, kapak serbest kenarındaki kronik reaksiyonlar sonucu madorozis ve trikiazis oluşumu ve predispozan faktörler nedeni ile tekrarlamaya eğilim-li blefaritis mevcuttur. Blefaritin neden olduğu blefaro-konjonktivitis, margianal korneal ülserlere neden olur. Genellikle inferior limbusta görülür. Staphilococcus toksinlerine karşı immün bir reaksiyondur. Bunların hepsi bir arada adeta S. aureus konjonktivitisi için tipiktir. Bir başka önemli bulgu alt 1/3 korneada toksin irritasyonu ile oluşan yüzeyel punktat keratittir.
Moraxella türlerinin yol açtığı kronik angular kon-jonktivitiste, maserasyon ve kabuklanma lateral kantal açıda görülür. Korneal bulgu inferior punktat keratopa-ti biçimindedir.

Zamana yayılan her olgu gibi, vücudun olguya uzun süren direnci-tepkisi nedeni ile belirtiler daha hafif ve sessizdir. Şiddeti değişken olup, çoğunlukla hafif bir rahatsızlık düzeyinde olup, bazen hastalığın alevlenme ile kendini gösterdiği akut-aktive dönemlerde sorun yaratacak şiddete olup, klinik tablo süreklidir.
Tanıda asıl olan anamnez ve klinik bulgulardır. Tanı için laboratuvar ya da mikrobiyolojik incelemeler tedaviye yanıt vermeyen, özellikle chlamidial bir enfeksiyon düşünülecek bir durum söz konusu ise, olgularda düşünülebilir.
Tedavi: Öncelikle hastaya durum hakkında bilgi vermek tedavinin başarısı için gereklidir. Çünkü hasta durumu gerçekten bilip kavrarsa, kendince düşündüğü iyileşme sürecinden çok farklı bir durumla karşı karşıya olduğunu anlar ve beklentileri daha gerçekçi olup, tedaviyi daha bilinçli ve sabırlı bir biçimde yapar ve en önemlisi tedaviden vazgeçmez, tedavisini sürdürür.

Etiyolojik olarak kronik konjonktivit açısından en önemli kaynağı oluşturduğu için, kapak hijyeni ve masajı, tedavide en önemli komponentir. Bir yandan mekanik temizlik yapılırken diğer yandan kapak kenarının ho-meostazisi düzenlenerek, enfeksiyona karşı koruyucu etki sağlanmış olur.

Özellikle gr. pozitif coccus'ları kapsayan merhemler gece yatarken, ortalama 2 ay, sürülebilir. Hastalığın oluşturduğu klinik tablo düzelirken, hastayı biran önce biraz daha rahatlatmak için, yaklaşık 20 günle sınırlı, steroidli damlalar, klinik tabloya göre, tedaviye eklenebilir.

Kronik konjunktivisin akut dönemlerinde, akut konjonktivit tedavisindeki temel prensipler esas alınarak tedavi düzenlenmelidir.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Bakteryel Konjonktivitler" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Op.Dr.Serkan DAĞDELEN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Op.Dr.Serkan DAĞDELEN'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     3 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Serkan DAĞDELEN Fotoğraf
Op.Dr.Serkan DAĞDELEN
KKTC (Kıbrıs)
Doktor "Göz Hastalıkları"
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi1 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Op.Dr.Serkan DAĞDELEN'in Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Bakteryel Konjonktivitler' başlığıyla eşleşen başka makale bulunamadı.
► Çocuk Göz Sağlığı Ağustos 2013
► Diabetik Retinopati Haziran 2013
► Arpacık ÇOK OKUNUYOR Mayıs 2013
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


05:00
Top