Eşimizle, Çocuğumuzla, Kayınvalidemizle, Gelinimizle Neden Anlaşamayız?
Kendimizi kendimiz olarak ortaya çıkaran karakterlerimiz vardır. Şimdi benim için oturduğunuz yerde kalemle yada aklınızda hayali olarak bir daire çizin ve içine sizi oluşturan sevdiğiniz ve sevmediğiniz tüm karakter özelliklerinizi yazın. İçinden bunlar olmazsa asla bende olmam diyecebileğiniz sizin için en fazla önemli olan üç özelliğinizi alıp sağ cebinize koyun. Bu sağ cebinize koyduğunuz özellikler sizden alınmak istenirse o anda var gücünüzle buna karşı koyarsınız, çok öfkelenir, üzülür ya da ne kadar kötü duygu varsa onu yaşarsınız. Çünkü bu durumda yaşamanın anlamı yoktur. Hala alınmaya çalışılırsa da bu özelliklerinizi yanınıza alarak var gücünüzle rahat edebileceğiniz bir alana kaçarsınız. Buraya kadar anlatmaya çalıştığım esasında ilişkiler… İlişkiler içerisinde insanların neden boşandığını, bazı evlerde neden kayınvalide ile gelin arasında anlaşmazlıklar çıktığını, neden ergenler ile aileler arasında kavgalar çıktığını bugünkü yazımda kısaca zamanımın yettiği kadarı ile sizlere açıklamaya çalışıyorum. Biraz karışık olmuş olabilir peki o zaman biraz daha açık bir örnekle sizlere anlatmaya çalışayım. Bir oda düşünün ve o oda içerisinde bir kişinin size zarar verebileceğini düşündüğünüz bir cisim ile üzerinize doğru geldiğini hayal edin.O kişi sizin üzerinize geldikçe sizde geri geri adımlarla arkanızdaki duvara doğru gittiğinizi düşünün. Geri geri gidecek yeriniz artık kalmadı ve sırtınız duvara yaslandı. Ama kişi hala sizin üzerinize yavaş yavaş gelmeye devam ediyor ve durmaya da hiç niyeti olmadığını yüzüne baktığınızda anlıyorsunuz. Son bir çaba ile parmaklarınızın ucuna kalkarak biraz daha kendinizi geri çekerek iyice sırtınızı duvara çektiniz ama artık bu kaçacak son noktanızdı. Yani artık sizi var eden sınırlarınızı son noktasına kadar çekmişsiniz demektir. Bundan sonrası istenirse artık siz olmayacaksınızdır. Hani bazen çevremize “Sanki sabrımı zorluyor” deriz ya. İşte bu nokta. Biz buna psikolojide “Güvenlik Sınırı” diyoruz. Bizi var eden en önemli özelliklerimizi de bizden istenirse onları da verirsek artık biz olmayacağızdır ya işte o noktamız. Kişi sizi hala anlamıyor ve üstünüze gelmeye devam ediyorsa işte bu noktada iki seçeneğiniz vardır. Ya öleceksinizdir yada saldıracak ya da gücünüzün yettiği yere kadar mücadele edecek ve baktınız onu da başaramıyorsanız oradan kaçacaksınızdır. Buda ilişkilerde kavga ve ayrılıkların nedenidir. Sınırlar zorlanmaya başlandığında her zaman kavga olur. Bu dünyadaki savaşların nedeni oluyor da neden insanların arasındaki kavgaların nedeni olmasın. Peki kaçamıyorsanız ne oluyor o zamanda işgal ediliyorsunuz? Yani çaresizlik duygusu içerisinde için için öfke duyarak bazı şeyleri kabulleniyoruz. Neyi mi? Değersiz olduğumuzu. Bir kişi değil de nesne olduğumuzu kabul ediyoruz. Her türlü ilişki ilişkideki sınırlarımızı koruduğumuz sürece devam eder aştığımız sürece de biter, değerini kaybeder. Sağlıcakla Kalın.
Günümüzde kilo sorunu pek çok kişiyi ilgilendirmektedir. Ben bugün, kendi branşımla ilgili olan kısmı ile ilgileneceğim. Hani hayattan hiçbir beklentimiz kalmadığında, hayatla ilgili tüm umut ışıklarımız söndüğünde en önemli ışık kaynağımızın buzdolabının ışıkları olduğunu zannederiz ya işte ben bugün sizlere kısaca bu durumdan bahsetmeye çalışacağım.Psikolojik yeme alışkanlığı, bedensel nedenlerin dışında kişinin sinirlenip, sıkılıp, heyecanlanıp, gerilip, yemekle rahatlama düşüncesiyle başlayan, doyma sınırını aşıp hastalığa dönüşen bir yaklaşımdır. Günlük yaşantısındaki sorunları, eşi veya arkadaşıyla olan sorunları kişide tatminsizlik düzeyine erişince, daha çok hanımlarda gözlenen tıkanırcasına yeme atakları oluşur.
Sİnİrlİ, gergİn anlarda kİşİ sankİ hInç alIrcasIna yemek yemektedİr. Bir türlü tokluk eşiğine erişilemez ve ne varsa yenilir. Genelde bu kişiler bağımlı kişilerdir. Yani tek başlarına pek inisiyatif kullanmaktan hoşlanmazlar. Bu kişilerin anneleri daha çok evhamlı, eleştirel ve mükemmeliyetçidir. Bu yapıdaki anneler; evhamlı oldukları için kaygılardırlar ve her şeyden kaygılandıkları içinde kişiyi sık sık uyarır ya da müdahale etmeye çalışırlar. Bu davranış, kişide tatmin olmamış iki duyguya neden olur. Birincisi bastırılmış öfke ikincisi ise yetersizlik duygusudur. Doğada tatmin olmamış her duygu bir türlü başka bir şekilde doyurulmaya çalışılır yada başka bir deyişle, ortaya çıkar. Bunun en güzel benzetmesi ise hoş bir benzetme olmasa da depremdir. Birikmiş enerji doğaya zarar veren başka bir yol ile boşaltılır. Kişide birikmiş olan değersizlik, yetersizlik ve bunların sonucunda oluşan öfke duygusu da yeme atakları ile doyurulmaya çalışılır. Çoğu kilolu bayanlara o anda soracak olsak “Bir saniye durun neden yiyorsunuz? “diye…Herhalde çoğu kişi anlamsız bir şekilde yüzümüze bakabilir. Hayatta tatmin olmamış duygularını, belki yapamadıklarını, korkularını, kaygılarını, değersizlik duygularını yeme davranışı ile gidermeye çalışmaktadırlar. Çevremizde böyle sevdiklerimiz varsa uyarmanın dışında bir şeyler yapmamız gerekmektedir. Çünkü denenmiş , nesilden nesile aktarılmış ve her zamanda başarısızlık ile sonuçlanmış bu yöntemi neden değiştirmeyiz acaba? Kolayı seçtiğimiz için mi dersiniz? Sağlıcakla Kalın.
Son zamanlarda özellikle yapmış olduğum konuşmalarda ve televizyon programlarında görsel sunumlara daha fazla yer vermeye çalışmaktayım. Özellikle yapmaya çalıştığım televizyon programında sizleri daha fazla bilgilendirebilmek için filmlerde önemli gördüğüm kısımları bilgisayar ortamında keserek birleştirip eğitim CD’leri yapmaya çalışıyorum. Ogün bana ulaşmış bir ergenlik CD’sinde çok önemli yerler olduğunu fark ettim.CD’yi izlerken bunları sizlerle paylaşmam gerektiğini düşündüm. Doğruyu söylemek gerekirse birazda heyecanlandım. O CD’de çok fazla paylaşılacak şeyler vardı. Bunlardan en önemlisi ergenlerin, çocuklara göre erişkinlerin yüz ifadelerinden hangi psikolojide olduklarını anlama konusunda çok geride olduklarını belirtiyordu. Gerçekten de çocuklar anne ve babalarının yüz ifadelerinden üzgün mü kaygılı olduklarını çok daha çabuk anlamaktalar. Ergenler ise daha çok kendisi, arkadaşları, toplumdaki yeri vb konularla daha çok ilgilendiği için bu işlerle uğraşacak çok zamanları olmamaktadır. Bu şekilde düşünüldüğünde öfkelenmemize sebep olacak bu düşünce biçimi çok yanlıştır. Çünkü ergenlerin beyinsel yapısı bu yaşlarda tekrardan şekillenmeye başlamakta bu nedenle de daha öfkeli, dürtüsel olmaktalarmış. Ergenlerin en önemli özellikleri de ne yaparsa yapsınlar kendilerine bir şey olmayacaklardır. Uyuşturucu kullanırlar ama onlar bağımlı olmazlar, hızlı araba sürerler ama asla kaza yapmazlar. Bu nasıl bir narsizmdir? Bu arada aklıma gelmişken ergenlerin en sık ölüm sebebi nedir diye soracak olursanız cevabı maalesef. .. Trafik Kazasıdır.
Evet her ergen esasInda bir parçada olsa narsİstTİr. Bu nedenle de daha bencil ve daha vurdumduymaz olurlar. İleride biyokimyasal yapılanması tamamlandığında her ergen tekrar dinginleşecektir. Bugünkü yazımı, bu dönemde çocuğu olan anne ve babalara sabır, bu yazımı okuyan ergenlere de, her davranışlarının sebebinin bu biyokimyasal değişime bağlı oldukları gibi bir sonuca varmamaları gerektiğini dileyerek noktalıyorum. En kötü gününüzün anne ,baba ve ergen sorunları gibi geçici olması dileğiyle… Yeter ki herkes sağlıcakla kalsın.. Mutlu Pazarlar.
"SABAH GAZETESİ" yayınlanan yazılarından alınıştır.
NEDEN BAZEN EN SEVDİĞİMİZ ŞEY TIKANIRCASINA YEMEK YEMEKTİR?
Günümüzde kilo sorunu pek çok kişiyi ilgilendirmektedir. Ben bugün, kendi branşımla ilgili olan kısmı ile ilgileneceğim. Hani hayattan hiçbir beklentimiz kalmadığında, hayatla ilgili tüm umut ışıklarımız söndüğünde en önemli ışık kaynağımızın buzdolabının ışıkları olduğunu zannederiz ya işte ben bugün sizlere kısaca bu durumdan bahsetmeye çalışacağım.Psikolojik yeme alışkanlığı, bedensel nedenlerin dışında kişinin sinirlenip, sıkılıp, heyecanlanıp, gerilip, yemekle rahatlama düşüncesiyle başlayan, doyma sınırını aşıp hastalığa dönüşen bir yaklaşımdır. Günlük yaşantısındaki sorunları, eşi veya arkadaşıyla olan sorunları kişide tatminsizlik düzeyine erişince, daha çok hanımlarda gözlenen tıkanırcasına yeme atakları oluşur.
Sİnİrlİ, gergİn anlarda kİşİ sankİ hInç alIrcasIna yemek yemektedİr. Bir türlü tokluk eşiğine erişilemez ve ne varsa yenilir. Genelde bu kişiler bağımlı kişilerdir. Yani tek başlarına pek inisiyatif kullanmaktan hoşlanmazlar. Bu kişilerin anneleri daha çok evhamlı, eleştirel ve mükemmeliyetçidir. Bu yapıdaki anneler; evhamlı oldukları için kaygılardırlar ve her şeyden kaygılandıkları içinde kişiyi sık sık uyarır ya da müdahale etmeye çalışırlar. Bu davranış, kişide tatmin olmamış iki duyguya neden olur. Birincisi bastırılmış öfke ikincisi ise yetersizlik duygusudur. Doğada tatmin olmamış her duygu bir türlü başka bir şekilde doyurulmaya çalışılır yada başka bir deyişle, ortaya çıkar. Bunun en güzel benzetmesi ise hoş bir benzetme olmasa da depremdir. Birikmiş enerji doğaya zarar veren başka bir yol ile boşaltılır. Kişide birikmiş olan değersizlik, yetersizlik ve bunların sonucunda oluşan öfke duygusu da yeme atakları ile doyurulmaya çalışılır. Çoğu kilolu bayanlara o anda soracak olsak “Bir saniye durun neden yiyorsunuz? “diye…Herhalde çoğu kişi anlamsız bir şekilde yüzümüze bakabilir. Hayatta tatmin olmamış duygularını, belki yapamadıklarını, korkularını, kaygılarını, değersizlik duygularını yeme davranışı ile gidermeye çalışmaktadırlar. Çevremizde böyle sevdiklerimiz varsa uyarmanın dışında bir şeyler yapmamız gerekmektedir. Çünkü denenmiş , nesilden nesile aktarılmış ve her zamanda başarısızlık ile sonuçlanmış bu yöntemi neden değiştirmeyiz acaba? Kolayı seçtiğimiz için mi dersiniz? Sağlıcakla Kalın.
HER ERGEN ESASINDA….
Evet her ergen esasInda bir parçada olsa narsİstTİr. Bu nedenle de daha bencil ve daha vurdumduymaz olurlar. İleride biyokimyasal yapılanması tamamlandığında her ergen tekrar dinginleşecektir. Bugünkü yazımı, bu dönemde çocuğu olan anne ve babalara sabır, bu yazımı okuyan ergenlere de, her davranışlarının sebebinin bu biyokimyasal değişime bağlı oldukları gibi bir sonuca varmamaları gerektiğini dileyerek noktalıyorum. En kötü gününüzün anne ,baba ve ergen sorunları gibi geçici olması dileğiyle… Yeter ki herkes sağlıcakla kalsın.. Mutlu Pazarlar.
"SABAH GAZETESİ" yayınlanan yazılarından alınıştır.
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Eşimizle, Çocuğumuzla, Kayınvalidemizle, Gelinimizle Neden Anlaşamayız?" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Dr.İbrahim BİLGEN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Dr.İbrahim BİLGEN'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
Beğenin
Yazan Uzman
|
Makale Kütüphanemizden | ||||
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.