2007'den Bugüne 92,307 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,976 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Göç Eden Ailelerin Şehre Uyum Süreci
MAKALE #11305 © Yazan Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ | Yayın Ağustos 2013 | 3,896 Okuyucu
Göç eden ailelerdeki çocuklar kendilerini şehre ait hissederken, iş bulamayan ebeveynleri memleketine geri dönmek istiyor, ailenin bu tutumuyla çocuğun adaptasyonunun daha hızlı olması bir çelişkiye sebebiyet veriyor mu? Kültürel değerler ve gelenekler açısından nasıl bir durum söz konusu? Göç eden aileler şehirde yerleştikleri yerleri adeta memleketlerinin küçük bir numunesi haline getirebiliyorlar. Geleneklerini sürdürebiliyorlar, örneğin; sokak düğünleri, sokakta halı yıkamak, konserve kurmak… Kent mekanları da adeta kırsallaşıyor… Bu nasıl bir refleksten kaynaklanıyor? Örneğin kültürümüzü, geleneklerimizi yitirmeyelim kaygısı mı? Öte taraftan köy ve şehir hayatını kıyaslama imkanı bulan çocuklarda aileleriyle ne gibi sıkıntılar yaşanabilir?

Örneğin köylerde yer sofrasında yemek yemek daha yaygınken, şehirlerde bu durum neredeyse kalkmış durumda. Şehir insanı masa ve sandalyede yemek yiyor. Hala yerde yemek yemeği sürdüren ailenin çocuğu, okuldan arkadaşlarını eve davet etse ve yemek vakti geldiğinde evinde yer sofrası kurulsa, davet edilen çocuk “ Siz ne yapıyorsunuz burada, niye böyle yemek yiyorsunuz, sizin evde niye masa yok?” gibi bir sorular yöneltse, ailenin çocuğu ister istemez anne babasına çatabilir. “Köy kültürünüzü köyde bırakın, burası şehir, burada olmaz, eve masa alın, biz de artık başkaları gibi masada yemek yiyelim” çok rahatlıkla diyebilir. Çünkü çocuk ve gençlerde akranları arasında kabul görmek, onaylanmak, beğenilmek çok önemlidir. Aile de bu durumu bizim çocuk dejenere olmaya başladı, kestane kirpiden çıkmış kirpiyi beğenmiyor gibi algılayabilir.

Aile gerçekten kendi kültürünü devam ettirme düşüncesiyle mi hareket ediyor yoksa alışkanlıkla mı demiştik ben alışkanlık olduğu kanısındayım. Bizim memleketimizde şu şu kültürel öğelerimiz, örfümüz, gelenek göreneğimiz vardı, bunları şehirde de devam ettirmeli, gelecek nesillere taşımalıyız düşüncesiyle gerçekleştirilen eylemler varsa, bunlar kültürü taşımaya yöneliktir; ama kişi böyle değil de köyümde düğün yapmak için herhangi bir yere kira ödemem gerekmiyordu, o halde burada niye ödeyeyim, düğünü sokakta yaparız olur biter diyorsa bu kültürel bir özellik taşımamaktadır.

Sokakta düğün yapılıyor, yapılabilir de, ama komşulardan biri rahatsız oldu ve gidip düğün sahiplerine söylendi diyelim: “Kesin şu şamatayı, biz rahatsız oluyoruz evde hastamız var” Düğünü yapan taraf kırk yılda bir düğün yapıyoruz ne oldu ki psikolojisini yaşarken diğeri “Ya kardeşim düğün salonları var, niçin salon kiralamıyorsun? Biz maruz kalmak zorunda mıyız?” zihniyetiyle hareket eder. Çünkü o bireyselleşmiş. İkisi birbirine empati yapmadığından ikisi de birbirini anlayamaz.

Kadınlar arasında bina merdivenlerine kilim serip oturma, nakış yapma, sohbet etme gibi durumlar da yaşanıyor. Doğal olarak bina sakinleri binaya giriş çıkışlarda zorlanacak “Bu kadınlar burada ne yapıyor, niçin evlerine gitmiyorlar” diye düşünecektir; ama kadınlar şehre uyum sağlayana kadar gayet rahat şekilde alışkanlıklarını sürdürecektir. Çünkü onlar için bu durum doğal, dışarda oturmak doğal, daha önceden bir bahçesi vardı, ama şimdi yok. Bu sebeple kapının önüne bir minder koyup merdivende el işini örebilir. Bu durum hem diğer bina sakinlerini hem de ailenin çocuklarını rahatsız edebilir. Çünkü çocuk bakıyor ki arkadaşlarının anne babaları böyle davranmıyor. Hatta çocuk anne babasından utanma, onları arkadaşlarıyla tanıştırma konusunda bile bir çekingenlik yaşayabilir.

Mesela halı silkelemek. Köylerde evler genellikle bahçeli olduğundan anne halısını rahatlıkla bahçesinde silkeleyebilir, ama şehirlerde yalnızca pazartesi günleri balkondan bir şey silkelemeye izin verilir, bunun için komşulardan pencerelerini kapamaları için müsaade istemek durumundasındır; elbette bu yazılı bir kural değil; fakat birlikte yaşam içinde geliştirilmiş yazısız kurallardandır ve bir şekilde huzur içinde yaşamak isteyen her fert bu kurala uymaya çalışır. Eğer bu yazısız kurallara uymuyorsan komşuların tarafından muhtemelen dışlanırsın.

Göç eden anne açısından değerlendirirsek, annelerin hayatı nasıl değişiyor? Bu değişim annelerin psikolojisini nasıl etkiliyor?

Üniversite mezunu, meslek sahibi, İzmir, Ankara, Antalya gibi büyük şehirlerden İstanbul’a göç etmiş, İstanbul’da bebeği dünyaya gelmiş ve bebeğine bakmak için bir süre işten ayrılmış birçok danışanla çalıştım. Bebek büyütme sürecinde ve yeni taşındığı ilde komşuluk ilişkisi kuramadığını, kendini yalnız hissettiğini, çalışamadığı ve üretemediği için kendini değersiz hissettiğini, eşinin kendisini anlamadığını; çünkü iş yerinde akşama kadar birçok insanla görüştüğü için rahatladığını, akşama eşi gelecek diye hevesle beklediğini; çünkü konuşacak, paylaşımda bulunacak birine ihtiyacı olduğunu; fakat eşi geldiğinde “Yorgunum; amma çok şey bekliyorsun sen de, nasıl bir kadınsın ki benden bunları bekleyebiliyorsun, bak bir sürü insan evleniyor bebek büyütüyor hangi kadın senin çıkardığın problemleri çıkarıyor…”diye yaklaştıkları için kadınlar kendilerini büsbütün tecrit edilmiş, yalnız hissediyor, üretemediği, para kazanamadığı için de hırçınlaşarak, çoğunlukla depresif belirtiler ve şiddet göstermeye başlıyorlar. Şiddeti kime gösteriyorlar? Bebeğine, çocuğuna. Sonra ciddi bir pişmanlık ve kendini sorgulama. “Ben bu hale nasıl geldim? Zaten kendisini terapiye getiren sebep o. Ben bu hale nasıl geldim, ben çocuğuma nasıl vuruyorum, ben bugüne kadar kimseye vurmadım, bana ne oluyor, beni düzeltin, ben çocuğumun psikolojisinde onarılmaz yaralar açacağım beni böyle hatırlasın istemiyorum…” şikayetleriyle terapiye geliyorlar, bunlar bilinçli insanlar; ama bilinçli olmalarına rağmen göç ve göçün getirdiği uyum süreci psikolojileri olumsuz yönde etkilenmiş. Bahsettiğim örnek üniversite mezunu, meslek sahibi annelerdi. Bir de bu annenin okuma yazma bilmediğini düşünün. Şehre gelmiş. Şehirde okuma yazma bilmeden yaşamak çok çok zor. Bir bankaya gidip bir ödeme yapacaksan sıra alman gerekiyor, hadi görüp birinden aldın o sıra kağıdını, o numarayı numaratörden takip edip sıranın sana geldiğini anlaman… Biri bana Taksim’e nasıl gidilir dese atıyorum 87B’ye bin derim, ama o kişinin okuma yazma bilip bilmediğini bilemem, o kadın kendini ifade edip “Benim okumam yazmam yok beni o otobüse siz bindirir misiniz?” diyemediyse yaşadığı durumu siz düşünün. Sırf bu sebeple dışarı çıkmaktan kaçınma, birilerine bağımlı kalma, hastaneye gidecekse bile okuma yazma bilen birilerini beklemek gibi kısıtlılıklara neden olabiliyor.

Göç eden ailelerin çocuklarında temel sebep göç olmayabilir ama o sürecin yol açtığı sebeplerle bir takım psikolojik sorunlar da yaşanabiliyor mu? Örneğin, öz güven eksikliği, anti-sosyal kişilik vs… ve bu konuda aileler neler yapabilir?

Çocuklarda öfke olabiliyor, kaygı problemleriyle karşılaşabiliyoruz, korku olabiliyor. Ailenin göç olgusuna ne kadar sağlıklı tepki verdiğiyle ilintili ama aile ne kadar sağlıklı yaklaşıyor olursa olsun çocukta travmatik belirtiler olabiliyor, şoka girme, ne yapacağını bilememe, kendini yalnız hissetme, depresif belirtiler, içe kapanıklık, hayattan keyif almama örneğin oyuncaklarıyla bile oynamak istememe gibi ciddi isteksizlik, keyifsizlik halleri gösterebiliyorlar. Ama bunlar bir süreç, bu süreci sağlıklı atlatabilmesi için aile desteklenirse uyum süresi kısalacaktır.

Göç toplumsal sorunlardan biri, bu konuya yerel belediyeler el atmalı ve bulunduğu ilçedeki göç eden ailelere yönelik eğitim programları, seminerler düzenleyerek ailelerin konuya dair bilinç düzeylerini artırmalıdırlar. Sosyal hizmet uzmanlarına da bu konuda bilinçlendirme sağlamak için başvurulabilir. Öğretmenler de göç eden çocukları desteklerse, aile, süreci olabildiğince hasarsız atlatacaktır. Eğer aile hiç destek göremezse tüm aile bireylerinde görülen sorunlar süreçten çıkıp kronik bir hal alabilir, özellikle çocukların kişilik gelişim süreci etkilenebilir, işlevsel olmayan ilişki şekilleri geliştirebilirler. Bu sebeple topluma ve göç eden ailenin kendisine çok fazla iş düşüyor.

Göç eden aileler yardım beklemek yerine kendilerini ifade etmelidir. Ağlamayan bebeğe meme verilmez diye bir söz var, yardım istemeyen yardım alamaz. Eğer ben bir yerde yabancıysam hele orası büyük şehirlerdense orada bana birilerinin yardım etmesi gerektiği beklentisiyle hareket edersem, yaşayacağım duygu hayal kırıklığı, değersizlik, kızgınlık öfke ve isyan gibi beni yıpratacak duygular olacaktır. Çünkü şehirlerdeki insanlar komşusunun bile ne yaşadığından habersiz. Köy kültürüyle yetişmiş insansa beklemeyi öğrenmiş, çünkü birbirini yakinen tanıyan, birbirlerinin hallerini soran yardımlarına koşan kişiler arasında büyümüş; şehirlerde ise bireyselleşme hakim. Bu sebeple şehirde yaşamaya adım attıysak kendimizi düzgün şekilde ifade etme gayretinde olmalıyız. Diyelim ki ben bir yere göç ettim, ister istemez orayla ilgili hiçbir şey bilmiyorum demektir, sormam lazım. Hastane nerede, hastaneden randevu nasıl alınır, otobüse nasıl bilinir biletle mi parayla mı?.... 2008 yılında bir seminer için İzmir’e gitmiştim ve orada 20 gün kalmıştım. Seminer sonunda kaldığım otele geri dönmek için hangi otobüse binmem gerektiğini sordum ve bana “Bağıran Otobüs”e binmem gerektiği söylendi. Durağı buldum ve beklemeye başladım. Üzerinde “Bağıran Otobüs” yazan otobüsü beklemeye, bekle bekle gelmiyor. Yaklaşık bir saat bekledikten sonra tüm ümidimi keserek birine sordum: “Bağıran Otobüs” nedir dedim bulamıyorum. Meğer bir sonraki durak Alsancak, bir sonraki durak şurası diye ses kaydıyla durakları bildiren otobüslere “Bağıran Otobüs” deniyormuş. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Benim yaşadığım bu durum gibi giden bir aile sormayı bilmeli, illa beklememeli. Çekingen olmak kimsenin işine yaramaz; çünkü derdini ifade edemiyorsun, işini halledemiyorsun, erteliyorsun ya da hiç yapamıyorsun. Öyleyse benim atak davranmam, soru sormam gerekir. Korkunun ecele faydası yok.

Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Göç Eden Ailelerin Şehre Uyum Süreci" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ'ün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Tuğba DEMİRÖZ Fotoğraf
Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ
İstanbul
Uzman Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi244 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Tuğba DEMİRÖZ'ün Yazıları
► Göç Eden Ailelerin Uyum Sorunları Psk.Tuğba DEMİRÖZ
► Okula Uyum Süreci Psk.Burçak ERİTMEN YEŞİLTAŞ
► Anaokuluna Uyum Süreci Psk.Aysu YENİEL SİLLE
► Okula Uyum Süreci Psk.Şenay DAYAN
► Anaokuluna Uyum Süreci Psk.Dnş.Evrim Alkış DEMİREL
► Okula Uyum Süreci Psk.Müge BEĞENİLMİŞ
► Anaokuluna Uyum Süreci Psk.Eda GÖKDUMAN
► Okula Uyum ve Adaptasyon Süreci Psk.Yeşim KURUÇAY
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,976 uzman makalesi arasında 'Göç Eden Ailelerin Şehre Uyum Süreci' başlığıyla benzeşen toplam 17 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Manüplasyon Ocak 2017
► Empati Kasım 2016
◊ Kıyamet Senaryoları Temmuz 2013
◊ Ticari Zeka Haziran 2013
◊ Hey Tuğba Naber? Nisan 2013
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


10:06
Top