Kod Adı: Eğitim
Öğretmen olan eşim, "Eskiden kitapları veliler alıyordu ama o zamanlar bu kadar çok kırtasiye vs. yoktu. Şimdi kitapları devlet alıyor iyi tamam ama kırtasiye ücreti kitap parasını geçiyor. Ne anladık bu işten. Vatandaş eskiden kitaba öderdi şimdi kırtasiyeye ödüyor, ne fark etti ki..." dedi; bendeki düşünme süreci başladı böylelikle!
Sorduğumda çoğunun eğitim süreci için aslında gereksiz ve israf olduğunu ifade etti. Her akşam harcanan kağıtlara (öğretmenler için de çok ciddi bir kağıt kırtasiye israfı söz konusu), kes - kopyala türü güya el becerisini geliştiren kağıtların her gece yaprak yaprak düşen kellelerine darağacında boynu yere düşen mahkumlar kadar acıyorum. Bir kağıt yere düştüğünde ormandan bir ağaç devriliyor aslında toprağa! Allah'ın bir canlıya kıymak dediği ağaç canlısına kıyılıyor; kırtasiye vs. uğruna!
Sonra gözümün önüne birilerinin üç kuruşluk satış grafiği için hiç okunmadığı gün gibi ortada olan yığınla, tartsanız belki de bir kilo gelecek günlük gazete tomarları geliyor. Üzüntüm daha da ziyadeleşiyor.
Gazetelerin renkli oluşu zaten okuma alışkanlı için tam bir balta işlevi görüyor. Hatta renkli okul kitapları da böyle. Renkli okumaya, yani renkle birlikte ve renk zemini üstünde okumaya alışanlar ileride kupkuru kitap sayfalarını görünce daha çabuk sıkılıyor ve havlu atıyorlar. Bu, işin başka bir yönü.
Müfredat adı altında bir dersten koca bir sene boyunca tek bir kitap okutma geleneği okuma işini baltalayan diğer bir tırpan.
Düşünün:
Bir dersten koca senede tek bir kitap okunuyor. Yani fazla fazla değil; her derste azıcık azıcık. Öyle ki o kitap tam bir senede bitecek... Adı da müfredat. Yani en temel kural!
Onu da öğretmen anlatacak; öğrenci dinleyecek genellikle. Böylece aktif okuma çabası değil; pasif bir dinleme geleneği öne çıkacak, bu yönde bir eğilim gelişecek çocuklarda. Okul bitince kimse niye kitap okumuyor denilir sonra! Okul bitince okuyup da kendisine anlatacak öğretmen mi var ki! Çocukların kabahati ne! Öğretmen okulda, kitap sıraların üstünde kaldı haliyle! Kaldı ki kitap okunmaz; öğretmen okur; gelir sınıfta öğrencilere anlatır! Böyle görmüştür bizim gençlik!
Bu az oku ki tam bir senede bitsinci cılız egzersiz okuma alışkanlığı edinme sürecinin önündeki en büyük diğer mani!
Her tekrar edilen şey doğası gereği alışkanlığa dönüşür. Bu, eşyanın tabiatı gereğidir. Hal böyle olduğu halde 4 - 5 yaşında başlayıp 24 - 25 yaşında biten 20 senelik upuzun "eğitim" süreci bir kitap okuma alışkanlığını bile kazandıramıyorsa orada enteresan, akıllara ziyan bir negatif mucize var demektir.
Bu, suyu tersine akıtmak gibi harikulade bir neticedir. Eğitim sistemimiz kolay olanı değil de çok, çok zor olanı, hatta eşyanın tabiatına aykırı olanı gerçekleştirerek işte böylesine fevkalade bir "mucizeye" imza atıyor yıllardır!
Önlük çoğu yerde tek tipçilik çağrışımı yapmasın diye kaldırıldı. Yerine ise yine tek tip bir üniforma olan okul kıyafetleri geldi. Önlük tek tip de bu kıyafetler değil mi sanki!
Üstte azıcık mavi tonlar, eteği yine mavi ağırlıklı desenlerle dolu vs. Artı hırkası, artı gömleği, artı kabanı... Hepsi aynı renkte ve desende olacak! Üstelik de her okulunki farklı farklı. Bunun adı daha pratik ve ucuz olan önlük üniforması yerine daha masraflı bir üniforma seçmek değil midir! Önlük üniformaydı da bu değil mi!
En az iki gömlek, en az iki hırka, en az iki etek... Bu kadar çeşit şeyi pahalıya satamayacaklarına, çünkü buna birçok velinin bütçesi elvermeyeceğine göre her üründe ucuza kaçılması, böylece kalitesizliğin zorunlu hale gelmesi de üstüne cabası...
Bir etek 20 TL vs. mesela. Demek ki fabrika çıkışı 5, en fazla 10 TL. Bu fiyata kaliteli gömleği - eteği kim üretip - satabilir!
Sonuç:
Gömlek üniformadır, tek tipçiliktir olmaz diye yola çık; daha pahalı ve daha kalitesiz olması kaçınılmaz olan elbise üniforması giydir! Gencecik tenleri kalitesiz kumaşlar dağlasın senelerce.
Geçen gün bir baba kızının elinden tutmuş heyecanla kırtasiye alıyordu. Beş on parçalık ıvır zıvırın yüz kusur lira tuttuğunu görünce ödeyemedi. Mahcup bir eda ile ve utana sıkıla, "Birkaç gün sonra getirsem olmaz mı" dedi. "Olmaz" cevabını alınca yandaki fırından borç alıp geleyim o halde dedi. İyi ki kırtasiyeci onu kabul etti de adam daha fazla yerin dibine girmedi.
Bu hemen önümdeki kırtasiye sırasında yaşandı. Renk renk kalemler, makaslar, yapıştırıcılar... Sanki savaşa gidiliyor. Sanki kıtlık var stok yapılıyor. Öğretmen istiyormuş. Zengin fakir ayrımı yok; herkesten! Liste vermiş herkesin eline. Kestir - biçtir güzelim kağıtları her gün, kırptır - koparttır ve yapıştırtır; olsuna adı eğitim.
Gelişsin el ve parmak becerisi sonra da! Sanki herkes terzi olacak. Sanki eskiden bu işler böyle yapılmıyor diye kimsenin el becerisi gelişmiyordu. En iyi terziler falan hep günümüzden çıkıyor bu yüzden! Eskiden hiç iyi terzi falan yoktu demek ki!
Hep merak ediyorum:
Bu okullar ve adına eğitim de eğitim denilen ve sürekli ballandırıla ballandırıla anlatılan bu ömür törpüsü uygulama, bu; yaşamın en güzel yıllarını çalan pahalı süreç kime ne veriyor diye!
Liseyi bitirene en basit genel kültür soruları sorun yüzde doksanı bilmez! Liseyi bitireni bir işe sokun en ağır acemiliği o çeker. Doğru düzgün oturup kalmayı, sağlıklı iletişim kalıplarını dahi bilmez kimse. Yine kendisini kendisi geliştirmeye muhtaçtır. Okuma oranı şiddeti önleyemiyor, boşanmalara mani olamıyor. Ama adı hala eğitim bu sürecin!
Sabahtan akşama kadar hareketsizliğe iterek sağlığı temelden felç eden, ruhsal enerjileri en kıpır döneminde hareketsiz bir bedenin içine kilitleyip bloke eden, 10 dakikalık teneffüs fırsatı ile bir anda harekete geçirerek adeta hareket patlamasına yol açan / saldırganlaştıran, kişiye özgülükleri ve özgünlükleri budayan bu süreç değil mi!
Hayata havai bakan, bir testten üç beş net fazla yapmayı en büyük başarı gibi sunan / belleklere öyle kazıyan, yani her gün hep aynı kişilerin aynı yüzlere bakmasıyla hayattan, doğadan, yaşamın gerçeklerinden, yaşam okulundan daha fazla koparan, adeta toplama kampına benzeyen bu süreç ne kadar eğitimdir hakikatte!
Son çeyrek asırda kaç edebiyatçı, bilim insanı, düşünür, filozof çıkardı bu sistem! Bilim insanı denilen kişilere bile üretme şartı koşmayan, sadece oradan buradan makale sentezletip yayınlatmayı yükselme kriteri sayan bu sistem nasıl bir eğitim sistemidir böyle!
Daha çok şey var söylenecek lakin yazı fazla uzasın istemiyorum.
Seçilen bilgilerin yukarıdan dayatıldığı ve seni istediğim yönde kalıba sokacağım demenin adıdır; eğitim! Allah'ın sizi çeşit çeşit, renk renk yarattık dediği gerçeğe zıt bir uygulamadır; teptipleştirir. Bayat espriler bile birbirine benzer. Birbirine benzemez denilen zevkler ve renkler dahi ortaklaşır bu sürecin sonunda!
"Sen okuma, biz sana öğretiriz. İşte öğrettik de zaten bak. Artık öğrendin. Daha gerek yok" mesajı veren süreçtir eğitim. Öğrenmeyi öğretmez; öğrenmeyi ilelebet öldürür. "Ununu eledin ve eleğini astın sen" der bilinçaltlarımıza!
Tüm bunların ve çok daha fazlasının adı eğitimdir!
Hem de milli eğitim!
Psikolog
İzzet Güllü
Sorduğumda çoğunun eğitim süreci için aslında gereksiz ve israf olduğunu ifade etti. Her akşam harcanan kağıtlara (öğretmenler için de çok ciddi bir kağıt kırtasiye israfı söz konusu), kes - kopyala türü güya el becerisini geliştiren kağıtların her gece yaprak yaprak düşen kellelerine darağacında boynu yere düşen mahkumlar kadar acıyorum. Bir kağıt yere düştüğünde ormandan bir ağaç devriliyor aslında toprağa! Allah'ın bir canlıya kıymak dediği ağaç canlısına kıyılıyor; kırtasiye vs. uğruna!
Sonra gözümün önüne birilerinin üç kuruşluk satış grafiği için hiç okunmadığı gün gibi ortada olan yığınla, tartsanız belki de bir kilo gelecek günlük gazete tomarları geliyor. Üzüntüm daha da ziyadeleşiyor.
Gazetelerin renkli oluşu zaten okuma alışkanlı için tam bir balta işlevi görüyor. Hatta renkli okul kitapları da böyle. Renkli okumaya, yani renkle birlikte ve renk zemini üstünde okumaya alışanlar ileride kupkuru kitap sayfalarını görünce daha çabuk sıkılıyor ve havlu atıyorlar. Bu, işin başka bir yönü.
Müfredat adı altında bir dersten koca bir sene boyunca tek bir kitap okutma geleneği okuma işini baltalayan diğer bir tırpan.
Düşünün:
Bir dersten koca senede tek bir kitap okunuyor. Yani fazla fazla değil; her derste azıcık azıcık. Öyle ki o kitap tam bir senede bitecek... Adı da müfredat. Yani en temel kural!
Onu da öğretmen anlatacak; öğrenci dinleyecek genellikle. Böylece aktif okuma çabası değil; pasif bir dinleme geleneği öne çıkacak, bu yönde bir eğilim gelişecek çocuklarda. Okul bitince kimse niye kitap okumuyor denilir sonra! Okul bitince okuyup da kendisine anlatacak öğretmen mi var ki! Çocukların kabahati ne! Öğretmen okulda, kitap sıraların üstünde kaldı haliyle! Kaldı ki kitap okunmaz; öğretmen okur; gelir sınıfta öğrencilere anlatır! Böyle görmüştür bizim gençlik!
Bu az oku ki tam bir senede bitsinci cılız egzersiz okuma alışkanlığı edinme sürecinin önündeki en büyük diğer mani!
Her tekrar edilen şey doğası gereği alışkanlığa dönüşür. Bu, eşyanın tabiatı gereğidir. Hal böyle olduğu halde 4 - 5 yaşında başlayıp 24 - 25 yaşında biten 20 senelik upuzun "eğitim" süreci bir kitap okuma alışkanlığını bile kazandıramıyorsa orada enteresan, akıllara ziyan bir negatif mucize var demektir.
Bu, suyu tersine akıtmak gibi harikulade bir neticedir. Eğitim sistemimiz kolay olanı değil de çok, çok zor olanı, hatta eşyanın tabiatına aykırı olanı gerçekleştirerek işte böylesine fevkalade bir "mucizeye" imza atıyor yıllardır!
Önlük çoğu yerde tek tipçilik çağrışımı yapmasın diye kaldırıldı. Yerine ise yine tek tip bir üniforma olan okul kıyafetleri geldi. Önlük tek tip de bu kıyafetler değil mi sanki!
Üstte azıcık mavi tonlar, eteği yine mavi ağırlıklı desenlerle dolu vs. Artı hırkası, artı gömleği, artı kabanı... Hepsi aynı renkte ve desende olacak! Üstelik de her okulunki farklı farklı. Bunun adı daha pratik ve ucuz olan önlük üniforması yerine daha masraflı bir üniforma seçmek değil midir! Önlük üniformaydı da bu değil mi!
En az iki gömlek, en az iki hırka, en az iki etek... Bu kadar çeşit şeyi pahalıya satamayacaklarına, çünkü buna birçok velinin bütçesi elvermeyeceğine göre her üründe ucuza kaçılması, böylece kalitesizliğin zorunlu hale gelmesi de üstüne cabası...
Bir etek 20 TL vs. mesela. Demek ki fabrika çıkışı 5, en fazla 10 TL. Bu fiyata kaliteli gömleği - eteği kim üretip - satabilir!
Sonuç:
Gömlek üniformadır, tek tipçiliktir olmaz diye yola çık; daha pahalı ve daha kalitesiz olması kaçınılmaz olan elbise üniforması giydir! Gencecik tenleri kalitesiz kumaşlar dağlasın senelerce.
Geçen gün bir baba kızının elinden tutmuş heyecanla kırtasiye alıyordu. Beş on parçalık ıvır zıvırın yüz kusur lira tuttuğunu görünce ödeyemedi. Mahcup bir eda ile ve utana sıkıla, "Birkaç gün sonra getirsem olmaz mı" dedi. "Olmaz" cevabını alınca yandaki fırından borç alıp geleyim o halde dedi. İyi ki kırtasiyeci onu kabul etti de adam daha fazla yerin dibine girmedi.
Bu hemen önümdeki kırtasiye sırasında yaşandı. Renk renk kalemler, makaslar, yapıştırıcılar... Sanki savaşa gidiliyor. Sanki kıtlık var stok yapılıyor. Öğretmen istiyormuş. Zengin fakir ayrımı yok; herkesten! Liste vermiş herkesin eline. Kestir - biçtir güzelim kağıtları her gün, kırptır - koparttır ve yapıştırtır; olsuna adı eğitim.
Gelişsin el ve parmak becerisi sonra da! Sanki herkes terzi olacak. Sanki eskiden bu işler böyle yapılmıyor diye kimsenin el becerisi gelişmiyordu. En iyi terziler falan hep günümüzden çıkıyor bu yüzden! Eskiden hiç iyi terzi falan yoktu demek ki!
Hep merak ediyorum:
Bu okullar ve adına eğitim de eğitim denilen ve sürekli ballandırıla ballandırıla anlatılan bu ömür törpüsü uygulama, bu; yaşamın en güzel yıllarını çalan pahalı süreç kime ne veriyor diye!
Liseyi bitirene en basit genel kültür soruları sorun yüzde doksanı bilmez! Liseyi bitireni bir işe sokun en ağır acemiliği o çeker. Doğru düzgün oturup kalmayı, sağlıklı iletişim kalıplarını dahi bilmez kimse. Yine kendisini kendisi geliştirmeye muhtaçtır. Okuma oranı şiddeti önleyemiyor, boşanmalara mani olamıyor. Ama adı hala eğitim bu sürecin!
Sabahtan akşama kadar hareketsizliğe iterek sağlığı temelden felç eden, ruhsal enerjileri en kıpır döneminde hareketsiz bir bedenin içine kilitleyip bloke eden, 10 dakikalık teneffüs fırsatı ile bir anda harekete geçirerek adeta hareket patlamasına yol açan / saldırganlaştıran, kişiye özgülükleri ve özgünlükleri budayan bu süreç değil mi!
Hayata havai bakan, bir testten üç beş net fazla yapmayı en büyük başarı gibi sunan / belleklere öyle kazıyan, yani her gün hep aynı kişilerin aynı yüzlere bakmasıyla hayattan, doğadan, yaşamın gerçeklerinden, yaşam okulundan daha fazla koparan, adeta toplama kampına benzeyen bu süreç ne kadar eğitimdir hakikatte!
Son çeyrek asırda kaç edebiyatçı, bilim insanı, düşünür, filozof çıkardı bu sistem! Bilim insanı denilen kişilere bile üretme şartı koşmayan, sadece oradan buradan makale sentezletip yayınlatmayı yükselme kriteri sayan bu sistem nasıl bir eğitim sistemidir böyle!
Daha çok şey var söylenecek lakin yazı fazla uzasın istemiyorum.
Seçilen bilgilerin yukarıdan dayatıldığı ve seni istediğim yönde kalıba sokacağım demenin adıdır; eğitim! Allah'ın sizi çeşit çeşit, renk renk yarattık dediği gerçeğe zıt bir uygulamadır; teptipleştirir. Bayat espriler bile birbirine benzer. Birbirine benzemez denilen zevkler ve renkler dahi ortaklaşır bu sürecin sonunda!
"Sen okuma, biz sana öğretiriz. İşte öğrettik de zaten bak. Artık öğrendin. Daha gerek yok" mesajı veren süreçtir eğitim. Öğrenmeyi öğretmez; öğrenmeyi ilelebet öldürür. "Ununu eledin ve eleğini astın sen" der bilinçaltlarımıza!
Tüm bunların ve çok daha fazlasının adı eğitimdir!
Hem de milli eğitim!
Psikolog
İzzet Güllü
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Kod Adı: Eğitim" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.İzzet GÜLLÜ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.İzzet GÜLLÜ'nün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
16 Beğeni
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.