Takıntı Hastalığı (Obsesif Kompülsif Bozukluk) Nedir ve Nasıl Geçer?
OBSESİF KOMPÜLSİF BOZUKLUK(TAKINTI HASTALIĞI)
Takıntı, istenmeden zihne gelen, kişinin yaşamında belirli bir düzeyde endişe yaratan ve saçma olduğu bilindiği halde engellenemeyen düşüncelerdir. Örneğin 'ya sevdiklerime bir şey olursa, ocağı evde açık unuttuysam ve yangın çıkarsa, ya dua ederken içimden Allah'a söversem, ya sevdiklerime zarar verirsem, ya yolda gördüğüm kişilerden mikrop bulaşırsa' gibi düşüncelerden takıntılardan sadece birkaçıdır.
Kompülsiyon, yani zorlantı ise bu istenmeden zihne gelen düşüncelerin kişiyi belli bir davranışa zorlamasıdır. Örneğin sürekli ocağı açık unuttuğunu düşünen biri tekrar tekrar eve gidip ocağı kontrol edebilir. Sevdiklerine zarar vereceğini düşünen biri bu endişesi yüzünden sevdikleri ile görüşmeyebilir. Sürekli mikrop kapacağını düşünen biri saatlerce ellerini yıkayıp banyo yapabilir. Görüldüğü gibi burada gerçek olmayan bir endişe vardır. Sokakta görülen kişiden mikrop bulaşma ihtimali söz konusu değildir ya da bir kez el yıkanıp banyo yapılınca kişi temizlenir ama bu kişiler banyo yaptıktan sonra kısa bir süre rahatlasa da aradan çok zaman geçmeden ben kirliyim düşüncesi tekrar gelir ve kişi kendisini tekrar temizlenmeye mecbur hisseder. Bu bir döngü halinde devam eder ve tedavi edilmedikçe ciddi yaşamsal zorluklara sebep olur.Bunu yaşayan kişiler endişelerinin saçma olduğunun farkındadır ama engelleyemezler. Genellikle aynı seyirde devam etse de stresli dönemlerde artıp rahat dönemlerde azalabilir.
Duvardaki lamba simetrik olmadan rahatlayamayan, aynı şeyi belirli bir sayıya kadar örneğin 10 kez yapmadığında uğursuzluk yaşayacağını düşünen, aile üyeleri ile cinsel ilişki yaşayabileceğinden endişelenen, namaz başında küfür etme duygusu gelen kişiler de takıntı hastalığı yalıyor demektir. Özellikle dini değerler ve cinsellikle ilgili konular oldukça hassas konular olduğundan bunu yaşayanlar büyük acılar çekebilmektedir.
Zaman zaman herkesin zihnine bir takım endişe verici düşünceler gelebilir, bu bir yere kadar normal kabul edilir, fakat genellikle bu düşünceleri zihinden bir şekilde uzaklaştırabiliriz. Takıntı hastalığı yaşayanlarda durum farklıdır, onlarda günün büyük bir çoğunluğunda bu düşünceler olmakta ve kişi bu düşünceleri zihninden istese de kovamamaktadır. Bu kişiler hastalığın ilerleyen döneminde düzeleceğine olan inanç ve umutları giderek azalır ve depresyon çok sık görülür. Hem takıntı hem de depresyon yaşayan bir kişinin hayat kalitesi oldukça düşer. Obsesif kompülsif bozukluk büyük bir çoğunlukla 25 yaşından önce görülür küçük bir kısımda da 35 yaşından sonra görülebilir.
Nedenlerine baktığımızda hem biyolojik hem psikolojik bir takım sebeplerin rol oynadığını görmekteyiz. Önce biyolojik sebepleri inceleyim.
Ailede Takıntı Hastası Biri Tarafından Genetik Olarak Geçebilir
Bazı araştırmalar takıntıların genetik geçişle kişiye geçebileceği üzerine vurgu yapmıştır. Annede ya da babada bu tip bir hastalık varsa çocuklarda görülme olasılığı yüksektir. Yine de bu araştırmaların güvenirliliği konusunda bir takım şüpheler mevcuttur. Çocuk karakterini anne baba vasıtası ile şekillendirdiğinden anne babadan öğrenme yolu ile de kazanılabileceği düşünülmektedir
Beyin İşlevlerinde Bozulma
Beyinle ilgili yapılan bazı araştırmalar, beyindeki serotonin maddesinin işlevlerinde bozukluk saptanmasının takıntı hastalığına yol açabildiğini göstermiştir.
Çocukluk Çağı Travmaları
Yapılan araştırmalar çocukluk çağı travması yaşayan bazı kişilerin takıntı hastalığı yaşayabildiğini göstermiştir. Bilindiği gibi 0-6 yaş kişinin karakterinin oluştuğu ve en önemli yaş aralığıdır. Bu dönemde yaşanan olumsuz yaşam deneyimleri çocuğun kaldırabileceğinden daha ağırsa ve çocuk yanında kendisi ile empati kuracak kimseyi bulamadıysa yetişkinlikte birçok psikolojik problem yaşayabilir.
3-6 yaş döneminde çocuğun cinsel kimlik gelişimi oluşur. Yani çocuk kendi cinsiyeti ve diğer cinsle ilgili farkındalık sahibi olur. Bu dönemde çocuk kendi cinsiyetine karşı olan kişiye rekabet geliştirip, karşı cinse yönelik de hayranlık duyguları artar. Bu dönemde erkek çocuklar onaylanmak, başarılarının takdir edildiğini görmek, kız çocuklar ise beğenilmek ve sevilmek isterler.
Ebeveynlerin Tavır ve Davranışları Önemlidir
Ebeveynlerin bilmeden yaptığı bir takım hatalar çocukların bu dönemi sağlıklı geçirememesine yol açabilir. Ebeveynlerin çocuklarla beraber yatması, ebeveynlerin çocuğun rekabetine ortak olmaları çocuğun patolojik olan bu duygularını besler ve sönmemesine neden olur. Bu sönmeyen duygular yetişkinlik çağında kılık değiştirip takıntı şeklinde karşımıza çıkarlar, bazı kişilerde panik atağa sebep olduğu da görülür.
Ayrıca ebeveynlerin çok fazla kuralcı, detaycı ve yargılayıcı olmaları da bu rahatsızlığın gelişimine zemin hazırlayabilir. Böyle bir ortamda mükemmelliyetçi ebeveynler tarafından yetiştirilen bir çocuk da yetişkinlikte bir çok değişmez kesin net kurallara sahip olacaktır. Herkesin değişmez bir takım kuralları vardır; fakat burada bahsedilen kuralların kişinin hayatını zorlayacak noktaya gelmiş olmasıdır. Bu gibi durumlarda özellikle hassas konularla ilgili takıntılı düşünceler yaşayan bir kişi kendisini çok katı bir şekilde yargılayacaktır. Onun gibi bir insanın nasıl olur da aklına bu tip düşünceler gelmektedir, bu yargılama onu sıkıntıya sokacak ve düşüncelerin devamlılığı açısından da besleyici olacaktır. Başka bir insan ya sevdiklerime zarar verirsem gibi bir düşünce geldiğinde boşver diyerek o düşünceyi kovabilir; fakat takıntı yaşayan bir kişi için bu söz konusu olmaz. Bu kişi öncelikle ben nasıl böyle bir şey düşünürüm diye kendini yargılar, çok büyük sıkıntıya girer. Daha sonra bu düşünce gelmeye devam eder ve sıkıntısı giderek artar. Burada kuralcı yapının kendisine hata yapma lüksü tanımayan düşünce tablosunu görüyoruz aslında.
Türkiye'de en sık görülen takıntı temizlik takıntısıdır. Bu temizlik takıntısının temelinize indimiğizde kişide yaşanan kirlilik hissinin ruhsal bir kirlilik hissi olduğunu fark ederiz. Bu ruhsal kirlilik hissi de kişinin kendisinde suçluluk hissettiği bir takım durumların bastırılması ve yine kılık değiştirip başka bir şekilde kişiye zarar vermesidir.
Tedaviye Erken Başlamak Gerekir
Takıntı hastalığı olan kişiler tedaviye genellikle artık dayanamadığı son noktada gelmektedir. Çoğu kişi ''ben bunları kendi kendime aşabilirim, ben güçlüyüm''diye düşünüp bazen yıllarını bu hastalığın pençesinde geçirebilmektedir.
Fakat tedaviye ne kadar erken başlanırsa sonuç o kadar olumlu olacaktır. Amerikan tanı kriterlerine göre bu düşünceler ve düşüncelere bağlı bir takım davranışlar günde bir saatten fazla kişiyi meşgul ediyorsa tedavi olunması gerekir.
Tedavide antidepresan ve psikoterapi beraber kullanılmaktadır. Antidpresanlar kişide oluşan endişe ve kaygıyı baskılarken, psikoterapi bu endişe ve kaygının temeline inip yok etmeyi amaçlamaktadır. Genellikle psikodinamik psikoterapi tedavide iyi sonuç vermektedir. Psikodinamik psikoterapide kişinin geçmişten gelen travmaları, takıntılara sebep olan düşünceler irdelenmekte ve tedavi edilmektedir.
Psk. Berna Görgülü Çelik
Takıntı, istenmeden zihne gelen, kişinin yaşamında belirli bir düzeyde endişe yaratan ve saçma olduğu bilindiği halde engellenemeyen düşüncelerdir. Örneğin 'ya sevdiklerime bir şey olursa, ocağı evde açık unuttuysam ve yangın çıkarsa, ya dua ederken içimden Allah'a söversem, ya sevdiklerime zarar verirsem, ya yolda gördüğüm kişilerden mikrop bulaşırsa' gibi düşüncelerden takıntılardan sadece birkaçıdır.
Kompülsiyon, yani zorlantı ise bu istenmeden zihne gelen düşüncelerin kişiyi belli bir davranışa zorlamasıdır. Örneğin sürekli ocağı açık unuttuğunu düşünen biri tekrar tekrar eve gidip ocağı kontrol edebilir. Sevdiklerine zarar vereceğini düşünen biri bu endişesi yüzünden sevdikleri ile görüşmeyebilir. Sürekli mikrop kapacağını düşünen biri saatlerce ellerini yıkayıp banyo yapabilir. Görüldüğü gibi burada gerçek olmayan bir endişe vardır. Sokakta görülen kişiden mikrop bulaşma ihtimali söz konusu değildir ya da bir kez el yıkanıp banyo yapılınca kişi temizlenir ama bu kişiler banyo yaptıktan sonra kısa bir süre rahatlasa da aradan çok zaman geçmeden ben kirliyim düşüncesi tekrar gelir ve kişi kendisini tekrar temizlenmeye mecbur hisseder. Bu bir döngü halinde devam eder ve tedavi edilmedikçe ciddi yaşamsal zorluklara sebep olur.Bunu yaşayan kişiler endişelerinin saçma olduğunun farkındadır ama engelleyemezler. Genellikle aynı seyirde devam etse de stresli dönemlerde artıp rahat dönemlerde azalabilir.
Duvardaki lamba simetrik olmadan rahatlayamayan, aynı şeyi belirli bir sayıya kadar örneğin 10 kez yapmadığında uğursuzluk yaşayacağını düşünen, aile üyeleri ile cinsel ilişki yaşayabileceğinden endişelenen, namaz başında küfür etme duygusu gelen kişiler de takıntı hastalığı yalıyor demektir. Özellikle dini değerler ve cinsellikle ilgili konular oldukça hassas konular olduğundan bunu yaşayanlar büyük acılar çekebilmektedir.
Zaman zaman herkesin zihnine bir takım endişe verici düşünceler gelebilir, bu bir yere kadar normal kabul edilir, fakat genellikle bu düşünceleri zihinden bir şekilde uzaklaştırabiliriz. Takıntı hastalığı yaşayanlarda durum farklıdır, onlarda günün büyük bir çoğunluğunda bu düşünceler olmakta ve kişi bu düşünceleri zihninden istese de kovamamaktadır. Bu kişiler hastalığın ilerleyen döneminde düzeleceğine olan inanç ve umutları giderek azalır ve depresyon çok sık görülür. Hem takıntı hem de depresyon yaşayan bir kişinin hayat kalitesi oldukça düşer. Obsesif kompülsif bozukluk büyük bir çoğunlukla 25 yaşından önce görülür küçük bir kısımda da 35 yaşından sonra görülebilir.
Nedenlerine baktığımızda hem biyolojik hem psikolojik bir takım sebeplerin rol oynadığını görmekteyiz. Önce biyolojik sebepleri inceleyim.
Ailede Takıntı Hastası Biri Tarafından Genetik Olarak Geçebilir
Bazı araştırmalar takıntıların genetik geçişle kişiye geçebileceği üzerine vurgu yapmıştır. Annede ya da babada bu tip bir hastalık varsa çocuklarda görülme olasılığı yüksektir. Yine de bu araştırmaların güvenirliliği konusunda bir takım şüpheler mevcuttur. Çocuk karakterini anne baba vasıtası ile şekillendirdiğinden anne babadan öğrenme yolu ile de kazanılabileceği düşünülmektedir
Beyin İşlevlerinde Bozulma
Beyinle ilgili yapılan bazı araştırmalar, beyindeki serotonin maddesinin işlevlerinde bozukluk saptanmasının takıntı hastalığına yol açabildiğini göstermiştir.
Çocukluk Çağı Travmaları
Yapılan araştırmalar çocukluk çağı travması yaşayan bazı kişilerin takıntı hastalığı yaşayabildiğini göstermiştir. Bilindiği gibi 0-6 yaş kişinin karakterinin oluştuğu ve en önemli yaş aralığıdır. Bu dönemde yaşanan olumsuz yaşam deneyimleri çocuğun kaldırabileceğinden daha ağırsa ve çocuk yanında kendisi ile empati kuracak kimseyi bulamadıysa yetişkinlikte birçok psikolojik problem yaşayabilir.
3-6 yaş döneminde çocuğun cinsel kimlik gelişimi oluşur. Yani çocuk kendi cinsiyeti ve diğer cinsle ilgili farkındalık sahibi olur. Bu dönemde çocuk kendi cinsiyetine karşı olan kişiye rekabet geliştirip, karşı cinse yönelik de hayranlık duyguları artar. Bu dönemde erkek çocuklar onaylanmak, başarılarının takdir edildiğini görmek, kız çocuklar ise beğenilmek ve sevilmek isterler.
Ebeveynlerin Tavır ve Davranışları Önemlidir
Ebeveynlerin bilmeden yaptığı bir takım hatalar çocukların bu dönemi sağlıklı geçirememesine yol açabilir. Ebeveynlerin çocuklarla beraber yatması, ebeveynlerin çocuğun rekabetine ortak olmaları çocuğun patolojik olan bu duygularını besler ve sönmemesine neden olur. Bu sönmeyen duygular yetişkinlik çağında kılık değiştirip takıntı şeklinde karşımıza çıkarlar, bazı kişilerde panik atağa sebep olduğu da görülür.
Ayrıca ebeveynlerin çok fazla kuralcı, detaycı ve yargılayıcı olmaları da bu rahatsızlığın gelişimine zemin hazırlayabilir. Böyle bir ortamda mükemmelliyetçi ebeveynler tarafından yetiştirilen bir çocuk da yetişkinlikte bir çok değişmez kesin net kurallara sahip olacaktır. Herkesin değişmez bir takım kuralları vardır; fakat burada bahsedilen kuralların kişinin hayatını zorlayacak noktaya gelmiş olmasıdır. Bu gibi durumlarda özellikle hassas konularla ilgili takıntılı düşünceler yaşayan bir kişi kendisini çok katı bir şekilde yargılayacaktır. Onun gibi bir insanın nasıl olur da aklına bu tip düşünceler gelmektedir, bu yargılama onu sıkıntıya sokacak ve düşüncelerin devamlılığı açısından da besleyici olacaktır. Başka bir insan ya sevdiklerime zarar verirsem gibi bir düşünce geldiğinde boşver diyerek o düşünceyi kovabilir; fakat takıntı yaşayan bir kişi için bu söz konusu olmaz. Bu kişi öncelikle ben nasıl böyle bir şey düşünürüm diye kendini yargılar, çok büyük sıkıntıya girer. Daha sonra bu düşünce gelmeye devam eder ve sıkıntısı giderek artar. Burada kuralcı yapının kendisine hata yapma lüksü tanımayan düşünce tablosunu görüyoruz aslında.
Türkiye'de en sık görülen takıntı temizlik takıntısıdır. Bu temizlik takıntısının temelinize indimiğizde kişide yaşanan kirlilik hissinin ruhsal bir kirlilik hissi olduğunu fark ederiz. Bu ruhsal kirlilik hissi de kişinin kendisinde suçluluk hissettiği bir takım durumların bastırılması ve yine kılık değiştirip başka bir şekilde kişiye zarar vermesidir.
Tedaviye Erken Başlamak Gerekir
Takıntı hastalığı olan kişiler tedaviye genellikle artık dayanamadığı son noktada gelmektedir. Çoğu kişi ''ben bunları kendi kendime aşabilirim, ben güçlüyüm''diye düşünüp bazen yıllarını bu hastalığın pençesinde geçirebilmektedir.
Fakat tedaviye ne kadar erken başlanırsa sonuç o kadar olumlu olacaktır. Amerikan tanı kriterlerine göre bu düşünceler ve düşüncelere bağlı bir takım davranışlar günde bir saatten fazla kişiyi meşgul ediyorsa tedavi olunması gerekir.
Tedavide antidepresan ve psikoterapi beraber kullanılmaktadır. Antidpresanlar kişide oluşan endişe ve kaygıyı baskılarken, psikoterapi bu endişe ve kaygının temeline inip yok etmeyi amaçlamaktadır. Genellikle psikodinamik psikoterapi tedavide iyi sonuç vermektedir. Psikodinamik psikoterapide kişinin geçmişten gelen travmaları, takıntılara sebep olan düşünceler irdelenmekte ve tedavi edilmektedir.
Psk. Berna Görgülü Çelik
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Takıntı Hastalığı (Obsesif Kompülsif Bozukluk) Nedir ve Nasıl Geçer?" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Berna GÖRGÜLÜ ÇELİK'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Berna GÖRGÜLÜ ÇELİK'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |






Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.