2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Kaygı
MAKALE #14028 © Yazan Psk.Uğur TOSUN | Yayın Ocak 2015 | 4,923 Okuyucu
Kaygı nedir? Kaygı ile korkunun farkı nedir?

Kaygı, bilimsel ismiyle anksiyete, insan hayatına en çok temas, insan hayatını olumlu ve olumsuz önde etkileyebilen bir duygudur. Kaygıyı tanımlarken genellikle bir nesneye, duruma bağlayamaz hatta birçok kez sebebini bile bilemeyiz. Ancak korku, belirli bir nesneden ya da durumdan dolayı yaşadığımız ve kaçınmak istediğimiz bir duygudur. Örneğin; köpekten korkabiliriz (kinofobi), karanlık korkumuz (akluofobi) olduğunu belirtebiliriz. En sık karşılan bu korkuların yanında açık alandan ya da kalabalıktan korkma (agorafobi), yükseklik korkusu (akrofobi) ve dişçiden korkma (dentofobi) insan neslinin büyük kısmını etkilemektedir ve bu korkuların bireyler üzerindeki etkisi, kontrol edebilme gücü arttıkça fobi derecesine ulaşabilmektedir. Kaygı ise kişinin dış dünyasından ya da iç dünyasından gelen herhangi bir uyarana karşı, o durumu engellemekte zorluk çekmesi ve bu durumdan dolayı yoğun endişe yaşama halidir. Kaygı sabit bir nesneye odaklı değildir, insan her an kaygıya maruz kalabilir. Bir arkadaşımıza mesaj attıktan sonra gelecek cevabı düşünerek kaygılanabiliriz. Korkular anlık ya da çok kısa süre zarfında gerçekleşip, korkuya maruz kalınan nesneden veya durumdan uzaklaşıldığı zaman ortadan kalkmaya başlarken, kaygı ise mesafe ve zaman tanımaz. Kaygı, korkuya göre daha uzun süreli ve daha şiddetli yaşanmaktadır.

Kaygı insan hayatını olumsuz yönde mi etkiler?

Kaygı, insan için mucizevi duygulardan birisidir. Kaygıyı ağrıya benzetebiliriz. Ağrı insanın kendisini kontrol edebilmesi ve müdahale edebilmesi açısından önemlidir. Ağrı sayesinde insan vücudunun hangi bölgesinde sorun olduğunu bilebilir ve bu sorun için önlem alabilir. Kaygı da ağrı gibi insanın kendisini koruyabilmesi ve önlem alabilmesi için önemlidir. Kaygının şiddeti insan hayatının olumlu ya da olumsuz yönde etkilenmesini şekillendirir. Hafif düzeydeki kaygı bireylerin motive olmasını ve bir işe başlarken cesaret edebilmesini sağlar dolayısıyla motivasyonu artırır. Kaygının insan hayatını olumsuz etkileyen düzeyleri ise kişide kaygının ya hiç olmaması ya da aşırı düzeyde olmasıdır. Bir kişide kaygı hiç olmazsa, motivasyon sağlanamaz, bir işe başlamak için gerekli olan cesarete sahip olunamaz eğer kişinin kaygı düzeyi çok yüksek olursa, zihin kaygı ile mücadele etmekten diğer işlere yoğunlaşamaz, dikkati toparlamak çok güç hale gelir, birey her an hata yapacağını ve kaybedeceğini düşünmeye başlar, bu yüzden ‘’kaybetmektense hiç yapmamayı’’ tercih eder. Kaygının hiç olmaması ya da kaygı düzeyinin yüksek olması durumunda bireylerin motivasyonları ve performansları düşük düzeyde kalır.

Kaygı öğrenilir mi? Kaygı düzeyi yüksek bir insan çevresindeki insanları da olumsuz yönde etkiler mi?

Kaygının öğrenildiğine çok fazla şahit olmayız ancak korkunun öğrenilmiş olduğu bir gerçektir. Birçoğumuz yılandan veya fareden korkarız ama büyük bir oranda yılanla veya fareyle hiç karşılaşmasak bile korkarız. Bir insanda korkunun oluşması için korktuğumuz nesneye ya da duruma bizzat maruz kalmamız gerekmez. Kaygı ise bireye özgüdür. Birçok insanda sınav kaygısı gibi ortak kaygılar görebiliriz ancak bu örnekte olduğu gibi bu kişilerin aynı kaygıyı yaşaması sınava giriyor olmalarındandır. Sınavla ilgisi olmayan bir insanın sınav kaygısı yaşamasını bekleyemeyiz. Kaygının ‘bulaşıcı’ bir özellikte olduğunu varsayabiliriz. Yine sınav kaygısı ile ilgili bir örnekte sınava girecek bireyin kaygı düzeyi normal durumda iken ailenin yaşadığı kaygı ve bu kaygıyı çocuklarına yansıtmalarından dolayı, sınava girecek kişinin normal düzeydeki kaygısı ailenin yüksek düzeydeki kaygısından dolayı artmaktadır ve bu da bireylerin hata yapma ihtimalini artırmaktadır. Birçok örnekte olduğu gibi kaygı düzeyi yüksek olan bireyler, onlarla sürekli iletişim halindeki kişileri de olumsuz yönde etkilemektedir ve kaygı düzeylerini artırmaktadır. Dolayısıyla bu bireylerin performansları da olumsuz yönde etkilenmektedir.

Kaygı sadece yetişkinler bireyleri mi olumsuz yönde etkilemektedir?

Kaygının yetişkin bireylerin hayatlarını olumsuz yönde etkilediği düşüncesi doğru değildir. Bireyler bebeklikten itibaren kaygıya maruz kalabilirler. Hatta ilk kaygının doğum sırasında yaşandığına dair yaygın bir kanı vardır. Çocukluk döneminde en sık karşımıza çıkan kaygı bozukluğu türü ise ‘’ayrılma kaygısı bozukluğu’’ yani okula alışamama sorunudur. Bu dönemdeki kreşe, anaokuluna ya da ilkokula başlayan çocuklar ebeveynlerinden ayrılmak istemez, onların kendilerini yalnız bırakacaklarına dair kaygıya kapılabilirler. Ayrılma kaygısı bozukluğu yaşayanlar çocuklarda; uyku ve iştahla ilgili değişiklikler, karın ağrıları, huysuzlanma, inatlaşma, ağlama veya ebeveyne yapışma gibi problemler yaşanabilir. Ders başarısını etkileyen bu kaygı bozukluğunun önüne geçebilmek için; çocukların dönem başlarında okula kaydedilmeleri, gerekirse ders günlerinde birkaç saat geç gidip çocuğu erken alma veya ebeveynin de çocukla birlikte derslere girmesi etkili olabilir. Çocuğun tüm ihtiyaçlarını gecikmeden karşılayan, aşırı kaygılı, çocuğu denetleme arzusu içinde olan ebeveynlerin çocuklarında ayrılma kaygısı bozukluğunun görülme ihtimali daha yüksektir.

Çocukların yaşadığı diğer kaygı bozuklukları nelerdir?

Çocuklar da yetişkinler gibi ölüme, ağır yaralanmalara, deprem ve sel gibi doğal afetlere ya da kayıplara yol açan beklenmedik olaylara maruz kalırlarsa ‘’travma sonrası stres bozukluğu’’ yaşayabilirler. Bu tip kaygı bozukluğunda ilk ay profesyonel müdahale yapılmamalı, bir aydan sonra bireylerde; olayın tekrar tekrar yaşanması, olayla ilgili rüyalar görülüyorsa, olayı anımsatan herhangi bir uyarana karşı aşırı tepki gösterimi olursa bireylerin psikolojik destek almaları uygun olur. Çocuklarda görülen diğer bir kaygı bozukluğu ise ‘’dışa atım bozukluğudur’’. Gece ve/veya gündüz tuvalet eğitimi alan çocuklar hala tuvaletle ilgili problemler yaşayabilirler, çocukların uyku ile ilgili problemler yaşaması durumunda, çocuk uykuya dalmadan önce onunla yaşadığı gün hakkında sohbet etmek iyi gelebilir. Bu yöntem çocuğun kaygısının azalmasını sağlayabilir. Çocukların rüyalarını anlatması engellenmemelidir ancak çocuğun rüyasını anlatmasına yönelik bir isteği yokken sürekli teşvik edici olmamaya dikkat edilmelidir.

Sınav kaygısı yaşayan bireylere tavsiyeleriniz nelerdir?

Sınav kaygısı bireylerin yaşadığı karşımıza çıkan en sık kaygı türlerinden olup, kaygının düzeyi fazla ise bireylerin motivasyonunu bozan bir etkendir. Sınav kaygısının azalması için ebeveynlerin destekleyici olmaları, sınavda yaşanabilecek başarısızlık durumunda ebeveynlerin çocuklarını sevmeye devam edecekleri, ‘hayatın sonu’ olmadığı, bireylerin ihtiyaç duydukları güven duygusu ebeveynler tarafından sağlanmalıdır. Sınav kaygısını azaltabilmek için; olumlu düşünce çalışmaları yani bireyin kendisini en mutlu hissettiği yerdeymiş gibi düşünmesi, geçmişe ya da geleceğe değil yaşadığı ana odaklanması ve nefes egzersizleri etkili olabilecek yöntemlerden birkaçıdır.

Kaygı düzeyi yüksek bireylerde fiziksel ve psikolojik ne gibi değişiklikler olabilir?

Yüksek kaygı düzeyinin bireylerin hayatlarını olumsuz yönde etkilediğini daha önce belirtmiştik. Yüksek kaygı düzeyi bireyleri fiziksel anlamda; kalp atışlarında hızlanma, ağız kuruluğu, terleme, üşüme, vücudunun belirli bir bölgesinde karıncalanma ya da uyuşma görülebilir. Yüksek kaygı düzeyinin psikolojik belirtileri arasında; olumsuz düşünceler, unutkanlık, dalgınlık, gerginlik, sinirlilik, karamsarlık, endişe, kontrolü kaybetme hissi, çaresizlik, yetersizlik gibi düşünceler yer alabilir.

Yaygın kaygı bozukluğu nedir? Belirtileri nelerdir?

Yaygın kaygı bozukluğu en çok karşılaşılan kaygı bozukluklarının başında gelmektedir. Kaygı çok hafif tedirginlik, gerginlik duygusundan panik derecesine varan yoğunluklarda yaşanabilir. Kaygının ağır derecelerinde kişinin benliği bu ruhsal acı altında o kadar fazla ezilir ki bu acıyı yaşayan bireyler, bu acının giderilmesi için her şeye razı olduklarını ifade etmektedirler. Bir kabus gördüğümüzü ve kalbimizin göğüs kafesinden çıkmak üzere olduğunu hissedebilir. Kabus olduğunu anladığımız zaman yavaş yavaş rahatlarız ve vücudumuz normal tepkiler vermeye başlar. Yaygın kaygı bozukluğu yaşayan kişiler bu acıyı her an yaşamaya devam ederler. Belirtilerine baktığımız zaman ise; genel bir huzurluk hissi, çabuk kızma, çabuk irkilme, sabırsızlık gibi davranışsal belirtiler, kişinin sesinde heyecanlı bir titreklik, zor konuşma olabilir ancak kişinin konuşması düzgündür. Bireylerde aşırı ve yorucu olan sıkıntı nedeniyle dikkat çabuk dağılabilir, geçici unutkanlık olabilir, anlama ve öğrenmede zorluklar yaşanabilir. Yaygın kaygı bozukluğu kadınlarda erkeklere oranla iki kat daha fazladır ve bireylerin bu problemle ömür boyu yaşama oranları %3-6 arasında değişmektedir. Yaygın kaygı bozukluğuna başka bir ruhsal hastalığın eşlik etme oranı %91 civarındadır. Obsesif-kompulsif bozukluk, depresyon, alkol ve madde bağımlılığı ya da bir ilaca karşı bağımlılık eşlik edebilir.

Yüksek kaygılı kişilerin, kişilik özellikleri arasında neler vardır? Yüksek kaygıdan uzak durmak için neler tavsiye edebilirsiniz?

Yüksek kaygılı kişiler genelde aşırı mükemmeliyetçi, kontrolcülük, detaycı ve titiz kişilerin yüksek kaygılı olmaları beklenebilir. Bireylerin yüksek kaygıdan uzak durabilmeleri için; geçmişe ya da geleceğe odaklanmamaları, şimdiki anın kıymetini bilebilmeleri, aşırı korumacı olmayıp sakin kalabilmeleri, aldıkları kararlardan dolayı pişmanlık yaşamamaları için karar almadan önce sakin bir şekilde düşünüp, kararı özümseyebilmeleri ve kendi yapabileceklerinden daha fazla yükü kendi sırtlarına yüklememeleri, gerçekçi hedefler koyabilmeleri önemlidir.

Kaygıyı hafifletmek için neler yapılabilir?

Yüksek kaygı düzeyinin azaltıp, bireyler için fayda sağlayabilecek hale gelmesi için; geçmişe ve geleceğe odaklanmak yerine şimdiye odaklanmak, kendimize gerçekçi, yapabileceğimiz hedefler koyabilmek, kaygılarımızdan kaçmak yerine onlarla yavaş yavaş yüzleşmek, kaygılarımızın üstüne gidebilmek, kontrolü kaybedeceğimiz hissine kapıldığımız anlarda en mutlu olduğumuz yerdeymişiz gibi düşünmek, spor yapabilmek, kendimize zaman ayırmak, hobi sahibi olabilmek ve gerekli olduğunu düşündüğümüz anlarda nefes egzersizleri yapabilmek önemlidir.

Kaynakça

Ruh Sağlığı ve Bozuklukları (Prof.Dr.M.Orhan ÖZTÜRK, Prof.Dr.Aylin ULUŞAHİN)
     1 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler  
► Kaygı ve Sosyal Kaygı Psk.İ.Nil BİREYŞOĞLU ÖZEN
► Çocuklarda Kaygı Psk.Mısra Nur NİŞANCI
► Kaygı ve Emdr Psk.Filiz KOÇAK
► Coronavirüs ve Kaygı Psk.Dicle CAYMAN
► Sosyal Kaygı Psk.Filiz KOÇAK
► Kaygı Duyarlılığı Psk.Özlem YILMAZ
► Sosyal Kaygı Psk.İ.Nil BİREYŞOĞLU ÖZEN
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Kaygı' başlığıyla benzeşen toplam 16 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
 
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


03:50
Top