2007'den Bugüne 92,262 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Otistik ve Normal Çocuğa Sahip Ebeveynlerin Psikiyatrik Özellikleri, Evlilik Uyumları ve Aile İşlevselliğinin İncelenmesi
MAKALE #14146 © Yazan Psk.Selin ALKIŞ AYTEN | Yayın Şubat 2015 | 6,131 Okuyucu
BÖLÜM 1
GİRİŞ
1.1. Problem
Her ebeveyn, bir bebeğe sahip olacaklarını öğrendikleri andan itibaren, bebeğin doğmasıyla başlayacak değişikliklere ve yeniliklere hazırlanmaya çalışır. Hamilelik dönemi boyunca anne ve babalar doğacak olan çocuğa ilişkin hayaller kurar. Özellikle anneler hamilelik sırasında kendinden bir parça olacak olan bebeği çok merak ederler ve bebekle daha karnında iken konuşmaya başlarlar. Bebek de anne karnından tepkiler verir. Doğum sırasında veya daha sonraki yıllarda çocuklarının ‘farklı gelişen bir çocuk’ olduğunun öğrenilmesi ya da bir şeylerinin yolunda gitmediğinin anlaşılması ebeveynlerin tüm beklenti ve düşüncelerini alt üst edebilir. Ayrıca anne babalar çocuklarına konulan tanıyı tam olarak anlayamayabilirler ve gelecekte nasıl bir yetişkinle karşılaşacaklarını tahmin edemeyebilirler. Bu durum aile bireylerinin, özellikle çocuğun çoğu ihtiyaçlarını karşılayacak olan annelerin yaşantılarını, düşüncelerini ve davranışlarını olumsuz yönde etkilemektedir.
Anne-baba olmak, hayattaki önceliklerin artık çocuklar olması, onlar için tüm planların, düşüncelerin ve hatta duyguların artık çocuklarla şekillenmesi anlamına gelmektedir. Sağlıklı bir çocuğa sahip olmak tüm ebeveynlerin öncelikli temennisidir. Sağlıklı gelişim gösteren bir çocukla beraber anne-babalar geleceğe daha umutla bakmaktadır. Tüm ebeveynlerin çocuklarıyla ilgili beklentileri, hayalleri ve umutları vardır. Ancak engelli veya otistik bir çocuğa sahip olmak anne-babaların çocuklarıyla ilgili tüm planlarını ve hayallerini değiştirebilmekte ve onların geleceğe umutla bakmalarını zorlaştırabilmektedir.
Blacher (1984), rahatsızlığın görüldüğü bu ailelerde tepki olarak pek çok aşamaların olduğunu belirtmektedir. Bunlar; başlangıç şoku ile başlayıp öfke, suçluluk, reddetme, alışma ve kabullenme ile devam etmektedir (Tunali ve Power, 1993, Akt.; Fırat, 2000). Stresli deneyimlerin sıkça yaşandığı güç yaşam koşulları, bireylerin depresyon, kaygı gibi psikolojik sorunlar yaşamalarına zemin hazırlamaktadır. Günlük bakımı, eğitimi, uygun yardımın sağlanması vb. güçlükler, farklı gelişen çocuk ailelerinde kaygı ve stresi artırmaktadır. Ayrıca tanıdaki güçlükler, çocuğun gelişim güçlüklerinden kaynaklanan davranış ve sağlık problemleri, ailenin yaşadığı yalnızlık duygusu bu anne babaların kaygı düzeylerini artırmakta önemli birer etkendir(Blacher, Nihira ve Meyers, 1987). Otistik bir çocuğa sahip anne-babalar, sağlıklı çocuklara sahip anne-babalara göre birçok olumsuz duyguyu daha yüksek düzeyde yaşamaktadırlar.
Çocuktaki otistik bozukluk, anne babalar için özel, duygusal sorunlar ortaya çıkarır. Anne babalar zaman zaman bir şeylerin yanlış olduğu, diğer zamanlarda her şeyin iyi olduğuna kendilerini ikna ettikleri duygusal dalgalanmalar yaşarlar. Çocuğun fiziksel gelişiminin normal olması, bazı becerileri en az yaşıtları kadar iyi yapabilmesi, aileler için kafa karıştırıcıdır. Çoğunlukla 2 – 3 yaş öncesi fark edilmeyen bu rahatsızlık, beraberinde farklı özellikler de getirmektedir. Otistik çocuklar, insanlarla diğer çocuklar gibi iletişime girmezler, göz kontağı kurmaları olmaz, konuşmaları çoğu zaman iletişime yönelik değildir, düzenlerinin değişmesine büyük tepkide bulunurlar, uyku, yeme vb. sorunları vardır. Bu tür özellikler de, ailenin otistik çocukla baş etmesini zorlaştırmaktadır (Wing, 2001). Aileler bazen otistik çocuk yetiştirirken onun ya da kendi yaşamı doğrultusunda bir seçim yapma ihtiyacı hissederler. Oysa otistik çocuğun ihtiyaçları olduğu gibi ailenin de ihtiyaçları vardır. Otistik çocuk, ailedeki diğer çocuklar üzerinde, ailenin evliliği üzerinde ve anne babaların kendileri üzerinde derin etkiler yaratır. Zaman zaman bu etkiler ailenin kendi ihtiyaçlarını görmesini engeller. Aynı zamanda ailenin tutum ve davranışları da otistik çocuğun gelişimini etkiler (Bruey, 1989).
Otistik çocukların iletişim ve sosyal etkileşim alanlarındaki belirgin yetersizliği, anne babalarını duygusal açıdan incitebilir. Doğdukları andan itibaren maddi manevi kendilerinden birçok şey alan çocuklarının kendilerine eşya muamelesi yapmaları anne babalar için zordur. Anne baba olduklarını hissedebilmeleri için çocuklarından geri dönüt almaya ihtiyaçları olan anne babalar, bu geri dönütleri yaşamın ilk aylarından itibaren almaya başlarlar. Bebek, annesini diğer yabancılardan ayırt ettiği ilk aylarda ilk anlamlı hediyeyi verir annesine. Gülücükler, oyunlara katılmalar, ortak ilgi ve zevklerin paylaşılması anne babalara, anne baba olduklarını hatırlatan davranışlardır. Oysa otistik çocuk sahibi anne babalar, en az diğer anne babalar kadar emek harcamalarına rağmen kendilerine anne baba olduklarını hatırlatacak herhangi bir geri bildirim çoğu zaman alamazlar. Duygusal açıdan çocuklarının kendilerine yaklaşmamaları, çocuklarına yaklaşmak istediklerinde başarısız olmaları anne babaların da çocuklarına karşı tutum ve davranışlarını etkileyebilmektedir. Örneğin; sarılma, öpme, birlikte oyun oynama vb. etkinlikleri denemekten vazgeçebilmektedirler.
Bu araştırma, otistik çocukları olan annelerin demografik özelliklerine göre ruhsal durumlarını, aleksitimi düzeylerini ve evlilik uyumlarını incelemek amacıyla yapılmıştır. Ayrıca araştırmada otistik çocuk sahibi annelerin, Ruhsal Belirti Tarama (SCL-90) puanları, Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAÖ) puanları ile Evlilik Uyumu Ölçeği (EUÖ) puanları arasındaki ilişki incelenmeye çalışılmıştır.
1.2. Amaç
Bu araştırmanın amacı; otistik çocuğa sahip annelerin demografik özelliklere göre ruhsal durumları, aleksitimi düzeyleri ve evlilik uyumlarının incelenmesidir.
1.2.1. Alt amaçlar
1. Otistik çocuk sahibi annelerin yaş, çocuğu doğurma yaşı, medeni durum, eğitim düzeyi ve gelir düzeyi değişkenlerinin Ruhsal Belirti Tarama Testi (SCL 90) puanları ve scl-90 alt ölçeklerinin puanları üzerindeki etkisinin incelenmesi.
2. Otistik çocuk sahibi annelerin yaş, çocuğu doğurma yaşı, medeni durum, eğitim düzeyi ve gelir düzeyi değişkenlerinin Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAS) puanları üzerindeki etkisinin incelenmesi.
3. Otistik çocuk sahibi annelerin yaş, çocuğu doğurma yaşı, medeni durum, eğitim düzeyi ve gelir düzeyi değişkenlerinin Evlilik Uyumu Ölçeği (EUÖ) puanları üzerindeki etkisinin incelenmesi.
4. Otistik çocuk sahibi annelerin Ruhsal Belirti Tarama Testi (SCL 90) ve alt ölçeklerinin puanları ile Evlilik Uyumu Ölçeği (EUÖ) puanları arasındaki ilişkinin incelenmesi.
5. Otistik çocuk sahibi annelerin Ruhsal Belirti Tarama Testi (SCL 90) ve alt ölçeklerinin puanları ile Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAS) puanları arasındaki ilişkinin incelenmesi.
6. Otistik çocuk sahibi annelerin Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAS) puanları ile Evlilik Uyumu Ölçeği (EUÖ) puanları arasındaki ilişkinin incelenmesi.
1.3. Önem
Otistik çocukların annelerinin ruhsal durumlarının belirlenmesi, genel psikolojik değerlendirmelerinin yapılması, aleksitimi düzeylerinin değerlendirilmesi ve evlilik uyumlarının değerlendirilmesi bu ailelere yapılacak sosyal destek ve psikolojik yardımlar açısından önemlidir. Bu tür değerlendirmeler sonucunda elde edilen bilgiler anne ile çocuk arasındaki olası iletişim güçlüklerinin nedenleri hakkında bilgi verecektir. Elde edilen bilgiler doğrultusunda geliştirilebilecek programlar anneye, çoğu zaman farkında olmadığı tutum ve davranışlarından dolayı yaşadığı güçlükler konusunda yol gösterecektir. Anneye yapılacak olan destek, annenin ruhsal durumunun bozulması riskini azaltacaktır.

1.4. Varsayımlar
Bu çalışmada aşağıdaki varsayımlardan hareket edilecektir:
1. Kullanılan veri toplama araçları geçerli ve güvenilirdir.
2. SCL-90, Toronto Aleksitimi Ölçeği ve Evlilik Uyumu Ölçeği ölçmeyi iddia ettikleri özellikleri doğru olarak ölçmektedir.
3. Örnekleme alınan 47 otistik çocuğun annelerinin ölçülen özellikleri tüm evreni temsil eder.
4. Araştırmanın örneklemini oluşturan anneler, ölçme araçlarındaki itemleri yansız ve samimi bir şekilde yanıtlamışlardır.
1.5. Sınırlılıklar
Bu araştırma,
1. İstanbul ili, Ümraniye’de bulunan Yeni Ada Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi’nde eğitim gören otistik çocukların anneleri ile,
3. Veri toplama aracı olarak kullanılan Ruhsal Belirti Tarama Envanteri (SCL-90), Toronto Aleksitimi Ölçeği, Evlilik Uyumu Ölçeği ve Sosyodemografik Bilgi formu ile,
4. Örneklem grubunun, bilgi formu ve ölçeklere verdiği cevaplar ve analize alınan verilerle,
5. Analizlerde kullanılan istatistiksel yöntemlerle sınırlıdır.




1.6. Tanımlar
Araştırmada kullanılan temel kavramlar aşağıda açıklanmıştır.
Otizm: Yaygın Gelişimsel Bozukluk (YGB) belirtileri sıklıkla erken çocukluk döneminde ortaya çıkar. YGB’lerin arasında en sık görüleni ise Otistik Bozukluk’tur (Amerikan Psikiyatri Birliği 1994). Yaşamın ilk 3 yılında ortaya çıkan ve yaşam boyu devam eden gelişimsel bir sendromdur. Otistiklerde iletişim ve sosyal etkileşim yetileri şiddetli bozukluk gösterir ve gelişmede bir uyumsuzluk ortaya çıkar. Otistikler müzik ya da matematik gibi sınırlı alanlarda yetenekli olabilirlerken, günlük yaşamla ilgili basit becerilerde eksiklikleri olur. Otistik çocukları tanımlamak için bir çok davranış özellikleri vardır, ama genellikle hiçbir otistikte bu özelliklerin tümü bulunmaz ve sıklıkla hepsi aynı anda görülmez (Korkmaz, 2005).
Aleksitimi: Yunancadan türetilerek kullanılmaya başlanmıştır. Aleksitimi kavramı temelde duyguların ayırt edilememesi ve söze dökülememesi, hayal kurmada kısıtlılık ve işlemsel düşünme olmak üzere üç kişilik özelliğini kapsamaktadır (Sifneos, 1972, Akt.; Aslan, 1996 ). Aleksitimi ile ilintili psikososyal değişkenler ve hastalıklar son yıllarda giderek daha çok ilgi çekmektedir. Başlangıçta aleksitimik özelliklerin süreklilik gösterdiği ve daha çok psikosomatik hastalıklarda görüldüğü ileri sürülmüştür. Buna karşın son çalışmalarda psikolojik rahatsızlığı olanlarda aleksitiminin sık görüldüğü, ağır depresyon ve kaygı durumlarında geçici olarak aleksitimi gelişebildiği bildirilmekte, ancak aleksitiminin depresyondan ayrı bir kavram olduğu ve depresyonun bir boyutu olarak değerlendirilemeyeceği düşünülmektedir. Somotoform bozukluklarda da yüksek oranda bulunduğu belirlenmiştir. Bu kişiler sanki duygularını değil de bedenlerini algılıyor gibi çeşitli bedensel yakınmalar getirmektedirler ( Freyberger, 1977, Akt. ; Fırat, 2000).

BÖLÜM II

İLGİLİ ALANYAZIN
Bu bölümde araştırma kapsamında yapılmış literatür taramaları yer almaktadır. Otizm, DSM IV otistik bozukluklar için tanı ölçütleri, otistik çocukların özellikleri, otizmin nedenleri ve sıklığı, otizmde tedavi, otistik çocuklarda aile ve özel eğitimin yeri ile İlgili Araştırmalar açıklanmaya çalışılacaktır.
2.1. Otizm
Yunancada ‘autos’ kelimesinden alınmış otizm, kelime anlamı olarak ‘kendine dönük’ anlamına gelmektedir. Otizmden ilk olarak 1700’li yıllarda Fransa’da Jan Itard ve İngiltere’de Jon Haslam söz etmişlerdir. Bu bilim adamları otizmi incelemişler ve otizmli kişileri herhangi bir tanı koymadan farklı kişiler olarak isimlendirmişlerdir. Otizm sözcüğü ise ilk olarak 1911 yılında, İsviçreli Psikiyatrist Eugen Bleuler tarafından kullanılmıştır. İletişimin reddedilmesi ve gerçeklikle olan ilişkide bozukluk çerçevesinde nitelenen otizm kavramı, bu dönemde şizofrenik hastalarda görülen belirtileri içermekteydi. 1943 yılına gelindiğinde, Çocuk Psikiyatristi Leo Kanner, on bir çocuk üzerine yaptığı ilk kez incelemeler sonucunda ‘otizm’i bir sendrom olarak tanımlamıştır. Kanner (1943) e göre, otistik çocuklar şizofrenik özellikler taşısa da otizm bir çok açıdan çocukluk şizofrenisinden farklı bir tablo olarak görülmektedir. Şizofren, bir parçası olduğu ve temasta bulunduğu dünyadan çıkarak sorunu çözmeye çalışırken otistik çocuklar başlangıçta tamamen yabancısı oldukları bir dünyaya yavaş yavaş uyum sağlamaktadırlar.
Otizmdeki temel bozukluk, çocukların hayatlarının başından itibaren kendileriyle insanlar ve durumlar arasında normal biçimde ilişki kuramamalarıdır. Aileleri onlardan bahsederken, önceleri hep kendine yettiğini, kendi kabuğunda yaşadığını, en çok yalnız kaldığında mutlu olduğunu, sessiz bir bilgelik izlenimi uyandırdığını, normal miktarda sosyal bilinç geliştiremediğini, etrafındaki her şeye son derece ilgisiz olduğunu söylemektedirler. Otistik çocuklarda doğumlarından itibaren dışarıdan gelen her şeyi iten bir yalnızlık söz konusu olduğundan doğrudan fiziksel temasa ya da yalnızlığı bölen bir sese sanki yokmuş gibi davranma, bu şekilde verdikleri tepki yeterli olmadığında ise acı içerisinde aşırı tepki verme davranışları göze çarpmaktadır. Otistik çocukların insanların varlıklarının bilincinde olmadıklarını söylemek yanlış olsa da insanların, çocuklarını kendi hallerine bıraktıkları sürece, masa, kitaplık ya da dosya dolabı ile neredeyse aynı olarak farz edildikleri ve seslenildiğinde umursanılmadıkları görülmektedir. Kalabalıkta bile yalnızmış izlenimi uyandırdıkları, diğer çocukların arasındayken kendi başına oynadıkları, rekabetçi oyunlarda yer almadıkları, çocuklar kendilerine çok yaklaştıklarında ise kendilerini geri çektikleri gözlenmektedir (Kanner, 1943).
Kanner (1943), otistik çocuğun tanımında 4 özellik belirtir:
1. Çocuğun 30 aydan önce ciddi bir şekilde insanlarla ilişkisinde başarısız olması
2. Çocuğun dil gelişiminde problemler
3. Çocuğun aynılık isteği ve takıntılı davranışları
4. Çocuğun potansiyel normal zeka göstermesi (Wing, 1988 ).
Otizmin semptomlarını sıralamak gerekirse sosyal ilişkiler ve iletişim alanlarındaki zorlukların daha şiddetli olduğu söylenebilir. Daha hafif semptomları ise davranışsal alandaki zorluklardır (Powers, 1989).
Ayrıca Kanner, rahatsızlığı olan çocuklarının davranışsal zorluklarına benzer görünen anne babaya ait kişilik özelliklerine dikkati çeken ilk klinisyendir. Kanner bazı anne babaları soğuk kendilerini ayrı tutan, duygusal anlamda karşılık vermeyen, evliliklerinde soğuk ve resmi ilişkilerin ön plana çıktığı ve zeki olarak tanımlamış ayrıca anne babalardaki obsesif kompulsif özelliklere dikkat çekmiştir (Bailey ve ark., 1998). Ancak çocuğun hayatının en başından itibaren ki “kendi başınalığı” durumlarını tamamen anne baba ilişkisine atfetmeyi zorlaştırmaktadır. Bu durumu Kanner şu şekilde açıklamaktadır : “ ... diğer çocukların doğuştan fiziksel ya da zihinsel özürlerle doğması gibi, otistik çocukların da insanlarla normal, biyolojik olarak taşıdıkları etkin bir ilişkiyi kurma yeteneğinden yoksun olarak doğduğunu kabul etmek gerekir. Bu varsayım doğruysa, ilişki kurmada doğuştan bir otistik rahatsızlık söz konusudur” (Kanner, 1943, s. 4).
2.2. Otizmin Nedenleri
Otizmin nedenlerinde rol oynayan etmenler henüz tam olarak bilinmemektedir. Kanner’ın (1954), otistik çocukların anne babalarının davranış özelliklerini incelemeye yönelik yaptığı çalışmada, otistik çocuğa sahip anne ve babaların eğitim düzeylerinin yüksek, üst sosyoekonomik düzeye sahip olduklarını ve otizmin başlamasında anne babaların psikopatolojisinin rolünün olduğunu belirtmektedir. Kanner, otistik çocukların anne babalarını, genellikle obsesif özelliklere sahip, duygusallıktan uzak, çocukları ile yakın ve sevecen bir ilişki kuramayan kişiler olarak değerlendirir. Buzdolabı anne şeklindeki terimler, anne çocuk ilişkisinde sorun yaşandığını ve otizmin buna bağlı olarak geliştiğini düşündürmek için kullanılmıştır. Piven J. ve ark. (1994) , 87 otistik ve 38 Down Sendromlu çocuğun anne babalarıyla yaptıkları çalışmalarında, otistik bireylerin anne babalarının soğukluk, kabalık ve kendini göstermeme alanlarında yüksek puanlar aldıklarını bulmuşlardır. Ancak son yıllarda otistik çocukların anne babaları ile normal çocukların anne babaları arasında yapılan karşılaştırmalı çalışmalarda, otistik çocukların küçük yaşlarda, ailelerinden kaynaklanan ilgisiz soğuk tavır ve yetiştirilme biçimi gibi nedenlerden dolayı zarar görmüş olmaları konusunda normal çocuklardan belirgin bir farklılıkları olmadığı görüşü ileri sürülmektedir. Bu çalışmaların sonuçları, psikolojik sorunları olan anne babaların sorunlarının daha çok, özürlü bir çocuğa sahip olmanın getirdiği duygusal baskı ile ilgili olduğunu göstermektedir (Darıca, Gümüşcü ve Pişkin, 2005). Doğum sürecindeki problemlerin otistik çocuklarda ortalamadan daha sıklıkta yaşandığına dair araştırma sonuçları vardır. Geçmişte bu durumun otizmde dahil doğuştan getirilen bazı engellerden kaynaklanabileceği düşünülmüştür. Bazı araştırmacılar çocuklardaki zor doğumların çocukta önceden varolan anormalliklerle ilişki olduğunu düşünmektedir. Bu ve benzeri bulgular araştırmacıların dikkatini, otizmin genetik yönüne çekmiştir. Kalıtsal geçiş özelliği nedeniyle, ailesinde veya birinci çocuğunda Otistik Bozukluk öyküsü olan ebeveynler için genetik danışmanlığın rolü çok önemlidir. Otizmin genel popülasyondaki prevalansı 1/1000, erkek/kız oranı 4/1’dir. Otistik bireye sahip ailelerde, tekrar otistik birey görülme sıklığı, genel popülasyon prevalansından 45 kez fazladır. Etkilenmiş çocukların kardeşlerinde otizm görülme sıklığı %2-8’dir. Çalışmalar, otizmin nedenleri arasında çoğul genetik faktörlerin rol oynadığını göstermektedir. Otizme sebep olabilecek belirgin bir prenatal veya perinatal sebep ise bulunmamıştır. Yapılan kromozom çalışmaları, kromozom 15q11-13’ün babadan gelen dublikasyonunun otizm ile ilgili olabileceğini göstermiştir (Güvendeğer, 2004). Genetik faktörler bir çok otistik bozukluk vakasında önemlidir (Wing, 2001). Otizmin erkek çocuklarda daha sık görülmesi ve pek çok genetik hastalıkta otizm belirtilerinin ortaya çıkması, otizmin genetik bir temeli olduğunu düşündürmüştür. Otizme neden olan tek bir genin saptanmamakla birlikte, birden fazla genin bu bozuklukta etkili olduğuna dair birçok kanıt vardır (Fazlıoğlu, Yurdakul, 2005). Kanner’in aileleri ile birlikte incelediği on bir çocuk sonucunda, bozukluğun yapı itibariyle doğuştan olduğunu ileri sürmesi otizmdeki genetik faktörlere dikkat çekmektedir (Bailey, 1989).


2.3. DSM-IV Otistik Bozukluk İçin Tanı Ölçütleri
A- En az bir tanesi 1. maddeden olmak üzere ve birer tanesi 2. ve 3. Maddelerden olmak üzere 6 maddenin bulunması gerekir.
1-Aşağıdakilerden en az bir tanesinin varlığı ile kendini gösteren toplumsal (sosyal) etkileşimde niteliksel bozulma.
(a) Toplumsal etkileşimi sağlamak için yapılan el, kol hareketleri, alınan vücut konumu, takınılan yüz ifadesi, göz göze gelme gibi bir çok sözel olmayan davranışta belirgin bir bozulma,
(b) Yaşıtlarıyla gelişim düzeyine uygun ilişkiler geliştirememe, onlardan uzak durma,
(c) İlgilerini ya da başarılarını kendiliğinden paylaşmama,
(d) Toplumsal veya duygusal karşılık vermeme,
2-Aşağıdakilerden en az birinin varlığı ile kendini gösteren iletişimde niteliksel bozulma,
(a) Konuşulan dilin gelişiminde bozulma olması ya da hiç gelişmemiş olmaması
(b) Konuşması yeterli olan kişilerde, başkaları ile söyleyişi başlatma ya da sürdürmede belirgin bir bozukluğun olması,
(c) Basmakalıp, yineleyici ( ekolali), ifadeler ya da özel bir dil kullanması,
(d) Gelişim düzeyine uygun çeşitli imgesel ya da toplumsal taklitlere dayalı oyunları kendiliğinden oynamama,


3- Aşağıdakilerden en az birinin varlığı ile kendini gösteren davranış, ilgi ve etkinliklerde sınırlı ilgi örüntüsü çerçevesinde kapanıp kalma.
(a) İlgilenme düzeyi üzerinde odaklanma açısından olağan dışı, basmakalıp ve yineleyici davranışlar çerçevesi içinde kalma,
(b) Özgül, işlevsel olmayan, alışılageldiği üzere yapılan gündelik işlere ya da törensel davranış biçimlerine hiç esneklik göstermeksizin sıkı sıkıya bağlanma,
(c) Yineleyici motor manyerizmler (parmak şıklatma, el çırpma, karmaşık vücut hareketleri)
(d) Eşyaların parçalarıyla sürekli uğraşma.
B- Aşağıdaki alanların en az birinde, 3 yaşından önce gecikmelerin ya da olağan dışı bir işlevselliğin olması.
1-Toplumsal etkileşimde,
2-Sosyal iletişimde kullanılan dilde,
3-Sembolik veya imgesel oyunlarda.
C- Bu bozukluk Rett Bozukluğu ya da Çocukluğun Dezintegratif Bozukluğu ile daha iyi açıklanamaz (DSM IV, 1998, s. 51-53).
2.4. Otistik Çocukların Özellikleri
Otizm anne babalar tarafından bebeklik döneminde her zaman fark edilemeyebilmektedirler. Ancak bazı anne-babalar, yaşamın ilk haftalarında bebeklerinin gülümseme, kucaklamaya tepki verme gibi normal davranışları göstermediklerini, hatta göz kontağı kurmaktan yoksun olduklarını ifade etmektedirler. Kanner (1943)’a göre ortalama bir bebek, ilk birkaç ayda, vücudunu kendisini tutan kişinin duruşuna göre ayarlamayı öğrenmesine karşın otistik çocuklar bu davranışı 2-3 yaşlarına kadar kazanamamaktadırlar. Yapılan araştırmalarda da otistik özellikler gösteren bebeklerin, iki tip davranış içinde oldukları gözlenmektedir. Bunlardan biri; sürekli ağlama ve huysuzluk, diğeri ise; sakin, bütün gününü tepkisiz yatakta geçirmedir. Daha sonraki yaşlarda, çocukların gelişimine bağlı olarak otistik özellikler çeşitlenmekte ve normal çocuklardan ayırt edici özellikler ortaya çıkmaktadır. Özellikle 2-5 yaş dönem, otistik özelliklerin belirginleştiği, tanı için oldukça önemli bir dönemdir. Aynılığın korunmasındaki ısrar, çocukların söylenen şeyleri tekrar etmesi, yeme problemleri, işitsel uyarılara karşı aşırı tepki vermeleri ya da duymazdan gelmeleri, hareket eden nesnelere ilgi göstermeleri, değişiklik söz konusu olduğunda aşırı korku tepkisi göstermeleri, çevresindeki insanlarla iletişim kurmaktan kaçınmaları hayal gücünün ve taklit etme becerilerinde yetersizliklerinin olması ve buna bağlı olarak sosyal oyun becerilerinin gelişmemesi otistik çocukları yaşıtlarından ayıran tepkiler olarak karşımıza çıkmaktadır (Kanner, L.,1971).
Otizmin ilk tanımlandığı yıllarda, otistik özellikteki çocukların çok zeki olduklarına, ancak bu zekanın problem davranışlarla maskelendiğine inanılmaktaydı. Yalnızlıklarına müdahale etmeyen nesnelerle mükemmel ve “zeki” bir ilişki kurabildikleri ancak insanlara karşı umursamaz oldukları gözlenmekteydi (Kanner, 1943). Ancak daha sonraları otistik çocukların zihinsel gelişimleriyle ilgili yapılan çalışmalarda bu çocuklar, zihinsel performansları yönünden iki alt gruba ayrılmışlardır.
Zihinsel becerileri normal olanlar yüksek fonksiyonlular olarak, zihinsel olarak yetersiz görülenler ise düşük fonksiyonlular olarak tanımlanmışlardır.
Otizmli çocuklar ile ilgili olarak yapılan araştırmalar, bu çocukların %40’ının 40-50 IQ (orta ve ağır mental retardasyon), % 30’unun 50-70 IQ (hafif mental retardasyon) ve % 30’unun da 70 ve daha fazla IQ skoruna sahip olduğunu vurgulamaktadır (Fazlıoğlu, Yurdakul, 2005).
2.4.1. Otistik Çocukların Dil ve İletişim Özellikleri
Dil gelişimi deneme yanılma yoluyla, çocuğun öğrenme stratejilerine ve pratik gereksinimlerine, yaşam koşullarına göre değişen bir ilerleme-gerileme çizgisinde gerçekleşir. Anadilini öğrenme, çocuğun dil çevresinden yararlanma ve dil aracılığı ile kendisi ve çevresiyle ilişkilerini düzenleme becerisine bağlıdır. Bu bağlamda sözel olmayan iletişim de dil gelişiminin bir parçasıdır. Dil gelişimi doğar doğmaz başlar ve erişkin yaşlara kadar devam eder. Bebek doğduğunda hatta doğumdan bir hafta önce çevresindeki sesleri duymaya başlar. Bebeklikten itibaren duyduğu seslere tepki vermeye başlaması , ileriki aylarda gelişecek taklit yeteneğinin kaynağını oluşturur. Farklı ağlama çeşitlerinin olmaması, sese tepki vermeme, ses ve hareketleri taklit etmeme erken dönem otistik belirtiler olarak görülebilir. 8-10 ay civarında basit talimatlara tepki verme, bay bay yapma, işaret etme, göz kontağı kurma vb. hareketlerin olması dil gelişimini destekleyici sözel olmayan iletişim becerileridir. Oysa erken dönem otizmde dil gelişimini destekleyici sözel olmayan iletişim becerilerinin yokluğu da dikkat çekmektedir. Sözel ve sözel olmayan dil gelişimi, tüm zihinsel yetileri toplumsal biliş bağlamında organize ettiğinden dildeki sorunlar az veya çok diğer tüm yetilerde bozulmaya yol açabilir. Örneğin, otizmde sözcükleri ve cümleleri anlamada zorluk, ikincil anlamları anlamada güçlük, deyim, özdeyiş ve sembolik ifadeleri anlamada güçlük, dilbilgisi ve zamir kullanımında güçlük görülebildiği gibi, sıra alma, ses tonunu ayarlama, ön bilgiyi düşünememe ve bağlamdan izole konuşma gibi dilin sosyal kullanımına ilişkin güçlükler de görülebilecek dil ve iletişim sorunlarıdır (Korkmaz, 2005). Otistik çocuklardaki dil problemleri, araştırmacıların, otizmin dil gelişimi alanındaki problemlerden kaynaklandığını ileri sürmelerine neden olmuştur. Bu nedenle araştırmacılar tarafından bazı alternatif iletişim yöntemlerinin kullanılarak bu belli dil problemlerini aşmaya çalışmanın büyük fayda sağlayacağı umuldu. Bazı otistik çocukların veya yetişkinlerin iyi gramer ve kelime hazinesi geliştirdiği hatta iletişimde bazı jest ve mimiklerini kullandıkları ve buna rağmen hala otistik davranışlara sahip oldukları bulunduğunda ise bu kuram reddedilerek asıl problemin dil değil iletişim problemi olduğu vurgulanmıştır. Öyle ki konuşmanın gelişiminden çok daha erken dönemlerde normal gelişen çocuklarda iletişim becerileri gelişmekte ancak otistik çocuklarda göz kontağı kurma, jest ve mimikleri kullanma vb. iletişim becerileri gelişmemektedir. Normal gelişen bebeklerde 2. yılda sosyal gelişimin başka bir açısı ortaya çıkmaktadır; hayal gücü. Hayal gücü her türlü becerinin uygulamaya konmasına, özellikle çocuğun başkası gibi davranmasına ve sosyal oyunda onların rollerini üstlenmesine olanak sağlar. Bu tür oyunlar oynamak çocuğun, diğerlerinin düşünceleri ve duyguları olduğuna dair doğuştan ama zamanla gelişen bir bilgiyi geliştirmelerine bağlıdır. Bu bilgi ‘zihin teorisi’ olarak adlandırılır. Zihin kuramına sahip bir birey, insanların düşünceler ve duygular ile örülü iç dünyaları, zihinsel yaşantıları olduğunu duyumsar. İnsanın iç dünyasının davranışları ile etkileşim içinde olduğunu fark eder. Otistik bozukluğu olan çocuklar hem kendi zihinsel temsillerini hem de diğer insanların zihinsel temsillerini kavrayamazlar (Wing, 2001).
2.5. Otizmin Görülme Sıklığı
Otizmin genel popülasyondaki prevalansı 1/1000, erkek/kız oranı 4/1’dir. Otistik bireye sahip ailelerde, tekrar otistik birey görülme sıklığı, genel popülasyon prevalansından 45 kez fazladır. Etkilenmiş çocukların kardeşlerinde otizm görülme sıklığı %2-8’dir (Güvendeğer, 2004). Her on bin kişi içinde 4-5 kişi tipik otizme sahipken, 15 – 20 kişi de otistik davranışlar sergilemektedir (Korkmaz, 2005).
2.6. Otizmde Tedavi
Otizmin kesin bir tedavisi yoktur. Otizm hemen daima hayat boyu süren bir rahatsızlıktır. Bazı belirtileri ortadan kalkabilir ve iyi bir eğitimle uyum yetenekleri ve becerileri geliştirilir. Otistik çocukların uyumlarını ve becerilerini artırmak amacıyla, eğitsel terapiler uygulanır. Bunların bir çoğu davranış terapisidir. Ayrıca öğrenme ve konuşma sorunlarına yönelik tedaviler uygulanır. Bazı durumlarda farmakolojik tedavi olarak da bilinen ilaç tedavisi kullanılır. Bunların dışında, pek çok alternatif tedavi ortaya çıkmıştır (Korkmaz, 2005).
2.6.1. Eğitsel Tedaviler
Otistik çocuklara özel eğitim programları uygulanır. Çocuğun yapacağı görevler, durumuna göre belirlenmektedir. Kişinin kendine bakım becerileri, yemek hazırlama, alışveriş gibi beceriler kazandırılması amaçlanır. Dildeki gelişim sosyal etkileşimi artırması nedeniyle konuşma terapisi önemli olabilmektedir. Grup içine sokularak arkadaş ilişkisi ve etkileşiminin sağlanması amaçlanır. Davranışın değiştirilmesi hem bazı davranışları artırma hem de bazı davranışları azaltma yaklaşımlarını içerir. İstediğimiz davranışları artırma yaklaşımlarında ödüllendirmelerden faydalanılır. Burada önemli olan uygun ödülün seçilmesi, zamanlama, sıklık ve süredir. Davranışları azaltmada yaklaşımlar: ceza verme ve dikkatini kaydırmadır. Otizm tedavisi her vakada görülen çeşitli eksiklik ve davranış sorunlarını gidermeye yöneliktir. Bunları tespit etmek ve en uygun tedavi şeklini belirlemek amacıyla farklı branşlardaki uzmanlar tarafından otistik çocuk değerlendirilmelidir. Otizm alanında uzmanlaşmış psikolog ve pediatristler, konuşma terapistleri, odyologlar, hemşireler ve sosyal hizmet uzmanları otistik çocuğu değerlendirme ve uygun tedaviyi belirleme ekibinde yer almalıdır.
2. 6. 2. İlaç Tedavisi
İlaç tedavisi, otizme özgü belirtilerde değişikliğe yol açmaz. Ancak, otistik çocuklarda sık görülen aşırı hareketlilik (hiperaktivite), sıkıntı (anksiyete), depresyon, uyku ve yeme sorunları, kendine zarar verici davranış, saldırganlık ve diğer düzen bozucu davranışlarda kullanılır. Kullanılan ilaçlar arasında; antidepresanlar, anti- psikotik ilaçlar, lityum, beta blokerleri bulunmaktadır. Bunların yanında davranış bozukluklarına epileptik durumlar da sebep olabilir. Dopamin sistemi üzerine etkili olan ilaçlar özellikle “Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu” için kullanılır. Noradrenalin üzerinde etkili olan ilaçlar ise dikkati artırmaya yöneliktir. Kendine zarar verici davranışların bulunduğu kişilerde morfin bağımlılığında kullanılan ilaçlar kullanılır. Gerekirse ilacın etkinliğini ölçmek için, aralıklı olarak testler ve değerlendirmeler yapılır (Korkmaz, 2005).
2.7. Otistik ve Zihin Engelli Bir Çocuğa Sahip Anne Babaların Yaşadıkları Güçlükler
Otistik çocukların doğumundan önce birçok anne baba hayat akışına uyumlu görülmektedir. Utanma duygusu ve çocukların engellilik durumları ve onları yetiştirmenin zorlukları ortaya çıkmadan önce otistik çocuğa sahip anne babaların sıradan bir çok anne babadan herhangi biri gibi göründüğünün hatırlanması önemlidir. Öte yandan (N. Micali, S. Chakrabartı, E, Fombonne, 2005) geriye doğru yaptıkları araştırmalarında otistik çocuğa sahip annelerin 4 de 3 ünün ilk depresyon ataklarını yirmili yaşların başlarında yani otistik çocuğa sahip olmadan önce geçirmiş olduklarını öne sürmüştür. Hamilelik esnasında ya da bebeğin doğumundan sonraki ilk bir yıl içerisinde annenin geçirdiği depresyonun otizmi tetikleyeceğine dair araştırma sonuçları, otistik çocuk anne babalarının çocuğun otizm tanısı almasından önce de bazı psikolojik ve psikiyatrik problemler açısından riskli olduklarını göstermektedir.
Engelli bir çocuğun doğumu ile ya da çocuğun engelli olduğunun anlaşılmasından sonra, aileler bir dizi problemle baş etmek zorunda kalırlar. Bunların bir kısmı tatbiki, bir kısmı ise duygusaldır. Bunlardan bir çoğu herhangi bir engeli olan çocuklu anne babalar için ortakken, diğerleri otistik çocukları olan ailelere özeldir. Uzun süreli engeli olan herhangi bir çocuğun ebeveynleri bu gerçekle ilk karşılaştıklarında ki acı verici bir süreçtir, bir tavır değiştirmeleri gerekir. Tüm ebeveynler gibi onlarda bağımsız bir yetişkin olarak yetişecek mükemmel bir bebek hayaliyle yola çıkarlar. Kendi gelecekleri kadar çocuklarının geleceklerine dair tüm umutlarının ve planlarının değişmesi gerekeceği gerçeğine kendilerini alıştırmaları gerekir.
Çocuktaki otistik bozukluklar anne babalarda duygusal problemler ortaya çıkarır. Otizm sıklıkla 18 aydan sonra tanınır ve anne babalar zaman zaman birşeylerin ters gittiği zaman zaman da her şeyin yolunda olduğuna inanırlar. Bu gelgitler, anne babaların duygusal dalgalanmalar yaşamalarına neden olur. Çocuğun fiziksel gelişiminin normal olması ve bazı becerilerde yaşıtlarından üstün performans göstermesi anne babalara bir sorunun olmadığını hatta çocuklarının üstün zekalı olabileceğini düşündürtür. Engelin doğası ve derecesi belirsizdir. Diğer yandan sosyal zorluklarının görünmesi aileler için şaşırtıcı ve acı vericidir. Bu yüzden çocuğun kapasiteleri ve performansıyla ilgili ailenin gerçekçi beklentiler geliştirmesi güçleşmekte ve bu durum ailede belirgin bir kaygı ortaya çıkarmaktadır. Aileler, yaşadıkları kaygıdan (anksiyete) kurtulmak için sihirli bir değnek ararlar. Bu arada umut ve gerçeği kabul etmenin yarattığı umutsuzluk arasında gider gelirler. Tanı konmadan önce aileler böyle tuhaf davranışlı bir çocuğa sahip olmada kendilerini sıklıkla yalnız hissederler. Tanının konmasıyla aile, otizmle tanışır ve çocuğun tuhaşıklarını anlamlandırabilir. Ancak yine de duygusal dalgalanmalar, anksiyete, ümitsizlik ve yorgunluk ailelerde ömür boyu devam eder. Otistik çocuğun bazı alanlardaki yetersizliği ailenin çocuğa bağımlılığını artırır. Bu bağımlılık, pozitif sonuçlara sahiptir ki çocuk sevilir ve ilgi görür. Gelişme ve ilerleme olduğunda atılan her küçük adım uzun süre beklenmiş olduğundan daha çok ödüllendiricidir. Olumsuz taraf ise daha bağımsız olan ama hala onların sevgisi ve desteğine ihtiyacı olan ailenin diğer üyelerine daha az zaman gösterme eğilimidir. Otistik çocuğun becerilerden hoşlanmasına yardım etmek zor bir iştir ve zaman alır. Tek çözüm bir düzen, bir rutin oluşturmaktır. Böylece ailenin her üyesi anne babaların dikkatini eşit biçimde paylaşır (Wing, 2001).
Otistik bir bireye sahip aileler, toplum tarafından aktarılan ve aileler tarafından taşınan, onlara yüklenmiş suçluluk, değer kaybı ve yalnızlık problemlerini yaşarlar Otistik bir çocukla yaşamının stres yaratmaması kaçınılmazdır. İletişim kuramayan bir çocuğun ihtiyaçları ve istekleri ile ilgilenme, aile ortamında düzeni devam ettirmeye çalışma, tuhaf ve alışılagelmiş davranışlarla baş etme, tehlikeleri tanımayan çocuğu sürekli olarak denetleme ve bu arada kişisel ihtiyaçları ve ailenin diğer fertlerinin ihtiyaçlarını tatmin etmeye çalışma yeterince yorucu ve stres vericidir.
Günlük bakım gereksinimlerinin yanı sıra, uygun tedavi ve eğitim merkezlerini kararlaştırmak ve bu merkezlerle kurulan ilişkiyi sürdürmek de, anne babalar için önemli miktarda dikkat ve zaman gerektirmektedir. Otistik çocuk aileleri, çocuklarının zihin engelli olmadıklarını düşündükleri için, onları özel eğitim merkezlerine getirmek istememekte, çocuklarının özürlü olarak damgalanacaklarından korkmaktadırlar. Bu da otistik çocukların bu tür merkezlerde eğitim almalarını zorlaştırmaktadır. Bazen de aileler, çocuklarının fiziksel gelişiminin ve bazı öz bakım becerilerinin yaşıtları kadar iyi olduğunu göz önünde bulundurduklarından problemi görmezden gelmekte, özel eğitimin gereksiz olduğunu düşünmektedirler (Kazak ve Marvin, 1984, Akt.: Sarısoy, 2000).
2.8. Otistik Çocuklarda Ailenin Önemi
Bilinir ki aile, çocuğa duygusal bağ sağlama, bir güvenin temeli, hayat tecrübesi, iletişim ağı, davranış ve tutum modelleri ve disiplin şekillerini içerme gibi bir çok alanda çocuk gelişim fonksiyonlarına hizmet eder. Ayrıca ailenin bu fonksiyonları karşılama başarısı, anne ile ilgili uyum, ebeveynsel istikrar, çocuk yetiştirme örüntüleri ve aile iletişim örüntüleri gibi bir çok faktöre bağlıdır. Ailenin karmaşık yapısından dolayı herhangi bir aile faktörüyle ardından gelen çocuğun davranış ve gelişimi arasında herhangi bir basit ilişki olabileceği olası değildir. Bunun nedeni ailenin temelde bir ilişkiler ağı olmasıdır. Bu ilişkiler tek yönlü değildir. Zamanla değişir, dış faktörlerden etkilenir ve bir yere kadar kendi iç düzenlemesine sahiptir (Hinde, 1981).

Otistik bireyli aile çalışmaları üzerine literatür 4 ana başlığa ayrılır.
1. Çevresel nedenler olarak aile
2. Otizmin aile ve genetik açıları
3. Otistik bireyin aile üzerindeki etkisi
4. Ailenin çocuğun gelişimi üzerindeki rolü ve otizmin sonucu
Otistik çocukların davranışsal müdahalelerinde anne baba katılımının gerekliliğini araştıran çalışmalar literatürde mevcuttur . Örneğin Lovaas, Koagel, Simmons ve Long (1973) 1 yılı takip eden müdahaleler esnasında iki grup çocukları karşılaştırmışlardır. Birinci grup, anne babalar, çocukları eve döndüklerinde gösterecekleri davranışsal müdahalenin öğretilmediği bir hastanede bir yıl boyunca müdahale görürken, ikinci grup, ayakta tedavi ile bir yıllık bir müdahale görmüştür. İkinci grup anne babalarına evde uygulayacakları davranışsal müdahaleler öğretilmiştir. Takibinde (1-4 yıl arası değişen) anne babalarına davranışsal müdahale prensipleri öğretilmeyen çocuklar eve döndüklerinde tedavi esnasında edindikleri edinimlerin çoğunu kaybetmiştir. Tam tersi şekilde anne babalarına prosedür öğretilen ve evde yaşayan çocukların kazanımlarını korudukları ve ilerleme göstermeye devam ettikleri gözlenmiştir. R Schreibman, Koagel ve Britten (1982) otistik çocukla 50 anne babadan fazla bir grupla 5 yıl boyunca yürüttükleri bir çalışmanın sonuçlarıyla bunu ileri götüren desteklemeler yapmışlardır. Yetiştirilen anne babaların çocukları klinik kazanımlarını çeşitli farklı çevrelerde korudukları, eğitilmemiş anne babaların çocuklarının ise kazanımları koruyamadıkları saptanan bulgular arasındadır. Bu çalışmaların, anne babaların çocuklarının tedavisinde önemli bir kaynak olarak görülebileceğinin inancının ortaya çıkmasının desteklemesinde katkıda bulunduğu söylenebilir. (Koegel, 1995).
Kozloff (1969) otistik çocukların hem iletişim hem de sosyal davranışlarını değiştirmeyi hedefleyen “erken dönem anne baba metodu” geliştirmiştir. Öncelikle 4 aile gözlemlenir; anne baba-tedavi fazında ve tedavi fazı sonrası 1-10 ay arasında aileler takip edilir. Kozloff tedavinin başarılı olduğunu ve tedavi sonrasında çocukların sosyalizasyon aktivitelerinde ve konuşma düzeylerinde değişiklikler olduğunu bildirmiştir (Cantwell, Baker , 1984).
Otistik çocuğun aile üzerindeki etkisi alanında yapılan çalışmalar açıkça gösterir ki otistik çocukların anne babaları ve aileleri uzun süreli stres altındadırlar. Ciddi uyumsuzluk, depresyon ve stres yıllarca devam eden ana problemlerdir. Yardım için en iyi metotların ne olduğu açık değildir. Normal çocuklardaki dil gelişimi üzerine araştırmalar tutarlı bir şekilde gösterir ki dil etkileşimi göstermek, dil gelişimindeki ilerlemeyle alakalıdır. Bu tip bir çalışma otistik çocuklarla sistematik olarak yapılmazken, normal çocuklardan gelen bu bilginin otistik çocuklara ekstra dil uyarımı sağlamak için çabaları haklı çıkarmada yeterince umut verici olduğu görülebilir. Maalesef, ekstra araştırma eksikliği olması, ailenin yaptığının faydalı olabileceğine dair ileri yaklaşımlar için tahminleri engellemektedir. Otistik çocuk için ‘terapistler olarak aile’ alanı umut verici sonuçları olan bir alandır. Veriler hiçbir şekilde kesin olmazken, ev temelli terapi programlarının otistik çocuklara yardım etmede, ailesel stres ve endişeleri gidermede etkili olduğuna dair bazı kanıtlar mevcuttur (Kozloff ,1984).
2.9. Otizmde Özel Eğitimin Önemi
Otistik çocukların sosyalleşmeleri ve iletişim becerilerinin artırılması otistik çocuklarda özel eğitimin amaçları arasındadır. Otistik çocuklara verilen özel eğitim hizmetlerinde, genellikle davranışçı yöntemler kullanılarak çocuğun istenmedik davranışlarını azaltma, olumlu davranışlarını artırma amaçlanır. Daha çok maddi pekiştireçlerin kullanıldığı eğitim seanslarında, çocuk uygun davranışı yaptığında ödüllendirilir. Çocuğa kazandırılmak istenen davranışlar, yapılan performans değerlendirme ölçekleri ile önceden belirlenir. Belirlenen bu beceriler çocuğun yetersiz olduğu, bu becerileri edindiği takdirde yaşam kalitesini artırıcı becerilerdir. Özel eğitim seansları yapılandırılmış ortamlarda gerçekleştirilir. Otistik çocuk belli bir süre sonra odanın düzenine, kendisinden istenen becerilerin neler olduğuna ve nasıl davranması gerektiğine alışır. Ve özel eğitim seansları yaşamlarındaki rutinlerinden biri olur. Özellikle otistik çocuklarda özel eğimin amacı, eğitim seanslarında kazandırılan bilgi ve becerilerin günlük yaşama taşınmasıdır. Özel eğitim çalışanları bu konuda aileye rehberlik etmeli, aile, özel eğitim seanslarında çalışılan bilgi ile becerileri evde ve çevrede çocuğun yaşamına dahil etmelidir. Aile faktörünün olmadığı özel eğitim çocuk için yararsızdır. Aile, özel eğitimi çocuk için anlamlı hale getirir.
Otizmin karakteristiklerinden sayılabilecek belli alanlardaki eksikliklerin giderilmesi ve uyumsal davranışların artırılması doğrultusunda aile eğitim seminerleri aileler için bilgilendiricidir. Çocukları ile kuracakları iletişimde nasıl davranmaları gerektiği, ve hangi davranışlarının çocuklarının otizmine katkıda bulunacağı konusunda ailelerdeki belirsizliklerin giderilmesi özel eğitimin hedeflerindedir. Çocuklarındaki kendine zarar verici davranışlar, iletişim kurmaya isteksiz olmaları ve kendi dünyalarında yaşıyormuş izlenimi vermeleri bir zaman sonra ailelerde bilinçsiz olarak benzer tepkilerin çıkmasına neden olabilmektedir. Örneğin göz kontağı kurmayan bir çocuğun annesi zamanla çocuğu ile göz kontağı kurmaktan vazgeçmektedir. İletişim kurmaya isteksiz olması, ailesinin çocuk ile iletişim kurmamasına neden olabilmektedir. Bu ve benzeri konularda ailenin bilinçlendirilmesi de özel eğitimin görevleri arasındadır.




2.10. İlgili Araştırmalar
Yapılan araştırmaların genellikle, kişilik özellikleri, genetik, kaygı, depresyon ve genel psikolojik değerlendirmeler gibi konularda yoğunlaştığı göze çarpmaktadır. Otizmin nedenlerinin tam olarak bilinmemesi, aile çalışmalarının yapılmasına ve bu sayede genetik yatkınlığın araştırılmasına neden olmuştur. Geniş otizm fenotipi olarak adlandırılabilen otistik birey ailelerindeki otizm benzeri davranışlar, psikolojik ve psikiyatrik farklılıklar araştırmacılar tarafından araştırılmaya değer bulunmuştur. Ülkemizde bu konu ile ilgili yapılmış araştırmalar kısıtlıdır. Gündoğdu (1995), 20 otistik ve 20 normal çocuğa sahip anne babanın kaygı, depresyon ve evlilik uyumlarını incelemiştir. Sonuçlarda otistik çocukların anne ve babalarının evlilik uyumuna ilişkin algılarının normal çocuğa sahip anne ve babalara göre daha olumlu olduğu bulunmuştur. Otistik çocukların anne ve babalarının kaygı ve depresyon düzeyleri normal çocuklara sahip anne babalara göre daha yüksek bulunmuştur.
Otistik ve zihin özürlü çocukları olan annelerin depresyon, aleksitimi ve genel psikolojik durumlarının değerlendirilmesi amacıyla yapılan bir diğer araştırmada, otistik çocukların annelerinin depresyon düzeyleri, zihinsel özürlü çocuğu olan annelerin depresyon düzeylerinden anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Deney ve kontrol grubu annelerinin aleksitimi düzeylerinde anlamlı bir farklılık bulunmazken, Ruhsal Belirti Tarama Listesi genel oranı ve alt ölçeklerine bakıldığında otistik çocuk annelerinin somatizasyon, kişilerarası duyarlılık ve ek skala alt ölçekleri dışında kalan tüm alt ölçeklerde daha yüksek (patolojik) puanlar aldıkları bulunmuştur (Fırat, 2000).
Wolff ve arkadaşları (1988) otistik çocukların anne babalarının şizoit olarak karakterize edilen kişilik özelliklerini gösterip göstermediğini incelemişlerdir. Yapılandırılmış görüşme ve klinik derecelemeler kullanan araştırmacılar, kontrol grubuyla karşılaştırıldığında empati eksikliği, şüphecilik ve duygusal bozulmalarda otistik çocuk anne babalarının daha yüksek puanlar aldıklarını bulmuşlardır.
Bouma ve Schweitzer (1990), kronik çocuk hastalıklarının aile üzerindeki etkilerini inceledikleri araştırmalarında, 24 kronik fiziksel hastalığı olan, 24 otistik bozukluğu olan ve 24 herhangi bir sorunu olmayan çocukların annelerini karşılaştırmışlardır. Sonuçlarda kronik fiziksel hastalığın otizmden daha az kaygı verici olduğu bulunmuştur.
21 yüksek fonksiyonlu otistik çocuğun anne babalarının kişilik özellikleri, sosyal yalnızlık vs. gibi özellikleri araştırılmış, sonuçta bu anne babalar araştırmacılar ile klinisyenler tarafından şizoid olarak değerlendirilmişlerdir. Araştırma sonucunda özellikle babaların daha zeki ve daha şizoid oldukları bulunmuştur (Narayen, Moyes ve Wolff,1990).
Piven ve arkadaşları (1991) 42 otistik çocuğun 81 anne babasını ve 18 Down Sendromlu çocuğun 34 anne babasını Duygu Bozuklukları ve Şizofreni Hayat Boyu Versyonu Listesi kullanarak psikiyatrik rahatsızlıkları açısından değerlendirmiştir. Otistik çocukların ailelerinde hayat boyu kaygı bozukluğunun kontrol grubundan anlamlı olarak daha yüksek olduğunu belirtmişlerdir. Araştırma sonuçlarına göre otistik çocuğun doğumundan önce oluşan ilk major depresif episod eğiliminin otistik çocuk sahibi annelerdeki varlığı bildirilmiştir.
Bolton, Pickles, Murphy ve Rutter (1998) yaptıkları araştırmada otistik ve Down Sendromlu çocukların ailelerini kullanmışlardır. Otistik çocukların 99 akrabası ve Down Sendromlu çocukların 36 akrabası ile yapılan çalışmada aile hikayeleri ve direkt görüşme ölçümleri kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlar duygu bozukluklarının, motor tiklerin, obsesif kompulsif bozukluğun otistik çocukların ailelerinde daha çok olduğunu göstermiştir. Fakat bu araştırmada birinci derecede akrabalar arasında kaygı bozuklukları, bipolar bozukluk, sosyal fobi, alkol ve madde kullanımında fark bulunmamıştır.
Piven ve Palmer (1999) 25 otistik kişinin ailesinde ve 30 Down Sendromlu kişinin ailesinde yer alana anne babaları, büyükanne ve büyükbabaları, hala, teyze, dayı ve amaçları yarı yapılandırılmış görüşmeler ve aile hikayelerini alarak değerlendirmiştir. Sonuçlar otistik kişilerin ailelerinde majör depresyon ve sosyal fobi oranlarının Down Sendromlu kişilerin ailelerinde oranla daha yüksek olduğunu göstermiştir. Ayrıca otistik kişilerin büyükanne ve büyükbabalarında, hala, teyze, dayı ev amcalarında daha yüksek oranlarda depresyon ve kaygı bulunmuştur.
Otistik ve daha hafif şiddette yaygın gelişimsel bozukluğu (PDD) olan çocukların anne babalarındaki psikiyatrik ve tıbbi bozuklukları incelemek amacıyla yapılan bir diğer çalışmada; 79 otistik ve daha hafif şiddette bozukluğu yaygın gelişimsel bozukluğu olan çocukların anne babaları ile 61 normla çocuk sahibi anne babalar karşılaştırılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, depresyon ve anksiyete Yaygın Gelişimsel Bozukluğu olan çocukların annelerinde göze batar şekilde daha yaygın bulunmuştur. Önemli derecede çok sayıda otistik ve Yaygın Gelişimsel Bozukluğu olan çocuk en az 1 tane anksiyeteli birinci dereceden bir yakın ve bir tane obsesif kompulsif bozukluğu olan ikinci dereceden bir yakına sahip olduğu görüldü. Deney grubundaki akrabaların psikiyatrik bozukluklarına bakıldığında; otistik ve Yaygın Gelişimsel Bozukluğu olan çocukların annelerinin dörtte üçünün ilk depresyon ataklarının yirmili yıllarının başlarında yani otistik çocuğun doğumundan önce olduğunu bildirdikleri saptandı ( Micali, Chakrabartı, Fombonne, 2004).
Nurit Yirmiya ve Michal Shaked (2005) yaptıkları çalışmada, otistik çocuk sahibi anne babalar daha fazla psikiyatrik problemlere sahiptir hipotezinden hareketle yaptıkları araştırmalar sonucunda çelişkili bulgular elde etmişlerdir. Araştırmaları sonucunda, deney ve kontrol gruplarına dikkat etmenin önemine vurgu yapmışlardır. Otizmin geniş fenotipi olarak kavramlaştırılabilecek belli başlı özelliklerini araştırmak için, otistik çocukların anne babaları ile obsesif-kompulsif bozukluğu, erken başlangıçlı şizofrenisi ve zeka özrü olan çocukların anne babalarının değerlendirildiği araştırmada, Kişilik Stili ve Bozukluğu Envanteri ve Semptom Sıralama Listesi kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarında, otistik çocuk anne babalarının çekingen, şizoid ve depresif alt ölçeklerinde daha yüksek puanlar aldıkları (diğer tüm gruplardan) gözlenmiştir. Sonuçlar otizmin geniş fenotipinin belli önemli özelliğini belirlemede destek sağlamış, araştırmacılar, zeka özürlü çocuk yetiştirmenin yükünün sonuçları etkileyen dışlanamaz bir faktör olduğunu düşünmüşlerdir (Sven Bölte, Susan Knecht and Fritz Poustka, 2006).
Aksaz (1990) öğretilebilir zihinsel özürlü ve otistik çocukların anne babalarının kaygı düzeyleri ile ilgili yaptığı araştırmada, iki grup arasında kaygı düzeyleri açısından anlamlı bir fark olmadığını belirtmiştir (Aydoğan, 1999,s.20, Akt.Beşikçi, 2001).
Akkök, Aşkar ve Karancı (1992) 27 otistik, 40 öğretilebilir ve 42 eğitilebilir zihinsel özürlü çocuğu olan anne babaların stres kaynaklarını, anne babaların bu durumu nasıl algıladıklarını ve stres düzeyini belirleyen değişkenleri araştırmışlardır. Sonuçlarda, aile rehberliği almış olmanın ve çocuğun özrünün otistiğe göre eğitilebilir olmasının stresi anlamlı olarak düşürdüğü bulunmuştur.
Akçakın ve Erden (1995), otistik ve kontrol grubu çocukların anne babalarının depresyonlarını Beck Depresyon Ölçeği, kaygılarını ise Durumluk Sürekli Kaygı Envanteri kullanarak değerlendirmişlerdir. Otistik bozukluğu olan çocukların annelerinin depresyon puan ortalamalarını, kontrol grubu çocukların annelerine göre anlamlı derecede daha yüksek bulmuşlardır. Otistik çocukların babalarının puan ortalamaları, kontrol grubundan daha yüksek olmakla birlikte, bu fark anlamlı bulunmamıştır. Ayrıca her iki gruptaki annelerin depresyon puan ortalaması, babalardan anlamlı ölçüde daha yüksek bulunmuştur. Araştırmacılar otistik bozukluğu olan ve kontrol grubundaki çocukların anne babalarının durumluluk ve sürekli kaygı ortalamaları arasında ise anlamlı bir fark gözlememişlerdir. Ancak her iki gruptaki çocukların annelerinin durumluk ve sürekli kaygı puan ortalamaları, babalardan daha yüksek bulunmuştur (Akt: Sarısoy, 2000) .
Arslan (2011), otistik çocuklarının ebeveynlerin çocuklarına otizm tanısı konduğunda bunu kabullenmekte zorlandıkları, yaşam şekillerinin büyük ölçüde değiştiği, kendilerini çevreden soyutladıkları, daha duygusal oldukları, gelecekten endişe duydukları, yapmak istedikleri birçok şeyden vazgeçtikleri, toplum içinde birçok güçlükler yaşadıkları sonucuna varılmıştır.
Öksüz (2008), Otistik ya da normal çocuk sahibi anne babaların aleksitimi puanları arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Anne ve babalar arasındaki karşılaştırmalarda, aleksitimi düzeyinde anlamlı farklılık bulunmamıştır. Özellikle anneler için otistik bir çocuğa sahip olmak, kalıcı birtakım duygulara yol açabilmekte, bu duygular anne babaların kişilik özelliklerini etkileyebilmektedir. Anne babaların sahip oldukları psikolojik ve psikiyatrik özelliklerin bir kısmı otizm fenotipi olarak açıklanabilirken diğer bir kısmı otistik çocuk yetiştirmenin zorluklarıyla açıklanabilmektedir.








BÖLÜM III
YÖNTEM
Bu bölümde araştırmanın türü, evreni ve çalışma grubu, veri toplama araçları, verilerin toplanması ve verilerin çözümlenmesi için kullanılan istatistiksel yöntemler yer almıştır.
3.1. Araştırma Modeli
Araştırmada karşılaştırma türü ilişkisel tarama modeli kullanılacaktır. İlişkisel tarama modeli, iki ya da daha çok sayıdaki değişken arasında birlikte değişim varlığını veya derecesini belirlemeyi amaçlayan araştırma modelidir. Karşılaştırma türü ilişkisel tarama modeli, denemesi olmayan fakat ona en yakın araştırma düzenidir (Karasar, N.,1995, s.81-84).
Araştırma İstanbul ili içerisinde gerçekleşmiştir. Otistik çocukları olan annelerin bazı değişkenlere göre ruhsal durumlarının, aleksitimi düzeylerinin ve evlilik uyumlarının incelenmesi amacıyla yapılmıştır. Araştırmada; yaş, çocuğu doğura yaşı, eğitim düzeyi, medeni durum ve gelir düzeyi değişkenleri ile Ruhsal Belirti Ölçeği, Toronto Alekstimi Ölçeği ve Evlilik Uyumu Ölçeği puanları arasındaki ilişkiler ve bu ilişkilerin yönü incelenmeye çalışılmıştır. Ayrıca araştırmada ölçeklerin birbirleriyle ilişkisi de incelenmeye çalışılmıştır.
3.2. Evren Örneklem
Evren, İstanbul İlindeki ‘Otizm’ tanısı almış çocukların anneleridir. Araştırmanın örneklemi ise; 47 anneyi içermektedir. Örneklem tek grup halindedir.


3.3. Araştırmada Kullanılan Ölçme Araçları
1. Sosyodemografik Bilgi Formu : Otistik çocuklar ve anneleri hakkında gerekli olan demografik bilgileri, çocuğun doğumu, tüp bebek varlığı, kardeş sayısı, annenin yaşı, çocuğ doğurma yaşı, medeni durumu, eğitim durumu, çalışma durumu, gelir düzeyi ile ilgili bilgileri öğrenebilmek amacıyla hazırlanan 20 itemlik sosyodemografik bilgi formu araştırmacı tarafından geliştirilmiştir.
2. Ruhsal Belirti Tarama Listesi (SCL - 90 - R) : Değişik hasta grupları ve normallerle yapılan çalışmalarda kendini anlatma envanteri olarak kullanılan SCL- 90-R, 90 maddeden ve 10 alt testten oluşur. Ölçek 1954 de Parloff, Kelman ve Frank tarafından oluşturulmuştur. Daha sonra 1965’de Parloff ve arkadaşları 58 maddeden oluşan ‘Hopkin Symptom Distress Check List’ hazırlamışlardır. 1973’de Derogatis ve arkadaşları bu ölçeğin de yetersiz olduğunu düşünerek SCL-90’ı geliştirmişlerdir. Ölçekte genel semptom indeksi 1.50 nin üzeri patolojik olarak değerlendirilir.
SCL-90-R’da alt ölçekler şunlardır
1. Somatizasyon : On iki maddelik bu alt test, vücudun kalp, damar, mide, bağırsak, solunum ve diğer sistemlerdeki fonksiyon bozuklularıyla ilgili sıkıntıları yansıtır.
2. Obsesif-Kompulsif : On maddelik bu alt test, aynı adla anılan belirtileri yansıtır Bunlar bireylerce yaşanılması arzu edilmeyen, ancak sürekli cale’ve karşı konulmaz bir biçimde yaşanan düşüncelerdir.
3. Kişilerarası Duyarlılık : Dokuz maddelik bu alt test, bireyin kendini başkalarıyla karşılaştırdığında , kişisel yetersizlik ve küçüklük duygularına kapılarak, kişiler arası ilişkilerinde kendini küçük görmesi, bu ilişkilerde zorluk çekmesi, rahatsızlık hissetmesi gibi olumsuz düşünce ve duyguları yansıtır.
4. Depresyon : On üç maddelik bu alt test, genel karamsarlık, ümitsizlik, güdülenme eksikliği, intihar düşünceleri, bilişsel ve somatik belirtileri içeren yaşantı duyumsamalarını yansıtır.
5. Kaygı : On maddelik bu alt test, klinik kaygının içerdiği belirti ve davranışları (rahatsızlık, sinirlilik, gerginlik, yorgunluk) gösterir.
6. Öfke-Düşmanlık : Altı maddelik bu alt test kızma, huzursuz olma, karşı koyma, düşmanlık, saldırganlık, sinirlilik, öfke hali, küskünlük gibi özellikleri vurgular.
7. Fobik Anksiyete : Yedi maddelik bu alt test, bireyin belirli bir nesneye, duruma karşı ısrarlı bir korku tepkisini yansıtır.
8. Paranoid Düşünce: Altı maddelik bu alt test, yansıtıcı düşünceleri, düşmanlık, şüpheci, büyüklük ve merkeziyetçi düşünceleri, bağımsızlığı kaybetme korkusu ve sanrılar gibi düşünceleri yansıtır.
9. Psikotizm: On maddelik bu alt test, içe kapanmayı, kendini yalnızlığa bırakmayı, tek başına sürdürülen hayat tarzını yansıtır.
10. Ek Skala: Bu alt test uyku, yeme sorunlarını yansıtır.
Envanterin norm çalışmaları Derogatis ve arkadaşları tarafından ABD’de 1000 psikiyatrik hastadan oluşan heterojen bir grup üzerinde yapılmıştır. Ölçeğin testtekrar test güvenirlik katsayıları, somatizasyon alt testi için, .90 ; paranoid düşünce alt testi için, . 80 ; psikotizm alt testi için , .77 ; depresyon altesti için, 0.90 ; kaygı altesti için, .85 olarak saptanmıştır (Akt. Öner, 1994).

3. Toronto Aleksitimi Ölçeği : Yirmi maddelik Toronto Aleksitimi Ölçei (TAÖ-20): Likert tipi, 1-5 arası puanlanan, 20 maddeden oluşmuş bir kendini değerlendirme ölçeğidir. Duygularını Tanımada Güçlük (TAÖ-1), Duyguları Söze Dökmede Güçlük (TAÖ-2), Dışa-Dönük Düşünme (TAÖ-3) alt-ölçekleri vardır. Yüksek puanlar yüksek aleksitimik seviyeyi gösterir. Bagby ve ark. (1994 a,b) tarafından geliştirilmiştir. Türkçe uyarlaması Güleç ve ark. (2009) tarafından yapılmıştır. Toplam ölçek Cronbach alfa değeri 0.78, alt ölçeklerin ise 0.57-0.80 arasında bulunmuştur. Doğrulayıcı faktör analizi sonuçlarına göre, aleksitimi yapısının 3 faktör varlığını sağladığı gösterilmiştir. Toronto Aleksitimi Ölçeğinin Türkçe uyarlamasının puanlama yöntemi orjinalinden farklıdır. Orjinalinde 5’li likert puanlama sistemi kullanılırken Türkçe formunda zorunlu seçme yöntemi kullanılmıştır. Kuder- Richardson formülü kullanılarak hesaplanan güvenilirlik katsayısı .65 olarak bulunmuştur. Tüm bu bulgular Toronto Aleksitimi Ölçeğinin, Türkçe formuna güvenilir ve geçerli olduğunu göstermektedir. Ölçeğin Türkçe formunda 11 ve üzeri puan alanların aleksitimik, 11’den aşağı puan alanların ise aleksitimik olmadığı bildirilmiştir.
Ülkemizde Toronto Aleksitimi Ölçeği ile Courtauld Duygu Kontrol Ölçeğinin güvenirlik ve geçerlikleri birlikte araştırılmıştır (Okyayüz, 1993 ; Akt: Fırat, S.,2000). Bu çalışmada Toronto Aleksitimi Ölçeğinin orijinal puanlama yöntemine bağlı kalınmıştır. Buna göre Cronbach Alfa katsayısı .72, test –tekrar test güvenirlik katsayısı ise .70 olarak saptanmıştır. Bu bulgular Toronto Aleksitimi ölçeğinin güvenilir bir ölçek olduğunu, ülkemizde kullanılabileceğini ortaya koymuştur.



4. Evlilik Uyumu Ölçeği: Araştırma kapsamına alınan adölesan gebe ve eşlerinin evlilikte uyum düzeylerini incelemek amacı ile Locke ve Wallace’nin (1959) gelistirdiği ve Türkiye uyarlamasını 1996 yılında Sennur Tutanel-Kıslak’ın yaptığı toplam 15 sorudan oluşan Evlilikte Uyum Ölçeği kullanılmıştır.
Asıl formu İngilizce (Marital Adjustment Test) olan Evlilikte Uyum Ölçeği Locke H. J. ve Wallace K.M. tarafından geliştirilmiş ve Sennur Tutanel-Kıslak tarafından Türkiye’de geçerlik güvenirlik çalışması yapılmıştır. Son yıllarda evlilik doyumunun kavramsallaştırılması ve ölçümünde önemli gelişmeler olmuştur, 1980’deki analiz sonuçlarına göre, Brabbury ve ark. belirttiği gibi Locheve Wallece’nin (1959) Evlilikte Uyum Ölçeği (Marital Adjustment Test) ve Spainer’in (1976) İkili Uyum Ölçeği (Dyadic Adjustment Test) gibi yaygın kullanılan standart evlilik doyum ölçekleri, farklı tipte maddelerle evliliğin niteliği hakkındaki değerlendirmeleri ve de özgül davranış ile genel etkileşim örüntü raporlarını içermektedir. Ölçek genel evlilik uyumu ile birlikte aile bütçesi, duyguların ifadesi, arkadaşlar, cinsellik ve yasam felsefesi gibi konularda anlaşma ya da anlaşamama durumu ve güven, çatışma çözme, boş zaman ve ev dışı etkinliklerde ilişki tarzını ölçmektedir.
3.4. Verilerin Toplanması
Otistik çocukların anneleri İstanbul’daki Özel Ada Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezine devam eden otistik çocukların annelerinden seçilmiştir. Araştırma yapmak için kurum müdüründen izin alınmıştır. Anneler ile görüşülmüş araştırma hakkında bilgi verilmiş ve annelerden yapılması istenen ölçekler ellerine verilmiştir. “Sosyodemografik Bilgi Formu”, “Ruhsal Belirti Tarama Listesi Türkçe Formu” (SCL-90 R) , “Toronto Aleksitimi Ölçeği” ve “Evlilikte Uyum Ölçeği” araştırmacı tarafından annelere dağıtılmış ve anneler evlerinde yapıp getirmişler ve araştırmacıya teslim etmişlerdir.

3.5. Verilerin Çözümü ve Yorumlanması
Verilerin toplanması işlemi tamamlandıktan sonra, envanterler puanlanmıştır. Sosyodemografik form, Ruhsal Belirti Tarama Testi, Toronto Aleksitimi Ölçeği, Evlilik Uyum Ölçeği’nden elde edilen veriler bilgisayarda kodlanmış ve istatistiksel çözümlemeleri SPSS 16.0 programında yapılmıştır.
Araştırmanın amacına uygun olarak şu ilişkisel çözümlemeler gerçekleştirilmiştir.
1. Anket sorularındaki demografik bilgileri belirleyebilmek için veriler Frekans tablosu ve grafikler ile sunulmuştur.
2. Gruplar arası karşılaştırmalarda, SCL 90 ve Toronto Aleksitimi Ölçeği. Evlilik Uyum Ölçeği’nden elde edilen veriler, verilerin uygunluğuna göre Parametrik yöntemlerden faktöriyel varyans analizi; parametrik olamayan 2 Bağımsız örnek Mann-Whitney U testi, 2 Bağımlı örnek Wilcoxon testi, k bağımsız örnek Kruskal-Wallis testi ile test edilmiştir.
3. Ölçekler arası karşılaştırmalarda Spearman korelasyon testi kullanılmıştır.
4. Ölçekler ile anket sorularının karşılaştırılmasında Ki-kare testi kullanılmıştır.
Elde edilen istatistiklerin manidarlığı istatistiksel olarak dünya standartlarında kabul gören 0,05 anlamlılık düzeyinde sınanmış, bulgular araştırmanın amacına uygun olarak tablolar halinde verilmiştir.



BÖLÜM IV
BULGULAR
Araştırmanın amacına yönelik bulgular aşağıda verilmiştir.
4.1. Sosyodemografik Bilgi Formuna İlişkin Bulgular
Tablo 1. Otistik çocuk sahibi annelerin demografik özellikleri ile ilgili analiz
N %
Yaş grupları 29 yaş ve altı 12 25,5%
30-34 yaş 15 31,9%
35-39 yaş 15 31,9%
40- yaş ve üstü 5 10,6%
Toplam 47 100%
Eğitim düzeyi İlkokul 24 51,1%
Lise 13 27,7%
Üniversite 10 21,3%
Toplam 47 100%
Çalışma durumu Çalışıyor 9 19,1%
Çalışmıyor 38 80,9%
Toplam 47 100%
Annenin çocuğu doğurma yaşı 20-24 yaş 15 31,9%
25-29 yaş 24 51,1%
30-34 yaş 8 17,0%
Toplam 47 100%
Annenin medeni durumu Evli 34 72,3%
Boşanmış 11 23,4%
Dul 2 4,3%
Toplam 47 100%
Annenin memleketi Şehir 24 51,1%
Büyükşehir 23 48,9%
Toplam 47 100%
Annenin kronik fiziksel rahatsızlık durumu Var 2 4,3%
Yok 45 95,7%
Toplam 47 100%
Annenin kronik ruhsal rahatsızlık durumu Var 12 25,5%
Yok 35 74,5%
Toplam 47 100%
Sosyal destek alma durumu Evet 17 36,2%
Hayır 30 63,8%
Toplam 47 100%

Araştırmaya katılan otistik çocukların % 25’inin annesinin yaşı 29 yaşın altında, %31,9’unun annesinin yaşı 30-34 yaş arasında, %31,9’unun annesinin yaşı 35-39 yaş arasında ve %5’inin annesinin yaşı 40 yaş üstünde bulunmaktadır. Araştırmaya katılan otistik çocukların %51,1’inin annesi ilkokul mezunu, %27,7’sinin annesi lise mezunu ve %21,3’ünün annesi üniversite mezunu olarak bunmuştur.Araştırmaya katılan otistik çocukların % 19,1’inin annesi çalışıyor, %80,9’unun annesi çalışmamaktadır. Araştırmaya katılan otistik çocukların %31,9’unun annesinin doğurma yaşı 20-24 yaş arasında, %51,1’inin annesinin doğurma yaşı 25-29 yaş arasında ve %17’sinin annesinin doğurma yaşı 30-34 yaş arasında bulunmaktadır. Araştırmaya katılan otistik çocukların %72’sinin annesinin medeni durumu evli, %23,4’ünün annesinin medeni durumu boşanmış ve %4,3’ünün annesinin medeni durumu dul bulunmaktadır. Araştırmaya katılan otistik çocukların %51,1’inin annesinin memleketi şehir, %48,9’unun annesinin memleketi büyükşehir olarak bulunmuştur. Araştırmaya katılan otistik çocukların %25,5’inin annesinin kronik ruhsal rahatsızlığının olduğu, %74,5’inin kronik ruhsal rahatsızlığının olmadığı bulunmuştur. Araştırmaya katılan otistik çocukların %4,3’ünün annesinin kronik fiziksel rahatsızlığının olduğu, %95,7’sinin kronik fiziksel rahatsızlığının olmadığı bulunmuştur. Araştırmaya katılan otistik çocukların %36,2’sinin annesinin sosyal destek aldığı, %63,8’inin sosyal destek almadığı bulunmuştur.
Tablo 2. Otistik çocukların demografik bilgileri ile ilgili analiz
N %
Çocuğun cinsiyeti Kız 8 17,0%
Erkek 39 83%
Toplam 47 100%
Çocuk yaş grupları 3-6 yaş 27 57,4%
7-12 yaş 20 42,6%
Toplam 47 100%
Tüp bebek Evet 5 10,6%
Hayır 42 89,4%
Toplam 47 100%

Araştırmaya katılan otistik çocukların %17’sinin cinsiyeti kız, %83’ünün cinsiyeti erkek olarak bulunmaktadır. Araştırmaya katılan otistik çocukların %57,4’ünün 3-6 yaş arasında, %42,6’sının 7-12 yaş arasında olduğu bulunmaktadır. Araştırmaya katılan otistik çocukların %10,6’sının tüp bebek olduğu, %89,4’ünün tüp bebek olmadığı bulunmuştur.
4.2. Otistik Çocuk Sahibi Annelerin Ruhsal Belirti Envanteri’ne (SCL-90) İlişkin Bulgular
Tablo 3. Otistik çocuk sahibi annelerin SCL-90 puanlarının eğitim durumlarına göre Anova Testi Analizleri
Ölçek Varyansın Kaynağı Kareler Toplamı sd Kareler Ort. F P Anlamlı fark
Scl90
Depresyon Guruplararası 3,430 2 1,715 23,436 ,000 1-2,1-3
Guruplariçi 3,220 44 ,073
Toplam 6,650 46
Scl90 Öfke Guruplararası 1,583 2 ,792 7,665 ,001 1-2,1-3
Guruplariçi 4,545 44 ,103
Toplam 6,128 46
Scl90
Ek Skala Guruplararası 2,176 2 1,088 17,095 ,000 1-2,1-3
Guruplariçi 2,801 44 ,064
Toplam 4,977 46

Anne Eğitim Durumuna SCL90 depresyon alt ölçeği puanları ile anne eğitim düzeyleri arasında anlamlı bir fark vardır (p < 0.05). Annelerin SCL90 Depresyon alt ölçeği puanları anne eğitim durumuna göre değişmektedir. Bu farkın hangi eğitim düzeyleri arasında olduğunu bulmak için Tukey HSD testi sonucuna göre, İlkokul-Üniversite eğitim düzeyleri arasında belirlenmiştir. Eğitim yükseldikçe SCL90 depresyon alt ölçeği puan ortalaması düşmektedir.
Anne Eğitim Durumuna SCL90 öfke alt ölçeği puanları ile anne eğitim düzeyleri arasında anlamlı bir fark vardır (p < 0.05). Annelerin öfke alt ölçeği puanları anne eğitim durumuna göre değişmektedir. Bu farkın hangi eğitim düzeyleri arasında olduğunu bulmak için Tukey HSD testi sonucuna göre, İlkokul-Üniversite ve İlkokul-Lise eğitim düzeyleri arasında belirlenmiştir. Eğitim yükseldikçe öfke alt ölçeği puan ortalaması düşmektedir.
Anne Eğitim Durumuna SCL90 ek skala alt ölçeği puanları ile anne eğitim düzeyleri arasında anlamlı bir fark vardır (p < 0.05). Annelerin ek skala alt ölçeği puanları anne eğitim durumuna göre değişmektedir. Bu farkın hangi eğitim düzeyleri arasında olduğunu bulmak için Tukey HSD testi sonucuna göre, İlkokul-Üniversite ve İlkokul-Lise eğitim düzeyleri arasında belirlenmiştir. Eğitim yükseldikçe ek skala altölçeği puan ortalaması düşmektedir.
Tablo 4. SCL-90 Genel Belirti Ortalaması Alt ölçeği Puanının Annenin Eğitim Grubuna Göre Kruskal-Wallis Testi Analizleri
Ölçek Eğitim Durumları N Sınıf Ort. Sd X2 p Fark
Scl90
Genel belirti ortalaması İlkokul 24 27,69 2 9,767 ,008 1-3,2-3
Lise 13 26,38
Üniversite 10 12,05

Anne Eğitim grubu ile Scl90 genel belirti ortalaması alt ölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır (p< 0.05). Bu farkın hangi gurup yada gruplar lehine olduğunu anlamak için ikili Mann-Whitney U Testi karşılaştırmaları sonucunda; Annenin Eğitim Durumu (ilkokul) Scl90 genel belirti ortalaması alt ölçeği puanları ile Eğitim Durumu (Lise) Scl90 genel belirti ortalaması puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur (p> 0.05). Annenin Eğitim Durumu (ilkokul) Scl90 genel belirti ortalaması alt ölçeği puanları ile Eğitim Durumu (Üniversite) Scl90 genel belirti ortalaması alt ölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır (p< 0.05). Annenin Eğitim Durumu (Lise) Scl90 genel belirti ortalaması alt ölçeği puanları ile Eğitim Durumu (Üniversite) Scl90 genel belirti ortalaması alt ölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır (p< 0.05).
Tablo 5. SCL90 Fobik Anksiyete Alt Ölçeği Puanının Annenin Doğum Yaptığı Yaş Grubuna Göre Anova Testi Sonuçları
Ölçek Varyansın Kaynağı Kareler Toplamı sd Kareler Ort. F P Anlamlı fark
Sc90 Fobik Anksiyete Guruplararası 2,267 2 1,133 7,083 ,002 1-2
Guruplariçi 7,041 44 ,160
Toplam 9,308 46

Anne doğum yaş grubu ile fobik anksiyete alt ölçeği puanları arasında anlamlı bir fark vardır (p < 0.05). Annelerin fobik anksiyete alt ölçeği puanları anne doğum yaş grubuna göre değişmektedir. Bu farkın hangi anne doğum yaş grubuna arasında olduğunu bulmak için Tukey HSD testi sonucuna göre, (20-24 yaş grubu) ve (25-29 yaş grubu) arasında belirlenmiştir. Eğitim yükseldikçe fobik anksiyete alt ölçeği puan ortalaması düşmektedir. (20-24 yaş grubu) ortalaması =1,0413> (25-29 yaş grubu) ortalaması =,5458 olarak bulunmuştur.
Tablo 6. SCL90 Kaygı Alt Ölçeği Puanının Annenin Doğum Yaptığı Yaş Grubuna Göre Kruskal-Wallis Testi Sonuçları
Ölçek Annenin Doğurduğu
Yaş Grubu N Sınıf Ort. Sd X2 p Fark
Scl 90
Öfke 20-24 Yaş 15 30,80 2 7,128 ,028 1-2
25-29 Yaş 24 19,00
30-34 Yaş 8 26,25

Annenin Doğurduğu Yaş Grubu ile Scl90 öfke altölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır (p< 0.05). Bu farkın hangi gurup ya da gruplar lehine olduğunu anlamak için ikili Mann-Whitney U Testi karşılaştırmaları sonucunda; Annenin Doğurduğu Yaş Grubu (20-24 Yaş) Scl90 öfke altölçeği puanları ile Yaş Grubu (25-29 Yaş) Scl90 öfke altölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır (p< 0.05). Annenin Doğurduğu Yaş Grubu (20-24 Yaş) Scl90 öfke alyölçeği puanları ile Yaş Grubu (30-34 Yaş) Scl90 öfke altölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur (p > 0.05). Annenin Doğurduğu Yaş Grubu (25-29 Yaş ) Scl90 öfke altölçeği puanları ile Yaş Grubu (30-34 Yaş ) Scl90 öfke altölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur (p > 0.05). Anne Doğum Yaş Grubu (20-24 Yaş) olan annelerin Scl90 öfke altölçeği puanının sıra ortalaması, Anne Doğum Yaş Grubu (25-29 Yaş) olan annelerin Scl90 öfke altölçeği puanının sıra ortalamasından daha yüksektir. (25,83>16,35).
Tablo7. SCL90 Genel Belirti Ortalaması Puanlarının Annenin Çalışma Durumuna Göre Mann-Whitney U Testi Sonuçları
Ölçek Annenin çalışma durumu n Sıra Toplamı Sıra Ortalaması U Z p
Sc90 Genel Belirti Ortalaması Çalışıyor 9 113,50 12,61 68,500 -3,596 ,005
Çalışmıyor 38 1014,50 26,70
Toplam 47

Anne Çalışma durumu ile SCL90 Genel belirti ortalaması puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır (p < 0.05). Çalışmayan annelerin Genel belirti ortalaması puanı sıra ortalaması, çalışan annelerin Genel belirti ortalaması puanları sıra ortalamasından daha yüksektir. (26,70>12,61).

Tablo 8. SCL90 Kişilerarası Duyarlılık Alt Ölçeği Puanının Annenin Çalışma Durumuna Göre t Testi Sonuçları
Ölçek Anne Çalışma Durumu N X S sd t p
Scl90 Kişilerarası duyarlılık Çalışıyor 9 1,3667 ,38161 45 4,726 ,000
Çalışmıyor 38 2,0792 ,41193

Anne Çalışma durumu ile Scl90 Kişilerarası duyarlılık alt ölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır (p < 0.05). Çalışmayan annelerin Scl90 Kişilerarası duyarlılık alt ölçeği puanları ortalaması, çalışan annelerin Scl90 Kişilerarası duyarlılık alt ölçeği puanlarının ortalamasından daha yüksektir.
Tablo 9. SCL90 Depresyon Alt Ölçeği Puanının Annenin Çalışma Drumuna Göre t Testi Sonuçları
Ölçek Anne Çalışma Durumu N X S sd t p
Sc90 Depresyon Çalışıyor 9 1,8022 ,42121 45 -2,874 ,006
Çalışmıyor 38 2,1787 ,33691

Anne Çalışma durumu ile Scl90 Depresyon alt ölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır (p<0.05). Çalışmayan annelerin Scl90 Depresyon alt ölçeği ortalama puanları, çalışan annelerin Scl90 Depresyon ortalama puanlarından daha yüksektir.



Tablo 10. SCL90 Öfke Alt Ölçeği Puanının Annenin Çalışma Durumuna Göre t Testi Sonuçları
Ölçek Anne Çalışma Durumu N X S sd t p
Scl90 Öfke Çalışıyor 9 1,0256 ,38984 45 -4,639 ,001
Çalışmıyor 38 1,4511 ,31172

Anne Çalışma durumu ile Scl90 öfke altölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır (p < 0.05).Çalışmayan annelerin Scl90 öfke altölçeği ortalama puanları, çalışan annelerin Scl90 öfke altölçeği ortalama puanlarından daha yüksektir.
Tablo 11. SCL90 Ek Skala Alt Ölçeği Puanının Annenin Çalışma Durumuna Göre t Testi Sonuçları
Ölçek Anne Çalışma Durumu N X S sd t p
Scl90
Ek Skala Çalışıyor 9 1,4378 ,31835 45 -4,639 ,000
Çalışmıyor 38 1,9082 ,26285

Anne Çalışma durumu ile Scl90 ek skala altölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır (p<0.05). Çalışmayan annelerin Scl90 ek skala altölçeği ortalama puanları, çalışan annelerin Scl90 ek skala altölçeği ortalama puanlarından daha yüksektir.
4.3. Ruhsal Belirti Envanteri, Toronto Aleksitimi Ölçeği ve Evlilik Uyumu Ölçeği Puanlarının Birbirleriyle Karşılaştırılması Sonuçları
Tablo 12. SCL-90 Ruhsal Belirti Tarama Envanteri’nin Toronto Aleksitimi Ölçeği, Evlilik Uyumu Ölçekleri ile Karşılaştırılması Korelasyon Analizi Sonuçları
r p
TAÖ SCL-90 ,-169 ,257
EUÖ SCL-90 ,091 ,542


Tablo 13. Toronto Aleksitimi Ölçeği’nin SCL-90 Ruhsal Belirti Tarama Envanteri, Evlilik Uyumu Ölçekleri İle Karşılaştırılması Korelasyon Analizi Sonuçları
r p
SCL-90 TAÖ ,-169 ,257
EUÖ TAÖ -,372 ,010

Tablo 14. Evlilik Uyumu Ölçeği’nin SCL-90 Ruhsal Belirti Tarama Envanteri, Toronto Aleksitimi Ölçekleri ile Karşılaştırılması Korelasyon Analizi Sonuçları
r p
SCL-90 EUÖ ,091 ,542
TAÖ EUÖ -,372 ,010

Katılımcıların SCL-90 Ruhsal Belirti Tarama Envanteri ile Toronto Aleksitimi Ölçeği puanları arasında negatif yönde düşük düzeyde bir ilişki bulunmuştur (r= -.169, p<.05). Buna göre SCL-90 Ruhsal Belirti Tarama Envanteri ile Toronto Aleksitimi Ölçeği puanlarının azalışı birlikte gözlenmektedir.
Katılımcıların SCL-90 Ruhsal Belirti Tarama Envanteri ile Evlilik Uyum Ölçeği puanları arasında pozitif yönde düşük düzeyde bir ilişki bulunmuştur (r= .091, p<.05). Buna göre SCL-90 Ruhsal Belirti Tarama Envanteri puanlarındaki artış ile evlilik uyum ölçeği puanlarındaki artışı birlikte gözlenmektedir.
Katılımcıların Toronto Aleksitimi Ölçeği ile Evlilik Uyum Ölçeği puanları arasında negatif yönde orta düzeyde bir ilişki bulunmuştur (r= -.372, p<.05). Buna göre Toronto Aleksitimi Ölçeği puanlarındaki artış ile Evlilik Uyum Ölçeği puanlarının azalışı birlikte gözlenmektedir.
BÖLÜM V
SONUÇLAR VE TARTIŞMA

5.1. Ruhsal Belirti Tarama Envanteri (SCL-90 ) Sonuçları ve Tartışma
Scl-90 ruhsal Belirti Tarama Ölçeği genel puan ortalaması ve alt ölçekler puanlarına bakıldığında annelerin eğitim durumlarına göre depresyon, öfke ve ek skala alt ölçekleri hariç diğer alt ölçekeri ile eğitim düzeyi arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır.
Annenin doğum yaptığı yaş ile Scl-90 fobik anksiyete ve kaygı alt ölçeği hariç diğer alt ölçekler arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır.
Annenin çalışma durumu ile Scl-90 genel belirti indeksi, depresyon, öfke ve ek skala alt ölçeği hariç diğer alt ölçekler arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır.
5.2. Toronto Aleksitimi Ölçeğinin (TAÖ) Sonuçları ve Tartışma
Toronto Aleksitimi puanlarına bakıldığında annenin yaşı, medeni durumu, doğum yaptığı yaşı, eğitim durumu, çalışma durumu değişkenleri ile aleksitimi puanları arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır.
5.3. Evlilik Uyumu Ölçeği (EUÖ) Sonuçları ve Tartışma
Evlilik uyumu puanlarına bakıldığında annenin yaşı, medeni durumu, doğum yaptığı yaşı, eğitim durumu, çalışma durumu değişkenleri ile evlilik uyumu puanları arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Otistik ve Normal Çocuğa Sahip Ebeveynlerin Psikiyatrik Özellikleri, Evlilik Uyumları ve Aile İşlevselliğinin İncelenmesi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Selin ALKIŞ AYTEN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Selin ALKIŞ AYTEN'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Selin ALKIŞ AYTEN'in Makaleleri
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Otistik ve Normal Çocuğa Sahip Ebeveynlerin Psikiyatrik Özellikleri, Evlilik Uyumları ve Aile İşlevselliğinin İncelenmesi' başlığıyla benzeşen toplam 25 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Sınav Kaygısı Ekim 2015
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


12:00
Top