Ruhsal Sorunlar Hastalık Mıdır Yoksa Algı ve İnanç Sorunu Mudur
Kanser neden kişileri en ağır depresif sürece sokar? Bilinçaltımıza kodlanan "Kanser ölümcül bir hastalıktır algısından, …Ben ölümcül bir derde müptela oldum…" inancından dolayı.
Ruhumuzu emanet ettiğimiz Psikiyatri bu sürece “Major depresyon hastalığı eşlik ediyor” der.
Hayır… Birincisi depresyon hastalık değildir, bozukluktur. Bunu kendi mesleki kitapları yazar ama halka ısrarla (ne hikmetse) hastalık demeye devam ederler. İkincisi de buradaki tablo bozukluk bile değildir.
İşte ispatı:
Kanserin kesin tedavisi bulunsaydı da bilinçaltımızdaki bu “Kanser ölümcül bir hastalıktır” algısı değişseydi şayet, artık kanser bizde bu tabloyu inşa edemeyecek, öyle ki griple aynı psikolojiyi üretir hale gelecekti.
Yahut kanser tedavisi olumlu gidip de kişi kesin kurtulduğunu öğrendiğinde yani bilinçaltında harekete geçen algı ve inanç boşa çıktığında bu major depresyon hastalığı denilen ağır psikolojiden eser kalmaz genelde. Ne olmuştur? Bu sorun bir ruhsal hastalık ise etkili bir kanser tedavisiyle birlikte bir anda nasıl iyileşmiştir? Nasıl olacak, algısı ve inancı değiştiği için! Öleceğim inancı “Kurtuldum, yaşayacağım” algısına dönüştüğü için…
Demek ki sorun serotonin ve hastalık sorunu vs. değil; tamamen bir algı ve inanç sorunu... Bu örnek aynı zamanda insan psikolojisinin major depresyon denilen düzeyde ağır bir ruhsal tablo yaşaması için illa ki hasta olmasının gerekmediğini, bir “kansere yakalandım” haberini almasının bile yeterli geldiğini de ispat etmektedir. Demek ki tabloya / tablonun derecesine vs. bakarak hastalık demek son derece yanlış! Bu durumda mevcut psikiyatri bu hatayı sürekli işliyor çünkü o sadece eldeki tabloya bakarak tanı koyuyor.
Bir başka örnek vereyim!
Aldatma kişileri neden etkiler?
Bilinçaltımıza kodlanmış olan “Aldatma kötü bir şeydir” inancından dolayı. Bu inancı değiştirin, artık aldatma kişileri eskisi kadar -hatta belki de hiç- rahatsız etmemeye başlayacaktır.
İçki içen birisi diyelim ki manen rahatsız oldu. Sizce bunu neden yaşar? İçki günahtır, içki kötüdür inancından dolayı... Kişiyi rahatsız eden sanıldığı gibi içki içme eyleminin kendisi değildir! İçki kötüdür algısıdır; içki günahtır inancıdır. Bu inanç ne derece kuvvetli ise bize olan etkisi de o oranda fazla olacaktır.
Aynı şekilde sizi etkileyen depresyon, atak, takıntı vb. değildir; bilinçaltınızdaki “Bunlar sorundur, bunlar hastalıktır, …sorunum nüksetti” vb. inancınızdır. Her depresif yahut panik ya da obsesif atak nüksettiğinde bilinçaltınızdaki bu inanç tetiklenerek aktif hale gelir ve siz esasında bu algı ve inanç nedeniyle etkilenirsiniz. Bu algının ve inancın kuvveti ne kadar fazla ise etkilenme derecesi de o oranda fazla olacaktır. Bu, hastalığınızın şiddetini değil; bilinçaltı algınızın ve hastalık inancınızın kuvvetini gösterir.
Bu algıyı ve inancı inşa eden modern psikiyatri ve onun özgüveni düşük yaveri, ona yakın durdukça kendisini daha değerli hisseder hale gelmiş bulunan psikolojidir. Bunlara göre sizi etkileyen bu algı ve inanç değildir; hastalık dediği şeylerin nüksedip nüksetmemesidir. Yukarıdaki örnekler üzerinden söyleyecek olursak bunlara göre kişileri etkileyen aldatılmak ve içki içmektir. Hayır, bizi etkileyen aldatılma inancımız ve içki içme algımızdır.
Görüldüğü üzere ruhsal sorunların kaynağını bile daha doğru düzgün tespit ve tahlil edemeyen bu iki branş haliyle alakasız tıbbi ve benzeri tedavi metotlarını devreye sokmuş, böylece havanda su dövme kabilinden yardım metotlarıyla sadece kitlelerdeki sorunlu insan sayısını artırmaktadır. Sorun tahlili bu olan bir alanın çözüm tedavisi nasıl doğru ve düzgün olabilir ki! Bir algı ve inanç sorununa bir anomali, bir patoloji, bir hastalık olarak bakılması kitlelerin ruh sağlığı için en büyük tehlike değil de nedir?
Zaten bu yüzden bu alandaki sorunlar bu iki branşın popülaritesiyle ve yaygınlığıyla paralel bir biçimde çoğalmaktadır. Mantıken bakınca hekim ya da psikolog herhangi bir ruhsal yardım profesyoneli şayet senede 5 kişiyi tedavi etseydi gerçek manada tek bir sorunlu kişinin kalmaması gerekirdi. Demek ki bu bile mümkün olmuyor. Bir algı ve inanç sorununa tıbbi bir hastalık diyenlerin devreye alakasız tedavi metotlarını sokmuş olmasından, bu vahim derecede hatalı sürecin sonucunun ise bu elim netice olmasından daha doğal ne olacaktır ki!
Şayet söz konusu psikolojimiz ise her şey algı ve inanç sorunudur. Hatta öyle ki insanoğluna mutluluk hastalık, mutsuzluk en büyük mutluluk diye öğretilseydi insanlar mutluluktan mutsuz, mutsuzluktan mutlu olurlardı.
Psikolog
İzzet GÜLLÜ
Ruhumuzu emanet ettiğimiz Psikiyatri bu sürece “Major depresyon hastalığı eşlik ediyor” der.
Hayır… Birincisi depresyon hastalık değildir, bozukluktur. Bunu kendi mesleki kitapları yazar ama halka ısrarla (ne hikmetse) hastalık demeye devam ederler. İkincisi de buradaki tablo bozukluk bile değildir.
İşte ispatı:
Kanserin kesin tedavisi bulunsaydı da bilinçaltımızdaki bu “Kanser ölümcül bir hastalıktır” algısı değişseydi şayet, artık kanser bizde bu tabloyu inşa edemeyecek, öyle ki griple aynı psikolojiyi üretir hale gelecekti.
Yahut kanser tedavisi olumlu gidip de kişi kesin kurtulduğunu öğrendiğinde yani bilinçaltında harekete geçen algı ve inanç boşa çıktığında bu major depresyon hastalığı denilen ağır psikolojiden eser kalmaz genelde. Ne olmuştur? Bu sorun bir ruhsal hastalık ise etkili bir kanser tedavisiyle birlikte bir anda nasıl iyileşmiştir? Nasıl olacak, algısı ve inancı değiştiği için! Öleceğim inancı “Kurtuldum, yaşayacağım” algısına dönüştüğü için…
Demek ki sorun serotonin ve hastalık sorunu vs. değil; tamamen bir algı ve inanç sorunu... Bu örnek aynı zamanda insan psikolojisinin major depresyon denilen düzeyde ağır bir ruhsal tablo yaşaması için illa ki hasta olmasının gerekmediğini, bir “kansere yakalandım” haberini almasının bile yeterli geldiğini de ispat etmektedir. Demek ki tabloya / tablonun derecesine vs. bakarak hastalık demek son derece yanlış! Bu durumda mevcut psikiyatri bu hatayı sürekli işliyor çünkü o sadece eldeki tabloya bakarak tanı koyuyor.
Bir başka örnek vereyim!
Aldatma kişileri neden etkiler?
Bilinçaltımıza kodlanmış olan “Aldatma kötü bir şeydir” inancından dolayı. Bu inancı değiştirin, artık aldatma kişileri eskisi kadar -hatta belki de hiç- rahatsız etmemeye başlayacaktır.
İçki içen birisi diyelim ki manen rahatsız oldu. Sizce bunu neden yaşar? İçki günahtır, içki kötüdür inancından dolayı... Kişiyi rahatsız eden sanıldığı gibi içki içme eyleminin kendisi değildir! İçki kötüdür algısıdır; içki günahtır inancıdır. Bu inanç ne derece kuvvetli ise bize olan etkisi de o oranda fazla olacaktır.
Aynı şekilde sizi etkileyen depresyon, atak, takıntı vb. değildir; bilinçaltınızdaki “Bunlar sorundur, bunlar hastalıktır, …sorunum nüksetti” vb. inancınızdır. Her depresif yahut panik ya da obsesif atak nüksettiğinde bilinçaltınızdaki bu inanç tetiklenerek aktif hale gelir ve siz esasında bu algı ve inanç nedeniyle etkilenirsiniz. Bu algının ve inancın kuvveti ne kadar fazla ise etkilenme derecesi de o oranda fazla olacaktır. Bu, hastalığınızın şiddetini değil; bilinçaltı algınızın ve hastalık inancınızın kuvvetini gösterir.
Bu algıyı ve inancı inşa eden modern psikiyatri ve onun özgüveni düşük yaveri, ona yakın durdukça kendisini daha değerli hisseder hale gelmiş bulunan psikolojidir. Bunlara göre sizi etkileyen bu algı ve inanç değildir; hastalık dediği şeylerin nüksedip nüksetmemesidir. Yukarıdaki örnekler üzerinden söyleyecek olursak bunlara göre kişileri etkileyen aldatılmak ve içki içmektir. Hayır, bizi etkileyen aldatılma inancımız ve içki içme algımızdır.
Görüldüğü üzere ruhsal sorunların kaynağını bile daha doğru düzgün tespit ve tahlil edemeyen bu iki branş haliyle alakasız tıbbi ve benzeri tedavi metotlarını devreye sokmuş, böylece havanda su dövme kabilinden yardım metotlarıyla sadece kitlelerdeki sorunlu insan sayısını artırmaktadır. Sorun tahlili bu olan bir alanın çözüm tedavisi nasıl doğru ve düzgün olabilir ki! Bir algı ve inanç sorununa bir anomali, bir patoloji, bir hastalık olarak bakılması kitlelerin ruh sağlığı için en büyük tehlike değil de nedir?
Zaten bu yüzden bu alandaki sorunlar bu iki branşın popülaritesiyle ve yaygınlığıyla paralel bir biçimde çoğalmaktadır. Mantıken bakınca hekim ya da psikolog herhangi bir ruhsal yardım profesyoneli şayet senede 5 kişiyi tedavi etseydi gerçek manada tek bir sorunlu kişinin kalmaması gerekirdi. Demek ki bu bile mümkün olmuyor. Bir algı ve inanç sorununa tıbbi bir hastalık diyenlerin devreye alakasız tedavi metotlarını sokmuş olmasından, bu vahim derecede hatalı sürecin sonucunun ise bu elim netice olmasından daha doğal ne olacaktır ki!
Şayet söz konusu psikolojimiz ise her şey algı ve inanç sorunudur. Hatta öyle ki insanoğluna mutluluk hastalık, mutsuzluk en büyük mutluluk diye öğretilseydi insanlar mutluluktan mutsuz, mutsuzluktan mutlu olurlardı.
Psikolog
İzzet GÜLLÜ
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Ruhsal Sorunlar Hastalık Mıdır Yoksa Algı ve İnanç Sorunu Mudur" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.İzzet GÜLLÜ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.İzzet GÜLLÜ'nün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
159 Beğeni
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.