Cinsel Yetersizliğin Üstesinden Gelmek
CİNSEL YETERSİZLİĞİN ÜSTESİNDEN GELMEK,
Cinsel problemlerin tedavisinde biyolojik, psikolojik ve sosyolojik faktörler arasındaki ince etkileşimlerin değerlendirilmesi gerekmektedir. Cinsel birleşmeyi ‘dürtü’ ya da ‘ihtiyaç’ olarak değerlendirmek, sosyal değerler ağını, kültürel tabuları ve kişisel tutumları yok saymak demektir. Cinsel problemlerin büyük çoğunluğu da, psikolojik (tutumsal) nedenlerden kaynaklanmaktadır. Çok az cinsel problem yapısal, hormonal ya da nöral yetersizliklerden kaynaklanır. Bu nedenle, iyi bir cinsel terapi, sorunun biyolojik, hormonal ya da nöral bir sebepten kaynaklı olmadığından emin olduktan sonra başlar.
Cinsel bilgi, günümüzde parça parça ve şaşırtıcı bir biçimde tam da doğru olmayan şekillerde elde edilmektedir. Yalnızca kendi toplumumuz değil, neredeyse her toplum cinsellikle ilgili tutumunda zorluklar yaşamaktadır. Yasaklar, tabular, ‘aile terbiyesi’ adı altındaki baskılamalar, abartılmış cinsel öyküler, ilk gece efsanesi gibi konular da bu tutumu koruyucu birer role sahiptir.
Cinsel problemler oldukça sık görülen ‘psikolojik’ sorunlardır. Bu konuda sorun yaşayan bireyler veya çiftler, uygun bir tedavi görene kadar aylar hatta belki yıllarca beklemektedirler. Tedaviye karar verenler de cinsel terapiyi kaliteli ve sağlıklı bir şekilde uygulayacak uzman sayısının az olmasından kaynaklı sorunlarına tam olarak bir çözüm bulamamaktadırlar.
Cinsel bozuklukların etkili teşhis, tedavi ve danışmanlığı için özel uzmanlık bilgisi ve tecrübesi olan terapistlere başvurulmalıdır. Cinsel bozuklukların tedavisi diğer bir takım bozuklukların tedavisi ile birçok ortak özelliğe sahip olsa da cinsel bozuklukların etkili tedavisi için ek olarak birtakım özel müdahaleler ve tedavi önlemleri gerekmektedir. Örneğin; her cinsel sorun için çift terapisi ve cinsel terapi mutlaka eş zamanlı yürütülmelidir. Çünkü cinsellik birliktelikler için son derece önemli bir unsurdur ve bu alandaki bir bozulma aynı zamanda çiftler arasındaki iletişimin kopmasına, bozulmasına, gerilmesine sebebiyet verebilir. Aynı şekilde çiftler arasındaki iletişim sıkıntıları da bir şekilde cinsel hayatlarına etki edecektir. Bunun yanı sıra, çiftlerin paylaştıkları cinsellik, başlı başına bir iletişim biçimi olup, sadece yatakta gerçekleşmez. Birbirine karşı çekim duyan çiftler sadece birbirlerine bakarak bile iyi hissedebilirler, hatta aralarında herhangi bir fiziksel temas olmaksızın, birbirlerine haz yaşatabilirler. Cinselliğin sadece yatakta, karanlıkta, ya da evin belirli bölümlerinde (yatak odası gibi) yapılması gereken bir iş olduğuna dair inançlar, çiftlerin gün geçtikçe cinselliği evliliğin veya birlikteliklerinin getirisi olan bir görev olarak algılamaya başlamalarına sebebiyet verir. Bu bakış açısı, aslında, temelde varlık amacı haz olan bir olguyu sıkıcı ve yapılması gereken bir iş statüsüne taşınmaya mahkum bırakır. Hal böyle olunca, çiftler, birlikteliklerinin başlarında birbirlerine karşı duydukları cinsel isteği kaybetmeye, cinselliğe gerektiği kadar vakit ayırmamaya başlarlar. Bu tür durumlarda cinselliğe karşı ilginin azalmasında, çiftin birbirleri arasındaki ilişkinin dinamiğinin değişmesi de büyük rol oynasa da; bu durum bizleri tekrar ilişki problemlerinin cinsel sorunlara; cinsel sorunların da ilişkisel boyutta zedelenmelere sebebiyet verdiği görüşüne getirir. Yani, bu iki durum maalesef birbirini destekler ve bu alanların herhangi birindeki uyuşmazlık bir diğerini besler.
Cinsel terapinin bütünü, nedenselliğe, çiftler ve terapist arasındaki işbirliğine ve terapistin uzmanlık bilgisine dayanır. Çiftler, cinselliğe ait her alanı öğrenebilecekleri geniş kapsamlı bir cinsel terapi sayesinde, cinsel problemlerinin ve onunla bağlantılı olan, hayatın diğer önemli alanlarındaki sorunlarının uzun vadeli çözüme ulaşması şansını yakalayacaklardır.
Cinsel terapiye karar aşaması, çoğu zaman tetikleyen bir olay sonrasında gerçekleşir ve bu tetikleyici, genellikle ilişkisel boyuttaki olumsuz bir ‘son damla’ olur. Çünkü, çiftler cinsel sorun yaşamaya başladıklarında, bu sorunla bir süre yaşamayı öğrenirler. Ta ki; bu sorun, hayatlarının diğer alanlarında da bozulma yaratmaya başlayana kadar. Bu durum bazen kavgaların artmasıyla, çiftlerin birbirlerine karşı olan tahammül sınırlarının azalmasıyla, isteksizlik durumlarında aldatılma şüphesiyle, ya da her kavga veya tartışmasının sonucunun ‘zaten seks hayatımız da berbat’ şeklinde sonuçlanmasıyla kendisini gösterir ve çiftler, anlık bir kararla terapiye başlama kararı alırlar.
Genel olarak cinsellikle ilgili merak edilen sorulardan birisi de, ‘normal’in ne olduğudur. Cinsellik söz konusu olduğunda bir ‘normal’den bahsetmek pek mümkün değildir. Örneğin; fantezi dünyası geniş olan bir partner, eğer eşi bu durumu kendisiyle paylaşmıyorsa ve eşinin nu durumunu onaylamıyorsa, kendisinin yanlış yolda olduğunu, bu yaptığının ayıp olduğunu, günah işlediğini, vs düşünmesine sebebiyet verebilir. Bu noktada terapinin amacı, önce o çiftin dinamiğini anlamak olmalıdır. Amaç; her iki tarafın da hoşuna gidecek, yapabileceği, isteyeceği ve haz alacağı deneyimleri yaşamalarına fırsat vermektir. Bu noktada çiftlerin terapiye çift şeklinde gelmeleri son derece önemli bir noktadır. Birbirlerinin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini zedelemiyorsa, çevreye zarar vermeyi içermiyorsa, amacı, eşlerin birbirlerine haz vermeleriyse fantezilerini deneyimlemelerinde bir sakınca yoktur. Örneğin; cinsel istek düzeyi eşine göre fazla olan bir bireyin terapiye tek alınması demek; kısaca ‘Sen sorunlusun, hadi gel seni düzeltelim’ mesajını vermektir. Halbuki; belki de tek gereken; eşlerden birinin cinsel isteğinin biraz arttırılması, diğerininkinin de birazcık azaltılmasıdır. İşte ancak o zaman o çiftin ‘normal’i yakalanmış olur. Aynı zamanda eşler terapiye birlikte gelerek yaşadıkları sorunun ikisinin olduğunu, ve bu sorunu çözmek için her ikisine de düşen görevler olduğunu kabul etmiş olurlar. Örneğin bir vajinismus vakasında, sorunu sadece partnerinin sorunu olarak gören bir erkek, terapi sürecinde düşündüğünün aksine, oldukça katkıda bulunulacak bir inanca sahiptir. Vakada söz konusu olan vajina kadında olabilir, fakat çiftler arasında cinsellik dediğimiz kavram kesinlikle iki kişi arasında gerçekleşir. Durum böyle olunca, eşin bu şekildeki bir tutumu, aynı zamanda çiftin ilişki dinamiği ile ilgili de son derece önemli mesajlar içerir.
Cinsel terapide ilk hedef, çiftin hiç cinsel bilgisi yokmuş gibi davranarak, onlara cinsel bilgilendirme yapmaktır. Çünkü çoğu olguda gerek cinsel mitler, gerekse yanlış anlatılmış cinsel bilgiler sebebiyle, bireyler cinselliğe karşı önyargı oluşturabilirler. Vajinismus ya da ağrılı birleşme vakalarının çoğunun altında, geçmişte yaşanan bir ağrılı birleşme, ya da bir şekilde bir başkasının acılı ve ağrılı cinsel birleşme deneyiminin bir şekilde duyulmuş olması yatar. Bunun yanı sıra; vajinanın yapısının bilinmemesi, ne kadar esneyebileceğinin öğrenilmemiş olması, oraya acı çektirmeden bir şey giremez düşüncesini yaratır. Halbuki, daha ilk seanslarda bile sağlıklı cinsel bilgilendirmenin yapılması, çiftin gerginliğini atmasına oldukça yardımcı olur.
Sağlıklı bir ilişkinin yürüyebilmesi için sağlıklı bir cinsel hayat ilişkilerin olmazsa olmazıdır. Cinsel yaşamda yaşanan en ufak bir sıkıntı bile, hiç vakit kaybedilmeden uzman bir cinsel terapist ile çözüme kavuşturulmalıdır.
Esra Naz ÖZEL
Psikolog
Cinsel Terapist
Cinsel problemlerin tedavisinde biyolojik, psikolojik ve sosyolojik faktörler arasındaki ince etkileşimlerin değerlendirilmesi gerekmektedir. Cinsel birleşmeyi ‘dürtü’ ya da ‘ihtiyaç’ olarak değerlendirmek, sosyal değerler ağını, kültürel tabuları ve kişisel tutumları yok saymak demektir. Cinsel problemlerin büyük çoğunluğu da, psikolojik (tutumsal) nedenlerden kaynaklanmaktadır. Çok az cinsel problem yapısal, hormonal ya da nöral yetersizliklerden kaynaklanır. Bu nedenle, iyi bir cinsel terapi, sorunun biyolojik, hormonal ya da nöral bir sebepten kaynaklı olmadığından emin olduktan sonra başlar.
Cinsel bilgi, günümüzde parça parça ve şaşırtıcı bir biçimde tam da doğru olmayan şekillerde elde edilmektedir. Yalnızca kendi toplumumuz değil, neredeyse her toplum cinsellikle ilgili tutumunda zorluklar yaşamaktadır. Yasaklar, tabular, ‘aile terbiyesi’ adı altındaki baskılamalar, abartılmış cinsel öyküler, ilk gece efsanesi gibi konular da bu tutumu koruyucu birer role sahiptir.
Cinsel problemler oldukça sık görülen ‘psikolojik’ sorunlardır. Bu konuda sorun yaşayan bireyler veya çiftler, uygun bir tedavi görene kadar aylar hatta belki yıllarca beklemektedirler. Tedaviye karar verenler de cinsel terapiyi kaliteli ve sağlıklı bir şekilde uygulayacak uzman sayısının az olmasından kaynaklı sorunlarına tam olarak bir çözüm bulamamaktadırlar.
Cinsel bozuklukların etkili teşhis, tedavi ve danışmanlığı için özel uzmanlık bilgisi ve tecrübesi olan terapistlere başvurulmalıdır. Cinsel bozuklukların tedavisi diğer bir takım bozuklukların tedavisi ile birçok ortak özelliğe sahip olsa da cinsel bozuklukların etkili tedavisi için ek olarak birtakım özel müdahaleler ve tedavi önlemleri gerekmektedir. Örneğin; her cinsel sorun için çift terapisi ve cinsel terapi mutlaka eş zamanlı yürütülmelidir. Çünkü cinsellik birliktelikler için son derece önemli bir unsurdur ve bu alandaki bir bozulma aynı zamanda çiftler arasındaki iletişimin kopmasına, bozulmasına, gerilmesine sebebiyet verebilir. Aynı şekilde çiftler arasındaki iletişim sıkıntıları da bir şekilde cinsel hayatlarına etki edecektir. Bunun yanı sıra, çiftlerin paylaştıkları cinsellik, başlı başına bir iletişim biçimi olup, sadece yatakta gerçekleşmez. Birbirine karşı çekim duyan çiftler sadece birbirlerine bakarak bile iyi hissedebilirler, hatta aralarında herhangi bir fiziksel temas olmaksızın, birbirlerine haz yaşatabilirler. Cinselliğin sadece yatakta, karanlıkta, ya da evin belirli bölümlerinde (yatak odası gibi) yapılması gereken bir iş olduğuna dair inançlar, çiftlerin gün geçtikçe cinselliği evliliğin veya birlikteliklerinin getirisi olan bir görev olarak algılamaya başlamalarına sebebiyet verir. Bu bakış açısı, aslında, temelde varlık amacı haz olan bir olguyu sıkıcı ve yapılması gereken bir iş statüsüne taşınmaya mahkum bırakır. Hal böyle olunca, çiftler, birlikteliklerinin başlarında birbirlerine karşı duydukları cinsel isteği kaybetmeye, cinselliğe gerektiği kadar vakit ayırmamaya başlarlar. Bu tür durumlarda cinselliğe karşı ilginin azalmasında, çiftin birbirleri arasındaki ilişkinin dinamiğinin değişmesi de büyük rol oynasa da; bu durum bizleri tekrar ilişki problemlerinin cinsel sorunlara; cinsel sorunların da ilişkisel boyutta zedelenmelere sebebiyet verdiği görüşüne getirir. Yani, bu iki durum maalesef birbirini destekler ve bu alanların herhangi birindeki uyuşmazlık bir diğerini besler.
Cinsel terapinin bütünü, nedenselliğe, çiftler ve terapist arasındaki işbirliğine ve terapistin uzmanlık bilgisine dayanır. Çiftler, cinselliğe ait her alanı öğrenebilecekleri geniş kapsamlı bir cinsel terapi sayesinde, cinsel problemlerinin ve onunla bağlantılı olan, hayatın diğer önemli alanlarındaki sorunlarının uzun vadeli çözüme ulaşması şansını yakalayacaklardır.
Cinsel terapiye karar aşaması, çoğu zaman tetikleyen bir olay sonrasında gerçekleşir ve bu tetikleyici, genellikle ilişkisel boyuttaki olumsuz bir ‘son damla’ olur. Çünkü, çiftler cinsel sorun yaşamaya başladıklarında, bu sorunla bir süre yaşamayı öğrenirler. Ta ki; bu sorun, hayatlarının diğer alanlarında da bozulma yaratmaya başlayana kadar. Bu durum bazen kavgaların artmasıyla, çiftlerin birbirlerine karşı olan tahammül sınırlarının azalmasıyla, isteksizlik durumlarında aldatılma şüphesiyle, ya da her kavga veya tartışmasının sonucunun ‘zaten seks hayatımız da berbat’ şeklinde sonuçlanmasıyla kendisini gösterir ve çiftler, anlık bir kararla terapiye başlama kararı alırlar.
Genel olarak cinsellikle ilgili merak edilen sorulardan birisi de, ‘normal’in ne olduğudur. Cinsellik söz konusu olduğunda bir ‘normal’den bahsetmek pek mümkün değildir. Örneğin; fantezi dünyası geniş olan bir partner, eğer eşi bu durumu kendisiyle paylaşmıyorsa ve eşinin nu durumunu onaylamıyorsa, kendisinin yanlış yolda olduğunu, bu yaptığının ayıp olduğunu, günah işlediğini, vs düşünmesine sebebiyet verebilir. Bu noktada terapinin amacı, önce o çiftin dinamiğini anlamak olmalıdır. Amaç; her iki tarafın da hoşuna gidecek, yapabileceği, isteyeceği ve haz alacağı deneyimleri yaşamalarına fırsat vermektir. Bu noktada çiftlerin terapiye çift şeklinde gelmeleri son derece önemli bir noktadır. Birbirlerinin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini zedelemiyorsa, çevreye zarar vermeyi içermiyorsa, amacı, eşlerin birbirlerine haz vermeleriyse fantezilerini deneyimlemelerinde bir sakınca yoktur. Örneğin; cinsel istek düzeyi eşine göre fazla olan bir bireyin terapiye tek alınması demek; kısaca ‘Sen sorunlusun, hadi gel seni düzeltelim’ mesajını vermektir. Halbuki; belki de tek gereken; eşlerden birinin cinsel isteğinin biraz arttırılması, diğerininkinin de birazcık azaltılmasıdır. İşte ancak o zaman o çiftin ‘normal’i yakalanmış olur. Aynı zamanda eşler terapiye birlikte gelerek yaşadıkları sorunun ikisinin olduğunu, ve bu sorunu çözmek için her ikisine de düşen görevler olduğunu kabul etmiş olurlar. Örneğin bir vajinismus vakasında, sorunu sadece partnerinin sorunu olarak gören bir erkek, terapi sürecinde düşündüğünün aksine, oldukça katkıda bulunulacak bir inanca sahiptir. Vakada söz konusu olan vajina kadında olabilir, fakat çiftler arasında cinsellik dediğimiz kavram kesinlikle iki kişi arasında gerçekleşir. Durum böyle olunca, eşin bu şekildeki bir tutumu, aynı zamanda çiftin ilişki dinamiği ile ilgili de son derece önemli mesajlar içerir.
Cinsel terapide ilk hedef, çiftin hiç cinsel bilgisi yokmuş gibi davranarak, onlara cinsel bilgilendirme yapmaktır. Çünkü çoğu olguda gerek cinsel mitler, gerekse yanlış anlatılmış cinsel bilgiler sebebiyle, bireyler cinselliğe karşı önyargı oluşturabilirler. Vajinismus ya da ağrılı birleşme vakalarının çoğunun altında, geçmişte yaşanan bir ağrılı birleşme, ya da bir şekilde bir başkasının acılı ve ağrılı cinsel birleşme deneyiminin bir şekilde duyulmuş olması yatar. Bunun yanı sıra; vajinanın yapısının bilinmemesi, ne kadar esneyebileceğinin öğrenilmemiş olması, oraya acı çektirmeden bir şey giremez düşüncesini yaratır. Halbuki, daha ilk seanslarda bile sağlıklı cinsel bilgilendirmenin yapılması, çiftin gerginliğini atmasına oldukça yardımcı olur.
Sağlıklı bir ilişkinin yürüyebilmesi için sağlıklı bir cinsel hayat ilişkilerin olmazsa olmazıdır. Cinsel yaşamda yaşanan en ufak bir sıkıntı bile, hiç vakit kaybedilmeden uzman bir cinsel terapist ile çözüme kavuşturulmalıdır.
Esra Naz ÖZEL
Psikolog
Cinsel Terapist
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Cinsel Yetersizliğin Üstesinden Gelmek" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Esra Naz ÖZEL'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Esra Naz ÖZEL'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
Beğenin
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.