2007'den Bugüne 92,262 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Ahlaki Gelişim ve Kohlberg'in Ahlaki İkilem Hikayeleri
MAKALE #15487 © Yazan Uzm.Psk.Sadık SUN | Yayın Ekim 2015 | 47,155 Okuyucu
GİRİŞ
AHLAKİ GELİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR VE TEORİLER

I. Ahlak

Ahlak bir bireyin kendince “iyi” ya da “doğru” olanı tanımlamasıdır. Ahlak duygusu, insanda doğuştan var olmadığı düşünülen, sosyal çevrenin sürekli etkisiyle ve eleştirileriyle oluşan bir duygudur. Çevreden gelen tepkilerle belirlenen davranışlara ait ilk izlenimler ve bilgiler, giderek ahlaki davranışları ve ahlaki kuralları oluşturur (Altınköprü, 1999; Aktaran: Çağdaş ve Seçer, 2005). Bilişsel gelişimsel açıklamaya göre, bireylerin ahlak anlayışı ahlaksal çıkmazları çözdükleri yolların bütünüdür (Rest, 1994). Günlük dilde ahlak kavramının ne anlamda kullanıldığını anlamak kolaydır. Ahlak, bir grupta ya da belirli bir çevrede kabul edilen ortak davranış kurallarının bütünüdür. Uygulamadaki karşılığı ‘iyi davranış’ olan bu ahlak tanımı, davranışların ahlaki, yani ahlak kuralları açısından değerlendirilmesine de olanak tanımaktadır (Çağdaş ve Seçer, 2005). Yine bu ahlak tanımı; ‘iyi olarak kabul edilen davranış kurallarının öğretilmesi’ anlamını da içermektedir (Onur, 1976). Doğruya veya iyiye yönelik olan bu davranış kurallarının tümüne o toplum için geçerli olan ahlak kuralları denmektedir (Fromm, 1999). Ünlü’nün (1990) Türkçe Sözlüğünde ahlak; bir toplum içinde kişilerin benimsedikleri, uymak zorunda kaldıkları davranış biçimleri ve kuralları olarak tanımlanmaktadır. Freud ahlak gelişimini id, ego ve süper ego arasındaki denge kavramına bağlamaktadır (Kağıtçıbaşı, 1998). İd (alt-benlik) kalıtımsal olarak gelen, içgüdüleri de kapsayan ve doğuştan var olan psikolojik gizli güçlerin tamamıdır (Geçtan, 2003). Ego (benlik); kişinin çevresi ile etkileşimi sonucu oluşan kişiliğin gerçekçi, uysal üyesi ve bilinçli olan kısmıdır (Kağıtçıbaşı, 1988). Süper ego (üst-benlik); çocuğa ebeveynleri ya da bakım veren kişi tarafından aktarılan, ödül ve ceza uygulamaları ile pekiştirilen geleneksel değerlerin ve toplumun ülkelerinin içsel temsilcisidir (Geçtan, 2003).

II. Karakter

Karakter dendiğinde kişilik akla gelmektedir. Karakter kişilikle eş anlamda kullanılır. Karakter, kişiye özgü davranışların bütünü olup, insanın bedensel, duygusal ve zihinsel faaliyetlerine çevresinin verdiği değerdir. Bireyin karakteri, kişisel özelliklerle içinde yaşadığı çevrenin değer yargılarından oluşur. Diğer bir deyişle, karakter de kişilikte içinde yaşanılan çevre ve toplumun değer yargılarından ayrı düşünülemez. Bu tür bir açıklama, karakteri benlik kavramına yaklaştırır. Ancak, karakterin kişilik ve benlik kavramlarından farkı şudur: Karakter, bireyin içinde yaşadığı çevrenin toplumsal değerlerinden ve ahlaki kurallarından oluşur ve değerlendirilir (Çağdaş ve Seçer, 2005). Genellikle toplumda iyi, güzel, doğru, olumlu davranış biçimi anlaşılır. İyi ahlaklı dendiğinde iyiyi, güzeli, doğruyu yapan, başkalarını seven insan anlaşılır. Aksi durumdaki kişi ise karaktersiz olarak kabul edilir (Tezcan, 1987)

Çocukta karakter gelişiminin oluşmasını etkileyen pek çok faktör bulunmaktadır. Bunlar; biyolojik kalıtım, fiziksel ve sosyal çevre, sağlık durumudur. Kısacası karakter gelişimi geniş ölçüde değerli ve tutarlı tecrübelere bağlı olmaktadır. Bu tecrübeler çocuğun doğru seçimler yapmasına, değişen çevreye uyum sağlayabilmesi için yeterli olan yeteneği elde etmesini sağlamaktadır. Bu yüzden çocuğa her zaman doğru seçim yapmak ve değerli etkinliklerde bulunma fırsatının verilmesi sağlanmalıdır (Bixler, 1979).

III. Vicdan

Vicdan, insanın kendi davranışlarını ahlaki ölçülere göre eleştirerek, bunların iyiliği ve kötülüğü hakkında hüküm vermesidir (Başaran, 1974).

Çocukta vicdan gelişimi için en önemli şey, çocuğun yaptığı kötülük karşısında kendini kötülük yaptığı kişinin yerine koyup onun için üzülmesi, onun gibi hissetmesi yani empatik bir tutuma sahip olması ve karşısındakine yaptığı kötülükten pişmanlık duymasıdır (Kağıtçıbaşı, 1979).

IV. Ahlaki Olgunluk

Ahlaki olgunluk, bireyin toplumun kendisinden ne beklediğini bilmesi, bazı ahlaki kurallara inanmasa bile toplumun ahlaki kurallarına uymayı kabul etmesidir. Ahlaki olarak görülen davranışları cezalandırılmaktan korktuğu için değil, bunlara inandığı için yapıyorsa birey ahlaki olgunluğa eriştiği kabul edilmektedir. Ahlaki olgunluğa eriştiği varsayılan kişi başkalarının kusurlarını anlayışla karşılar, kendini onların yerine koyar ve onları korumaya çalışır. Yanı sıra toplumun ahlaki kurallarını uygularken kusurlu olduğu zaman, vicdanının sesine kulak verip kendi kendini eleştirir, yaptığı davranıştan dolayı kendini suçlar, böylece kötü davranışlardan sakınarak iyi davranışlar yapmaya çalışır (Başaran, 1974; Aktaran: Çağdaş ve Seçer, 2005).

V. Ahlaki Yargı

Ahlaki yargı, bireyin başkalarının haklarını kendi haklarıyla kıyas etmesi ve ahlaki ikilemlerle karşılaştığında bir yönde karar vermesidir (Çileli, 1987).
Ahlaki yargı, başkalarına karşı nasıl davranmamız gerektiği ve onların bize nasıl davranması gerektiği konusunda ortaya koyulan zihinsel bir işlemdir. Ahlaki yargı, bireyin çelişkili durumlarda ve davranışlarında çevresindeki diğer insanlarla nasıl ilişki kuracağını belirlemesidir (Oğuzkan, 1981).
Kohlberg’e (Aktaran:Sevinç, 2004) göre kendini başkasının yerine koyabilme bir başka deyişle empati kurma yetisi ahlaki yargı gelişiminin temel yapısını teşkil etmektedir. Kohlberg’e göre çocuklar benmerkezcilikten kurtulmadan ahlaki düşüncelerini geliştiremezler. Çocuğun kuralların anlamlarını kavraması için bir başkasının kendisi gibi tepki gösterebileceği ve kendinin de bir başkası gibi tepki verebileceği duygusunu geliştirmesi gerekmektedir. Empatiye dayanan ve sosyal beceri gerektiren bu yetenek dört yaşından sonra gelişmektedir. Diğer bir deyişle ahlaki yargı, bireyin başkalarının haklarını kendi haklarıyla kıyaslamasıdır. Örnek vermek gerekirse, iki çocuğun aynı zamanda aynı nesne ile oynama isteğine adil bir çözüm ancak paylaşma fikrine ulaşıldığında getirilebilir.
AHLAKİ GELİŞİM TEORİLERİ
Ahlak gelişimi ile ilgili farklı teoriler bulunmaktadır. Bu teorilere aşağıda yer verilmiştir.
1. Psikanalitik Teori
2. Sosyal Öğrenme Teorisi
3. Bilişsel Teori
1. Psikanalitik Teori
a. Freud ve Ahlaki Gelişim
Freud (Arkonaç, 1998; Cüceloğlu, 1991; Kağıtçıbaşı, 1979; Geçtan, 1993) ahlak ve kişilik gelişimini id, ego ve süperego ilişkilerindeki denge kavramına bağlamaktadır (Aktaran: Çağdaş ve Seçer, 2005).
İd, insanın doğuşu itibariyle sahip olduğu tüm güdülerinin toplamıdır. Temel olarak cinsiyet ve saldırganlık güdülerinden oluşur. İd, sürekli isteklerine doyum arar (Arkonaç,1998; Cüceloğlu, 1991; Kağıtçıbaşı, 1979; Geçtan, 1993).
Ego, bilinçli zihnin örgütüdür. Bilinç düzeyindeki algılardan, anılardan, düşünce ve duygulardan oluşmaktadır. Ego, kişinin ruhsal cihazat’ının tümü içinde oldukça küçük bir alan kaplamakla birlikte, önemli görevler üstlenmiştir. Ego, bir düşünceyi, bir anıyı ya da bir duyguyu seçmedikçe kişi bunların varlığından haberdar olmaz. Son derece seçici olan ego bir süzgece benzer. Kendisine ulaşan ruhsal olayların pek azı bilinç düzeyine çıkabilir. Bu nedenle günlük yaşantılarımızın pek çoğunun farkında olmayız. Ego’nun bu görevi olmasaydı insanın katlanamayacağı sayıda duygu, düşünce, algı ve anı bilinç düzeyini doldurmuş ve insan içinden çıkılamayacak bir halde olurdu. Ego gerçeklik ilkesine uyarak işler, gerçek dünya ile id arasında bir aracı olarak işlev görür. Ego bir anlamda id’in danışmanıdır, sürekli ona yol gösterir. Temel amacı ona hizmet etmektir, onu eğitmek, yüceltmek çabasında değildir. “iyi” veya “kötü” kavramlarıyla hiç ilgilenmez, durumu uygunsa ve yapabiliyorsa id’e “haydi yap!” yeşil ışığını yakıp destekler. Herhangi bir ahlaksal tutumu yoktur. Ego’nun hangi isteklerinin bilinç düzeyine çıkmasına izin vermeyeceğini, hangilerinin bilinçaltında tutması gerektiği kararını veren ise süperego’dur ( Arkonaç, 1998; Cüceloğlu, 1991; Kağıtçıbaşı, 1979; Geçtan, 1993; Aktaran: Çağdaş ve Seçer, 2005).
Süperego, bir kişinin çocukluğunda ebeveynleri ya da kendisine bakım verenlerle özdeşleşmesinin sonucu olarak kabul ettiği ve daha sonra kendi sosyal yaşantılarını temel alarak biraz değiştirdiği değerleri tarif eder. Bir toplumun vicdanı o toplumun bireylerinin üst ben’inde yer alır ve üst ben bireyin davranışlarını sürekli süzgeçten geçirerek bireye “bu yaptığın doğru aferin sana!” ya da “Bu yaptığın yanlış utan kendinden” mesajlarını verir. Bu yapısal analize göre toplumun kuralları süperego yoluyla kişiliğin bir parçası haline gelir, böylece kişi dışarıda onu gözleyenler olmadığı durumlarda da kendi kendisinin gözcüsü olarak o toplumun ahlak kurallarına uyar. Güçlü ve gerçekçi bir ego, id’den gelen ve doyum isteyen daha ziyade cinsel ve saldırgan güdülerle süperego’nun bazen aşırıya kaçan yasaklamaları arasında sağlıklı bir denge kurabilir. Bu durumda hem ahlak gelişimi yeterlidir, hem de psikolojik sağlık yerindedir. Bu dengenin bozulduğu hallerde eğer süperego ağır basarsa, kişi suçluluk duyguları içinde bunalır; eğer id ağır basarsa, kontrolsüz taşkın davranışlar görülebilir (Arkonaç, 1998; Cüceloğlu, 1991; Kağıtçıbaşı, 1979; Geçtan, 1993; Aktaran: Çağdaş ve Seçer, 2005).
Süperegonun gelişmesi kuşkusuz yaşlara ve çocuktan çocuğa değişir. Örneğin sınavda kopya çekmek, ayıplanan davranıştır. Kimi çocuk soğukkanlılıkla ve önceden tasarlayarak kopya çeker. Kimi çocuk da bu iki aşırı ucun ortasında yer alır. Olanak bulunca kopya çekmeye kalkışır, ama eli ayağına dolaşır. Yakalanmasa bile öğretmenini aldattığı için kendi kendini ayıplar. Üstbenliğin oluşmasında bu türlü kaçamaklardan edinilen deneyimlerin payı büyüktür. Kişi başkalarının düştüğü yanlışlardan ve ortaya çıkan sonuçlardan da kendine ders çıkarabilir (Yörükoğlu, 1996; Aktaran: Çağdaş ve Seçer, 2005).
Freud’a göre, ahlak kurallarına uymayan küçük çocuk haz prensibinin yani id’in etkileriyle hareket eder. Gerçeklik/Ego’nun prensibine uygun bir davranış şeklini benimseyemez. Yaş ilerledikçe yavaş yavaş ebeveynlerinin etkilerinden uzaklaşır. Ebeveynlerin yerini alan üstben’e göre yaşamayı öğrenir (Özgü, 1994; Aktaran: Çağdaş ve Seçer, 2005).
b. Erikson ve Ahlaki Gelişim
Psikanalitik kavramları kullanarak ahlak gelişimine eğilen diğer bir kuramcı da Erikson’dur. Erikson yaptığı gözlem ve çalışmalarla ahlak gelişiminin yetişkinliğin ilk yıllarına kadar sürdüğünü belirtmektedir.
İnsanın Psikososyal gelişimini 8 evreye ayıran Erikson’a göre süperego gelişimi “İnsanın evrelerinin” üçüncüsünde oluşmaktadır. Bu evre girişime karşı suçluluk duygularının yaşandığı evredir. Bu evrede Freud’un öedipal çatışmasının yerini karşılıklı düzenleme almıştır. Bu evrede çocuk, aşırı gelişen gizil güçlerini ana babanın onaylayacağı hale getirmek zorunluluğu ile karşılaşır. Erikson bu evredeki ana babanın etkisinin kalıcılığına değinerek, çocuğun süperego’sunun ebeveynlerini memnun etmek için ilkel, acımasız ve uzlaşmasız olabildiğini söylemektedir. Çalışma kavramının geliştiği dördüncü evreyi izleyen, beşinci evre ahlak gelişimi açısından ağırlığı olan bir evredir. Ergenlikle beraber bu evrede kimlik karmaşası yer alır (Ilgar, 1996; Aktaran: Çağdaş ve Seçer, 2005).
2. Sosyal Öğrenme Teorisi
Ahlak davranışını öğrenilen davranışlar bütünü içinde ele alan öğrenme kuramcıları, ceza, ödül, pekiştirme, model alma ve taklitle öğrenme üzerinde önemle durmaktadırlar. Bunlara göre ahlak gelişimi yaşantılar ve koşullanmanın sonucu olarak ortaya çıkmaktadır (Özeri, 1994).
Sosyal öğrenme teorisyenleri çocuğun olumlu davranışları sosyalleşme süreci içinde doğal modelleri taklit ederek kazandıklarını belirtmektedirler (Israely, 1985).
Çocuk bir şahsı model olarak gözler ve taklit eder. Önceden bilmediği herhangi bir şeyi nasıl yapacağını bir modelin davranışını gözleyerek öğrenebilir. Dolayısıyla, sosyal öğrenme teorisyenleri ahlaki ilkelerin taklit ve pekiştirme yoluyla öğrenildiklerini ileri sürmüşlerdir. Çocukların ahlaki ilkeleri benimserken ilk örnekleri ve öğreticileri de çoğunlukla ebeveynleridir. Çocuklar hem genel bir takım tutumları, hem de özel davranımları ebeveynleri gözleyerek öğrenirler. Bir oğul babasını gözleyerek erkek gibi davranmayı öğrenir, annesini model alan kız çocuğu da bir kadın gibi davranmayı öğrenir. Kısacası, örnek alma süreci içindeki çocuklar ebeveynlerin birçok kişilik özelliğini taklit ederken, ahlaki ve kültürel değer ve standartlarını da benimsemektedirler. Örneğin, çocuğun yalan söyleme ile ilgili tavrı babasını ya da annesini taklit yoluyla meydana gelebilmektedir (Arkonaç, 1998; Morgan, 1993; Selçuk, 1997).
Sosyal öğrenme kuramında, çocuğun ahlak gelişimini belirleyen kültürel normların doğru veya yanlış değerler olarak içselleştirilmesidir. Bu yaklaşımda değerler görecelidir ve bireyin doğduğu ve büyüdüğü kültüre bağlıdır. Neyin ahlaki olduğunun kültürel aktarımındaki aracıları da daha çok ebeveynleridir. Bu açıdan sosyal öğrenme kuramı, psikanalitik kurama, her iki kuramda ahlaklılığın kaynağını ana-babadan aktarılan değerlerin içselleştirilmesine bağladıkları için benzerler (Windmiller, 1995). Yani, gözlemsel öğrenme, sosyal öğrenme kuramında taklit kavramıyla ifade edilmekte ve psikanalitik kuramdaki özdeşleşme kavramına atıfda bulunmaktadır (Koyuncu, 1983).
Diğer yandan, bu kurama göre çocuğa bakım verenlerin uyguladığı disiplin türü çocuğun erken yaşlardaki kontrolleri içselleştirme yeteneğinde merkezi bir rol oynamaktadır. Davranışın neden onaylanıp onaylanmadığını açıklayan ebeveynler çocuğun ne istendiğini anlamasını kolaylaştırıp kendi davranışlarının sonucunu tahmin etmesine olanak sağlamaktadırlar (Windmiller,1995).
Demokratik tutumla yetiştirilen çocuklar otonomi (özerklik) ahlaki geliştirmektedirler. Baskılı ve otoriter tutumla yetiştirilen çocuklarda baskı ahlakı (çocuğun kurala otoritenin zoru ile uyması ve doğru davranmasının sebebi de cezadan kaçınmasıdır) benzeri ahlaki hüküm ve yargıların oluşması çok muhtemeldir (Kulaksızoğlu, 1999).
Diğer yandan, ahlaki yargılar, bireyin dışındaki etkenlere bağlı olarak ortaya çıkmaktadırlar. Onay gören ve pekiştirilen davranışlar doğru, hoş görülmeyen cezalanan davranışlar ise yanlış olarak kabul edilmektedir (Erden ve Akman, 1997). Örnekleyecek olursak, çocuk oyun sırasında resim çizdiği zaman ödüllendiriliyor ise bu davranışı değerli bir davranış olarak etiketler ve devam ettirir ya da oyun sırasında arkadaşlarına zarar veriyor ve kendisi ceza alıyor ise, bu davranışı kötü ve uygunsuz olarak etiketler ve bu davranışına son vermekle ilgili üzerinde bir baskı hisseder. Her iki durumda da çocuk olayın nedenini düşünmez. Bundan sonraki aşamada çocuk kendi kendine “ben yanlış davrandım veya doğru yaptım” diyerek kendi kendini eleştirmeye başlamaktadır (Ülgen ve Fidan, 1997; Aktaran: Çağdaş ve Seçer, 2005).
3. Bilişsel Teori
a. Dewey ve Ahlaki Gelişim
Ahlak gelişimine bilişsel gelişim bakış açısıyla eğilen ilk kuramcı Dewey’dir. Dewey ahlak eğitiminin temelinde zihinsel eğitiminin yeterliliğini görmüş ve ahlak eğitiminin de genel eğitim süreci gibi temelde çocuğun farklı değerler ve bu değerlere ilişkin kararlarda aktif akıl yürütmesi ile gerçekleşebileceğine inanmıştır. Bu görüşün gelişimsel niteliği ise Dewey’in ahlak eğitimini evrelerden geçmek olarak görmesinden kaynaklanmaktadır. Dewey’e göre eğitim bireyin psikolojik işlevlerinin en özgür ve tam şekilde olgunlaşmasına olanak verecek koşulların sağlanmasıdır. Bu doğrultuda eğitim ve ahlaki gelişim, gelişimin psikolojik kökenlerinin anlaşılması ile gerçekleşebilir (Aktaran: Çileli, 1987).
Dewey (Çileli, 1987) ahlaki gelişimi üç gelişim evresinde incelemiştir.
1. Ahlak veya gelenek öncesi düzey,
2. Geleneksel düzey,
3. Özerk düzeydir.
Aşağıda Dewey’in (Çileli, 1987) ahlaki gelişim evrelerinin özelliklerine kısaca değinilecektir.
1. Ahlak ve gelenek öncesi düzey: Kaynağı biyolojik ve sosyal dürtülerle güdülenen ahlaki davranışları içeren evredir.
2. Geleneksel düzey: Bireyin içinde bulunduğu grubun değerlerini kabul ettiği evre,
3. Özerk düzey: Bireyin davranışlarının kendi akıl yürütme ve karar vermesi ile oluşturduğu, bireyin içinde bulunduğu grubun standartlarını irdeleyerek benimsediği evredir.
Dewey’in ahlak gelişimi alanında ileri sürmüş olduğu bu evre kuramsal düzeyde kalmıştır (Aktaran: Çağdaş ve Seçer, 2005) . Fakat ahlaki gelişimin bilişsel açıklamasına öncülük etmesi açısından önemlidir.
b. Piaget ve Ahlaki Gelişim
Jean Piaget’e göre bireyin ahlak gelişimi, zihinsel gelişimiyle orantılı bir paralellik göstermesi gerektiğini düşündürtmüştür. Nasıl ki bireyde zihinsel gelişim belli bir hiyerarşik süreç izlerse, ahlak gelişimi de aynı şekilde hiyerarşik bir süreç izlemektedir. Diğer yandan bireyin zihinsel gelişiminin nasıl ki en son aşamaya kadar ulaşamıyorsa, ahlak gelişimi de bireyde en son aşamasına kadar gelmeyebilir (Arı ve diğerleri, 1997).
Piaget çocukların ahlak gelişimini anlayabilmek amaçlı, onların oyunlarını gözlemleme, onlarla oyun oynama, oyunlar ve oyunlardaki kurallar hakkında sorular sorma, hırsızlık, yalan söyleme, ilahi adalet, cezalandırma ve eşitlik anlayışı ile ilgili yaşamdan örnek hikâyeler anlatıp bunlar hakkında düşüncele¬rini öğrenme yollarını kullanmıştır (Wright ve Croxen, 1989).
Piaget, duygu ve düşüncenin paralel gelişimi¬ni vurgulayarak ahlak gelişiminin de bilişsel gelişim ile paralel olduğu varsayımını ortaya atmıştır. Piaget’e göre, ahlaki gelişim, iki olgunun gerçekleşmesine da¬yanır; karşılıklılık ve özerklik, birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Çünkü başkalarıyla ilişkisi olmadan ah¬lak olmaz, ahlak da özerkliği de şart koşar. Özerklik ise kendini tanımayı gerektirir, kendini tanıma ise baş-kası ile iletişim kurularak sağlanır (Onur, 1979).
Piaget tarafından bilişsel gelişmeye paralel olarak ortaya çıktığı belirtilen ahlâkî gelişim dönemleri iki tanedir: “dışa bağımlı dönem” ve “özerk dönem”. Piaget özellikle çocuklarda “sonuç odaklı” bir ahlak anlayışından “niyet odaklı” bir ahlak anlayışına doğru gelişimsel geçişe dikkatleri çek¬meyi başarmıştır. Son çocukluk yıllarının bu geçişte önemli olduğu vurgulamıştır.
1. Dış kurallara bağlılık dönemi (Baskı ahlakı, ahlaki realizm, hetoronomi):
Çocukta ilk görülen ahlak biçimi, yetişkinin baskısına karşı yapılan karşılıklardan oluşur. Yetkili kimseler tarafından belirtilen kuralları mutlak, sabit ve değişmez olarak kabul eder. Kurallara uymanın doğru, kuralları çiğnemek ya da değiştirmek yanlıştır. Bu dönemdeki çocuklar, doğru ve yanlışı, başkalarının da kendileri gibi gördüğüne inanırlar. Yaklaşık iki-yedi/dokuz yaş arasındaki ve zihinsel gelişimdeki işlem öncesi döneme denk düşen bu döneme ahlâkî gerçekçilik dönemi de denilebilir. Bu dönemdeki çocuklar, bir yanlışın ne kadar ciddi olduğuna, o yanlışın sebebiyet verdiği zarara, eylemin sonuçlarına ve eylemin cezalandırılıp cezalandırılmayacağına bakarak karar verirler. Başkalarının hal ve hareketlerini değerlendirirken; niyetleri, gereksinimleri veya duyguları dikkate alamazlar diğer bir deyişle davranışın arka planındaki dinamikleri bilemezler, yalnızca gözlenebilir sonuca bakarlar (Kağıtçıbaşı, 1999; Gander ve Gardiner, 1998). Bu nedenle işlenen suçun önem derecesini, suça bağlı olarak ortaya çıkan fiziksel sonuçlar (dışarıdan görülebilen kısım) belirler. Sonuçta daha fazla zarara yol açan daha suçludur. Yani sonuç önemlidir. Soyut olduğu için içsel niyetleri dikkate alamazlar. Bu nedenle niyet önemli değildir. 11 yaşına (soyut döneme) kadar davranışın arkasındaki niyeti göz önüne alarak karar veremezler. Onlar için sadece yapılan yanlış vardır ve bu yanlış olarak görülen davranış otomatik olarak ceza gerektirir. Örneğin; Kazayla 3 tabak kıran Emre, bilerek 1 tabak kıran Can’a göre daha suçludur. Çünkü 3 tabak kıran daha fazla fiziki zarara sebep olmuştur (Çağdaş ve Seçer, 2005).
Çocuk bu dönemde ahlaki realizm içindedir. Bunun sebebi de bilişsel gelişiminin egosantrizm ve realizm olmak üzere iki özelliğidir.
a. Çocuk egosantrik (benmerkezci) olduğu için, ahlaki konularda insanların farklı düşüncelere sahip olabileceklerini bilmez. Bu yüzden çocuğa göre ahlaki yargı tektir ve herkes onu kabul etmektedir.
b. Çocuk realist olduğu için, sosyal hayatın kurallarını ve psikolojik mahiyetteki inançları fiziki kurallardan ayıramaz. Ahlak kurallarının tabiatın bir parçası olduğunu ve değiştirilemeyeceğini düşünmektedir.
Kısaca, çocuk bu dönemde sübjektifle objektifi, dışla içi birbirinden ayıramamaktadır. İç dünyasını dışarıya yansıtmakta, düşünüş ve duygularını dışarıda var olan gerçekler gibi görmektedir. Örneğin, rüyasının aynı odada bulunan bir başkası tarafından görülebileceğini, düşüncesinin bir ses olduğunu, dünyamız uydusu Ay’ın sürekli kendisini takip ettiğini düşünür. İşte bu yaşlarda çocuk ahlak kurallarını da bilincin dışında var olan kesin değerler gibi algılamaktadır. Bir şey kötüdür. Çünkü çocuğun çevresindeki yetişkinler onun kötü olduğunu söylemektedirler. Yetişkinlerin koyduğu kurallara körü körüne bağlılık söz konusudur. Yetişkinlerin yapma dediği şeylerin hepsini yanlış, yaptıkları her şeyin ise doğru olduğunu düşünmektedirler (Çağdaş ve Seçer, 2005).

2. Ahlaki özerklik dönemi(Ahlaki görecelik – Otonom Dönem):
Çocuğun otoriteye dayanan pasif ve değişmez bir ahlak anlayışından kurtulması için zihninin egosantrizm/benmerkezci realizmden kurtulması gerekmektedir. Kuralların artık değişmez olmadığını, kurallara körü körüne bağlılığın duruma göre olmayabileceğini, kuralların insanlar tarafından oluşturulduğunu ve durumsal gereksinimlere bağlı olarak değiştirilebileceğini anlar. Bu dönemdeki çocuklar, doğru ya da yanlış karar verirken durumsal ve kişisel etkenleri dikkate alırlar ve yanlış yapan kişinin gerçek niyetine daha çok önem verirler. Başka bir deyişle artık davranışların arka planındaki dinamikler anlaşılır hale gelmiştir. Birey için adalet, eşitlik, insan hakları ve insan özgürlüğü önemlidir. Bunlara göre kurallar gerektiğinde değiştirilebilir. Örneğin; Kazayla 3 tabak kıran Emre, bilerek 1 tabak kıran Can’a göre suçsuzdur. Çünkü 3 tabak kıran Emre bilmeyerek tabakları kırmıştır (Çağdaş ve Seçer, 2005).
Piaget, çocukların bu döneme, zihinsel gelişimdeki somut işlemler döneminin ikinci yarısında; 9-10 yaşlarında geçebildiklerini belirtmektedir (Kağıtçıbaşı, 1999; Gander ve Gardiner, 1998). Çocuk, yetişkinlerin somut emirlerine değil genelleştirilmiş bir kurala uymaya başlamaktadır. Örneğin, yalan söylemek, çocuk ceza alsın veya ceza almasın kendiliğinden kötüdür. Kurallar yorumlanabilir, kurala anlam verilerek uyulur. Kural olduğu için uyulması gerektiği düşüncesi ortadan kalkmıştır. Yine de bu yaşlarda çocuğa kural dışarıdan zorla kabul ettirilmektedir. Ancak 11-12 yaşlarında çocuk ahlak kurallarının gereğini anlamaya başlamaktadır. Çocuk bu yaşlarda artık Piaget’in bilişsel gelişim dönemlerinden olan soyut işlemler dönemine ilerlemiştir. Örneğin bu yaşta çocuk başkalarıyla anlaşabilmek için yalan söylememek ister. Doğru söylemek, aynı zamanda başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurmak için gerekli olan bir durum halini almıştır. Artık bir zorlama sonucu, ceza almamak için değil, çocuk kendi isteği ile yalan söylememeye başlar ve kuralın yaşamak için zorunlu olduğunu anlamaktadır (Çağdaş ve Seçer, 2005).
c. Kohlberg ve Ahlaki Gelişim
Ahlaki gelişim kuramını İngiltere, Malezya, Tayvan, Meksika ve Türkiye’de köy ve kentlerde gerçekleştirmiş olduğu araştırmalardan elde ettiği bulgularla geliştirmiş olan Kohlberg ahlaki gelişimi bir inşa süreci olarak gören Piaget’in zihin ve ahlak gelişimi alanında ortaya koyduğu dönemleri dikkate alarak ahlaki gelişimi, evrensel ahlaki ilkelerin keşif süreci olarak görmüş ve bireylerin ahlaki yapılarını ortaya koyacak ikilemlerden yararlanmıştır (Selçuk, 2003:112). Kohlberg’in ikilemleri, yasa ve yaşam gibi değerlerin karşı karşıya geldiği durumları içerir; burada önemli olan seçilen değer olmayıp yapılan seçimin değeridir ve seçilen değerle ilgili nedenler, bireyin ahlak evresinin belirleyicisidir (Aytar Güngör, 2008:118).
Ahlak gelişiminde daha çok adalet kavramı üzerinde duran Kohlberg, ahlaki gelişimi, her birinde ikişer dönem olan üç ana düzeye, dolayısıyla altı döneme ayırmıştır (Selçuk, 2003:112; Çağdaş ve Seçer, 2005).
1. Düzey: Gelenek Öncesi Düzey
1. Dönem:
Ceza-İtaat Dönemi: Ceza ve otoriteye körü körüne bağlılık, doğru kabul edilmekte, cezadan ve maddi zarardan kaçınmak için kurallara uyulmakta, ben merkezli bakış söz konusu olup birey diğer insanların istekleriyle ilgilenmemektedir (Selçuk, 2003:113). Bu düzeyde kişi olayları sonuçlarına göre değerlendirir. Bir davranışın doğru ya da yanlış olduğu yetişkinlerin bunu nasıl gördüğü ile ilgilidir. Otoriteye körü körüne bağımlılık söz konusudur. Çocuğun davranışı yetişkinlerce ceza görüyorsa yanlıştır, görmüyorsa doğrudur. Çocuklar maddi ve fiziksel cezadan kaçınmak için otoriteye itaat eder, kişilere ve eşyalara fiziksel ceza vermekten kaçınır ve bu nedenle yetkiyi elinde bulunduranların gücüne saygı gösterirler (Beyaz, 2015). “Yapmalıyım, çünkü ceza almak istemiyorum” ilkesiyle hareket edilir (Çağdaş ve Seçer,2002:117).
2. Dönem:
Çıkara Dayalı Alışveriş: Bu dönemde göze göz, dişe diş anlayışı hâkim olup ihtiyacı karşıladığı sürece kurallara uyulmakta ve birey, kendi ihtiyaç ve çıkarları doğrultusunda davranmakta ve diğer insanların da çıkarları olduğunu göz önünde tutabilmektedir (Selçuk, 2003:114). Bu dönemin adalet anlayışının temel göstergesi, maddi eşitlik ilkesidir ve temel içgüdü, kişisel ihtiyaçların doyurulmasıdır. Bu evrede doğru, ihtiyaçları karşıladığı sürece kurallara uymaktır. Doğruyu yapma nedeni kendi bireysel çıkar ve isteklerini tatmin etmektir. Birey herkesin az-çok kendi çıkarlarını gözettiğini anladığından, kendi çıkarını düşünür ve yaptığının karşısında ne olacağına bakar. Burada önemli olan; adil bir biçimde alış-veriş yapmak yani değiş-tokuştur. Başka bir deyişle “al gülüm, ver gülüm” anlayışı hâkimdir (Beyaz, 2015). “Yapmamalıyım, çünkü ödül almak istiyorum” ilkesiyle hareket edilir (Çağdaş ve Seçer, 2002:117).
2. Düzey: Geleneksel Düzey
3. Dönem:
Kişiler Arası Uyum: Bu dönemin temel özelikleri iyi olmak, başkalarıyla ilgilenmek, dürüst ve güvenilir olup kurallara uymaktır (Selçuk, 2003:114). Birey, amaçlarına ulaşmak için başkalarını kullanmayıp kendisinden beklenen roller doğrultusunda davranır, kendisini karşısındakinin yerine koyar. İyi davranış, başkalarını memnun eden ve onlardan takdir gören davranıştır, Hem kendi hem de başka insanların gözünde iyi insan olma arzusu yatar. Kişiye yakın olanlar ya da evlat, kardeş, arkadaş gibi belirli kişilerin beklentilerine uygun davranmak doğrudur. Çünkü bu evrede birey içinde bulunduğu grup tarafından onaylanmak ister. Güveni, bağlılığı, minnettarlığı korumak için grup dışına çıkmaz (Beyaz, 2015). “yapmamalıyım çünkü insanların beni beğenmesini istiyorum” ilkesine göre hareket edilir (Çağdaş ve Seçer, 2002:117).

4. Dönem:
Kanun ve Düzen Dönemi: Bu dönemde birey, toplum düzenini korumayı kendisine hedef edinip çok özel durumlar haricinde kanunlara uyar (Selçuk, 2003:114). Kurulu sosyal düzen eleştirilmeden kabul edilir. Bu evrenin amacı toplum düzeninin korunmasıdır. Hukuk aynı zamanda hem toplumun, hem grubun, hem de kurumun hizmetindedir. Kurumların işlevlerini yerine getirebilmesi, sistemin çöküşünü önlemek için bizi uyaran vicdanımıza uygun olarak herkes böyle yaparsa ne olur? Şeklinde düşünülür. Bu evredeki birey için yasaları ve toplumsal düzeni ve yasaları tartışmak onları ortadan kaldırmak demektir. Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım. Anlayışı hâkimdir. Birey, toplumdaki insan davranışlarını düzenleyen bir sosyal sistem olduğunun farkındadır ve bireyi doğru davranmaya yönelten nedenler, sistemin işleyişini korumak, benlik saygısı ve vicdani sorumluluktur (Beyaz, 2015). Yapmamalıyım çünkü kanunları çiğneyebilirim (Kağıtçıbaşı, 1979; Damon, 1999).
3. Düzey: Gelenek Ötesi Düzey
5.Dönem:
Sosyal Anlaşma: Bu dönemde toplumun üstünde bir bakış açısı vardır ve sosyal bir anlaşma olup çoğunluğun hakları bu yolla korunduğu için kanuna uyulur (Selçuk, 2003:115). Kanuna körü körüne uyulmaz ve mevcut kanunların genelin yararına olması gerektiği savunulur. Bu evrede doğru davranış insan hakları ve toplum yararı gözetilerek toplum tarafından incelenip kabul edilmiş ilkelere uymaktır. Kurallar grubun, çoğunluğun kurallarına ile ters düşse bile hayat ve özgürlük kavramlarını korumak gerektiği savunulur. Burada toplumsal uzlaşmazlığı önlemek için konmuş kurallara uyulur. Yasal görüş kabul edilmekle beraber, topluma daha fazla yarar sağlayabilmek için yasaların değişebileceğine inanılır. Yasa ve düzen insanın iyiliği için vardır. İnsana hizmet etmeyen ona zarar veren bir yasa değiştirilmeye hayat ve özgürlük kavramları sorgulanmaya çalışılır. Yasal görüş kabul edilmekle birlikte topluma daha fazla yarar sağlayabilmek için yasaların değişebileceğine inanılır ve “yapmamalıyım, çünkü zorunluluğum yok” ilkesine göre hareket etmek önemlidir (Çağdaş ve Seçer, 2002:118).

6. Dönem:
Evrensel Ahlaki İlkeler: Bu dönemin önceki dönemden farkı, önceki dönemde sosyal sisteme, bu dönemde ise mantığa ve evrenselliğe yer vermesidir. Doğruluk, karşılıklılık ve eşitlik gibi evrensel ilkeler hâkim olup bu dönemdeki bireyler, diğer bireylere karşı yüksek bir duygusallığa sahiptir (Selçuk, 2003:115). Birey kendisi tarafından seçmiş olduğu etik prensipleri izler, genel ahlak kurallarıyla tutarlı davranışlar sergiler. Bu dönemde doğru ve yanlış sosyal düzenin yasa ve kuralları ile değil, kişinin kendi vicdanı ile geliştirdiği ahlak ilkelerine uygun olan davranıştır. Bu ilkeler adalet ilkelerini, insan haklarını, insana saygıyı içermektedir. İnsan yasa ve düzenin üzerindedir. İnsan evrensel iyi ve güzele ulaşmaya çalışır. Doğru ve yanlış, sosyal düzenin yasa ve kurallarıyla değil, kişinin kendi vicdanı ile ve kendi geliştirdiği ahlak ilkeleriyle tanımlanmakta olup bu ilkeler somut ahlak kuralları değil, evrensel adalet ilkelerini, insan haklarının eşitliğini ve insana saygıyı içerebilen genel soyut ilkelerdir (Çağdaş ve Seçer, 2002:118). “Yapmamalıyım, diğerleri ne söylerse söylesin, bu doğru davranış değil” ilkesine uygun hareket edilir.


d. Gilligan ve Ahlaki Gelişim
Carol gilligan da ahlak gelişimi ile ilgili çalışmalar yapmıştır. Gilligan Kohlberg’in teorisini eleştirmektedir. Gilligan’a göre Kohlberg’in ahlak gelişimi aşamaları kesin ve evrensel değildir. Gilligan (1983; Aktaran: Senemoğlu, 1997) Kohlberg’in orijinal örnekleminin kadınları kapsamadığı halde kadınlarla ilgili genellemeler yaptığını belirtmiştir. Kohlberg’e göre kadınlar erkeklere göre üçüncü evreden sonra daha düşük düzeyde bulunmaya meyillidirler. Gilligan bunun kadının yetersizliğinden kaynaklanmadığını, toplumun kadından beklentilerinin burada rol oynadığını öne sürmüştür. Yani üçüncü evrenin özelliği olan yardım etme, iyilik yapma gibi davranışlar birçok toplumda kadınlardan beklenen özelliklerdir. Gilligan’a göre kızlar bu beklentiyi karşılama ve onay görme çabası içinde olduklarından ahlak gelişiminin bu evresini aşamamış gibi görünmektedir. Gilligan (1976; Aktaran: Senemoğlu, 1997) yetişkinlikte hem kadınların hem erkeklerin Kohlberg’in gelenek sonrası düzeyinin daha ötesinde olgun olarak görevlerini yerine getirebildiklerine inanmaktadır. Gilligan’a göre önemli olan şey ahlak sevgisini kazanmaktır.
Bussey ve Moughan (1982) konuyla ilgili yaptıkları çalışmalarda Kohlberg’in ahlaki olgunluk ölçeğinde kadınların evre 3 erkeklerin evre 4’e eğilimli olduklarını belirtmişlerdir. Ayrıca kadın ve erkeklerin farklı cinsiyet rolleri içinde sosyalleşmelerinin ahlak gelişiminde cinsiyet farklılığının çıkmasına sebep olduğunu öne sürmüşlerdir. Çalışmalarının başka amacı da Kohlberg’in ikilemlerinde yer alan ana karakterin cinsiyetinin genellikle erkek olduğu bu ana karakterin cinsiyetini değiştirerek deneklere sunmak ve ahlaki yargı düzeylerini belirlemektir. Deneklerin yarısına ana karakterin erkek olduğu ikilemler, geri kalanına da ana karakterin kadın olduğu ikilemler sunulmuştur. Sonuçta kadınların ahlaki yargı düzeylerinde her iki cinsten ana karakterin cinsiyetine göre bazı farklılıklar olduğunu tespit etmişlerdir. Bunun yanında cinsiyete önem verilmediğinde deneklerin evre 3 düzeyinde puanlar aldıklarını ahlaki yargılarının cinsiyete göre farklılaşmadığını bulmuşlar ve özellikle erkek yargılarının cinsiyete göre farklılaşmadığını bulmuşlar ve özellikle erkek deneklerin kanun ve düzen eğilimi yargısı üzerine temellenen ahlaksal yargılarda bulunduğunu, kadınların ise duygusallığa dayanan ahlaksal yargılarda bulunduğunu bildirmişlerdir (Çağdaş ve Seçer, 2005).
Walker (1984)’ da yaptığı benzer bir çalışmada cinsiyet ve ahlak gelişimi ile ilgili araştırmaları incelemiş. Çocuklukta ve ergenlikte ahlak gelişiminde çok az cinsiyet farklılıkları olduğunu belirtirken yetişkinlik döneminde ise erkeklerin kadınlardan daha ileri düzeyde ahlaki gelişime sahip olmalarının nedenini de cinsiyete değil deneklerin eğitim seviyeleri ve meslekleri ile ilişkili olduğunu öne süren araştırma sonuçlarına ulaşmıştır. Sonuç olarak ahlaki yargıda cinsiyet değil deneklerin eğitim seviyeleri ve meslekleri ile ilişkili olduğunu öne süren araştırma sonuçlarına ulaşmıştır. Sonuç olarak ahlaki yargıda cinsiyet farklılığına rastlamamıştır (Çağdaş ve Seçer, 2005).


ÇOCUKLARDA AHLAKİ GELİŞİM DÖNEMELERİ
Aşağıda ahlaki gelişim dönemlere ayrılarak verilmiştir.
Haz ve Elem Ahlakı (0-2 Yaş)
Yeni doğmuş bir bebekte ahlaktan söz edilebilir mi? Başka bir deyişle bebek açısından iyi ve kötü, doğru ve yanlış nedir? Bebek açısından haz veren ve doyum sağlayan, güven kazandıran her şey iyi ve doğru, acı veren, rahatsız eden ve güvensizlik uyandıran her şey kötü ve yanlıştır. Bu açıdan bakıldığında, bebeğin karnının acıkması, bir yerinin sancıyıp ağırması, ani ışık ve sesten irkilmesi onun için kötüdür. Buna karşın kucağa alınıp okşanıp sevilmesi, karnının doyurulması, gereksinimlerinin giderilmesi ise iyidir (Altınköprü, 2000)
Hayatın ilk yıllarında sevgi ve ahlak gelişimi birbirine paralel gitmektedir. Bu dönemde çocuğun ahlak gelişimini etkileyen en önemli faktör ailesidir. Diğer yandan yeni doğmuş bebeklerin ahlaki duygu çeşidi olan empatiye sahip oldukları da söylenmektedir. Çünkü bebekler ağladıklarında sıklıkla onunla beraber ağladıkları görülmektedir (Judy, 1992).
Çocuğun bu çağ içindeki ahlak kavramına haz elem ahlakı denir. Hatta ahlak bile demek zordur. Ancak düşünecek olduğunda, yetişkin ahlakında da çocuğu haz- elem ahlakında da temel ereğin aynı olduğu görülmektedir. Bu erek mutlu, beğenilen, istenilen, olumlu ve yaratıcı bir yaşam sağlamaktadır (Altınköprü, 2000).
Egosantrizm aşaması (2-7 Yaş)
Bu dönemde çocuk ahlakı kurallara aynen uyma, otorite ve cezaya boyun eğme şeklinde algılar. Bir şey kötüdür, çünkü büyükler öyle öğretmişlerdir. Doğru yanlış sabittir. Doğru ve yanlış hareket sonuçlara göre değerlendirilir. Sonuçta ceza alıyorsa davranış yanlıştır. Tek yönlü düşünce hâkimdir. Mantıksal düşünce gelişmemiştir. Kurallara uymadığı zaman fiziksel kazalara uğrayacağına, Tanrı tarafından cezalandırılacağına inanır (Kurşin, 1999).

Görev ve Uyum Ahlakı (Sosyosantrizm Aşaması 7-11 Yaş)
Tek yanlı bir ahlak anlayışına dayanır. Kabullenme ve onaylanma ister. Bu sebepten kuralları tam anlamadığı halde, toplumsal ilişkilerin bozulmaması için onlara uyar. Örneğin, odada top oynamak kötüdür. Çünkü ana baba bunu yasaklamıştır. Sınıfta bir başkasının kalemini veya silgisini almak yanlıştır, çünkü öğretmen bunu yapılmamasını istemektedir. Bu yaştaki çocuk, arkadaşlarıyla kavga etmemek, yalan söylememek, hırsızlık yapmamak, kötü sözcükler kullanmamak gibi yaptırımların bilincini duymamakla birlikte görev olarak yerine getirir (Altınköprü, 2000; Kuşin, 1999)
Özgürlük Ahlakı (10-11 Yaş)
10-11 yaş civarında çocuk benmerkezci düşünceden kurtulmaya başlaması ile çok yönlü düşünmeye başlar. Bu dönemde çocuk, yaşıtlarıyla eşitliğe dayanan yoğun ilişkiler yaşar. Kurallar karşılıklı anlaşma ile eşitlik içinde yorumlanır. Bağımlı ahlaktan kurtularak ahlaki kurallarının özünü kavrar. Kuralların içine kendi yargı ve düşünceleri girmeye başlar. Karşılaştığı herhangi çelişkili bir durum veya bir sorun karşısında, bilgisi, sezgisi, aklı ve yeteneği ile doğruyu bulabilecektir. Örneğin, çevresi tarafından sevilebilmesi, kendine güven duyulması, saygı gösterilmesi için doğru söylemesi ve dürüst davranması gerektiğini kolaylıkla kavrayabilecektir. Çocuğun ahlak kurallarının anlamını ve yararlarını kavraması kendi vicdanının özgür kararı olarak bunları uygulaması durumunda özgür ahlaktan söz edilebilir. Özgür ahlak, kişinin düşünce olgunluğu, zekâsının sınırları, toplumun değer yargıları, tutumları, örf, adet, gelenek ve yasal uygulamalardan tümüyle bağımsız değildir. Aksine bunlarla belirlenmiş ve biçimlenmiştir (Altınköprü,2000; Kuşin, 1999).
Ahlaki İkilem Hikâyeleri
Ahlaki ikilem bir konunun birbiriyle çatışan ancak iki tarafın da tartışabilir doğru yanları olması durumunda ortaya çıkar (Sharon E. 1991). Kohlberg, aşağıdaki bazı ahlaki ikilem durumları ve benzerleri için aldığı cevapları sınıflayarak, insanların altı yargı aşaması geçirdiklerini belirtmektedir. Kohlberg, aşağıda örnek amaçlı verilecek bazı ahlaki ikilem olgularına verilecek cevapları sınıflayarak, bireylerin 6 yargı aşaması geçirdiklerini belirtmektedir. Bu 6 aşama ise 3 dönem içinde yer almaktadır. Bu üç dönem, çocuk ya da yetişkinin “ahlaki davranış” ya da “doğru olarak neyi algıladığını ve bunu nasıl belirlediğine göre sıralanmıştır. Diğer dönem kuramlarında olduğu gibi, her bir dönem, kendinden öncekine dayanmakta kendinden sonraki döneme ise temel oluşturmaktadır. Aynı kişi, aynı durum, aynı zaman ve durumlarda bir aşamada davranış gösterirken bir başka zaman ve durumda da başka bir aşamada davranış gösterebilmektedir (Mesleki Eğitim ve Öğretim Sistemini Güçlendirme Projesi (MEGEP), 2007).
Bu altı aşama ise, üç düzey içinde yer almaktadır. Bu düzeyler:
• Gelenek öncesi düzey
• Geleneksel düzey
• Gelenek sonrası düzey
Kohlberg tarafından belirtilen bu üç düzey, çocuk ya da yetişkinin “doğru” ya da “ahlaki davranış” olarak neyi algıladığına ve bunu nasıl belirlediğine göre sıralanmıştır. Her bir düzey kendinden öncekine dayanmakta, kendinden sonraki döneme temel oluşturmaktadır. Ancak aynı kişi, bazı zaman ve durumlarda bir aşamada davranış gösterirken, bir başka zaman ve durumda da başka bir aşamada davranış gösterebilmektedir.
Son zamanlarda Kohlberg, 6. Dönemin, 5. Dönemden gerçekte çok farklı olmadığını bu nedenle de bu iki dönemin birleştirilebileceğini önermiştir. Netice itibariyle, Kohlberg’in ahlak gelişimi dönemlerinin kesinlik derecesi ve evrenselliği halen tartışmaya açıktır (Güngör, E. 1993).
Öykü 1:
Ali’ye babası, okuldan arta kalan zamanlarında çalışıp para biriktirirse, onu yaz kampına göndereceğine ilişkin bir söz vermiştir. Ali’de hafta sonları evlerinin yakınında bir pastanede çalışıp kamp parasını biriktirir. Ancak yaz gelince Ali’nin babası verdiği sözden vazgeçerek Ali’nin biriktirdiği parayı kendisine vermesini ister. Ali’ de bu durumda babasına çok az para biriktirdiğini söyleyip arta kalan para ile kampa gitmeye karar verir bu durumu kardeşine de anlatır. Kardeşi gerçeği babasına anlatmalı mı? niçin? (Erden ve Alkan, 1997).
Öykü 2:
Bay Webster, bir benzin istasyonunun sahibi ve müdürüdür. Bay Webster ona yardım edecek bir tamirciyi işe almak istemektedir fakat iyi bir tamirci bulmak oldukça zordur. Bulduğu tek kişi iyi bir tamirci gibi gördüğü Bay Lee’dir. Fakat o da bir zencidir. Bay Webster zencilere karşı herhangi bir olumsuz düşünceye sahip değilken müşterilerinin pek çoğu zencilerden hoşlanmadıkları için Bay Lee’yi işe almaya çekinir. Eğer Bay Lee benzin istasyonun da çalışıyor olsaydı müşterileri işlerini başka yerlere yaptırabilirdi. Bay Lee Bay Webster’e onu işe alıp alamayacağını sorduğunda Bay Webster daha henüz başka birini işe aldığını söyledi. Fakat Bay Webster hiç kimseyi işe almamıştı çünkü Bay Lee kadar iyi tamirci olan kimseyi bulamamıştı. Bay Webster ne yapmalı? Bay Lee’yi işe almalı mı? (Rest, 1986)
Öykü 3:
Kore savaşında, bir denizci bölüğü sayı kaybetmiş ve düşman karşısında geri çekilmeye başlamıştı. Bölük nehir üzerindeki köprüyü geçmiş ama düşman diğer tarafta sesiz durmaktadır. Eğer içlerinden biri geri gidip köprüyü uçurursa bir olasılık kurtulabileceklerdir. Köprüyü uçurmak için gidecek olan kişi, büyük bir olasılıkla kurtulamayacaktır. Dörtte bir olasılıkla ölmüş olacaktır. Geri çekilmeyi en iyi yönlendirecek olan bölük komutanıdır. Komutan, bu görevi gönüllü olarak yapmak isteyenleri sorduğunda kimse gönüllü olmamıştır. Eğer kendisi giderse, geri kalanlar sağ salim geri dönemeyeceklerdir çünkü sadece kendisi geri çekilmeyi yönlendirmeyi bilen kişidir. Bölük komutanı, bu zor görev için birini görevlendirmeli mi yoksa kendi mi gitmelidir? Neden? (https://eksisozluk.com/lawrence-kohlberg--594381)
Örnek 4:
Bir kadın kanserden ölmek üzeredir ve onu kurtarabilmek için tıpta bilinen başka bir yöntem kalmamıştır. Doktor, kadının altı aylık bir ömrü kaldığını bilmektedir. Kadın çok zayıflamıştır. Biraz alabileceği ağrı kesici onu öldürebilecektir. Kadın acıdan deli gibidir. Sakin anlarında doktora kendisini öldürecek dozda morfin vermesi için yalvarır. Bu acıya daha fazla dayanamayacağını zaten birkaç ayı kaldığından ölmek istediğini söylemektedir.
Öykü 5:
Bir mahkûm hırsızlık suçundan hapistedir. 10 yıla mahkûm olmuştur, fakat birkaç sene sonra hapisten kaçar ve yeni bir şehre başka bir isim ile yerleşir. Sekiz sene yoğun bir şekilde çalışıp kendi işini kurmak için para biriktirir. Müşterilerine adil davranır, çalıştırdığı işçilere iyi para verir. Kazandığı paranın büyük bir kısmını da hayır kurumlarına yatırmaktadır. Ancak, bir gün eski komşusu onun sekiz yıl önce polisten kaçan ve polisin aradığı adam olduğunu anlar.
Öykü 6:
Bir grup tedbirli ve çalışkan köstebek kışı geçirebilecekleri bir yuva kazmak için bütün yaz çalışırlar. Tembel ve müsrif kirpi köstebeklere yaklaşır ve kendi yuvası olmadığını söyler. Köstebekler kirpiye acırlar ve onu da yuvalarına alırlar. Fakat kirpinin dikenlerini hiç akıllarına getirmedikleri için ne yazık ki kirpi ile aynı yuvada kalmaları imkânsız hale gelmiştir. Köstebekler ne yapmalıdır?
Öykü 7:
İki genç kardeş olan adamların başı ciddi bir belaya girmişti ve Onlar alelacele gizlice kasabayı terk etmişlerdi ve acil paraya ihtiyaçları vardı. Yaşça büyük olan Karl eski bir mağazaya zorla girip bin dolar çaldı. Daha genç olan Bob ise, kasabada yardımseverliğiyle bilinen emekli ve yaşlı adamın yanına gidip, adama çok hasta olduğunu ve bu hastalığıyla ilgili ameliyat olması gerektiğini ve bunun için de bin dolara ihtiyacı olduğunu söyledi. Bob parayı ona borç olarak vermesini ve iyileştiği zaman parayı kendisine geri ödeme konusunda söz verdi. Gerçekten Bob hiç hasta değildi ve alacağı parayı yaşlı olan adama geri vermeye de niyeti yoktu. Yaşlı adam Bob’u çok iyi tanımamasına rağmen parayı kendisine verdi. Bu sebeplerle Bob ve Karl her biri biner dolar ile kasabadan kaçtılar. Karl gibi çalmak mı yoksa Bob gibi aldatmak mı hangisi daha kötü sizce? Niçin daha kötü? Niçin aldatmak daha kötü? Genel anlamda verilen söz niye tutulmalı (Çev: SUN, www.haverford.edu/psychology/ddavis/p109g/kohlberg.dilemmas.html).
Örnek Olgu Üzerinde Bir Çalışma
Öykü 8: Ege Bölgesi’nde bir ilçede bir kadın kanserden ölmek üzeredir. O ilçedeki bir doktor da bitki özlerinden yaptığı bir ilacın kanseri tedavi ettiğini söylemektedir. Gerçekten de ilacı kullanan bazı hastalar iyileşmiş görünmektedir. Ancak doktor ilacı kendisine mal oluşunun 10 katı fazlası olan 2000 liraya satmakta, bir doz ilaç için bin lira istemektedir. Hasta kadının kocası Heinz ilacı satın alabilmek için her türlü çareye başvurmuş, gerekli paranın ancak yarısını toplayabilmiştir. Bunun üzerine doktora giderek karısının ölmek üzere olduğunu anlatmış ya ilacı kendisine daha ucuz vermesini ya da ilacın parasını taksitle ödeyebilmeyi rica etmiştir. Ancak doktor bunu kabul etmemiş "Bu ilacın isteklisi çok fazla, parası olana satarım." demiştir. Çaresiz kalan hasta kadının kocası Heinz çaresiz bir durumdadır. Sonuçta bir gece gizlice Eczanenin camını kırarak karısı için ilacı çalar. (Kohlberg, 1969, s.379; Aktaran: Kurtines ve Creif, 1974).
• Sizce ilacı çalmalı mıydı? • Suçluysa neden suçludur?
• Adam suçlu mudur? • Suçsuzsa neden suçsuzdur?
Farklı Ahlaki Yargı Düzeylerine Göre Verilmiş Cevaplar 1:

I. 1. Evre: Heteronom ahlak; (Cezadan kaçma ve ödül alma): Bu evredeki kişilere göre Heinz suçludur. Polisler onu yakalar ve cezalandırır.

II. 2. Evre: Bireycilik ve çıkara dayalı alışveriş; (Pazar değiş-tokuş ahlakı): Bu evrede kişilere göre Heinz suçsuzdur, karısı için çalmıştır, İnsan karısı/kocası için böyle davranmalıdır, Çünkü karısı da onun için aynı şeyi yapardı.


III. 3. Evre: Kişiler arası ilişkiler ve uyum evresi; (Akran kanısı ahlakı): Bu evredeki kişilere göre, Heinz suçludur, çünkü toplumun bireyleri hırsızlık yaptığı için onu ayıplarlar.

IV. 4. Evre: Sosyal vicdan evresi (Kanun ve düzen ahlakı): Toplumsal sözleşme evresi de söylenebilen bu evredeki kişilere göre Heinz suçludur, çünkü kanunlara aykırı davranmıştır, kanunlar toplumsal düzeni korumaya yarar ve Heinz toplumsal düzeni bozmuştur.


V. 5. Evre: Toplumsal anlaşma, yararlılık, bireysel ahlak evresi: Bu evredeki kişilere göre Heinz suçludur çünkü toplum tarafından konulan anlaşmaya karşı gelmiştir. Ayrıca insanlar birbirlerinin özel eşyalarına saygı göstermek zorundadırlar.

VI. 6. Evre: Evrensel ahlaki prensipler evresi: Bu evredeki kişilere göre Heinz suçsuzdur, çünkü insan hayatı her şeyden önemlidir, bir İnsanın hayatı söz konusu ise hırsızlık yapılabilir (Beyaz, 2015).

Farklı Ahlaki Yargı Düzeylerine Göre Verilmiş Cevaplar 2:
Olgu 4: Yaş 19, Kız: 3. Evreye Yaklaşan Bir Yanıt
Hayır! Bu davranışı yanlış! Karısı ölmek üzere olabilir fakat bu çalmasını gerektirmez. Çünkü Heinz burada sevdiğini kaybetmek istemiyor ve bencilce davranıyor, çünkü aslında yalnız kalmaktan korkuyor. Belki bu para eczacıya da gerekli, bence suçludur (Beyaz, 2015).
Olgu 1: Yaş 20, Kız Öğrenci; Evre 5
Cevabım hayır! İçerisinde yaşadığımız toplumun belli kuralları vardır. Herkes de bu yasak ve kurallara uymak zorundadır. Çünkü herkes tarafından akla uygunluğu kabul edilmiştir. Hırsızlık toplum kuralları tarafından suç sayılan kötü bir davranış biçimidir. Kimse kendisinden izin alınmadan eşyasının ya da herhangi bir şeyinin gizlice alınmasından hoşlanmaz. İnsanı çaresizlikler birçok kez yanlış davranışlara sürükleyebilir, ama her ne olursa olsun bize ait olan beyni kullanmamız lazım İçerisinde bulunduğumuz durum bizi hiç bir zaman umutsuzluğa kaptırmamalı, Kendimize yapılmasını istemediğimiz durumları başkalarına uygulamamalıyız. Çalmak da hem toplum kuralları açısından yanlış ve yasak hem de inandığımız dinin kuralları açısından yanlış ve yasaktır. Her ne olursa olsun hırsızlığın doğru olduğunu düşünmüyorum. Elbet her çaresizliğin içinde bir çare vardır. Yeter ki, doğru dürüst insan ol. Elini attığın her kapı sana açılır. Eğer ki bir yaratıcımız varsa muhakkak ki bizi görür ve el uzatır. Eğer uzatmazsa da bir bildiği vardır. “Hırsızlığa hayır! Diyorum” (Beyaz, 2015).

Olgu 2: Yaş 21, Kız Öğrenci; Evre 4
Hayır, bu davranış yanlıştır. Heinz’in ilacı çalarak konuya duygusal olarak yaklaştığını düşünüyorum. Eczacının tutumu karşısında durumu en yakın ilgili mercilere durumu izah etmesi ve onlardan bu konuda yardım talep etmesi gerekirdi. İlgili merciler belediye, muhtarlık ya da yardım kuruluşları olabilir, Daha üst mevkilerde olabilir. Hatta eczacıyı gerekli yerlere şikâyet edebilir (Beyaz, 2015).

Olgu 3: Yaş 20, Kız: 6. Evreye Yaklaşan Bir Yanıt
Evet! Bu davranışı doğru buluyorum. Çünkü Heinz ilk önce çalma gibi bir eyleme başvurmamıştır. Elinden gelen her şeyi denemiştir, borç almıştır, çok sevdiği karısı ölmek üzeredir, paranın devamını söylediği halde eczacı zalimce davranmıştır. Akla gelebilecek bütün çareleri tükettikten sonra ilacı çalması kaçınılmazdır. Bu belki etik açıdan doğru karşılanmayabilir fakat empati kurduğumuzda heinz’in yerinde olan pek çok kişi aynı şeyi yapardı diye düşünüyorum. Eğer bir insanın yaşamı biraz para yüzünden son buluyorsa bu içler acısı bir durumdur. Heinz’de kendini çok suçlu hissedecektir. Çok sevdiği karısını yaşatmak için bir çaba göstermezse vicdanı çok daha fazla rahatsız olacaktır. Bence gerçekten çok mecbur kalmasa ilacı çalmazdı. Bu nedenle bu davranışı doğru buluyorum. Hiç bir şey insan hayatından önemli olamaz ve eminim ki ilacı karısına götürdükten sonra eczacıya olan borcunu ödeyecekti (Beyaz, 2015).



SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Ahlak’ın bugüne kadar yapılmış birçok tanımı bulunmaktadır. Fakat yapılan tanımların ortak yönüne bakıldığında toplumda ki huzurla beraber kişinin vicdanen kendisini huzurlu hissetmesi adına bireylerin edindiği tutum ve davranışların bütünü olarak görülebilir. Ahlak Eğitimi, Nedenleri ve Gelişimi üzerine yapılan çalışmalara bakıldığında bu konuda en kabul gören kuramcı ABD’li Psikolog ve akademisyen olan Lawrence Kohlberg’tir. Kohlberg ahlak ile ilgili yaptığı çalışmalarla hem yaşadığı dönemi hem de kendinden sonra gelene ahlaki gelişim ile ilgili araştırma yapanlara kapı açmıştır. Kohlberg kuramını oluştururken J. Dewey ile özellikle de Jean Piaget'in Algılama gelişimi teorisi çalışmalarından etkilenmiştir.
J. Dewey; ahlak gelişimini doğrudan bireyin eğitim düzeyi ile ilişkilendirmiştir. Kendisine göre birey aldığı eğitimle gelişir ve kendi değerler sistemini oluşturur. 3 ahlaki düzey belirlemiştir.
1) Ahlaki yapının Biyolojik ve sosyal dürtülerle belirlendiği Gelenek Öncesi Düzey,
2) Ahlaki yapının içinde bulunulan grubun değerlerinin benimsenmesiyle belirlenen Geleneksel Düzey,
3) Ahlaki yapının bireyin kendi akıl yürütme ve karar verme gücüne bağlı olduğu Özerk Düzey olarak belirlemiştir.
Piaget’e göre ahlaki gelişimin ilerlemesi bilişsel gelişimin ilerlemesiyle ancak gerçekleşebilir. Bu sebeple ahlak gelişiminde üst düzey bir gelişmenin olması için bilişsel gelişiminin de üst düzeyde olması gerektiğini fakat üst düzey bir bilişsel gelişimde her zaman için üst düzey ahlak’ın olmayabileceğini söylemektedir. Piaget’e göre;
1) Ahlak öncesi dönem; 5 yaşına kadar çocuğun taklit yoluyla öğrendiği fakat yaptıklarının anlamını bilmediği, niyeti sorgulamadığı, kuralları yerine getirmesi gerektiğini düşündükleri,
2) Dışa bağımlı dönem; 6-10 yaş arasındaki çocuğun çevresindeki olayların ne anlama geldiğini kısmen anladığı fakat kurallara yine de uymak zorunda oldukları,
3) Ahlaki özerklik dönem; 11 yaş üzerindeki bireyin insanlar tarafından koyulan kuralların sorgulanmaz olmadıkları gerektiğinde değiştirilebilecek olduklarını fark ettiği, nedenin ve niyetin ön plana çıktığı 3 dönemin olduğunu ifade etmektedir.
Piaget’ten etkilenen Lawrence Kohlberg’te ahlaki gelişim dönemini 3 dönem 6 evreye ayırarak geliştirmiştir. Bu dönemlerden üçüncüsünün herkesin ulaşamadığı evre olarak düşünmüştür. Bunlar;
1) Gelenek öncesi dönem; itaat, ceza ve saf çıkarcılığın ön planda olduğu, cezadan kaçmak için kurallara uyulup, denetleyenin olmaması durumunda kuralların çiğnenebileceği, iyilik karşılığında iyilik görebilecekse iyilik yaptığı ve çıkarlarıyla hareket ettiği,
2)Geleneksel dönem; bireyin kendisini toplumsal yasa ve düzene uymak zorunda hissettiği ve toplumsal kuralları benimsediği, gruba ait olma hissiyatının ağır basmasından dolayı otoriteyi memnun edecek şekilde davrandığı, gruptan bağımsız davranamadığı,
3) Gelenek sonrası düzey; uygun bulmadığı kurallara karşı gelinebilen, kendine özgü ve ahlak kurallarıyla hareket edilebilen, yasaların toplum için olmasından dolayı toplumun çıkarını koruması gerektiğinin düşünüldüğü dönem olmak üzere Kohlberg aşamalara ayırmıştır.
Bir diğer kuramcı Gilligan’ı ise kuramını oluşturma konusunda ateşleyen dürtü Kohlberg’in kuramında eksiklik görüp bunu dile getirme isteği olduğu anlaşılmaktadır. Gilligan ahlaki ikilemlerde (doğru-yanlış, iyi-kötü) kadınların ve erkeklerin farklı yargıya sahip olduklarını ileri sürerek, cinsiyet farkının önemini vurgulamıştır. Gilligan’a göre kadınlar ahlaki yargılarında erkeklerden farklı düşünme ve ifade etme eğilimindedirler. Kohlberg’in orijinal örnekleminin kadınları kapsamadığı halde kadınlarla ilgili genellemeler yaptığını belirtmiştir. Gilligan Kohlberg’in kuramında kadınlarla ilgili erkeklerden farklı çıkan sonuçların kadının yetersizliğinden kaynaklanmadığını, toplumun kadından beklentilerinin burada rol oynadığını öne sürmüştür. Farklılığın kaynağının çocukluktaki ilişkiler ve eğitimin olduğunu söylemiştir. Ahlak gelişiminde önemli olanın "ahlak sevgisi" kazanmak olduğunu ileri sürer. Ahlaki davranışların uygun modellerle bireye sevdirilmesi gerektiğini düşünmektedir. Örneğin birey yalan söylememeyi sever, söylemekten nefret ederse bu davranışı terk eder.

Gilligan Erkekler kurallara göre, kadınlar merhamet ve acıma duygusuna göre (Bakım Etiği) hak ve hukuku değerlendirirler. Gilligan kuramının da 3 evresi bulunmaktadır.

1. Gelenek Öncesi; bireyin Kendi çıkarlarını savunduğu evre,
2. Geleneksel (Fedakârlık Evresi); Bireyin kendisinden çok başkalarının çıkarlarını düşünüp, onlar için kaygılandığı, başkalarına karşı sorumluluk duygusunun ön planda olduğu )Örneğin bayan K. kardeşine bakabilmek için okuldan ayrılır ve işe girer.),
3. Gelenek Sonrası; bireyin sadece başkalarının değil kendi çıkarlarını da düşündüğü evre olmak üzere Gilligan ahlaki gelişim evrelerini 3’e ayırmaktadır.
Piaget ve Kohlberg, Dewey ve Gilligan’ın ahlak’a bilişsel yönelimli bakış açısının dışında Sigmund Freud ve Erikson Ahlak’ a psikanalitik yönelimli bir bakış açısı getirmişlerdir.
Freud kişiliğin sağlıklı gelişimini İd, Ego ve Sürerego arasındaki dengeye bağlamıştır. Birinin üstünlük taşıması aradaki dengenin bozulmasına ve kişiliğin olumsuz etkilenmesine neden olmaktadır. Yeni doğan bebeklerin İd’i temsil ettiğini söyleyen Freud İd’e önem vermektedir.
Kişiliğin ilkel, cinsel saldırgan tutumunu, sürekli haz ilkesiyle, gerçek dışı, karşılanması zor istek ve arzularla, bireyin içsel dürtülerinin mutlaka doyurulması gerektiği ve ertelemeye tahammülünün olmadığı doğuştan getirdiğimiz biyolojik kökenli işlevi bulunmaktadır. Mantık dışı arzu ve istekleri temsil eder. Toplumsal kurallara uymayan, kendi istek ve arzularını ön plana atan bireyde “İd” baskındır.
Freud Süperego’yu; Çocuğun ebeveynlerinden ya da bakımını üstlenmiş kişilerden öğrenmiş olduğu toplumsal kuralları gelenekleri, görenekleri, vicdan ve ahlak kurallarını içerir. Kişiliğin törel olan yanı ve vicdan öğesidir.
Ego ise; Gerçeklik/Realite ilkesine göre hareket eden kısmen de olsa bilinçli, Mantıklı yanımız olarak düşünülmüştür. Ego akılcı, mantıklı kişilik bölümüdür ve kişiliğin karar organı görevini yürütür. Bilince dayalı ve akılcı düşünme, İd’in isteklerine ölçülü cevap verme, İd ile süper ego arasında denge kurma, süper egonun isteklerini mantıklı yapıya getirme işlevini üstlenmiştir. İd’in yapmak istediği davranışlar ile toplumun belirlediği kurallar arasındaki uzlaştırıcı, içselleştirici ve kişilik yapısının kesmen de olsa bilinçli olan bölümüdür. Egonun ortaya çıkışı, id’in ertelenmesi engellenmesiyle ortaya çıkar. İdin tekrar eden, karşı konulmaz istekleri ile süperego’nun toplumsal sınırlayıcı tutumları arasında arabuluculuk görevi yapar.
Erikson ise yaptığı gözlem ve çalışmalarla ahlak gelişiminin yetişkinliğin ilk yıllarına kadar sürdüğünü belirtmektedir. Erikson her bir dönemde bireyin sosyal çevresiyle ilişkilerini açıklamıştır. Örneğin, Güven duygusunun çevreyle olan ilişkilerle ya da özerkliğin yakın çevreyle olan ilişkilerle bağlantısının sonucunda oluştuğunu dile getirmiştir.

KAYNAKÇA
Altınköprü, T. Çocuğun Başarısı Nasıl Sağlanır. İstanbul: Hayat Yayınları, 2000.
Arı, R., Üre, Ö. ve H. Yılmaz. Eğitim Psikolojisi Ders Notu. Konya: Günay Ofset, 1997.
Arkonaç, S. A. Psikoloji. Gözden Geçirilmiş 2. Baskı, İstanbul: Alfa Basım Yayım, 1998.
Aytar Güngör, A. (2008) “Ahlaki (Törel) Gelişim” Ulusoy, Ayten (Ed.) Eğitim Psikolojisi, Anı Yayıncılık, Ankara.
Başaran, İ. E. Eğitim Psikolojisi (Modern Eğitimin Psikolojik Temelleri). 4. Basım, Ankara: Yargıçoğlu Matbaası, 1974.
Beyaz, B. Kohlberg’in Ahlaki Gelişim Evreleri ile Olgular Üzerinde Çalışma ve ahlaki eğitim, 2015, http://www.insanokur.org/kohlbergin-ahlaki-gelisim-evreleri-ile-olgular-uzerinde-calisma-ve-ahlaki-egitim-banu-beyaz/ (Erişim: 12 Temmuz 2015).
Bixler, Lorin E. Çocuk Psikolojisi. (Çeviren: İbrahim N. Özgür), İstanbul: Özdemir Basımevi, 1979.
Bussey, K. ve Moughan, B. Gender Differences in moral reasoning. Journal of Personality and Social Psygology, 42 (4), 701-706, 1982.
Cüceloğlu, D. İnsan ve Davranışı. İstanbul: Remzi Kitabevi, 1991
Çağdaş, A. ve Seçer, Z. Çocuk Ve Ergenlerde Sosyal Ve Ahlaki Gelişim. 1. Basım, Konya: Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Yaşatma Ve Geliştirme Vakfı Yayınları, Kasım, 2005.
Damon, W. The Moral Develeopment of children. Scientific American, 281 (2), 72 (6). 1999.
Selçuk, Z. Gelişim ve Öğrenme, Nobel Yayın Dağıtım, 9. baskı, Ankara (1-232), 2003.
Çileli, M. “Ergenlikte Ahlak Gelişimi” Ergenlik Psikolojisi. (Der: Bekir Onur), 2. Basım. Ankara: Hacettepe Taş Kitapçılık LTD. Şti. 1987, 265-286.
Erden, M. ve Akman, Y. Eğitim Psikolojisi. 4. Basım, Ankara: Arkadaş Yayınevi, 1997.
Fromm, E. Erdem ve Mutluluk. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1999.
Gander, M. J. ve Gardiner, H. W. Çocuk ve Ergen Gelişimi, (Çev.A. Dönmez). Ankara İmge Kitabevi, 1998.
Geçtan, E. Çağdaş İnsanda Normal Dışı Davranışlar. 16. Basım, İstanbul: Metis Yayınları, 2003.

Güngör, Prof. Dr. E. Hollanda Türk Akademisyenler Birliği Vakfı Yayınları, Sınıf Öğretmenlerinin Kaynak Sitesi, 1993.

Ilgar, M. Z. “Denetim Odağının Değer Sistemleri Ahlak Gelişim Düzeyi ve Öz ahlaki Değerlendirme Üzerindeki Etkileri. “ (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Erzurum: A. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1996.
Israely, Y. The Moral Development of Mentally Retarded Children: Review of Litareture. Journal of Moral Education, 14 (I). 33-42, 1985.
Judy, D. the moral child. Good House Keeping. Vol. 215 Issue3, p188, 2p, 2c, Ibw, 1992.
Kağıtçıbaşı, Ç. İnsan ve İnsanlar. 7. Basım, İstanbul: Evrim Yayınları, 1988.
Kağıtçıbaşı, Ç. İnsan ve İnsanlar. 4. Basım, İstanbul: Cem Ofset Matbaacılık Sanayi A.Ş. 1979.
Kağıtçıbaşı, Ç. Yeni İnsan ve İnsanlar. 10.Basım, İstanbul: Evrim Yay. 1999
Koyuncu, N. Cinsiyet Rolü Kimliği ile Ahlak Gelişimi Evrelerinin Karşılaştırılması. Üniversite Üçüncü Sınıf Öğrencileri Üzerinde Bir Araştırma (Yayınlanmamış Doktora Tezi). Ankara: A. Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesi, 1983.
Kulaksızoğlu, A. Ergenlik Psikolojisi. 2. Basım, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1999.
Kuşin, L “Ruh Sağlığı ve Ahlak Gelişimi.” Marmara Üniversitesi Anaokulu/Ana sınıfı Öğretmeni El Kitabı. (Ed: Rengin Zembat). I. Basım, İstanbul Ya-pa Yayınları, 1999.
Morgan, C. T. Psikolojiye giriş. (Çevirenler: Hüsnü Arıcı ve diğerleri), 10. Basım, Ankara: H.Ü. Psikoloji Bölümü Yayınları, 1993.
Onur, B. Orta Öğretimde Ahlâk Eğitimi, Ahlâk Eğitimi Açısından Lise Son Sınıflarda
Öğrenci-Eğitimci İlişkilerini Belirleyen Koşulların Araştırılması. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara, 1976.

Onur, B. Ahlak eğitiminin psikolojik temelleri. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi. 12 (1), 1-13, 1979.

Özeri. Z. H. Okulöncesi Dönemde Ahlak Gelişimi ve Eğitimi. Annenin Çocuk Yetiştirme tutumlarının Beş Yaş Çocuğunun Adalet Gelişimine Etkisinin Araştırılması. (Yayınlanmamış Yüksek Lisan Tezi), İstanbul: M. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1994.

Özgü, H. Psikanalizin 3 büyükleri (Freud, Adler, Jung). 2. Basım, İstanbul: Mart Yayıncılık, 1994.

Rest, J. Background Theory and Research. In J. Rest, & D. Narvaez, Moral
Development in the Professions. Erlbaum & Associates, (1994).
Senemoğlu, N. Gelişim Öğrenme ve Öğretim Kuramdan Uygulamaya. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü, 1997.
Sharon E. Ethics, Stanford: Internal Auditor June, s.103, 1991.
Tezcan, M. Kültür Ve Kişilik (Psikolojik Antropoloji). Ankara: Bilim Yayınları, 1987.
Ülgen, G. ve Fidan, E. Çocuk Gelişimi. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1997.
Ünlü, H. Türkçe Sözlük. İstanbul: Ünlü Kitabevi, 1990.
www.haverford.edu/psychology/ddavis/p109g/kohlberg.dilemmas.html, (13 Temmuz 2015).
Walker, L. Sex Differences in The Development of Moral Reasoning: A critical rewiew. Child Development, 55, 677-691, 1984.
Windmiller, M. “Ahlak Gelişimi ve Ahlaki Davranış” Ergenliği Anlamak. (Çeviren: Demet Öngen), 1. Basım, Ankara: İmge Kitabevi, 1995.
Wright, D., & Croxen, M. (1989). Ahlak yargısının gelişimi (çev. D. Öngen). Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 22 (1), 289-310.
Yörükoğlu, A. Çocuk Ruh Sağlığı. 20. Basım, İstanbul: Özgür Yayınları, 1996.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Ahlaki Gelişim ve Kohlberg'in Ahlaki İkilem Hikayeleri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Sadık SUN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Sadık SUN'un izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     5 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Sadık SUN Fotoğraf
Uzm.Psk.Sadık SUN
Diyarbakır (Online hizmet de veriyor)
Uzman Klinik Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi58 kez tavsiye edildi
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Sadık SUN'un Makaleleri
► Çocuklarda Ahlaki Gelişim Psk.Hazan ŞAHNAOĞLU
► Toplumdaki Ahlaki Çöküş Psk.Adem OCAK
► Acı Hayat Hikayeleri ve Psikoterapi Psk.Hande PEHLİVAN
► Gelişim Alanları – Gelişim Dönemleri ve Özellikleri ÇOK OKUNUYOR Psk.Tuğba DEMİRÖZ
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Ahlaki Gelişim ve Kohlberg'in Ahlaki İkilem Hikayeleri' başlığıyla benzeşen toplam 19 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


12:21
Top