2007'den Bugüne 92,313 Tavsiye, 28,222 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Modern Kentlerin Arasına Sıkışan İnsan
MAKALE #15631 © Yazan Psk.Şenay DAYAN | Yayın Kasım 2015 | 2,526 Okuyucu
MODERN KENTLERİN ARASINA SIKIŞAN İNSAN
Bu çalışmayı hazırlama amacımız kentsel tabakalaşma ve konut sınıflarını ortaya koymaktır. Çalışma aşamasında mülakat metodu kullanılarak, Fatih Üniversitesi’nde görevli iki temizlikçi kadın ile görüşme yapıldı ve analizler ortaya konuldu.

Bu çalışma üç bölümde sunulacaktır:
1. Bölüm: 1. Görüşme
2. Bölüm: 2. Görüşme
3. Bölüm: Genel analiz

( Görüşme yaptığım kişilerin isimleri kendi istekleri doğrultusunda gizli tutularak takma isim kullanılmaktadır.)

I. BÖLÜM
Birinci mülakat Fatih Üniversitesi’nde çalışmakta olan Esma Hanım’la yapıldı. Görüşmeyi Fatih Üniversitesi’nin bir sınıfında gerçekleştirdik ve görüşme esnasında yalnızdık.

A. SOSYO EKONOMİK DURUMA İLİŞKİN SORULAR
Esma, 1976 yılında Amasya Taşova’da doğmuş ve İlkokulu Tokat’ta tamamlamıştır. Ailesi Ortaokula devam etmesine izin vermediği için şu an açık ilköğretim sınavlarına girmektedir ve böylelikle 7. sınıfa kadar gelmiştir. Ortaokulu bitirdikten sonra liseye devam etmekte kararlı olduğunu söylüyor. Üniversiteye devam edecek misiniz diye sorduğumuzda, “o kadar ilerletebilir miyim bilmiyorum, ama okuyabilirsem çocuk gelişimi bölümünü okumak isterim” dedi.

İŞ DURUMU
Esma, 10 aydan beri Fatih Üniversitesi’nde temizlikçi olarak çalışmaktadır. Daha önce üç yıl kadar bir tekstil firmasında çalıştığını, memleketinden çocuklarını getirdikten sonra işini bıraktığını, ama yeni bir ev satın aldıkları için tekrar çalışmak zorunda kaldığını söyledi. Neden tekstile devam etmediniz diye sorduğumuzda; “işe gireceğim zaman ülkede ekonomik kriz vardı. Tekstilde iş bulamadım buraya başvurdum kabul edildim ve işe başladım. Daha sonra eski iş yerimden çağırdılar ama gitmek istemedim” dedi. Tekstile dönmek istememesinin sebeplerini sorduğumuzda, tekstilde kendisini yalnız ve değersiz hissederken burada merhametli, hoşgörülü insanların içinde çalışmanın insanı daha bir özel hissettirdiğini söylüyor. Esma, işinden ve iş arkadaşlarından çok memnun görünüyor. Burada çalışırken çok yorulmadığını, iş arkadaşlarıyla sürekli dayanışma ve yardımlaşma içinde olduklarını söyledi.
Başka bir işte çalışmak ister misiniz ya da hayalini kurduğunuz bir meslek var mı diye sorduğumuzda, kreşlerde çalışmak istediğini, bunun sebebini ise çocuklarla ilgilenmeyi çok sevdiğini söyleyerek açıkladı. Bunu söylerken aklında ekonomik nedenler değil de sosyal etkenler var gibiydi.

AİLE-HANE DURUMU
Evli ve iki çocuk annesi olan Esma’nın eşi bir tekstil firmasında makineci olarak çalışmaktadır.

KÖKEN
Amasya doğumlu olan Esma’nın annesi ev hanımı, babası ise Tekel’den emeklidir. Esma iki yaşında iken babası, işi dolayısıyla Tokat’a yerleşmiştir. İki kardeşi olan Esma’nın kardeşlerinden biri kız, diğeri ise erkektir. Erkek kardeşi liseyi bitirdikten sonra ticarete atılmış, kız kardeşi ise bedensel engellidir. Esma ve eşi İstanbul’a altı yıl önce yerleşmişler ve önce Esenyurt’ta iki katlı bir apartmanda oturmuşlardır.

Neden İstanbul’a geldiklerini sorduğumuzda; eşinin sigortasını devam ettirmek istediklerini, orada akrabaların, komşuların baskısından bunaldıklarını ve çocuklarının büyük şehirde yaşamalarını istediğini söyledi. Neden büyükşehir dediğimizde ise küçük yerde yaşayan birinin başka bir yere gittiği zaman sudan çıkmış balık gibi olacağını, kendisinin de bu şekilde olduğunu belirtti. Bir de “biraz daha sakin bir hayat istedim. Bizim oralarda gezsen laf oluyor, gezmesen laf oluyor, giyimine karışılıyor. Küçük yer olduğu için herkes birbirini tanıyor. İster istemez bir baskı oluşuyor insanın üstünde, ama burada kimse kimseye karışmıyor. Çünkü insanlar arası iletişim çok az, kimse birbirini tanımıyor, burada daha rahatım” diyor.

EKONOMİK DURUM
Ekonomik durumu orta düzeyde olan Esma’nın, biri İstanbul’da diğeri de Tokat’ta olmak üzere 2 tane evi var, ama Tokat’taki evi kirada değildir. Eşi ve kendisi asgari ücretle çalışıyor. Arabaları ve yazlıkları bulunmamaktadır. Ailelerinden veya herhangi bir kurumdan maddi destek almıyorlar.

B. MEVCUT KONUT DURUMUNA İLİŞKİN SORULAR

EV TİPİ VE ÖZELLİKLERİ
Esma, Esenyurt’ta kendisine ait olan bir apartman dairesinde oturmaktadır, ama hala evin taksitlerini ödemektedir. Evi üç oda bir salon olup, evde dört kişi yaşamaktadırlar. Bu evden başka Tokat’ta da evleri olduğunu, buraya gelirken ilk taşındıkları ev küçük olduğu için eşyalarının bir kısmını o evde bıraktığını söyledi. Bugüne kadar İstanbul’da üç ev değiştirdiklerini, İstanbul’a geldiklerinden beri Esenyurt’ta farklı evlerde ikamet ettiklerini de sözlerine ekledi.

KONUT MEMNUNİYETİ
Yeni bir ev satın aldıkları için önceki evlerinden taşınmışlar. Buraya geldikten sonra hayatındaki en önemli değişikliğin kendine olan güveninin artması olduğunu söylüyor. Eski eviyle yeni evi arasında çok fark olmadığını, iki konutun da birbirine benzediğini söyledi. Burasının daha iyi olduğunu, “çünkü orası aile apartmanı olduğu için biz ses yapamazdık. Gürültü etseler de kiracıyız diye susardık, ev sahibinin dediklerine uyardık” diyor. Ama şimdi kendileri ev sahibi oldukları için bu konuda biraz daha rahat olduklarını belirtiyor. Hatta ev sahipleri duvarlara çivi çakmasına izin vermediği için kendi evine ilk taşındıklarında bütün duvarlara tablo, süs eşyası astığını söyledi.

Esma, yaşadığı evden ve semtten memnun olduğunu söylüyor. Arkadaşlık ilişkilerinin düğün, cenaze, hastalık gibi durumlarda gidip gelme, diğer zamanlarda selamlaşma şeklinde olduğunu söyledi. Normal zamanlarda insanların birbirlerine gidip gelmediklerini belirtti. Bunu da “maddiyattan dolayı insanların birbirine gidip, yemek-içmekten çekinmelerine” bağlıyor. Bu noktada eski yaşadığı mahalleyi özlediğini, oradaki insanların daha samimi içten olduklarını, biraz da eski mahallesinin köyü hatırlattığını söylüyor. Bu iletişim kopukluğunu İstanbul’daki insanların zaman geçtikçe daha bireyci olmalarına ve insanlıklarını kaybetmelerine bağlıyor. Başka eve çıkmak istemediğini söylüyor. Bunu ise alışkanlıklarını fazla değiştirmek istememesiyle açıklıyor. Esma, Anadolu yakasının Çamlıca semtinde yaşamak istediğini söyledi. Bunu ise Çamlıca’nın sessiz, sakin, yeşilliklerin, dağın içinde bir yer olmasına bağlıyor. Hayalindeki ev de zaten öyle bir yerdir.
C. “İDEAL EV İMGESİ”NE İLİŞKİN SORULAR
Esma hayalindeki evi önünde kocaman bir bahçesi, bahçenin kenarları çitlerle çevrili olan, içinde kuzu, tavşan vs. gibi hayvanların olduğu, önünde havuzu olan küçük bir ev, etrafında kendi evi gibi evler olan bir yer şeklinde tanımladı. Şehrin kirliliğinden bıkmış olan Esma, yeni yerinin bol oksijenli bir yer olmasını istediğini söylüyor. Hiçbir maddi sıkıntısı olmaması durumunda dağın başında bir yerde yaşamak istediğini söyledi. İstanbul’da yaşamak istemediğini, ama burada bir semtte oturmak zorunda olsa Çamlıca’yı seçeceğini söyledi. Bunu ise doğayla iç içe geçmiş, sessiz sakin, az ama sıcak ilişkilerin ve eğitim seviyesi yüksek insanların olduğu yerlere özlem duyması şeklinde açıkladı. Büyük binaların onu sıktığını söyledi.

Esma’nın hiç yaşamak istemeyeceği semtler Sultan Çiftliği ve Gazi Mahallesidir. Bu semtlerde yaşamak istememesini ise oralarda sürekli olay çıkmasına ve kendini güvende hissedememesine, bu semtlerin küçük tekstil atölyeleriyle kurulu ve her yerin bina olmasına, semtlerde fazla yeşilliğin olmamasına bağlıyor.

Esma, büyük binalarda hiç yaşamak istemeyeceğini, büyük binalarda yaşamaktansa gecekondunun ona daha yakın geldiğini söyledi. Büyük binalarda insanlar arasında iletişim kopukluğu olabileceğini ama gecekondu tarzı yerlerde bir sıkıntın olduğu takdirde daha kolay çözüme ulaşılacağını düşünüyor. Arkadaşlık, komşuluk ilişkilerine çok önem veriyor. Onlara gidip gelmeyi, onlarla sohbet etmeyi, dertleşmeyi seviyor. Büyük binalarda insanlar daha çok işlerine vakit ayırdığı için orada yaşayan insanlarla bir samimiyet kuramayacağını söyledi. Bu nedenlerden dolayı büyük binalarda yaşamak istemiyor.


II. BÖLÜM
İkinci mülakatımızı da yine Fatih Üniversitesi’nde çalışmakta olan Sema Hanım’la yaptık. Görüşme Fatih Üniversitesi’nin bahçesinde gerçekleştirildi. Görüşmeyi yaparken yanımızda Sema Hanım’la aynı işi yapan ve aynı sitede oturan bir bayan da vardı. Ara ara oda söze katıldı, ikisinin de düşünceleri, hayalleri hemen hemen aynıydı.

A. SOSYOEKONOMİK DURUMA İLİŞKİN SORULAR
1974 Malatya doğumlu olan Selma ilkokul mezunudur. Malatya’nın Kömüklü Köyü’nde eğitim görmüştür.

İŞ DURUMU
Selma, 17 aydır Fatih Üniversitesi’nde temizlikçi olarak çalışmaktadır. Daha önce kendilerine ait olan bir kuruyemişçide çalışmıştır. TOKİ’den ev alabilmek için iş yerini satarak peşinat vermiş, onun için iş değiştirmek zorunda kalmıştır. Şu anki işinden, iş ortamından ve iş arkadaşlarından memnun olduğunu söylüyor. Başka bir işte çalışmak istemiyor, ama halı dokuma hocası olduğunu, İstanbul’a geldikten sonra öğrenci bulamadığı için kendi işinde ilerleyemediğini söyledi.

AİLE-HANE DURUMU
Selma, evlidir, ancak hiç çocukları olmamıştır. Eşi pazarcı yani serbest meslekle uğraşıyor. O da Malatya doğumludur.

KÖKEN
Malatya doğumlu olan Selma’nın annesi ev hanımı, babası serbest meslekle uğraşmaktadır. Emekliliğine çok az bir süre kalan Sema’nın babası, eşiyle birlikte yaşamını İstanbul’da sürdürmektedir.

Dört kardeşi olan Selma’nın, kardeşlerinden üçü erkek biri kızdır. İki erkek kardeşi serbest meslekle uğraşmaktadır, kız kardeşi ise ev hanımıdır. Bir erkek kardeşi de bedensel engellidir. Selma, İstanbul’a 1994 yılında gelmiş, bir süreliğine Güngören’de kardeşlerinin ve anne babasının yanında kalmıştır.

EKONOMİK DURUM
Yaptığımız mülakatın sonunda Selma’nın ekonomik durumuyla ilgili bir çıkarım yapacak olursak; kendisi asgari ücretle çalışıyor, eşinin de pazarcı olduğu için belli bir aylık geliri yoktur. Kendilerine ait arabaları, yazlıkları bulunmamaktadır. Aileden veya herhangi bir yerden destek almamaktadırlar. Kendilerine ait evleri bulunmaktadır.

B. MEVCUT KONUT DURUMUNA İLİŞKİN SORULAR

EV TİPİ VE ÖZELLİKLERİ
Selma, iki yıldır Hadımköy’de site içinde kendilerine ait bir apartman dairesinde oturmaktadır. Evleri iki oda bir salondan oluşuyor. Çocukları olmadığı için misafir odaları var. Başka evi bulunmamaktadır. Evde iki kişi yaşıyorlar. Bugüne kadar üç ev değiştirmiştir. Daha önce Güngören’de ve Bağcılar’da ikamet etmiştir.

KONUT MEMNUNİYETİ
Güngören’den Bağcılar’a geçmelerindeki sebep, iş yerlerinin orada olmasıdır. Hadımköy’e taşınmalarındaki sebep ise ev satın almalarıdır. Selma, taşındıktan sonra hayatlarında çok güzel şeyler olduğuna vurgu yapıyor. Bunların en başında da kiradan kurtulup kendi evlerine geçmeleri, kendisinin okulda işe başlamasının geldiğini söylüyor. Yani kendi evlerine geçmeleri onun için çok büyük ve güzel bir değişikliktir. Eski eviyle yeni evi arasında fark olmadığını, ikisinin de apartman dairesi olduğunu söylüyor. Yaşadığı yerden, komşuluklardan memnun, çalıştığı için komşular arasında çok sık ziyaretler olmadığını, ama selamlaşmaların olduğunu söylüyor.

Evini değiştirmek ister misin diye sorduğumuzda kesin bir şekilde “asla” cevabını verdi. Bu cevabı ise “bu evi almak için çok mücadele verdim, iki sene boyunca sürekli internetten TOKİ’nin Konut satışlarını takip ettim, üç kere TOKİ’ye müracaat ettim, ancak üçüncüde çıktı” şeklinde açıklıyor. Bulunduğu yerden memnun olduğu için Avrupa yakasını tercih ediyor. Özel bir semt tercihi yok.

C. “İDEAL EV İMGESİ”NE İLİŞKİN SORULAR
Hayalindeki evi sorduğumuzda "bahçeli, bahçesinde sebze-meyve yetiştirebileceğim villa tarzında bol odası olan bir ev” dedi. Semt olarak eskiden Beşiktaş diyordum, ama orasının çok uzak olduğunu belirttikten sonra Hadımköy’de Alkent’dekiler gibi bir evde yaşamak istediğini söyledi. Neden Hadımköy dediğimde ise şehirden uzak olduğunu, sakin bir semt olduğu için işten eve gidince hem bedenen hem de ruhen dinlendiğini söyledi. Şehirden uzak birçok şeyden mahrum kalmıyor musunuz dediğimde ise, burada onlara her imkânın sağlandığını, zamanla bu imkânların daha da iyileşeceğini düşündüğünü söyledi.

Hiç yaşamak istemeyeceğiniz semt diye sorduğumuzda ise “Esenler Karabayır” dedi. Bunu ise İstanbul’da çıkan olayların birçoğunun orada çıkmasına bağlıyor. Dolayısıyla Karabayır hiç güvenli değildir. Hiç yaşamak istemeyeceği ev tipi olarak ise gecekondu dedi. Bunu da çok düzensiz olmasına bağlıyor ve düzene önem verdiğini söylüyor.


III. BÖLÜM
Esma ve Selma büyük umutlarla geldikleri İstanbul’dan umduklarını bulamamış gibiydiler. İlk geldiklerinde başlarını sokacak bir evleri dahi yokken, şu an ikisinin de kendine ait evleri vardır, her ne kadar borçları bitmemiş olsa da. Ama yine de dile getiremeseler de içlerinde bir burukluk var gibiydi. Verdikleri cevaplardan köylerindeki sakinliği özlediklerini anlayabiliyorduk. 1. ve 2. bölümde Selma ve Esma’yı kısaca tanıtmaya çalıştık. Şimdi de onların verdikleri cevaplar üzerinden onlarla hemen hemen aynı durumda olan insanlar hakkında bazı çıkarımlar yapmaya çalışacağız.

Selma, İstanbul’a ilk geldiğinde bir süre kardeşlerinin yanında kalmıştır. Esma ise İstanbul’da küçük bir evde, getirdiği az bir eşyayla tutunmaya çalışmıştır. Büyük şehre ilk gelenler iş bulup buraya alışana kadar genelde bir akraba yanında kalırlar. Daha sonra yine akraba merkezli bir yerlere taşınırlar. Bu şekilde hem geleneklerini devam ettirmeye çalışırlar hem de kendilerini yalnız hissetmezler. Eğer kimseleri yoksa bu şehirde ev değiştirirken ilk oturdukları muhitte ev bulmaya çalışırlar. Başka semtlerde yaşamak onları ürkütür. Kendilerine yakın hissettikleri, onlar gibi bir yerlerden göç eden insanlarla yaşamak onlara güven verir. Kentin içine çok fazla karışmak istemezler. Daha çok köyün bir devamı gibi olan semtlerde yaşamaya çalışırlar. Zaten gelirleri de belli semtlerde yaşamalarına olanak sağlar.

Selma, Esma ve onların eşleri İstanbul doğumlu değildir. Zaten ilgi çekici olan da, İstanbul’da yaşayan nüfusun büyük çoğunluğunun İstanbul doğumlu olmamasıdır. Sema Erder’in makalesinde yer verdiği istatistiksel verilere göre; “İstanbul ilinde 1990 yılında yaşayanların yüzde 63’ü (DİE;1990) İstanbul dışında doğmuştur. Bu oran son zamanlarda daha da artmıştır. Bu aileler yaklaşık on yıldır İstanbul’da ikamet etmektedirler ve ev sahibi olarak burada yaşamlarını sürdürmektedirler.” Sema Erder, bu grup insanları “orta halli” olarak tanımlamaktadır. Orta halli, göç edenlerin söylemiyle “başını sokacak yeri” ve “kaynayan tenceresi” olan kişilerdir. Sema Erder kentte iş ve konut sorununu çözmüş olanların “başarılı” kabul edildiğini vurgulamıştır. Selma ve Esma’da bu başarılılar arasındadır. Başarısız olanlar ise dönecek yerleri varsa dönmüş, yoksa bu şehrin gecekondu semtlerinde hayatlarını devam ettirmeye çalışmışlardır.

Esma, eğer ailesi okutsaydı, kendini geliştirip anasınıfı öğretmeni olabileceğini söylüyordu. Ersan Ocak’ın makalesindeki şu sözler İstanbul’a göç eden kadınların durumunu özetler niteliktedir: “Kadınların eğitim düzeyinin genellikle düşük olması ya da hiç olmaması bir yere gitmek, kurumlarla ilişkiye geçmek, kentteki olanaklardan faydalanmakta zorluk çekmelerine neden olur. Kentle bu türden ilişkiler geliştiremeyen kadınlar sonuçta evlerinden, sokaklarından çıkamazlar.” Esma, tam da bundan yakınıyordu. “Eğer okuyabilseydim İstanbul’a ilk geldiğimde sudan çıkmış balık gibi olmayacaktım” diyor. İşte Esma ve eşinin İstanbul’a göç etmelerindeki en büyük etkenlerden biri de çocuklarının daha iyi bir eğitim almalarını istemeleriydi. Esma, insanın büyük şehirde daha iyi bir eğitim alarak kendine güveninin artacağını düşünüyordu. Hatta kendisi de açık öğretim sınavlarına giriyor, büyük şehrin eğitim olanaklarından o da yararlanmaya çalışıyor. Esma ve eşi okuyamadıkları ve vasıfsız oldukları için ancak bir tekstil atölyesinde asgari ücretle iş bulabilmişlerdi. Büyük şehre gelen, her hangi bir mesleği olmayanlar ancak bu tür atölyelerde iş bulabiliyorlardı.

Selma da Esma gibi ilkokul mezunudur. Selma, Esma’ya nazaran daha avantajlıdır. Çünkü onun bir mesleği vardır, her ne kadar bu şehirde mesleğini yapamasa da. Eşi ise her hangi bir meslek sahibi olmadığı için ilk geldiklerinde yaşamlarını açtıkları kuruyemiş dükkânıyla sürdürmüşlerdir. Ama bu şehre her gelen Esma ve Selma kadar şanslı olamayabiliyordu. Göç edenlerin bir kısmı burada tutunmayı başarıp kendine ev alsa da, büyük bir çoğunluğu ya köylerine geri dönmüş ya da kentin en yoksul yerinde birçok imkânsızlıkla hayatlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar.

Esma ve Selma, İstanbul’a taşındıkları ilk günden beri çeşitli işlerde çalışmışlar. Selma ev aldıkları için iş değiştirmek zorunda kalırken Esma çocuklarını büyütmek için çıktığı işine ekonomik kriz nedeniyle geri dönememiştir. Zaten onun yerini dolduracak yeni göç etmiş, onun gibi birçok kadın vardı. Şu an çalıştığı işten hiç ayrılmak istemiyor. Burada kendine olan güveninin arttığını söylüyor. Diğer iş yerinde kendisini ve kendisi gibi çalışanları bir makine gibi gördüklerinden yakınıyordu. Vasıfsızsan bu şehirde en ağır işlerde kullanılıyordun. Selma ise senelerce kurduğu ev hayaline kavuşabilmek için ekmek teknelerini satmayı göze almış. Daha sonra da yerleştikleri eve yakın olduğu için bu işte çalışmaya başlamış. Göç edenlerin Sema Erder’in de dediği gibi “Kente ileri yaşta (18’den büyük) ve hünersiz gelenlerin hüner edinmeleri ve kentsel iş piyasasının “düzenli iş” kesimine eklenmeleri oldukça zor olmaktadır.” Kente göç eden kadınların geneli hünersiz olduğu için en iyi bildikleri iş olan, temizlikçilik ya da terzilik işini yapıyorlar. Esma ve Selma da okulda temizlikçilik yaparak hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar.

Görüşme yaptığım sırada dikkatimi çeken en önemli olaylardan biri de iki görüşmecinin de kardeşlerinin engelli olmasıydı. Maddi imkânları olsaydı kardeşlerinin sağlıklarına kavuşabileceğini ya da en azından engelli okullarına giderek biraz daha iyi olabileceklerini söylüyorlar.

“İşi güzel olanları zengin sayarım ben. İşi güzelse, işi varsa, belirli bir maaşı varsa, sigortası varsa ondan iyisi yoktur.” Ersan Ocak, yoksul ile zengin insan arasındaki farkı bu şekilde tanımlıyor. Esma ve Selma’da İstanbul’a sigortalı bir iş için gelmişlerdi. Çok büyük beklentileri yoktu. Sigortamız, birde küçük de olsa evimiz olsun demişlerdi. Selma’nın en büyük hayaliydi bir evinin olması. Küçük olması onlar için sorun değildi. “Akşam evime gidince balkonuma oturup çayımı içmek, o sakinliği dinlemek benim için en büyük mutluluk” diyor Selma. Esma ise “Kendi evim, istediğimi yapıyorum, karışan görüşen yok “diyor. Büyük şehire göç eden herkes onlar kadar şanslı olamıyor. Bir veya iki odalı evlerde, başkalarının verdiği eski eşyalarla, derme çatma evlerde, kirada ya da kaçak yapılarda yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Balkon onlar için bir lüks. Daha çok gecekondu semtlerinde tek katlı evler olduğu için balkonları da yok. Kapı önleri bahçeleri var. Yaşamlarının çoğunu orada geçiriyorlar. Maddi yetersizlikten gidemiyorlar bir yerlere.

Büyükşehirlerde yaşam tarzlarından dolayı bireyler arasında bir mesafe oluşur, bu da bireyi özgürleştirir. Esma köyünde insanların her şeyine karışmasından çok sıkılmış. Georg Simmel bu durumu şu şekilde açıklıyor. “Muhit ne kadar küçükse ve bireyin başkalarıyla -sınırlarını eritecek olan- ilişkileri ne kadar sınırlanmışsa, o çevre bireyin faaliyetlerini, hayat tarzını ve bakış açısını o kadar büyük titizlikle denetler; nitel ve nicel bir uzmanlaşmanın, o küçük çevreye bütünlük veren çerçeveyi kırması da o kadar kolay olacaktır.” Büyük şehirde insanların seni inceleyecek vakti yoktur. Herkes kendi hayat mücadelesindedirler. Bu mesafe beraberinde göç edenlerin baş etmeye çalıştığı en önemli sorunlardan biri olan güvensizliği de beraberinde getirir. Georg Simmel’in dediği gibi “Güvensizlik bizi mesafeliliğe zorlar. Bu mesafenin sonucunda, yıllardır komşumuz olan kimselerin nasıl göründüğünü bile çoğu kez bilmeyiz.”

Yoksulun, yaşamları gibi hayalleri de mütevazıdir. Büyük şehre göç eden her insan gibi onların da hayali bir ev sahibi olmaktı. Yükseklerde gözleri yoktu. İki odası olsun ama kendilerine ait olsun istiyorlardı. Ama her yoksul onlar kadar şanslı olamıyor. Oturduğu evi bin bir güçlükle aldığı için Selma evini değiştirmek ister misin dediğimizde “asla” cevabını verdi. Esma ise ev değiştirse bile küçük, bahçeli, gecekondu dahi olsa komşuluk ilişkilerinin sıcak olduğu bir evde yaşamak istediğini söyledi. İçinde bulundukları güvensiz ortamdan bıkmış gibiydi. Bu şehrin gürültüsünden ve güvensizliğinden o kadar bıkmışlar ki hayallerindeki semt İstanbul’un en sessiz yerleriydi. Selma evi küçük olduğu için büyük evin hayalini kurarken, Esma daha çok küçük ev, ama büyük bahçenin hayalini kuruyordu. Maddi sıkıntıları olmasa şehir dışında bir yerlerde yaşamak istiyordu her ikisi de.

Büyük umutlarla geldikleri İstanbul’da iyi veya kötü bir yerlere tutunmuşlardı hepsi de. Artık geriye dönmek gibi bir imkânları yoktu. Sevseler de sevmeseler de bu şehrin kalabalığına, soğukluğuna alışmak ve katlanmak zorundaydılar. Esma ve Selma her türlü sıkıntıyı göğüsleyerek ayakta kalmışlardı. Modern kent ile köy arasına sıkışıp kalmışlardı. Bir yandan köylerine hasret çekerken bir yandan da bu şehre uyum sağlamaya çalışıyorlardı. Köyün sessizliğini özlerken kentin de özgürlüğünden vazgeçemiyorlardı. Esma ve Selma göç mağduru olan kadınlardan sadece ikisiydi. Onlar ve onlar gibi olan birçok insan ne buraya alışabiliyor ne de buradan vazgeçebiliyorlardı.

KAYNAKÇA

1. Erder Sema, “Toplum ve Bilim”, “Yeni kentliler ve Kentin Yeni Yoksulları”, Cilt.66, 1995.
2. Ocak Ersan, Toplumsal Gönüllüleri Yayınları (Der. Nemci Erdoğan), Yoksulun Evi, Demokrasi Kitaplığı Yayınları, 2002.
3. Simmel Georg, Modern Kültürde Çatışma, Metropol ve Tinsel Hayat, İstanbul, İletişim Yayınları, 2003.
Yazan
Psk.Şenay DAYAN
 
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Modern Kentlerin Arasına Sıkışan İnsan" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Şenay DAYAN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Şenay DAYAN'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Psk.Şenay DAYAN
Psikolog
 
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Şenay DAYAN'ın Makaleleri
► Modern Çağda Stresi Anlamak Psk.Aslı TAŞ KAYABAŞ
► Modern İnsanın Psikolojik Analizi Psk.İzzet GÜLLÜ
► Modern Çağın En Büyük Günahı;rutin Psk.Dnş.Ümran ÖRKÜN
► Modern Hayatın Gücü Aileyi Yıkmaya Yeter mi? Psk.Dnş.İlksen GÜZELCİK
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Modern Kentlerin Arasına Sıkışan İnsan' başlığıyla benzeşen toplam 34 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Okula Uyum Süreci Kasım 2015
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


19:02
Top