Bağlanma Kuramı ile İlgili Literatürdeki Önemli Çalışmalar
Bağlanma konusunda literatürde en çok karşımıza çalışma John Bowlby’nin bağlanma (attachment) kuramıdır. Bowlby, bağlanma davranışını başka bireye karşı yakınlık arama ve sürdürme olarak tanımlamış ve bağlanan nesne (kişi) olarak bebeğe ilk bakım veren kişiyi vurgulamıştır.
Bir bebek, dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren hayata karşı o kadar savunmasız ve güçsüzdür ki, fiziksel ihtiyaçlarının yanı sıra duygusal bir takım ihtiyaçlarını tatmin edecek birine muhtaç bir haldedir. Bu olgu, insanın doğasında kodlanmış içgüdüsel bir durum olmakla beraber aynı durum birçok hayvanda, memelilerde hatta kuşlarda bile söz konusudur. Örneğin, bir kaz yavrusunun yumurtasından çıkar çıkmaz yaptığı ilk iş bağlanacak nesnesini yani annesini bulma davranışı olmaktadır. Hatta o sırada etrafında başka kimseler varsa onlara karşı bağlanma içgüdüyle yakınlaşabilir ve onların peşinden gitme davranışı sergileyebilir. Dolayısıyla birilerine bağlanma ihtiyacımız doğar doğmaz her birimizde mevcuttur. Bu durum, doğumumuzla başlayıp bebekliğimizin ve çocukluğumuzun belli aşamalarına hatta sonraki yetişkinlik dönemlerimize denk devam edebilen nitelikte bir olgudur.
Bağlanma konusunun kişilik yapıları üzerindeki etkisinin oldukça çarpıcı boyutta olduğu fark edilince, günümüzden yaklaşık kırk yıl önce kuramcılar bu konudaki çalışmalarını arttırmışlardır. John Bowlby’nin yanı sıra: Kim Bartholomew, Margaret Mahler, Mary Ainsworth ve son dönemde geliştirdiği “İlişkisel Kuram” la ön plana çıkan günümüz araştırmacılarında Paul Watchel, bağlanma konusunda literatürde adı geçen değerli araştırmacılardan bazılarıdır. O zamanki koşullar dâhilinde titizlikle yapılan bu araştırma sonuçları günümüzde bağlanma ile ilgilenen uzmanlara halen ışık tutmaktadır. Bağlanma kuramı ile ilgili literatürde geçen bazı çalışmaları bu makalede paylaşmak istiyorum.
1) Mary Ainsworth’un Ganda Projesi
Ainsworth 1953-1955 yılları arasında Uganda’da kalmış ve bu süre zarfında Uganda’daki bebekleri ve annelerini öğleden sonra birkaç saatliğine ziyaret ederek incelemiştir. Çalışmada yirmi beş anneyi yaklaşık yedi aylık bir dönem boyunca ziyaret etmiştir. Bu çalışmayı anne-bebek etkileşiminin kalitesindeki bireysel farkları incelemek ve bebeğin verdiği işaretlere annenin duyarlılığını değerlendirmek amacıyla yapmıştır.
Yapılan ziyaretlerde, bebeğin duygusal ihtiyaçlarını fark edip karşılayabilen ve onlarla sevgiye dayalı bir iletişim kurabilen anneler yüksek düzeyde duyarlı olarak değerlendirilmişlerdir. Tersine, bebeğiyle iletişim kurmakta ve onun duygusal şikâyetlerini anlayıp dindirmekte zorlanan, bebeğin davranışlarındaki ince ayrıntılara duyarsız görünen diğer anneler de düşük düzeyde duyarlı olarak değerlendirilmişlerdir.
Anisworth’ün Ganda çalışmasının sonucunda bebeklerde üç tip bağlanma örüntüsü gözlenmiştir. Güvenli olarak bağlanan bebekler az ağlamakta ve annenin varlığında etrafını keşfetme davranışında bulunmaktan memnun görünmektedirler. Güvensiz olarak bağlanmış olan bebekler anneleri tarafından kucağa alındıklarında bile daha sık ağlamaktadırlar ve daha az keşfetme davranışında bulunmaktadırlar. Henüz bağlanmamış olan bebekler ise anneye karşı belirgin olarak farklı bir davranışta bulunmamaktadırlar.
Güvenli bağlanma, anne duyarlılığıyla anlamlı olarak ilişkilidir. Duyarlı annelerin bebekleri, güvenli bağlanma eğiliminde olmaktadır. Buna karşın, daha az duyarlı annelerin bebeklerinin güvensiz olarak sınıflandırmışlardır. Ayrıca, annelerin bebeklerini emzirmekten keyif almaları ile bebeklerin güvenli bağlanıp bağlanmamaları arasında önemli bir ilişki olduğu fark edilmiştir.
2) Margeret Mahler’in çalışması
Bağlanmayla ilgili bir diğer araştırma ise Margeret Mahler’in İngiltere’de uygulamaya koyduğu ve daha sonra sonuçlarını “İnsan Yavrusunun Psikolojik Doğumu” adlı muhteşem eserinde yayınladığı araştırma projesidir. Mahler ve ekibi, 1975 yılında devlet destekli bu araştırma için bir bakım merkezi kurmuşlardır. Bu bakım merkezin amacı, anneler ve bebeklerinin arasındaki, üç aydan altı yaşa kadar olan etkileşimlerini gün ve gün gözlemleyerek, bu ilk kurulan ilişkinin dinamiklerini ortaya çıkarmak olmuştur. Bu bağlamda, bölgedeki gönüllü anne ve bebekler gündüz vakit geçirdikleri bu merkezde profesyonel bir ekiple gözleme tabii tutulmuşlardır.
Sistematik gözlemler sonucunda, bebeklerin periyodik olarak annelerinin varlığını ve ilgisini kontrol ettiği fark edilmiştir. Bebek, anneden zamanla yavaş yavaş uzaklaşmaya ve özerkleşmeye başlar, ancak arada optimal bir mesafe bırakır. Yani gereksinim duyduğu anda anneyi görebilecek ya da işitebilecek kadar bir uzaklığa gider. Annesinden uzaklaştığında belirli dereceye kadar ayrılık kaygısı yaşar ve bu kaygı arttığı anda bebek, anneye koşup duygusal yakıtını yeniden doldurur. Diğer bir deyişle; anneye bakar, ona dokunur, onun kokusunu alır ve onunla iletişim kurar. Bebek, yaptığı bu duygusal yakıt ikmali sonrasında alanını bir öncekinden daha da genişleterek yaşadığı dünyayı keşfetmeye kaldığı yerden devam eder.
Mahler ve arkadaşlarının yaptığı bu araştırmada geçen süreçleri anne olan kişiler çok iyi fark edecektir. Bebekler kucaktan inip yavaş yavaş yürümeye başladıktan sonra yaşadığı çevreyi büyük bir merakla keşfetmeye çıkarlar. Bunu yaparken bir yandan da annesinin bıraktığı yerde olup olmadığını test edecek şekilde onu ara ara kontrol ederler. Annesinin gözünden o sırada ihtiyaç duyduğu sevgi ve güveni hissederlerse, keşfe kaldıkları yerden devam ederler; tam tersi eğer bu duyguları alamazlarsa keşfetmekten vazgeçerek geri döner ve annesinin kanatları altına sığınmak zorunda kalırlar.
İşte bu keşif çalışmaları, bir bebek için ilk bireyselleşme girişimleridir ve ileride geliştirecekleri kişilik yapılanmaları üzerinde bu dönemin etkisi son derece önemli olacaktır. Bu kritik dönemde annelerin farklı davranış ve tutumlarına bağlı olarak hayata ve kendilerine karşı güvenli ya da güvensiz bağlanan kişilik örüntüleri ortaya çıkmaktadır.
3) Ainsworth’ün “Yabancı durum çalışması”
Bağlanma ilişkisinde bireysel farklılıkları tespit etmek amacıyla yapılan bir diğer araştırma ise Ainsworth ve arkadaşları tarafından 1965 yılında yaptıkları “Yabancı Oda” adını verdikleri araştırmadır. Bu araştırma ile 12-18 aylık bebeklerin anneleri, yabancılar ve çevreyle olan etkileşimleri incelenmiş, bebeklerini tepkilerine göre gözlem raporları tutularak bağlanmadaki bireysel farklılıklar ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır.
Yabancı oda durumu yaklaşık üçer dakika süren sekiz aşamadan oluşur. Gözlem, içinde oyuncaklar ve anne için bir koltuk ve dergiler bulunan oda gibi düzenlenmiş bir psikoloji laboratuvarında yapılır. Gözlem başlamadan önce anneye, bebeğine doğal davranması, bebeğin dikkatini odadaki oyuncaklara özellikle çekmesi ve bebeğin iletişim girişimlerine içinden geldiği gibi karşılık vermesi söylenir.
Bu sekiz aşama şu şekildedir:
1. Aşama: Anne, bir gözlemcinin eşliğinde bebeği odaya getirir. Gözlemci anneye bebeği nereye koyacağını ve kendisinin nereye oturacağını söyler ve odadan çıkar.
2. Aşama: Anne bebeği odadaki oyuncakların yanına koyar ve sandalyesine oturur. Bu aşama üç dakika sürer.
3. Aşama: Bir yabancı kapıyı vurarak içeri girer. Bir dakika sessizce oturur, sonra bir dakika anneyle sohbet eder ve sonra yavaş yavaş bebeğe yaklaşarak ona bir oyuncak gösterir. Bu süre içerisinde anne, köşesinde sessizce oturur ve üçüncü dakikanın sonunda görülmeyecek bir şekilde odadan çıkar.
4. Aşama (İlk ayrılık): Eğer bebek mutlu bir şekilde oyunla meşgul olursa yabancı katılım gösteremez. Eğer pasif kalırsa bebeğin ilgisini oyuncaklara çekmeye çalışır. Eğer bebek rahatsızlık ya da sıkıntı duyarsa yabancı, onun dikkatini başka bir yöne çekmeye ya da onu rahatlatmaya çalışır. Eğer bebek rahatlayamıyorsa bu aşama kısa kesilir. Anne bebeğin çok rahatsız olduğunu düşünürse odaya girebilir.
5. Aşama (Birinci kavuşma):Anne içeri girer ve bebeğin hareketlenmesi ve kendisine spontane bir tepki vermesini sağlamak için kapıda bekler. Daha sonra yabancı kişi görülmeyen bir şekilde odadan ayrılır. Anne çocuğu rahatlatarak tekrar oyuncaklarla oynamasını sağlar.
6. Aşama (İkinci ayrılık): İşaret verildikten sonra anne çantasını odada bırakarak tekrar çıkar. Bu kez çıkarken bebeğe mutlu bir şekilde “hoşça kal” der. Bebek, üç dakikalığına yalnız başına bırakılır. Çok fazla sıkıntı yaşarsa bu aşama kısa kesilir.
7. Aşama: Anne odada yokken, yabancı içeri girer ve bebeğe dördüncü aşamada olduğu gibi davranır. Bebeğin yabancı tarafından rahatlatıp rahatlatılmadığı, yabancıyla birlikteyken oyuncaklarla oynayıp oynamadığı gözlenir. Bebeğin duyduğu sıkıntı ve rahatsızlık fazla olursa bu aşama kısa kesilir.
8. Aşama: Anne geri döner, yabancı odadan çıkar. Burada bebeğin anneyle tekrar bir araya gelme tepkileri gözlenir.
Ainsworth ve arkadaşlarının yapmış olduğu bu araştırma sonucunda üç değişik bağlılık türü belirlenmiştir. Bunlar:
a) Güvenli Bağlılık (Secure): Bu bağlanma stiline sahip bebekler anneleriyle güvenli bir bağ geliştirip onların yokluklarında az huzursuzluk yaşadıkları ve bir yabancı ile odada yalnız kaldıklarında ise onunla rahat iletişim kurdukları fark edilmiştir. Bu bebeklerin anneleri odaya geri döndüklerinde az olan huzursuzluklarının çabuk sakinleştiği, çevreyi keşfe ve oyunlarına geri döndükleri fark edilmiştir.
b) Kaçınan Bağlılık (Anxious avoidant): Bu bağlanma stiline sahip olan bebeklerin anneleri odadan çıktığında çok fazla tepki göstermedikleri, duygusuz göründükleri ve oyuncaklarla oynadıkları gözlenmiştir. Anneleri odaya geri döndüklerinde bebeklerin, anneleri ile temas kurmaktan kaçındıkları ve daha çok çevreyle ilgilendikleri fark edilmiştir.
c) Kaygılı-kararsız Bağlılık (Anxious resistant): Bu bağlanma stiline sahip bebeklerin, anneleri odadan çıktığında oldukça yoğun bir sıkıntı, kaygı ve kızgınlık sergiledikleri gözlenmiştir. Anneleri odaya tekrar geldiğinde ise olumsuz duygu durumlarının devam ettiği, sakinleşemedikleri ve başka şeylerle ilgilenme konusunda isteksiz oldukları tespit edilmiştir.
Bu çalışma bize gösteriyor ki, bir bebeğin annesiyle kurduğu bağlanmaya dayalı ilişki modeli yalnız kaldığında ya da yabancı olarak tanımladığı bir başkasına göstereceği tepkide son derece önemli bir role oynamaktadır.
4) Kim Bartholomew ve İçsel Çalışan Modeller
Doksanlı yılların başına kadar bağlanma konusu ile ilgili yukarıda adı geçen çalışmalar yapılmış ve her biri kendisinden sonraki araştırmacılara ışık tutmuştur. 1991’de araştırmacılardan Kim Bartholomew ve ekibi “İçsel çalışan öodeller” adı altında dört temel bağlanma türünden bahsetmiştir. Bunlar:
1- Güvenli bağlanma
2- Korkulu güvensiz bağlanma
3- Kayıtsız güvensiz bağlanma
4- Saplantılı güvensiz bağlanma
1- Güvenli bağlanma: Bu bağlanma stilinde çocuk; “olumlu benlik” ve “olumlu başkaları” modelini esas alarak annesiyle güven temelli bir ilişki yapılandırmıştır. Güvenli bağlanma stili, kişinin ileri yaşamında; içten ve samimi ilişkiler kurabilme, tutarlı davranışlar sergileme, doğal olma, iyi niyet ve yaşama karşı pozitif bir bakış açısı takınmak gibi beceriler olarak kendini gösterir. Güvenli bir bağlılık geliştiren kişiler, karşılaştıkları problemler karşısında baş etme becerilerini etkin olarak kullanmakta, sağduyulu hareket edebilmekte ve gerektiğinde başkalarından destek almakta sorun yaşamamaktadırlar. Bu bağlanma stiline sahip olan bireylerin sağlıklı bir kişilik yapılanmasına sahip oldukları söylenebilir.
Güvenli bağlanma stilindeki bireylerin ortak özellikleri şu şekilde özetlenebilir:
• Başkalarıyla kolaylıkla içtenlik ve samimiyete dayalı yakınlık kurabilirler.
• Başkalarının onayına daha az gereksinim duyarlar ve özerk kalmayı başarabilirler.
• İlişkileri ve aldığı kararlar tutarlılık arz eder.
• Duygularını daha rahat kontrol ederler.
• Potansiyellerini hayata taşıyabilirler.
2- Korkulu güvensiz bağlanma: Bu bağlanma stilindeki çocuk; “olumsuz benlik” ve “olumsuz başkaları” modelini esas alarak bir bağlanma gerçekleştirir. Güvenli bağlanmanın tersine korkulu bağlanma stiline sahip kişiler kurdukları ilişkilerde hep güven sorunu yaşarlar. Reddedilmek ve incinmek gibi duygulardan kaçma amacıyla ilişkilerine hep bir mesafe koyma ihtiyacı duyarlar. Duygularını karşısındakine ifade etmekten, içten ve samimi ilişkiler kurmaktan kaçınırlar.
İçedönük bir yapıda olan bu kişiler, bir yandan da sosyal temas ve yakınlık istemektedirler; ancak kişiler arası güvensizlik ve reddedilmekten korkmaktan dolayı bunu gerçekleştirmekte zorlanırlar. Bundan dolayı bu kişiler, reddedilme ihtimalini ortadan kaldırmak için sosyal durumlardan ve yakın ilişkilerden kaçınırlar. Kendilerini reddedilmeye karşı hassas olarak algılamaktadırlar.
3- Kayıtsız güvensiz bağlanma: Bu bağlanma stilinde çocuk; “olumlu benlik” ve “olumsuz başkaları” modelini esas alarak bir bağlanma gerçekleştirir. Bu kişiler ileride özerkliklerine oldukça önem verdikleri gibi, başkalarıyla kurulan ilişkilerde de bağımlı kalmayı reddederler.
Bartholomew’e göre, bu kişilerin bağlanma figürü tarafından reddedilme durumunda olumlu benlik imajlarını sürdürme yollarından biri; bağlanma nesnesiyle arasına mesafe koymak ya da ondan uzaklaşmak şeklinde olmaktadır. Bu kişiler, başkalarıyla yakın ilişki geliştirmekten kaçındıkları gibi, bağımsızlıklarına fazla değer verirler ve yakın ilişkilerin önemsiz olduğunu ifade ederler.
4- Saplantılı güvensiz bağlanma: Bu bağlanma stilinde çocuk; “olumsuz benlik” ve “olumlu başkaları” modelini esas alarak bir bağlanma gerçekleştirir. Saplantılı bağlanma stiline sahip kişiler; başkalarına karşı olumlu duygular beslemesine rağmen aynı duyguları kendilerine göstermekte zorlanırlar, dolayısıyla yoğun bir değersizlik ve yetersizlik duyguları içerinde başkalarıyla ilişki kurarlar ya da girmek zorunda kalırlar.
Saplantılı bağlanma stiline sahip kişilerdeki en belirgin özellik kendine güven eksikliğidir. Eksik olan güven duygusunu başkalarına bağımlı kalarak ya da başkalarının boyunduruğunda onlara hizmet ederek tamamlamaya çalışırlar. Reddedilmek ve terk edilmek bu tarz kişiler için katlanılması en güç durumlardır.
Bağlanma konusu ile ilgili yapılan çalışmaları kısaca özetlememiz gerekirse ortaya şu şekilde sonuçlar çıkmaktadır:
• Bağlanma her insanın en temel ihtiyacı ve yaşantıladığı bir olgudur.
• Özellikle 0-3 yaş arası süreçte kişiliğin oluşumu üzerinde çok önemli etkileri vardır.
• Bağlanma konusunda çocuğa ilk bakım veren kişilerin - genelde bu anne olmaktadır- davranış ve tutumları, çocuğun kişilik yapılanmasında son derece önemli bir rol oynamaktadır.
• Güvensiz bağlanma yaşayan çocuklar, bu bağlanma stillinin temel özelliklerini yetişkinlik dönemlerinde de -özellikle aile içi ilişkilerinde, yakın ve romantik beraberliklerinde, iş hayatlarında, otoriteyle kurulan ilişkilerde ve daha birçok yaşamsal alanda- bir nevi tekrar edebilmektedirler.
• Güvenli bağlanma yaşayan çocuklar, yetişkinlik dönemlerinde de bu bağlanma stilinin temel özelliklerini taşımaktadırlar. Bu kişilerin, çoğunlukla kendi kendilerine yetebilen, insanlarla sağlıklı bir zeminde ilişki kurabilen, hayata güvenle bakabilen, içgörüleri gelişmiş ve kendini geliştirme ve gerçekleştirme yönünde ilerleyen, üretken kişiler oldukları söylenebilir.*
* Bu yazı, Ümit AKÇAKAYA'nın yayımlanmış "UYANIŞ" adlı kitabından alıntıdır.
Faydalanılan Kaynaklar:
BLACKMAN Jerome S., Zihnin Kendini Koruma Yolları-101 Savunma, Çev: Öznür Karakaş, Psikoterapi Enstitüsü Yay., İstanbul 2012.
DAMARLI, Ö. Ergenlerde Toplumsal Cinsiyet Rolleri, Bağlanma Stilleri ve Benlik-Kavramı Arasındaki İlişkiler. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006
DEMİRKAN, S. Özel Sektördeki Yöneticilerin ve Çalışanların Bağlanma Stilleri, Kontrol Odağı, İş Doyumu ve Beş Faktör Kişilik Özelliklerinin Araştırılması. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006
DENİZ, M. E. (2006). Ergenlerde Bağlanma Stilleri ve Çocukluk İstismarları ve Suçluluk-Utanç Arasındaki İlişki. Eurasian Journal of Educational Research, 2006.
KART, N. M.,Yetişkin Bağlanma Stillerinin Bazı Bilişsel Süreçlerle Bağlantısı: Sağlık Personeliyle Yapılan Bir Çalışma. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002.
Bir bebek, dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren hayata karşı o kadar savunmasız ve güçsüzdür ki, fiziksel ihtiyaçlarının yanı sıra duygusal bir takım ihtiyaçlarını tatmin edecek birine muhtaç bir haldedir. Bu olgu, insanın doğasında kodlanmış içgüdüsel bir durum olmakla beraber aynı durum birçok hayvanda, memelilerde hatta kuşlarda bile söz konusudur. Örneğin, bir kaz yavrusunun yumurtasından çıkar çıkmaz yaptığı ilk iş bağlanacak nesnesini yani annesini bulma davranışı olmaktadır. Hatta o sırada etrafında başka kimseler varsa onlara karşı bağlanma içgüdüyle yakınlaşabilir ve onların peşinden gitme davranışı sergileyebilir. Dolayısıyla birilerine bağlanma ihtiyacımız doğar doğmaz her birimizde mevcuttur. Bu durum, doğumumuzla başlayıp bebekliğimizin ve çocukluğumuzun belli aşamalarına hatta sonraki yetişkinlik dönemlerimize denk devam edebilen nitelikte bir olgudur.
Bağlanma konusunun kişilik yapıları üzerindeki etkisinin oldukça çarpıcı boyutta olduğu fark edilince, günümüzden yaklaşık kırk yıl önce kuramcılar bu konudaki çalışmalarını arttırmışlardır. John Bowlby’nin yanı sıra: Kim Bartholomew, Margaret Mahler, Mary Ainsworth ve son dönemde geliştirdiği “İlişkisel Kuram” la ön plana çıkan günümüz araştırmacılarında Paul Watchel, bağlanma konusunda literatürde adı geçen değerli araştırmacılardan bazılarıdır. O zamanki koşullar dâhilinde titizlikle yapılan bu araştırma sonuçları günümüzde bağlanma ile ilgilenen uzmanlara halen ışık tutmaktadır. Bağlanma kuramı ile ilgili literatürde geçen bazı çalışmaları bu makalede paylaşmak istiyorum.
1) Mary Ainsworth’un Ganda Projesi
Ainsworth 1953-1955 yılları arasında Uganda’da kalmış ve bu süre zarfında Uganda’daki bebekleri ve annelerini öğleden sonra birkaç saatliğine ziyaret ederek incelemiştir. Çalışmada yirmi beş anneyi yaklaşık yedi aylık bir dönem boyunca ziyaret etmiştir. Bu çalışmayı anne-bebek etkileşiminin kalitesindeki bireysel farkları incelemek ve bebeğin verdiği işaretlere annenin duyarlılığını değerlendirmek amacıyla yapmıştır.
Yapılan ziyaretlerde, bebeğin duygusal ihtiyaçlarını fark edip karşılayabilen ve onlarla sevgiye dayalı bir iletişim kurabilen anneler yüksek düzeyde duyarlı olarak değerlendirilmişlerdir. Tersine, bebeğiyle iletişim kurmakta ve onun duygusal şikâyetlerini anlayıp dindirmekte zorlanan, bebeğin davranışlarındaki ince ayrıntılara duyarsız görünen diğer anneler de düşük düzeyde duyarlı olarak değerlendirilmişlerdir.
Anisworth’ün Ganda çalışmasının sonucunda bebeklerde üç tip bağlanma örüntüsü gözlenmiştir. Güvenli olarak bağlanan bebekler az ağlamakta ve annenin varlığında etrafını keşfetme davranışında bulunmaktan memnun görünmektedirler. Güvensiz olarak bağlanmış olan bebekler anneleri tarafından kucağa alındıklarında bile daha sık ağlamaktadırlar ve daha az keşfetme davranışında bulunmaktadırlar. Henüz bağlanmamış olan bebekler ise anneye karşı belirgin olarak farklı bir davranışta bulunmamaktadırlar.
Güvenli bağlanma, anne duyarlılığıyla anlamlı olarak ilişkilidir. Duyarlı annelerin bebekleri, güvenli bağlanma eğiliminde olmaktadır. Buna karşın, daha az duyarlı annelerin bebeklerinin güvensiz olarak sınıflandırmışlardır. Ayrıca, annelerin bebeklerini emzirmekten keyif almaları ile bebeklerin güvenli bağlanıp bağlanmamaları arasında önemli bir ilişki olduğu fark edilmiştir.
2) Margeret Mahler’in çalışması
Bağlanmayla ilgili bir diğer araştırma ise Margeret Mahler’in İngiltere’de uygulamaya koyduğu ve daha sonra sonuçlarını “İnsan Yavrusunun Psikolojik Doğumu” adlı muhteşem eserinde yayınladığı araştırma projesidir. Mahler ve ekibi, 1975 yılında devlet destekli bu araştırma için bir bakım merkezi kurmuşlardır. Bu bakım merkezin amacı, anneler ve bebeklerinin arasındaki, üç aydan altı yaşa kadar olan etkileşimlerini gün ve gün gözlemleyerek, bu ilk kurulan ilişkinin dinamiklerini ortaya çıkarmak olmuştur. Bu bağlamda, bölgedeki gönüllü anne ve bebekler gündüz vakit geçirdikleri bu merkezde profesyonel bir ekiple gözleme tabii tutulmuşlardır.
Sistematik gözlemler sonucunda, bebeklerin periyodik olarak annelerinin varlığını ve ilgisini kontrol ettiği fark edilmiştir. Bebek, anneden zamanla yavaş yavaş uzaklaşmaya ve özerkleşmeye başlar, ancak arada optimal bir mesafe bırakır. Yani gereksinim duyduğu anda anneyi görebilecek ya da işitebilecek kadar bir uzaklığa gider. Annesinden uzaklaştığında belirli dereceye kadar ayrılık kaygısı yaşar ve bu kaygı arttığı anda bebek, anneye koşup duygusal yakıtını yeniden doldurur. Diğer bir deyişle; anneye bakar, ona dokunur, onun kokusunu alır ve onunla iletişim kurar. Bebek, yaptığı bu duygusal yakıt ikmali sonrasında alanını bir öncekinden daha da genişleterek yaşadığı dünyayı keşfetmeye kaldığı yerden devam eder.
Mahler ve arkadaşlarının yaptığı bu araştırmada geçen süreçleri anne olan kişiler çok iyi fark edecektir. Bebekler kucaktan inip yavaş yavaş yürümeye başladıktan sonra yaşadığı çevreyi büyük bir merakla keşfetmeye çıkarlar. Bunu yaparken bir yandan da annesinin bıraktığı yerde olup olmadığını test edecek şekilde onu ara ara kontrol ederler. Annesinin gözünden o sırada ihtiyaç duyduğu sevgi ve güveni hissederlerse, keşfe kaldıkları yerden devam ederler; tam tersi eğer bu duyguları alamazlarsa keşfetmekten vazgeçerek geri döner ve annesinin kanatları altına sığınmak zorunda kalırlar.
İşte bu keşif çalışmaları, bir bebek için ilk bireyselleşme girişimleridir ve ileride geliştirecekleri kişilik yapılanmaları üzerinde bu dönemin etkisi son derece önemli olacaktır. Bu kritik dönemde annelerin farklı davranış ve tutumlarına bağlı olarak hayata ve kendilerine karşı güvenli ya da güvensiz bağlanan kişilik örüntüleri ortaya çıkmaktadır.
3) Ainsworth’ün “Yabancı durum çalışması”
Bağlanma ilişkisinde bireysel farklılıkları tespit etmek amacıyla yapılan bir diğer araştırma ise Ainsworth ve arkadaşları tarafından 1965 yılında yaptıkları “Yabancı Oda” adını verdikleri araştırmadır. Bu araştırma ile 12-18 aylık bebeklerin anneleri, yabancılar ve çevreyle olan etkileşimleri incelenmiş, bebeklerini tepkilerine göre gözlem raporları tutularak bağlanmadaki bireysel farklılıklar ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır.
Yabancı oda durumu yaklaşık üçer dakika süren sekiz aşamadan oluşur. Gözlem, içinde oyuncaklar ve anne için bir koltuk ve dergiler bulunan oda gibi düzenlenmiş bir psikoloji laboratuvarında yapılır. Gözlem başlamadan önce anneye, bebeğine doğal davranması, bebeğin dikkatini odadaki oyuncaklara özellikle çekmesi ve bebeğin iletişim girişimlerine içinden geldiği gibi karşılık vermesi söylenir.
Bu sekiz aşama şu şekildedir:
1. Aşama: Anne, bir gözlemcinin eşliğinde bebeği odaya getirir. Gözlemci anneye bebeği nereye koyacağını ve kendisinin nereye oturacağını söyler ve odadan çıkar.
2. Aşama: Anne bebeği odadaki oyuncakların yanına koyar ve sandalyesine oturur. Bu aşama üç dakika sürer.
3. Aşama: Bir yabancı kapıyı vurarak içeri girer. Bir dakika sessizce oturur, sonra bir dakika anneyle sohbet eder ve sonra yavaş yavaş bebeğe yaklaşarak ona bir oyuncak gösterir. Bu süre içerisinde anne, köşesinde sessizce oturur ve üçüncü dakikanın sonunda görülmeyecek bir şekilde odadan çıkar.
4. Aşama (İlk ayrılık): Eğer bebek mutlu bir şekilde oyunla meşgul olursa yabancı katılım gösteremez. Eğer pasif kalırsa bebeğin ilgisini oyuncaklara çekmeye çalışır. Eğer bebek rahatsızlık ya da sıkıntı duyarsa yabancı, onun dikkatini başka bir yöne çekmeye ya da onu rahatlatmaya çalışır. Eğer bebek rahatlayamıyorsa bu aşama kısa kesilir. Anne bebeğin çok rahatsız olduğunu düşünürse odaya girebilir.
5. Aşama (Birinci kavuşma):Anne içeri girer ve bebeğin hareketlenmesi ve kendisine spontane bir tepki vermesini sağlamak için kapıda bekler. Daha sonra yabancı kişi görülmeyen bir şekilde odadan ayrılır. Anne çocuğu rahatlatarak tekrar oyuncaklarla oynamasını sağlar.
6. Aşama (İkinci ayrılık): İşaret verildikten sonra anne çantasını odada bırakarak tekrar çıkar. Bu kez çıkarken bebeğe mutlu bir şekilde “hoşça kal” der. Bebek, üç dakikalığına yalnız başına bırakılır. Çok fazla sıkıntı yaşarsa bu aşama kısa kesilir.
7. Aşama: Anne odada yokken, yabancı içeri girer ve bebeğe dördüncü aşamada olduğu gibi davranır. Bebeğin yabancı tarafından rahatlatıp rahatlatılmadığı, yabancıyla birlikteyken oyuncaklarla oynayıp oynamadığı gözlenir. Bebeğin duyduğu sıkıntı ve rahatsızlık fazla olursa bu aşama kısa kesilir.
8. Aşama: Anne geri döner, yabancı odadan çıkar. Burada bebeğin anneyle tekrar bir araya gelme tepkileri gözlenir.
Ainsworth ve arkadaşlarının yapmış olduğu bu araştırma sonucunda üç değişik bağlılık türü belirlenmiştir. Bunlar:
a) Güvenli Bağlılık (Secure): Bu bağlanma stiline sahip bebekler anneleriyle güvenli bir bağ geliştirip onların yokluklarında az huzursuzluk yaşadıkları ve bir yabancı ile odada yalnız kaldıklarında ise onunla rahat iletişim kurdukları fark edilmiştir. Bu bebeklerin anneleri odaya geri döndüklerinde az olan huzursuzluklarının çabuk sakinleştiği, çevreyi keşfe ve oyunlarına geri döndükleri fark edilmiştir.
b) Kaçınan Bağlılık (Anxious avoidant): Bu bağlanma stiline sahip olan bebeklerin anneleri odadan çıktığında çok fazla tepki göstermedikleri, duygusuz göründükleri ve oyuncaklarla oynadıkları gözlenmiştir. Anneleri odaya geri döndüklerinde bebeklerin, anneleri ile temas kurmaktan kaçındıkları ve daha çok çevreyle ilgilendikleri fark edilmiştir.
c) Kaygılı-kararsız Bağlılık (Anxious resistant): Bu bağlanma stiline sahip bebeklerin, anneleri odadan çıktığında oldukça yoğun bir sıkıntı, kaygı ve kızgınlık sergiledikleri gözlenmiştir. Anneleri odaya tekrar geldiğinde ise olumsuz duygu durumlarının devam ettiği, sakinleşemedikleri ve başka şeylerle ilgilenme konusunda isteksiz oldukları tespit edilmiştir.
Bu çalışma bize gösteriyor ki, bir bebeğin annesiyle kurduğu bağlanmaya dayalı ilişki modeli yalnız kaldığında ya da yabancı olarak tanımladığı bir başkasına göstereceği tepkide son derece önemli bir role oynamaktadır.
4) Kim Bartholomew ve İçsel Çalışan Modeller
Doksanlı yılların başına kadar bağlanma konusu ile ilgili yukarıda adı geçen çalışmalar yapılmış ve her biri kendisinden sonraki araştırmacılara ışık tutmuştur. 1991’de araştırmacılardan Kim Bartholomew ve ekibi “İçsel çalışan öodeller” adı altında dört temel bağlanma türünden bahsetmiştir. Bunlar:
1- Güvenli bağlanma
2- Korkulu güvensiz bağlanma
3- Kayıtsız güvensiz bağlanma
4- Saplantılı güvensiz bağlanma
1- Güvenli bağlanma: Bu bağlanma stilinde çocuk; “olumlu benlik” ve “olumlu başkaları” modelini esas alarak annesiyle güven temelli bir ilişki yapılandırmıştır. Güvenli bağlanma stili, kişinin ileri yaşamında; içten ve samimi ilişkiler kurabilme, tutarlı davranışlar sergileme, doğal olma, iyi niyet ve yaşama karşı pozitif bir bakış açısı takınmak gibi beceriler olarak kendini gösterir. Güvenli bir bağlılık geliştiren kişiler, karşılaştıkları problemler karşısında baş etme becerilerini etkin olarak kullanmakta, sağduyulu hareket edebilmekte ve gerektiğinde başkalarından destek almakta sorun yaşamamaktadırlar. Bu bağlanma stiline sahip olan bireylerin sağlıklı bir kişilik yapılanmasına sahip oldukları söylenebilir.
Güvenli bağlanma stilindeki bireylerin ortak özellikleri şu şekilde özetlenebilir:
• Başkalarıyla kolaylıkla içtenlik ve samimiyete dayalı yakınlık kurabilirler.
• Başkalarının onayına daha az gereksinim duyarlar ve özerk kalmayı başarabilirler.
• İlişkileri ve aldığı kararlar tutarlılık arz eder.
• Duygularını daha rahat kontrol ederler.
• Potansiyellerini hayata taşıyabilirler.
2- Korkulu güvensiz bağlanma: Bu bağlanma stilindeki çocuk; “olumsuz benlik” ve “olumsuz başkaları” modelini esas alarak bir bağlanma gerçekleştirir. Güvenli bağlanmanın tersine korkulu bağlanma stiline sahip kişiler kurdukları ilişkilerde hep güven sorunu yaşarlar. Reddedilmek ve incinmek gibi duygulardan kaçma amacıyla ilişkilerine hep bir mesafe koyma ihtiyacı duyarlar. Duygularını karşısındakine ifade etmekten, içten ve samimi ilişkiler kurmaktan kaçınırlar.
İçedönük bir yapıda olan bu kişiler, bir yandan da sosyal temas ve yakınlık istemektedirler; ancak kişiler arası güvensizlik ve reddedilmekten korkmaktan dolayı bunu gerçekleştirmekte zorlanırlar. Bundan dolayı bu kişiler, reddedilme ihtimalini ortadan kaldırmak için sosyal durumlardan ve yakın ilişkilerden kaçınırlar. Kendilerini reddedilmeye karşı hassas olarak algılamaktadırlar.
3- Kayıtsız güvensiz bağlanma: Bu bağlanma stilinde çocuk; “olumlu benlik” ve “olumsuz başkaları” modelini esas alarak bir bağlanma gerçekleştirir. Bu kişiler ileride özerkliklerine oldukça önem verdikleri gibi, başkalarıyla kurulan ilişkilerde de bağımlı kalmayı reddederler.
Bartholomew’e göre, bu kişilerin bağlanma figürü tarafından reddedilme durumunda olumlu benlik imajlarını sürdürme yollarından biri; bağlanma nesnesiyle arasına mesafe koymak ya da ondan uzaklaşmak şeklinde olmaktadır. Bu kişiler, başkalarıyla yakın ilişki geliştirmekten kaçındıkları gibi, bağımsızlıklarına fazla değer verirler ve yakın ilişkilerin önemsiz olduğunu ifade ederler.
4- Saplantılı güvensiz bağlanma: Bu bağlanma stilinde çocuk; “olumsuz benlik” ve “olumlu başkaları” modelini esas alarak bir bağlanma gerçekleştirir. Saplantılı bağlanma stiline sahip kişiler; başkalarına karşı olumlu duygular beslemesine rağmen aynı duyguları kendilerine göstermekte zorlanırlar, dolayısıyla yoğun bir değersizlik ve yetersizlik duyguları içerinde başkalarıyla ilişki kurarlar ya da girmek zorunda kalırlar.
Saplantılı bağlanma stiline sahip kişilerdeki en belirgin özellik kendine güven eksikliğidir. Eksik olan güven duygusunu başkalarına bağımlı kalarak ya da başkalarının boyunduruğunda onlara hizmet ederek tamamlamaya çalışırlar. Reddedilmek ve terk edilmek bu tarz kişiler için katlanılması en güç durumlardır.
Bağlanma konusu ile ilgili yapılan çalışmaları kısaca özetlememiz gerekirse ortaya şu şekilde sonuçlar çıkmaktadır:
• Bağlanma her insanın en temel ihtiyacı ve yaşantıladığı bir olgudur.
• Özellikle 0-3 yaş arası süreçte kişiliğin oluşumu üzerinde çok önemli etkileri vardır.
• Bağlanma konusunda çocuğa ilk bakım veren kişilerin - genelde bu anne olmaktadır- davranış ve tutumları, çocuğun kişilik yapılanmasında son derece önemli bir rol oynamaktadır.
• Güvensiz bağlanma yaşayan çocuklar, bu bağlanma stillinin temel özelliklerini yetişkinlik dönemlerinde de -özellikle aile içi ilişkilerinde, yakın ve romantik beraberliklerinde, iş hayatlarında, otoriteyle kurulan ilişkilerde ve daha birçok yaşamsal alanda- bir nevi tekrar edebilmektedirler.
• Güvenli bağlanma yaşayan çocuklar, yetişkinlik dönemlerinde de bu bağlanma stilinin temel özelliklerini taşımaktadırlar. Bu kişilerin, çoğunlukla kendi kendilerine yetebilen, insanlarla sağlıklı bir zeminde ilişki kurabilen, hayata güvenle bakabilen, içgörüleri gelişmiş ve kendini geliştirme ve gerçekleştirme yönünde ilerleyen, üretken kişiler oldukları söylenebilir.*
* Bu yazı, Ümit AKÇAKAYA'nın yayımlanmış "UYANIŞ" adlı kitabından alıntıdır.
Faydalanılan Kaynaklar:
BLACKMAN Jerome S., Zihnin Kendini Koruma Yolları-101 Savunma, Çev: Öznür Karakaş, Psikoterapi Enstitüsü Yay., İstanbul 2012.
DAMARLI, Ö. Ergenlerde Toplumsal Cinsiyet Rolleri, Bağlanma Stilleri ve Benlik-Kavramı Arasındaki İlişkiler. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006
DEMİRKAN, S. Özel Sektördeki Yöneticilerin ve Çalışanların Bağlanma Stilleri, Kontrol Odağı, İş Doyumu ve Beş Faktör Kişilik Özelliklerinin Araştırılması. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006
DENİZ, M. E. (2006). Ergenlerde Bağlanma Stilleri ve Çocukluk İstismarları ve Suçluluk-Utanç Arasındaki İlişki. Eurasian Journal of Educational Research, 2006.
KART, N. M.,Yetişkin Bağlanma Stillerinin Bazı Bilişsel Süreçlerle Bağlantısı: Sağlık Personeliyle Yapılan Bir Çalışma. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002.
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Bağlanma Kuramı ile İlgili Literatürdeki Önemli Çalışmalar" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Dr.Psk.Ümit AKÇAKAYA'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Dr.Psk.Ümit AKÇAKAYA'nın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
2 Beğeni
Yazan Uzman
|
bağlanma kuramı, güvenli bağlanma, güvensiz bağlanma, psikolojide bağlanma kuramı, bağlanma stilleri
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.