2007'den Bugüne 92,227 Tavsiye, 28,206 Uzman ve 19,962 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Kararsızlık ve Erteleme
MAKALE #16162 © Yazan Psk.Saadet EMİŞÇİ | Yayın Ocak 2016 | 3,881 Okuyucu
Kararsızlık iki durum, nesne arasında seçim yapamama olarak tarif edilir. Ve kararsızlık bazen kişinin hayatında o kadar yoğun bir kaygı yaratır ki, kişi bu kaygı yoğunluğunu yatıştıramayacağı için kalkıp mutfaktan bir bardak su almaktan tutunda bir kitap okumaya başlamaya, iş değiştirmeye, evlenmeye, eğlenmeye, sosyalleşmeye kadar pek çok hayat olayı ve davranışını ertelemek zorunda kalır.Mağazalarda on çift ayakkabı deneyip en sonunda karar veremeyip mutsuz ve birazda öfkeli bir şekilde hiçbirşey satınalmadan mağazadan çıkıp giden kişileri görmüşsünüzdür. Alışveriş yaparken hiç tanımadığınız bir insana kendi giyeceğiniz bir kıyafetle ilgili hiç fikir sordunuz mu? Hep tavsiye edilen kitapları mı okursunuz? Oyuncularını tanımadığınız bir film izlermisiniz? ? Memnun olmadığınız halde aynı isyerinde senelerce çalışırmısınız? Bir arkadaşınızı arayıp aramamak arasında kalıp bütün gün telefonu elinize alıp alıp bıraktınız mı hiç? Mutsuz olduğunuz bir ilişkide ayrılıp ayrılmamaya karar veremediğiniz için senelerce acı çektiniz mi? Ne yiyeceğinize karar veremediğiniz için aç kaldığınız oldu mu? Tüm bu ikilemi hayatınız boyunca yaşadığınızı düşünün! Hem karar verememenin yarattığı huzursuzluk bu kararsızlığın bu durumu yoğun yaşayan insanların hayatındaki sonuçlarına baktığımızda, konunun önemini görmekteyiz. Peki kararsızlık bir kişilik özelliğimidir, neden bazı kişiler hayatlarını erteleme pahasına pek çok durumda karar verememektedir. Kararsızlık doğuştan getirdiğimiz, karakter yada mizaç olarak bilinen öz benliğin bir özelliği değildir. Kararsızlık kişinin erken çocukluk döneminden itibaren ( 0-2 yaştan itibaren) anne , baba, ailedeki önemli ötekiler ( anneanne , babaanne, dedeler, amaca, dayı, teyze, hala vb.) ile kurduğu ilişkiler, yetiştirilme tarzı, aile sisteminin yapısı, maruz kaldığı travmatize hayat olayları ile şekillenen, zamanla kişilik özelliği haline gelen bir davranıştır. Bir bebek dünyaya geldiğinde milyarlarca beyin hücresi ile doğar. Ama henüz bu hücreler arası bağlantılar kurulmamıştır. Çok donanımlı bir cep telefonunuz olduğunu ama henüz hiçbir uygulama yüklemediğinizi düşünün. Nasıl telefona yüklediğiniz uygulamalarla telefon çok daha işlevsel hale geliyorsa insan beyni de kurduğu bağlantılara göre yani özellikle erken dönemdeki yetişme tarzına bağlı olarak şekil alıyor. Hayatın erken dönemlerinde kurduğu nörobiyolojik yolaklarla yani öğrenme ve ilişki kurma şekilleriyle yetişkinlik çağındaki kişiliğimizin temelleri atılır. İçinde bulunduğunuz aile sisteminde anne baba ve diğerlerinin tutumu oldukça belirleyicidir. Eğer ebeveyn tutumu çocuk erken dönemdemde yeni birşeyler deneyimlemeye çalıştığında , bir bilim insanı gibi keşifler yapmaya çalıştığında ( yürümek, koşmak, kayaktan kaymak, koltuğun tepesine tırmanmaya çalışmak, biryerden atlamaya çalışmak, nesneleri atmak ,düşürmek, vb.) ve tabiiki sonraki gelişim evrelerinde yüreklendirici ve kapsayıcıysa yani hem çocuğun bu davranışlarda bulunmasına izin verip bir yandan da onu tehlikeli olabilecek durumlarda devreye girip koruyabiliyorsa, bu çocuk ileriki hayatında güvenle yeni girişimlerde bulunabilen, seçim yaparken gerekmedikçe başkasının onayını almaya ihtiyaç duymayan, kolayca iletişim ve ilişki kurabilen, kendini cesurca ifade edebilen, eylemlelerini kolaylikla başlatabilen yada gerektiğinde sonlandırabilen, hayatında birtakım sorunlarla karşılaştığında bunlara çareler üretmeye çalışan, potansiyellerini hayata taşıyabilen, olumsuz duygu ve dürtülerini sağlıklı yollarla deşarj edebilen sağlıklı bir yetişkin olacaktır. Ancak çocuk yetiştirme süreçleri her zaman bu kadar optimal düzeyde sağlıklı olmuyor elbette , hatta istatistiki olarak çoğunlukla aile sistemleri, ana baba tutum ve davranışlarındaki bazı sağlıklı olmayan yapıların sonucu pek çok çocuk , ergen ve yetişkinde hayat işlevselliğini olumsuz yönde etkileyici kişilik özellikleri , yada kişilik bozukluğu olarak ortaya çıkmakta. Peki hangi tarz aile sistemleri ve ebeveyn tutumları karar veremeyen, her türlü hayat deneyiminde endişe yaşayan ve hayatını erteleyen bu yapılara zemin hazırlıyor? Farklı ebeveyn tutumlarıyla ilgili yapılan deneysel, gözlemsel ve nörobiyolojik çalışmalar gösteriyorki, erken çocukluk döneminde çocuk kendini , dünyayı, insanları, ilişkileri anlamaya ve deneyimlemeye çalışırken aşırı kapsayıcı, korumacı, çocuğun her yeni girişimini kaygıyla karşılayan, bu girişimlerde çocuğu yüreklendirmek yerine korkmasına yada kaygılanmasına neden olan, çocuk bütün bu engellenmelere rağmen bir girişimde bulunduğunda duygusal enerjisini çocuktan çeken yani ebeveyninin onaylamadığı bir bir davranışta bulunduğunda sözel olmayan yollarla sağ beyinden sağ beyine çocuğa onu onaylamadıgı duygusunu hissettiren ebeynlerin bu davranışları kararsızlık ve erteleme davranışın temellerini oluşturur. Bunu bir örnek üzerinden açıklayacak olursak; bir oyun parkı hayal edin, çocukların salıncakta sallandığı, kaydıraktan kaydığı, top oynadığı bir park. Ve bu parkta bir anne ve dört yaşındaki oğlu arasındaki diyaloğu hayal edelim. Çocuk kaydıraktan kaymak istiyor, ama önce annenin gözlerinin içine bakıyor, (sağ beyinden sağ beyine, yüz ifadesinden ) anneden onay almaya çalışıyor, anne sözel olarak izin veriyor ancak, yüz ifadesi , ses tonu, beden diliyle aslında onay vermiyor ve çocuk gidip tek başına oradan kayarsa başına kötü bir şey geleceginden endişe ediyor, yani çocuğun bu eylemi eylemi başaramayacağından korkuyor. Çocuk sözel olarak iznini aldıktan sonra birkaç adım atıp tekrar annesine onay arayan gözlerle bakıyor ama yine annenin gönül rahatlığıyla git dediğini hissedemiyor. Kaydırağın tepesine çıkıyor bir kaydırağa bakıyor bir diğer çocukların nasıl rahatça kaydığına, bir annesinin kaygılı yüzüne.. Çocuğun burda ebeveynin kaygı seviyesine bağlı olarak en temel üç davranış gelişisir. Birincisi çocuk annesin yüksek kaygısı nedeniyle potansiyelini hayata taşıyamaz, içinden gelen davranışı gerçekleştiremez, kayarsa annesinin korktuğu gibi başına kötü bir şey geleceğinden korkar ve kaymayı erteleyerek vazgeçip geri döner. Annede bilinçli dünyasında çocuk vazgeçtiği için üzülür ama bilinçdışı memnun olur çocuk ondan bağımsız bir şey yapmaktan vazgeçtiği için. Bu çocuklar yetişkinlikte yeni hayat deneyimleri ve arzularını hayata geçirmekten yaşadıklarıyoğun kararsızlığın ve kaygının sonucunda genelde vazgeçerler, yani hayatlarını hep ertelerler. İkinci ihtimal, çocuk ne pahasına olursa olsun gidip kayar, ancak tüm bu onay alma süreçleri yaşamak zorunda kaldığı ve başına kötü bir şey gelmesinden endişelendiği için kaymasına rağmen bu deneyimden endişe ağır bastığı için heceyan hissedemez. Bu çocuklar, hedeflerine varıp, amaçlarını gerçekleştirip, yeni hayat deneyimlerinin içine girerler ancak çocukluk dönemlerinden beri ilişki kurma şekilleri nedeniyle şekillenen nörobiyolajik yapılar haline gelen alışkenlıklarıyle bu deneyimlerin hepsinde yoğun kaygı hissederler. Yani yeni bir hayat deneyiminde , hatta hayatı yaşamanın kendisinde heyecan yerine endişe hisseder, maalesef heyecanla endişe yer degiştirir. mesela romantik bir ilişkinin ilk başlarında heyecan hissetmesi gerekirken beni beğenir mi, sever mi, terk edermi, gibi olumsuz düşüncelere odaklanarak, yalnızca kaygı hissedebilir, hatta bu kaygıdan kaçınmak için kişi hiç ilişki kurmaya dabilir. Bu durum iş, sosyal yaşam, kişisel yaşam gibi alanlarda da yaşanacaktır. Üçüncü ihtimal ise çocuğun hem ihtiyacı olan duygusal onayı alamadan kayması aynı zamanda heyecan ve keyifte hissedebilmeesidir. Yani bu durumda yetişkinlik hayatında kişi hayatı deneyimlerken korku, kaygı, endişe, heyecan, mutluluk gibi duyguları çoğunlukla aynı zamanda beraber deneyimler. Bu duyguları hepimiz bazı hayat olaylarında aynı anda deneyimleriz, ancak bu kişiler çoğunlukla böyle yaşarlar. Yine karar verme durumlarında ikilem ve endişe yaşar ancak hayatı deneyimlemekten geri kalmaz ve en azından diğerlerinden farklı olrak keyif te alır. Görüldüğü gibi erken çocukluk döneminde ilişki kurduğumuz kişiler, yetişkinlik hayatımızı nasıl yaşayacağımız, hangi tercihlerde bulunacağımız, nasıl bir sosyal hayatımız olacağı, içimizden geldiği gibi doğal mı yaşayacağımız, yoksa kaygı ve korkularla olmadığımız gibi davranarak mı yaşayacağımız gibi temel hayat konularında belirleyici oluyor. Peki bu durumu değiştirebilecek bir şey yapılamaz mı? Elbetteki nörobiyolojik sistemimizi, kişilik özelliklerimiz haline gelmiş zihinsel, duygusal ve davranışsal alışkanlıklarımızı değiştirmek çok kolay ve kısa sürede olabilecek değişimler değil. Kişi bu sorunları hayatında farkedemiyor ve zararlarını göremiyorsa bu daha zor değişecek bir durumdur. Çünkü kişinin bu özelliklerini ve yıkıcı etkilerini farkediyor olması gerekir. Bir yakını tarafından naifçe farkettirilmeye çalışılıp yüzleştirilebilir ve bu sorunlarla başaçıkabilmesi için bir uzmandan destek alması önerilebilir. Kararsızlık ve erteleme davranışının hayatındaki olumsuz sonuçlarını farkedebilen ama bu durumu değiştirmekte zorlana kişiler için çözüm daha kısa süreli ve daha kolay olacaktır. Bu sorunun psikolojik temellerini araştırmak ve fikir sahibi olmak ta başlı başına sorunun ortadan kalkması için olumlu bir etki yaratacaktır, ancak bu derin araştırmalar ve konu hakkında bilgi sahibi olmak kökten bir değişim için genelde yeterli olmayacaktır. Koca bir hayatı heyecanla yaşamak yerine endişeyle yaşamamak için terapötik müdahale yöntemleriyle çözüm bulunabilen bu sorunun iyileştirilmesi içn bir uzmandan destek alınmalıdır. Günümüzde bilimsel odaklı son derece etkili psikoterapi yöntemleriyle hayatımızı olumsuz yönde etkileyen kontrolümüz dışında davranışlarımıza etki edebilen bu zihinsel alışkanlıklar değiştirilebilmektedir.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Kararsızlık ve Erteleme" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Saadet EMİŞÇİ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Saadet EMİŞÇİ'nin izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     3 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Saadet EMİŞÇİ'nin Yazıları
► Kararsızlık Sendromu Psk.Namık ACAR
► Vajinismus (Bir Erteleme ve Kaçınma Hastalığı) Psk.Yaşam YANARDAĞ ÇELİK
► Erteleme Davranışı - Öfke Duygusu Psk.Nilüfer ŞİŞMAN
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,962 uzman makalesi arasında 'Kararsızlık ve Erteleme' başlığıyla benzeşen toplam 12 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Terapi Ne İşe Yarar Ocak 2015
► Hissediyorum O Halde Varım Aralık 2014
► Kendine Yabancılaşma Eylül 2012
◊ Travmanın Tamir Edilmesi Aralık 2014
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


08:26
Top