2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Yeme Bozuklukları: Anoreksiya, Bulimiya, Tıkınırcasına Yeme ve Tedavileri
MAKALE #1677 © Yazan Uzm.Psk.E. Efsun TATAR | Yayın Ekim 2008 | 22,253 Okuyucu
YEME BOZUKLUKLARI:
ANOREKSİYA, BULİMİYA, TIKINIRCASINA YEME VE TEDAVİLERİ

Anoreksiya Nervoza:

Vaka:
24 yaşındaki Lynne, anoreksiya nervoza tedavisi için bir hastanenin psikiyatri koğuşuna yatırılmıştı. Kendisi herhangi bir sorunu olduğunu düşünmemesine karşın, eşi ve ailesi bir psikiyatriste danışmışlar ve hep beraber, onu bir seçim yapmaya zorlamışlardı. Buna göre Lynne, hastaneye ya kendi isteğiyle başvuracaktı ya da zorla yatırılacaktı.

1.65 boyunda olan Lynne, o zamanlar, ancak 35,5 kilo geliyordu. Mensturasyonları üç aydan beri kesilmişti ve çeşitli tıbbi sorunlar yaşamaktaydı (hipotansiyon, kalp atışlarında düzensizlik, potasyum ve kalsiyum düzeylerinin aşırı derecede düşmesi vb).

Lynne, ilk evliliğinde çıkmaza girdiği zamanlardan, yani 18 yaşından itibaren birçok kez aşırı düzeyde kilo kaybetme dönemi yaşamıştı. Ancak, önceki dönemlerden hiçbiri bu seferki kadar şiddetli olmamış ve daha önce herhangi bir tedavi görmemişti. Şişmanlayacağına dair yoğun bir korku yaşamaktaydı ve gerçekte kilolu olmamasına karşın, karın ve kalça bölgelerinin çok genişlediği hissine kapılmıştı (bu inancı 35,5 kilo iken dahi kuvvetliydi). Kilo kaybı dönemlerinde, yeme miktarını aşırı düzeyde sınırlamakta ve fazla miktarlarda müshil (laxative) kullanmaktaydı. Bazen de tıkınırcasına yeme (binge eating) dönemleri olmaktaydı. Kilo almak istemediği için de, bu tıkınırcasına yeme dönemlerinin sonrasında, genellikle kendi kendini kusturmaktaydı.

Anoreksiya terimi iştah kaybına, nervoza ise duygusal nedenlere işaret etmektedir. Bu terim bazı açılardan yanlış bir adlandırmadır; çünkü anoreksik hastalar aslında iştahlarını ya da yiyeceklere olan ilgilerini kaybetmemektedirler. Tam aksine, bu hastalar kendilerini aç bırakmalarına rağmen, yiyeceklerle aşırı derecede ilgilidirler (Davison, G. C. ve Neale, J. M., 2004).

1. Kişi normal vücut ağırlığına sahip olmayı reddetmektedir. Bu ölçüt, kişinin yaşı ve boyu açısından normal sayılabilecek kilonun %85 altında kalması olarak düşünülmelidir. Çıkartma eylemi ve aşırı egzersiz, tablonun bir boyutunu oluşturmakla beraber, kilo vermek temelde aç kalma ile sağlanmaktadır.
2. Kişi kilo almaktan çok korkmakta ve kilo veriyor olması bu korkusunu azaltmamaktadır.
3. Kızlarda, aşırı düzeyde zayıflama, mensturasyonların ardışık ardışık üç kez olmamasına, mensturasyon dönemlerinin kaybolmasına ya da düzensizleşmesine neden olur.
4. Bu hastalar beden biçimlerini çarpık bir biçimde algılarlar. Aşırı derecede zayıfladıkları zaman bile aşırı kilolu olduklarını ya da belirli beden bölümlerinin çok kilolu olduğuna inanmaya devam ederler.

Beden biçimlerini kontrol etmek için sıkça tartılırlar, bedenlerinin değişik bölümlerini ölçerler ve aynadaki yansımalarını uzun uzun incelerler. Kendilik değerleri, inceliklerini korumalarıyla yakından ilişkilidir. Anoreksiyaya eşlik eden beden imgesi bozukluğu, çeşitli yollarla değerlendirilmektedir. Bir değerlendirme yönteminde, hastaya bir cetvel üzerinde bulunan çeşitli kilolardaki kadın figürleri gösterilerek, hem kendisine en yakın bulduğunu, hem de ideal figürü seçmesi istenir. Anoreksik hastalar, kendi beden biçimlerini olduğundan fazla kilolu görmekte, ince bir figürü de sahip olmak istedikleri beden biçimi olarak seçmektedirler.


DSM-IV iki ayrı tipte anoreksiya tanımlamaktadır. Kısıtlı tipte, kilo kaybı yiyecek kısıtlamasına bağlıdır. Tıkınırcasına yeme-kusma tipinde ise, kişi aynı zamanda tıkınırcasına yeme ve çıkartma davranışları sergilemektedir. Tıkınırcasına yeme-çıkartma alt tipi, daha psikopatolojik bir durum olarak görülmekte, bu gruptaki hastaların kısıtlı tiptekilere göre daha fazla kişilik bozukluğu, dürtüsel davranış, çalma, alkol ve madde kullanımı, sosyal geri çekilme ve intihar eğilimi gösterdikleri belirtilmektedir (Davison, G. C. ve Neale, J. M., 2004).

Anoreksiya, tipik olarak ergenliğin ilk dönemlerinden orta dönemlerine doğru, genellikle bir diyet döneminin sonunda ve ebeveynin ayrılması veya boşanması gibi bir yaşam olayını takiben başlar. Kadınlarda erkeklere oranla 10 kat fazla görülmektedir; genel yaygınlık oranı %1’dir. Yüksek sosyal sınıf çevrelerinden gelen ergen kadınlarda en fazla yaygınlığı gösterme eğilimindedir. Bozukluğun seyri kronik olabilir ve anoreksiklerin%5’i açlıktan ölmektedir (Hoek, 1993; Akt.: Oltmanns ve ark., 2003). Yeme bozuklukları üniversite çağındaki gençler için önemli bir sağlık sorunudur, bu nedenle üniversite öğrencilerine bu tür taramalar yapılmalı erken tanı ve gerekiyorsa tedavi imkânı sağlanmalıdır (İlhan ve ark., 2006).

Anoreksiya erkeklerde ortaya çıktığı zaman, belirtiler ve diğer özellikler açısından kadınlardakine benzerlik gösterir. Bu bozukluğun daha çok kadınlarda görülmesinin nedeni, güzelliğe ilişkin kültürel standartlar açısından ince olmanın uzun bir dönemden beri desteklenmesidir.

Anoreksiya nervozanın nedenlerinin araştırılmasında çeşitli biyolojik etkenler üzerinde durulmaktadır. Örneğin,1900’lü yılların başlarında birçok klinisyen anoreksiyanın temel bir hipofiz bezi bozukluğunun ürünü olduğuna inanıyorlardı. Günümüzde anoreksiyanın ayırt edici işaretlerinin,-zayıflık için bitmez tükenmez bir dürtü, hastalığın inkârı, beden imgesi bozulmaları ve döngüsel diyet gibi- hipofiz bozukluklarında yer almadığı fark edilmiştir. Daha güncel spekülasyonlar, işlevsel olmayan bir hipotalamusun (beynin yeme davranışının düzenlenmesinde çok önemli rol oynayan bir bölümü) olası etkileri üzerinde odaklanmaktadır( Logue, 1991; Akt.: Oltmanns ve ark., 2003). Hipotalamik düzensizlikler anoreksik hastalarda gözlenmektedir, ancak bu sorunların yeme bozukluğunun nedeninden çok sonucu olma olasılığı yüksektir(Leibowitz,1987; Akt.: Oltmanns ve ark., 2003).

Anoreksik hastalar, sıklıkla depresyon, obsesif kompulsif bozukluk, fobik bozukluk, panik bozukluk, alkolizm ve çeşitli kişilik bozuklukları tanılarını da alırlar ve cinsel sorunlar yaşarlar.

Anoreksiya ve Depresyon:

Anoreksiya ve depresyon, ortak kalıtımsal yatkınlığı ya da bozuk aile ortamı veya diğer yaşam olayları gibi ortak çevresel etkenleri paylaşıyor olabilirler. Çalışmalar, anoreksik hastaların akrabalarının, depresyon açısından yüksek risk grubuna girdiklerini göstermektedir. Belirtiler açısından gözlenen benzerliklerden dolayı, depresyonun anoreksiyaya neden olduğu ya da anoreksiyanın depresyonun bir başka çeşidi olduğu yolunda görüşler de öne sürülmektedir. Örneğin, kilo kaybı depresyonun bir belirtisidir. Arada biyolojik benzerlikler de bulunmaktadır. Her iki gruptaki bireylerde de serotonin düzeyinin düşük olduğu görülmektedir (Davison, G. C. ve Neale, J. M., 2004).

Anoreksiyanın fiziksel etkileri:

Kendini aç bırakmak (self-starvation) ve müshil kullanımı, biyolojik açıdan çok sayıda olumsuz durumu da beraberinde getirmektedir. Sıklıkla kan basıncı düşmekte, kalp atışında yavaşlama olmakta, kemik yoğunluğu azalmakta, deri kurumakta, tırnaklar sertleşip kolayca kırılmaya başlamakta, hormon düzeyleri değişmekte ve orta düzeyde kansızlık görülebilmektedir. Bozukluğun prognozu çok umut verici olmayıp, vakaların sadece %50’si iyileşebilmektedir. Anoreksik hastaların kendilerine ilişkin bozuk algılarını değiştirmek, özellikle ince olmaya değer veren kültürlerde, oldukça zordur. Anoreksiya yaşamı tehdit eden bir durumdur. Genel popülasyona göre, anoreksiklerde ölüm oranı daha yüksektir. Ölüm genellikle kalpte tıkanma sonucu oluşan kalp rahatsızlığı gibi hastalığın fiziksel komplikasyonlarından ve intihardan kaynaklanmaktadır (Davison, G. C. ve Neale, J. M., 2004).

Bulimiya Nervoza:

Vaka:
Jill ailesinin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Küçük yaşta, hem kendisi hem de ağabeyi sportif faaliyetler ile yoğun olarak uğraşmaktaydılar. Jill jimnastik, ağabeyi ise babasının da aktif olarak ilgilendiği bir spor olan küçükler beyzbol ligindeydi. Jill 4 yaşındayken çok başarılı olduğu jimnastik okuluna gitmeye başladı. 9 yaşına geldiğinde annesi onun yerel eğiticilerden daha fazla bir şey alamayacağını düşünerek, bulundukları bölgeye uzak bir yerde yaşayan, ulusal düzeyde tanınmış bir antrenöre hafta içinde birkaç kez götürmeye başladı. Bunu izleyen birkaç yıl içinde Jill, başarılı olmayı sürdürdü. Önemli gelişmeler sürdürdü ve olimpik takıma girme arzusu arttı. Ergenlik dönemine girdinde, ince olan çatısının genişlemesi bir jimnastikçi olarak başarısının bundan olumsuz etkilenebileceği endişelerini de beraberinde getirdi. Jill, yiyeceklerini belirgin düzeyde azaltmaya başladı ve bu yarı açlık durumunun kilo vermede işe yaradığını fark edince, kontrolsüzce tıkınırcasına yemeye devam etti. Bu diyet yapma ve tıkınırcasına yeme örüntüsü, Jill’in şişmanlama korkusunun artmasıyla uzun bir dönem devam etti. 13 yaşındayken kendini kusturma çözümünü buldu ve haftada 3-4 kez tıkınırcasına yeme ve kusma örüntüsü içine hızla giriverdi. Bu işlemleri bir süre gizlice yapsa da, sonunda ailesi durumu fark edip Jill’i tedaviye getirdi.

Bulimiya, “öküz gibi acıkmak” anlamına gelen Yunanca kökenli bir kelimedir. Bu bozuklukta çok miktarda yiyeceğin hızla tüketilmesinin ardından, kilo almayı engellemek için kusma, hiç yememe ya da aşırı egzersiz yapma gibi aşırı uçta adımlar gelmektedir. DSM, tıkınırcasına yemeyi, 2 saatten az bir sürede aşırı miktarda yiyeceğin yenmesi olarak tanımlamaktadır. Bu yeme örüntüsü genellikle bir gizlilik içinde meydana gelir. Yaşam olayı ile tetiklenebilir ve yalnız olma, sosyal ortamlarda yeme durumlarında ya da kilo almayla ilgili endişeler gibi olumsuz duygular ile artış gösterebilir ve kişinin rahatsızlık duymaya başladığı tıka basa doygunluk anına kadar devam eder. Tıkınırcasına yeme sırasında bulimik hastalar 2000 ile 4000 arasında kalori almaktadırlar. Hastalar genellikle tıkınırcasına yeme davranışından dolayı utanırlar ve bunu belli etmemeye çalışırlar. Tıkınırcasına yeme bittikten sonra bu durumdan iğrenme huzursuz olma duyguları ve kilo alma korkusu, bulimiya nervozanın ikinci aşaması olan çıkarmaya yol açmaktadır. Hastalar kusmak için parmaklarını boğazlarına sokarlar, bir süre sonra çoğu hasta kusmayı istekle sağlayabilir. Kilo verme amacıyla çok az yeme ya da laksatif veya idrar söktürücü kötüye kullanımına (ki ironik olarak ancak az miktarda kalori atılımı sağlarlar) başvurulur. Bulimiya nervoza tanısının konması için tıkınırcasına yeme ve çıkartma davranışının üç ay boyunca haftada en az iki kere gözlenmesi gerekmektedir (Davison, G. C. ve Neale, J. M., 2004).

Anoreksiya hastaları gibi bulimiya hastaları da kilo almaktan korkarlar ve kendilik değerleri büyük ölçüde normal vücut ağırlıklarını korumalarına bağlıdır. Onlar da göreceli olarak normal bir kilo da olsalar da şişman olduklarına inanarak, beden biçimleriyle ilgili değerlendirmelerinde bozulmalar yaşarlar. Eğer tıkınırcasına yeme ve kusma sadece anoreksiya ve anoreksiyanın aşırı derecede kilo kaybetme bağlamında oluşuyorsa, bulimiya tanısı konmaz. Buradaki tanı, anoreksiyanın tıkınırcasına yeme-çıkarma alt tipidir. Anoreksiyada olduğu gibi bulimiyada da iki alt tip tanımlanmıştır: Çıkartma tipi (purging type) ve ödünleyici davranışların aç kalma ve aşırı egzersiz yapma biçiminde olduğu çıkartma olmayan tip (non-purging type). Çıkartmanın olmadığı tip olan tipe göre daha az şiddetlidir. Bu gruptakilerin psikopatoloji düzeyleri de daha düşüktür.


Bulimiya nervoza genellikle geç ergenlik ya da erken erişkinlik döneminde başlar. Vakaların %90’ı kadındır. Genel nüfusta kadınlar arasında görülme sıklığı %1-2’dir. Hastalar genellikle, bozukluğun başlangıcından önce normal kilonun üzerindedir. Bozukluk çoğunlukla bu kilonun verilmesi için başlatılan diyet sürecinde ortaya çıkar. Bulimiklerin yarısından fazlası 5 yıl içinde iyileşmektedirler (Davison, G. C. ve Neale, J. M., 2004).

Bulimiya nervoza sıklıkla depresyon, kişilik bozuklukları (özellikle borderline) ve kaygı bozuklukları ile komorbidite göstermektedir. Bir ikiz çalışması, bulimiya ile depresyonun kalıtımsal olarak ilişki olduğu sonucunu vermiştir. Şaşırtıcı şekilde, bulimiya aynı zamanda çalma davranışı ile ilişkili bulunmuştur. Bu gruptaki bulimikler ayrıca madde kötüye kullanımı ve rastgele cinsel ilişki eğilimi de gösterirler. Bu davranışların bileşimi, tıkınırcasına yeme örüntüsünün de temel bir özelliği olan, dürtüsel olma ya da kendini kontrol etmede güçlüğün bir yansıması olabilir.

Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu:

Tıkınırcasına yeme bozukluğu, DSM-IV’te resmi bir tanı olmaktan çok araştırılması gereken bir kategori olarak yer almaktadır. Tıkınırcasına yeme bozukluğu, yineleyen tıkınırcasına yeme örüntüsü, bu sırada kendini kontrol etmede güçlük çekmek, tıkınırcasına yeme örüntüsünden rahatsızlık duymak, hızlı ve tek başına yeme gibi diğer özellikleri de içermektedir. Kilo kaybının olmaması nedeniyle anoreksiyadan, çıkarma davranışının olmaması nedeniyle de bulimiyadan ayrılır. Anoreksiya ve bulimiyadan daha yaygındır. Kadınlara erkeklere oranla daha sık görülmekte olup, obezite ve kilo alıp verme öyküsüyle bir arada görülür. İş yaşamı ve sosyal ilişkilerde işlevselliğin azalması, depresyon, madde kötüye kullanımı ve beden biçimiyle ilgili aşırı endişe duyma ile ilişkilidir (Davison, G. C. ve Neale, J. M., 2004).

Anoreksiya ve bulimiya nervoza tanıları pek çok ortak özelliği paylaşmakta olup, bunlar arasında en önemlisi oldukça yoğun yaşanan şişmanlama korkusudur. Anoreksiya ve bulimiya nervozanın ayrı kategoriler olmayıp tek bir bozukluğun farklı görünümleri olabileceği yönünde bazı görüşler de vardır.

Obesite (şişmanlık) enerji tüketiminin çok üzerinde enerji alımı dengesizliği olup, yağ kitlesinde artış görülür. Fizyolojik tanımı yeme bozukluğu olarak ifade edilmez. Daha çok genetik ve çevresel faktörler üzerinde durulmaktadır. Emosyonel yeme; üzüntü, mutluluk, kızgınlık veya yalnızlık gibi psikolojik durumlara tepki olarak, aç olmamasına rağmen yemedir. Kompulsif aşırı yemede daha ileri kilo alımına yol açacak düzeyde aşırı yeme söz konusudur. Bu durum BN veya tıkınırcasına yeme bozukluğuna neden olur (Binge eating disorder). Emosyonel yeme ve kompulsif aşırı yeme önceki psikolojik travma veya diğer psikiyatrik bozuklukların bir bulgusu olarak ortaya çıkabilir (Davison, G. C. ve Neale, J. M., 2004).

Yeme Bozukluklarının Etiyolojisi:

Diğer bozukluklarda da olduğu gibi, tek bir faktörün yeme bozukluğuna yol açtığını söylemek olanaksızdır. Araştırmalar, yeme bozukluklarının, kişinin yaşamındaki pek çok etkinin kesişimi sonucu ortaya çıktığını göstermektedir.

Biyolojik Etkenler:

Kalıtım:
Anoreksiya da bulimiya da aile için de geçişlilik göstermektedir. Yeme bozukluğu olan kızların kadın akrabaları, diğer bireylere göre yaklaşık 5 kat fazla oranda yeme bozukluğu göstermektedirler. Tek yumurta ikizlerinde %47; çift yumurta ikizlerinde %10 eş-hastalanma oranı hesaplanmıştır.

Yeme Bozuklukları ve Beyin:

Hipotalamus açlık ve yemeyi düzenlemede anahtar rol oynamaktadır. Lateral hipotalamusları üzerinde lezyon oluşturulan hayvanlarla yürütülen bir çalışmada, deneklerde kilo ve iştah kaybı olduğu gözlenmiştir. Buna göre, hipotalamusun anoreksiyada rol oynadığı yönündeki önermeler pek şaşırtıcı görünmemektedir. Ancak, hipotalamik lezyonlu hayvanlardaki kilo kaybı, anoreksiyaya ilişkin bilgilerimizle paralellik göstermemektedir. Bu hayvanlar, acıkma hissini tamamen kaybetmekte ve yiyeceklere karşı ilgisiz hale gelmektedirler. Oysa anoreksikler, acıkmalarına karşın kendilerini aç bırakırlar. Hipotalamik model, beden imgesi bozukluğunu da, şişmanlama korkusunu da açıklayamamaktadır (Davison, G. C. ve Neale, J. M., 2004).

Tıkınmanın sebebini açıklamak daha zordur. Bazı psikanalitik yazarlar yeme bozukluklarının genellikle seksten korkan ve seksi sembolik olarak yemeyle eşleştiren kişilerde meydana geldiğini öne sürmüşlerdir. O hâlde, anoreksiya, sembolik olarak gebelikten kaçınmadır ve tıkınma bastırılmış cinsel dürtüler artık kontrol altında tutulamayınca ortaya çıkar (Oltmanns ve ark., 2003).

Opiyadlar açlık sırasında açığa çıkarlar ve hem anoreksiyada hem de bulimiyada önemli rol oynayan etkenler olarak görülürler. Anoreksiklerdeki açlık, aşırı neşeli, zinde (üforik) olma durumunun olumlu yönde pekiştirmesiyle sonuçlanan endojen opiyadların düzeylerine artırabilir. Bir hipoteze göre, bulimiya, şiddetli isteği desteklediği düşünülen, düşük düzeydeki endojen opiyadlar aracılığıyla oluşur; buna göre üforik duygu durumu yiyecek alımı ile meydana gelir, dolayısıyla tıkınırcasına yeme pekişir (Davison, G. C. ve Neale, J. M., 2004).

Sosyokültürel Etkiler:
Tarih boyunca, toplumun ideal bedene ilişkin standartları büyük değişiklikler göstermiştir. Bu kültürel ideal büyük oranda genç kadın tarafından içselleştirilmekte bu kadınlar normal kiloda olsalar da kendilerini şişman olarak algılamaya başlamaktadırlar. Toplum, sağlık ve şişmanlık konusunda aşırı duyarlı olmaya başladıkça kilo vermeye yönelik diyetler yaygınlaşmış; 1950’de erkeklerde %7, kadınlarda %14 olan diyet oranı, 1993’te erkeklerde %24, kadınlarda %40’a ulaşmıştır. Diyet endüstri her yıl 30 milyar dolardan fazla değer kazanmaktadır. İnce olmayla ilgili aşırı uğraşlarda azalma olabileceği ile ilgili bazı göstergeler bulunmaktadır. Orta sayfalarda daha ince figürler yer aldığı dönemlerde, diyet üzerine yazılan makale sayısının giderek arttığı görülmektedir(Davison, G. C. ve Neale, J. M., 2004).

Cinsiyet Etkileri:
Yeme bozukluklarının kadınlarda erkeklere göre çok daha fazla görülmesinin önemli bir nedeni, kadınların ince olmayı pekiştiren kültürel standartlardan daha çok etkilenmeleridir. Bu standartlar ince olmayı bir ideal olarak bu denli ortaya çıkardıkça, çok daha fazla sayıda insan aşırı kilolu hale gelmektedir. Ayrıca yeme bozukluklarının başlangıcını diyet yapmak ve kilo almayla ilgili diğer endişelerin izlediği ve toplumsal standartların oldukça belirleyici olduğu görülmektedir (Davison, G. C. ve Neale, J. M., 2004).

Yeme Bozukluklarının Tedavisi:

Yeme bozukluğu olan bir hastayı tedaviye almak genelde zordur. Hasta genellikle bir rahatsızlığı olduğunu inkâr eder. Anoreksik hastaların tedavisinde besin takviyesinin aşamalı olarak yapılabilmesi ve dikkatli bir biçimde denetlenebilmesi için çoğu kez hastanın yatışı gereklidir. Kilo kaybı o kadar çok olabilir ki serum vermek gerekebilir. Elektrolit dengesizliği gibi tıbbi komplikasyonlar ortaya çıkabilir.

Biyolojik Tedaviler:

Yeme bozuklukları, genellikle depresyon ile komorbidite gösterdiği için bazı antidepresanlar belirli düzeyde bir başarıyla kullanılmaktadır. Son çalışmalar fluoextine (prozac) üzerinde yoğunlaşmıştır. Yapılan bir çalışmada fluoxetinenin anoreksiyada da etkili olduğu görülmüştür (Davison, G. C. ve Neale, J. M., 2004).

Bununla birlikte bulimiya üzerinde yürütülen araştırmalar, hastaların ilaç tedavisini yarıda bırakma oranlarının bilişsel davranışçı tedavilerin yarıda bırakma oranlarından fazla olduğunu göstermektedir.

Anoreksiyanın Tedavisi:
Anoreksiyanın tedavisi iki yönlü bir süreçtir. En önde gelen amaç, tıbbi komplikasyonları ve ölüm olasılığını azaltmak için hastaya kilo alması konusunda yardımcı olabilmektir. Hasta genellikle çok zayıftır ve fizyolojik işlevselliği, beslenmenin düzenlenmesi sürecine ek olarak hastane tedavisini zorunlu kılacak düzeyde bozulmuştur. Hastanede yatarak tedavi gören anoreksik hastalar için düzenlenen davranışçı tedavi programlarında, hasta mümkün olduğunca izole edilir ve kendisine yemek sırasında eşlik edilir. Hastanın yemek yeme davranışı ve kilo alması ödüllendirilir. İkinci amaç olan alınan kilonun uzun süreli korunması henüz tıbbi, davranışçı ya da geleneksel psikodinamik müdahaleler ile tam olarak başarılamamıştır (Davison, G. C. ve Neale, J. M., 2004).

Aile terapisi, anoreksiyanın tedavisinde kullanılan diğer bir yöntemdir. Anoreksik çocuk, aile içindeki temel çatışmaların yansıtıldığı bir araç olarak görülür. Bazı araştırmacılar bozukluğu tedavi edebilmek için, onu bireysel olmaktan çok kişiler arası bir durum olarak yeniden tanımlamayı ve aile içi çatışmaları ön plana getirmeye yönelmişlerdir.

Bulimiyanın Tedavisi:

Bulimiyanın tedavisi birkaç boyuta yönelik olarak düzenlenmektedir. Bilişsel davranışçı tedavide, bulimik hasta, toplumun fiziksel çekiciliğe ilişkin standartlarını sorgulamaya yüreklendirilir. Hastaların yoğun diyet yapmadan da normal vücut ağırlığının korunabileceğini ve sınırlı yemenin tıkınırcasına yemeyi nasıl tetiklediğini görmeleri sağlanmalıdır. Hastalara yüksek kalorili bir yiyecekten bir lokma almanın hiçbir şey kaybettirmeyeceği, böyle bir atıştırmanın yasak yiyeceklerden mümkün olan en kısa sürede kurtulmak için yapılan kusma ve laksatif kullanımı eylemlerinin izlediği tıkınırcasına yemeyi tetiklemeyebileceği öğretilir. Bu ya hep ya hiç düşünce biçiminin seçeneklere dönüştürülmesi süreci, hastaya tükettiği besin miktarını daha orta düzeye indirebilmesinde yardımda bulunabilir. Hem bilişsel-davranışçı hem de kişiler arası terapiler bulimiyanın iyileşmesinde bazı başarılar göstermişlerdir. Fakat bu yöntemler çıkartma işlemlerini dikkate değer düzeyde azaltabilseler de, toplam başarı oranı %50’den daha azdır. Bu da gösteriyor ki, bulimiyanın tedavisi de anoreksiyada olduğu gibi zor yürütülmektedir (Davison, G. C. ve Neale, J. M., 2004).

Bulimiyanın tedavisindeki temel amaç, normal yeme örüntüsünü geliştirebilmektir. Bilişsel davranışçı tedaviler bulimik hastaya, bir kişinin yaşamında mantıklı bir amaç olarak kabul edilemeyecek kilo kontrolünün genellikle tıkınırcasına yeme e çıkarma ile bozulan aşırı diyet uygulamalarından daha çok belirli bir düzende yeme ile daha kolay başarılabileceğini öğretmeyi de hedefler. Düzenli yeme, açlığı kontrol eder. Böylece, çıkartma işlemi ile tetiklenen aşırı miktarda yemeye yönelik duyulan güçlü isteğin giderek dizginlenmeye başlayacağı umulur (Davison, G. C. ve Neale, J. M., 2004).

Bilişsel-davranışçı tedavilerin kısa süredeki etkileri umut vericidir ve antidepresan ilaç tedavisinden daha etkili olduğu yönünde kanıtlar bulunmaktadır. tıkınırcasına yeme ve çıkartma isteklerinin üstesinden başarıyla gelenler depresyon ve düşük benlik değeri gibi eşlik eden diğer sorunlar açısından da iyileşme gösterebilmektedirler. Bu sonuç şaşırtıcı değildir; eğer bir kişi bulimiyayı kontrol edilemez bir sorun olarak algılarken normal yeme örüntüsünü başarabildiğini görürse depresif belirtileri azalabilir ve kendisini daha iyi hissedebilir (Davison, G. C. ve Neale, J. M., 2004).

Anoreksiya nervoza ve bulimiya nervozalı hastaları izleyen hekimlerin, hastalığın psikiyatrik yönüne odaklanmanın yanında, neden olabileceği fiziksel hasarın ve komplikasyonların farkında olmaları yeme bozukluklarının tedavisinde hayati öneme sahiptir. Yeme bozuklukları hastalarının hem ayaktan izlemleri, hem de yatırılarak izlendikleri dönemdeki tedavileri multidisipliner bir ekip tarafından yürütülmelidir (Kanbur,2006).
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Yeme Bozuklukları: Anoreksiya, Bulimiya, Tıkınırcasına Yeme ve Tedavileri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.E. Efsun TATAR'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.E. Efsun TATAR'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     1 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
E. Efsun TATAR Fotoğraf
Uzm.Psk.E. Efsun TATAR
Ankara (Online hizmet de veriyor)
Uzman Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi7 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.E. Efsun TATAR'ın Yazıları
► Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu Psk.Gizem HÜNERLİ
► Yeme Tutumu ve Yeme Bozuklukları Psk.Şeyma ALTINEL
► Yeme Bozukluğu: Anoreksiya Nervoza Psk.Emir Emre DOĞAN
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Yeme Bozuklukları: Anoreksiya, Bulimiya, Tıkınırcasına Yeme ve Tedavileri' başlığıyla benzeşen toplam 33 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Sınav Kaygısı Mayıs 2016
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


10:08
Top