Postpartum Depresyon
Postpartum Depresyon okuyucularımın sorduğu soruların neredeyse başında gelen bir konu, bu konuda iki değişik zamanda yazdığım iki makalemi tavsiyeediyorum.com takipçileri için bir arada paylaşıyorum selam ve şifa ile...
Bize Anneliği Böyle Öğretmemişlerdi?!
“Bize anneliği böyle öğretmemişlerdi, insan kendi çocuğunu sevmez mi istemez mi” diyordu genç kadın ağlayarak, gözlerinin altında çukurlar oluşmuş, saçları kafasının üzerinde özensizce toplanmıştı. Günlerdir uykusuz olduğu her halinden belliydi.
Söylediği sözler önemliydi, bize anneliği böyle öğretmemişlerdi. Anneliğin toplumsal temsilleri, kuşaktan kuşağa aktarılanlar, kadınların birbirlerine aktardıkları annelik temsilleri, öyküleri her zaman yüceltilmiştir. Annelik sevginin en saf hali, karşılıksız ve benzersizdir. Dünyanın en tatlı meyvesidir evlat, evlat kokusu cennet kokusudur. Bütün bunlar doğrudur doğru olmasına ama her zaman böyle yaşanmayabilir anne olma süreci.
Her doğum bir mucizedir. Küçücük bir insan yavrusunun dünyaya merhaba demesidir. Aynı zamanda her doğum yeni bir “anne”nin de doğmasıdır… Artık geri dönüşü olmayacak şekilde o kadın o bebeğin annesidir ve onu 9 aydır beslediği, koruduğu şeklin dışında beslemeli, korumalı, yetiştirip büyütmelidir. O insan yavrusunun büyüyüp insan olması o annenin yaşamda sınavıdır, varoluş amacıdır artık. Bu süreç de en azından doğum kadar sancılıdır.
Her kadın az ya da çok yaşar bu sürecin sancısını, böyle büyük bir sorumluluğu, hayatının bir daha asla eskisi gibi olmayacak olmasının şaşkınlığını, geçmiş hayatı ile vedalaşmayı, yeni yaşama ve bir“yabancı”yla iç içe yaşamanın zorluğunu her kadın az veya çok yaşar. Annelik hüznü, lohusalık, al basması gibi birçok tabirle gündelik yaşamımızda da karşılaşırız. Mesela daha tecrübeli kadınlar bilirler loğusa annenin ne yaşayacağını, nelerde zorlanacağını, destek olurlar, yalnız bırakmazlar mesela lohusayı 40 gün yanında hep biri bulunur.
Bazen de yeterli olmaz bu çabalar, veya yeterli destek verecek insan yoktur yeni annenin çevresinde, hamilelik süreci zor geçmiştir, evliliğinde sıkıntıları vardır, geçmiş yaşam öyküsü, yaşanan eski acıların ayak izleri, burada sayamadığımız daha yüzlerce neden annelik hüznünü atlatmasına izin vermez yeni annenin. Atlatamadığı gibi giderek artmaktadır yaşadığı hüzün, sürekli ağlamakta, sürekli bunalmaktadır, giderek öfkeye dönüşür, kendine, hayata, eşine ve hatta yeni doğmuş bebeğine öfkelenir. Sonra bu kadar küçük ve masum bir canlıya öfkelendiği için kendine döner yeniden öfkesi, kesif bir suçluluk hisseder. Bu tabloya elbette yetersizlik duyguları, anneliği beceremedim, çocuğuma iyi bakamadımlar eşlik eder. Bazen aşırı durumlarda bebeğin ölmesini, gitmesini ister bazen de bebeğine bir şey olacak diye aşırı endişelidir. Elif Şafak’ın kitabında anlattığı gibi sütü siyah akar annenin adeta… O anlatılan, hatta anlatılamaz ancak yaşayan bilir hazzını denilen annelik artık bir eziyete dönüşmüştür bu siyah sütle birlikte…
Bebekle ilgili bu karmaşık duyguların yanında, bebeğe bakmakta güçlük, günlük işlerini bile yapamama, uyku ve iştahta bozukluk, genel olarak üzgün ve çökkün duygudurumu gibi depresyon belirtileri de tabloya eklenir. Bu tablonun en acı verici ve riskli yanı ise annenin kendisine ve bebeğine zarar verme düşünceleridir. Bu düşüncelerin gerçeğe dönüşmesi zaten felakettir ama gerçekleşmese bile bunlarla yaşamak zorunda kalmak cehennemi yaşatır cennet kokusunu almayı beklerken.
Bu cehennemi tablonun sanki sonu yokmuş gibi görünür yaşarken ama diğer depresyon tablolarından zaman zaman daha şiddetli olsa da tedavisi daha kolay gidişatı daha selimdir. Sakinleşmek gerekir önce, biraz düşünmek, bu günleri hazırlayanın ne olduğunu fark etmek gerekir, ve yardım aramak, talep etmek gerekir, bir el atın da düştüğüm bu kuyudan çıkayım demek gerekir.
Gerek annelik hüznü dediğimiz yaygın ve normal olan tabloda gerekse doğum sonrası depresyon dediğimiz hastalık tablosunda en önemli şey sosyal destektir. Her şeyden önce eşin desteği, anne, baba kardeşler gibi yakın akrabaların desteği hayat kurtarıcıdır. Bebeğin bakımı veya evde günlük hayatın yürütülmesi ile ilgili işlerde anneye destek olunmalıdır mutlaka… Ama dedik ya doğum sonrası depresyon bir hastalık tablosudur ve aynen diğer hastalıklarda olduğu gibi sadece sosyal destekle iyileşmez. Siz hiç duydunuz mu sosyal destekle veya tatile gitmeyle, yürüyüş yapmayla, alışverişe çıkmayla iyileşen bir ülser mesela, depresyon da iyileşmez. Vakit kaybetmeden ve risk almadan bir profesyonel yardım alınması şarttır. Hastanın durumuna ve imkanlarına göre bu bir ilaç desteği ve bazen hastane yatışı bile olabileceği gibi psikoterapi desteği de olabilir. İmkan varsa her ikisinin bir arada olması en uygunu olacaktır bu konuda yine bir ruh sağlığı profesyonelinin yönlendirmesini almak en uygunudur.
Bir de yapılmaması gerekenler vardır ki hep yapılır bunları da söylemeden geçmeyelim. Bir kere hiçbir kadını yargılamamak gerekir annelikle ilgili güçlük yaşıyor diye zira dünyanın en güç işini yapıyordur ve o kendisini bu durumdan ötürü zaten yargılıyor ve suçluyordur. Toparla kendini, bak bebeğinin sana ihtiyacı var, haline şükür et sağlıklı bir bebeğin var gibi yaklaşımlar faydadan çok zarar getirir, bunlardan başka söyleyecek sözüm yok diyorsanız sadece susun ve yanında olun daha faydalı olacaktır buna inanın…
Postpartum Depresyon: Cennet Kokusu Beklerken Hayatınızı Cehenneme Çevirebilir
Bundan yıllar önceydi, henüz anne değildim, evli bile değildim, hiç postpartum depresyon geçiren hastam olmamıştı. Elif Şafak’ın “Siyah Süt” romanını önermişti bir hocam, kitabı aldım merakla okuyordum. Pek çok yönüyle o zaman tanıştım pospartum depresyonunu, ancak en öğretici olan sadece bir dakikalık bir olaydı benim için. Kitabı okuduğum günlerde, elimde kitabımla bir banliyö trenine bindim, yerime oturdum ve okumaya başladım. Bir süre sonra karşımda oturan kırklı yaşlarında bir hanımın dikkatle beni izlediğini fark ettim. Aslında izlediği ben değildim elimdeki siyah kaplı kitabı izliyordu, gözleri dolu doluydu, çenesi titriyordu. Bir an göz göze geldik, “okuma o kitabı, içinde çok kötü şeyler yazıyor” dedi. Bu tek cümleyle anlamıştım, kendi yaşadığı depresyon ne kadar acı vericiydi ki bunu anlatan bir kitaptan karşısında oturan genç kıza bulaşmasını engellemek istiyordu, Allah düşmanımın bile başına vermesin misali. İlk kez anlıyordum anneliğin bir kadına ne denli acı vermiş olabileceğini, gülümsedim tamam deyip kitabı kapattım…
Anneliğin toplumsal temsilleri, kuşaktan kuşağa aktarılanlar, kadınların birbirlerine aktardıkları annelik temsilleri, öyküleri her zaman yüceltilmiştir. Annelik sevginin en saf hali, karşılıksız ve benzersizdir. Dünyanın en tatlı meyvesidir evlat, evlat kokusu cennet kokusudur. Bütün bunlar doğrudur doğru olmasına ama her zaman böyle yaşanmayabilir anne olma süreci.
Her doğum bir mucizedir. Küçücük bir insan yavrusunun dünyaya merhaba demesidir. Aynı zamanda her doğum yeni bir “anne”nin de doğmasıdır… Artık geri dönüşü olmayacak şekilde o kadın o bebeğin annesidir ve onu 9 aydır beslediği, koruduğu şeklin dışında beslemeli, korumalı, yetiştirip büyütmelidir. O insan yavrusunun büyüyüp insan olması o annenin yaşamda sınavıdır, varoluş amacıdır artık. Bu süreç de en azından doğum kadar sancılıdır.
Her kadın az ya da çok yaşar bu sürecin sancısını, böyle büyük bir sorumluluğu, hayatının bir daha asla eskisi gibi olmayacak olmasının şaşkınlığını, geçmiş hayatı ile vedalaşmayı, yeni yaşama ve bir “yabancı”yla iç içe yaşamanın zorluğunu her kadın az veya çok yaşar. Annelik hüznü, lohusalık, al basması gibi birçok tabirle gündelik yaşamımızda da karşılaşırız. Mesela daha tecrübeli kadınlar bilirler loğusa annenin ne yaşayacağını, nelerde zorlanacağını, destek olurlar, yalnız bırakmazlar mesela lohusanın 40 gün yanında hep biri bulunur.
Bazen de yeterli olmaz bu çabalar, veya yeterli destek verecek insan yoktur yeni annenin çevresinde, hamilelik süreci zor geçmiştir, evliliğinde sıkıntıları vardır, geçmiş yaşam öyküsü, yaşanan eski acıların ayak izleri, burada sayamadığımız daha yüzlerce neden annelik hüznünü atlatmasına izin vermez yeni annenin. Atlatamadığı gibi giderek artmaktadır yaşadığı hüzün, sürekli ağlamakta, sürekli bunalmaktadır, giderek öfkeye dönüşür, kendine, hayata, eşine ve hatta yeni doğmuş bebeğine öfkelenir. Sonra bu kadar küçük ve masum bir canlıya öfkelendiği için kendine döner yeniden öfkesi, kesif bir suçluluk hisseder. Bu tabloya elbette yetersizlik duyguları, anneliği beceremedim, çocuğuma iyi bakamadımlar eşlik eder. Bazen aşırı durumlarda bebeğin ölmesini, gitmesini ister bazen de bebeğine bir şey olacak diye aşırı endişelidir. Elif Şafak’ın kitabında anlattığı gibi sütü siyah akar annenin adeta… O anlatılan, hatta anlatılamaz ancak yaşayan bilir hazzını denilen annelik artık bir eziyete dönüşmüştür bu siyah sütle birlikte…
Bebekle ilgili bu karmaşık duyguların yanında, bebeğe bakmakta güçlük, günlük işlerini bile yapamama, uyku ve iştahta bozukluk, genel olarak üzgün ve çökkün duygudurumu gibi depresyon belirtileri de tabloya eklenir. Bu tablonun en acı verici ve riskli yanı ise annenin kendisine ve bebeğine zarar verme düşünceleridir. Bu düşüncelerin gerçeğe dönüşmesi zaten felakettir ama gerçekleşmese bile bunlarla yaşamak zorunda kalmak cehennemi yaşatır cennet kokusunu almayı beklerken.
Bu cehennemi tablonun sanki sonu yokmuş gibi görünür yaşarken ama diğer depresyon tablolarından zaman zaman daha şiddetli olsa da tedavisi daha kolay gidişatı daha selimdir. Sakinleşmek gerekir önce, biraz düşünmek, bu günleri hazırlayanın ne olduğunu fark etmek gerekir, ve yardım aramak, talep etmek gerekir, bir el atın da düştüğüm bu kuyudan çıkayım demek gerekir.
Gerek annelik hüznü dediğimiz yaygın ve normal olan tabloda gerekse doğum sonrası depresyon dediğimiz hastalık tablosunda en önemli şey sosyal destektir. Her şeyden önce eşin desteği, anne, baba kardeşler gibi yakın akrabaların desteği hayat kurtarıcıdır. Bebeğin bakımı veya evde günlük hayatın yürütülmesi ile ilgili işlerde anneye destek olunmalıdır mutlaka… Ama dedik ya doğum sonrası depresyon bir hastalık tablosudur ve aynen diğer hastalıklarda olduğu gibi sadece sosyal destekle iyileşmez. Siz hiç duydunuz mu sosyal destekle veya tatile gitmeyle, yürüyüş yapmayla, alışverişe çıkmayla iyileşen bir ülser mesela, depresyon da iyileşmez. Vakit kaybetmeden ve risk almadan bir profesyonel yardım alınması şarttır. Hastanın durumuna ve imkanlarına göre bu bir ilaç desteği ve bazen hastane yatışı bile olabileceği gibi psikoterapi desteği de olabilir. İmkan varsa her ikisinin bir arada olması en uygunu olacaktır bu konuda yine bir ruh sağlığı profesyonelinin yönlendirmesini almak en uygunudur.
Bir de yapılmaması gerekenler vardır ki hep yapılır bunları da söylemeden geçmeyelim. Bir kere hiçbir kadını yargılamamak gerekir annelikle ilgili güçlük yaşıyor diye, zira dünyanın en güç işini yapıyordur ve o kendisini bu durumdan ötürü zaten yargılıyor ve suçluyordur. “Toparla kendini”, “Bak bebeğinin sana ihtiyacı var”, “Haline şükür et” “Sağlıklı bir bebeğin var” gibi yaklaşımlar faydadan çok zarar getirir, bunlardan başka söyleyecek sözüm yok diyorsanız sadece susun ve yanında olun daha faydalı olacaktır buna inanın…
Bize Anneliği Böyle Öğretmemişlerdi?!
“Bize anneliği böyle öğretmemişlerdi, insan kendi çocuğunu sevmez mi istemez mi” diyordu genç kadın ağlayarak, gözlerinin altında çukurlar oluşmuş, saçları kafasının üzerinde özensizce toplanmıştı. Günlerdir uykusuz olduğu her halinden belliydi.
Söylediği sözler önemliydi, bize anneliği böyle öğretmemişlerdi. Anneliğin toplumsal temsilleri, kuşaktan kuşağa aktarılanlar, kadınların birbirlerine aktardıkları annelik temsilleri, öyküleri her zaman yüceltilmiştir. Annelik sevginin en saf hali, karşılıksız ve benzersizdir. Dünyanın en tatlı meyvesidir evlat, evlat kokusu cennet kokusudur. Bütün bunlar doğrudur doğru olmasına ama her zaman böyle yaşanmayabilir anne olma süreci.
Her doğum bir mucizedir. Küçücük bir insan yavrusunun dünyaya merhaba demesidir. Aynı zamanda her doğum yeni bir “anne”nin de doğmasıdır… Artık geri dönüşü olmayacak şekilde o kadın o bebeğin annesidir ve onu 9 aydır beslediği, koruduğu şeklin dışında beslemeli, korumalı, yetiştirip büyütmelidir. O insan yavrusunun büyüyüp insan olması o annenin yaşamda sınavıdır, varoluş amacıdır artık. Bu süreç de en azından doğum kadar sancılıdır.
Her kadın az ya da çok yaşar bu sürecin sancısını, böyle büyük bir sorumluluğu, hayatının bir daha asla eskisi gibi olmayacak olmasının şaşkınlığını, geçmiş hayatı ile vedalaşmayı, yeni yaşama ve bir“yabancı”yla iç içe yaşamanın zorluğunu her kadın az veya çok yaşar. Annelik hüznü, lohusalık, al basması gibi birçok tabirle gündelik yaşamımızda da karşılaşırız. Mesela daha tecrübeli kadınlar bilirler loğusa annenin ne yaşayacağını, nelerde zorlanacağını, destek olurlar, yalnız bırakmazlar mesela lohusayı 40 gün yanında hep biri bulunur.
Bazen de yeterli olmaz bu çabalar, veya yeterli destek verecek insan yoktur yeni annenin çevresinde, hamilelik süreci zor geçmiştir, evliliğinde sıkıntıları vardır, geçmiş yaşam öyküsü, yaşanan eski acıların ayak izleri, burada sayamadığımız daha yüzlerce neden annelik hüznünü atlatmasına izin vermez yeni annenin. Atlatamadığı gibi giderek artmaktadır yaşadığı hüzün, sürekli ağlamakta, sürekli bunalmaktadır, giderek öfkeye dönüşür, kendine, hayata, eşine ve hatta yeni doğmuş bebeğine öfkelenir. Sonra bu kadar küçük ve masum bir canlıya öfkelendiği için kendine döner yeniden öfkesi, kesif bir suçluluk hisseder. Bu tabloya elbette yetersizlik duyguları, anneliği beceremedim, çocuğuma iyi bakamadımlar eşlik eder. Bazen aşırı durumlarda bebeğin ölmesini, gitmesini ister bazen de bebeğine bir şey olacak diye aşırı endişelidir. Elif Şafak’ın kitabında anlattığı gibi sütü siyah akar annenin adeta… O anlatılan, hatta anlatılamaz ancak yaşayan bilir hazzını denilen annelik artık bir eziyete dönüşmüştür bu siyah sütle birlikte…
Bebekle ilgili bu karmaşık duyguların yanında, bebeğe bakmakta güçlük, günlük işlerini bile yapamama, uyku ve iştahta bozukluk, genel olarak üzgün ve çökkün duygudurumu gibi depresyon belirtileri de tabloya eklenir. Bu tablonun en acı verici ve riskli yanı ise annenin kendisine ve bebeğine zarar verme düşünceleridir. Bu düşüncelerin gerçeğe dönüşmesi zaten felakettir ama gerçekleşmese bile bunlarla yaşamak zorunda kalmak cehennemi yaşatır cennet kokusunu almayı beklerken.
Bu cehennemi tablonun sanki sonu yokmuş gibi görünür yaşarken ama diğer depresyon tablolarından zaman zaman daha şiddetli olsa da tedavisi daha kolay gidişatı daha selimdir. Sakinleşmek gerekir önce, biraz düşünmek, bu günleri hazırlayanın ne olduğunu fark etmek gerekir, ve yardım aramak, talep etmek gerekir, bir el atın da düştüğüm bu kuyudan çıkayım demek gerekir.
Gerek annelik hüznü dediğimiz yaygın ve normal olan tabloda gerekse doğum sonrası depresyon dediğimiz hastalık tablosunda en önemli şey sosyal destektir. Her şeyden önce eşin desteği, anne, baba kardeşler gibi yakın akrabaların desteği hayat kurtarıcıdır. Bebeğin bakımı veya evde günlük hayatın yürütülmesi ile ilgili işlerde anneye destek olunmalıdır mutlaka… Ama dedik ya doğum sonrası depresyon bir hastalık tablosudur ve aynen diğer hastalıklarda olduğu gibi sadece sosyal destekle iyileşmez. Siz hiç duydunuz mu sosyal destekle veya tatile gitmeyle, yürüyüş yapmayla, alışverişe çıkmayla iyileşen bir ülser mesela, depresyon da iyileşmez. Vakit kaybetmeden ve risk almadan bir profesyonel yardım alınması şarttır. Hastanın durumuna ve imkanlarına göre bu bir ilaç desteği ve bazen hastane yatışı bile olabileceği gibi psikoterapi desteği de olabilir. İmkan varsa her ikisinin bir arada olması en uygunu olacaktır bu konuda yine bir ruh sağlığı profesyonelinin yönlendirmesini almak en uygunudur.
Bir de yapılmaması gerekenler vardır ki hep yapılır bunları da söylemeden geçmeyelim. Bir kere hiçbir kadını yargılamamak gerekir annelikle ilgili güçlük yaşıyor diye zira dünyanın en güç işini yapıyordur ve o kendisini bu durumdan ötürü zaten yargılıyor ve suçluyordur. Toparla kendini, bak bebeğinin sana ihtiyacı var, haline şükür et sağlıklı bir bebeğin var gibi yaklaşımlar faydadan çok zarar getirir, bunlardan başka söyleyecek sözüm yok diyorsanız sadece susun ve yanında olun daha faydalı olacaktır buna inanın…
Postpartum Depresyon: Cennet Kokusu Beklerken Hayatınızı Cehenneme Çevirebilir
Bundan yıllar önceydi, henüz anne değildim, evli bile değildim, hiç postpartum depresyon geçiren hastam olmamıştı. Elif Şafak’ın “Siyah Süt” romanını önermişti bir hocam, kitabı aldım merakla okuyordum. Pek çok yönüyle o zaman tanıştım pospartum depresyonunu, ancak en öğretici olan sadece bir dakikalık bir olaydı benim için. Kitabı okuduğum günlerde, elimde kitabımla bir banliyö trenine bindim, yerime oturdum ve okumaya başladım. Bir süre sonra karşımda oturan kırklı yaşlarında bir hanımın dikkatle beni izlediğini fark ettim. Aslında izlediği ben değildim elimdeki siyah kaplı kitabı izliyordu, gözleri dolu doluydu, çenesi titriyordu. Bir an göz göze geldik, “okuma o kitabı, içinde çok kötü şeyler yazıyor” dedi. Bu tek cümleyle anlamıştım, kendi yaşadığı depresyon ne kadar acı vericiydi ki bunu anlatan bir kitaptan karşısında oturan genç kıza bulaşmasını engellemek istiyordu, Allah düşmanımın bile başına vermesin misali. İlk kez anlıyordum anneliğin bir kadına ne denli acı vermiş olabileceğini, gülümsedim tamam deyip kitabı kapattım…
Anneliğin toplumsal temsilleri, kuşaktan kuşağa aktarılanlar, kadınların birbirlerine aktardıkları annelik temsilleri, öyküleri her zaman yüceltilmiştir. Annelik sevginin en saf hali, karşılıksız ve benzersizdir. Dünyanın en tatlı meyvesidir evlat, evlat kokusu cennet kokusudur. Bütün bunlar doğrudur doğru olmasına ama her zaman böyle yaşanmayabilir anne olma süreci.
Her doğum bir mucizedir. Küçücük bir insan yavrusunun dünyaya merhaba demesidir. Aynı zamanda her doğum yeni bir “anne”nin de doğmasıdır… Artık geri dönüşü olmayacak şekilde o kadın o bebeğin annesidir ve onu 9 aydır beslediği, koruduğu şeklin dışında beslemeli, korumalı, yetiştirip büyütmelidir. O insan yavrusunun büyüyüp insan olması o annenin yaşamda sınavıdır, varoluş amacıdır artık. Bu süreç de en azından doğum kadar sancılıdır.
Her kadın az ya da çok yaşar bu sürecin sancısını, böyle büyük bir sorumluluğu, hayatının bir daha asla eskisi gibi olmayacak olmasının şaşkınlığını, geçmiş hayatı ile vedalaşmayı, yeni yaşama ve bir “yabancı”yla iç içe yaşamanın zorluğunu her kadın az veya çok yaşar. Annelik hüznü, lohusalık, al basması gibi birçok tabirle gündelik yaşamımızda da karşılaşırız. Mesela daha tecrübeli kadınlar bilirler loğusa annenin ne yaşayacağını, nelerde zorlanacağını, destek olurlar, yalnız bırakmazlar mesela lohusanın 40 gün yanında hep biri bulunur.
Bazen de yeterli olmaz bu çabalar, veya yeterli destek verecek insan yoktur yeni annenin çevresinde, hamilelik süreci zor geçmiştir, evliliğinde sıkıntıları vardır, geçmiş yaşam öyküsü, yaşanan eski acıların ayak izleri, burada sayamadığımız daha yüzlerce neden annelik hüznünü atlatmasına izin vermez yeni annenin. Atlatamadığı gibi giderek artmaktadır yaşadığı hüzün, sürekli ağlamakta, sürekli bunalmaktadır, giderek öfkeye dönüşür, kendine, hayata, eşine ve hatta yeni doğmuş bebeğine öfkelenir. Sonra bu kadar küçük ve masum bir canlıya öfkelendiği için kendine döner yeniden öfkesi, kesif bir suçluluk hisseder. Bu tabloya elbette yetersizlik duyguları, anneliği beceremedim, çocuğuma iyi bakamadımlar eşlik eder. Bazen aşırı durumlarda bebeğin ölmesini, gitmesini ister bazen de bebeğine bir şey olacak diye aşırı endişelidir. Elif Şafak’ın kitabında anlattığı gibi sütü siyah akar annenin adeta… O anlatılan, hatta anlatılamaz ancak yaşayan bilir hazzını denilen annelik artık bir eziyete dönüşmüştür bu siyah sütle birlikte…
Bebekle ilgili bu karmaşık duyguların yanında, bebeğe bakmakta güçlük, günlük işlerini bile yapamama, uyku ve iştahta bozukluk, genel olarak üzgün ve çökkün duygudurumu gibi depresyon belirtileri de tabloya eklenir. Bu tablonun en acı verici ve riskli yanı ise annenin kendisine ve bebeğine zarar verme düşünceleridir. Bu düşüncelerin gerçeğe dönüşmesi zaten felakettir ama gerçekleşmese bile bunlarla yaşamak zorunda kalmak cehennemi yaşatır cennet kokusunu almayı beklerken.
Bu cehennemi tablonun sanki sonu yokmuş gibi görünür yaşarken ama diğer depresyon tablolarından zaman zaman daha şiddetli olsa da tedavisi daha kolay gidişatı daha selimdir. Sakinleşmek gerekir önce, biraz düşünmek, bu günleri hazırlayanın ne olduğunu fark etmek gerekir, ve yardım aramak, talep etmek gerekir, bir el atın da düştüğüm bu kuyudan çıkayım demek gerekir.
Gerek annelik hüznü dediğimiz yaygın ve normal olan tabloda gerekse doğum sonrası depresyon dediğimiz hastalık tablosunda en önemli şey sosyal destektir. Her şeyden önce eşin desteği, anne, baba kardeşler gibi yakın akrabaların desteği hayat kurtarıcıdır. Bebeğin bakımı veya evde günlük hayatın yürütülmesi ile ilgili işlerde anneye destek olunmalıdır mutlaka… Ama dedik ya doğum sonrası depresyon bir hastalık tablosudur ve aynen diğer hastalıklarda olduğu gibi sadece sosyal destekle iyileşmez. Siz hiç duydunuz mu sosyal destekle veya tatile gitmeyle, yürüyüş yapmayla, alışverişe çıkmayla iyileşen bir ülser mesela, depresyon da iyileşmez. Vakit kaybetmeden ve risk almadan bir profesyonel yardım alınması şarttır. Hastanın durumuna ve imkanlarına göre bu bir ilaç desteği ve bazen hastane yatışı bile olabileceği gibi psikoterapi desteği de olabilir. İmkan varsa her ikisinin bir arada olması en uygunu olacaktır bu konuda yine bir ruh sağlığı profesyonelinin yönlendirmesini almak en uygunudur.
Bir de yapılmaması gerekenler vardır ki hep yapılır bunları da söylemeden geçmeyelim. Bir kere hiçbir kadını yargılamamak gerekir annelikle ilgili güçlük yaşıyor diye, zira dünyanın en güç işini yapıyordur ve o kendisini bu durumdan ötürü zaten yargılıyor ve suçluyordur. “Toparla kendini”, “Bak bebeğinin sana ihtiyacı var”, “Haline şükür et” “Sağlıklı bir bebeğin var” gibi yaklaşımlar faydadan çok zarar getirir, bunlardan başka söyleyecek sözüm yok diyorsanız sadece susun ve yanında olun daha faydalı olacaktır buna inanın…
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Postpartum Depresyon" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Sezen ÖZÜTEK EREM'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Sezen ÖZÜTEK EREM'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
Beğenin
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.