2007'den Bugüne 92,309 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Aktarım Farkındalığı
MAKALE #17247 © Yazan Psk.Erol AKDAĞ | Yayın Ekim 2016 | 5,166 Okuyucu
Aktarım Farkındalığı

Dinamik psikoterapinin yüz senelik tarihi incelendiğin de üzerinde en çok fikir yürütülen, araştırma yapılan, tezler ortaya atılan ve tartışmalı kavramın aktarım ‘transferans’ olduğunu görüyoruz.

İlk olarak Sigmund Freud’un aktarım hakkında, 1895 yılında ‘yanlış bağlantı’ adlandırmasını yaptığını görüyoruz. Ona ilk defa aktarım diye bir olguyu düşündüren Anna O. ve Dora vakalarıdır. O zamanlar bu iki vakanın analistlerine erotik bir bağla bağlanmaları psikanalizin işleyişine engel olarak görülmüştür. O zaman Freud’un canını sıkan ve psikanalizin en büyük engeli sanılan bu durum yeniden farklı bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde onun en büyük müttefiki olmuştur.

Aktarım en klasik anlamda; erken çocukluktaki önemli nesne ilişkilerinden kaynaklanan düşünce, duygu ve davranış kalıplarının yeni ilişkilerde ve özellikle analist veya terapistle olan ilişkide, bilinçsiz bir şekilde tekrar yaşanmasıdır. Bu ilişki kalıplarının arzular, çatışmalar ve savunmalarla renklendiğini unutmamak gerekir. Bu bilinçsiz şekilde tekrar yaşamada yansıtma, yer değiştirme, çarpıtma ve geçmişe geri dönme mekanizmaları işlevseldir.

Temelde var olan eski ilişki kalıplarının yeni ilişkilerde tekrar etmesi söz konusudur. Bilinçdışındaki dürtü, savunma ve çatışmalar aynı olmakla beraber, ortaya çıkan aktarım süreçleri, geçmişteki kalıplarla bire bir aynı olmayabilir. Aslında bir analistin veya dinamik terapistin amacı, doğrudan geçmişteki ilişkinin dinamiklerini öğrenmek değildir. O dün ile bugünün kesişmesinde çalışır. Hastayla paylaştığı alanda dün bugünü, bugün dünü belirlemektedir. İlgilenilen geçmiş şimdinin geçmişidir.

Aktarım modern görüşlerle değerlendirildiğinde iki görüş ortaya çıkmıştır.
1)Aktarımı bir yer değiştirme olarak gören klasik model,
2)Hastanın yaşantısının algısal, bilişsel, duygulanımsal organizasyonu üzerine odaklanan organizasyon modelidir. Bu model geçmişin itkilerini inkar etmez. Ancak yaşamın yeni şartlar yaratarak, sürekli yeni organizasyonlar gerektirdiğini, eskiyle yeninin aktarım ilişkisinde yeni üretimlere yol açtığını, bu üretimin yeni şemalarla algılandığını ve anlamlandırıldığını iddia etmektedir.

Freud'a göre aktarım sadece psikanalitik ilişkiyle sınırlı değildir, tüm önemli ve romantik ilişkilerde aktarım süreçleri yaşanmaktadır. Aktarım yeniden üretimdir. Hasta sorunlarının temelindeki bilinçaltındaki çatışmayı, analistle ilişkisinde yeniden üretmiştir. Analistin üzerinde duracağı oluşum bu çatışmadır.

Freud(1917) bu oluşuma aktarım nevrozu der ve onu suni olarak yaratılmış aktarım hastalığı olarak tanımlar. Dürtü ekolüne göre ancak aktarım nevrozu oluştuktan sonra analistin yorumları iyileştirici ve değiştirici etkiye sahiptir. Klasik psikanalizde sağaltım aracı analistin sözel müdahaleleri yani yorumlarıdır. Hasta yorumlar ile hem kendisi ile alakalı bilgi sahibi olur, iç görü kazanır hem de sorunu giderilmiş olur. Bilgi yani iç görü, güç ve selamete giden yoldur.

Yoruma gelmeden önce analistle hasta arasında güvene dayalı bir bağ kurulmuş olmalıdır. Aktarım direnç olarak odada ortaya çıkana kadar yorumlanmaz. Hastanın kendi sorununa mesafe kazanması, analistin beniyle hastanın kendisine nesnel bakabilen beni arasında ortaklık kurulmalıdır.

Freud'un ilgilendiği patoloji nevrozdur. Geliştirdiği ve uyguladığı teknikte öncelikle nevroz için geçerlidir. Freud psikanalizin herkes için uygun bir tedavi olmadığını düşünür. Ödipal dönem çatışmalarından kaynaklanan nevrozlar klasik psikanalizin endikasyonu olarak kalırken, ödipus öncesi dönemden kaynaklandığı düşünülen patolojiler içinse nesne ilişkileri ve kendilik psikolojisi ekolleri geliştirilmiştir.

Nesne ilişkileri ekolünün en kuvvetli ismi Otto kernberg, diğer pek çok nesne ilişkisi teorisyeni gibi Freud’cu olduğunu yinelemektedir. Teori ve pratiğinde klasik görüşten farklılaşmaları, Freud'un üzerinde fazla çalışmadığı ödipus öncesi patolojileri dikkate almasına bağlanmaktadır.

Kendilik psikolojisi kurucusu Heinz Kohut geliştirdiği teoriyi Freud'un teorisinin tamamlayıcısı olarak görmektedir. Psikodinamik kurama göre ödipus dönemini ve patolojilerini Freud'a bırakmak ve ödipus öncesi patolojiler içinse kıran kırana savaşmak bir tarz haline gelmiştir.

Dürtü ekolünün klasik tekniği psikanaliz, ödipus dönemi kaynaklı patoloji nevroz, onun psikanalitik tedavide sağaltım için şart olan aktarım nevrozu ve bu aktarım nevrozunun analistin yorumları ile çözülmesi ayrılmaz dörtlüyü oluşturur.

Alexander ve French 1946 da ilk defa olarak düzeltici duygusal deneyim diye bir kavramı ortaya atarak, aktarıma sadece aktarım nevrozu anlayışı olmadığını söyleyerek, psikoanalitik tekniğe alternatif gelişecek dinamik psikoterapi kavramının resmi doğum tarihini oluşturmuşlardır.

Nesne ilişkileri ekolünün esaslı isimlerinden Fairbairn dürtü ekolünün cinsel ve saldırgan dürtülere verdiği önemi eleştirip çocuğun ilişkiye geçme ve ilişki kurma dürtüsünü ön plana çıkarmıştır. Ben’in ve nesnenin çeşitli sebeplerle bir bölünmeye uğramış olmasının ilişkiye getirdiği yükü ve bu bölünmüş ilişki kalıplarını aktarımda izlemeye önem verir. Ona göre modern yaşam anne çocuk ilişkisine zarar vermiş, bu bağı gevşetmiş veya sapmalara uğratmıştır. Terapist hastanın aktarımında bu gevşemiş, sapmış ve bölünmüş bağı deneyimler ve müdahaleler yapar. Terapist aktarımı, bir takım mitolojiden gelen içgüdülerle değil, bizzat ilişkiyle açıklar, anlamlandırır ve izler.

Melanie Klein ise, klasik teoride 3-5 yaşlarında yer aldığına inanılan Ödipus devresini yaşamın daha erken dönemlerine çekmiştir. Çocuğun annesiyle ilişkisinde yaşadığı haset ve şükran duyguları ile baş ederken kullandığı savunmaların psişik yapılanmasındaki etkilerini incelemiştir. Paranoid-şizoid ve depressif durumlar adını verdiği oluşumların, ağır kişilik oluşumunda var olduğunu iddia ettiği rolleri bugünde kabul görmektedir. Onun teorisinin bugünkü aktarım kavramına önemli katkısı, Fairbairn’in iddia ettiğine benzer şekilde, hastanın psişik yapılanmasında bir bölünmeye uğraması ve bunu ilişkilerinde bir karmaşa yaratır şekilde yaşamasıdır. Bu bölünmenin temelinde var olan çocuğun anneyle ilişkisinde yaşadığı, birbirine karşıt duygu ve dürtü yükleriyle oluşmuş iyi ve kötü nesne oluşumlarıdır. Terapist hasta ile ilişkilerinde aktarımı izlerken, bu oluşumları kendisine yansıtılmış haliyle deneyimler ve yorumlar.

Klein ve Fairbairn’in ve onları izleyenlerin çalışmalarıyla Britanya ekolü şizoid insanı tanımlamışlardır. Bu tipleme Freud’un betimlediği çatışmalı, nevrotik insandan farklıdır. Şizoid insanın sorunu birincil olarak cinsel kökenli değil, ilişkiseldir. Cinsel görünümlü sorunlarda bile, aslında amaç cinsellik değil, araç olarak devreye girmektedir. Freud’un nevrotik insanında temel psişik yapılarda bir arıza, eksiklik bulunmaz. Bu yapıların ürünü olarak kendini gösteren cinsel kökenli çatışma sorun yaratır. Oysa şizoid insan temel kişilik yapılanmasında eksikliklere, tahribata, bölünmelere maruz kalmıştır.

Kohut, nevrotiklere suçlu insan, Britanya ekolünün şizoid insanına benzer bir tipleme olarak ortaya attığı narsistik insana da trajik insan der. Britanya ekolü ve onun mirasçısı nesne ilişkileri ekolü dikkatini ödipus öncesine çevirmiştir ve Freud (1937) tarafından analiz edilemez olarak değerlendirilen hastaları terapiye almaya başlamıştır.

Bu hastaların aktarım süreçleri nevrozdan farklıdır. Üzerlerinde anlaşmaya varılan nokta benlerinin yeterince kuvvetli olmadığıdır. Dürtülerini kontrolde, kaygıyı tolere etmede, hazzı erteleme ve süblimasyonda zorluk yaşarlar. Savunmaları bastırma değil, daha çok ayırma, yansıtma, inkar her şeye gücü yeterlik, değersiz kılma, yüceleştirme gibi ilkel savunmalardır. Dışavurumları daha sık, sert, zaman zaman kendilerine ve çevrelerine zarar verici niteliktedir. Dışavurumun nevrozda görüldüğü şekliyle, çatışmayı bilinç dışında tutmak için başvurulan bir psişik manevra olarak değil, iç dünyalarındaki terör ve boşlukla mücadele etmek için, kendilerini canlı tutmak ve yaşamda hissetmek için başvurdukları bir yol olarak kullanırlar. İlişki kurmakta zorlanırlar. İlişki olarak adlandırdıkları, ya tamamen bağımlılık geliştirdikleri ve özerkliklerini yitirdikleri esaretler ya da yalan benlikler aracılığı ile kendilerini hiçbir zaman ortaya koymadan rolden role girerek duygulardan kaçarak oluşturdukları ilişkilerdir. Bu tarz hastaları tedaviye almamak olasıdır. Hastanın aşırı saldırganlığı, zaman zaman sıkıcı boyutlara varan talepkarlığı ve manipülasyonları ve ilkel savunmalarıyla uğraşmak, bir taraftan da tüm bu süreçlerin kendisinde yarattığı karşı aktarımı okumak ve nötralize etmek bir başka seçimdir.

Bu tip hastaların aktarım süreçlerinde şöyle bir farklılık görülür. Nevrozlu hastaların erken dönem nesne ilişkilerinin terapi odasında yaşanıp algılanabilmesi, yani aktarım nevrozunun oluşabilmesi için uzun süre bir hazırlık ve bekleme dönemi gerekir. Bu süreç terapist açısından durağan ve pasif bir dönem gibi görülmesine karşın, temel ilkelerle uyumlu çalışan terapistin, hastanın gerçeğini asgaride etkilemiş olmasının hareketsiz bir etkinlik olduğunu unutmamak gerekir. Hasta bu sürecin sonunda terapi ortamında ve terapistle ilişkisinde erken döneminde yer alan çatışmasını yaşamaya başlar. Oysa Britanya ekolünün hasta tipi daha ilk seanstan aktarım sürecini deneyimlemeye ve terapiste deneyimletmeye başlar. Erken dönem nesne ilişkileri, nesne ve benlik temsilleri, duygulanım yükleri terapi ortamını ve terapisti kapsamaya başlamıştır.

Britanya ekolü ve onun izleyicileri olan nesne ilişkileri kuramcılarının ilgilendiği hasta tipinde nevroza göre psişik yapılarda bütünlük, sağlamlık, oluşum ve ayrışım tam olarak başarılamadığı için metabolizasyonun da gerçek anlamda bitirilemediği görülür. İzlenimler, deneyimler, ben ve diğerleri imgeleri, bunların duygulanım yükleri ve dürtü türevleri neredeyse ilk yaşandıkları tazeliğiyle elde edilebilir, algılanabilir ve incelenebilir durumdadır. Hasta çok hızlı aktarıma girer. Daha ilk seanstan öfke, haset, yas duyguları, oral, anal fanteziler, ilkel savunmalar, dışa vurumlar, terapistin önüne yığılmaya başlar. Erken dönem nesne ilişkileri dinamik terapi odasında hemen yaşanmaktadır.

Bu tür aktarım reaksiyonlarının yorumlara yanıt vermeyeceği iddia edilir ve nevrozun ötesinde bir gelişimsel bozukluk, duraksama düşünülmektedir. Terapistin şimdi ve buradayı ön plana çıkardığı, klasik yaklaşıma göre daha aktif ve destekleyici bir tutum sergilediği bir yaklaşım önerilmektedir. Genel anlayış bu tür hastaların destekleyici kutba yakın sağaltımlara yanıt vereceğidir.

Modern teoriler ödipus öncesi patolojiyi iki türlü açıklar. Çatışma ve gelişimsel duraksama. Tam bir hemojenlik içinde olmasa da nesne ilişkileri ekolü daha çok çatışma üzerinde durur. Kendilik psikolojisi ekolü ise gelişimsel duraksamanın altını çizer.

Kernberg’e göre ödipus öncesi patolojilerde nesne sabitliğine ulaşılamamıştır. Cinsel dürtü yatırımlı iyi nesne temsilleriyle, saldırgan dürtü yatırımlı kötü nesne temsilleri kendi içlerinde, cinsel dürtü yatırımlı iyi kendilik temsilleriyle, saldırgan dürtü yatırımlı kötü kendilik temsilleri de kendi içlerinde entegrasyona girememişlerdir. Hasta savunma olarak bunları ayrı tutar. Kernberg’e göre bu durum psişik yapının ortaya çıkışında bir aksamaya yol açar. Psişik yapının ben, üst ben ve alt ben yapılanması nevrozda olduğu şekilde ortaya çıkmamıştır. Ancak bu yapısal aksaklık patolojide Kohut’un anladığı anlamda bir gelişimsel duraksama olarak değil yine çatışma olarak kendini gösterir. Ne var ki bu çatışma nevrozda olduğu gibi bastıranla, bastırılanın arasında değil ayrı tutulan iyi ve kötü temsiller arasındadır.

Kernberg kendi yaklaşımı ekpressif psikoterapide aktarım daha ilk seanstan başlar. Hasta ayırma savunmasıyla kendisi ve terapistle ilgili temsillerini, izlenimlerini ve deneyimlerini birbirinden ayrı tutmaktadır. İyi ve kötü temsillerin oluşumuna katkıda bulundukları ayrı ben durumları vardır. Hasta kendisi ve terapist hakkında birbiriyle çelişkili görünen ancak ikisi de bilinç düzeyinde var olan iyi ve kötü yaşantılara sahiptir. Terapist genetik ve geçmişe yönelik yorumlara yönelmeden, şimdi ve burada yorumlarını kullanıp iyi-kötü temsillere yönelik ayırma savunmasına dikkat çeker. Bu yorumlar bir gelişime ulaşıncaya kadar tekrar tekrar yapılır. Birbirinden ayrı tutulan temsillere yönelik bu yorumlar, hastada çatışmaya dolayısıyla kaygıya yol açar. Hasta bu arada sadece ayırma savunmasını değil bir dizi ilkel savunmayı da kullanır. Bunlardan en önemlisi yansıtmacı özdeşleşmedir. Hasta kendisine iyi temsilleri saklayıp, kötü temsilleri terapiste yansıtır ve terapisti kişiler arası baskıyla bu kötü temsilleri tekrar içselleştirir. Bu tip hastalar terapisti provake, manipüle eder ve sınar.

Terapistin ısrarlı bir şekilde tekrar ederek şimdi ve burada aktarım yorumları kullanarak iyi ve kötü temsillerin entegrasyonunun sağlanmasıyla hastada psişik yapı oluşumu ortaya çıkmaya başlar. Nesne sabitliği sağlanır. Hastanın ben kimliği belirginleşir ve konsalide olur. Ancak bu noktadan sonra nevrozda görülen şekliyle bir çatışma ve aktarım nevrozu yaşanabilir.

Kernberg aktarımı ilkel savunmalar ve ilkel savunmaların üzerinde etkili olduğu nesne ve kendilik temsilleriyle açıklar ve izler. Kernberg için nevrotik aktarım ödipal dönem arzusuyla savunma arasındaki çatışmanın terapistle ilişkide tekrar yaşanmasıdır. Aktarım nevrozu tam anlamıyla kristalize olduktan sonra genetik ve tarihsel yorumlarla çözümlenir. Oysa ödipus önceci patolojilerdeki aktarım süreçlerinde çatışmaya karşı kullanılan ayırma, yansıtmacı özdeşleşme, gibi ilkel savunmalar, nesne sabitliği ve ben kimliğinin oluşumu kuvvetlenmelerine kadar sadece şimdi ve burada yorumları ile izlenir.

Nevrozlularda terapist aktarım nevrozuna kadar pasif ve sessizdir. Oysa ödipus öncesi patolojilerle uğraşan terapist daha ilk seanstan başlayarak aktiftir. Seans odasındaki durumu izler, soru sorar ve genetik olmayan yorumlar yapar ve adete hastayı ilişkiye zorlar. Hastanın ilişkide yaşadığı zorluklar, yaşantılar, duygu durumları, savunmaları ve bunların hepsini içeren aktarım reaksiyonları sürekli izlenir, şimdi ve burada yorumlanır.

Kohut için ödipus öncesi patolojinin kaynağı gelişimsel duraksamadır. Kendilik(self), kendilik deneyimine uyum ve süreklilik kazandıran bir yapıdır. Kendilik gelişimle arkaik yapısından gelişmiş, uyumlu, sürekli ve sağlam bir yapıya ulaşır. Bu gelişim Kohut tarafından ortaya atılan iki hatta kendilik nesneleriyle(self object)ilişki sonucu oluşur. Hatlardan ilkinde çocuk kendilik nesnesi ile ilişkisinde(anne)teşhirci-grandiyöz gereksinimlerinin doyurulmasını bekler. Anne bu hatta çocuğun gurur, başarı isteği, etkinlik, haz veren heyecen gibi duygulanımların kabul ve onaylama ile yumuşatılarak kendilik deneyimine entegre olmasına yardım eder. Bu yardım aynalama ve duygulanım ayarı ile yapılır. Diğer hat idealizasyon hattıdır. Bu hatta kendilik nesnesi daha çok babadır. Baba kaygı, korku, incinebilirlik gibi duygulanımların yatıştırılarak kendilik deneyimine entegre olmasına hizmet eder. İlk hatta hırslar, tutkular, ikinci hatta idealler olgunlaşarak pekişir ve gelişmiş kendilik yapısının oluşumuna katkıda bulunur.

Kendilik nesnesi kavramı kelime yapısının da gösterdiği gibi bir yönüyle nesne, bir yönüyle kendilik olan intersubjektif bir durumu anlatır. Kendilik nesnesi aslında çocuğun doyurulan, nesnenin doyuran olduğu bir işleve verilen isimdir. Çocuk gitgide kendine uyumlu, sürekli, güvenli sağlam kendilik yapısını oluşturacaktır. Bunu bir zamanlar kendilik nesnesi ile yaparken bir süre sonra kendi kendine yerine getirmeyi başaracaktır. Kohut buna dönüştürmeci içselleştirme demiştir.

Benlik psikologlarına göre patoloji, kendilik nesnesi işlevlerinin yeterince yerine getirilememesi ve bunun sonucunda gelişmemiş, parçalanmış kendilik deneyimlerinin ortaya çıkışından kaynaklanır. Aynalanmamış, kabul görmemiş ve kendilik deneyimine entegre olmamış duygulanımlar, çeşitli ret mekanizmalarıyla yalıtılmıştır. Kişi tepkisel olarak dürtüsel doyumlarını ön plana çıkarır. Dürtü yönelimli yaşantılar parçalanmışlık ürünüdür.

Bu noktada kendilik psikologlarının diğer 3 ekolün aksine dürtü yerine duygulanıma öncelik verdiğini görüyoruz. Kendilik psikologlarına göre cinsellik ve saldırganlığın Freud'un iddia ettiği gibi birincil bir belirleyiciliği yoktur. Çocuğun asıl gereksinimi, duygulanımların kendilik deneyimine entegrasyonu ve bunların başarılacağı kendilik nesnesi deneyimleri yani ilişkilerdir. Tabi ki, cinsellik ve saldırganlık çocuğun gerçekleridir, ancak önemlilikleri duygulanım gereksinimlerine göre ikincildir ve ağırlıkları birincil gereksinimlerin durumuna göre belirlenir.

Kendilik psikologlarına göre aktarım, hastanın terapistten kendilik nesnesi işlevlerini yerine getirmesi, gereksinimlerini doyurması beklentileriyle oluşur. Teşhirci-grandiyöz hattında ayna aktarımları görülür. Ayna aktarımlarında hasta duygulanımlarının aynalanmasını bekler. Başarıları, üstünlükleri ve farklılıkların fark edilmesini bekler. Bu aktarımların en ilkel şeklinde, hasta terapistle bir olduğunu kaynaştığını yaşantılalayabilir. Bu hattaki aktarımların daha gelişmiş şekillerinde hasta ikiz veya ayna aktarımları yaşar. Terapistle benzer olduklarını, aynı duygulara sahip olduklarını bu yüzden gerçek anlamda anlaşıldığını hisseder. İdealizasyon hattındaki aktarımda ise hasta terapisti yüceltir, onun üstün niteliklerini gözler ve hayran olur. Terapistin bu üstünlüğü gücü, bilgisi ulaşılması gereken ufuklardır.

Terapist aktarımı izlerken eş duyumsal bir bağlantıyı sürekli canlı tutar. Önemli olan hastanın kendilik nesnesi gereksinimlerinin doğasını iyi anlamaktır. Bir kendilik psikolojisi terapisti için hastayı eş duyumsal anlama, yorumdan daha önemlidir. Hastanın aktarım süreci seanstan seansa çok dikkatli izlenir. Hastanın kendilik nesnesi işlevlerinin yerine gelmesi ile duygulanımlarını kendilik deneyimlerine nasıl entegre ettiği, öz-değer regülasyonunu nasıl başardığı gözlenir.

Kendilik nesnesi işlevlerinin kesintiye uğraması sonucunda hastanın yaşadığı gerilemeler dikkate alınır: Örneğin Kohut ayna aktarımlarındaki kesintilerde hastanın hipokondriyak ve/veya psikosomatik uğraşları artar, der. Daha ileri derecedeki kopmalarda hasta megolaman düşünceler ve bağlantılı duygulanımlar içindedir. İdealizasyon hattındaki aktarımda kendilik nesnesi işlevlerindeki kesintiler hastada mistik eğilimler ve arayışlara yol açar. Aktarımda daha ileri derecede çökmeler perseküsyon hezeyanlarına neden olur.

Hasta aktarımda kendilik nesnesi işlevlerinin yerine gelmesini bekler. Terapötik seyir bir büyüme sürecidir. Hasta yavaş yavaş parçalanmış kendilik yapılarından uyumlu, sürekli, güvenli, sağlam kendilik yapısına geçiş yapar. Parçalanmışlığın yan ürünü olan dürtüsellik devre dışı kalmaya başlar.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Aktarım Farkındalığı" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Erol AKDAĞ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Erol AKDAĞ'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     15 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Erol AKDAĞ Fotoğraf
Psk.Erol AKDAĞ
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Klinik Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi38 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Erol AKDAĞ'ın Makaleleri
► Terapide Aktarım ve Karşı Aktarım Psk.Alpaslan KESKİN
► Aktarım Karşı Aktarım Dr.Mehmet TEKNECİ
► Aktarım ve Karşı Aktarım Psk.Nurhayat YÜKSEL
► Nesiller Arası Aktarım ve İkame Çocuk Psk.Rüveyda ÇELENK YILMAZ
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'Aktarım Farkındalığı' başlığıyla benzeşen toplam 11 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Hayal Kuran Çocuklar Haziran 2021
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


07:30
Top