2007'den Bugüne 92,259 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



İnsanda Duygusal Gelişimin Nörobiyolojisi
MAKALE #17812 © Yazan Dr.Mehmet TEKNECİ | Yayın Ocak 2017 | 4,745 Okuyucu
İnsanın içsel şemalarına bağlı oluşan kendiliğini ve duygulanım sistemlerini daha iyi anlayabilmek için öncelikle duygu kavramlarını irdeleyelim.

Duygulanım; fizyolojik ve nörokimyasal süreçleri anlatmak için kullanılır. İnsanın dışarıdan görülebilen, sakin olma ya da gerginken yerinde duramama, heyecanlı olma yahut olmama hâllerini ifade etmektedir.

Duygular; insanoğlunda doğuştan kategorik olarak var olan ve mimiklerinde karşılığı olan üzüntü, öfke, utanç, tiksinti, korku, mutluluk, şaşkınlık, ilgi vs. şeklindeki yedi ya da dokuz duygu şablonuyla ifade edilir (Stern, 2012, s. 77). His ise kategorik duygularla beraber yapılanan, başta insanlar olmak üzere tüm canlılarla kurulan iletişimde, düşünce ürünü olan duygu ve deneyimler bütünüdür.

Sağlıklı psikolojik gelişimin ön koşulunun bebeklerin anneleriyle olan sürekli etkileşimlerine bağlı olduğu tezi, birçok bilimsel çalışma ile ispatlanmıştır. Bebek içsel bir güdülenme ile dünyaya gelir. Bebeğin içsel güdülenme motivasyonunda olması zihinsel gelişim ve kendini ortaya koyması için olması gereken bir zorunluluktur (Stern, 2012, s.109).

Doğumdan sonra çevresindeki çeşitli değişiklik ve uyaranla başa çıkacak donanıma sahip olmayan bebek; korteks altı canlılar gibi ani, beklenmedik, güçlü uyaranlarla şoka girme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Zamanla bebekteki beyin gelişimi ile ortadan kalkacak bu eksikliği sağlıklı, dingin bir annenin yatıştırıcı ve sakinleştirici tavrı ortadan kaldıracaktır. Bebeğin duygulanımı anne-çocuk arasındaki karşılıklı etkileşimle olgunlaşıp gelişebilmektedir. Anne ve bebek arasında verimli duygusal iletişim sistemi biliş üzerinde anlam oluşturmaz. Nonverbal (sözsüz) bir iletişimdir (Schore, 2013, s.7). Papousek (2007)’a göre, “Konuşma öncesi iletişim, bilinçsiz olarak düzenlenen sezgisel davranış ve örtük ilişkisel bilgi alanıdır. Bilgi aktarılıyor mu yoksa paylaşılıyor mu, hangi bilgi karşı tarafa iletiliyor ve hangi düzeyde ‘anlaşılıyor’ gibi konular her zaman göndericinin niyetine veya bilinçli farkındalığına bağlı değildir.”

Yeni doğan bebeğin anlamlandırma ve algılama durumu yetişkinlerinki gibi değildir. Bebek ilk üç ayda duyuları, algıları, davranışları, bilişleri, içsel güdülenme hallerini; yoğunluk, şekil, zamansal şablonlar, canlılık duygulanımları, kategorik duygulanımlar, haz ve acı veren hedonik tonlar olarak bütüncül tecrübe eder (Stern, 2012, s.96). Üç aydan sonra ise sosyal iletişim içerisindeki insanlarla ilişki kurmaya başlar. Sosyal gülümseme, bebeğin epigenetik açılımı olur ve gitgide karşılıklı bakışma oluşur. Bebek, duyusal uyaran arar. Bebeğin duyularına bağlı olarak oluşan algılarının yanında doğuştan var olan tercihleri de vardır. Bebekler daima değerlendirme hâlindedir. Devamlı farklı mı, aynı mı diye sormaktadırlar (Stern, 2012, s.58). Kendilik deneyimlerine ait şablonlaşmış içsel nitelik ve duygulanımlarını hissetmeye başlar. Bebek ihtiyaçlarını sağlamak için sosyal davranış ortaya koyarken, altıncı aydan sonra nesnelerle (insanlarla) ilgilenmeye başlar. Bebeğin doğuştan getirdiği algısal ihtiyaçlarının gereği olarak anne ve babanın ses, davranış, hareketleri onun için abartılı hatta vurguludur. Ebeveynle bebek arasındaki iletişim hem konuşma yoluyla hem de sözsüz (nonverbal) bir biçimde; yüz ifadeleri, beden ve dokunmaya dayalı oyunlarla -çok küçük değişikler olsa da- sürekli tekrar edilir. Bir durumun tekrar edilmesi, bebeklerin kişiler arası değişmeyen özellikleri algılayıp fark ettiği eğitilme sürecidir. Böylece bebeğin bu tekrarlar sonucunda kendilik değişmezi ve öteki değişmezi düzenlenir (Stern, 2012, s.104-105).

Stern’in çocuğun gelişimini anlatırken kendilik ve öteki değişim diye ifade ettiği sabit bir kendilik kavramını, Leslie S. Greenberg farklı yorumlamaktadır. Leslie S. Greenberg, kişinin kendiliğinin sabit bir yapılanmadan ziyade kendiliğin her an etkileşimle ortaya çıkan duygu şemalarının o anki işlemleme sürecine bağlı olduğunu ifade eder.Leslie S. Greenberg göre Kendilik, ‘Hem bir eylem hem de çevre ile etkileşim anında ortaya çıkan ve kendi kendini örgütleyen bir sistemdir.’

Anne, jest, mimik, ses ve çeşitli hareketleriyle bebeğin uyarılma ve heyecanlanma düzeyini ayarlar. Düşük uyarılma bebeğin ilgisini azaltır. Fazla uyarılma ise acı vericidir. Fazla uyarılmada bebek gözlerini kaçırır. Heyecan düştüğünde yüksek uyarılma yoluyla ilgi ve heyecan anne tarafından tekrar oluşturulur. Böylece anne ile bebek arasında heyecan düzeylerini ayarlayan; bakıcı ile kendi kendini düzenleme işlevi açısından muazzam bir deneyime ulaşılır (Stern, 2012, s.106-107). Ledoux (2000)’a göre, ‘Bebek, negatif duygulanımı azaltan, pozitif duygulanımı artıran psiko-biyolojik olarak uyumlu bakıcıya güven duyarak bağlanır. Erken dönem çocuk yetiştirme deneyiminin büyümeyi destekleyen en temel özelliğinin bakıcının yakın ilişkideki duygusal elverişliliği olduğu görülmektedir. İlk yıldaki gelişim duygulanım düzeninin genişlemesi sonucu pozitif ve negatif duygulanım toleransı artar.’ (Aktaran: Schore, 2011).Bebeğin karşılaştığı çevresel uyaranlar, annenin araya giren davranışları sayesinde yumuşatılır. Bebeğe uyaranlarla gelen bilgiler, hem işlevsel hem de gelişimsel açıdan önemlidir (Schore, 2013, s.8). Olgunlaşma sürecinde bebeğin beyninin gelişmemiş korteks tabakasının eksikliğini gideren, nörokimyasal dışsal düzenleyici annedir. Beynin sinaptik gelişimi ve sağ hemisferin prefrontal korteksindeki duygu durumlarının düzenlenmesinde etkin rol oynayan limbik yapının farklılaşarak gelişmesi, kritik dönem olan 12. ayın sonunda olur. Annenin yüz affektlerinden ve beden postüründen çıkarılan anlamlar, görsel ve düşünsel sisteme ulaşmadan bilinçte olmayan sezgi ile ifade edilen nonverbal anlamlandırmalardır. Eğer bu anne ve bebek arasında yaşanan süreç nonverbal iletişimle bebeğe senkronize olup yatıştırabilen, hissedebilen bir sosyo-duygusal alışveriş ise anne bebeğin hem duygulanım gelişimini hem de nörobiyopsikolojik gelişimini olumlu etkiler.

Yeni doğan ile anne arasındaki ikili etkileşim, gelişen bireyin içsel homeostazının düzenleyicisi işlevini görür. Yenidoğan-anne etkileşiminin düzenleyici işlevi, işlevsel beyin devrelerinin oluşumu sırasında sinaptik bağlantıların gelişim ve korunmasını sağlayan önemli bir destek olabilir (Ovtscharoff ve Braun, 2001). Bebeğin nörogelişimsel açıdan olumsuz etkilenmesinin nedeni, annenin duygusal gerginlik yaşaması ve bebeğinin ihtiyaçlarını hissederek bu ihtiyaçlara cevap verememesidir (Schore, 2013, s. 2,7,8,13). Bebek-anne etkileşiminde sosyo-duygusal değişimlerin en kritik dönemleri 10 ila 12 ve 15 ila 18. aylardır. Bu aylarda beynin kortiko limbik yapılarının olgunlaşarak geliştiği Emde (1989) ve Stern’in (1985) çalışmalarıyla desteklenmiştir (Aktaran: Schore, 2013, s.24).

Joseph (1992)’e göre bebeğin limbik çekirdeklerinin normal gelişimi için fiziksel ve duygusal doyurulma gerekmektedir (Aktaran: Schore, 2013, s.32). Mahler’in uygulama evresinin erken dönemine denk düşen ve bebeklerde 10 ila 14. aylar arasında ortaya çıkan keyifli ve coşkulu ruh hâli Emde (1989) ve Srouffe’nin (1979) yenidoğan çalışmalarıyla gösterilmiştir (Aktaran: Schore, 2013, s.24).Mahler, ‘Erken uygulama evresindeki coşkun duyguların yüksek düzeye ulaşması, anne ve bebek arasında 12. ayın sonuna doğru daha da belirginleşen işlevsel bağlanma davranışlarını ortaya çıkarmaktadır. Anneyle bebek arasındaki bağlanma davranışlarının artması, gelişimi süren kortikal ve limbik yapıların sinaptik bağlantıların gelişimini direk etkilemektedir,’ der. Bebeğin 7. ila 15. aylar arasında miyelinizasyonun gelişimi, limbik ve kortikal bölgelerinin hızlı bir şekilde olgunlaşması için kritik bir dönemdir. Mahler’in geç uygulama evresine denk düşen 15 ila 18. aylar arasında annenin birincil bakıcı pozisyonundan sosyal düzenleyici pozisyonuna geçmesiyle birlikte duygusal alışverişteki önemli değişim, bebeğin kortikal ve limbik yapılarını daha da olgunlaştırmaktadır.

Bebeğin 12. ayından sonra, annenin rolü birincil bakıcıdan sosyal düzenleyici pozisyonuna geçer. Bu yeni ilişkideki stresli değişime, anne ve bebeğin tepkisi duygusal yoğunluklarını kendi kendine düzenleyebilen fonksiyonel, kortikal sistemin en üst seviyede gerçekleşen bir olgunlaşmayı meydana getirir veya getiremez (Schore, 2013, s.19-21). Yani, 10. ila 12. ve 16. ila 18. aylar arasındaki kritik bu iki dönem, kişinin hayatı boyunca karşılaşacağı duygulanımlarını düzenleme açısından önemli olan prefrontal korteksteki gelişim sürecinin son olgunlaşma dönemidir (Schore, 2013, s.25). Bebeklikte annenin yapısına bağlı olarak şekillenen sosyo-duygusal gelişim, arka arkaya edinilen deneyimlere bağlı olarak psikolojik ve anatomik olarak olgunlaşma ulaşma ya da yeterli bir olgunluk düzeyine ulaşamamayla sonuçlanır.Kristal (1978-1988) ve Gazaniga’nın (1985) da ifade ettiği üzere, yeni doğan bebeğin sağ beyninde sözsüz duygulanım sistemi ve sol beyninde de sözel sistem olmak üzere iki farklı sistem bulunmaktadır. Sözsüz duygulanım sistemi, özellikle sağ hemisferde keyif, üzüntü ve daha ilkel duygulara aracılık eden basit, sözsüz ve yüz ifadelerinde karşılığı bulunan evrensel şablonları olan bir duygulanım sistemidir. Otonom sinir sistemiyle ilişki içerisindedir. Bu sistem korteks altı koşullanma da gösterir. Bazı belli uyaranlara karşı hazır durumdadır. Bebeğin beyin kortika-limbik yapılarının olgun fonksiyonlarının olması demek, bebeğin duygusal duygu düzenleyicileri ve bilişsel işlemleri sağlıklı bir şekilde yapabilmesi açısından önemlidir.

Kortikal ve korteks altı limbik bölgeler arasında ilişkilerin özel önemi vardır. Ve bu bölgelere duygulanım ve içsel güdülenme alanı olarak adlandırılır. Omurilik, amigdala, septal, hipotalamik ve yukarı orta beyin sistemlerinden oluşan korteks altı limbik ve beyin sapı yapılarının duygu düzenleyici bölümlerin temelini oluşturan inhibitör kortikal yapıların, tüm bu duygusal davranışları oluşturan duygulanım düzenleyici bölümlerine etkisi olduğu söylenir. İnsanın duygusal ifadeleri, otonom sinir sistemindeki duyguları yatıştıran parasempatik; duygusal yoğunluğu arttıran ve hareketliliği oluşturan sempatik sistem ile düzenlenmektedir. Doğumla beraber korteks yapısı gelişmemiş olan yeni doğanda sempatik korteks altı uyarıcı sistemler -anne ile beraber süren gelişim evrelerinden dolayı- zamanla yerini parasempatik kortikal inhibitör sistemlerine bırakır (Schore, 2013, s. 30-32).

Duygu Şemaları

Doğumla birlikte çok hızlı bir şekilde büyüyen korteks, kendisinde doğuştan var olan duygu repertuarları ve deneyimleriyle yeni işlevsel cevaplar oluşturur. Duygu şemaları, bebeğin dil fonksiyonlarının henüz gelişmediği zaman olan söz öncesi dönemde; beden duyumları, görsel uyaranlar ve kokuları içeren duyumsama üzerine yapılanır. Brown ve Jaffe (1975); ‘Dilin gelişiminden önce çocuk için geçerli olan görsel ve işitsel iletişim türünde beynin sağ yarımküresinin hâkim olduğu düşünülebilir,’ demektedir (Aktaran: Schore, 2011).Schore (1996); ‘Çocuğun görsel-duygusal bilgiyi işlemesinde, annesinin yüzünü tanımasında ve annenin uyarılmayı tetikleyen yüz ifadelerinin algılanmasında baskın olan şey; bebeğin erken olgunlaşan sağ yarımküresidir. Bebek, fizyobiyolojik olarak annenin sağ yarımküresinden gelen bilgilere uyarlıdır. Bu yüzden duygusal bilgilerin ifadesi ve işlenmesi ile sözlü olmayan iletişim de önemlidir,’ der. (Aktaran: Schore, 2011).

Bebekte gelişimsel olarak başlayan ve sonrasında da devam eden ihtiyaç; merak ve isteklerin karşılanmasıyla ilgilidir. Uyarana bağlı ortaya çıkan her şemada kendine ait temel duyguların bileşenleri, buna bağlı eyleme geçme potansiyeli, istekleri ve ihtiyaçları içeren bilinç öncesi, sözsüz bir hikâyeleşme oluşur ve otomatik bir davranış ortaya konulur. Ayrıca aynı uyaranla otomatik, bilişsel ve daha yavaş çalışan işlemleme sistemi devreye girer. İradi düşünceyle bilişsel olarak anıların değerlendirilmesi yapılır, sembolize edilir. Duygu şemalarına bağlı ortaya çıkan isteme ve davranışa geçirme potansiyeli ile bilişsel süreçteki anlam yüklemeyi birleştirerek bilinçte bir kanaat oluşturur (Leslie S. Greenberg, 2012, s.43-46).

Limbik sistem temel duygusal yanıtlardan sorumludur. İki türlü duygu üretilir: Kısa hızlı olan, amigdala yoludur. Beyne ve vücuda otomatik sinyaller yollar. İçten yanıtlar üretir. Hızlı yanıt vermek, adaptif olmakla beraber duygusal yanıtların içerisine bilişinde katılması daha iyi işlevseldir (Stern, 2012, s.42).Duygu şemaları, yorumlanmış olarak durumu ve bireydeki duygusal etkiyi gösterir. İnsanın yaşadıklarına bağlı oluşan duygusal cevaplar, şematik duygu hafızasının yerleşmesini sağlar. Bu duygusal cevap, kişinin doğuştan getirdiği potansiyel yaşananlara, anne-babaya bağlı (primer bakıcı) baskın, sözsüz içsel hikâyesi ile çekirdek, şematik otobiyografik hafıza kayıtları oluşur. Bebeğin nörobiyolojik gelişim sürecinde kalıcı, oturmuş, yüksek düzey bütünleşmiş şemaları; var olan birçok şemanın organize hâlde bir araya gelmesiyle oluşur (Leslie S. Greenberg, 2012, s.42- 43).

Şematik Duygu İşlemleme

Gündelik yaşamda insanlarla karşılıklı etkileşim ve ilişkiye bağlı olarak bazı duygu şemaları uyarılır. Duygu odaklı yaklaşıma göre şemaların etkinleşmesine bağlı kendilik algısının oluştuğu düşünülür. İletişim esnasındaki herhangi bir olay ve durumda, uyarılan duygu şemaları sonrası oluşan kendilik algılarının kendilik organizasyonunu oluşturan en önemli faktör olduğu düşünülür.

Gelişimin sürecinde anne, baba ve yakın çevreyle yaşananlar güvene dayalı, destekleyici ve karşılıksız sevgi temelli ise duygusal şematik hafıza kayıt sistemi, işlevsel (adaptif) ağırlıklı olur. Aksi takdirde korku/güvensizlik, utanç/yetersizlik/değersizlik ve terk edilme/sevilmeme/yalnızlık vs. temelli bozuk duygusal şematik hafıza kayıt sisteminin oluşturacağı uyumsuz (maladaptif) duygulanımla karşılaşılır. Bu duruma bağlı olarak da davranışlar negatif eğilimlidir ve kendilik organizasyonu bozuktur (Leslie S. Greenberg, 2012, s.48).

Beyindeki bu kompleks yapılanmanın amacı hem duygu düzenlenmesi hem de işlevsel bir esnekliktir. Olay ve ilişkilere bağlı olarak tekrarlanan acı verici duygusal deneyimler sıklaştıkça bu sistem işlevsizleşir ve zamanla işlevsiz bir anlam yükler. Bu işlevsiz durum şu şekillerde olabilir: Olay, kişi ve durumlarla ilgili olanın dışında farklı, abartılı, katı, işlevsiz anlamlar oluşturma ve algılama.

Olay, kişi ve durumlarla ilgili yansıtıcı sembollerle, yaşanan durumun birbirinden farklı oluşu -inkâr edilen veya sembolize edilmemiş deneyim- daha önce yaşanmış olumsuz olay ve durumlar sonucunda şematik sistemlerle oluşturulan uygunsuz deneyimleri de öğretmiş olur.

Kendilik organizasyonunu oluşturacak kendilik tasarımları arasında uyum, entegrasyon, bütünleşme oluşmamasından kaynaklı kendilik tasarımları arasında çatışma ve bölme yaşanır.

Duygulanım Sistemi

İnsan beyninin zihinsel yapısı; açık, belirgin, bilinçli, sözlü, mantıksal sol beyin yarımküresindeki bilişsel sistemle örtük, bütünleştirici, bilinçdışı, sözsüz, bedensel odaklı, duygusal sağ beyin yarımküresindeki duygulanım sistemi olmak üzere iki sistem üzerinden çalışır. Buklina (2005), ‘Sağ yarımküre uyarıcıların eş zamanlı analizini gerçekleştirir. Sağ yarımküre daha dağınık örgütlendiği için herhangi bir uyarıcıya, konuşma uyarıcısına bile daha çabuk, dolayısıyla daha erken yanıt verir. Sol yarımküre bunun ardından aktive olur ve daha yavaş şekilde semantik analiz ve sentezi gerçekleştirir. Bir sinyalin önce sağ, sonra sol yarımküreye gelmesi daha fizyolojik’tir,’ der. Schutz (2005), ‘Beynin sağ yarımküresi, dağınık bir ağı kullanarak tehlikeli bir duruma veya başka acil sorunlara hızla tepki verir. Tercihli olarak çevresel güçlükleri, stres ve acıyı işleme koyar; sakınma ve kaçış gibi kendini koruma tepkilerini yönetir. Bu nedenle duygusallık sağ beynin ‘kırmızı telefonu’dur, zihni acil konularla vakit kaybetmeden çabalamaya zorlar,’ der. Frijda (1988)’nın bu konudaki düşünceleri şöyledir, ‘Duygular, birey için önemli olan olayların hızlıca bilinçdışı değerlendirilmesini içerir.’ (Aktaran: Schore, 2011).

Duygular ihtiyaçların karşılanmasını değerlendirmek, hedefleri belirlemek ve kaygı oluşturacak bir durumu tespit etmekle ilgili değerlendirmeleri sağlar. Duygularla yapılan bu değerlendirme ne bilinç düzeyinde bilişsel bir değerlendirme ne de sözel düzeyde bir değerlendirmedir. Ses volümündeki yükseklik veya vurgu, vücut postüründeki ifade (oturuş, beden duruşu, hareketleri), yüz affektlerinden gelen vs. bir uyaranlarla fizyolojik bir tepki oluşturur. Uyaran öncelikle hipotalamusa aktarılır. Buradan bilgi iki önemli merkez olan amigdala ve görme merkezinin olduğu occipital kortekse iletilir. Yapılan çalışmalarda görülmüştür ki bilgi, amigdalaya occipital korteksteki görme merkezine ulaşmasından çok daha kısa sürede ulaşmakta ve beyin sapına gelen bilgi doğrultusunda kişide savaşma, kaçma, donma tepkilerine sebep olmaktadır. Bir tehlike karşısında o tehlikeye ilişkin bilgi, görme merkezi occipital bölgeye ulaşmadan önce amigdalaya ulaştığı için kişi görmeden bir tepki vermiş olur. Yani dile ve bilince dayalı olmayan bir sezgisel sistemin varlığı mevcuttur.Amigdalaya gelen bilgi, duygu sinyal sistemi ile sadece beyin sapına, birincil yanıt sistemine sinyal vermekle kalmaz; diğer taraftan bilgi orbito-prefrontal kortekse de aktarılır.

Hafıza kayıtlarının yapıldığı yer olan orbitoprefrontal korteks, kişinin kendilik organizasyonun merkezidir. Sözsüz (Nonverbal), bilinçdışı, sezgisel ve duygu düzenleme sistemlerinin olduğu yerdir. Sağ prefrontal korteksin işleyişi oto düzenleme ve etkileşimli düzenlemenin bir parçasıdır (Schore, 2013, s.34). Orbitoprefrontal korteks; hipotalamus, amigdala, otonom sinir sistemi, korteks altı beyin sapı ile bağlantılı olan tek korteks bölgesidir (Masterson, 2008, s.29). Prefrontal korteks duygu yoluyla hazır hâle gelir. Örneğin yüzdeki bir affekt, bir duygu şemasını aktifleştirir. Szeh ve arkadaşları (2008), ‘Birey hafif stres yaratan bir zorlukla karşı karşıya kaldığında, ilk baş etme çabasına eşlik eden, sol prefrontal korteks aktivasyonudur (Sol prefrontal korteks sağ prefrontal kortekse göre daha az duygusal ve daha motor ağırlıklıdır.). Normal yaşamdaki stres kaynaklarının çoğu yönetilebilir olduğundan dolayı sol prefrontal korteks sağ prefrontal korteksi aktive etmeye ihtiyaç duymadan hafif stresli durumları başarıyla idare edebilir. Ancak stresle başa çıkma çabaları yetersiz kaldığında, strese duyarlı sağ prefrontal korteksteki etkinlik baskın hâle gelecektir,’ (Aktaran: Schore, 2011), der. Özellikle ilk nesne ilişkilerine bağlı oluşan sağ beyin orbitofrontal korteksin hafıza sisteminde kayıtlı öğrenilmiş korku, utanç vs. geçmişi olan duygu şemaları aktifleşir. Bu şemalar kortekste bireyin güvensiz hissettiği, tehlikede olduğu veya küçük düştüğü için kendini aptal gibi hissettiği anlarda oluşur; bilinçdışı olan bu durum, duygusal hafıza sisteminde birçok duygu şemasını da tetikler. Bilinçte fark ettiğimiz bir düzlemde değildir. Güvensiz hissettiren nesne, görme merkezine ulaşıp sembolize edilmeden önce belli bir şekilde düşünme oluşur. Duygular düşünce biçimimizi etkiler. Amigdalanın beynin diğer kısımlarıyla da yoğun bağlantıları vardır. Amigdaladan orbitofrontal kortekse ulaşan yoğun bağlantılar söz konusudur. Duygular, fikrimizi ve düşünce biçimimizi de etkilemektedir. Duygular, çözülmesi için sorunu ortaya koyar. Her duygu bir bilişi harekete geçirir. Korku, tehlike var mı diye kontrol etme; üzüntü, bir kayıp var mı diye incelenme; öfke ise bir ihlal var mı diye araştırma düşüncesini harekete geçirir. Örneğin çocuğun annesinin istemediği davranışı ortaya koyduktan sonra, annede tiksinme suratı dediğimiz sevgi enerjisinin çekildiği bir surat oluşursa; çocuk onaylanmadığını, bu davranışı bir daha sergilememesi gerektiğini anlar. Çocuk bu şemayı, annesinin yüzünün görsel imgesi ile beynine yerleştirir. Böylece kendinden hoşlanmayan bir yüz gördüğünde utanç hissedebilir, korkabilir ve davranışını onaylanmamış hissedebilir. Nefes alıp verme hızı ve nabzı yükselir; korku ile ilişkisinde kendisini ifade edemeyen, kendisini ortaya koyamayan, düşüncesinde ketlenme olan birçok geri çekilme davranışı meydana gelir.

Duygu odaklı terapideki anlamlı dönüşüm, duygusal değişimle olur. Bu durum, öncelikle duygu farkındalığının oluşmasıyla başlar. Bu duygu farkındalığı dile dökülür. Sonra açığa çıkarılan duygular düzenlenilir. Duygu, düşünülüp anlamlandırılır ve böylece fonksiyonel olmayan uyumsuz duygunun değişim aşaması ile oluşur.

Duygu odaklı terapi yaklaşımında duyguyu ortaya çıkarabilmek ve anlamlandırmak için terapistin empatik uyum sağlaması çok önemlidir. Terapist her zaman danışanın içsel duygusal deneyimiyle bağlantı kurmaya çalışır. İçten ve samimi bir şekilde danışanı anlamaya çalışır.

Terapist danışan odaklı seans süresince bir şekilde danışan için neyin önemli olduğunu anlamaya ve izlemeye çalışır. Danışan için anlamlı olan şeylere odaklanarak cevap verir. Böylece terapist, danışanın kendisi açısından önem arz eden, acı verici duygularına odaklanmasını; dikkatini kendine, yaşadığı deneyime vermesini sağlamak için çaba gösterir. Böylece danışan, yaşadığı durumun altında yatan nedenleri ve hissetlerini anlamak için terapistle bir yolculuğa çıkmış olur.

DR.Mehmet TEKNECİ

YAKIN İLİŞKİLERİN GİZLİ ANLAMLARI KİTABINDAN ALINMIŞTIR.(Sayfa 29-42)
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"İnsanda Duygusal Gelişimin Nörobiyolojisi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Dr.Mehmet TEKNECİ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Dr.Mehmet TEKNECİ'nin izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Mehmet TEKNECİ Fotoğraf
Dr.Mehmet TEKNECİ
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Psikoterapist
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi157 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Dr.Mehmet TEKNECİ'nin Makaleleri
► İnsanda Cinsel Tepkiler Dr.Psk.Alper ÇUHADAROĞLU
► İnsanda Öfke Duygusunun İşleyişi Psk.Fatma ÇAKIR ÇALIŞKAN
► Bağımlılığın Nörobiyolojisi Psk.Atakan ŞAHİN
► Aşkın Nörobiyolojisi Psk.Ezgi TANIL
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'İnsanda Duygusal Gelişimin Nörobiyolojisi' başlığıyla benzeşen toplam 19 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Aktarım Karşı Aktarım Aralık 2019
► Grup Psikoterapisi Ekim 2019
► Depresyonu Anlamak Eylül 2019
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


16:24
Top