Duygusal Yoğunluk
DUYGUSAL YOĞUNLUK
Duygu nedir?
Duygu yaşama dair verdiğimiz içsel ve dışsal tepkilerdir. Belkide var olduğumuzu göstermek için istemli\istemsiz uyarıcılarımızdır. Bedenin can bulduğunu gösteren uyarıcılardır.
Peki bu duygular nelerdir?
Öfke, Üzüntü, Korku, Sevgi, Zevk, Şaşkınlık, Utanma, İğrenme ve daha fazlası…
Duygularımız her nekadar bizi ortak yönde buluştursa da ayrıştırdığı hatta zıt kutuplar haline getirdiği durumları da gözardı edemeyiz. Her birey de duyguların ağır basanları farklıdır. Düzeltilebilir olanları davranışsaldır. Düzeltilemeyenleri de karakteristiktir.
Bir hayal edin sizin en ağır basan duygunuz hangisidir?. Keşfettiğiniz duygunuzu değerlendirin. Diğerler duygularınızdan daha az seviye de olmasını mümkün kılabilirmisiniz?. Eğer bunu mümkün kılabiliyorsanız duygularınızı kontrol edebilme yolunda başarılı adım atabilirsiniz.
SEVGİ
Sevginin sübjektif olduğunu ve kişilerin kendince tanımlar yapabileceğini belirtmiş ancak sevginin içinde bazı özelliklerin bulunduğunu söylemiştik. Sağlıklı bir sevgi iletişimi kurabilmek için bunları bilmek gerekir.
Öncelikle sevgi edilgen değil etken bir olaydır. Bir şeye kapılmak değil o şeyin içinde olmak demektir. Sevginin etken özelliği almak değil vermektir. Çünkü güçle dolu olmanın en iyi anlatımıdır vermek. Ve sevgi deposu dolu olan bir kişi güçlüdür ve verebilir.
Sevgi ilgi göstermektir. Sevdiğimiz şeyin yaşaması, gelişmesi için duyduğumuz etkin ilgidir. İlginin olmadığı yerde sevgi olmaz.
İlgi ve bakım sevginin başka bir yönünü sorumluluğu ortaya koyar. Sorumluluk içten gelen bir davranıştır. Açık olsun gizli olsun bir başkasının gereksinimlerine verdiğimiz yanıttır.
Sorumluluk sevginin diğer tamamlayıcılarından saygı ile birlikte değilse çabucak zorbalığa ve kendine bağlamaya dönüşebilir. Saygı korkma çekinme değildir. Bir insanı olduğu gibi görebilmek ve bireyselliğini anımsayabilmektir.
İnsanlar seçim yapan varlıklardır. Sevgi bir seçimdir. Hem seveceğimiz kişileri belirleme açısından hem de sevdiğimiz kişilere göstereceğimiz davranışlar bakımından.
Ve bunların hepsi bilinçli bir şekilde disiplinli bir çabayı gerektirir.
NEDEN SEVERİZ ?
Bu soruyu yaşamamız boyunca zaman zaman kendimize sormuş ve durumumuza uygun cevaplar vermişizdir. Bu cevaplar gelişigüzel seçilmiş cevaplar değildir. Anne-babamızdan öğrendiğimiz, süreç içinde algılamalarımızla şekillendirip meydana getirdiğimiz sevgi anlayışımıza dayanan cevaplardır.
Biz bu sorunun cevabını psiko-sosyal açıdan ele almak istiyoruz.
İnsan sosyal bir varlıktır ve diğer insanlardan izolasyonu onun ruhunu mahveder. Yalnızlık bir insana verilebilecek en zalimce cezadır. Yalnızlık duygusunun bilinçte belirmesi kişide huzursuzluk yaratır. “Yalnız olmam, her şeyden kopmam ve insanca duygularımı kullanamam demektir” Bu huzursuzluktan kurtulmanın en etkili yolu da bir başkası ile sevgiyle kaynaşmaktır. Sevme davranışımızın altında yatan asıl sebep budur.
AŞIK OLMAK
“Bir gün bir arkadaşınız büyük bir coşkuyla yanınıza gelir ve: - Hayatımda şu an olduğum kadar hiç mutlu olmamıştım. Biriyle tanıştım çok kısa bir süre olmasına birbirimiz için yaratıldığımızı hissediyorum. Hatta onunla evlenmeyi bile düşünüyorum”der. Bu arkadaşınız aşık olmuştur.
Çoğumuz ilişkilerimize aşık olarak başlarız. Fiziksel özellikleri ve kişilik vasıflarıyla bizde aşk alarmı nı başlatan kişiyle karşılaşırız. Bu kişiyi tanıma süreci başlar. Buluşma ayarlarız. Aşkı keşfetmek için iz sürmeye başlarız. İçimizde iç gıcıklayıcı bir duygu belirir. Bu duygu bazen ilk buluşmada kaybolur. Bazen de ilk halinden daha güçlü olur. Sonun da bizi gerçek bir şey olduğuna ikna eden noktaya ulaşır. İlişkimizi uzun bir birliktelik hatta evlilik noktasına getirebileceğimiz düşüncesine kapılırız.
Zirvedeki aşık olma deneyimi coşkuludur. Gözümüz sevdiğimizden başkasını görmez. Onu düşünerek uyur uyandığımızda ilk o aklımıza gelir. İşimizi aksatırız. Gelecekle ilgili planlar yaparız.
Aşık olan kişi sevdiği insanın mükemmel olduğu illüzyonuna kapılır. Kusurlarını görmez çevresindeki kişilerin olumsuz eleştirilerini kabul etmez.
Aşıkken ilişkimiz boyunca birbirimizi hep mutlu edeceğimizi düşünür. Arada kişisel farklar olsa bile bunu tartıştığımızda birinin daima alttan alacağına emin oluruz.
Bu anda içinde bulunduğumuz duyguların bir ömür boyu süreceğini düşünürüz. Başka çiftlere bakarız onlar kavga edebilirler ama biz yapmayacağız çünkü onlar gerçek aşkı yakalayamadılar ama biz yakaladık diye fikir yürütürüz.
Fakat aşık olma yaşantısı ebedi değildir. Yapılan bir araştırmada romantik bir tutkunun ortalama yaşam süresi iki yıldır.
Bu süreç sonrasında gözlerimiz açılır ve kişiyi olduğu gibi görürüz. Bazı kişilik özellikleri ve davranışları bizi rahatsız etmeye başlar. Yemek yemesini beğenmeyiz, horlamasını çekemeyiz, dağınıklığı biz rahatsız eder. ( bu örnekler çoğalabilir.)
Peki aşık olma mucizesine ne oldu? İllüzyondu. Sorun hatalı bilgideydi.
Aşık olma saplantısının uzun süreceği fikri yanlıştı
Sevdiğimiz kişinin mükemmel olduğu,
Aşık olma durumunun yarattığı ilişkimizin çok yakın ve yoğun bir ilişki olduğu illüzyonu,
Birbirimize ait olduğumuzu hissedip bütün sorunları yenebileceğimiz fikri Ben merkezciliğimizi unutup birbirimize karşı fedakarca davranacağımız hissi vs
Düşündüklerimiz ve hissettiklerimiz samimidir ama gerçekçi değildir. İnsanlar doğaları itibariyle ben merkezcidir ve dünya kendi etrafımızda döner hiçbirimiz bütünüyle fedakar değilizdir. Aşk bizi bu yanılgıya düşürür.
Aşık olma yaşantısı doğal akışını doldurduktan sonra gerçek dünyaya döner ve kendi isteklerimizi öne sürmeye başlarız
Artık iki bireyizdir. Zihinlerimiz kaynaşmamıştır. Sadece kısa bir süre için duygularımız birbirine katılmıştır.
DUYGUSAL YOĞUNLUK
Duyguların bütününün mantığın çerçevesini kırıp hür yaşaması yani benliğinizin kotrolü dışında yaşamasıdır. Peki bu bize ‘kalbin beyinden farklı hareket etmesi’ sözünü anımsatmıyor mu?. Kimileri bu yolda kalbi seçerken, kimiler aklı yani mantığı seçmek istedi. Doğru olanı ne duygularımız ne de mantığımızın birbirinden ayrı hareket etmesiydi. Duygularımızın mantığımız ile yaptığı işbirlik sonucu sağlıklı ilişkinin yaşanmasına neden olduğunu görebildiğinizi biliyorum. Ama kimse bu yolu seçmek istemedi. Bu yüzden hüzünler, ayrılıklar, öfkeler, suçluluklar, yalnızlıklar yaşandı.
NASIL SAĞLIKLI İLİŞKİLER KURABİLİRİZ?
Elimizde duygularımızın her biri dursun. Yeni bir ilişkiye adım atmaktayız. Yoğun duygular yaşayan bir birey olarak partnerimize nasıl adım atmalıyız?. Daha önceki ilişkilerinizden tecrübeli de olsanız hata tekrarlanabilecektir. Hatta bazı duygularımız yaralıdır. Yeniden duygusal yaralanmaya meyilliyizdir. Duygularımızı hızlı ve en içten yaşayanlardan olmak bizi anlaşılır kılmayabilir. Sağlıklı adım atabilmemiz için yapabileceğimiz partnerimizi ve partnerimizin duygularını tam anlamıyla kavrayamadan azar azar duygularımızı sunmaktır. Sizi daha anlaşılır ve içten yaşayabilmelerini sağlayabilmenizin en sağlıklı adımlarından biri bu olacaktır. Kendinizi kaptırmamaya bakın. Özel hissettirin kendinizi ve özel hissedin.
“Derin duygular da büyük yapıtlar gibi; Bilinçli olarak söylendiklerinde daha fazla anlam taşır her zaman“.Albert CAMUS
Psikolog ve Aile Danışmanı
Mesut KARTAL
Duygu nedir?
Duygu yaşama dair verdiğimiz içsel ve dışsal tepkilerdir. Belkide var olduğumuzu göstermek için istemli\istemsiz uyarıcılarımızdır. Bedenin can bulduğunu gösteren uyarıcılardır.
Peki bu duygular nelerdir?
Öfke, Üzüntü, Korku, Sevgi, Zevk, Şaşkınlık, Utanma, İğrenme ve daha fazlası…
Duygularımız her nekadar bizi ortak yönde buluştursa da ayrıştırdığı hatta zıt kutuplar haline getirdiği durumları da gözardı edemeyiz. Her birey de duyguların ağır basanları farklıdır. Düzeltilebilir olanları davranışsaldır. Düzeltilemeyenleri de karakteristiktir.
Bir hayal edin sizin en ağır basan duygunuz hangisidir?. Keşfettiğiniz duygunuzu değerlendirin. Diğerler duygularınızdan daha az seviye de olmasını mümkün kılabilirmisiniz?. Eğer bunu mümkün kılabiliyorsanız duygularınızı kontrol edebilme yolunda başarılı adım atabilirsiniz.
SEVGİ
Sevginin sübjektif olduğunu ve kişilerin kendince tanımlar yapabileceğini belirtmiş ancak sevginin içinde bazı özelliklerin bulunduğunu söylemiştik. Sağlıklı bir sevgi iletişimi kurabilmek için bunları bilmek gerekir.
Öncelikle sevgi edilgen değil etken bir olaydır. Bir şeye kapılmak değil o şeyin içinde olmak demektir. Sevginin etken özelliği almak değil vermektir. Çünkü güçle dolu olmanın en iyi anlatımıdır vermek. Ve sevgi deposu dolu olan bir kişi güçlüdür ve verebilir.
Sevgi ilgi göstermektir. Sevdiğimiz şeyin yaşaması, gelişmesi için duyduğumuz etkin ilgidir. İlginin olmadığı yerde sevgi olmaz.
İlgi ve bakım sevginin başka bir yönünü sorumluluğu ortaya koyar. Sorumluluk içten gelen bir davranıştır. Açık olsun gizli olsun bir başkasının gereksinimlerine verdiğimiz yanıttır.
Sorumluluk sevginin diğer tamamlayıcılarından saygı ile birlikte değilse çabucak zorbalığa ve kendine bağlamaya dönüşebilir. Saygı korkma çekinme değildir. Bir insanı olduğu gibi görebilmek ve bireyselliğini anımsayabilmektir.
İnsanlar seçim yapan varlıklardır. Sevgi bir seçimdir. Hem seveceğimiz kişileri belirleme açısından hem de sevdiğimiz kişilere göstereceğimiz davranışlar bakımından.
Ve bunların hepsi bilinçli bir şekilde disiplinli bir çabayı gerektirir.
NEDEN SEVERİZ ?
Bu soruyu yaşamamız boyunca zaman zaman kendimize sormuş ve durumumuza uygun cevaplar vermişizdir. Bu cevaplar gelişigüzel seçilmiş cevaplar değildir. Anne-babamızdan öğrendiğimiz, süreç içinde algılamalarımızla şekillendirip meydana getirdiğimiz sevgi anlayışımıza dayanan cevaplardır.
Biz bu sorunun cevabını psiko-sosyal açıdan ele almak istiyoruz.
İnsan sosyal bir varlıktır ve diğer insanlardan izolasyonu onun ruhunu mahveder. Yalnızlık bir insana verilebilecek en zalimce cezadır. Yalnızlık duygusunun bilinçte belirmesi kişide huzursuzluk yaratır. “Yalnız olmam, her şeyden kopmam ve insanca duygularımı kullanamam demektir” Bu huzursuzluktan kurtulmanın en etkili yolu da bir başkası ile sevgiyle kaynaşmaktır. Sevme davranışımızın altında yatan asıl sebep budur.
AŞIK OLMAK
“Bir gün bir arkadaşınız büyük bir coşkuyla yanınıza gelir ve: - Hayatımda şu an olduğum kadar hiç mutlu olmamıştım. Biriyle tanıştım çok kısa bir süre olmasına birbirimiz için yaratıldığımızı hissediyorum. Hatta onunla evlenmeyi bile düşünüyorum”der. Bu arkadaşınız aşık olmuştur.
Çoğumuz ilişkilerimize aşık olarak başlarız. Fiziksel özellikleri ve kişilik vasıflarıyla bizde aşk alarmı nı başlatan kişiyle karşılaşırız. Bu kişiyi tanıma süreci başlar. Buluşma ayarlarız. Aşkı keşfetmek için iz sürmeye başlarız. İçimizde iç gıcıklayıcı bir duygu belirir. Bu duygu bazen ilk buluşmada kaybolur. Bazen de ilk halinden daha güçlü olur. Sonun da bizi gerçek bir şey olduğuna ikna eden noktaya ulaşır. İlişkimizi uzun bir birliktelik hatta evlilik noktasına getirebileceğimiz düşüncesine kapılırız.
Zirvedeki aşık olma deneyimi coşkuludur. Gözümüz sevdiğimizden başkasını görmez. Onu düşünerek uyur uyandığımızda ilk o aklımıza gelir. İşimizi aksatırız. Gelecekle ilgili planlar yaparız.
Aşık olan kişi sevdiği insanın mükemmel olduğu illüzyonuna kapılır. Kusurlarını görmez çevresindeki kişilerin olumsuz eleştirilerini kabul etmez.
Aşıkken ilişkimiz boyunca birbirimizi hep mutlu edeceğimizi düşünür. Arada kişisel farklar olsa bile bunu tartıştığımızda birinin daima alttan alacağına emin oluruz.
Bu anda içinde bulunduğumuz duyguların bir ömür boyu süreceğini düşünürüz. Başka çiftlere bakarız onlar kavga edebilirler ama biz yapmayacağız çünkü onlar gerçek aşkı yakalayamadılar ama biz yakaladık diye fikir yürütürüz.
Fakat aşık olma yaşantısı ebedi değildir. Yapılan bir araştırmada romantik bir tutkunun ortalama yaşam süresi iki yıldır.
Bu süreç sonrasında gözlerimiz açılır ve kişiyi olduğu gibi görürüz. Bazı kişilik özellikleri ve davranışları bizi rahatsız etmeye başlar. Yemek yemesini beğenmeyiz, horlamasını çekemeyiz, dağınıklığı biz rahatsız eder. ( bu örnekler çoğalabilir.)
Peki aşık olma mucizesine ne oldu? İllüzyondu. Sorun hatalı bilgideydi.
Aşık olma saplantısının uzun süreceği fikri yanlıştı
Sevdiğimiz kişinin mükemmel olduğu,
Aşık olma durumunun yarattığı ilişkimizin çok yakın ve yoğun bir ilişki olduğu illüzyonu,
Birbirimize ait olduğumuzu hissedip bütün sorunları yenebileceğimiz fikri Ben merkezciliğimizi unutup birbirimize karşı fedakarca davranacağımız hissi vs
Düşündüklerimiz ve hissettiklerimiz samimidir ama gerçekçi değildir. İnsanlar doğaları itibariyle ben merkezcidir ve dünya kendi etrafımızda döner hiçbirimiz bütünüyle fedakar değilizdir. Aşk bizi bu yanılgıya düşürür.
Aşık olma yaşantısı doğal akışını doldurduktan sonra gerçek dünyaya döner ve kendi isteklerimizi öne sürmeye başlarız
Artık iki bireyizdir. Zihinlerimiz kaynaşmamıştır. Sadece kısa bir süre için duygularımız birbirine katılmıştır.
DUYGUSAL YOĞUNLUK
Duyguların bütününün mantığın çerçevesini kırıp hür yaşaması yani benliğinizin kotrolü dışında yaşamasıdır. Peki bu bize ‘kalbin beyinden farklı hareket etmesi’ sözünü anımsatmıyor mu?. Kimileri bu yolda kalbi seçerken, kimiler aklı yani mantığı seçmek istedi. Doğru olanı ne duygularımız ne de mantığımızın birbirinden ayrı hareket etmesiydi. Duygularımızın mantığımız ile yaptığı işbirlik sonucu sağlıklı ilişkinin yaşanmasına neden olduğunu görebildiğinizi biliyorum. Ama kimse bu yolu seçmek istemedi. Bu yüzden hüzünler, ayrılıklar, öfkeler, suçluluklar, yalnızlıklar yaşandı.
NASIL SAĞLIKLI İLİŞKİLER KURABİLİRİZ?
Elimizde duygularımızın her biri dursun. Yeni bir ilişkiye adım atmaktayız. Yoğun duygular yaşayan bir birey olarak partnerimize nasıl adım atmalıyız?. Daha önceki ilişkilerinizden tecrübeli de olsanız hata tekrarlanabilecektir. Hatta bazı duygularımız yaralıdır. Yeniden duygusal yaralanmaya meyilliyizdir. Duygularımızı hızlı ve en içten yaşayanlardan olmak bizi anlaşılır kılmayabilir. Sağlıklı adım atabilmemiz için yapabileceğimiz partnerimizi ve partnerimizin duygularını tam anlamıyla kavrayamadan azar azar duygularımızı sunmaktır. Sizi daha anlaşılır ve içten yaşayabilmelerini sağlayabilmenizin en sağlıklı adımlarından biri bu olacaktır. Kendinizi kaptırmamaya bakın. Özel hissettirin kendinizi ve özel hissedin.
“Derin duygular da büyük yapıtlar gibi; Bilinçli olarak söylendiklerinde daha fazla anlam taşır her zaman“.Albert CAMUS
Psikolog ve Aile Danışmanı
Mesut KARTAL
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Duygusal Yoğunluk" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Mesut KARTAL'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Mesut KARTAL'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
8 Beğeni
Yazan Uzman
|
Makale Kütüphanemizden | ||||
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.