2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Kaygı ve Sosyal Kaygı
MAKALE #19989 © Yazan Uzm.Psk.İ.Nil BİREYŞOĞLU ÖZEN | Yayın Kasım 2018 | 3,828 Okuyucu
‘İnsan nedir?’ sorusu karşısında akıllara ilk gelen cevap muhtemelen insanın sosyal bir varlık olduğudur. İnsanın sosyal varlığını oluşturabilmesi için çevresindekilerle etkileşim halinde olması beklenir. Bu etkileşimi başlatmak bazı bireyler için kolay, sıradan bir durumken bazıları için ise içinden çıkılamayacak, zor, karmaşık bir hal alabilmekte, başkalarıyla iletişime geçmek kaygı verici bir durum haline gelebilmektedir. Sonuçta böyle bir durum akıllara sosyal kaygı kavramını getirebilmektedir. Öncelikle kaygıyı tanımlamak gerekirse Berk (2015) kaygının evrensel bir duygu olduğunu ve aynı zamanda insan olmanın da bir işareti olduğunu belirtmiştir. Yani kaygı, nedeni bilinmeyen bir sebepten ötürü hissedilen belirsiz korku, endişe ve sıkıntı ile kendini göstermektedir. Kaygılı kişi kötü bir şey olacağını ve bunu engelleyemeyeceğini düşünmektedir (Anthony ve Swinson, 2000).

Berk (2015) benzer şekilde kaygılı kişinin temel düşüncesinin kendi gücüne yönelmiş bir tehlike olduğunu ve çevresindeki her uyaranı bu düşünce temelinde yorumladığını, sürekli bu uyaranlara karşı tetikte ve korku içinde olduğunu ifade etmiştir. Kaygı, literatürde korku, fobi kavramlarıyla yer değiştirerek kullanılsa da birbirinden farklı kavramlardır. Korku şimdiye geleceğe yönelik gerçek, aynı zamanda potansiyel bir tehlikenin kabulü ve bilişsel bir sürecin ürünüdür. Fobi ise ortada tehlikeli bir durum söz konusu olmadığı halde genellikle akıldışı bir korku olarak ortaya çıkar. Kaygı ise hoşlanılmayan, duruma özel olan ve fizyolojik bağlantıları bulunan bir duygudur (Beck, 2015).

Bununla birlikte kaygı şemsiyesi altında birden fazla kaygı çeşidi yer alabilirken bunlardan biri de sosyal kaygıdır.

Sosyal kaygı, kızarma, mide bulantısı, terleme ve titreme gibi fiziksel belirtileri, endişe ve olumsuz benlik değerlendirmesi gibi bilişsel belirtileri ve davranışsal kaçınma örüntüsünü içerir (Savcı, 2017, Gallagher, Prinstein, Simon ve Spirito, 2014).

Sosyal kaygı belirtileri çocukluk ve ergenlik döneminde sık görülür. Bununla birlikte, bu belirtiler sosyal, duygusal ve akademik fonksiyonlarda önemli bir bozulma olmasıyla ile ilişkilidir ve sosyal fobinin öngörüsüdür. Sosyal kaygının etyolojik faktörlerini belirlemeye yönelik araştırmalar oldukça önemlidir. Genetik faktörler, davranışsal inhibisyon, ebeveyn-çocuk bağlanma, ebeveynlik stilleri, akran ilişkileri, sosyal beceri eksiklikleri ve travmatik deneyimler gibi çocuk sosyal kaygısı için birçok etyolojik faktör tanımlanmıştır (Festa ve Ginsburg, 2011).

Sosyal kaygılı kişilerin ebeveynlerinin aşırı koruyucu, ilgisiz, çocuklarını utandırma eğiliminde ve reddedici oldukları yapılan araştırmalar ile saptanmıştır (Erkan, Güçray ve Çam, 2002). Ebeveynin aşırı korumacı olması, gençlerde sosyal kaygı düzeylerinde artış ile bağlantılı bir ebeveynlik tutumunu göstermektedir. Ebeveyn kontrolü sosyal beceriler de dâhil olmak üzere birçok durum ve olay için etkileyicidir. Düşük sosyal yeterlilik; daha yüksek sosyal kaygı ve kaçınma ile sonuçlanabilir (Festa ve Ginsburg, 2011). Ayrıca ebeveynler arasındaki çatışma ve uzaklık, ergenlerin toplumdaki yetişkinlerle ilişkilerinin öngörülmesine yardımcı olur (Mehtalia ve Vankar, 2004).

Daha önce yapılan çalışmalar depresif bozukluklar, madde kullanım bozuklukları ve diğer kaygı bozuklukları sosyal kaygı ile birlikte görüldüğünü ortaya çıkarmıştır. Bir araştırma sonucunda sosyal fobi hastalarının % 35'inde geriye dönük olarak major depresyon tespit edilmiştir(Mehtalia ve Vankar, 2004).

Sosyal kaygı, ergenlik döneminde oldukça yaygın bir biçimde görülebilmektedir. Akademik başarıyı, sosyal etkileşimi azaltmakta, düşük benlik saygısına yol açmakta ve sosyal becerilerin öğrenilmesi konusunda sorunlar yaratmakta, bireyin işlevselliğini, aile ve arkadaşlık ilişkilerini önemli ölçüde etkilemektedir (Öpoz, 2017, Zorbaz, 2013).

DSM V Tanı Ölçütleri’ne göre kaygı bozukluklarından biri olan sosyal fobi; sosyal durumlarda utanmaktan, aşağılanmaktan, yanlış bir şey yapmaktan ve diğerleri tarafından olumsuz değerlendirilmekten aşırı derecede korkma ve bu sosyal durumlardan geri çekilme halidir. Sosyal kaygı, bireyin etkileşimde bulunduğu insanlar üzerinde belli bir izlenim bırakmak istediğinde fakat bırakmak istediği izlenimi oluşturmada kendinden emin olamadığında ortaya çıkmaktadır (Schlenker ve Leary, 1982).

Aslında sosyal kaygı sosyalleşmeye yönelik güçlükler yaşama ve bunlarla baş edebilmeye yönelik yetersizlik algısıdır (Hardin, 2001). Bunun sonucunda ortaya çıkan ve sosyal kaygının belirgin bir özelliği olan sosyal ortamlardan uzak durma yani kaçınma; bireylerin diğerleri tarafından reddedileceklerini, kabul görmeyeceklerini düşündüklerinden dolayı oluşmaktadır (Teachman ve Allen, 2007).

Sosyal kaygı sadece sosyal etkileşimlerde dikkatin kişinin üzerinde toplanmasına, olumsuz değerlendirilmesine yönelik abartılmış korku olmamakla birlikte, aynı zamanda değerlendirilme olasılığının varlığı durumunda da kendini gösterebilmektedir. Hayali ve reel durumlarda başkaları tarafından değerlendirilme veya bu ihtimalin olma kaygısı, sosyal kaygıyı öbür anksiyete türlerinden ayırır. (Kashdan, Wolkmann, Breen ve Han, 2006).

Sosyal kaygı, insanların eleştirel yani negatif değerlendirmelerde bulunan kişiler olarak algılanmasına yol açmaktadır. Yani bu durumda başkalarının olumlu değerlendirmelerini elde edebilmek önemli bir hal almaktadır. Benzer şekilde Rapee ve Heimberg (1997) sosyal kaygılı kişilerin toplumsal etkileşimlerde başkalarının beklentilerini karşılayamayarak olumsuz değerlendirileceklerine inandıklarını belirtmişlerdir.

Rapee ve Heimberg (1997)’e göre toplumsal bir durumda diğerleri tarafından görülen dış görünüşün ve davranışın zihinsel temsilini oluşturan kişi aynı anda dikkatini hem içsel hem de dışsal çevreden algılanan herhangi bir tehdide odaklamaktadır. Bu tehditlere ilişkin bilgiler bireyin daha önceki deneyimlerinden, içsel ipuçları olan fiziksel belirtileri ve dışsal ipuçları olan diğerlerinin geri bildirimlerinden beslenmektedir. Yani bu bilgiler kişinin genelde duruma özgü, potansiyel olarak olumsuz olan kendi imajının belirgin özelliklerine ve kaş çatma gibi sıkıntı işaretleri olan olumsuz değerlendirme göstergelerinden elde edilmektedir. Tüm bu ipuçları kişi için diğerlerinin performans standartlarının tahminine yol açmakta ve sonuçta birey bu performans standartlarını karşılayamayacağını düşündüğünde toplumsal durumlardan geri çekilmekte ve kaygı yaşamaktadır.

Bu toplumsal durumları açıklamak gerekirse Holt, Heimberg ve Hope (1992) sosyal kaygının gözlemlendiği durumları dört başlık altında toplamıştır. Bunlardan birincisi resmi konuşmaları ve etkileşimleri (seminer vermek, sahnede performans sergilemek, gruba rapor sunmak vb.) içerir. İkinci sosyal kaygı oluşturan durum ise resmi olmayan konuşma ve etkileşimlerdir. Örneğin bir arkadaş davetine katılmak, birisine teklifte bulunmak, sohbet başlatmak ve sürdürmek gibi. Üçüncü durum anlaşmazlıkları ifade edebilme, ısrarla sunulan bir teklife hayır diyebilme gibi kendine güvenli davranışları gerektiren etkileşimlerdir. Son olarak başkalarının yanında yemek yeme, yazı yazma, telefonla konuşma gibi bir iş yaparken diğerleri tarafından izlenilme durumunda sosyal kaygı ortaya çıkmaktadır. Bu dört farklı başlık dikkate alındığında hepsinin ortak noktası diğer insanların dikkatinin kişinin üzerinde toplanmasıdır. Özetle sosyal kaygılı kişi başkalarının üzerinde bırakmak istediği izlenimden şüpheye düştüğünde diğerlerinin onu eleştireceğini, aşağılayacağını düşünmekte, yetersizlik hissetmekte ve hayal kırıklığına uğramaktadır.

Sosyal kaygı, çevresi tarafından kabul edilme isteği yüksek olan kişilerde daha yoğun bir şekilde yaşanmaktadır (Leary ve Kowalski, 1995).

Sosyal kaygı, ilk kez DSM-III (1980) ile birlikte psikopatoloji sınıfında yerini alır iken DSM-III-R’ de (1987) “başkalarınca değerlendirileceği bir ya da daha fazla durumdan sürekli ve mantık dışı korku duyma; utanacağı ya da küçük düşeceği biçimde davranacağından veya bir şey yapacağından korkma” olarak tanımlanmıştır.

DSM V(2014)’te ise kaygı bozukluğu sınıflandırması altında Toplumsal Kaygı Bozukluğu (Sosyal Fobi) adı ile yer almaktadır. DSM V (2014)’e göre bir kişiye sosyal kaygı tanısı koyabilmek için bireyin diğerleri tarafından değerlendirilebilecek olduğu bir ya da birden çok toplumsal durumda belirgin bir korku ya da kaygı duyması, küçük düşeceği, utanç duyacağı bir biçimde; başkalarınca dışlanacağı ya da başkalarının kırılmasına yol açacağı bir biçimde davranmaktan ya da kaygı duyduğuna ilişkin belirtiler göstermekten korkması gerektiği belirtilir.Çocuklarda ise tanı koyabilmek için kaygının, sadece yetişkinlerle olan etkileşimleri sırasında değil, yaşıtlarının olduğu ortamlarda da ortaya çıkması gerekmektedir. Bununla birlikte sosyal kaygıda bireyin toplumsal durumlardan neredeyse her zaman, korku ya da kaygı duyması, bu durumlardan kaçınmaya çalışması ya da maruz kaldığında yoğun bir korku ya da kaygı ile duruma katlanması söz konusudur. Sosyal kaygılı kişilerde korku, kaygı ya da kaçınma sürekli bir durum olmakla birlikte altı ay ya da daha uzun sürmektedir. Bu kişilerde korku, kaygı ya da kaçınma, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya veya toplumsal, mesleki ya da önemli diğer alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olmaktadır. Sosyal kaygıda korku, kaygı ya da kaçınma, bir maddenin kötüye kullanımından veya başka bir sağlık durumunun fizyolojiyle ilgili etkilerinden kaynaklanmaz. Sosyal kaygıyı genelleştirilmiş veya sınırlandırılmış olarak alt türlere ayırmak mümkündür. Kişilerin sosyal kaygı yaşadıkları durumların niceliğine göre bu sınıflandırma yapılabilmektedir. Eğer birey toplulukta konuşma, yemek yeme veya umumi tuvaletleri kullanma gibi belirli durumların birinden korkar ve kaçınır ise sınırlandırılmış özgül tip sosyal kaygıya, fakat birçok sosyal durumdan korkar ve kaçınır ise genelleştirilmiş yani yaygın tip sosyal kaygıya sahip olduğu ifade edilebilir. Furnak, Tiltfors ve Statin ( 2000), yaygın tipteki sosyal kaygıda beceri kaybı, denk tanı, mukavemet ve ailesel özelliklerin daha çok görülmesine rağmen özgül tipte fonksiyonelliğin daha fazla olduğunu ifade etmişlerdir.

Bununla birlikte alt tipler arasında niceliksel olarak bir fark olsa da temelde doğaları birbirine benzerdir. Her iki tipte de ortak nokta insanlar önünde konuşmaktan korkmadır (Rapee ve Spence, 2004).

Bal(2010)’a göre fonksiyonellikte azalmaya sebep olan davranışsal, ruhsal ve bedensel emarelerle kendini gösteren bir anksiyete bozukluğu olan sosyal kaygıya içtimai hallerde küçük düşme korkusu sebep olmaktadır (Bal, 2010).

Sosyal kaygılı kişi kendisinde meydana gelen belirtilerin o an içinde bulunduğu sosyal durumdan kaynaklandığını bilir(Burger, 2006).

Kişilerde fiziksel olarak kalp çarpıntısı, terleme, titreme, kızarma, sık idrara çıkma, ağız kuruluğu, mide rahatsızlıkları görülebilmektedir (Bal, 2010; Sungur, 2000).

Bilişsel olarak sosyal kaygılı bireyler geçmiş deneyimlerine dayanarak sosyal durumların tehlikeli olduğuna ilişkin olumsuz bir inanç geliştirirler. Kişiler sosyal durumlarda uygunsuz ve kabul görmeyecek biçimde davranacaklarını, kendilerini kontrol edemeyeceklerini, küçük düşeceklerini, kızaracaklarını, herkesin onlara bakacağını ve bütün bunların statülerine zarar vereceğini, reddedileceklerini düşünürler. Bu düşünceler yaşanan kaygının artmasına neden olabilmektedir. Aynı zamanda sosyal kaygılı bireyler toplum içinde kendilerini güvende hissetmedikleri için dış görünüşlerine aşırı önem vermekte, göz kontağından kaçınarak az konuşmayı ve dikkat çekmeyecek bir yerde oturmayı tercih etmektedirler (Clark ve Wells, 1995).

Sosyal kaygısı yüksek olan bireylerin diğerlerinden daha fazla münzevi, singin, kendine güveni ile benlik saygısı az ve incinme oranlarının ise fazla olduğu yapılan araştırmalarla saptanmıştır (Erözkan, 2004; Iancu, Bodner ve Ben-Zion, 2015).

Liebowitz, Gorman, Fyer ve Klein(1985) sosyal kaygının çoğu insanda görülebileceğini fakat deneyimle birlikte ortam ya da duruma alışılabileceğini ve böylece kaygının azalabileceğini belirtirken, sosyal kaygının patolojik görünümünde duruma alışma ve kaygının azalmasının mümkün olamayacağını ifade etmişlerdir.

Sosyal kaygı bozukluğu yaşayan bireyler yoğun kaygı yaşamakta ve bu kaygıdan kurtulmak için başvurdukları kaçınma davranışı onların günlük yaşamlarında ciddi işlevsizliğe yol açmaktadır (Albano, Chorpita ve Barlow, 2003).
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Kaygı ve Sosyal Kaygı" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.İ.Nil BİREYŞOĞLU ÖZEN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.İ.Nil BİREYŞOĞLU ÖZEN'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
İ.Nil BİREYŞOĞLU ÖZEN Fotoğraf
Uzm.Psk.İ.Nil BİREYŞOĞLU ÖZEN
Hatay (Online hizmet de veriyor)
Uzman Klinik Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi11 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.İ.Nil BİREYŞOĞLU ÖZEN'in Makaleleri
► Sosyal Kaygı Psk.Filiz KOÇAK
► Sosyal Kaygı Psk.İ.Nil BİREYŞOĞLU ÖZEN
► Sosyal Kaygı Dr.Psk.Fatih SÖNMEZ
► Sosyal Kaygı Bozukluğu PDF Psk.Taşkın KARAMAN
► Sosyal Kaygı Bozukluğu Psk.Cemre ÖZCAN
► Sosyal Kaygı ile Mücadele Psk.Serhat ÖNCÜLER
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Kaygı ve Sosyal Kaygı' başlığıyla benzeşen toplam 18 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Mutluluk Kuramları Kasım 2018
► Mutluluk Kasım 2018
► Sosyal Kaygı Kasım 2018
► Uyku Nisan 2017
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


23:43
Top