2007'den Bugüne 92,309 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Ebeveyn Çocuk İlişkileri
MAKALE #20350 © Yazan Uzm.Psk.Dnş.Altuğ EFEOĞLU | Yayın Şubat 2019 | 2,608 Okuyucu
EBEVEYN ÇOCUK İLİŞKİLERİ

Teoriler ve Yaklaşımlar

Ebeveyn ve çocuk ilişkilerine yönelik çalışmalarında önemli katkıları olan Freud’un psikoseksüel gelişim teorisi, Erikson’un psikososyal gelişim teorisi ve Bandura’nın sosyal öğrenme teorisinden bahsetmek gerekmektedir.
Freud’un psikoseksüel gelişim teorisi, ebeveyn-çocuk ilişkileri alanına önemli katkılar sağlamış teorilerden biridir. Freud’un çocukların nasıl geliştiği ile ilgili teorisinin merkezinde 5 psikoseksüel gelişim evresi vardır. Tablo 1‘de görüldüğü gibi, oral, anal, fallik, gizil ve genital olarak isimlendirilen evrelerin her biri, bireyin seksüel enerjisinin odağını temsil etmektedir.

Tablo 1. Freud’un Psikoseksüel Gelişim Evreleri

Yaş
Psikoseksüel
Evre
Hoşlanılan
duyguların odası
Karakteristik
davranış
istenmeyen
sonuç
(fiksasyon)
Doğum-1.5
yaş
Oral
Ağız, dudaklar
Oral uyarımı arar,
aç olmasa da emer
Alkolizm, sigara
içme,
olgunlaşmamı_
talep eden ki_ilik
1.5-3 yaş
Anal
Rektum
Kakasını
yapmaktan ve
tutmaktan hoşlanır
Oldukça katı
uyumluluk,
zorlayıcı intizam,
cimrilik.
Düşmanlık,
muhalif kişiler
3-6 yaş
Fallik
Cinsel organlar
Cinsel organlarla
oynar. Karşı cinsten
ebeveyne aşık olur
Cinsel
problemler
(empotans,
frijide).
6-11 yaş
Gizil
Gelişim
becerilerinde
üstünlük
Eşcinsellik,
rekabet
edememe
Ergenlik +
Genital
Diğer insanlar
Olgun cinsel
ilişkiler

Freud'a göre, gelişmekte olan çocuk bir basamağı başarılı olarak tamamlayamazsa, o basamağa fikse olur ve ileride bir yetişkin olarak o basamağın özelliklerini taşıyan olgunlaşmamış kişilik özelliklerine sahip olur. Freud, çocukların gelişimlerinin, bu evreler yoluyla sabit ve düzenli bir sıra içinde ilerlerken ebeveynlerin oynadığı önemli rolü vurgulamıştır. Freud’a göre, en erken bebeklik çağlarından itibaren insanlar zevk almaya doğru irrasyonel dürtülerce motive edilirler. Bu dürtüler "yaşam gücü" veya "psişik enerji" denilen ve insan davranışını motive eden "libido"nun bir ifadesidir. Küçük çocuğun içgüdüleri, kaçınılmaz olarak, sosyal taleplerle çatışırlar ve çocuğu, davranışını sosyal olarak kabul edilebilir şekillerde değiştirmeye zorlarlar. Bu devamlı çatışma sonucu, rasyonel davranış yavaş yavaş gelişir. Freud, insanın kişiliğinin 3 çelişen yanından söz etmektedir. Bunlar; id, ego ve süperego’dur. id'de bütün bilinçsiz dürtüler yatmaktadır; kişi bu güçlerden haberdar değildir. Yeni doğmuş bir bebek saf id'dir. Bir bebek yaklaşık 6 aylıkken gelişmeye başlayan ego ise, bireyin gerçekçi başa çıkma davranışına yön verir. Ego, insanın yapmak istedikleri (id) ile yapması veya yapmaması gerekenler (süperego) arasındaki sonsuz çatışmaları uzlaştırmak olan görevinde, hafızayı, mantığı ve yargılamayı kullanır. Süperego vicdandır ve erken çocuklukta, çocuk ebeveynsel değerleri ve standartları geliştirdikçe oluşur. Freud, gelişimin üçüncü veya fallik basamağını özellikle kritik olarak görmüştür. Bu zamanda, ona göre, erkek çocuklar annelerine, kız çocuklar da babalarına aşık olurlar. Erkek çocuk, annesine olan duyguları için mücadelede, babasının kendisine rakip olduğunu ve bu nedenle annesine sahip olamayacağını bilir. Aynı şekilde kız çocuk da annesi yüzünden babasına sahip olamaz. Bu idrak, çocukta Ödip Kompleksi olarak adlandırılan bir psikolojik karmaşaya neden olur. Rakip ebeveynleri devre dışı bırakmadaki güçsüzlük ve ceza korkusu nedeniyle kız ve erkek çocuklar ödipal çelişkilerini, kendi cinsiyetlerinden olan ebeveynle özdeşleşerek çözerler. Erkek çocuklar babalarının, kız çocuklar da annelerinin değerlerini, standartlarını, cinsel yönelimlerini, tavırlarını ve diğer özelliklerini örnek alırlar. Ebeveynsel değerlerle bu özdeşleme süperegoyu yaratır, çocuklar bu özdeşleştikleri standartların dışına çıktıkları zaman utanç veya suçluluk hissedebilirler. Çocuğun bu süreçten anne babası aracılığıyla aktarılan toplumsal değerleri benimseyerek ve arzu ve isteklerini bu taleplerle çakışmayacak şekilde tatmin etmeyi öğrenerek geçmesi beklenir.
Görüldüğü gibi Freud’un teorisinde, çocuğun gelişimi için hem annenin hem de babanın eşsiz olarak önemli olduğu vurgusu vardır. Bununla birlikte annenin önemine yapılan vurgu daha fazladır. Freud’a göre, anne-bebek ilişkisi prototiptir ve ilerideki ilişkilerin temelini oluşturur (Miller, 1983; Hoffman, Paris, Hall ve Schell,1988/ Demir, 2007: 2-4).
Erikson (1982), Freud'un psikanalitik teorisini önemli ölçüde değiştirerek, onu yaşam boyu süren ve duygusal gelişimi tarif eden bir evre teorisine dönüştürmüştür. Tablo 2.’de de görüldüğü gibi, temel güvene karşı güvensizlik, özerkliğe karşı utanma ve şüphe, girişimciliğe karşı suçluluk duygusu, çalışkanlığa karşı aşağılık duygusu, kimlik kazanımına karşı kimlik dağılması, yakınlaşmaya karşı yalnızlık, üretkenliğe karşı kendine yönelik üretim ve ego bütünlüğüne karşı umutsuzluk olmak üzere kutuplaşma üzerine kurulu olan 8 evre tanımlamıştır.

Tablo 2. Erikson’ın Psikososyal Gelişim Evreleri


Evre
A
Psikososyal Krizler
B
Önemli İlişkilerin
Genişlemesi
C
Psikososyal İşlevler
1
Temel güven X güvensizlik
(0-1,5 yaş)
Anne /annenin yerini
tutan kişi
Almak ve
karşılığında vermek
2
Utanma ve Şüphe X özerklik
(1,5-3 ya_)
Ana-baba/ onların
yerini tutan kişiler
Tutmak bırakmak
3
Suçluluk X girişimcilik
(3-6 ya_)
Temel aile
Yapmak,gibi
yapmak (oynamak)
4
Aşağılık duygusu X çalışkanlık
(6-12 ya_)
“Komşuluk”, okul
Birşeyler yapmak,
bir çok şeyi birlikte
yapmak
5
Kimlik dağılması X kimlik
(12-20ya_)
Akran gruplar ve dış
gruplar; liderlik
modelleri
Kendi olma (yada
olmama), kendi
olmayı paylaşma
6
Yalnızlık X yakınlaşma ve
dayanışma (20-40 ya_)
Dostlukta, sekste,
rekabette işbirliğinde ortaklık
Başka birinde
kendini bulmak veya kaybetmek
7
Kendine yönelik üretim X
üretkenlik
(40-60)
Bölünmüşişve
paylaşılan ev
Oldurmak, bakmak
8
Umutsuzluk X Bütünlük
(60+)
“İnsanlık”, “Ben”
Olmak, olmamayla
yüz yüze gelmek


Erikson’un psikososyal teorisinde kişilik, bireyin genişleyen bir sosyal dünyayla birlikte hareket etmeye hazır olmasıyla tayin edilen adımlara göre gelişir. Bu sosyal dünya, annenin belirsiz bir imajıyla başlar ve bir insanlık imajıyla son bulur. Erikson, gelişimi ihtiyaçlarla sosyal talepler arasındaki çatışmaların ilerleyici çözümlerinden ibaret olarak görmüştür. Evrelerin her birinde, çatışmalar, bir sonraki evreye geçmeden önce, en azından kısmen de olsa çözülmelidir.
Özellikle okul öncesi dönemde, ebeveynlerin rolü oldukça önem kazanmaktadır. Her bir evrede çocuk bir yandan giderek genişleyen bir sosyal dünyaya sahip olurken bir yandan da bazı psikososyal işlevleri kazanmaya başlar.
Örneğin birinci evrede, çocuk annenin ona verdiği bakımın niteliklerine göre kendine, anneye ve anne aracılığıyla diğerlerine güvenmeyi ya da güvenmemeyi deneyimleyecektir. Yine anneyle olan ilişkisi sonunda almak ve karşılığında vermek işlevini kazanacaktır.
Çocuk, utanma ve şüpheye karşı özerklik döneminde, fiziksel ve psikolojik olarak daha bağımsız oldukça, kişilik gelişimi için de yeni fırsatlar ortaya çıkar. Bununla beraber, yeni incinmeler yani ebeveynden ayrılma nedeniyle yaşanılan anksiyete, anal kontrolün her zaman mümkün olamayabileceği korkusu ve başarısızlıkla gerçekten karşılaşıldığında, benlik saygısının kaybı gibi durumlar ortaya çıkar. Ebeveynlerin rolü bu aşamada devreye girer ve ebeveynler çocuğun benlik saygısını kaybetmeden bir benlik kontrol duygusu geliştirebileceği destekleyici bir ortam yaratmalıdırlar. Böylece çocuk başarılı bir şekilde özerklik duygusunu geliştirebilir. Ebeveynler bu destek ortamını çocuklarına sağlayamadığında ve çocuklarının özerklik çabalarını desteklemediğinde, çocukta bu dönemin olumsuz unsurları olan şüphe ve utanma duygusunun gelişmesine neden olurlar. Bu evrede çocuğun kazanacağı psikososyal işlev tutmak ve bırakmaktır. Tutmak ve bırakmak, sosyal yaşam içerisinde duygularını, bilgilerini, maddi olanaklarını kimseyle paylaşmamayla, bunları uygun olmayan biçimde vermeye kadar uzanan bir spektrumda uzanan işlevler halinde ifade bulur.
Çocuk, suçluluğa karşı girişimcilik döneminde ise büyük ve güçlü ebeveynleri vasıtasıyla bir kimlik duygusu oluşturur. Onun için çok önemli olan anne ve babası gibi olmak istemektedir. Çocuk, seksüel fantezileri nedeniyle kendini başarılı bir girişimcilikten ezici suçluluğa kadar olan boyutun bir yerinde bulur.
Bu noktada, ebeveynlerin rolü çocuğun girişimciliğini destekleme açısından önemlidir. Erikson, Freud'un gelişmenin temel olarak yaşamın ilk beş yılından sonra tamamlandığı iddiasını kabul etmemektedir. Gelişme yaşam boyu süren bir süreçtir. Ayrıca Erikson, gelişen çocuk veya yetişkini eğitme ve biçimlendirme konusunda kültürün rolünü Freud'dan daha fazla vurgulamaktadır. Bu iyimser bakış açısıyla Erikson, çocukların eğitiminde her evre için eksik bırakılan görevlerin telafisi için fırsatların olduğunu ileri sürmüştür (Miller, 1983; Martin ve Colbert, 1997/ Demir, 2007: 5-7).
İlk sosyal öğrenme teorisyenlerinden olan Miller ve Dollard, 1940 ve 1950’lerde çocuğun ebeveynini taklit etmesi üzerinde yoğunlaşmışlar ve ebeveynlerden alınan bakım ve eğitimin çocuğun taklitleri için motive edici bir güç olduğunu belirtmişlerdir. Ebeveynlerin, çocuklarına verdikleri bakımın, onların sıcaklık ve sevgi ihtiyaçlarını tatmin etmelerinin bir sonucu olarak bizzat kendilerinin pekiştirici bir özellik kazandıklarını ileri sürmüşlerdir. Ayrıca ebeveynlerin kendilerinden daha fazla güç ve kontrole sahip olmaları nedeniyle çocukların, ebeveynlerini taklit ederek onların bu statüsüne sahip olmayı ümit ettiklerini belirtmişlerdir (Miller, 1983/ Demir, 2007: 8-9).
Daha sonraları Bandura ve Walters, 1960’larda, çocukların sadece bir modeli gözlemek suretiyle de yeni tepkiler öğrenebileceklerini vurgulamışlardır. Bu araştırmacılar, modelin bir davranıştan dolayı ödüllendirildiğini gözleyen bir çocuğun, sanki kendisi ödüllendirilmiş gibi modeli taklit edeceğini belirtmişlerdir. Bu sonuçlar sosyal öğrenme teorisyenlerinin taklit sürecinden giderek uzaklaşmasına ve gözlemsel öğrenme sürecine daha fazla odaklanmalarına yol açmıştır. Bandura, dünya hakkında bilgi edinmek için kullandığımız bütün süreçleri kapsayan bilir terimleri içerisinde, insan öğrenmesi ve motivasyonunun pek çok yönünden tekrar bahsetmiştir. Bandura'ya göre, bilişsel süreçler (algılama, öğrenme, hafıza ve düşünme) çocuklar ve yetişkinlerin ilgilendikleri, gördükleri ve duydukları hakkında nasıl düşündükleri veya tarif ettikleri ve onu kendi kendilerine tekrar edip etmeyecekleri ve hafızaya yerleştirip yerleştirmeyeceklerini düzenlemede önemli ve merkezi bir rol oynarlar. Kısa yaşanmış günlük deneyimler kalıcı etkiler bırakabilir zira, hafızada sembolik bir şekilde yer edinirler. Çağdaş sosyal öğrenme teorisinde, bir modelden öğrenme sadece bir taklit meselesi değildir. Çocuklar ve yetişkinler başkalarını gözledikçe, daha sonra kendi hareketlerine yön verecek olan olası davranışlar hakkında kavramlar oluştururlar. Hareketlerini ve sonuçlarını gözledikçe, kavramlarını değiştirebilirler ve farklı şekillerde davranırlar (Miller, 1983/ Demir, 2007: 9).

Bandura "Öz-yeterlik" (self efficacy) kavramından söz etmiş ve öz yeterliği, kişinin belirli bir durumdaki kendi yeterliliğini değerlendirmesi olarak tanımlamıştır. Bandura’ya göre, kişiler, kendilerini aştığına inandıkları aktivitelerden kaçma ve yapabileceklerini arama eğilimindedir. Bu değerlendirmeler, bir aktivitede yer alıp almayacaklarını, onun için ne kadar çaba harcayacaklarını etkiler. Belirgin bir durumda öz yeterliği tayin eden değerlendirmelerin dört çeşit bilgiye dayandığını söylemiştir. Bunlar kişinin,

1. geçmişteki başarı veya başarısızlıkları
2. benzer durumlarda başkalarını gözlemiş olması
3. başarılı olacağı konusunda başkalarının telkinleri
4. o andaki fizyolojik durumudur.

Bandura’nın teorisinde ebeveynlerin çocuğun yetişmesi üzerindeki rolü gerek çocuğa karşı davranışlarıyla gerekse bizzat kendisinin model oluşturmasıyla ve çocuğun öz yeterliliğini geliştirmesindeki rolü nedeniyle oldukça etkili gözükmektedir (Miller, 1983; Holden, 1997/ Demir,2007: 9-10).

Ebeveyn Tutumları

Aile bireyin kişiliği oluşumunda ve toplumlaşmasında etkin bir faktör olarak toplumun sosyokültürel özelliklerini bireye aktarmaktadır. Böylece aile, birey davranışlarını düzenleyici bir sosyal ortam özelliğini kazanmaktadır. Bireysel yaşamda insanlar, kişisel sorunlarıyla ilgili kararlarını bile kendileri kolayca alamamakta güvendikleri ve inandıkları kişilerin görüşlerini alma gereği duymaktadırlar. Bu bağlamda kişiler kararlarını etkileyen kişiler olarak öncelikle aile bireyleri düşünülebilir. (Çerik, 2002)
Ana-babanın tutumları çocuk için rol modeli oluşturmakta ve bu durum çocuğun yaşamında önemli rol oynamaktadır. Çocuk, yetişme çağında ana-babasıyla özdeşim kurarak, kişiliğinin ve karakterinin temellerini oluşturmaya başlar. Ana-baba tutumlarıyla özdeşim kuran çocuk, ebeveynleri ile benzer tutumları sergilemeye başlar ve bu durum yaşamının tümünü etkiler. Ana-babaların çocuklarına karşı gösterdikleri sağlıklı tutum, çocuğun da kendisiyle barışık bir birey haline gelmesinde en önemli etkenlerden biri olarak sayılabilir. Aksi durum ise kendisiyle bile barışık olmayan ve tolumun başına problem olan bireylerin toplumdaki sayısının artması sonucunu doğurur. (Yavuzer, 1997).
Ebeveyn Tutumlarını dört grubu ayırırsak bunlar; Demokratik, Otoriter, İzin Verici ve Aşırı Koruyucu olarak karşımıza çıkar. Bu boyutları özetler isek.
Demokratik
Bu tür ana baba tutumlarında çocuğa karşı ebeveyn tarafından içten ve derin bir sevgi duyulur. Çocuğa karşı olumlu rol modeli oluşturan bu tür ana babalar çocuklarına sorunlarının çözümü konusunda rehberlik yaparlar. Çocuğun ilgi ve gereksinimlerine her zaman saygı gösterilir. Aile bireyi olarak çocuğun da fikri önemlidir. Ana babalar çocuğun yaşına göre bazı kararlarını kendisinin almasını sağlarlar. En sağlıklı ana baba tutumu da bu esnek yapılı ana baba tutumudur. Bu tutumu kayıtsız ve şartsız gösteren ana babaların çocukları olumlu kişilik özelliklerine sahip olurlar (Yavuzer, 1997).
Demokratik tutumun çocuklarda, gelişmiş güven duygusu, bağımsızlık, fikirlerini serbestçe söyleyebilme, girişimcilik, sorumluluk alabilme, olgunluk, arkadaş canlısı olma, yüksek okul başarısı, sosyal yönden uyumluluk, kendini geliştirme ve yaratıcı fikirler üretebilme gibi olumlu sonuçlara yol açtığı belirlenmiştir (Kuzgun, 1991; Baumrind, 1966, 1971b, 1972; Yılmaz 1999/ Demir, 2007: 21).
Otoriter
Çocuğu kendi ideallerine göre yetiştirme arzu ve isteğinde olan ana baba bu sonucu elde edebilmek adına çoğunlukla çocuğuna katı, otoriter bir tutum içerisinde davranır. Bu tür ailelerin sonuca ulaşmadaki en büyük kozu onların sık sık cezaya başvurmalarıdır. Çocuğa sağlanan haklar en aza indirgenmiş bir durumdadır. (Yavuzer, 1997)
Otoriter tutumla yetiştirilen çocuklarda gözlenen sonuçlar ise, duygu ve düşüncelerini kolay ifade edememe, güvensizlik, kaygılı olma, içe kapanıklık, otoritenin olduğu durumlarda sinme, kurallara uyma ama otoritenin olmadığı durumlarda kurallara aykırı davranma olarak sayılabilir. Bu çocuklar ayrıca, kendilerinden güçlü kişilere karşı itaat davranışı gösterirken, kendinden güçsüzlere karşı saldırgan davranışlar sergilemektedirler (Kuzgun, 1991; Baumrind, 1966, 1971b, 1972; Yılmaz 1999/ Demir, 2007: 21).

İzin Verici
Bu tür ana babalar çocuğu aşırı serbest bırakarak onun denetimsiz ortamda başına buyruk yetişmesine zemin hazırlarlar. Ana babanın isteklerinden çok çocuğun istekleri ön plandadır. Bu duruma, ailede çocuğun tek çocuk olması durumunda daha sık rastlanır. Çocuk adeta ailedeki tek inisiyatif sahibi kişi konumundadır. Çocuğun böylesine bir ortamda yetiştiriliyor olması onu doyumsuz bir birey haline getirecektir. Çocuk böyle bir karakter yapısıyla anti sosyal bir kişilik özelliği sergileyecek ve bencil, sorumsuz, çabuk kızan ve darılan, sabırsız, gururlu, kibirli, kendini beğenen şımarık, her dediğinin anında olmasını isteyen davranış özellikleri gösterebilirler. Bu tür çocuklar sosyal ortama uyum sağlamakta güçlük çekerler. Gerçeklerle karşılaştıklarında ve her dediğinin olmadığını görünce hayal kırıklığına uğrayarak kendi iç kabuğuna çekilirler (Yavuzer, 1997).
Bu şekilde yetişen çocuklar, dürtü kontrolü zayıf, düşük akademik başarıya sahip, kendini hoş gören çocuklar olarak görülür (Kuzgun, 1991; Baumrind, 1966, 1971b, 1972; Yılmaz 1999/ Demir, 2007: 22).

Aşırı Koruyucu
Bu tür ana babalar, el bebek gül bebek büyüttükleri çocuklarını aşırı bir kontrol ortamı içerisinde büyütürler. Anne baba adeta çocukların üzerlerine titrerler. Ana baba tarafından oluşturulmuş yapay bir akvaryumda yetişen çocuklar çevreye ve hayata uyum sağlamakta sürekli güçlük yaşarlar. Diğer insanlara karşı güvensiz bir tutum içerisinde yaklaşırlar. Böyle bir ortamda büyüyen çocuklar aileden uzak yaşayamazlar, çoğunlukla mutsuz olurlar, kendilerini önemli işleri yapacak güçten de yoksun görürler. Yenilgiyi baştan kabul etmiş bir halleri vardır. Öğrenilmiş çaresizlik durumu onların en belirgin vasıfları haline gelmiştir (Yavuzer, 1997).
Bu tutumla yetiştirilen çocuklar, girişimcilikten ve kendine güvenden yoksun, korkak, çekingen, daima bir başkasının desteğini arayan, sosyal ilişkilerde pasif ve yaşıtlarına göre belirli beceriler yönünden yavaş gelişen çocuklardır. Olgunlaşmamış çocuklar olarak görülürler. Hem kendisiyle hem de etrafındaki dünyayla ilgili çok az içgörüye sahiptir (Kuzgun, 1991; Yavuzer, 1994)

Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Ebeveyn Çocuk İlişkileri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Dnş.Altuğ EFEOĞLU'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Dnş.Altuğ EFEOĞLU'nun izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Altuğ EFEOĞLU Fotoğraf
Uzm.Psk.Dnş.Altuğ EFEOĞLU
Bursa (Online hizmet de veriyor)
Uzman Psikolojik Danışman
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi1 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Dnş.Altuğ EFEOĞLU'nun Makaleleri
► Anne-Baba-Çocuk İlişkileri Dr.Psk.Dnş.Ayşe Devrim BURÇAK
► Ebeveyn ve Çocuk İlişkisi Psk.Ecem DOĞANAY PIÇAK
► Ebeveyn ve Çocuk İlişkisi Psk.Ebrar GÜNEL
► Ebeveyn, Karne ve Çocuk Psk.Yetkin KUŞAN
► Otoriter Ebeveyn ve Asi Çocuk Psk.Sevda SERİN
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'Ebeveyn Çocuk İlişkileri' başlığıyla benzeşen toplam 16 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


21:07
Top