2007'den Bugüne 92,307 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,976 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Psikoterapi ve Kültür
MAKALE #21174 © Yazan Psk.Dnş.Abdurahman ÇAVDAR | Yayın Mart 2020 | 2,041 Okuyucu
İnsanla karşılaşmak ve anlattığı hikayeleri dinlemek, büyüleyici bir deneyimdir. Her insanın içinde ne denli büyük bir alem gizlendiğini o hikayeleri dinleyerek öğrenirsiniz. İnsanın insanı pek az dinler hale geldiği bir dünyada, psikoterapi size eşsiz bir karşılaşma imkânı sunar.

Psikoterapi

Psikolojinin ilkelerine dayalı olan , eğitimli bir terapist ve sorunu yada bozukluğu olan danışanın arasında gerçekleşen, soruna çare bulmaya odaklı, düzenlenmiş, karşılıklı ilişki içinde yapılan müdahalelerdir (Wampold,2001).

Psikoterapi, sahici bir ilişki ve gerçek bir karşılaşmaya yaslanabildiği ölçüde işe yarar. Sahici bir karşılaşma ise terapistin donanımıyla ilgilidir. Terapistin donanımı?

Kendi içine bakmayı bilen
Zaaf ve kör noktalarıyla yüzleşebilen
Kendisine dayanak kıldığı kuramın eksikliklerini fark edebilen bir terapist,
daha sahici bir buluşma gerçekleştirebilir.

Hayat, önümüze yepyeni sorunlar koyuyor günümüzde. Çağdaş toplumun yarattığı yalnızlık, yabancılaşma ve rahatlık; insanları kendi mevzilerini korumaya ayarlı, küçük çıkarlarının peşinde koşan, duygusal olarak körleşmiş bir biçimde yaşamaya ve var olmaya sürüklüyor. Mekanik ve maddeci bir dünyada ilk feda edilenler ise kişisel ilişkiler, aile hayatı ve duygusal gelişimimiz olabiliyor. Kendimize daha fazla merhamet ve ötekine daha fazla empati gösterirsek, modern dünyanın ‘başarı koşusu’ndan geri kalır mıyız (Sayar, 2011)?

‘iyi hayat’ dediğimiz şey, çoğu zaman özgül bir sonuç değil; süre giden bir ruhsal yolculuktur.

Psikoterapi özü itibariyle insan insana bir ilişkidir. Pek çok kuramcıya göre iyileştirici unsur ilişkinin ta kendisidir. Terapi sistemleri hayat hakkında değişik görüşler içerir ve bu görüşlerde insan varlığının değişik imkânlarına atıflarda bulunur.

Modern Batılı psikoterapiler de Batılı yerel kültür ve gelenekten neş’et eden, berisinde bir düşünce sistemi barındıran, modernist projeyle birlikte bu düşüncelerin yeni bir kıvam ve şekil aldığı disiplinleridir.

Peki, psikoterapi neyi iyileştirmeye taliptir? Buna verilecek kolay bir cevap, ruhsal sıkıntı ve hastalığı bize adres olarak gösterir. Ancak günümüzde pek çok insan seçim sorunları, kimlik karmaşaları, ahlaki ikilemler veya ilişki zorluklarıyla terapistlere başvurmaktadır. Bir toplumda hangi sıkıntı için yardım gerektiği, o kültürün ürünü olan kuramlar tarafından belirlenir. Sözgelimi Kuzey Amerika’daki teşhis şemaları, önemli bir ilişki içine alma durumu dışında iyilik hislerini sürdüremeyen ve işlev gösteremeyen insanların durumunu, ‘bağımlı kişilik bozukluğu’ olarak kolayca isimlendirirken, ‘bağımsız kişilik bozukluğu’ diye ayrı bir tanı kategorisi getirmemektedir. 300 mil ötedeki bir okula kaydolan Amerikalı genç o toplum içinde normal kabul edilirken, insan ilişkilerindeki yakınlığın yüksek değer ifade ettiği bir toplumda, aileyi terk etmek olarak algılanabilecek böylesi bir kararlılık, tedavi gerektiren bir hastalığa kanıt sayılabilir. Bir kültürün belirlediği ahlaki konumdan bakıldığında patolojik sayılabilen bir davranış, başka birinden bakıldığında ruhsal kuvvetin kanıtı olarak görülebilir(Frank ve Frank, 1991).

Toplumu riyakar bulan ve alternatif değer ve yaşam biçimlerini araştırmak için okulu terk eden bir ergen, bir kişilik bozukluğundan mı yakınmaktadır yoksa övülesi bir bağımsızlık çabası içinde midir? Bu noktada psikoterapinin rolü tam olarak nedir? Bu genç okula dönmeye ikna edilerek toplumsal değer mi pekiştirilecektir, yoksa onun duygusal gelişimini kısıtlayan toplumsal baskılara başkaldırması mı desteklenecektir? Elbette cevap, her olgu ve şart için değişir; fakat bu örnekler bize gösteriyor ki hangi davranışın marazi olduğunu o kültüre sinmiş ortak yargılar belirler. Mesela kendini istismar eden kocasını terk etmekte zorlanan bir kadına ‘kendine zarar veren kişilik’ tanısını verebilir miyiz? Böyle bir durumun hastalık olarak isimlendirilmesi, böylesi kadınları o tür davranmaya iten sosyal kuvvetleri görmezden gelmek anlamına gelecektir (frank ve Frank, 1991).

Psikiyatri, ruhu iyileştirmek anlamına gelir ve başlı başına bu adlandırma bile bir çağrıdır. Ruhu iyileştirme çağrısı, sadece beyin kimyasını değiştiren ilaçlar yazmakla ya da psikoterapiyi sadece bir dizi tekniğe indirgeyen ve kendisini yaslaması gereken insancıl özü ıskalayan indirgemeci yaklaşımlarla cevaplanamayacak bir ihtiyaçtır (Sayar, 2011).

Psikoterapinin görünürdeki hedefi ruhsal sıkıntıyı hafifletmek olsa da alttan alta iyi hayatın nasıl yaşanacağı sorusuna cevap arar. Bu yüzden psikoterapinin amaçları kültürel kişi kavramıyla ilişkilidir. Amrikan akademik Psikolojisi, kendini açıklama, kendini kontrol ve öz etkinlik gibi değerleri olması gereken değerler olarak kabul eder. Bu değerler Amerikan bireyciliği ile de örtüşür. O halde terapötik değişimin amacı bireyleri, duygularını, istek ve ihtiyaçlarını daha fazla açıklamak, onlara her şeyi kontrol altında tuttukları duygusunu vermek, kendi değer ve önemlerine ‘biricik’ insan olarak yeniden inanmalarını sağlamaktır (McLeod,1997). Batılı olmayan kültürler Batılı psikolojilerin bazı temel önermelerini paylaşmıyor olabilirler. Japonya’da mahrem yaşantıyla kamu önünde gösterilen hissiyat arasında çok daha geniş boşluk vardır ve bu doğal sayılır. Kişilerin başkalarına gösterdiği yüz, sadece mahrem dünyasını yansıtmıyor diye alçaltıcı veya sahte bulunmaz. Bu ikisi arasında bir ayrım yapabilmek ruh sağlığı ve olgunluğunun işareti sayılır. Olgun insandan yoğun ve olumsuz duygulardan uzak durması beklenir. Kişi doğal dünyayı tahakküm altına almaya çalışmaz, onu kabullenir. Bağımlılık insanlarla ilişkili olmanın onlara önem vermenin bir alameti sayılır. Kişinin değeri biricikliğinde ve ayrılığında değil daha geniş bir sosyal varlıkla kurduğu rabıtadadır. Her kültürel toplumun kendine özgü bir kişi kavramı ve iyi hayatın ne olduğuna dair bir kavramlaştırması vardır. Kişiliğin her biçiminin arzu edilebilir olduğu da söylenemez. Çoğulcu toplumlarda bazı kişilik anlayışları hayatı oldukça zorlaştırabilir. Bazı durumlarda terapotik bir girişimin ortaya çıkardığı ‘yeni kişi’ kavramı özgürleştirici olurken, başka durumlarda ise ilişkilerin ve kimliklerin istikrarsızlaşmasına yol açabilir. Açık bir diyalog ve tartışma olmaksızın, klinisyenler sadece terapotik girişimlerine gizlenmiş norm ve değerleri körlemesine ihraç ederler(Kirmayer, 2007).

O halde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki modern psikoterapi evrensel bir girişim değildir. Her toplumda ‘yaşama sorunları’ndan mustarip insanlar ve bunları çözmeye yönelik özgül yöntemler vardır. Bugünün modern terapileri Yahudi – Hristiyan şehirli endüstri toplumu insanları için çözüm üretmektedir ve bu bakımdan terapi, Batılı yerel psikolojinin bir parçasıdır. Bugün bilindiği kadarıyla terapinin yürürlüğe hiç konmadığı veya etkisinin çok az olduğu sayısız kültür vardır. Günümüz postmodern kavşağında ana psikoterapi okullarının etkinliği azalmakta, bunu eklektik ve bütünleştirici yaklaşımlar ikame etmektedir. Kendini rasyonel ve araştırmaya dayalı bir disiplin olarak sunmak adına çok zahmet çekmiş olan psikoterapi, son yıllarda değişik disiplinlerden gelen yeni fikirlerle dönüşmekte ve heyecan verici bir gelişme göstermektedir. Feminizm, politik aktivizm, din ve manevi pratikler ve nihayet yerel sağaltım pratiklerinden gelen yeni fikirler, psikoterapi içinde yeni dalgalara yol açmaktadır(McLeod,1997).

Postmodern meydan okumaya cevap verebilecek bir terapinin ‘nesnel’ ya da ‘nötr’ gözlem fikrinden vazgeçmesi gerekecektir. Tek kelimeyle, terapinin uygulandığı öznellikler arası, hatta öznellik içi alanda söylenen her şeyin yorum olduğu yolundaki alçakgönüllü kabulün bütünüyle içinde kalarak çalışmaya hazır mıyız? Hermenötik disiplin yalın bir ifadeyle yorum bilimi olarak anılabilir ve piri, eski Yunanlıların sınır ve yol Tanrısı Hermes’tir (Parry ve Doan, 1994).

Bir yöntem olarak hermenötik, eseri ortaya çıkaran toplumsal/kültürel bağlamın ve yazarın ürünlerinin vücut bulmasını sağlayan, onları anlamlı hale getiren tüm etkenlerin anlaşılmaması durumunda bir yazınsal metnin de anlaşılmayacağını söyleyen Friedrich Schleiermacher’in(1768-1834) çalışmasıyla başlar. İnsan davranışını inceleyen biri de sürekli değişen tarihsel ve kültürel bağlama başvurmalıdır. Görünüşte aynı olan davranış, birbirinden çok farklı anlamlara sahip olabilir; eğer insan davranışının doğasını anlayacaksak bu anlamları belirlemeye ve değerlendirmeye ihtiyaç duyarız. Hermenötik disiplinin çağımızdaki temsilcisi Gadamer, özellikle insan bilimleri başta olmak üzere bilimlerin kendi ideolojilerini gizlediklerini söyler. Bu yaklaşım kulaklarımıza, insanların içinde yaşadıkları dünya tarafından yapılandıklarını ve bu yüzden birbirimizi anlamak için kültürümüzü, dilimizi ve tarihimizi anlamak zorunda olduğumuzu fısıldar (Chessick, 1992).

Yahya Kemal ‘kökü mazide olan ati’ metaforu, zamanın, dönemler arasında bir köprü olduğunu, geçmiş ve bugün arasındaki karşılıklı etkileşim veya döngüsel ilişkiyi en iyi biçimde açıklar. İşte insanı sosyal ve tarihsel bağlamına gömülü olarak gören bu bakış, psikoterapiye de yeni bir bakış sunmaktadır.

Cushman (1995) buna ‘üç kişi psikolojisi’ adı verir. Psikanaliz tek kişi, insanı sosyal bağlamından ayrı düşünmeyen ‘ilişkisel terapiler’ iki kişi psikolojisi iken, üç kişi psikolojisinde üçüncü oyuncu olarak devreye tarih, kültür ve politikanın oluşturduğu sosyal alan girer. Üç kişi psikolojisi bizi, psikoterapiyi tarihsel, kültürel habitatın şekillendirdiği ve ‘moral söylem’i dışarıda bırakmayan bir dizi sosyal uygulama olarak değerlendirir.

Psikoterapistler asla tamamen tarafsız ve nesnel olamazlar, önkabul ve önyargılar hep olacaktır. Danışanların ahlaki görüşleri ile terapistlerinki karşılaşacak, iki veya daha fazla ahlaki görüş arasında bir terapötik konuşma gerçekleşecektir.

Ian Craib (1994) Hayal Kırıklığı adlı eserinde psikoterapiyi bir ‘olma stratejisi’ olarak betimliyor:

‘Eğer elimi ateşe uzatmışsam ve yanmışsam, bunu hemen tekrarlamam; psikoterapi ise bir anlamda, elini ateşe uzat ve orada tut, der. Psikolojik gelişim acıyı, acının dayanabilir olduğunu ve hatta bir şekilde kullanılabileceğini anlamaya başlayana kadar ateşin içinde ‘durmaya’ bağlıdır. Bu belki de başka çağlarda adına sadece yaşam denmiş olan bir süreçtir ve kesinlikle, yapmakla değil olmakla ilgilidir. Psikoterapi,olmayı öğrenme süreci olarak da değerlendirilebilir.’

Olmayı şiar edinen bir psikoterapinin modern psikoterapinin kör noktalarından sıyrılması, gerçeğin tamamını bilmediğinin daha çok farkına varması, kendini daha eleştirel ve bütüncül bir biçimde yeniden inşa etmesi gerekiyor.

Her buluşma gibi terapist ve danışan arasındaki buluşma da hayret duygusunu içinde barındırmalı, sürprizlere ve esnekliğe açık olmayı başarmalıdır. Terapide dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan biri, danışan üzerinde tahakküm kurmamak ve danışanı, terapistin güç arzusunu doyuracak bir nesne olarak görmemektir. ‘Yardım etmek tahakküm etmek anlamına gelmemelidir.’

KAYNAKLAR

Terapi:Kemal Sayar
Kültür ve psikiyatri: Kemal Sayar
Ruh Hastalığını Anlamak: Kemal Sayar
Sana Ruhtan Soruyorlar:kemal Sayar.
Psikoloji Sözlüğü:Selçuk Budak
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Psikoterapi ve Kültür" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Dnş.Abdurahman ÇAVDAR'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Dnş.Abdurahman ÇAVDAR'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Abdurahman ÇAVDAR Fotoğraf
Psk.Dnş.Abdurahman ÇAVDAR
Adana (Online hizmet de veriyor)
Psikoloji Uzmanı - Psikolojik Danışman
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi27 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Dnş.Abdurahman ÇAVDAR'ın Yazıları
► Depresyon ve Kültür Entegrasyonu Psk.Sümeyye ARSLAN
► Popüler Kültür ve Televizyon Psk.Mehmet CEYLAN
► Kültür ve İnsan İletişimine Dair Bir Araştırma Psk.Rümeysa Betül SEYİTHANOĞLU
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,976 uzman makalesi arasında 'Psikoterapi ve Kültür' başlığıyla benzeşen toplam 15 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Düşünce ve Dil Ekim 2019
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


23:54
Top