2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Yeme Sorunları
MAKALE #21180 © Yazan Uzm.Psk.Şule ÜZÜMCÜ | Yayın Mart 2020 | 1,617 Okuyucu
Yemek, ödüllendirici, raharlatıcı ve rahatsız edici olarak nitelendirebilir (Born ve ark., 2011). Birey, kendisini stres ve baskı altında hissettiğinde veya öfkelendiğinde yeme davranışında artma gözlemlenebilir. Çok fazla yemek ve yanlış besin seçimi birey için utanç verici olabilirken, bireyin kendisi ve bedeniyle ilgili hissettiklerini ve algılarını değiştirebilir. Yemek, sadece yaşamı sürdürme amaçlı değildir. Duygularla, kendilik temsilleri ve sosyal ilişkilerle de çok yakından ilişkilidir.
İlk psikanalitik kuramlarda, anneyle olan erken dönem ilişkiler içerisinde beslenme önemli bir yer alır. Bu kuramlara göre, bebekler emme içgüdüsüyle dünyaya gelmekte ve anne, ağızla ilgili hazların karşılanmasında ön planda olduğu için, bağlılık anneye karşı gelişmektedir (Bayhan ve Artan, 2004). Bebek her ağladığında, buna besleme ile cevap verilirse, bebek yiyeceğin rahatlatıcı bir rolü olduğunu öğrenebilir. Diğer fiziksel ihtiyaçları varken, bebeğin beslenmesi, onu kendi bedenine yabancılaştırabilir ve bu durum onun acıkma ve doyma durumunu anlamasını engelleyebilir (Orbach, 1998). Ebeveynler, çocuklarının asıl gereksinim ve isteklerini fark etmediklerinde, onların ne zaman acıkacağı veya doyacaklarına kendileri karar verebilirler. Bu şekilde davranılan ve yetiştirilen çocuklar da, kendi içsel durumlarını ayırt etmeyi öğrenemez. Ayrıca, çocuk, aşırı yeme davrnaşını, gerginlik ve endişeyle baş etme aracı olarak da ebeveynlerinden öğrenebilir. Yeme tutumlarında bozulmalar, yetiştirilme biçiminden kaynaklı kendi içsel durumlarını ayırt edemeyen ve özgüven geliştiremeyen çocukların, yetersizlik ve güçsüzlüklerini saklamaya yönelik bir durum olarak nitelendirilmektedir. (Bruch, 1982, akt., Sart, 2008).
Son yıllarda ‘emosyonel yeme’ kavramının ortaya çıkmasıyla birlikte yemek yemenin, bireyin kendisini ifade etmesiyle ilgili olduğu fikri kabul görmeye başladı. Kavramsal olarak, bireylerin duygularıyla baş etme yolu olarak besin alımını kullanması emosyonel yeme olarak tanımlanıyor. Daha önce yeme bozuklukları içerisinde değinilen bu kavram, artık ayrı bir mesele olarak ele alınıyor. Emosyonel yeme, olumsuz duygulanımla baş etmek için kullanılan psikolojik bir destek olarak düşünülmektedir. Bireyler, yoğun bir duygu durumu içerisindeyken, bu duygularının ne ifade ettiğini anlamakta güçlük çekerlerse, bu duygu durumuyla baş edemeyeceklerini düşünebilirler. Duygularını ifade etmekte zorlanan bireyler de, yaşadıkları rahatsız edici durumdan, besinler aracılığıyla dikkatini dağıtarak kaçınabilmektedir (Serin ve Şanlıer, 2018).
Psikosomatik teoriye göre, aşırı yeme, yanlış açlık fakındalığı ile ilişkilendirilmiştir (Serin ve Şanlıer, 2018). Bireyler, açlık-tokluk hislerine cevap olarak değil, emosyonlarına cevap olarak yemek yerler. Emosyonel yeme, korku ve kaygı gibi olumsuz duygulanımlardan kaçmanın bir sonucu olarak gelişebilir. Erken dönemde öğrenilen beslenme, sevginin ve ödülün bir yolu olarak hoşa giden durumlarla ilişkilendirilmiştir (Stroabe ve ark.,2008). Emosyenel yemenin, kişilerarası deneyimlenen yakın ve olumlu yaşantılarla ilişkili zihinsel bağlantıların bir sonucu olarak ortaya çıktığını destekleyen bir çok çalışma bulunmaktadır. Psikosomatik teori de, duygulanıma cevaben yemenin, bir rahatsızlık değil, bir rahatlama ve tatmin sağladığını ileri sürmektedir.
Emosyonel yemek yiyenlerin, çocukluk çağı aile dinamiklerinde zor deneyimler olduğu, yalnızlık, kişilerarası etkileşime ihtiyaç duyma ve yetişkinlikte öz bakım eksikliği gibi durumlardan bahsettikleri saptanmıştır (Stapleton ve Mackay; 2014). Burada deneyimlenen olumsuz duygulanım, yemek yoksunluğundaki fiziksel açlık deneyimi ile benzemektedir. Yemek yeme sıcaklık ve yakınlık ile bağdaştırıldığı için, aile ve sosyal ilişkilerin zor olduğu durumlarda, besin tüketimi, duygusal acı çekme deneyimiyle baş etme mekanizması olarak gelişebilir.
Lowe ve arkadaşlarının (2007) geliştirdiği kısıtlama teorisine göre, besinlere karşı duyulan arzu ve bu arzuya karşı direnme çabası -kısıtlama-, yeme davranışını belirler.Yani, diyet yapma çabası tam tersi bir etkiyle aşırı yemeye yol açabilir. Uzun süre devam eden kısıtlayıcı davranışın,bir süre sonra bu davranışın ortadan kalkmasına ve aşırı yeme ataklarına dönüşebileceği düşünülmektedir (Serin ve Şanlıer, 2018). Kısıtlamalı tarzda beslenen kişilerin, kendilerini kontrol etmeleri anksiyete ve depresyon gibi durumlar ve alkol tüketimi sonucunda bozulabilir.
Bir başka teoriye göre, emosyonel yeme, olumsuz farkındalık yaratan ortamlardan bir kaçış mekanizması olarak kullanılmaktadır (Sevinçer ve Konuk, 2013). Kaçış teorisinde, aşırı yeme tepkisi, kendilikle ilgili farkındalığını değiştirebilecek nitelikteki kendiliği tehdit eden uyaranlardan kaçma olarak yorumlanır. Bu bireyler aşırı yeme ile sonuçlanan dış uyaranlara dikkatlerini yönelterek, farkındalıktan kaçışı sağlarlar.
Zorlantılı davranışların ve savunmaların, stresi düzenlemedeki etkisini açıklamaya çalışan yeni bir model ortaya atılmıştır (McCullough ve ark., 2003) Bu duygulanımdan korkma modeli, psikodinamik teroilerin ve öğrenme teorilerinin bir kombinasyonudur. Bu modele göre, duygulara ve duyguların ifadesine karşı olumsuz tavırlar, duyguların ifadesinin teşvik edilmediği ve görmezden gelindiği aile ortamlarından kaynaklanır (Fox ve Egan, 2017). Dolayısıyla yemek, duygunun ifadesinin ve deneyimi ifade etmenin yerine geçen bir savunma olarak düşünülmektedir (Haslam ve ark., 2012). Bu uyumsuz yeme davranışı, kişinin olumsuz duygulanımının dağılmasına ve bu olumsuz duygulanımın etkisini rahatlatmaya yol açmaktadır (Haedt-Matt ve Keel, 2011). Bu model, psikodinamik psikoterapinin temel prensibi olan savunmaların ve kaygıların, duyguların ifadesini engellediği görüşünü destekler niteliktedir. Emosyonel yemenin açıklamasında kullanılan duygulanım düzenleme ve engelleme modelleri, duygusal ifadelerin reddedildiği çocukluk çağı ortamlarının, bu duyguların kendilikten uzaklaştırılmasına yol açacağını savunur(Fox ve Egan, 2017). Çocuklar ihtiyaçları karşılanmadığında, ya da bakım verenleri tarafından önemsenmediğinde, duygulara veya duyguların ifadesine yönelik olumsuz bir tutum geliştirebilmektedir. Bu durum, çocuğun duygusal ihtiyaçlarıyla bakım verenin cevabı arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanmaktadır (Fox ve Egan, 2017). Böyle bir ilişkide, olumlu duygular teşvik ediliyor ve önemseniyorken, olumsuz duygular yok sayılıyor olabilir. Ayrıca, duyguların ifade edilmesi desteklenmiyor olabilir. Her durumda, çocukluk döneminde duygularını ifade etmeye yönelik olumsuz bir tutumla karşılaşan bireyin, duyguyla ilgili bilgiyi işlemlemekte ve duygularını düzenlemekte zorlanacağı düşünülmektedir (Joseph ve ark., 1994). Çocuğun ihtiyaçlarının bakım verenler tarafından değerli görülmesi, çocuğun duygularını ifade etmeye yönelik tutumlar geliştirmesini etkilemektedir. Bu tutum ve tavırlar, yetişkinliğe taşınmakta ve duygusal ifadeye yönelik olumsuz tutumlar, emosyonel yeme davranışını düzenlemektedir (Finnegan ve ark., 2014).
Yemek yemenin fizyolojik ve psikolojik boyutu olarak ele alınması ve bölünmesi, meselenin bütünüyle anlaşılmasının önüne geçebilir. Bu noktada, tanı ve başlık olarak ayırmak ve kategorilendirmek yerine varoluşçu psikoterapiye başvurmak meseleyi bütüncül olarak ele almak ve anlamlandırmak açısından çok kıymetli gözüküyor. Varoluşçu yaklaşımda, yemek yeme bireyin dünyada var olma haliyle yakından ilişkilendirilmiştir. Yani, kişinin dünyada var olma haliyle ilgili yaşadığı zorluklar, yeme sorunlarını anlamamızda çok yardımcı olacaktır. Bu açıdan baktığmızda, ölüm, sonluluk gibi dünyada hepimizin tabii olduğu sınırlılıklar, hayatımızdaki seçimler ve sorumluklarımız, ve bireyin diğerleriyle olan ilişkide yaşadığı zorluklar, bireyin kendi bedeni üzerinde gerçekleştirebildiği besin alma ya da reddetmeyle kontrol altına alınabiliyor. Dünyada var olmamızın en somut hali olan bedenimiz üzerindeki bu kontrol, diğer bütün alanlardaki kontrol algısını beraberinde getiriyor. Yemek/yememek, ilişkisel dünyada bir çok şeyi temsil ediyor olabilir. Özlem duyulan sevgiyi, kavuşulamayan nihai huzuru, güvenilir bir arkadaşı… Dünyada var olma halimizle ilişkilendirirken kastedilen dünyada diğerleriyle bir arada olma haline verilen cevap olmasıdır. Diğerlerinin kişiden beklentisi-lerini birey yemek yiyerek ya da yemeyerek karşılamaktadır. Aynı zamanda, yemek/yememek kişinin kendilik algısıyla ilgili başarısızlık, suçluluk gibi duygularından kurtulmaya yönelik bir eylem olarak gerçekleştirilebilir. Duygusal yeme olarak nitelendirilen alan da aslında bu temalar etrafında kavramsallaştırılmıştır. Bu noktada, varoluşçu bakış açısı bu ayrımların tam aksine, fiziksel ve psikolojik olanın birbirinden ayrılmadığını savunur. Psikolojik güdüler ve bedensel eylemler birbiriyle örtüşür ve sezilemez bir şekilde birbirleriyle ilişkilidirler (Schneider ve Fitzgeral-Pool, 2005).
Bazı danışanlar, yemeğin kendilerini çağırdığını söylerler. Aslında, yemeği varoluşsal kaygılarını dindirmek için kullanmaktadırlar. Yemeğin, benzer şekilde bir tapınma ve haz olarak görüldüğü durumlarda ise bireyler, deneyimledikleri zorlukların ve sorunların sorumluluğunu almakta zorlanmaktadırlar. Stresli zamanlarda bir teselli aracı olarak kullanılan yemek ise, ilişkilerde olanın aksine herhangi bir geri karşılık beklemeksizin bireyi rahatlatır. Yaşamın belirsizliği, yalnızlık ve çaresizlik duygularıyla baş etmek , yaşamın doğasındaki sınırlılıklara karşı kontrol algısı hissetmek, başkalarını memnun etmek, dolayısıyla yalnız kalma korkusundan uzaklaşmak gibi bir çok farklı sebep ve anlamla yemekle olan ilişkimiz açıklanabilir.
Yemek, suçlu hissetme ve kendini cezalandırma döngüsüyle de yakından ilişkilendirilir. Birey, uygun olmayan davranışlarda bulunduğunu düşündüğü için yemeği kendini cezalandırma aracı olarak kullanabilir. Bu kişiler, çok fazla yeme, suçluluk ve daha fazla yeme döngüsünde tıkanıp kalabilirler. Varoluşsal açıdan, bu durum seçme özgürlüğümüz ve sorumluluklarımızdan kaçmanın bir yolu olarak değerlendirilir (Schneider, 1990).
Bu değerlendirmeler bağlamında kişinin kendisine, yemek yemenin /yememenin hayatında nasıl bir yeri olduğunu, nasıl haz ve huzur kaynağı olabildiğini ve tatmin sağladığını sorması önemlidir.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Yeme Sorunları" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Şule ÜZÜMCÜ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Şule ÜZÜMCÜ'nün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Şule ÜZÜMCÜ Fotoğraf
Uzm.Psk.Şule ÜZÜMCÜ
İzmir (Online hizmet de veriyor)
Uzman Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi3 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Şule ÜZÜMCÜ'nün Makaleleri
► Çocuklarda Yeme Sorunları Psk.Berna GÖRGÜLÜ ÇELİK
► Çocukta Yemek Yeme Sorunları Dr.Psk.Dnş.Ayfer SUMMERMATTER
► Çocuklarda Yemek Yeme Sorunları Psk.Kemale GÜNHAN
► Yeme Tutumu ve Yeme Bozuklukları Psk.Şeyma ALTINEL
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Yeme Sorunları' başlığıyla benzeşen toplam 34 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Kayıp ve Yas Eylül 2019
► Çocuklarda Saldırganlık Aralık 2013
► Tek Çocuk Olmak Aralık 2013
► Doğru Karar Vermek Aralık 2013
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


22:07
Top