2007'den Bugüne 92,313 Tavsiye, 28,222 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Psikolojik Travma Sağaltımında Çocuk Merkezli Oyun Terapisinin Etkisi
MAKALE #21882 © Yazan Psk.Dnş.Tuğçe SOYLU | Yayın Kasım 2020 | 1,760 Okuyucu
PSİKOLOJİK TRAVMA SAĞALTIMINDA ÇOCUK MERKEZLİ OYUN TERAPİSİNİN ETKİSİ


1. ÇOCUK VE ÇOCUKLUK DÖNEMİ NEDİR?


1.1. Çocuk Nedir?

Çocuk kelimesi, İlk Çağda yaşamış filozoflardan günümüze dek, pek çok düşünürün, araştırmacının, ruh sağlığı uzmanının ve eğitimcinin odak noktalarından biri olmuştur. İlk defa, iyi bir yurttaş yetiştirmek amacıyla çocuğun eğitilmesinin gerekliliği vurgulanmıştır. Bu çağda Platon, çocukların yeteneklerine uygun birer eğitim almalarının yararlı olacağından söz etmiştir. Orta Çağ’da ise çocuklar; minyatür birer yetişkin olarak değerlendirilmiş, iş gücü olarak kullanılmış ve oldukça erken yaşlarda evlendirilmiştir. Yüzyıllar sonra, çocuk, Birleşmiş Milletler'in de gündeminde yer almıştır. Birleşmiş Milletler (1989) tarafından kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocuk haklarını güvence altına almayı amaçlamakta ve 18 yaşın altında bulunan her bireyin çocuk olduğunu ifade etmektedir.

1.2. Çocukluk Dönemi Nedir?

Çocukluk dönemi, yasal bakımdan 18 yaşa kadar devam eden süreci kapsar; fakat birçok uzman, çocukluk dönemini 3 ana başlık altında ele almaktadırlar:
I. İlk Çocukluk Dönemi (Erken Çocukluk / Oyun Çağı) : 3 – 6 yaş aralığı
II. İkinci Çocukluk Dönemi (Orta Çocukluk / Okul Çağı) : 6 – 9 yaş aralığı
III. Son Çocukluk Dönemi (Geç Çocukluk Dönemi) : 9 – 13 yaş aralığı

1.2.1.İlk Çocukluk Dönemi (Erken Çocukluk / Oyun Çağı)

Bu dönem, bireyin okul öncesindeki yaşamını kapsar. Dönemin belli başlı özellikleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:

• Birey dış dünyaya yönelmiştir ve çevresindeki kişileri, nesneleri ve olayları keşfetmeye çalışmaktadır.
• Birey, oynadığı oyunlarda bedenini ustalıkla kullanmayı öğrenir; diğer yandan, cinsiyetlere ve kendi uzuvlarına dair farkındalık kazanır.
• Birey, çevresinde edindiği akranları ile birlikte oyunlar oynar. Bu oyunlar sırasında, sosyal ilişkilere ve kişilerarası iletişime dair deneyimler kazanır. Söz konusu deneyimler, ilerleyen gelişimsel dönemlerde sahip olunacak sosyal becerilerin yapıtaşlarını oluşturur.
• Cinsiyetlere dair farkındalık kazanan birey, toplumsal cinsiyet rollerine uygun biçimde davranmaya başlar. Bu dönemde birey, cinsellik ile ilgili sorular sorabilir (Örneğin; “Bebekler nasıl Dünya’ya gelir?” , “Kızların neden penisi yok?” ya da “Erkeklerin neden penisi var?” vb.). Çocuk, sorduğu sorular karşısında azarlanmamalı veya cezalandırılmamalıdır. Bunun aksine, çocuğun cinselliğe dair sorularının cevaplarını doğru ve sağlıklı bilgi kaynaklarından araştırması teşvik edilmelidir.
• Oyun oynamak, bu dönemde birey için en önemli etkinliktir ve oyunlar, bu dönemde gün içerisinde en çok vaktin ayrıldığı etkinliktir. Oyunlar, çocuğun hayal gücünü beslemekte ve akranlarla birlikte oynanan oyunlar, çocuğun sosyal beceriler geliştirmesine, toplumsal kurallara dair temel atmasına yardımcı olur. Bunlara ek olarak, çocuğun ebeveynleri ile kurduğu özdeşim, içerisinde bulundukları yaşantılar, duygu ve düşünceler oyunlarına yansımaktadır.

1.2.2.İkinci Çocukluk Dönemi (Orta Çocukluk / Okul Çağı)

Bu dönem, bireyin 6 – 9 yaş aralığındaki yaşamını kapsar. Bu dönemin belli başlı özellikleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:

• Birey, zihinsel gelişim bakımından, somut işlemler döneminde bulunmakta ve soyut işlemler dönemine hazırlanmaktadır.
• Değerler gelişimi ilk çocukluk döneminde ortaya çıkmış olan birey, bu dönemde, kendisine ait tercihleri ve tutumları geliştirmektedir.
• İlk çocukluk dönemine hakim olan benmerkezcilik azalır.
• Bireyin hafıza ve dil becerileri gelişmektedir.
• Bu dönemde bireyler, “kızlar” ve “erkekler” olmak üzere gruplaşarak oyun oynarlar ve sosyalleşirler.
• Bireyler, arkadaşları ile vakit geçirmekten keyif alırlar; fakat bununla birlikte, grup içerisinde ön plana çıkma çabası görülmektedir.

1.2.3.Son Çocukluk Dönemi (Geç Çocukluk Dönemi)

Bu dönem, bireyin 9 – 13 yaş aralığındaki yaşamını kapsar. Bu dönemin belli başlı özellikleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:

• Birey, zihinsel gelişim bakımından soyut işlemler dönemine geçiş yapar.
• Biyokimyasal değişimler nedeniyle, iki cinsiyet arasında fiziksel farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Kızlarda ani bir boy artışı görülür ve ikincil cinsiyet özellikleri belirmeye başlar. Erkekler, ortalama 9 – 10 yaş aralığına dek, kızlardan daha uzun ve iri bir bedene sahiptirler. Ancak ortalama 10 – 11 yaş aralığına gelindiğinde, erkeklerin kızlara oranla daha kısa boylu oldukları görülür.
• Son çocukluk döneminde, akran ilişkileri önem kazanır. Birey, ebeveynlerinden çok akranları ile birlikte vakit geçirmeyi tercih eder.
• Kimlik arayışı kendisini gösterir. Marcia (2002), kimlik arayışı konusuna eğilmiş ve bireyin “araştırma” ve “karar verme” düzeylerini temel alan dört ayrı kimlik statüsü ortaya atmıştır. Marcia’nın ortaya attığı dört kimlik statüsü aşağıdaki gibi açıklanabilir:
I. Dağınık Kimlik Statüsü: Dağınık kimlik statüsüne sahip olan bireyler, herhangi bir inanç, politika, felsefe, cinsiyet rolü, mesleki veya kişisel tercih ölçütüne bağlanmamışlardır. Dağınık kimlik statüsü, araştırmayı ve karar vermeyi içermemektedir. Bu durum, genellikle son çocukluk döneminde ve / veya ilk ergenlik (erken ergenlik) döneminde görülür. Dağınık kimlik statüsü, uzun vadede psikopatolojiye neden olabilir. Söz konusu kimlik statüsüne sahip bireyler, uyuşturucu ya da alkol kullanımına bağlı bağımlılığa açıktırlar. Araştırmalar; söz konusu bireylerin özsaygı ve özerklik düzeylerinin düşük olduğunu, askıya alınmış kimlik statüsüne veya başarılı kimlik statüsüne sahip bireylere oranla, karmaşık bilişsel yöntemleri çok daha az kullandıklarını, Kohlberg’in geliştirdiği Ahlaki Gelişim Kuramına ait aşamalarda, gelenek öncesi veya geleneksel dönemlerde olduklarını göstermiştir. Bu bireyler, kişilerarası ilişkilerde soğuk ve uzaktırlar, başkaları tarafından sürekli etiketlenir ve dışlanırlar (Kroger, 1993).
II. Askıya Alınmış Kimlik Statüsü (Moratorium): Askıya alınmış kimlik statüsüne sahip bireyler; seçenekler hakkında araştırmalar yapar, denemelerde bulunurlar. Ancak herhangi bir bağlanma gerçekleştirmemişlerdir. Askıya alınmış kimlik statüsü, başarılı kimlik statüsü için bir ön koşul olarak karşımıza çıkmaktadır. Askıya alınmış kimlik statüsü; genellikle orta ergenlik döneminde görülmektedir. Askıya alınmış kimlik statüsü içerisinde bireyler, kimlik arayışının tam ortasındadır ve bu süreç devam ederken, önemli kararlar vermeyi ertelerler. Bu sayede, bu süreç içerisinde, pek çok keşif gerçekleştirirler. Araştırmalar, askıya alınmış kimlik statüsündeki bireylerin, başarılı ve ipotekli kimlik statülerinde bulunanlara oranla daha kaygılı, kuşkucu, ilişkilerinde uçarı ve yakın ilişkiler için gereken bağlanma düzeyinden kaçınma gibi özelliklere sahip olduklarını ortaya koymuştur (Marcia, 1993).
III. Başarılı Kimlik Statüsü: Başarılı kimlik statüsüne sahip olan bireyler, etkili bir keşfetme ve deneme sürecini (moratorium) tamamlamış; kendilerine uygun olan yapılar, fikirler, yönelimler ve toplumsal roller üzerinde karar kılmışlardır. Bu bireyler, kendileri ve içinde bulundukları çevre ile uyum içindedir; sahip oldukları kapasiteyi, sınırlılıkları ve fikirleri kabullenmişlerdir. Araştırmalardan elde edilen bulgular; başarılı kimlik statüsüne sahip olan bireylerin sağlıklı özerklik düzeylerine sahip olduklarını, karar verme sürecinde diğer kişilerin fikirlerine daha az bağlılık gösterdiklerini ortaya çıkarmıştır. Buna ek olarak, baskı altındayken, diğer statülere sahip olan bireylere oranla çok daha yaratıcı mantıklı, akılcı ve planlı hareket etmişlerdir. Öte yandan, başarılı kimlik statüsüne sahip bireylerin yakın ilişkiler kurabilme ve cinsiyet rollerine ilişkin tutumlar açısından androjen özellikler taşıdığı görülmüştür. Başarılı kimlik statüsündeki bireylerin ahlak gelişim düzeyleri daha yüksek ve daha bağlanma stilleri çok daha güvenlidir (Arnett, 2007).
IV. İpotekli Kimlik Statüsü: Bu statüye sahip bireyler, çoğunlukla, ebeveyn, akraba, kendileri için önemli olan diğer kişiler ve içindeki bulundukları toplumun genel beklentilerine göre kimlik oluştururlar. İpotekli kimlik statüsü, başka seçeneklere ilişkin hiç araştırma yapmaksızın, kendisine sunulan değerleri, yönelimleri ve fikirleri özümseyen bireyleri ifade eder. Miller (1993)’e göre ipotekli kimlik statüsündeki bireyler; cinsiyetler arası herhangi bir farklılık gözlemlenmeksizin, otoriter tutum sergilemekte, yoğun bir onaylanma ihtiyacı hissetmekte, başkalarının fikirleri doğrultusunda hareket etmekte, yeterli ve sağlıklı düzeylerde özerkliğe sahip olmamaktadır. İpotekli kimlik statüsüne sahip olan kişiler, diğer kimlik statüleri arasında, ortalama kaygı düzeyi en düşük ve yeni deneyimlere en az açık olan grubu oluşturmaktadır. Söz konusu grup; kişilerarası ilişkilerde uysal ancak kuşkucu tutumlar sergilemektedir. Bunun sebebi, genel olarak, güvensiz bağlanmalar gerçekleştirmeleridir.

2.OYUN VE ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE OYUNUN ÖNEMİ


Geçmişten günümüze dek, oyuna dair çeşitli tanımlamalar yapılmıştır. Sigmund Freud oyunu “çocuğun farkında olmadığı içgüdü ve duygularını yansıttığı deneyimleri” biçiminde tanımlarken, Erikson oyunun bir ego bir ego fonksiyonu olduğunu ileri sürmüştür. Piaget’nin tanımı ile oyun, “gerçeğe uymak için uyum özelliğinin önemsenmediği tüm davranış şekilleri” olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak Sigmund Freud, Erikson, Piaget ve diğer çok sayıda kuramcının tanımlamalarında bazı ortak noktalar dikkat çekmektedir. Bu noktalar, şöyle sıralanabilir:
• Çocuklar, oyunlar aracılığıyla yetişkin rollerine hazırlık yaparlar.
• Oyunlar, sosyal beceri gelişimine katkı sağlar ve sorumluluk alma davranışını geliştirir.
• Çocuklar; oyunlarına duygularını, düşüncelerini, kendilerini olumlu ya da olumsuz etkileyen yaşam olaylarını, içinde bulundukları çevrenin niteliklerini ve yaşam biçimlerinden izleri yansıtırlar.


3.OYUN TERAPİSİ


3.1.Oyun Terapisi Nedir?

Oyun terapisi; çocukluk döneminde görülen psikolojik problemlerin, uyum ve davranış bozukluklarının veya travmatik deneyimlerin oyun terapisi alanında eğitim görmüş uzmanlar tarafından sağaltımının gerçekleştirilmesi sürecidir.

Yaygın olarak 2 – 12 yaş aralığındaki bireyler için uygun görülen oyun terapisinden;
• depresyon,
• yas,
• anksiyete,
• takıntılar,
• psikolojik travmalar,
• uyum ve davranış problemleri (enürezis, enkoprezis, okuldan kaçma, yeme bozuklukları vb.),
• kardeş kıskançlığı,
• yetersiz özgüven düzeyi,
• sosyal becerilerde eksiklik gibi durumlarda yararlanılmaktadır.

3.2.Oyun Terapisinin Alt Türleri

Oyun terapisinin alt türleri; çocuk merkezli oyun terapisi, deneyimsel oyun terapisi, gelişimsel oyun terapisi, Theraplay, kum terapisi, psikanalitik oyun terapisi ve kukla terapisidir.

Çocuk merkezli oyun terapisi, çocuğun kendi davranışlarının farkına varmasını sağlamayı amaçlayan ve çocuğun kendisini ve süreci yönetmesine izin veren alt türdür. Çocuk merkezli oyun terapisi ile benzer olarak deneyimsel oyun terapisinde de terapist, oyun odasında çocuğu yönlendirmez. Çocuk içinden geldiği oyuna ve oyuncağa yönelebilir ve dilediği oyun senaryosunu kurgulayabilir (Schwartzenberger, 2004). Bunun yanı sıra, deneyimsel oyun terapisi ve çocuk merkezli oyun terapisi, metaforlar ve yorumlamalar konusundan birbirinden farklılaşır. Deneyimsel oyun terapisinde; çocuğun terapi oturumları sırasında kullandığı metaforlara önem verilir, bu metaforlar terapist tarafından yorumlanır ve gerekli görüldüğü durumlarda çocuğun ebeveynleri ile paylaşılır. Çocuk merkezli oyun terapisinde ise terapist, oturum sırasında metaforları tespit etmeye çalışmaz. Çocuk merkezli oyun terapisi, çocuk (danışan) ile terapist arasında kurulan ilişkiyi esas alır.

Viola Brody tarafından geliştirilen gelişimsel oyun terapisi, dokunmanın önemini vurgular. Gelişimsel oyun terapisinde oyuncaklar yerine, dokunma içeren oyunlar bulunur. Dokunma içeren oyunlar, çocuğun cinsel bölgeleri haricinde kalan tüm vücudunu kapsar. Yaklaşımın temel varsayımı, dokunma konusunda yeterli birisinden gelen şefkatli dokunmayı deneyimleyen çocukların ihmal ve travma kaynaklı yaralarının iyileşeceğidir (Brody, 1997).

Bir diğer oyun terapisi yaklaşımı olan Theraplay, çocuk ile ebeveynleri arasındaki bağları güçlendirmeyi amaçlar. Theraplay için özel bir oyun odasına ihtiyaç duyulmaz. Bu terapi yaklaşımında, oyuncaklardan ziyade oyunlar (yapı oyunları, bağlılık oyunları, besleme oyunları ve mücadele oyunları) ön plandadır. Terapi oturumlarına ebeveynler de katılmaktadır (Booth ve Jernberg, 2014).

Kum terapisi, diğer oyun terapisi yaklaşımlarından farklı olarak ergenlik ve yetişkinlik dönemlerindeki bireylerde de kullanılır. Kum terapisi, sözel olmayan bir terapi türüdür. Kum terapisi tekniği; kum, su, yüzlerce minyatür oyuncak ve iki adet kum tepsisini gerektirir. Söz konusu terapi yaklaşımının temelleri, Jung’un kişilik kuramı üzerinde şekillenmektedir.

Psikanalitik oyun terapisinin öncüsü olan Anna Freud; çocuğun oyuncak dolabından çeşitli oyuncaklar seçmesini, bu oyuncaklar ile oyununu kendisinin kurmasını ve uzun bir süre boyunca bu oyunu oynamasını sağlamıştır. Bu sırada, çocuğun oynadığı oyunları gözlemlemiş ve oyunun içerisinde gizli olan anlamları keşfederek bunları çocuk ile paylaşmıştır (Zülliger, 2005).

Kuklalar, temel olarak çocuğun hayatındaki önemli kişiler hakkında bilgi vermektedir. Çocuk, bu önemli kişiler hakkındaki fantezi ve duygularını kukla yoluyla yansıtmaktadır. Kukla gerçek kişi olmadığı için çocuk çok rahat şekilde öfkesini kuklaya yansıtabilmektedir (Bromfield, 1994; akt. Teber, 2015). Kukla terapisi, kuklaların materyal olarak kullanıldığı birçok formda uygulanabilmektedir. Örneğin; çocuk, kuklalar arasından seçim yapar ve seçtiği kuklaları kullanarak bir öykü ortaya koyar. Terapist, öyküyü analiz eder çocuk hakkında içgörü elde eder. İkinci bir uygulama formunda, çocuk kuklalar arasından seçim yaparak bir öykü kurgular. Daha sonra terapist ve çocuk, bu öykünün çocuk için ifade ettiği anlamları birlikte değerlendirirler. Çocuk kuklalardan dilediğini seçer ve seçtiği kuklalar ile bir öykü kurgular. Başka bir kullanım biçiminde ise terapist; çocuğun mevcut problemlerine iyi gelebilecek terapötik bir öykü kurgular, kurguladığı öyküyü kuklaları kullanarak canlandırır. Çocuk, terapistin sunduğu canlandırmayı izlerken, mevcut problemlerine yönelik farklı bakış açıları ve çözüm yolları üzerinde düşünmeye başlar.

3.2.1.Çocuk Merkezli Oyun Terapisi

Çocuk merkezli oyun terapisi; çocuğun terapist tarafından kontrol edilmesi ya da herhangi bir yönüyle düzeltilmesi yerine, çocuğun kendi davranışlarının farkına varmasını ve kendi kendini yönetmesini amaçlamaktadır. Terapist ve çocuk arasında kurulan ilişki, çocuğun gelişimi için bir araç olarak görülmektedir. Bu yüzden, çocuk merkezli oyun terapisinin yapıtaşlarından biri, terapist ve çocuk arasında kurulan ilişkidir.

Axline (1949), çocuk ve terapist arasındaki ilişkiyi geliştirecek 8 temel ilke belirlemiştir. Bu ilkeleri ise şöyle sıralamıştır:

I. Terapist çocukla gerçekten ilgilenir ve onunla sıcak bir ilişki kurar.
II. Terapist çocuğu koşulsuz olarak kabul eder.
III. Terapist ilişkide güven ve müsamaha hissettirir. Böylece çocuk kendini tamamen ifade etme özgürlüğüne kavuşmuş olur.
IV. Terapist, çocuğun duygularına karşı oldukça duyarlıdır ve çocuğun duygularını nazikçe geri ona yansıtır. Böylece çocuk, kendisine dair farkındalık kazanır.
V. Terapist, çocukta sorumlu hareket etme kapasitesinin olduğuna derinden inanır. Çocuğun kişisel problemleri çözmede yeterli olduğunu bilir ve buna müsaade eder.
VI. Terapist çocuğun iç yönlendirmesine güvenir, ilişkinin her alanını yönetmesine izin verir.
VII. Terapist, terapötik sürecin doğal ilerleyişini kabul eder ve terapi sürecini hızlandırmaya çalışmaz.
VIII. Terapist, çocuğun kişilik gelişimine ve kurulan terapötik ilişkiye katkı sağlayabilecek terapötik sınırlar koyar.



4. PSİKOLOJİK TRAVMA


4.1.Psikolojik Travma Nedir?

Psikolojik travma, organizma üzerinde bedensel ve ruhsal açıdan ciddi derecede negatif örselenme belirtileri bırakan yaşantılardır (Mum, 2011). APA (1994), travmatik yaşantıları “gerçek bir ölüm veya ölüm tehdidinin bulunduğu, ağır yaralanmanın veya fiziksel bütünlüğe yönelik bir tehdidin ortaya çıktığı ve kişinin kendisinin yaşadığı ya da şahit olduğu olaylar” olarak tanımlamıştır.

Psikolojik travmalar, oluşum durumlarına göre iki başlık altında ele alınmaktadır. Birincisi doğal afetler sonucunda oluşanlar ve ikincisi ise insan eliyle oluşanlardır. İnsan eliyle oluşan travmalar da ikiye ayrılarak ele alınmaktadır. Birincisi trafik, uçak ve tren kazaları ve nükleer kazalar gibi kaza yoluyla olanlar; diğeri savaşlar, soykırımlar, katliamlar, taciz, tecavüz, işkence ve terör olayları gibi bilerek ve amaçlı olarak yapılan travmalardır (Mum, 2011).


5.PSİKOLOJİK TRAVMALARIN SAĞALTIMINDA ÇOCUK MERKEZLİ OYUN TERAPİSİNİN ETKİSİ


DSM V içerisindeki “Travma Sonrası Gerginlik (Örselenme Sonrası Gerginlik)” tanısına ait birtakım kriterler, travmatik yaşantıların çocuklar üzerindeki etkilerini ortaya koymaktadır. Bu kriterlerden yola çıkılarak aşağıdaki çıkarımlara ulaşılabilir:
• Altı yaş ve üzerindeki çocuklarda; travmatik yaşantılara ilişkin yineleyici, bireyin iradesi dışında gelen ve sıkıntı veren anıları tasvir eden, bu yaşantıların birtakım yönlerinin yansıtıldığı, yineleyici oyunlar gözlemlenebilmektedir.
• Travmatik yaşantıları anımsatabilecek oyunlardan ve oyuncaklardan ısrarlı şekilde uzak durabilirler. Ya da bu durumun tam aksine, travmatik yaşantıları çağrıştıran oyunları ve oyuncakları ısrarlı şekilde tercih edebilirler.
• Çocuk, her an tetiktedir. Tehlikenin her an geri dönebileceğini düşünür. Buna benzer biçimde, çocukta motor ajitasyon gözlemlenebilmektedir. Bu nedenle, çocuk oldukça hareketlidir, oyun odasının içerisinde sürekli olarak gezer, etrafını inceler, sabit bir konumda oturamaz. Ya da bu durumun aksine, çocuk; içekapanık, donuk bir tutum sergileyebilir ve terapistle sözlü veya sözsüz olarak iletişime geçmekten kaçınır.

Yukarıda bahsedilmiş olan çıkarımlar, psikolojik travmaların sağaltımında çocuk merkezli oyun terapisinin etkili bir yaklaşım olabileceğini düşündürmektedir.

Yaşama dair deneyimlerinin yetişkinlere oranla daha az olması nedeniyle, çocuklar, travmatik deneyimlerden en fazla etkilenen gelişimsel dönem grubunu oluşturmaktadır. Dolayısıyla travmatik bir deneyim sonrasında çocuklar, koşulsuz olumlu kabule, empatiye ve güvenli bir ilgiye fazlasıyla ihtiyaç duyarlar. Çocuk merkezli oyun terapisi, terapist ve danışan (çocuk) arasındaki ilişkiyi temel alır. Bu yaklaşım içerisinde terapist; çocuğa içten bir ilgi gösterir, çocukla sıcak ve güven veren bir ilişki kurmaya özen gösterir. Terapi sürecinde çocuk yargılanmamakta, herhangi bir yaptırıma ya da şiddet eylemine maruz kalmamaktadır. Böylece çocuk, kendisini sözlü ya da sözsüz biçimde özgürce ifade edebileceğini hisseder. Öte yandan, oyun materyallerini ve oynayacağı oyunların içeriklerini özgürce belirleyen çocuk, belli bir açıdan sorumluluk almış olmaktadır. Çocuk; oynayacağı oyunların içeriklerini belirlerken kendisini özgürce ifade edebileceğini yeniden hissetme, travmatik deneyime ilişkin farklı bakış açıları edinme ve bir birey olarak kendisine dair farkındalık kazanma imkanı bulmaktadır.


KAYNAKÇA



American Psychiatric Association. Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders. IV. Washington DC: APA, 1994. [ISBN 9‐89042‐026‐2]
Arnett JJ. Emerging adulthood: What is it, and what is it good for? Child Dev Perspect 2007; 1:68-73.
Birleşmiş Milletler. (1989). Çocuk haklarına dair sözleşme. Unicef: http://www.unicef.org/turkey/crc/_cr23c.html Erişim Tarihi: 05.11.2020
Booth, P. B. ve Jernberg, A. M. (2014). Theraplay. (Ş. Çavuşoğlu, Çev.) İstanbul: Gün Yayıncılık. Booth, P. (1999). Impact of child centered play therapy on self esteem, locus of control and anxiety of at risk 4th, 5th and 6th grade students. International Journal of Play Therapy, 8(2), 1-18.
Brody, V. (1997). The Dialogue of Touch. London: Jason Aranson. Bromfiled, R. (1994). The use of puppets in play therapy. Child and Adolescents Social Work Journal, 12(6), 435-444.
Kroger J. Discussions on Ego Identity. Hillsdale, NJ, England, Lawrence Erlbaum Associates, 1993.
Marcia J. The relational roots of identity. In Discussions on Ego Identity (Ed J Kroger):34-65. NJ, England, Lawrence Erlbaum Associates, 1993.
Marcia JE. Adolescence, identity, and the Bernardone family. Identity (Mahwah, N J) 2002; 2:199-209.
Miller PH. Theories of Developmental Psychology. New York, W.H. Freeman Company, 1993.
Mum, N. (2011). “İstanbul üniversitesi adli tıp enstitüsü, çocuk ve genç tutuklularda psikolojik travma deneyimlerinin belirlenmesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü , Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.
Schwartzenberger, K. (2004). Developmental play therapy. http://playtherapyseminars.com/Articles/Details/10000 Erişim Tarihi: 06.11.2020
Teber, Mehmet (2015). Çocuk Merkezli Oyun Terapisinin Çocuklarda Görünen Davranış Sorunlarının Çözümüne Etkisi. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Hasan Kalyoncu Üniversitesi.
Zülliger, H. (2005). Çocukta oyunla tedavi. İstanbul: Cem Yayınları.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Psikolojik Travma Sağaltımında Çocuk Merkezli Oyun Terapisinin Etkisi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Dnş.Tuğçe SOYLU'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Dnş.Tuğçe SOYLU'nun izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Tuğçe SOYLU Fotoğraf
Psk.Dnş.Tuğçe SOYLU
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Psikolojik Danışman
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Dnş.Tuğçe SOYLU'nun Yazıları
► Çocuk Merkezli Oyun Terapisi Psk.Berivan ŞENTÜRK
► Çocuk Merkezli Oyun Terapisi Psk.Zeynep Betül TARI TORUN
► Danışan Merkezli Oyun Terapisi Psk.Dnş.Kıvanç TIĞLI
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Psikolojik Travma Sağaltımında Çocuk Merkezli Oyun Terapisinin Etkisi' başlığıyla benzeşen toplam 17 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


21:00
Top