2007'den Bugüne 92,301 Tavsiye, 28,216 Uzman ve 19,976 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Ergenlerde Sosyal Kaygı ve Arkadaşa Bağlanma Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
MAKALE #22545 © Yazan Psk.Rümeysa ŞEN | Yayın Ekim 2021 | 1,621 Okuyucu
Sosyal kaygı, başkaları tarafından değerlendirilmekten korkmaktır (Özkan, 2013) . Sosyal kaygı bozukluğu, ilk defa 1966'da Marks ile Gelder tarafından tarif edilmiştir ayrıca DSM-III’te de yer almıştır. Tanılaması için mukteza olan ana özellik, başkalarınca değerlendirileceği pek çok durumdan daima korkma, aşağılanacağı, çekineceği veya rezil olacağı şekilde davranabileceğinden korkma durumu olarak tarif edilmiştir (Özkan, 2013).
Antony ve Swinson’a göre sosyal kaygı, başka insanlar aracılığıyla layemut yargılanacağına, kötü bir intiba bırakacağına ve başka insanların karşısında aptal gibi görüneceğine veya mahçup olacak şekilde davranacağına ait korku duyma sebebiyle kişinin içtimai durumlarda rahatsızlık duyma veya gerginlik yaşama eğilimidir. Dayhof ’a göre sosyal kaygı, başka kişilerin gözü önündeyken veya başka kişiler aracılığıyla değerlendirilme durumundayken bir içtimai duruma girmenin veya performans göstermenin tetiklediği bir korku tepkisidir (Gümüş, 2006).
İnsanların sosyal kaygı yaşamasının sebebi bulundukları ortamlarda bireylerarası değerlendirmeler yapılması veya yapabilecek olmasıdır. Bu sebeple sosyal kaygıya ‘’değerlendirme’’ kaygısı da diyebiliriz (Beck ve Emery, 1985). Eleştirilme korkusu sosyal kaygının nedenlerinden biridir. Ayrıca bu korku çekingen kişilerin de sorunudur. Anne babanın çocuklarının kıyafetleri, davranışları ve tutumlarına fazla dikkat etmesi çocuklarda sürekli gözlenilme ve eleştirilme düşüncesine sebep olur. Aynı zamanda ebeveynlerin bu aşırı tutumları onların özgüvensizliklerine de yorulabilir (Erkan, 2002).
Schlenker ile Leary’e göre sosyal kaygının tanımı; sahici veya tasarımsal içtimai durumlarda var olan veya olabilecek bireyler arası değerlendirmenin neden olduğu kaygı durumudur. Özsunum kuramcıları da bu tanımı savunmaktadır (Sübaşı, 2010).
Leary ve Kowalski’ye göre bu kaygıyı hisseden kişi, konuşmaktan, kalabalık ortama girmekten kısacası birileriyle iletişim yaşamaktan korku duyar. Bireyler üstünde olumlu fikirler oluşturmak isterler fakat olumsuz fikirler oluşturacağını düşünüp bu durumdan uzaklaşırlar (Erkan, 2002)
DSM-IV-TR’e göre sosyal kaygının tanımı; tanımadığımız kişilerle aynı ortamda bulununca veya kalabalık bir ortamda bulununca sürekli bir korku, endişe duyma halidir (Baltacı, 2010).
Yapılan farklı çeşitten tanımlara bakıldığında sosyal kaygı, bireyin farklı içtimai durumlarda müsait olmayan şekilde hareket edeceği, istenmeyen bir hale düşeceği, kötü intiba düşündüreceği, başka bireyler aracılığı ile olumlu olmayarak değerlendirileceği umuduyla yaşadığı korku hali olarak açıklanabilir (Gümüş, 2006).
Bilişsel davranışçı yaklaşıma göre sosyal kaygının fiziksel belirtileri (terleme ve kızarma gibi) ve kaygılı idealar içtimai etkileşimlerde bireyin kendine odaklanmasına sebep olmaktadır. Sonuç olarak sosyal kaygı yaşayan bireyler genel olarak yüz yüze iletişimden kaçınmakta veya direkt kaygıyı doğuracak hareketlerden kaçınarak emniyetli davranışlara (öbür bireylerin konuşmasını gözlemleme gibi) bel bağlama eğilimindedirler. Farklı türden araştırmalar sonunda bilim insanları çok kaygı yaşayan kişilerin, yüz yüze ilişkilerinin altında yatan duygu ve ideaları ortaya koyabilmişlerdir. Birincisi çok sosyal kaygılı bireyler içtimai ilişkileri hakkında uygun olmayan görüşleri kabullenirler, diğer bireyler tarafından konuşmaları boyunca olumsuz değerlendirileceği korkusu içerisindedirler, farklı bireylerin sebep olabileceği ihtimali olan layemut durumları büyütme meyilindedirler (Doğan & Tosun, 2016). Sosyal kaygısı olan insanlar, başka insanlardan sosyal bir biçimde kabul görme gereksinimindedirler. İçtimai onay alma ihtiyacı fazla olan insanlar daha çok sosyal kaygısı yüksek olan insanlardır (Erkan, 2002).
Kişiler o ortama uygun olan davranışı sergilemeye dikkat ederler bu yüzden sosyal kaygıları daha çok olabilir. Sosyal kaygısı fazla olan kişi akranlarıyla uygun etkileşimde bulunmayı öğrenemeyebilir (Akfırat, 2006). Wilson ve Rapee, sosyal kaygı yaşayan kişilerin, yaşamayan kişilere oranla kendilerine daha az güvenirler, kendileri hakkında daha kötü düşünceye sahip olurlar (Özkan, 2013).
Sosyal bağlılık duygusu fazla olan kişiler genellikle kendilerini sosyal çevrenin bir parçası olarak idrak ettikleri için insanlarla birlikteyken kendilerini daha fazla güvende hissetmekte ve onlara güvendikleri için sosyal kaygıları daha az olmaktadır (Kurtyılmaz, Can, & Ceyhan, 2017).
Bireyin kendisine yönelik olumsuz inançlarının daha sonra karşılaşılacak içtimai durumlarla başa çıkma yeterliğini de olumsuz tesir ettiği; rahatsızlık yaşanan içtimai durumla başa çıkmaya yardım edecek fikirlerin de durdurulduğu; böylelikle içtimai durumlarda yaşanan başarısızlıkla benliğe ait olumsuz kavramaları devamlı büyüten tekrara düşürdüğü ve sosyal kaygının fazlalaşarak sürmesine sebep olduğu görüşü savunulmaktadır (Gümüş, 2006).
Mutlaka herkesin gerildiği bir an olmuştur. Örnek vermek gerekirse bir mülakata katılmadan önceki gerginlik gibi. Önemli olan bunu kararlı bir biçimde belirtmek. Yani herkes muhakkak bu devamlılığın içinde yerini alır (Baltacı, 2010).
Ergenler kaygılandıkları zaman bunu nasıl geçireceklerini düşünmek yerine kaygısının düzeyini düşünür. Bu da daha fazla kaygısının artmasını, olumsuz düşünmesini sağlar (Erözkan, 2009)
Sosyal kaygıyı fazla fazla yaşayan kişiler belirlenip destek çıkılmalı ve bunun önüne geçilmelidir (Baltacı, 2010).
Sosyal kaygısı olan bireyler kaç yaşında olursa olsun toplumumuzda azımsanamayacak kadar fazladır (Çağlar, Dinçyürek, & Arslan, 2012). Fakat yaş aralığını inceleyecek olursak; Ortalama on üç-yirmi dört yaşları arasında başlamaktadır. Toplumumuzun yüzde onluk kısmında var olan bir durumdur (Baltacı, 2010).
Sosyal kaygı bozukluğu ergenlik çağında başlar (Güz & Dilbaz, 2003). Ergenlerin yerine getirmesi gereken gelişim vazifeleri muhakeme edildiğinde ergenlik dönemi sosyal kaygının oluşumunda en çok risk bulunduran dönemdir. Ergenlik yılları kişinin kendisini yeni bulmaya başladığı bir dönem olduğu için kişinin bu dönemde kendisi için yüksek ölçünler belirlemesi, ailesel umut ve eleştirilere aşırı hassas olması, kendinden emin olamaması bireyin toplumsal çevrede kaygılanmasına sebep olabilir (Hamarta, 2009). Ergenlerin yaşadığı sosyal kaygı onların arkadaş münasebetlerini de tesir edebilmektedir (Zorbaz & Dost, 2014).
Çocuk ve ergenlerde sosyal kaygı konusu ihmal edilir. Bunun sebebi çocuklar yaramaz olmadıklarında, bir nesneye veya bir kişiye zarar vermediklerinde, sessiz sakin oturduklarında toplumumuz bunu ‘’ağır başlılık’’ diye isimlendiriyor. Fakat bu utangaçlıkları sosyal kaygıdan gelmektedir. Oysa yetişkinler için bu durum psikolojik bir rahatsızlıktan ziyade övünülecek bir durumdur (Aydın & Sütcü, 2007).
Sosyal kaygının cinsiyete göre değişip değişmediği bilinmemektedir. Çoğu araştırma sonucunda kadınların daha çekingen, daha çok yüz yüze gelme korkusu olduğu görülmektedir. Erkekler de kadınlar kadar sosyal kaygı belirtileri göstermişlerdir. Bu yüzden sosyal kaygı ile cinsiyet arasında ilişki olduğu saptanamaz. Bu görüşü Hansford ve Hattie de desteklemektedir (Sübaşı, 2007).
Çocuklukla yetişkinlik arasında bir köprü dönem olarak ergenlik dönemi bağlanma ilişkilerinin görece farklılaştığı, yeni kapsamlar edindiği ve psikolojik problemlerin daha fazla araştırıldığı bir dönemdir (Sümer & Sakman, 2018).
Bireyin hayatına yeni şeyler kattığı, karakterini şekillendirdiği çağ ergenlik çağıdır. Bu zamanda ergenin, oluşturduğu arkadaş çevresi çok önemlidir. Ergenler kendilerine vakit geçirecek arkadaş grupları kurar ve kendi ayakları üzerinde durmaya başlar. Ergenler ailelerinden uzaklaşıp arkadaşlarıyla kurduğu bu ortamda kendi karakterlerini oluşturur ve bu sayede özgüven sahibi olurlar. Ergenin bu zamanda fazla insanla muhatap olması onun diğer insanların gözünde nasıl bir kişilik oluşturduğunu fark etmesini sağlar. Buradan anlaşılacağı gibi bireyin tüm yaşamında arkadaşlık ilişkileri önemli ve sosyal açıdan gereklidir. Arkadaşlık ilişkileri bireye sorumluluk sahibi olmayı, sır saklamayı, dertleşmeyi, sohbet etmeyi, bir kişiyi dinlemeyi öğretir. Bu açıdan arkadaşlık ilişkileri bireye hayatını kolayca ilerletebilecek kazanımlar sağlar (Doğan, Karaman, Çoban, & Çok, 2012).
Ergenlik döneminde bir grubun parçası olma hissiyatı çok mühimdir. Bu dönemde kurulan başarılı ilişkiler hayatın ilerleyen zamanındaki kurulacak ilişkileri de etkiler. Arkadaşlık ilişkisi başarılı olmayan birey evlilik hayatı, cinsel faaliyet, iş hayatı gibi durumlarda da başarısız olur. Aynı biçimde, arkadaşlarınca beğenilen kişiler ve çokça tanınan kişiler stres ve yalnızlık duygusu yaşamazken arkadaşları tarafından beğenilmeyen kişiler bu duyguları yaşar. Yani arkadaşlık ilişkisi kuvvetli olan bireyler hayatlarını daha güzel, daha kolay, daha huzurlu bir şekilde sürdürebilirler. Bu kişiler daha az kaygılı olup problem çözmeye daha çok yatkındırlar (Çevik & Çelikkaleli, 2010).
Yalnızlığın bir belirtisi de arkadaşsızlıktır. Belli bir sebeple kendini arkadaş grubundan soyutlayan birey başka gruplara girdiği zaman kendisini dışlanmış hisseder. Yalnızlığı azaltan faktör arkadaşlık olsa da her arkadaşlık buna örnek değildir. Yani içtenlik hissedilmeyen arkadaşlıklar da yalnız hissetmeye sebeptir. Ayrıca arkadaşlık ilişkisi kurmada zorlanan insanlar bulundukları ortama adaptasyon sağlamakta güçlük çekerler. Arkadaşları tarafından benimsenen kişinin kendini benimsemesi de kolay olur (Erözkan, 2004).
Marcoen’e göre bireyin arkadaşlık ilişkilerini etkileyen asıl unsur babaya karşı duyulan güvenli ve güvensiz bağlanmanın seviyesidir. Babaya güvenli olarak bağlanan ergenler yaşamsal münasebetlerinde daha başarılıdır (Sümer & Şendağ, 2009).
Yukarıda yazdığımız fikrin tam zıttını savunanlar da vardır. Bunlar Markiewicz, Doyle, ve Brendgen’dir. Bu kişilere göre arkadaşlık ilişkisi daha çok anneye bağlanmakla alakalıdır ve babaya bağlanmakla ilişkisi negatiftir. Buhrmester ve Furman’a göre yaş artmasıyla beraber hayatındaki önemli ilişkilerinin, ebeveynlerin arasının nasıl olduğuyla ilgili hususiyetlere göre değiştiğini savunur (Doğan, Karaman, Çoban, & Çok, 2012).
Raja ve arkadaşlarına göre ergenlik dönemi bağlanma süreçleri 3 şekildedir:
1.‘’Ebeveynlerden arkadaşlara yönelme arttıkça değişim de artar. Bu değişim ergenlerin özerkliklerini kazanmalarına sebep olur. Bu sürece göre ebeveynlere bağlılıkla arkadaşlara bağlılık ters orantılıdır.’’ süreci.
2.‘’Ebeveynlerin dünyası ve arkadaşların dünyası ergenler için ayrı dünyalardır. Bu iki dünya birbirinden bağımsız oluşabilir ve bu dünyaların ehemmiyeti ergenin kendini değerlendirmesinde sağladığı ortama göre şekillenir.’’ süreci.
3.‘’Ebeveyne ve arkadaşlara bağlanmanın pozitif şekilde biçimlendiği süreç’’ (Morsünbül & Çok, 2011).
Bowlby’nin bağlılık tecrübesi üstüne düşünceleri bulunmaktadır. Hazan ve Shaver bu düşünceleri ele alarak bağlılığın tanımını daha açık bir dille açıklamışlardır. Onlar bağlılığın geniş bir biçimde ilişkileri sevginin oluşturduğunu düşünmüşlerdir. Ayrıca bireyin sıklıkla iletişim halinde olduğu akranları ve daha önemli kişilerle iletişimini nasıl yönettiğine bakarak da bağlılığın açıklanabileceğini savunmuşlardır (Savi, 2011).
Yaşamımızdaki içsel ve dışsal değişmelerimizin yaşandığı dönem ergenlik dönemi olarak adlandırılır. Ruth Benedict ile Margeret Mead bu dönemle ilgili araştırmalar çıkarsamasında ergenlik dönemi dediğimiz dönem aslında öyle abartıldığı gibi çok zor geçen bir dönem değil aksine o kadar sıkıntılı geçmeyen bir dönemdir. Bu fikre karşı Hall ergenlik dönemini ‘fırtına ve stres dönemi’ diye adlandırmıştır (Kaplan & Aksel, 2010).
Ergenlerin ruhen iyi olma eğilimleri aile, akran ilişkileri ile de çok bağlantılıdır. Mesela eğer öğretmeniyle iyi iletişim kuramazsa, ailesiyle güzel geçinemezse, arkadaşlarıyla iyi bir bağ kuramazsa iyi olma eğilimi de azalır (Özdemir & Koruklu, 2013).
Ergenler arkadaşlarından olumlu ve olumsuz etkilenebilir. Arkadaşı ders çalışırken kendisinin de ders çalışmaya başlaması bir olumlu etkilenmeye örnekken, arkadaşı sigara içerken kendisinin de sigara içmeye başlaması olumsuz etkilenmeye örnektir (Doğan, Karaman, Çoban, & Çok, 2012).
Olan araştırmalar, arkadaşlık münasebetlerinin farklı farklı değişkenlerle beraber tetkik edildiğini ortaya çıkarmıştır. Ergenlerin kaç tane arkadaşı olduğu, bu arkadaşlık düzeyinin nasıl olduğu, ne kadar sıklıkla tartıştığı, ailelerinin bu arkadaşlığa tepkilerinin ne olduğu bu değişkenlerin içinden bazılarıdır (Doğan, Karaman, Çoban, & Çok, 2012)
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Ergenlerde Sosyal Kaygı ve Arkadaşa Bağlanma Arasındaki İlişkinin İncelenmesi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Rümeysa ŞEN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Rümeysa ŞEN'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Rümeysa ŞEN Fotoğraf
Psk.Rümeysa ŞEN
Konya (Online hizmet de veriyor)
Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi2 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Rümeysa ŞEN'in Yazıları
► Çocuk ve Ergenlerde Sosyal Kaygı Psk.Gözde EMİK AKSOY
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,976 uzman makalesi arasında 'Ergenlerde Sosyal Kaygı ve Arkadaşa Bağlanma Arasındaki İlişkinin İncelenmesi' başlığıyla benzeşen toplam 15 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Ebeveyn Tutumu Ekim 2021
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


06:44
Top