Çocuk Depresyonu ve Kaygısında Terapi
Okul çağındaki çocuklarda üzgün görünüm, ağlamaya yatkınlık, hareketlerde yavaşama, monoton ses tonu, umutsuz ve çaresiz davranış söz konusudur. Okul başarıları azalır, en sevdikleri okul dışı etkinliklerine bile katılmada isteksizlik gösterebilirler. Somatik belirtiler sıktır, en sık olanlar da karın ve baş ağrısıdır. Günümüzde kaygı bozuklukları ve depresyon çocuk ve ergen psikiyatrisinin en yaygın problemlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunlar; ayrılık kaygısı, panik bozukluk (agorafobi ile birlikte veya değil) panik bozukluk hikayesi olmayan agorafobi, özgül fobi, sosyal fobi, obsesif kompulsif bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu, yaygın kaygı bozukluğu, medikal duruma bağlı kaygı bozukluğu, madde kullanımına bağlı kaygı bozukluğu ve başka türlü adlandırılamayan kaygı bozukluğu (Amerikan Psikiyatri Birliği 1994). Kaygı bozukluklarının tedavisinde sıklıkla Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) lerden yararlanılmaktadır ve bu tedavinin etkinliğini değerlendiren çok sayıda araştırma yapılmıştır. Bu araştırmaları değerlendiren gözden geçirme ve metaanaliz makalelerinde BDT’nin hem kaygı belirtilerinin azaltılmasında hem de kaygı bozukluklarının tedavisinde etkili olduğu ve bu etkilerin kalıcı olduğu belirtilmektedir. Kaygı, sağlıklı bireylerde yaşam boyu deneyimlenen, bireylerin gelişimi sırasında koruyucu ve uyumsal işlevi olan normal bir duygudur. Tersine, kaygı bozuklukları belirgin sıkıntı ve işlev kaybına neden olan korku ya da endişe ile karakterizedir. Gelişimsel süreçte patolojik kaygı ile uyuma yardımcı olan, kendini koruma ve güvenliği sağlayan normal kaygıyı ayrımlaştırmak güçtür. Tanısal sınırları anlamakta uygun kural, uyarıcı bir ortam olduğunda kişinin kaygıdan kurtulabilme yetisi olup olmadığına bakmaktır. Örneğin; kendisi için çekici bir akranı ile karşılaştığında bir ergenin duyduğu kaygı normaldir, ancak ergen kaygıdan kurtulamayıp sürekli şüphe ve ruminasyonlarla uğraşıyor ise patoloji sınırını aşmıştır. Bunun sonucunda ergende benzer durumlardan kaçış oluşmaya başlamıştır. Örneğin ayrılık kaygısı erken çocukluk döneminde normal gelişimsel sürecin bir parçası iken; bu sürecin sonrasında çocuğun akran ve aile ilişkilerini, okul başarısını etkileyen ve aşırı, süreğen bir kaygı “ayrılık kaygısı” olarak ele alınır. Benzer şekilde erken çocukluk döneminin yabancı kaygısı ve sosyal çekingenliği, sosyal fobiden ayırt edilmelidir. Dolayısıyla çocuk ve ergenlerde belirli yaşam dönemlerinde ortaya çıkan ve gelişimsel olarak uygun olan kaygı ile tedavi edilmesi gereken kaygıyı birbirinden ayırt etmek önem taşımaktadır. Çoğu zaman da çocuk ve ergenlerdeki kaygı bozukluğu belirtileri, çevresel koşullara ve strese tepki olarak kabul edilebilir görüldüğünden, bu yaş grubunda kaygı bozuklukları tanısı sıklıkla gözden kaçabilmektedir (Manassis 2004, Şenol 2007). Bilişsel modele göre kaygı bozukluğu olan çocuklarda fiziksel, duygusal, davranışsal, bilişsel ve kişilerarası ilişkiler olmak üzere beş alanda değişiklikler olur. Tedavi, baş etme becerilerini arttırmak yoluyla stres yaratan belirtileri susturmaya odaklanır. Pek çok kaygılı çocuğun somatik yakınmaları vardır (aşırı terleme, baş dönmesi, karın ağrısı, kas gerginliği, nefes almada güçlük, çarpıntı, bağırsak hareketlerinde düzensizlikler, vb.) Genellikle bu şikayetleri için bir çocuk doktoru tarafından değerlendirilmiş olurlar. Üzüntü, korku, panik, huzursuzluk, endişe kaygının duygusal bileşenleridir. Kaygı bozukluğu olan çocuk ve ergenlerde davranışsal belirtiler daha çok dikkat çeker. Kaçınma, kaygının davranışsal belirtilerinden biridir. Çocuklar genellikle korktukları durumlardan çok uzun süre kaçınamayacakları için bu kaçınmanın bedelinin daha büyük olduğu görülmektedir (okul, sağlık, akranlar vb. alanlarda problemler, aile içi çatışmalar). Tırnak yeme, parmak emme, kompulsiyonlar ve aşırı uykusuzluk kaygının diğer davranışsal belirtileridir. Bilişsel belirtiler, çocuğun bilgiyi işleme biçimini bize gösterir. Kaygılı çocukların içsel konuşmaları katastrofik korkular ve başarısızlık beklentilerinden oluşmaktadır (Örn: Kötü bir şeyler olacak ve bununla başedemeyeceğim). Zihinleri tehdit edici durumlara odaklanmıştır (Örn. Eğer.… olursa?). En kötüsünün olacağını ve bununla başedemeyeceklerini düşünerek üzülürler (Friedberg ve McClure 2002). Kashani ve Orvaschel (1990) kaygının en fazla kişilerarası ilişkiler alanında olumsuz etkiler gösterdiğini belirtmişlerdir. Sesli okuma yapmak, sınıfın önünde konuşmak kaygılı çocuklar için zordur (Kendall ve ark. 1992). Bir gruba katılmak, yapılandırılmamış sosyal ortamlarda bulunmak, sınava girmek de kaygılı çocuklar için tehlikeli konulardır. Diğerleri tarafından negatif değerlendirilme ve incelenme konusunda çok hassastırlar (Beidel ve Turner 1998). Çocuk ve ergenlerdeki kaygı bozukluklarında birbirleri ile eş tanılılığın bulunması oldukça yaygındır. Epidemiyolojik ve klinik çalışmalar kaygı bozukluğu olan çocuk ve ergenlerin % 75’inde başka bir kaygı bozukluğu daha olduğunu göstermektedir. Ayrıca kaygı bozuklukları içinde en sık bildirilen eş tanılardan biri de % 25 ila % 33 oranlarıyla yıkıcı davranım bozukluğudur (Russo ve Beidel 2004). Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu’ nun da (DEHB) kaygı bozukluklarıyla eş hastalanma oranının yüksek olduğu saptanmıştır. % 15 ile % 24 aşırı kaygı bozukluğu ve ayrılık kaygısı bozukluğu olan çocuğun DEHB ölçütlerini karşıladığı bildirilmiştir (Berstein ve ark. 1996).Bu nedenle çocuk ve ergenlerde kaygı bozukluklarının tedavisinde eş hastalanma durumunun varlığı dikkate alınmalıdır (Ollendick ve ark. 2008).
BDT’DE Kaygı Bozukluklarında Kullanılan Yöntemler Terapinin ilk aşamalarında kendini izleme ve sistematik duyarsızlaştırma, sosyal beceri eğitimi, gevşeme egzersizi, bilişsel yeniden yapılandırma gibi basit tekniklere bağlı kalmak önemlidir. Sonrasında, belirlenen hedeflere uygun maruz bırakma, rasyonel analiz becerileri gibi daha kompleks yöntemlerle devam edilebilir.
1. Kendini İzleme
2. 2. Bilişsel Yeniden
3. Gevşeme Eğitimi
4. . Sistematik Duyarsızlaştırma
5. Maruz Bırakma ve Kaçınmayı Azaltma
6. Sosyal Beceri Eğitimi
SONUÇ
Henüz soyut gelişim döneminde olmayan çocuklara, kendi basit eğlencemiz için şakalar yapmamalıyız, başkalarının da yapmasına izin vermemeliyiz. “Seni leylekler getirdi, sen bizim çocuğumuz değilsin, seni sokakta bulduk vb.” Onlar şakanın altıda yatan niyeti anlayamazlar, söylenenleri gerçek sanırlar. Çocuklar ebeveynlerinin kendisine farklı davrandığı konusunda kanıtlar toplayarak bu şakaların gerçek olduğuna inanırlar, yetişkinliklerinde bile ailenin öz çocuğu olmadığına inanmaya devam edebilirler. Çocukların otantik duyguları; öfke, korku, üzüntü, sevinç duygularını tanımasına ve hissetmesine yardımcı olmalıyız, onları duygusal okuryazar olarak yetiştirmeliyiz. Biz bu duyguları yeterince açık olarak yaşıyor muyuz? Kendi duygularımızın farkında mıyız? Biz bu duyguların yeterince farkında değilsek, çocuklara nasıl öğreteceğiz! Kendi duygularımızın yeterince farkında olmadan asıl duygularımızı başka duygularla karıştırıyorsak, korktuğumuzda öfke tepkisi, gösteriyorsak ya da öfkelenince oturup ağlıyorsak, hem biz hem de diğerleri konfizyon içinde kalır, disosiyatif bozukluklar ortaya çıkar. Yaşanan anda gös terilmesi gereken tüm duyguları ve duygusal tepkilerle ifade edebilmeliyiz. Çocukları terörize etmeden duygularımızı göstermeli, onlar bu duyguları yaşadığında tanımalarına ve adlandırmalarına yardımcı olmalıyız. Onların tüm duygularına empati göstermeli v e kendi bakış açımızdan çıkarak; onların zemininden var olan duruma bakarak hissettiklerini anlamalıyız. Onların duygularına karşılık gelen duygularla karşılık verebilmeli ve Erskine ’ geçebilmeliyiz (Erskine, Moursund, nin belirttiği gibi empatinin ötesine Trautmann, 1999). Çocuk üzüldüğünde şefkat göstermeliyiz; kızdığında öfkesini ciddiye almalıyız; korktuğunda güvende hissedebilmesi için alınabilecek önlemler ve bu durumdan korunması konusunda ona rehberlik etmeliyiz. Sevinçli olduğunda birlikte sevinebilmeliyiz (ancak sevincimiz onun sevincini aşmamalı)
Bişsel terapi, anksiyete ve depresyon tedavisinde hemen hemen tüm psikiyatristlerin ilk tercihi olarak öne çıkmaktadır. Anksiyete bozukluğu bulunan hastaların büyük çoğunluğu 12 veya daha az terapi seansı ile iyileşir. Psikoterapistin esnekliği ve yaratıcılığı tedavi için önemlidir. Kaygı bozukluğu tedavisinde bilişsel terapi modelini, bir durumun tehlikeli olduğuna dair mevcut olan yargılar oluşturur.
Anksiyete ve depresyon bozukluğunda bilişsel şema olarak durumun tehlikesi, potansiyel zararın olasılığı, tehlikelerin yakınlığı ve derecesi ile zarara karşı koyma, tehlikeyi etkisizleştirme ve onunla mücadele etme yeteneğini kaybetme düşüncesi hastalığın odak noktasıdır.Bireyin belirsiz tehdit senaryoları hakkında ne düşündüğünü ve onları neye dayandırdığını belirleyen şemalar anksiyete bozukluğunu ortaya çıkarırlar. Psikoterapi bu olumsuz, hatalı şemalar üzerinden yürüyecektir. Tehdit edici bilgiye aşırı önem verme ve tehdit edici yorumları belirsiz uyarıcılara dayandırma, anksiyeteli hastaların ortak özelliğidir.
Anksiyeteyi normalleştirmek ve hastanın semptomlarını anlaması hedeflenir. Hasta endişe ve korkunun doğal bir tepki olduğunu, anksiyetenin tüm insanlarda mevcut bir alarm sistemi olduğunu öğrendiğinde öfke, gerilim, uyku bozukluğu, dikkat dağılması, çarpıntı, nefes darlığı, nefes sıkışması, terleme gibi şikâyetlerinin kötü şeylerin değil, anksiyetenin bulguları olduğunu anlayacaktır.Tedavinin sonraki aşamasında endişelenmeye neden olan düşünceleri tanımlama ve onlarla mücadele sağlanır. Aşma aşama psikolojik tehlike ile ilgili tehdit edici otomatik düşünceler, bu düşüncelere karşı koyma ve onları yalanlama becerisini kazandırma yoluna gidilir. Zaman içinde tehlike ve anksiyete hakkında çarpıtılmış düşüncelere neden olan uyumsuz bilişsel şemalar ve inançlar ele alınır. Hayal egzersizleri, bireysel karşı koyma teknikleri, düşünce günlüğü, bedensel egzersiz gibi yöntemler de bilişsel terapi içinde kullanılır.
KAYNAKÇA:
Carlson, N. R. (2014) Davranışın Nörolojik Temelleri (Fizyolojik Psikoloji), Muzaffer Şahin (Çev. Ed), Ankara: Nobel.
Erskine, R. G.; Moursund, J.P; Trautmann, R.L. (1999) Beyond Em Contact in Relationship”, New York: Routledge. pathy “A Therapy Erskine, R. G.; Moursund (1988) Integratıve Psychotherapy in Action, London: Karnac Books Ltd.
Erskine, R. G. (2015) Relational Patterns, Therapeutic Presence “Concepts and Practice of Integr ative Psychotherapy”, London: Karnac Books Ltd
Schunk, D.,H. (2014) Öğrenme Teorileri, Muzaffer Şahin (Çev. Ed.), Ankara: Nobel.
Steiner, C. (2014) Duygusal Okuryazarlık, Muzaffer Şahin (Çev. Ed.), Ankara: Nobel.
Steiner, C.; Şahin, M, (2018) Güç Oyunları ve Gücün Öteki Yüzü, Ankara: Nobel.
Şahin, M. (2017) Davranışın Biyolojik Temelleri, Psikolojiye Giriş, Hamit Coşkun, Nilüfer Ş. Özabacı (Editörler), İstanbul: Lisans Yayıncılık.
Şahin, M. (2019) İntegratif Psikoterapi, ASEAD Cilt ASEAD CİLT 6 SAYI 10 Yıl 2019 , S 117135 : 6 Say ı: 8 Yıl : 2019, s. 147165 .
BDT’DE Kaygı Bozukluklarında Kullanılan Yöntemler Terapinin ilk aşamalarında kendini izleme ve sistematik duyarsızlaştırma, sosyal beceri eğitimi, gevşeme egzersizi, bilişsel yeniden yapılandırma gibi basit tekniklere bağlı kalmak önemlidir. Sonrasında, belirlenen hedeflere uygun maruz bırakma, rasyonel analiz becerileri gibi daha kompleks yöntemlerle devam edilebilir.
1. Kendini İzleme
2. 2. Bilişsel Yeniden
3. Gevşeme Eğitimi
4. . Sistematik Duyarsızlaştırma
5. Maruz Bırakma ve Kaçınmayı Azaltma
6. Sosyal Beceri Eğitimi
SONUÇ
Henüz soyut gelişim döneminde olmayan çocuklara, kendi basit eğlencemiz için şakalar yapmamalıyız, başkalarının da yapmasına izin vermemeliyiz. “Seni leylekler getirdi, sen bizim çocuğumuz değilsin, seni sokakta bulduk vb.” Onlar şakanın altıda yatan niyeti anlayamazlar, söylenenleri gerçek sanırlar. Çocuklar ebeveynlerinin kendisine farklı davrandığı konusunda kanıtlar toplayarak bu şakaların gerçek olduğuna inanırlar, yetişkinliklerinde bile ailenin öz çocuğu olmadığına inanmaya devam edebilirler. Çocukların otantik duyguları; öfke, korku, üzüntü, sevinç duygularını tanımasına ve hissetmesine yardımcı olmalıyız, onları duygusal okuryazar olarak yetiştirmeliyiz. Biz bu duyguları yeterince açık olarak yaşıyor muyuz? Kendi duygularımızın farkında mıyız? Biz bu duyguların yeterince farkında değilsek, çocuklara nasıl öğreteceğiz! Kendi duygularımızın yeterince farkında olmadan asıl duygularımızı başka duygularla karıştırıyorsak, korktuğumuzda öfke tepkisi, gösteriyorsak ya da öfkelenince oturup ağlıyorsak, hem biz hem de diğerleri konfizyon içinde kalır, disosiyatif bozukluklar ortaya çıkar. Yaşanan anda gös terilmesi gereken tüm duyguları ve duygusal tepkilerle ifade edebilmeliyiz. Çocukları terörize etmeden duygularımızı göstermeli, onlar bu duyguları yaşadığında tanımalarına ve adlandırmalarına yardımcı olmalıyız. Onların tüm duygularına empati göstermeli v e kendi bakış açımızdan çıkarak; onların zemininden var olan duruma bakarak hissettiklerini anlamalıyız. Onların duygularına karşılık gelen duygularla karşılık verebilmeli ve Erskine ’ geçebilmeliyiz (Erskine, Moursund, nin belirttiği gibi empatinin ötesine Trautmann, 1999). Çocuk üzüldüğünde şefkat göstermeliyiz; kızdığında öfkesini ciddiye almalıyız; korktuğunda güvende hissedebilmesi için alınabilecek önlemler ve bu durumdan korunması konusunda ona rehberlik etmeliyiz. Sevinçli olduğunda birlikte sevinebilmeliyiz (ancak sevincimiz onun sevincini aşmamalı)
Bişsel terapi, anksiyete ve depresyon tedavisinde hemen hemen tüm psikiyatristlerin ilk tercihi olarak öne çıkmaktadır. Anksiyete bozukluğu bulunan hastaların büyük çoğunluğu 12 veya daha az terapi seansı ile iyileşir. Psikoterapistin esnekliği ve yaratıcılığı tedavi için önemlidir. Kaygı bozukluğu tedavisinde bilişsel terapi modelini, bir durumun tehlikeli olduğuna dair mevcut olan yargılar oluşturur.
Anksiyete ve depresyon bozukluğunda bilişsel şema olarak durumun tehlikesi, potansiyel zararın olasılığı, tehlikelerin yakınlığı ve derecesi ile zarara karşı koyma, tehlikeyi etkisizleştirme ve onunla mücadele etme yeteneğini kaybetme düşüncesi hastalığın odak noktasıdır.Bireyin belirsiz tehdit senaryoları hakkında ne düşündüğünü ve onları neye dayandırdığını belirleyen şemalar anksiyete bozukluğunu ortaya çıkarırlar. Psikoterapi bu olumsuz, hatalı şemalar üzerinden yürüyecektir. Tehdit edici bilgiye aşırı önem verme ve tehdit edici yorumları belirsiz uyarıcılara dayandırma, anksiyeteli hastaların ortak özelliğidir.
Anksiyeteyi normalleştirmek ve hastanın semptomlarını anlaması hedeflenir. Hasta endişe ve korkunun doğal bir tepki olduğunu, anksiyetenin tüm insanlarda mevcut bir alarm sistemi olduğunu öğrendiğinde öfke, gerilim, uyku bozukluğu, dikkat dağılması, çarpıntı, nefes darlığı, nefes sıkışması, terleme gibi şikâyetlerinin kötü şeylerin değil, anksiyetenin bulguları olduğunu anlayacaktır.Tedavinin sonraki aşamasında endişelenmeye neden olan düşünceleri tanımlama ve onlarla mücadele sağlanır. Aşma aşama psikolojik tehlike ile ilgili tehdit edici otomatik düşünceler, bu düşüncelere karşı koyma ve onları yalanlama becerisini kazandırma yoluna gidilir. Zaman içinde tehlike ve anksiyete hakkında çarpıtılmış düşüncelere neden olan uyumsuz bilişsel şemalar ve inançlar ele alınır. Hayal egzersizleri, bireysel karşı koyma teknikleri, düşünce günlüğü, bedensel egzersiz gibi yöntemler de bilişsel terapi içinde kullanılır.
KAYNAKÇA:
Carlson, N. R. (2014) Davranışın Nörolojik Temelleri (Fizyolojik Psikoloji), Muzaffer Şahin (Çev. Ed), Ankara: Nobel.
Erskine, R. G.; Moursund, J.P; Trautmann, R.L. (1999) Beyond Em Contact in Relationship”, New York: Routledge. pathy “A Therapy Erskine, R. G.; Moursund (1988) Integratıve Psychotherapy in Action, London: Karnac Books Ltd.
Erskine, R. G. (2015) Relational Patterns, Therapeutic Presence “Concepts and Practice of Integr ative Psychotherapy”, London: Karnac Books Ltd
Schunk, D.,H. (2014) Öğrenme Teorileri, Muzaffer Şahin (Çev. Ed.), Ankara: Nobel.
Steiner, C. (2014) Duygusal Okuryazarlık, Muzaffer Şahin (Çev. Ed.), Ankara: Nobel.
Steiner, C.; Şahin, M, (2018) Güç Oyunları ve Gücün Öteki Yüzü, Ankara: Nobel.
Şahin, M. (2017) Davranışın Biyolojik Temelleri, Psikolojiye Giriş, Hamit Coşkun, Nilüfer Ş. Özabacı (Editörler), İstanbul: Lisans Yayıncılık.
Şahin, M. (2019) İntegratif Psikoterapi, ASEAD Cilt ASEAD CİLT 6 SAYI 10 Yıl 2019 , S 117135 : 6 Say ı: 8 Yıl : 2019, s. 147165 .
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Çocuk Depresyonu ve Kaygısında Terapi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Elif AKSOY SİNCİ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Elif AKSOY SİNCİ'nin izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
Beğenin
Yazan Uzman
|
Makale Kütüphanemizden | ||||
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.