İki Çocuk Kavga Ediyormuş
İki çocuk kavga ediyormuş
İki çocuk kavga ediyormuş, birde diğer çocuk varmış. O’da onları izliyormuş. Bu üçüncü çocuk onların neden kavga ettiklerine çoğu vakit anlam veremiyormuş. Ona göre çözülemeyecek hiç bir şey yokmuş, güzel güzel oynamak varken, neden hep kavga ediyorlarmış. İşte buna bir türlü anlam veremiyormuş. Bazen aralarına girip kavga etmelerini önlemeye çalışıyormuş ama ne yapsa da her iki taraf kavgaya devam ediyormuş. Sanki O, orda yokmuş gibi davranıyorlarmış. Bazen aklına şu sorular geliyormuş. “Beni hiç mi önemsemiyorlar?”, “Halbuki ben buradayım ve varım.” , “Ben varken neden kavga ediyorlar?” Bu soruları kimseye soramadığı için ve ortamda çok karanlık olduğu için soruların ağırlığını iliklerine kadar hissederek yaşıyormuş. Ona rağmen tartışmaya devam etmeleri onda; beni önemsemiyorlar, bana değer vermiyorlar “O zaman ben değerli ve özel değilim” düşüncesini doğuruyormuş. Nede olsa ona değer verseler tartışmaktan kaçınırlar diye düşünüyormuş. Aslında hiç kimse bir başkasının değerini belirleyemezmiş ama o, henüz bunu anlayacak yaşta ve olgunlukta değilmiş.
Bu kavga eden çocuklar bazen onu hakem olarak seçiyor, kim haklı diye ona soruyorlarmış. Onun bu konuda birtakım fikirleri varmış ama düşüncelerini söylerse onlardan birinin ondan kopacağından, onunla artık oynamayacağından endişe ettiği için böyle durumlarda hep bocalıyor kaçamak cevaplar veriyormuş böylece “Tedirginliği” öğrenmiş.
Bu iki çocuk kavgadan sonra hep onunla konuşuyor onu kendi tarafına çekmeye çalışıyormuş. Çoğunlukla her biri diğerini suçluyor karşıdaki kişinin kendisine haksızlık yaptığından bahsediyormuş. O ise onları dinliyor, bazen hiç istemediği halde onlara akıl verirken kendini buluyormuş. Hâlbuki kendisinin tartışmaları ve sorunları çözebilecek hiç tecrübesi yokmuş ama onlar onu büyük biri gibi görüp, sırdaşları gibi davranıyor, bütün sıkıntılarını sanki onun üstüne boca ediyorlarmış. O ise bu sıkıntıların altında kaldıkça eziliyor ve bunalıyormuş. İçinden “Nedir alıp veremediğiniz” diye soruyor içten içe üzülüyor onlara kızıyormuş. Ama bu kızgınlığını onlara ifade etmekten de korkuyormuş. İfade etse muhtemelen birbirlerine olduğu gibi ona da kızabileceklerinden endişe ediyormuş. Onlardan biri hakkında olumsuz konuşsa veya diğerine hak verse bu seferde büyük bir vicdan azabı çekiyormuş. Böylece “Çaresizliği” öğrenmiş.
Bu iki çocuk kavga ettikleri vakit gözleri hiçbir şey görmüyormuş. Hâlbuki üçüncü çocuğun bir dolu ihtiyacı varmış. Bu ihtiyaçlar hem maddi ihtiyaçlar hem de değer görmek, önemsenmek, sevilmek gibi manevi ihtiyaçlarmış. Üçüncü çocuk bunları bulamayınca artık kendi başının çaresine bakması gerektiğini anlamış ne de olsa onu kimse görmüyormuş onlardan bir şey istese yapmayacaklarını düşünüyormuş çünkü onlar kendi sorunlarına o kadar çok odaklanmışlar ki onu göremiyorlarmış. Böylece üçüncü çocuk ben istesem de istediğim olmaz diye düşünerek “İstememeyi” öğrenmiş. İstememeyi öğrenmiş ama ihtiyaçları da devam ediyormuş o zamanda kendi işini kendisinin yapması gerektiğini anlamış böylece “Hep güçlü olması gerektiğini” , “Kimseden yardım beklememesi gerektiğini, kimseye güvenmemesi gerektiğini”öğrenmiş. Duygusal ihtiyaçlarını söylemek ise böyle bir ortamda çok yersiz, saçma, komik veya şımarıklılık olarak görüleceğini düşündüğü için bunları söylememeye, gizlemeye karar vermiş o yüzden duygularını gömmüş. Zaten bir müddet sonra nereye gömdüğünü kendisi de unutmuş. Böylece “Kendi duygularını fark edemez olmuş ve duygularına yabancılaşmış.”
Bütün yaşadığı bu karmaşadan sonra bu çocuk ilk önce içe kapanmış, susmayı tercih etmiş. İçe kapanıklılığı, kendine acımaya, kendini eleştirmeye, pasifliğe ve özgüvensizliğe neden olmuş. Sonra bu duygularla baş edemediği için içinde büyük bir öfke duygusu oluşmuş. Bu durum onda hırçınlığa, agresifliğe ve ani tepkiler vermesine neden olmuş. İçten içe bütün bu davranışlar sanki ona ait gibi durmuyormuş ama öyle davranmaktan da kendini alamıyormuş çünkü bildiği, tecrübe ettiği başka bir yol, yöntem yokmuş. Birileri neden böylesin, neden böyle davranıyorsun diye sorduklarında ise; ben hep böyleydim bu benim karakterim diyormuş. Gerçekte kim olduğu, ne olduğu, özünde nasıl bir insan olduğu ise çok başkaymış.
Ebeveyn olmak kolay değildir. Farkındalıklar gerektirir. Siz bir şey yaparsınız söylediğiniz söz veya yaptığınız davranışlar size çok basit veya büyük bir etki oluşturmayacak gibi gelir ama öyle bir etki oluşturur ki şaşırıp kalırsınız. Böyle bir etki oluşturacağı aklınızın ucuna bile gelmez. Fakat çocukların dünyasında her şey farklı işlemektedir. Onların bir gözü dış dünyadaki diğer nesnelere odaklanırken diğer gözü hep sizin üzerinizdedir. Sizin her sözünüzü ve yaptığınız her davranışı ciddiye alırlar ve bunları çok hızlı bir şekilde yorumlayarak anlamlar çıkarırlar. Farkında olmadığınız yanlışlar bile bu kadar çok önemliyken, yanlış olduğu, onlara zararı olacağını bildiğiniz davranışlardan kaçınmamak çok büyük bir hatadır ve büyük bedellere neden olacaktır.
Hiç mi hata yapmayacaksınız? Elbette ki hatalar yapacaksınız herkes gibi ama önemli olan sistematik ve travmatik hatalar yapmamaktır. Bütün bunlara rağmen böyle hatalar yapılmışsa da önemli olan bunu tamir etmeye çalışmak bu konuda gayret göstermektir.
İki çocuk kavga ediyormuş, birde diğer çocuk varmış. O’da onları izliyormuş. Bu üçüncü çocuk onların neden kavga ettiklerine çoğu vakit anlam veremiyormuş. Ona göre çözülemeyecek hiç bir şey yokmuş, güzel güzel oynamak varken, neden hep kavga ediyorlarmış. İşte buna bir türlü anlam veremiyormuş. Bazen aralarına girip kavga etmelerini önlemeye çalışıyormuş ama ne yapsa da her iki taraf kavgaya devam ediyormuş. Sanki O, orda yokmuş gibi davranıyorlarmış. Bazen aklına şu sorular geliyormuş. “Beni hiç mi önemsemiyorlar?”, “Halbuki ben buradayım ve varım.” , “Ben varken neden kavga ediyorlar?” Bu soruları kimseye soramadığı için ve ortamda çok karanlık olduğu için soruların ağırlığını iliklerine kadar hissederek yaşıyormuş. Ona rağmen tartışmaya devam etmeleri onda; beni önemsemiyorlar, bana değer vermiyorlar “O zaman ben değerli ve özel değilim” düşüncesini doğuruyormuş. Nede olsa ona değer verseler tartışmaktan kaçınırlar diye düşünüyormuş. Aslında hiç kimse bir başkasının değerini belirleyemezmiş ama o, henüz bunu anlayacak yaşta ve olgunlukta değilmiş.
Bu kavga eden çocuklar bazen onu hakem olarak seçiyor, kim haklı diye ona soruyorlarmış. Onun bu konuda birtakım fikirleri varmış ama düşüncelerini söylerse onlardan birinin ondan kopacağından, onunla artık oynamayacağından endişe ettiği için böyle durumlarda hep bocalıyor kaçamak cevaplar veriyormuş böylece “Tedirginliği” öğrenmiş.
Bu iki çocuk kavgadan sonra hep onunla konuşuyor onu kendi tarafına çekmeye çalışıyormuş. Çoğunlukla her biri diğerini suçluyor karşıdaki kişinin kendisine haksızlık yaptığından bahsediyormuş. O ise onları dinliyor, bazen hiç istemediği halde onlara akıl verirken kendini buluyormuş. Hâlbuki kendisinin tartışmaları ve sorunları çözebilecek hiç tecrübesi yokmuş ama onlar onu büyük biri gibi görüp, sırdaşları gibi davranıyor, bütün sıkıntılarını sanki onun üstüne boca ediyorlarmış. O ise bu sıkıntıların altında kaldıkça eziliyor ve bunalıyormuş. İçinden “Nedir alıp veremediğiniz” diye soruyor içten içe üzülüyor onlara kızıyormuş. Ama bu kızgınlığını onlara ifade etmekten de korkuyormuş. İfade etse muhtemelen birbirlerine olduğu gibi ona da kızabileceklerinden endişe ediyormuş. Onlardan biri hakkında olumsuz konuşsa veya diğerine hak verse bu seferde büyük bir vicdan azabı çekiyormuş. Böylece “Çaresizliği” öğrenmiş.
Bu iki çocuk kavga ettikleri vakit gözleri hiçbir şey görmüyormuş. Hâlbuki üçüncü çocuğun bir dolu ihtiyacı varmış. Bu ihtiyaçlar hem maddi ihtiyaçlar hem de değer görmek, önemsenmek, sevilmek gibi manevi ihtiyaçlarmış. Üçüncü çocuk bunları bulamayınca artık kendi başının çaresine bakması gerektiğini anlamış ne de olsa onu kimse görmüyormuş onlardan bir şey istese yapmayacaklarını düşünüyormuş çünkü onlar kendi sorunlarına o kadar çok odaklanmışlar ki onu göremiyorlarmış. Böylece üçüncü çocuk ben istesem de istediğim olmaz diye düşünerek “İstememeyi” öğrenmiş. İstememeyi öğrenmiş ama ihtiyaçları da devam ediyormuş o zamanda kendi işini kendisinin yapması gerektiğini anlamış böylece “Hep güçlü olması gerektiğini” , “Kimseden yardım beklememesi gerektiğini, kimseye güvenmemesi gerektiğini”öğrenmiş. Duygusal ihtiyaçlarını söylemek ise böyle bir ortamda çok yersiz, saçma, komik veya şımarıklılık olarak görüleceğini düşündüğü için bunları söylememeye, gizlemeye karar vermiş o yüzden duygularını gömmüş. Zaten bir müddet sonra nereye gömdüğünü kendisi de unutmuş. Böylece “Kendi duygularını fark edemez olmuş ve duygularına yabancılaşmış.”
Bütün yaşadığı bu karmaşadan sonra bu çocuk ilk önce içe kapanmış, susmayı tercih etmiş. İçe kapanıklılığı, kendine acımaya, kendini eleştirmeye, pasifliğe ve özgüvensizliğe neden olmuş. Sonra bu duygularla baş edemediği için içinde büyük bir öfke duygusu oluşmuş. Bu durum onda hırçınlığa, agresifliğe ve ani tepkiler vermesine neden olmuş. İçten içe bütün bu davranışlar sanki ona ait gibi durmuyormuş ama öyle davranmaktan da kendini alamıyormuş çünkü bildiği, tecrübe ettiği başka bir yol, yöntem yokmuş. Birileri neden böylesin, neden böyle davranıyorsun diye sorduklarında ise; ben hep böyleydim bu benim karakterim diyormuş. Gerçekte kim olduğu, ne olduğu, özünde nasıl bir insan olduğu ise çok başkaymış.
Ebeveyn olmak kolay değildir. Farkındalıklar gerektirir. Siz bir şey yaparsınız söylediğiniz söz veya yaptığınız davranışlar size çok basit veya büyük bir etki oluşturmayacak gibi gelir ama öyle bir etki oluşturur ki şaşırıp kalırsınız. Böyle bir etki oluşturacağı aklınızın ucuna bile gelmez. Fakat çocukların dünyasında her şey farklı işlemektedir. Onların bir gözü dış dünyadaki diğer nesnelere odaklanırken diğer gözü hep sizin üzerinizdedir. Sizin her sözünüzü ve yaptığınız her davranışı ciddiye alırlar ve bunları çok hızlı bir şekilde yorumlayarak anlamlar çıkarırlar. Farkında olmadığınız yanlışlar bile bu kadar çok önemliyken, yanlış olduğu, onlara zararı olacağını bildiğiniz davranışlardan kaçınmamak çok büyük bir hatadır ve büyük bedellere neden olacaktır.
Hiç mi hata yapmayacaksınız? Elbette ki hatalar yapacaksınız herkes gibi ama önemli olan sistematik ve travmatik hatalar yapmamaktır. Bütün bunlara rağmen böyle hatalar yapılmışsa da önemli olan bunu tamir etmeye çalışmak bu konuda gayret göstermektir.
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "İki Çocuk Kavga Ediyormuş" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Vedat AKDEMİR'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Vedat AKDEMİR'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
9 Beğeni
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.