Kırık Beklentiler, Sahiplenilmemiş Hüsranlar
‘Beni hep aynı yerimden yaralayan o eve
Yine de döneyim, döneyim istedim. ‘ Birhan Keskin
Beklenti daha çok gelecekte ne yaşamak istediğimiz ile ilgili bir kavramı çağrıştırsa da, psikoterapide çalıştığımız birçok konuda gözlemliyoruz ki bir yanımız geçmişe dair beklentiler içerisinde şimdiyi kuruyor.
Mesela, psikoterapide önemli bir kavram olan aktarım geçmişe dair beklentilerin bugünü kurmadaki etkisi örnekleyen durumlardan biridir. Aktarım bir kişinin çocukluk döneminde önemli kişilerle yaşadığı duygusal ve ilişkisel deneyimleri güncelde farkında olmadan karşısındaki kişiye yansıtmasıdır. Aktarım sebebiyle bugün ilişkilerden çoğunlukla ebeveynlerimizle yaşadığımız durumları tekrar deneyimleyeceğimize dair bir beklenti geliştiririz. Şema Terapi açısından bu deneyim, şemalarımızın tetiklendiği ve karşımızdakinden o duygusal deneyim dışında farklı bir şey duymaya çok da açık olamadığımız anlar gibi düşünülebilir.
Thomas Ogden, 'Deneyimin İlkel Ucu' adlı kitabında aktarımın işlevinin bilinmeyen nesneyi yani bilinmeyen ötekini bilinir kılmak olduğunu söyleyerek aktarım ve beklenti arasındaki ilişkiye vurgu yapar. Kitabında aktarımı şu şekilde anlatır: ’ Her yeni nesne ilişkisi, kişinin hâlihazırda aşina olduğu geçmiş nesne ilişkilerinin imgelerinin gölgelerinde biçimlenir. Bunun sonucunda da hiçbir karşılaşma bütünüyle yeni bir şey gibi deneyimlenmez. Aktarım kişiye daha önce bu yollardan geçtiği yanılsamasını sağlar. Bu yanılsama olmasa, yeni biriyle deneyimlerimiz karşısında kendimizi tahammül edilemez derecede çıplak ve hazırlıksız hissederdik.’
Thomas Ogden’in tanımlamasında vurguladığı gibi, aktarım bizim için bilinmez olan ötekini bilinir hale getirme çabasıdır. Bu tanımlamada yazarın vurguladığı diğer önemli nokta bilme ihtiyacımızdır. Biz olayları tahmin etmeye gereksinim duyuyoruz. Her yeni deneyimin bizim için tamamen farklı bir deneyim olması, hem beynimizin işleyişi açısından yorucu olurdu ve hayatta kalma şansımızı düşürürdü hem de hiç tahmin edilemeyen bir dünya kaygı verici bir hale gelirdi. Böylesine bir beklenti bebek olarak içine düştüğümüz dünyaya daha kolay adapte olmamızı sağlamış olmalı.
Ebeveynlerimizle ilişkilerimizde ne beklememiz gerektiğini öğrenmeye yatkın olduğumuz için aslında şemaları geliştiriyoruz. Neye kızıyorlar? Neyi sağlayabiliyorlar? Hangi talepleri yerine getirdiğimde kendimi daha güvende hissediyorum? Şemalarımız tam da böyle gelişiyor. Esnek olmayan, cezalandırıcı ve talepkâr beklentiler Eleştirel Sesi oluştururken, duygu ve ihtiyaçlarımıza alan açan, bize özerklik tanıyan, gerçekçi beklentileri olan tarafımız ise Sağlıklı Yetişkini oluşturuyor.
Eleştirel Ses güçlü olduğunda bağlanma ve özerklik ihtiyacından ziyade güvenlik ihtiyacı ön plana çıkıyor ve biz baş etme modlarını daha fazla kullanarak kendimizi güvende tutmaya çalışıyoruz. Dünyaya dair beklentimiz Eleştirel Ebeveyn sebebiyle tehditkâr oluyor. Mesela dünya aşağılanabileceğimiz, cezalandırılabileceğimiz, terk edileceğimiz bir yere dönebiliyor. Bu durumda Aşırı Telafi kanalını kullanarak baş etmeye çalışırsak, mesela haklı çıkmaya çalışarak olası tehdidi kendimizden uzaklaştırmaya çalışıyoruz. Ancak kendimizi güçlü sunarak bu durumla baş etmeye çalışıyor olmamız, İncinmiş Çocuğun kendisini kötü hissetmediği anlamına gelmiyor. Bir ilişkide güçlü, haklı veya mükemmel olmak zorunda kalmak hem yorucu hem de tehdit gibi olağandışı koşullara karşı alınmış önlemleri günlük hayatın parçası olarak yaşamak güvende hissetmeyi engelliyor. Bu durum aktarımda terapi ilişkisine şöyle yansıyabilir: Danışan Aşırı Telafi kanalını kullanarak belli yorumları duymak istemediğini terapiste örtük olarak iletir. Aşırı telafideki kişi için ya onay aldığı bir durum vardır ya da yorumları aşağılama, suçlanma gibi duyabilir. Bu durumda terapist cezalandırıcı konuşmasa da çocukluktaki figürlere benzer olarak deneyimlenir. Eğer bu kanal çok güçlüyse terapistte de tedirginlik yaratabilir ve daha az yorum yapabilir veya yorumları, aşırı telafi kanalı ile danışan tarafından alınmaz. Bu durumda danışan kendisine iyi gelecek yorumları daha az duymaya başlar. Terapist tarafından haklılığı sebebiyle kabul edildiği düşüncesi sarsılmadan kalmış olur. İhtiyaçları ile kabul edilebileceği, onaylanmak zorunda olmadığı, terapistin onu onaylamaktan bağımsız şekilde onu kabul ederek, ona rehberlik etmek isteyebileceği gibi deneyimler terapi ilişkisinde tam olarak özümsenemez. Aslında bu örnekte terapi ilişkisinde çocukluktan farklı birçok deneyim yaşanmasına rağmen, çocukluğa benzeyen yanları baş etme modları sebebiyle bazen oluşturulmuş bazen de beslenmiş olur. Ötekiler çocuklukta yoksun bırakan ebeveyn figürlerinin gölgesinde ne kadar çok yorumlanırsa, yani eleştirel ses ne kadar güçlüyse, bizim de bu etkilere dahil olma ihtimalimiz o oranda artıyor. Bu durumda geçmişin bugünde oluşan beklentisi bir nevi sadece beklenti düzeyinde kalmıyor, kendi koşullarını oluşturmada bir paya da sahip oluyor. Ancak bu pay sadece bizi zorlayan bir durum değil, aynı zamanda iyileşme için de bir anahtar. Bu döngü daha güçlü hale geldiğinde, bu örnek bağlamında mesela danışan bir şekilde onaylanmadığını düşünerek güçlü duygusal deneyimler terapiste karşı deneyimlediğinde bir nevi çocukluğun bugünde canlanan o anı şimdiki anda güçlü hale geldiğinde, iyileşme için de özel bir an sunar bize. Terapide bu anların konuşulması terapist, öteki ve ebeveyn ayrımlarının zihnimize yerleşmesine yardım eder.
Beklentiler geçmişi bugüne taşır, taşıdığı yükü kaldırabilirsek geçmişteki hikayeye o zamanlar umut etme imkanı bulamadığımız farklı beklentiler ekleme şansı elde ederiz. Mesela, hata yaptım diye beni cezalandırmaya hakları yoktu, yol göstermeliydiler beklentisi geçmiş hikayaye eklenebilirse, bugün onaylanmayabilirim de, hata yapabilirim de ama ilişkilerde buna rağmen saygı ve kabulü bekleyebilirim gibi farklı beklentileri bugüne de eklemek mümkün olur.
Ancak ruhsallığımıza farklı beklentiler ekleyebilmek için bazı şeyleri bırakabilmek gerekir. Bu sürecin zorluklarından bir tanesi de bu noktada oluşur. Mesela, anne babamızla yaşadığımız hayal kırıklıklarını ve onların kısıtlıklarını kabul etmek gerekir. Kabul edebilmek için kısıtlı oldukları konularda onlara karşı içimizde taşıdığımız çocuksu umudu bırakmak gerekir. Yaşananları tersine çevirme arzumuza veda etmek gerekebilir. Bunun için çocuklukta yaşadığımız hüsranla yüzleşmeye ihtiyacımız var.
Freud’un tekrarlanma zorlantısı olarak tanımladığı kavram bizi hüsran ve beklenti ilişkisi hakkında düşünmeye itiyor. Tekrarlanma zorlantısı, kişilerin geçmişte yaşadığı çözümlenmemiş deneyimleri bugün tekrar etme eğilimleri olarak görülebilir (ref. Beden Kayıt Tutar). Şema terapi açısından şemaya teslim olma veya teslim baş etme moduna yakın deneyimler olarak görmek mümkün olabilir. Şema kimyası kavramında da bize benzer zorlukları yaşatma eğiliminde olan kişileri seçmeye yatkın bir tarafımız olabileceğini görüyoruz. Yani bir yanımız beklentilerimiz sebebiyle bugünde geçmişi oluşturma eğiliminde olabilirken, bir yanımız geçmişe yakın koşullara çekilebiliyor.
Bizi geçmişin karanlık sokaklarında bu şekilde gezmeye iten ne olabilir? Psikanalitik ekole göre, bu eğilimin bilinçdışı motivasyonu, bugünde canlanan yaşantı üzerinden geçmişteki travmatik durumu çözme çabası olabilir. Aslında benzer sahneleri, teslim modunda benzer otoriteler canlandırarak, anne babamızla yaşadığımız düş kırıklığını hiç yaşamamış olabileceğimiz yeni bir yaşantıyı arzuluyor olabiliriz. Bizi anlaması zor kişilere tekrar tekrar kendimizi açıklayarak, anne babamızın bizi anlayabileceği bir olasılığı canlı tutuyor olabiliriz. Bugün o ilişkilerin içinden bir şekilde çıkınca veya çıkmayı hayal ettiğimizde de, geçmişte sınır koyabileceğimiz bir anı canlandırıyor olabiliriz.
Geçmişteki kırık beklentilerimizin hayatımızdaki varlığını sınırlayarak, bize daha iyi gelecek yeni beklentilere daha çok yer açabilmek için, bir zamanlar heyecanımızı ve canlılığımızı nerede bırakmak zorunda kaldığımızı anımsamaya ihtiyacımız var. Geçmişin hüsranlarıyla kırılmış beklentilerimizi ancak bu şekilde iyileştirebiliriz. Bu sayede bize daha iyi gelecek yaşantıları daha kolay hayatımıza davet edebiliriz.
Son olarak, beklentilerinize dikkat edin, gerçekleşebilir.
Kaynakça
Bessel A. Van Der Kolk, Beden Kayıt Tutar, Çev. Nurdan Cihanşümül Maral, Nobel Yaşam, 2020, Ankara.
Birhan Keskin, Y’ol, Metis Yayınları, 2016, İstanbul.
Thomas H. Ogden, Deneyimin İlkel Ucu, Çev. Aylin Deniz Ülkümen, Canan Altındaş Dikmen, Can Baycan, Sfenks Kitap, 2023, İstanbul.
Klinik Psikolog Funda Doğan
İyi Hissetmek dergisi 'Hüsran ve Beklenti' sayısında yayımlanmıştır.
Yine de döneyim, döneyim istedim. ‘ Birhan Keskin
Beklenti daha çok gelecekte ne yaşamak istediğimiz ile ilgili bir kavramı çağrıştırsa da, psikoterapide çalıştığımız birçok konuda gözlemliyoruz ki bir yanımız geçmişe dair beklentiler içerisinde şimdiyi kuruyor.
Mesela, psikoterapide önemli bir kavram olan aktarım geçmişe dair beklentilerin bugünü kurmadaki etkisi örnekleyen durumlardan biridir. Aktarım bir kişinin çocukluk döneminde önemli kişilerle yaşadığı duygusal ve ilişkisel deneyimleri güncelde farkında olmadan karşısındaki kişiye yansıtmasıdır. Aktarım sebebiyle bugün ilişkilerden çoğunlukla ebeveynlerimizle yaşadığımız durumları tekrar deneyimleyeceğimize dair bir beklenti geliştiririz. Şema Terapi açısından bu deneyim, şemalarımızın tetiklendiği ve karşımızdakinden o duygusal deneyim dışında farklı bir şey duymaya çok da açık olamadığımız anlar gibi düşünülebilir.
Thomas Ogden, 'Deneyimin İlkel Ucu' adlı kitabında aktarımın işlevinin bilinmeyen nesneyi yani bilinmeyen ötekini bilinir kılmak olduğunu söyleyerek aktarım ve beklenti arasındaki ilişkiye vurgu yapar. Kitabında aktarımı şu şekilde anlatır: ’ Her yeni nesne ilişkisi, kişinin hâlihazırda aşina olduğu geçmiş nesne ilişkilerinin imgelerinin gölgelerinde biçimlenir. Bunun sonucunda da hiçbir karşılaşma bütünüyle yeni bir şey gibi deneyimlenmez. Aktarım kişiye daha önce bu yollardan geçtiği yanılsamasını sağlar. Bu yanılsama olmasa, yeni biriyle deneyimlerimiz karşısında kendimizi tahammül edilemez derecede çıplak ve hazırlıksız hissederdik.’
Thomas Ogden’in tanımlamasında vurguladığı gibi, aktarım bizim için bilinmez olan ötekini bilinir hale getirme çabasıdır. Bu tanımlamada yazarın vurguladığı diğer önemli nokta bilme ihtiyacımızdır. Biz olayları tahmin etmeye gereksinim duyuyoruz. Her yeni deneyimin bizim için tamamen farklı bir deneyim olması, hem beynimizin işleyişi açısından yorucu olurdu ve hayatta kalma şansımızı düşürürdü hem de hiç tahmin edilemeyen bir dünya kaygı verici bir hale gelirdi. Böylesine bir beklenti bebek olarak içine düştüğümüz dünyaya daha kolay adapte olmamızı sağlamış olmalı.
Ebeveynlerimizle ilişkilerimizde ne beklememiz gerektiğini öğrenmeye yatkın olduğumuz için aslında şemaları geliştiriyoruz. Neye kızıyorlar? Neyi sağlayabiliyorlar? Hangi talepleri yerine getirdiğimde kendimi daha güvende hissediyorum? Şemalarımız tam da böyle gelişiyor. Esnek olmayan, cezalandırıcı ve talepkâr beklentiler Eleştirel Sesi oluştururken, duygu ve ihtiyaçlarımıza alan açan, bize özerklik tanıyan, gerçekçi beklentileri olan tarafımız ise Sağlıklı Yetişkini oluşturuyor.
Eleştirel Ses güçlü olduğunda bağlanma ve özerklik ihtiyacından ziyade güvenlik ihtiyacı ön plana çıkıyor ve biz baş etme modlarını daha fazla kullanarak kendimizi güvende tutmaya çalışıyoruz. Dünyaya dair beklentimiz Eleştirel Ebeveyn sebebiyle tehditkâr oluyor. Mesela dünya aşağılanabileceğimiz, cezalandırılabileceğimiz, terk edileceğimiz bir yere dönebiliyor. Bu durumda Aşırı Telafi kanalını kullanarak baş etmeye çalışırsak, mesela haklı çıkmaya çalışarak olası tehdidi kendimizden uzaklaştırmaya çalışıyoruz. Ancak kendimizi güçlü sunarak bu durumla baş etmeye çalışıyor olmamız, İncinmiş Çocuğun kendisini kötü hissetmediği anlamına gelmiyor. Bir ilişkide güçlü, haklı veya mükemmel olmak zorunda kalmak hem yorucu hem de tehdit gibi olağandışı koşullara karşı alınmış önlemleri günlük hayatın parçası olarak yaşamak güvende hissetmeyi engelliyor. Bu durum aktarımda terapi ilişkisine şöyle yansıyabilir: Danışan Aşırı Telafi kanalını kullanarak belli yorumları duymak istemediğini terapiste örtük olarak iletir. Aşırı telafideki kişi için ya onay aldığı bir durum vardır ya da yorumları aşağılama, suçlanma gibi duyabilir. Bu durumda terapist cezalandırıcı konuşmasa da çocukluktaki figürlere benzer olarak deneyimlenir. Eğer bu kanal çok güçlüyse terapistte de tedirginlik yaratabilir ve daha az yorum yapabilir veya yorumları, aşırı telafi kanalı ile danışan tarafından alınmaz. Bu durumda danışan kendisine iyi gelecek yorumları daha az duymaya başlar. Terapist tarafından haklılığı sebebiyle kabul edildiği düşüncesi sarsılmadan kalmış olur. İhtiyaçları ile kabul edilebileceği, onaylanmak zorunda olmadığı, terapistin onu onaylamaktan bağımsız şekilde onu kabul ederek, ona rehberlik etmek isteyebileceği gibi deneyimler terapi ilişkisinde tam olarak özümsenemez. Aslında bu örnekte terapi ilişkisinde çocukluktan farklı birçok deneyim yaşanmasına rağmen, çocukluğa benzeyen yanları baş etme modları sebebiyle bazen oluşturulmuş bazen de beslenmiş olur. Ötekiler çocuklukta yoksun bırakan ebeveyn figürlerinin gölgesinde ne kadar çok yorumlanırsa, yani eleştirel ses ne kadar güçlüyse, bizim de bu etkilere dahil olma ihtimalimiz o oranda artıyor. Bu durumda geçmişin bugünde oluşan beklentisi bir nevi sadece beklenti düzeyinde kalmıyor, kendi koşullarını oluşturmada bir paya da sahip oluyor. Ancak bu pay sadece bizi zorlayan bir durum değil, aynı zamanda iyileşme için de bir anahtar. Bu döngü daha güçlü hale geldiğinde, bu örnek bağlamında mesela danışan bir şekilde onaylanmadığını düşünerek güçlü duygusal deneyimler terapiste karşı deneyimlediğinde bir nevi çocukluğun bugünde canlanan o anı şimdiki anda güçlü hale geldiğinde, iyileşme için de özel bir an sunar bize. Terapide bu anların konuşulması terapist, öteki ve ebeveyn ayrımlarının zihnimize yerleşmesine yardım eder.
Beklentiler geçmişi bugüne taşır, taşıdığı yükü kaldırabilirsek geçmişteki hikayeye o zamanlar umut etme imkanı bulamadığımız farklı beklentiler ekleme şansı elde ederiz. Mesela, hata yaptım diye beni cezalandırmaya hakları yoktu, yol göstermeliydiler beklentisi geçmiş hikayaye eklenebilirse, bugün onaylanmayabilirim de, hata yapabilirim de ama ilişkilerde buna rağmen saygı ve kabulü bekleyebilirim gibi farklı beklentileri bugüne de eklemek mümkün olur.
Ancak ruhsallığımıza farklı beklentiler ekleyebilmek için bazı şeyleri bırakabilmek gerekir. Bu sürecin zorluklarından bir tanesi de bu noktada oluşur. Mesela, anne babamızla yaşadığımız hayal kırıklıklarını ve onların kısıtlıklarını kabul etmek gerekir. Kabul edebilmek için kısıtlı oldukları konularda onlara karşı içimizde taşıdığımız çocuksu umudu bırakmak gerekir. Yaşananları tersine çevirme arzumuza veda etmek gerekebilir. Bunun için çocuklukta yaşadığımız hüsranla yüzleşmeye ihtiyacımız var.
Freud’un tekrarlanma zorlantısı olarak tanımladığı kavram bizi hüsran ve beklenti ilişkisi hakkında düşünmeye itiyor. Tekrarlanma zorlantısı, kişilerin geçmişte yaşadığı çözümlenmemiş deneyimleri bugün tekrar etme eğilimleri olarak görülebilir (ref. Beden Kayıt Tutar). Şema terapi açısından şemaya teslim olma veya teslim baş etme moduna yakın deneyimler olarak görmek mümkün olabilir. Şema kimyası kavramında da bize benzer zorlukları yaşatma eğiliminde olan kişileri seçmeye yatkın bir tarafımız olabileceğini görüyoruz. Yani bir yanımız beklentilerimiz sebebiyle bugünde geçmişi oluşturma eğiliminde olabilirken, bir yanımız geçmişe yakın koşullara çekilebiliyor.
Bizi geçmişin karanlık sokaklarında bu şekilde gezmeye iten ne olabilir? Psikanalitik ekole göre, bu eğilimin bilinçdışı motivasyonu, bugünde canlanan yaşantı üzerinden geçmişteki travmatik durumu çözme çabası olabilir. Aslında benzer sahneleri, teslim modunda benzer otoriteler canlandırarak, anne babamızla yaşadığımız düş kırıklığını hiç yaşamamış olabileceğimiz yeni bir yaşantıyı arzuluyor olabiliriz. Bizi anlaması zor kişilere tekrar tekrar kendimizi açıklayarak, anne babamızın bizi anlayabileceği bir olasılığı canlı tutuyor olabiliriz. Bugün o ilişkilerin içinden bir şekilde çıkınca veya çıkmayı hayal ettiğimizde de, geçmişte sınır koyabileceğimiz bir anı canlandırıyor olabiliriz.
Geçmişteki kırık beklentilerimizin hayatımızdaki varlığını sınırlayarak, bize daha iyi gelecek yeni beklentilere daha çok yer açabilmek için, bir zamanlar heyecanımızı ve canlılığımızı nerede bırakmak zorunda kaldığımızı anımsamaya ihtiyacımız var. Geçmişin hüsranlarıyla kırılmış beklentilerimizi ancak bu şekilde iyileştirebiliriz. Bu sayede bize daha iyi gelecek yaşantıları daha kolay hayatımıza davet edebiliriz.
Son olarak, beklentilerinize dikkat edin, gerçekleşebilir.
Kaynakça
Bessel A. Van Der Kolk, Beden Kayıt Tutar, Çev. Nurdan Cihanşümül Maral, Nobel Yaşam, 2020, Ankara.
Birhan Keskin, Y’ol, Metis Yayınları, 2016, İstanbul.
Thomas H. Ogden, Deneyimin İlkel Ucu, Çev. Aylin Deniz Ülkümen, Canan Altındaş Dikmen, Can Baycan, Sfenks Kitap, 2023, İstanbul.
Klinik Psikolog Funda Doğan
İyi Hissetmek dergisi 'Hüsran ve Beklenti' sayısında yayımlanmıştır.
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Kırık Beklentiler, Sahiplenilmemiş Hüsranlar" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Funda DOĞAN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Funda DOĞAN'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
1 Beğeni
Yazan Uzman
|
Makale Kütüphanemizden | ||||
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.