Pandora’nın Kutusu: Umut
Antik Yunan anlatılarından Pandora’nın Kutusu hikayesine göre; Prometheus Tanrılardan ateşi çalarak insanlığa verir. Bu duruma kızan Zeus, Pandora adında bir kadını yeryüzüne yollamak için yaratır ve ona içinde kötülüklerin bulunduğu bir kutuyu açmamasını söyleyerek verir. Ancak Pandora’nın kutuyu açması üzerine salgın, savaş, kıtlık gibi kötülükler yeryüzüne yayılır. Pandora kutuyu hemen kapatsa da, tek bir duygu hariç tüm kötülükler yeryüzüne yayılmıştır. Kutuda kalan tek şey umuttur.
Pandora’nın kutusunda umudun kötü olarak tanımlanmış diğer unsurlarla bir arada olması ama aynı zamanda onlardan ayrışarak tek kalan duygu olması umudun iyi gelen ve gelmeyen boyutlarıyla ilgili düşünmeye itiyor. Umudu anlayabilmek için bebeklikteki kökenlerine bakabiliriz. Bebeğin ihtiyaçlarının belli oranlarda karşılanabilmesi bebek için dünyanın güvenli bir yer olarak tanımlanmasını sağlar. Dünya belli oranda ihtiyaçların karşılandığı bir yer olarak tanımlanabildiğinde, bebek için ihtiyacının karşılanmadığı anlara tahammül etme ve hüsranı kabul edebilme kapasitesi gelişir. Yoksunluğa tahammül edebilme yetisi ve umut edebilme aslında ilişkili kavramlar.
Dünyanın ihtiyaçlarımızı tamamen değil ama yeterli düzeyde karşılayabilecek bir yer olarak tanımlanabilmesi umut etme kapasitemizi aslında besliyor. Şu an olmayanın gelebileceğine dair umut o anki yoksunlukla daha kolay baş etmemizi yani ona dayanabilmemizi sağlıyor. Şema terapi bağlamında anlamlandırırsam, Eleştirel Ses yoksun bir çevreden beslenmiş bir ses olması itibariyle, genellikle o an olmayanın hiç olmayacağını veya o yoksunluğun bizim başımıza hep gelen bir şey olduğu tarzında şeyler söyleyebilir. Böyle yaparak, sürece dair umuda zarar verir. İlişkilerle ilgili beklentileri yine ya hep ya hiç çerçevesine indirger. Ve kendilik algımıza da zarar veren yeteneksizsin, kötüsün gibi söylemlerle kendimize yönelik olan umudu da düşürür.
Sağlıklı Yetişkin besleyicilik kapasitesi yeterli seviyede dengelenebilecek bir dünyaya dair konuştuğu için, genelleştiren Eleştirel Sesin aksine, şu an olmuyor, bu koşulda olmuyor, şu an yapması zor görünüyor gibi cümlelerle durumu öncelikle sınırlandırır. Sağlıklı Yetişkinin umut taşıma kapasitesi olduğu için ihtiyacı karşılamaya yönelik yeni yollar, farklı zamanlar, olamıyorsa da farklı baş etme yolları arayabilir. Bu açıdan bakınca umut bir Sağlıklı Yetişkin işlevi. Pandora’nın kutusunda, yıkıcı yanları vurgulanan diğer duygularla onu bir arada tutan ne olabilir? Bu noktada belki de Sağlıklı Yetişkin işlevi olan gerçekçi umut ile Baş Etme Modlarından gelen, gerçekçi olmayabilecek umut üzerine düşünebiliriz.
Eleştirel Ses bize yoksunluğun hakim olduğu bir dünya algısı yarattığı için, Sağlıklı Yetişkin araya girerek dengeleme sağlayamazsa, yaratılmış olan o çözümsüzlük durumu İncinmiş Çocuk Modu için zorlayıcı olabilir. Bu durumlarda devreye Baş Etme Modları girer. Teslim Modları aktif olursa durum çözümsüz gelebilir ve gerçekçi olmayan bir umutsuzluk görülebilir. Kaçınma Modları aktif olursa, mevcut durumu iyileştirecek çözümlerden uzaklaşabiliriz. Umutsuzluk aktif olarak deneyimlenmese de, gerçekçi bir umut da deneyimlenmez. Aşırı Telafi modları devreye girerse de, doyumun
sınırlanamadığı bir evrende gerçekçi olmayan umutlar besleyebiliriz.
Kendimizi çok çaresiz hissetmek, çözümsüzlüğün kader olduğu bir dünya algısı yarattığı için, doyumsuzluğun kendisine direnme ve neyi ne kadar karşılayabiliriz ile ilgili tasarımlar geliştirme ihtimalimizi düşürür. Doyumsuzluk üzerine düşünmekten kaçmak da, bizi yine ihtiyaçlarımız ile ilgili düşünmekten uzaklaştırır ve Eleştirel Sesin oluşumuna sebep olduğu umutsuzluk bir anlamda doyumsuzluğun şartlarını da korumuş olur. Bu iki durumda da gerçekçi bir düzeyde umut olmaması şartlarımızı düzenlemek için bizi aktif olmaktan uzaklaştırır.
Doyumsuzluğun tam tersini Aşırı Telafi Modlarında aramak ise, gerçekçi anlamda umudun sınırlarını kabul etmemizi zorlaştırır ve imkânsızı sanki mümkünmüş gibi hedeflerken, bizi sürekli bir yetememe alanında tutmuş olur. Mesela, Aşırı Telafi Modunda mükemmel olmaya çalışmak, hep olamayanı fark etme eğilimi getirdiği için eksiklikler olduğundan daha büyük bir yer kaplar ve sahip olduğumuzun da doyumu azalır. Her durumda haklı görünmek istersek, onaylanmadığımız durumlara karşı hassasiyetimiz artar ve kabul edildiğimiz ilişkilerin sağladığı doyumu yeterince alamayız.
Umut konusunda beklentilerimizin mümkün olabildiğince gerçekçi olması onun bizim için yapıcı mı yıkıcı mı olacağını etkileyecek bir değişkendir. Mesela, o adamın ya da kadının ne kadar değişebileceği ile ilgili gerçekçi tahminler bize iyi gelmeyen ilişkilerimizi gözden geçirirken koruyucu olabilir. Ben şöyle davranırsam güvende olurum düşünceleriyle durum ve ilişkilerimiz üzerinde sağladığımız kontrolün gerçekçi limitlerini bilmek bizi yine enerjimizi sarf ettiğimiz alanları gözden geçirirken korur. Teslim Moduna geçtiğimiz anlarda hissettiğimiz umutsuzluğun gerçekçi olmadığını bilmek o duruma karşı eyleme geçmek için her zaman aktif olarak umudu hissetmemize gerek olmayabileceğini de düşündürüyor. Umut ihtiyaçlarımız için direnmeye başladığımızda yolda oluşabilecek de bir duygu gibi aynı zamanda.
Kısaca aslında dilekler üzerine kurulmuş umutla gerçekçi temeller üzerine kurulmuş umudun farkından söz ediyor gibiyiz. Yılmaz Güney’in aldatıcı umudu anlattığı ‘Umut’ filmi üzerine söylediği sözler tam da bu ayrımı netleştiriyor; ‘Benim anlattığım umut, aslında bu bekleyişin hikâyesidir. Aldatıcı bir umudu anlatmak istedim. Umut, bizim hayatımızın bir parçasıdır. Ayağı yere basan bir insan boş şeyleri hayal edip umutlanmaz. Toplum belli bir düzeye ulaştığı zaman insanlarda hayale dayanan umutlar kalkar.”
Yani hayallerimizin ve korkularımızın umudumuzun çerçevesini belirlemede etkisi var. Aşırı telafi modundayken hayallerimizi umuda, teslim modundayken de korkularımızı umutsuzluğa döndürme eğiliminde oluruz. Sağlıklı Yetişkindeyken ise umut yaşama hizmet eder.
Umut Pandora’nın kutusu anlatısındaki gibi arada kalmış bir duygu. Prometheus’un ateşi yeryüzüne indirmesine karşılık olarak yeryüzüne kötülük olarak inmiş ama tam da inememiş, bir kutu içerisinde kalmış bir nevi arafta kalmış bir duygu. Belli ki Tanrılar yeryüzünde denge istiyor. Yeryüzüne aydınlık gelince, karanlık da indiriliyor. Artık her ikisi de yeryüzünde. Bu hikâyeyi iç dünyamızın sembolik aktarımı gibi duyarsak da artık aydınlık ve karanlık taraflar ruhsallığımızda yer alıyor. Umut ise yeryüzüne yani ruhsallığımıza tam yerleşememiş. Umudu yeryüzüne nasıl yerleştireceğimiz, aydınlık ve karanlık taraflarımız arasındaki dengeyi hem etkileyen hem de dengenin nasıl kurulmuş olduğunu gösteren bir işareti gibi. Umut edebildiklerimize ve umut edemediklerimize bakarak yeryüzümüze nelerin yerleşmiş olduğunu görebiliriz…
KAYNAKÇA
https://yilmazguneyofficial.com/projects/umut-2/
Funda Doğan
Pandora’nın kutusunda umudun kötü olarak tanımlanmış diğer unsurlarla bir arada olması ama aynı zamanda onlardan ayrışarak tek kalan duygu olması umudun iyi gelen ve gelmeyen boyutlarıyla ilgili düşünmeye itiyor. Umudu anlayabilmek için bebeklikteki kökenlerine bakabiliriz. Bebeğin ihtiyaçlarının belli oranlarda karşılanabilmesi bebek için dünyanın güvenli bir yer olarak tanımlanmasını sağlar. Dünya belli oranda ihtiyaçların karşılandığı bir yer olarak tanımlanabildiğinde, bebek için ihtiyacının karşılanmadığı anlara tahammül etme ve hüsranı kabul edebilme kapasitesi gelişir. Yoksunluğa tahammül edebilme yetisi ve umut edebilme aslında ilişkili kavramlar.
Dünyanın ihtiyaçlarımızı tamamen değil ama yeterli düzeyde karşılayabilecek bir yer olarak tanımlanabilmesi umut etme kapasitemizi aslında besliyor. Şu an olmayanın gelebileceğine dair umut o anki yoksunlukla daha kolay baş etmemizi yani ona dayanabilmemizi sağlıyor. Şema terapi bağlamında anlamlandırırsam, Eleştirel Ses yoksun bir çevreden beslenmiş bir ses olması itibariyle, genellikle o an olmayanın hiç olmayacağını veya o yoksunluğun bizim başımıza hep gelen bir şey olduğu tarzında şeyler söyleyebilir. Böyle yaparak, sürece dair umuda zarar verir. İlişkilerle ilgili beklentileri yine ya hep ya hiç çerçevesine indirger. Ve kendilik algımıza da zarar veren yeteneksizsin, kötüsün gibi söylemlerle kendimize yönelik olan umudu da düşürür.
Sağlıklı Yetişkin besleyicilik kapasitesi yeterli seviyede dengelenebilecek bir dünyaya dair konuştuğu için, genelleştiren Eleştirel Sesin aksine, şu an olmuyor, bu koşulda olmuyor, şu an yapması zor görünüyor gibi cümlelerle durumu öncelikle sınırlandırır. Sağlıklı Yetişkinin umut taşıma kapasitesi olduğu için ihtiyacı karşılamaya yönelik yeni yollar, farklı zamanlar, olamıyorsa da farklı baş etme yolları arayabilir. Bu açıdan bakınca umut bir Sağlıklı Yetişkin işlevi. Pandora’nın kutusunda, yıkıcı yanları vurgulanan diğer duygularla onu bir arada tutan ne olabilir? Bu noktada belki de Sağlıklı Yetişkin işlevi olan gerçekçi umut ile Baş Etme Modlarından gelen, gerçekçi olmayabilecek umut üzerine düşünebiliriz.
Eleştirel Ses bize yoksunluğun hakim olduğu bir dünya algısı yarattığı için, Sağlıklı Yetişkin araya girerek dengeleme sağlayamazsa, yaratılmış olan o çözümsüzlük durumu İncinmiş Çocuk Modu için zorlayıcı olabilir. Bu durumlarda devreye Baş Etme Modları girer. Teslim Modları aktif olursa durum çözümsüz gelebilir ve gerçekçi olmayan bir umutsuzluk görülebilir. Kaçınma Modları aktif olursa, mevcut durumu iyileştirecek çözümlerden uzaklaşabiliriz. Umutsuzluk aktif olarak deneyimlenmese de, gerçekçi bir umut da deneyimlenmez. Aşırı Telafi modları devreye girerse de, doyumun
sınırlanamadığı bir evrende gerçekçi olmayan umutlar besleyebiliriz.
Kendimizi çok çaresiz hissetmek, çözümsüzlüğün kader olduğu bir dünya algısı yarattığı için, doyumsuzluğun kendisine direnme ve neyi ne kadar karşılayabiliriz ile ilgili tasarımlar geliştirme ihtimalimizi düşürür. Doyumsuzluk üzerine düşünmekten kaçmak da, bizi yine ihtiyaçlarımız ile ilgili düşünmekten uzaklaştırır ve Eleştirel Sesin oluşumuna sebep olduğu umutsuzluk bir anlamda doyumsuzluğun şartlarını da korumuş olur. Bu iki durumda da gerçekçi bir düzeyde umut olmaması şartlarımızı düzenlemek için bizi aktif olmaktan uzaklaştırır.
Doyumsuzluğun tam tersini Aşırı Telafi Modlarında aramak ise, gerçekçi anlamda umudun sınırlarını kabul etmemizi zorlaştırır ve imkânsızı sanki mümkünmüş gibi hedeflerken, bizi sürekli bir yetememe alanında tutmuş olur. Mesela, Aşırı Telafi Modunda mükemmel olmaya çalışmak, hep olamayanı fark etme eğilimi getirdiği için eksiklikler olduğundan daha büyük bir yer kaplar ve sahip olduğumuzun da doyumu azalır. Her durumda haklı görünmek istersek, onaylanmadığımız durumlara karşı hassasiyetimiz artar ve kabul edildiğimiz ilişkilerin sağladığı doyumu yeterince alamayız.
Umut konusunda beklentilerimizin mümkün olabildiğince gerçekçi olması onun bizim için yapıcı mı yıkıcı mı olacağını etkileyecek bir değişkendir. Mesela, o adamın ya da kadının ne kadar değişebileceği ile ilgili gerçekçi tahminler bize iyi gelmeyen ilişkilerimizi gözden geçirirken koruyucu olabilir. Ben şöyle davranırsam güvende olurum düşünceleriyle durum ve ilişkilerimiz üzerinde sağladığımız kontrolün gerçekçi limitlerini bilmek bizi yine enerjimizi sarf ettiğimiz alanları gözden geçirirken korur. Teslim Moduna geçtiğimiz anlarda hissettiğimiz umutsuzluğun gerçekçi olmadığını bilmek o duruma karşı eyleme geçmek için her zaman aktif olarak umudu hissetmemize gerek olmayabileceğini de düşündürüyor. Umut ihtiyaçlarımız için direnmeye başladığımızda yolda oluşabilecek de bir duygu gibi aynı zamanda.
Kısaca aslında dilekler üzerine kurulmuş umutla gerçekçi temeller üzerine kurulmuş umudun farkından söz ediyor gibiyiz. Yılmaz Güney’in aldatıcı umudu anlattığı ‘Umut’ filmi üzerine söylediği sözler tam da bu ayrımı netleştiriyor; ‘Benim anlattığım umut, aslında bu bekleyişin hikâyesidir. Aldatıcı bir umudu anlatmak istedim. Umut, bizim hayatımızın bir parçasıdır. Ayağı yere basan bir insan boş şeyleri hayal edip umutlanmaz. Toplum belli bir düzeye ulaştığı zaman insanlarda hayale dayanan umutlar kalkar.”
Yani hayallerimizin ve korkularımızın umudumuzun çerçevesini belirlemede etkisi var. Aşırı telafi modundayken hayallerimizi umuda, teslim modundayken de korkularımızı umutsuzluğa döndürme eğiliminde oluruz. Sağlıklı Yetişkindeyken ise umut yaşama hizmet eder.
Umut Pandora’nın kutusu anlatısındaki gibi arada kalmış bir duygu. Prometheus’un ateşi yeryüzüne indirmesine karşılık olarak yeryüzüne kötülük olarak inmiş ama tam da inememiş, bir kutu içerisinde kalmış bir nevi arafta kalmış bir duygu. Belli ki Tanrılar yeryüzünde denge istiyor. Yeryüzüne aydınlık gelince, karanlık da indiriliyor. Artık her ikisi de yeryüzünde. Bu hikâyeyi iç dünyamızın sembolik aktarımı gibi duyarsak da artık aydınlık ve karanlık taraflar ruhsallığımızda yer alıyor. Umut ise yeryüzüne yani ruhsallığımıza tam yerleşememiş. Umudu yeryüzüne nasıl yerleştireceğimiz, aydınlık ve karanlık taraflarımız arasındaki dengeyi hem etkileyen hem de dengenin nasıl kurulmuş olduğunu gösteren bir işareti gibi. Umut edebildiklerimize ve umut edemediklerimize bakarak yeryüzümüze nelerin yerleşmiş olduğunu görebiliriz…
KAYNAKÇA
https://yilmazguneyofficial.com/projects/umut-2/
Funda Doğan
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Pandora’nın Kutusu: Umut" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Funda DOĞAN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Funda DOĞAN'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |






Yazan Uzman
|
Makale Kütüphanemizden | ||||
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.