Çocuk Gelişimi: İhmal ve İstismar
Giriş
İnsanın gelişimi, anne karnına düştüğü andan başlayıp yaşamın sonuna kadar devam eden bir süreci kapsamaktadır. Gelişim psikolojisinde, insanın yaşam dönemleri, yaşlara göre gruplandırılmakta olup bu dönemler; bebeklik, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık olarak belirtilmektedir. Farklı araştırmacılar tarafından çocukluk, oyun ve sosyalleşme; ergenlik, erken ergenlik ve ergenlik; yetişkinlik, genç yetişkinlik ve ileri yetişkinlik; yaşlılık, erken yaşlılık ve ileri yaşlılık olarak ayrılmaktadır. Bu çalışma kapsamında, 3-6 ve 7-11 yaş arasını oluşturan çocukluk döneminin genel özellikleri üzerinde duracağımız gibi yazımızın asıl konusunu çocuk ihmal ve istismarı oluşturmaktadır.
Çocukluk Dönemi Genel Özellikleri
Çocukluk dönemini 3-6 yaş okul öncesi ve 7-11 yaş arası okul çağı/sosyalleşme dönemi olarak ayıran bilim insanlarına göre, yaşamın ilk 3 yılı ile ilk 6 yılı en önemli zamanı kapsamaktadır. Yaşamın ilk 3 yılı, “bağlanma” açısından kritik önem taşırken ilk 6 yılı, “kişilik oluşumu” açısından kritik öneme sahiptir. Yaşamın ilk 6 yılında kişilik şekillenmektedir. Çocuğun kişiliği şekillenirken anne babayla kurulan “özdeşim” karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte çocuklar, anaokulu ve ilkokula başladıklarında “sosyalleşme” süreçleri başlar ve okul, arkadaş, öğretmen ve diğer insanlar çocuğun hayatında yer edinmeye başlamaktadır.
Çocuğun dünyasında, başlangıçta en önemli rolü ebeveynler üstlenirken okul çağı dönemiyle artık çocuk arkadaşlarına yönelmektedir. Okul çağı çocukları kendilerini iyi hissettikleri, ifade ettikleri ve sık sık grup değiştirdikleri bir döngünün içinde olabilirler. Bugün çok sevdikleri, asla ayrı kalamazlar denilen arkadaşları ile bir anda kavga edip küsebilirler. Okulun ve sınıfın en başarılısı ve öğretmenin gözdesi olmak için devamlı yarış içinde olabilirler. Aslında bu yarış, sadece okulda değil mahallede komşunun çocuğu ile evde ise abla/abi ya da kardeş ile var olmaya devam eder. Öte yandan özellikle 3-6 yaş arası dönemde, çocukların hayal dünyası çok zengin olduğu için bazen “hayali arkadaş” edinebilir ya da “hayali öyküler” anlatabilirler. Bununla paralel olarak rüyalarında bazen kabuslar da görebilir, gerçek ile rüyayı zaman zaman karıştırabilirler. Görüldüğü gibi çocukluk dönemi, gelişmenin, kendini ve çevreyi keşfetmenin, birey olmaya doğru adım atma davranışlarının gözlendiği bir süreçtir. Bu süreçte, her çocuğun aynı olmadığı ve “bireysel farklılıkların” gözlenebileceği unutulmamalıdır. Çocukluk döneminde, gelişimin kritik olduğu dikkate alınırsa çocuğa bakım verenlerin önemi ve çocukla bakım veren arasındaki ilişkinin ehemmiyeti ortaya çıkmaktadır.
Çocuk Bakımı ve Çocuğa Bakım Veren Arasındaki İlişki
Çocuğun en temel gereksinimleri arasında yer alan bakım, onun hem fiziksel hem duygusal hem de psikolojik ihtiyaçlarının karşılanması ile ilgilidir. Çocuk bakımından büyük oranda anneler sorumlu iken babaların da bu konuda ciddi rolleri bulunduğunun altını çizebiliriz. Diğer taraftan günümüzde annelerin de iş yaşamında önemli bir yer edindikleri gerçeğinden hareketle çocuklara bazen aile büyükleri de bakabiliyor. Ayrıca ebeveynlerin boşanması ya da ebeveynlerden birinin ya da ikisinin yaşama veda etmesi halinde de aile büyükleri çocuklara bakım veren kişiler arasında yer alabilmektedir. Aile büyükleri dışında kreşler ve özel bakım veren kişileri de saymak mümkündür. Bu noktada dikkat edilmesi gereken çocuğun bakım veren ile arasındaki ilişkidir.
Aslında çocuk dünyaya gelir gelmez annesinin şefkatli kolları tarafından sarıldığında, gereksinimlerini de düzenli ve zamanında karşılık verildiğinde çocukluğu ve yetişkinliği “güven” duygusunun hakim olduğu bir süreç olarak geçecektir. Buna karşın anne ve/veya bakım veren tarafından ihtiyaçları zamanında karşılanmayan, sevgi ve onaydan yoksun bebekler çocukluğa ve yetişkinliğe geçiş sürecinde daima kaygılı, duyarsız, sürekli ilgi arayan ya da güvensiz bireyler olabilmektedirler. Bu bakımdan ebeveynlerin çocuk ile bağlanmayı güçlü bir şekilde sağladıkları gibi gerektiğinde çocuğun bağımsız bir birey olmalarını destekleyici şekilde davranmaları gerektiği açık bir gerçektir. Noktada karşımıza çocukluk dönemi risk faktörleri çıkmaktadır.
Çocukluk Dönemi “Risk Faktörleri”
Çocuklar en savunmasız bireyler olmalarına rağmen aile, sosyal, ruhsal, ekonomik ve kişisel nedenlere bağlı risklerle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu riskleri şu şekilde sıralayabiliriz:
Akran zorbalığı
Ebeveyn şiddeti
Ebeveyn yokluğu
İhmal ve istismar
Okul sorunları
Okul terki
Okula gönderilmeme
Zorla çalıştırılma
Kendine zarar verme
Madde ve suça yönelim ya da eğilim
Güvensiz ortamlar
Gereksinimlerinin zamanında ya da hiç karşılanmaması
Hor görülme ya da sürekli kıyaslanma
Ebeveynlerinden biri ya da her ikisi tarafından terk edilme
Sağlıklı beslenmeden mahrum kalma
Sosyalleşebileceği ortamların olmaması ya da erişememesi
Dijital bağımlılıklardan dolayı ortaya çıkan çeşitli fiziksel ve ruhsal riskler sayılabilir.
Görüldüğü üzere, çocukların karşı karşıya kalmış olduğu birçok risk faktörü bulunmaktadır. Bu risklerin her biri yaşamsal öneme sahip olmakla beraber bu yazıda ihmal ve istismar konusu irdelenmektedir. İhmal ve istismar konusunun irdelenmesinin en önemli sebebi ise bu konuda, çocukların kendilerini ifade etme ortamı bulamadıkları ya da konunun üstünün kapatılmaya çalışıldığı yahutta böyle bir konu “hiç yokmuş” gibi davranıldığı gerçeğine işaret etmektir. Bununla birlikte bazen, ebeveynler ya da bakım verenler çocuğu ihmal ettiklerinin farkında dahi olmamaktadırlar. Bu noktada da ebeveynlerin ya da bakım verenlerin de dikkatini çekmek önemli görülmektedir.
İhmal ve İstismar
Çocuk ihmal ve istismarı farklı disiplinlerde üzerinde durulan bir konu olmakla beraber “evrensel” bir problemdir. Çocuğun ihmal-istismarı esasında toplumların “çözülememiş süregelen bir sorunu” olarak karşımızda durmaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden biri, çocuğun kendini en çok güvende hissetmesi gereken kurum olan aile ortamında yaşanması olup sonuçlarının “yıkıcı” olmasıdır (Çalgı Deveci, 2016).
Dünya Sağlık Örgütü-WHO (2002) tarafından ihmal; çocuğa bakım vermekle sorumlu kişinin, çocuğun gereksinimleri karşılanmaması ya da onları dikkate almaması şeklinde tanımlanmaktadır. Bu gereksinimler; güvenli yaşam, beslenme, eğitim, sağlık, barınma, duygusal gelişim ile ilgilidir. Bu doğrultuda ebeveyn ya da bakıcının çocuğa sahip olduğu kaynaklar doğrultusunda uygun bakım ve desteği sağlaması gerekir. Öte yandan Öztürk (2011) tarafından belirtildiği üzere ilgi, sevgi ve şefkat gibi duygusal gereksinimlerin karşılanmaması da bir çeşit ihmaldir. Bu bağlamda ihmal, “fiziksel” ve “duygusal” olarak ortaya çıkabilir. Dolayısıyla ihmal edilen çocukların gelişimleri akranlarına göre zayıf ya da geri kalabilir.
İstismar kavramı da ihmal gibi fiziksel ya da duygusal olarak ele alınabilir. Fiziksel istismar, herhangi bir kaza durumu olmadan çocukta yanma, yaralanma, berelenme, zehirlenme, kırılma ya da ölümle neticelenebilecek her türlü “kasıtlı” erişkin davranışları olarak açıklanabilir (Aydın, 2005).
Oral ve İnancı (2004) tarafından belirtildiği gibi, duygusal gereksinimlerin karşılanmaması, zamanında sağlanmaması, görmezden gelinme, aşağılanma, değersiz görülme, bilişsel, duygusal ve fiziksel gelişime zarar veren her türlü davranış ise duygusal istismar olarak değerlendirilmektedir.
Fiziksel ve duygusal istismarın yanında cinsel istismar, siber istismar ve ekonomik istismar da söz konusu olabilmektedir. Her ihmal ve istismarın kendi içinde nedenleri ve sonuçları mevcuttur. Ancak ihmal ve istismarın türünün ne olduğundan çok asıl önemli olanın çocukta açmış olduğu yaralardır.
Çocuğa Yönelik İhmal-İstismarın Nedenleri ve Sonuçları
Çocuğa yönelik ihmal ve istismarın birbirinden farklı ve birbiri ile yakından ilişkili nedenleri bulunmaktadır. Bunlar arasında kişilik bozuklukları, yoksulluk, eğitimsizlik, istenmeyen gebelikler, aileler arasında çatışmalar gibi birtakım nedenlerden söz edilebilir. Ebeveynlerden birinin ya da ikisinin birlikte ruhsal sorunları ve patolojik bir şekilde kişilik özellikleri taşıyor olmaları, çocuğa yönelik ihmal ve istismarın ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ebeveynlerin yoksulluk içinde olmaları, geçim sıkıntısı içinde olmaları çocuğun temel gereksinimlerinin karşılanmamasına yol açmaktadır.
Göğebakan (2018) tarafından belirtildiği gibi ihmal ve istismarın sonuçları iç içedir. Ebeveynleri tarafından ihmal ve istismar edilen çocukların başka bir aile içi/dışı birey tarafından ihmal ve istismar edilebileceği gibi o çocuğun da gelecekte ihmal ve istismar davranışlarında bulunabileceği vurgulanmaktadır. Bu noktada öğrenme yaşantıları ve anne baba davranışlarının çocuğun yaşamında ne kadar etkili olduğu gerçeği tekrar karşımıza çıkıyor.
İhmal ve istismar söz konusu olduğunda çocuklar kendilerini yalnız ve çaresiz hissetmemeli, destek alabilecekleri kurum ve kuruluşların olduğu bilincinde olmalıdırlar. Genel olarak destek alınacak yerleri aşağıda yer verildiği gibi sıralayabiliriz:
ALO 183
Baroların Çocuk Hakları Merkezleri
Çocuk Polisi Şubeleri
Okulun Rehberlik Servisleri
Rehberlik ve Araştırma Merkezleri
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu İl Müdürlükleri
Hastaneler bünyesindeki Çocuk Koruma Merkezi/Birimleri sayılabilir.
Sonuç
Çocuk denilince akla; zayıf, bakıma, korunmaya, ilgi ve sevgiye muhtaç bireyler gelmektedir. Tarihin çok eski dönemlerine gidildiğinde ise durum hiç böyle değildi. Daha açık bir ifadeyle bir dönem çocuklara “küçük insan” muamelesi yapılmaktaydı ve günümüz anlayışından çok uzak bir tutum sergilemekteydi. Eski çağlara ait sanat eserlerinde yer bulan çocuk resimleri bu durumu çok net yansıtmakta aslında. Bugün ise çocukların hakları, korunmaları ve yaşlarına uygun eğitim alıp desteklenmeleri konusunda hayli yol kat edildiği anlaşılsa da günümüzün sorunu da yaygın karşılaştığımız “ihmal” vakalarıdır. Bu ihmal vakalarında hem bireysel hem de toplumsal nedenlerin ciddi rol oynadığını görmekteyiz. Nitekim çocuk, çok iyi bir aile ortamında yetişip dışsal faktörler tarafından ihmale uğrayabildiği gibi bazen ebeveynlerin bilgi eksikliğinden kaynaklı olarak ihmal söz konusu olabiliyor. Yine ebeveynlerin kişisel ve ruhsal sorunlarından kaynaklı olarak ihmal vakaları söz konusu olabilmektedir. İstismar vakalarında da çocuğun bir tanıdığı ya da yakını “istismarcı” olarak kayda geçebilmektedir. Bu durumsa çocukların en güvenli alanları ve en güvendiği kişileri bazen “zan” altında bırakıyor gibi algılansa dahi ortaya çıkan sonuçlar ne yazık ki bunu göstermektedir. O halde çocukların kendilerini korumaları, ebeveynlerin çocuk eğitimi ve bakımı konularında sürekli bilgilendirilmeleri, uyanık olmaları, çocukları ile her zaman açık bir iletişim içinde olmaları gerektiğini belirtebiliriz. Yine çocuğu tanımaya yönelik iyi bir gözlemci olmak, çocuğun rutinlerinde anormal bir değişiklik fark edilirse onunla iletişime geçmek ve ona güvenli alan sağlayarak “istediği” kadar anlatması teşvik edilmelidir. Fakat herhangi bir istismar vakası ortaya çıktığında çocuğu konuşturmak için ısrarcı olmak, onun korkmasına, anlatacaklarını gizlemesine yol açabilir. Bundan dolayı ilk olarak çocuğun güvende hissedebileceği bir alan oluşturmak yaşamsal öneme sahiptir. Tüm bu anlatılanlar ışığında, ebeveyn olmanın ne denli büyük bir sorumluluk olduğunu bir kez daha vurgulamak isteriz.
Kaynakça
Aydın, B. (2005). Çocuk ve Ergen Psikolojisi. İstanbul: Atlas Yayın Dağıtım.
Çalgı Deveci, B. (2016). Annelerin Çocuklarına Yönelik İhmal ve İstismar Davranışı: İstanbul Gaziosmanpaşa Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi Örneği. İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Sosyal Hizmet Anabilim Dalı. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul.
Göğebakan, M. (2018). İhmal ve İstismar Mağduru Ergenlerde Psikolojik Destek Alma Tutumları ve Terapötik İşbirliğinin Psikopatolojik Özellikler ve Şemalarla İlişkisi, Yüksek Lisans Tezi. Hasan Kalyoncu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Psikoloji Anabilim Dalı Klinik Psikoloji Tezli Yüksek Lisans Programı, Gaziantep.
Oral, G. ve İnanıcı, M. A. (2004). Risk Altındaki Çocukların Saptanmasında Öğretmenin Rolü. İstanbul: 4. Akşam Sanat Okulu Matbaası.
Öztürk, M. (2011). Çocuk Hakları Açısından Çocuk İhmali ve İstismarı, 1. Türkiye Çocuk Hakları Kongresi, İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları.
WHO. (2002). The World Health Report: Reducing Risks, Promoting Healthy Life. World Health Organisation: World Health Reports http://www.who.int/whr/2002/en/whr02_en.pdf?ua=1[/list]
İnsanın gelişimi, anne karnına düştüğü andan başlayıp yaşamın sonuna kadar devam eden bir süreci kapsamaktadır. Gelişim psikolojisinde, insanın yaşam dönemleri, yaşlara göre gruplandırılmakta olup bu dönemler; bebeklik, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık olarak belirtilmektedir. Farklı araştırmacılar tarafından çocukluk, oyun ve sosyalleşme; ergenlik, erken ergenlik ve ergenlik; yetişkinlik, genç yetişkinlik ve ileri yetişkinlik; yaşlılık, erken yaşlılık ve ileri yaşlılık olarak ayrılmaktadır. Bu çalışma kapsamında, 3-6 ve 7-11 yaş arasını oluşturan çocukluk döneminin genel özellikleri üzerinde duracağımız gibi yazımızın asıl konusunu çocuk ihmal ve istismarı oluşturmaktadır.
Çocukluk Dönemi Genel Özellikleri
Çocukluk dönemini 3-6 yaş okul öncesi ve 7-11 yaş arası okul çağı/sosyalleşme dönemi olarak ayıran bilim insanlarına göre, yaşamın ilk 3 yılı ile ilk 6 yılı en önemli zamanı kapsamaktadır. Yaşamın ilk 3 yılı, “bağlanma” açısından kritik önem taşırken ilk 6 yılı, “kişilik oluşumu” açısından kritik öneme sahiptir. Yaşamın ilk 6 yılında kişilik şekillenmektedir. Çocuğun kişiliği şekillenirken anne babayla kurulan “özdeşim” karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte çocuklar, anaokulu ve ilkokula başladıklarında “sosyalleşme” süreçleri başlar ve okul, arkadaş, öğretmen ve diğer insanlar çocuğun hayatında yer edinmeye başlamaktadır.
Çocuğun dünyasında, başlangıçta en önemli rolü ebeveynler üstlenirken okul çağı dönemiyle artık çocuk arkadaşlarına yönelmektedir. Okul çağı çocukları kendilerini iyi hissettikleri, ifade ettikleri ve sık sık grup değiştirdikleri bir döngünün içinde olabilirler. Bugün çok sevdikleri, asla ayrı kalamazlar denilen arkadaşları ile bir anda kavga edip küsebilirler. Okulun ve sınıfın en başarılısı ve öğretmenin gözdesi olmak için devamlı yarış içinde olabilirler. Aslında bu yarış, sadece okulda değil mahallede komşunun çocuğu ile evde ise abla/abi ya da kardeş ile var olmaya devam eder. Öte yandan özellikle 3-6 yaş arası dönemde, çocukların hayal dünyası çok zengin olduğu için bazen “hayali arkadaş” edinebilir ya da “hayali öyküler” anlatabilirler. Bununla paralel olarak rüyalarında bazen kabuslar da görebilir, gerçek ile rüyayı zaman zaman karıştırabilirler. Görüldüğü gibi çocukluk dönemi, gelişmenin, kendini ve çevreyi keşfetmenin, birey olmaya doğru adım atma davranışlarının gözlendiği bir süreçtir. Bu süreçte, her çocuğun aynı olmadığı ve “bireysel farklılıkların” gözlenebileceği unutulmamalıdır. Çocukluk döneminde, gelişimin kritik olduğu dikkate alınırsa çocuğa bakım verenlerin önemi ve çocukla bakım veren arasındaki ilişkinin ehemmiyeti ortaya çıkmaktadır.
Çocuk Bakımı ve Çocuğa Bakım Veren Arasındaki İlişki
Çocuğun en temel gereksinimleri arasında yer alan bakım, onun hem fiziksel hem duygusal hem de psikolojik ihtiyaçlarının karşılanması ile ilgilidir. Çocuk bakımından büyük oranda anneler sorumlu iken babaların da bu konuda ciddi rolleri bulunduğunun altını çizebiliriz. Diğer taraftan günümüzde annelerin de iş yaşamında önemli bir yer edindikleri gerçeğinden hareketle çocuklara bazen aile büyükleri de bakabiliyor. Ayrıca ebeveynlerin boşanması ya da ebeveynlerden birinin ya da ikisinin yaşama veda etmesi halinde de aile büyükleri çocuklara bakım veren kişiler arasında yer alabilmektedir. Aile büyükleri dışında kreşler ve özel bakım veren kişileri de saymak mümkündür. Bu noktada dikkat edilmesi gereken çocuğun bakım veren ile arasındaki ilişkidir.
Aslında çocuk dünyaya gelir gelmez annesinin şefkatli kolları tarafından sarıldığında, gereksinimlerini de düzenli ve zamanında karşılık verildiğinde çocukluğu ve yetişkinliği “güven” duygusunun hakim olduğu bir süreç olarak geçecektir. Buna karşın anne ve/veya bakım veren tarafından ihtiyaçları zamanında karşılanmayan, sevgi ve onaydan yoksun bebekler çocukluğa ve yetişkinliğe geçiş sürecinde daima kaygılı, duyarsız, sürekli ilgi arayan ya da güvensiz bireyler olabilmektedirler. Bu bakımdan ebeveynlerin çocuk ile bağlanmayı güçlü bir şekilde sağladıkları gibi gerektiğinde çocuğun bağımsız bir birey olmalarını destekleyici şekilde davranmaları gerektiği açık bir gerçektir. Noktada karşımıza çocukluk dönemi risk faktörleri çıkmaktadır.
Çocukluk Dönemi “Risk Faktörleri”
Çocuklar en savunmasız bireyler olmalarına rağmen aile, sosyal, ruhsal, ekonomik ve kişisel nedenlere bağlı risklerle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu riskleri şu şekilde sıralayabiliriz:
Akran zorbalığı
Ebeveyn şiddeti
Ebeveyn yokluğu
İhmal ve istismar
Okul sorunları
Okul terki
Okula gönderilmeme
Zorla çalıştırılma
Kendine zarar verme
Madde ve suça yönelim ya da eğilim
Güvensiz ortamlar
Gereksinimlerinin zamanında ya da hiç karşılanmaması
Hor görülme ya da sürekli kıyaslanma
Ebeveynlerinden biri ya da her ikisi tarafından terk edilme
Sağlıklı beslenmeden mahrum kalma
Sosyalleşebileceği ortamların olmaması ya da erişememesi
Dijital bağımlılıklardan dolayı ortaya çıkan çeşitli fiziksel ve ruhsal riskler sayılabilir.
Görüldüğü üzere, çocukların karşı karşıya kalmış olduğu birçok risk faktörü bulunmaktadır. Bu risklerin her biri yaşamsal öneme sahip olmakla beraber bu yazıda ihmal ve istismar konusu irdelenmektedir. İhmal ve istismar konusunun irdelenmesinin en önemli sebebi ise bu konuda, çocukların kendilerini ifade etme ortamı bulamadıkları ya da konunun üstünün kapatılmaya çalışıldığı yahutta böyle bir konu “hiç yokmuş” gibi davranıldığı gerçeğine işaret etmektir. Bununla birlikte bazen, ebeveynler ya da bakım verenler çocuğu ihmal ettiklerinin farkında dahi olmamaktadırlar. Bu noktada da ebeveynlerin ya da bakım verenlerin de dikkatini çekmek önemli görülmektedir.
İhmal ve İstismar
Çocuk ihmal ve istismarı farklı disiplinlerde üzerinde durulan bir konu olmakla beraber “evrensel” bir problemdir. Çocuğun ihmal-istismarı esasında toplumların “çözülememiş süregelen bir sorunu” olarak karşımızda durmaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden biri, çocuğun kendini en çok güvende hissetmesi gereken kurum olan aile ortamında yaşanması olup sonuçlarının “yıkıcı” olmasıdır (Çalgı Deveci, 2016).
Dünya Sağlık Örgütü-WHO (2002) tarafından ihmal; çocuğa bakım vermekle sorumlu kişinin, çocuğun gereksinimleri karşılanmaması ya da onları dikkate almaması şeklinde tanımlanmaktadır. Bu gereksinimler; güvenli yaşam, beslenme, eğitim, sağlık, barınma, duygusal gelişim ile ilgilidir. Bu doğrultuda ebeveyn ya da bakıcının çocuğa sahip olduğu kaynaklar doğrultusunda uygun bakım ve desteği sağlaması gerekir. Öte yandan Öztürk (2011) tarafından belirtildiği üzere ilgi, sevgi ve şefkat gibi duygusal gereksinimlerin karşılanmaması da bir çeşit ihmaldir. Bu bağlamda ihmal, “fiziksel” ve “duygusal” olarak ortaya çıkabilir. Dolayısıyla ihmal edilen çocukların gelişimleri akranlarına göre zayıf ya da geri kalabilir.
İstismar kavramı da ihmal gibi fiziksel ya da duygusal olarak ele alınabilir. Fiziksel istismar, herhangi bir kaza durumu olmadan çocukta yanma, yaralanma, berelenme, zehirlenme, kırılma ya da ölümle neticelenebilecek her türlü “kasıtlı” erişkin davranışları olarak açıklanabilir (Aydın, 2005).
Oral ve İnancı (2004) tarafından belirtildiği gibi, duygusal gereksinimlerin karşılanmaması, zamanında sağlanmaması, görmezden gelinme, aşağılanma, değersiz görülme, bilişsel, duygusal ve fiziksel gelişime zarar veren her türlü davranış ise duygusal istismar olarak değerlendirilmektedir.
Fiziksel ve duygusal istismarın yanında cinsel istismar, siber istismar ve ekonomik istismar da söz konusu olabilmektedir. Her ihmal ve istismarın kendi içinde nedenleri ve sonuçları mevcuttur. Ancak ihmal ve istismarın türünün ne olduğundan çok asıl önemli olanın çocukta açmış olduğu yaralardır.
Çocuğa Yönelik İhmal-İstismarın Nedenleri ve Sonuçları
Çocuğa yönelik ihmal ve istismarın birbirinden farklı ve birbiri ile yakından ilişkili nedenleri bulunmaktadır. Bunlar arasında kişilik bozuklukları, yoksulluk, eğitimsizlik, istenmeyen gebelikler, aileler arasında çatışmalar gibi birtakım nedenlerden söz edilebilir. Ebeveynlerden birinin ya da ikisinin birlikte ruhsal sorunları ve patolojik bir şekilde kişilik özellikleri taşıyor olmaları, çocuğa yönelik ihmal ve istismarın ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ebeveynlerin yoksulluk içinde olmaları, geçim sıkıntısı içinde olmaları çocuğun temel gereksinimlerinin karşılanmamasına yol açmaktadır.
Göğebakan (2018) tarafından belirtildiği gibi ihmal ve istismarın sonuçları iç içedir. Ebeveynleri tarafından ihmal ve istismar edilen çocukların başka bir aile içi/dışı birey tarafından ihmal ve istismar edilebileceği gibi o çocuğun da gelecekte ihmal ve istismar davranışlarında bulunabileceği vurgulanmaktadır. Bu noktada öğrenme yaşantıları ve anne baba davranışlarının çocuğun yaşamında ne kadar etkili olduğu gerçeği tekrar karşımıza çıkıyor.
İhmal ve istismar söz konusu olduğunda çocuklar kendilerini yalnız ve çaresiz hissetmemeli, destek alabilecekleri kurum ve kuruluşların olduğu bilincinde olmalıdırlar. Genel olarak destek alınacak yerleri aşağıda yer verildiği gibi sıralayabiliriz:
ALO 183
Baroların Çocuk Hakları Merkezleri
Çocuk Polisi Şubeleri
Okulun Rehberlik Servisleri
Rehberlik ve Araştırma Merkezleri
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu İl Müdürlükleri
Hastaneler bünyesindeki Çocuk Koruma Merkezi/Birimleri sayılabilir.
Sonuç
Çocuk denilince akla; zayıf, bakıma, korunmaya, ilgi ve sevgiye muhtaç bireyler gelmektedir. Tarihin çok eski dönemlerine gidildiğinde ise durum hiç böyle değildi. Daha açık bir ifadeyle bir dönem çocuklara “küçük insan” muamelesi yapılmaktaydı ve günümüz anlayışından çok uzak bir tutum sergilemekteydi. Eski çağlara ait sanat eserlerinde yer bulan çocuk resimleri bu durumu çok net yansıtmakta aslında. Bugün ise çocukların hakları, korunmaları ve yaşlarına uygun eğitim alıp desteklenmeleri konusunda hayli yol kat edildiği anlaşılsa da günümüzün sorunu da yaygın karşılaştığımız “ihmal” vakalarıdır. Bu ihmal vakalarında hem bireysel hem de toplumsal nedenlerin ciddi rol oynadığını görmekteyiz. Nitekim çocuk, çok iyi bir aile ortamında yetişip dışsal faktörler tarafından ihmale uğrayabildiği gibi bazen ebeveynlerin bilgi eksikliğinden kaynaklı olarak ihmal söz konusu olabiliyor. Yine ebeveynlerin kişisel ve ruhsal sorunlarından kaynaklı olarak ihmal vakaları söz konusu olabilmektedir. İstismar vakalarında da çocuğun bir tanıdığı ya da yakını “istismarcı” olarak kayda geçebilmektedir. Bu durumsa çocukların en güvenli alanları ve en güvendiği kişileri bazen “zan” altında bırakıyor gibi algılansa dahi ortaya çıkan sonuçlar ne yazık ki bunu göstermektedir. O halde çocukların kendilerini korumaları, ebeveynlerin çocuk eğitimi ve bakımı konularında sürekli bilgilendirilmeleri, uyanık olmaları, çocukları ile her zaman açık bir iletişim içinde olmaları gerektiğini belirtebiliriz. Yine çocuğu tanımaya yönelik iyi bir gözlemci olmak, çocuğun rutinlerinde anormal bir değişiklik fark edilirse onunla iletişime geçmek ve ona güvenli alan sağlayarak “istediği” kadar anlatması teşvik edilmelidir. Fakat herhangi bir istismar vakası ortaya çıktığında çocuğu konuşturmak için ısrarcı olmak, onun korkmasına, anlatacaklarını gizlemesine yol açabilir. Bundan dolayı ilk olarak çocuğun güvende hissedebileceği bir alan oluşturmak yaşamsal öneme sahiptir. Tüm bu anlatılanlar ışığında, ebeveyn olmanın ne denli büyük bir sorumluluk olduğunu bir kez daha vurgulamak isteriz.
Kaynakça
Aydın, B. (2005). Çocuk ve Ergen Psikolojisi. İstanbul: Atlas Yayın Dağıtım.
Çalgı Deveci, B. (2016). Annelerin Çocuklarına Yönelik İhmal ve İstismar Davranışı: İstanbul Gaziosmanpaşa Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi Örneği. İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Sosyal Hizmet Anabilim Dalı. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul.
Göğebakan, M. (2018). İhmal ve İstismar Mağduru Ergenlerde Psikolojik Destek Alma Tutumları ve Terapötik İşbirliğinin Psikopatolojik Özellikler ve Şemalarla İlişkisi, Yüksek Lisans Tezi. Hasan Kalyoncu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Psikoloji Anabilim Dalı Klinik Psikoloji Tezli Yüksek Lisans Programı, Gaziantep.
Oral, G. ve İnanıcı, M. A. (2004). Risk Altındaki Çocukların Saptanmasında Öğretmenin Rolü. İstanbul: 4. Akşam Sanat Okulu Matbaası.
Öztürk, M. (2011). Çocuk Hakları Açısından Çocuk İhmali ve İstismarı, 1. Türkiye Çocuk Hakları Kongresi, İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları.
WHO. (2002). The World Health Report: Reducing Risks, Promoting Healthy Life. World Health Organisation: World Health Reports http://www.who.int/whr/2002/en/whr02_en.pdf?ua=1[/list]
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Çocuk Gelişimi: İhmal ve İstismar" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Dnş.Fatma ÇETİN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Dnş.Fatma ÇETİN'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |






Yazan Uzman
|
Makale Kütüphanemizden | ||||
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.