Etiketlenmiş Bir Kalp: Değersizlik Temel İnancı
İnsanın psikolojik varoluşu yalnızca hayatta kalma çabasına değil, aynı zamanda anlamlı, sevilmeye layık ve değerli hissetme ihtiyacına da dayanır. Bu, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde “saygı” düzeyinde karşılık bulur. Ancak bu ihtiyaç karşılanmadığında birey yalnızca dışsal olarak zorlanmaz; içsel bir çatışmaya, derin bir “yetersizlik” ve “değersizlik” hissine gömülür.
Değersizlik duygusu; bireyin benlik algısını, insan ilişkilerini, yaşamdan aldığı doyumu ve karar verme mekanizmalarını doğrudan etkileyen bir psikolojik deneyimdir. Genellikle dile dökülmeyen, ancak kişinin tüm varoluşunu şekillendiren bir “sessiz inanç” biçimindedir:
“Ben önemli değilim.”
“Ben sevilecek biri değilim.”
“Ne yaparsam yapayım yeterli olmayacağım.”
Bu tür inançlar, zamanla bireyin yaşamını pasifçe yöneten bir arka plan senaryosuna dönüşür.
Değersizlik Duygusunun Psikolojik Kaynakları
Modern psikoterapi kuramları değersizlik duygusunun genellikle erken dönem yaşantılardan beslendiğini ve çoğunlukla çocuklukta temellendiğini kabul eder. Şema Terapi kuramına göre, “kusurluluk/utanç şeması”, “onay arayıcılık şeması” ve “duygusal yoksunluk şeması” gibi yapılar, bu duygunun temelini oluşturur.
Peki bu şemalar nasıl gelişir?
1. Koşullu Sevgi:
“Seni ancak başarılıysan, yeterliysen, usluysan severim.”
Bu mesajı alan çocuk, değerinin koşullara bağlı olduğunu öğrenir. Kendi içsel varlığıyla değil, davranışlarıyla kabul gördüğünü hisseder.
2. Kıyas ve Eleştiri:
“Sen neden abin gibi değilsin?”
Sürekli eleştirilen ve başkalarıyla kıyaslanan çocuklar, kendilerini hep bir adım geride hisseder. Bu da öz-değerin zedelenmesine yol açar.
3. Duygusal İhmal:
Duygularının görülmediği, önemsenmediği, yok sayıldığı ortamlarda büyüyen birey, varlığının “bir anlamı olmadığını” düşünmeye başlar.
4. Travmatik Yaşantılar:
İstismar, ihmal, alay edilme ya da terk edilme gibi olaylar, bireyin öz-değerini doğrudan hedef alır. Birey, başına gelen olumsuzlukların kendi yetersizliğinden kaynaklandığını sanarak derin bir değersizlik duygusu geliştirir.
Bu yaşantılarla şekillenen birey, yetişkinlik döneminde de aynı döngüyü sürdürme eğilimindedir. Sevilmek, onaylanmak, görünür olmak için bir şey yapmak zorunda hisseder. Ama insanın temel değeri, yalnızca "var olmasıyla" ilgilidir. Bu, sadece terapötik değil, varoluşsal bir ilkedir.
Değersizlik Duygusunun Yaşama Etkileri:
Değersizlik duygusu, zamanla bireyin sadece iç dünyasında değil, dış dünyayla kurduğu ilişkilerde de belirleyici olur:
İlişkilerde Aşırı Özveri:
Sınır koyamayan, “hayır” diyemeyen birey, karşısındakini memnun ederek değer kazanacağını sanır.
Onay Bağımlılığı:
Karar verirken, seçim yaparken, hatta ne hissedeceğini belirlerken bile başkalarının onayını gözetir. Kendi iç sesi kısılmıştır.
İlişkisel Geri Çekilme:
Samimi ilişkilerden kaçınır çünkü “beni sevecek, olduğum gibi kabul edecek biri olmaz” düşüncesiyle kendini sabote eder.
İş Yaşamında Aşırı Performans:
Sürekli bir şey başarma ihtiyacı hisseder. Bu, zamanla tükenmişliğe ve duygusal yorgunluğa yol açar.
Bedensel Yansımalar:
Yapılan araştırmalar, kronik değersizlik hissinin depresyon, anksiyete bozuklukları, psikosomatik hastalıklar ve stresle ilişkili fizyolojik sorunlarla bağlantılı olduğunu ortaya koymuştur (APA, DSM-5, 2013).
Psikoterapi Sürecinde Değersizlikle Çalışmak:
Değersizlik hissi bir duygudan ziyade bir “inanç sistemi” gibi işler. Bu inanç, bireyin kimliğine entegre olmuş, çoğu zaman sorgulanmaksızın kabul edilmiştir. Bu nedenle terapi sürecinde amaç, sadece bireyin kendini iyi hissetmesini sağlamak değil, bu inanç sistemini sorgulatmak ve alternatif bir benlik algısı geliştirmektir.
Bazı Terapötik Yaklaşımlar:
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT):
“Ben değersizim” gibi otomatik düşünceler sorgulanır ve alternatif düşünceler geliştirilir.
Şema Terapi:
Çocuklukta oluşmuş kusurluluk, yetersizlik, dışlanma gibi şemalar yeniden yapılandırılır. Özellikle “yeniden ebeveynlik” çalışmaları bu süreçte önemli rol oynar.
İnsancıl Terapi (Carl Rogers):
Koşulsuz kabul ve empatik dinleme yoluyla bireyin içsel değer duygusunun yeniden inşa edilmesi hedeflenir.
Varoluşçu Yaklaşımlar (Frankl):
Kişiye “değerli olmak için neden yaşıyorsun?” sorusunu sordurarak, yaşamla kurduğu ilişkiyi yeniden anlamlandırmasına yardımcı olur.
Toplumun Değersizlik Hissine Katkısı:
Bireyin yaşadığı değersizlik duygusu, yalnızca kişisel geçmişiyle değil; içinde bulunduğu toplumla da ilgilidir. Performansın değerle, dış görünüşün sevgiyle, itaâtin güvenle karıştırıldığı bir kültürel ortamda, insan kendini koşulsuz değerli hissetmekte zorlanır.
Özellikle sosyal medya kültürü, bu değersizlik duygusunu daha da pekiştirmektedir. Görünmeyen, beğenilmeyen, etkileşim almayan birey, içsel olarak “yetersizim” mesajını alır.
Sonuç Yerine: Değersizlikten Değere Yolculuk:
Değersizlik duygusu, sadece bireysel bir yara değil; insani varoluşun en temel mücadelelerinden biridir. Bu duygu, bizi başkalarının gözüyle kendimize bakmaya zorlar. Ancak iyileşme, başkasının aynasında değil, kendi iç sesimizde saklıdır.
Terapötik süreç, bir “yeniden görme” sürecidir. Birey, yıllarca kendisine yüklenmiş anlamları sorgular, atfedilen rollerden sıyrılır ve kendini yalnızca var olduğu için değerli hissetmeye başlar. Bu, kolay değildir. Ancak mümkündür.
Çünkü insan, sadece olduğu için değerlidir.
Ve bu değeri fark etmek bazen bir ömür sürebilir.
Ama o değer görüldüğünde, yaşam da dönüşür.
Değersizlik duygusu; bireyin benlik algısını, insan ilişkilerini, yaşamdan aldığı doyumu ve karar verme mekanizmalarını doğrudan etkileyen bir psikolojik deneyimdir. Genellikle dile dökülmeyen, ancak kişinin tüm varoluşunu şekillendiren bir “sessiz inanç” biçimindedir:
“Ben önemli değilim.”
“Ben sevilecek biri değilim.”
“Ne yaparsam yapayım yeterli olmayacağım.”
Bu tür inançlar, zamanla bireyin yaşamını pasifçe yöneten bir arka plan senaryosuna dönüşür.
Değersizlik Duygusunun Psikolojik Kaynakları
Modern psikoterapi kuramları değersizlik duygusunun genellikle erken dönem yaşantılardan beslendiğini ve çoğunlukla çocuklukta temellendiğini kabul eder. Şema Terapi kuramına göre, “kusurluluk/utanç şeması”, “onay arayıcılık şeması” ve “duygusal yoksunluk şeması” gibi yapılar, bu duygunun temelini oluşturur.
Peki bu şemalar nasıl gelişir?
1. Koşullu Sevgi:
“Seni ancak başarılıysan, yeterliysen, usluysan severim.”
Bu mesajı alan çocuk, değerinin koşullara bağlı olduğunu öğrenir. Kendi içsel varlığıyla değil, davranışlarıyla kabul gördüğünü hisseder.
2. Kıyas ve Eleştiri:
“Sen neden abin gibi değilsin?”
Sürekli eleştirilen ve başkalarıyla kıyaslanan çocuklar, kendilerini hep bir adım geride hisseder. Bu da öz-değerin zedelenmesine yol açar.
3. Duygusal İhmal:
Duygularının görülmediği, önemsenmediği, yok sayıldığı ortamlarda büyüyen birey, varlığının “bir anlamı olmadığını” düşünmeye başlar.
4. Travmatik Yaşantılar:
İstismar, ihmal, alay edilme ya da terk edilme gibi olaylar, bireyin öz-değerini doğrudan hedef alır. Birey, başına gelen olumsuzlukların kendi yetersizliğinden kaynaklandığını sanarak derin bir değersizlik duygusu geliştirir.
Bu yaşantılarla şekillenen birey, yetişkinlik döneminde de aynı döngüyü sürdürme eğilimindedir. Sevilmek, onaylanmak, görünür olmak için bir şey yapmak zorunda hisseder. Ama insanın temel değeri, yalnızca "var olmasıyla" ilgilidir. Bu, sadece terapötik değil, varoluşsal bir ilkedir.
Değersizlik Duygusunun Yaşama Etkileri:
Değersizlik duygusu, zamanla bireyin sadece iç dünyasında değil, dış dünyayla kurduğu ilişkilerde de belirleyici olur:
İlişkilerde Aşırı Özveri:
Sınır koyamayan, “hayır” diyemeyen birey, karşısındakini memnun ederek değer kazanacağını sanır.
Onay Bağımlılığı:
Karar verirken, seçim yaparken, hatta ne hissedeceğini belirlerken bile başkalarının onayını gözetir. Kendi iç sesi kısılmıştır.
İlişkisel Geri Çekilme:
Samimi ilişkilerden kaçınır çünkü “beni sevecek, olduğum gibi kabul edecek biri olmaz” düşüncesiyle kendini sabote eder.
İş Yaşamında Aşırı Performans:
Sürekli bir şey başarma ihtiyacı hisseder. Bu, zamanla tükenmişliğe ve duygusal yorgunluğa yol açar.
Bedensel Yansımalar:
Yapılan araştırmalar, kronik değersizlik hissinin depresyon, anksiyete bozuklukları, psikosomatik hastalıklar ve stresle ilişkili fizyolojik sorunlarla bağlantılı olduğunu ortaya koymuştur (APA, DSM-5, 2013).
Psikoterapi Sürecinde Değersizlikle Çalışmak:
Değersizlik hissi bir duygudan ziyade bir “inanç sistemi” gibi işler. Bu inanç, bireyin kimliğine entegre olmuş, çoğu zaman sorgulanmaksızın kabul edilmiştir. Bu nedenle terapi sürecinde amaç, sadece bireyin kendini iyi hissetmesini sağlamak değil, bu inanç sistemini sorgulatmak ve alternatif bir benlik algısı geliştirmektir.
Bazı Terapötik Yaklaşımlar:
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT):
“Ben değersizim” gibi otomatik düşünceler sorgulanır ve alternatif düşünceler geliştirilir.
Şema Terapi:
Çocuklukta oluşmuş kusurluluk, yetersizlik, dışlanma gibi şemalar yeniden yapılandırılır. Özellikle “yeniden ebeveynlik” çalışmaları bu süreçte önemli rol oynar.
İnsancıl Terapi (Carl Rogers):
Koşulsuz kabul ve empatik dinleme yoluyla bireyin içsel değer duygusunun yeniden inşa edilmesi hedeflenir.
Varoluşçu Yaklaşımlar (Frankl):
Kişiye “değerli olmak için neden yaşıyorsun?” sorusunu sordurarak, yaşamla kurduğu ilişkiyi yeniden anlamlandırmasına yardımcı olur.
Toplumun Değersizlik Hissine Katkısı:
Bireyin yaşadığı değersizlik duygusu, yalnızca kişisel geçmişiyle değil; içinde bulunduğu toplumla da ilgilidir. Performansın değerle, dış görünüşün sevgiyle, itaâtin güvenle karıştırıldığı bir kültürel ortamda, insan kendini koşulsuz değerli hissetmekte zorlanır.
Özellikle sosyal medya kültürü, bu değersizlik duygusunu daha da pekiştirmektedir. Görünmeyen, beğenilmeyen, etkileşim almayan birey, içsel olarak “yetersizim” mesajını alır.
Sonuç Yerine: Değersizlikten Değere Yolculuk:
Değersizlik duygusu, sadece bireysel bir yara değil; insani varoluşun en temel mücadelelerinden biridir. Bu duygu, bizi başkalarının gözüyle kendimize bakmaya zorlar. Ancak iyileşme, başkasının aynasında değil, kendi iç sesimizde saklıdır.
Terapötik süreç, bir “yeniden görme” sürecidir. Birey, yıllarca kendisine yüklenmiş anlamları sorgular, atfedilen rollerden sıyrılır ve kendini yalnızca var olduğu için değerli hissetmeye başlar. Bu, kolay değildir. Ancak mümkündür.
Çünkü insan, sadece olduğu için değerlidir.
Ve bu değeri fark etmek bazen bir ömür sürebilir.
Ama o değer görüldüğünde, yaşam da dönüşür.
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Etiketlenmiş Bir Kalp: Değersizlik Temel İnancı" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Dnş.Taha Kasım BALER'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Dnş.Taha Kasım BALER'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |






Yazan Uzman
|
Makale Kütüphanemizden | ||||
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.