2007'den Bugüne 92,312 Tavsiye, 28,221 Uzman ve 19,979 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Ön Sevişme Son Sevişme
MAKALE #3141 © Yazan Psk.Ahmet ANADOL | Yayın Haziran 2009 | 13,763 Okuyucu
ÖN SEVİŞME SON SEVİŞME

Cinsellik, türün devamı için temel fizyolojik ihtiyaçlarımızdan biridir. Temel fizyolojik ihtiyaçlarımızı karşılarken; sadece doymayı, uyumayı, çocuk yapmayı düşünmüyoruz. Çoğu zaman yaptığımız eylemin bir fizyolojik zorunluluk olduğunu unutup; özen, törenselleştirme ve estetik katma gibi çabalara bile girmekteyiz. Örneğin; uyuyacağımız yerleri, yataklarımızı, yatak odalarımızı cicili bibili çarşaflar, nevresimlerle donatıyoruz. Yemek yediğimiz, beslendiğimiz mutfaklar evlerimizin en “üzerine düştüğümüz” köşelerinden. Tabaklarımız, çanaklarımız “ateşte açan çiçeklerden” . Peki ya sevişmelerimizin “cicisi bicisi” nedir? Nedir o’na güzellik, renk ve coşku katan şey? Pek tutmadığım bir kelime olsa da “önsevişme” olabilir mi? Sevişme sevişmedir, önü-sonu olmaz gibi geliyor ama madem biri ayırmış, öyle olsun. Bu arada “önsevişme” kavramıyla ifade edilmeye çalışan durumun varlığını yadsıyor değiliz. Kesinlikle varlığına, olması gerekliliğine inanıyoruz fakat neresi ön, neresi son sevişmedir, bunları hangi çizgi ayırır, hususu biraz karmaşık görünüyor.

İnsanoğlu, bilerce yıl önce ormanda avladığı hayvanı ateşe atıp yarı pişmiş yarı pişmemiş olarak yedi. Topladığı meyve ve sebzeleri de benzer şekilde midesini doldurma gayretiyle yutuverdi. Ancak, zamanla yiyeceklerine farklı bir tat, farklı bir koku katsın diye baharatlar ekledi. Hoş görünsün diye dallı güllü servis tabakları, çatal-bıçak-kaşık ve benzeri araçlar geliştirdi. İnsanoğlunun ilk sevişmeleri de büyük bir olasılıkla salt içgüdüsel bir davranış olarak karşı cinsle sadece birleşme ve döllerini buluşturma işlevinden ibaretti. Zamanla dokunmayı öğrendi, öpüşmenin, koklaşmanın baş döndürücülüğünü keşfetti, yatakta “oynamanın” tadına vardı.

Her şey yolunda gidiyorken insanoğlu zaman diye bir kavramla tanıştı. Bir mağara adamının borsanın iniş çıkışı gibi bir problemi yoktu, işe yetişmek, faturaları ödeyememek, uçağı kaçırmak gibi bir kaygısı yoktu. Ağır ağır yemeğini yiyebilir, aheste aheste sevişebilirdi. Ancak, günümüz insanına 24 saat yetmiyor. Uyku az, yemek çabuk, ulaşım ses hızıyla, sevişme; jet hızıyla! Müzelerde görebilirsiniz; binlerce yıl öncesinin tabak ve çanaklarını, el işlemelerini, oymaları. Bugün her şey standart; “patates baskı”! Buna da razıydık ama onlar da elden gitti fat food’lar yüzünden: Kalın bir kağıdın içinde yemeğiniz, mukavvadan bardakta içeceğiniz, plastik çatal, plastik kaşığınız! Afiyet olsun! İşte bu plastik anlayıştır sevişmelerimizi de mahveden: Kayganlaştırıcı kremler, geciktirici spreyler, çilek kokulu, muz aromalı “şey”ler ve saire ve saire. Doğal olan, doğasına uygun bir sevişme biçimi neredeyse haram. Eğer “adam gibi” sevişmeye kalkarsanız zaten her şey yolunda gidecektir: Kayganlaşmaya, geciktirmeye, ötelemeye, sertleşmeye, yumuşamaya ve daha pek çok yapaylığa gerek kalmayacaktır!. Doğa, cinsel doyumun en yüksek tepelerinde dolaşabilmemiz için gereken tüm donanımları vermiş, ama kullanana! Tıpkı zekâmız gibi. Kapasitemizin sadece minicik bir bölümünü kullanmıyor muyuz?

Bir yazar; “eğer insanlara yeteri kadar dokunulmuş olsaydı belki de hiç öfkelenmezlerdi” demektedir. Aslıda cinsel yaşam da dokunmayla başlar, dokunmayla sürer ve dokunmayla biter. Bu sürecin herhangi bir yerinde dokunmadan vazgeçtiğinizde sorunla yüz yüze kalma olasılığınız artacak demektir.

“Cinsel fonksiyon bozukluklarına” baktığımızda en yaygın problemin “cinsel ilgi ve istek kaybının” olduğunu gözlemliyoruz. Büyük bir heyecan ve coşkuyla başlayan birliktelikte; bir sarılma, kısacık bir öpüşme için kilometrelerce yol gitme, olmadık riskler alma gibi davranışlara giren insanlar; cinselliğin belirli bir rutine girmesi, “mekanikleşmesiyle” birlikte yavaş yavaş birbirlerinden uzaklaşıp, dokunmamaya başlıyorlar.

Taraflardan birinde gelişen bir problem diğer tarafın da bir semptom geliştirmesi ile sonuçlanır büyük bir olasılıkla. Örneğin; “eşim artık bana hiç dokunmuyor, okşamıyor, öpüşmüyor ve direk ilişkiye girmeye çalışıyor, canım yandığı ve kırıldığım için ilişkiden iyice uzaklaştım, artık hiç olsun istemiyorum”, diyen bir hanımın gönülsüzlüğünü bey de hissetmeye başlar. Sonuçta adam da eşine karşı ilgi ve isteğini kaybetme veya “empotans” gibi bir belirti geliştirme noktasında bulabilir kendini.

Çift birbirlerinden uzaklaştıkça cinsel ilişkiden kaçınmaya, ilişkiden kaçındıkça da birbirlerinden uzaklaşmaya devam ederler. Nihayetinde soluğu ya mahkemede alırlar ya da ilgi, yakınlık, şefkat ve heyecan sunacak başka birilerinin kollarında bulabilirler kendilerini!. Oysaki aralarındaki genel ve cinsel iletişimi birazcık zenginleştirmeyi deneselerdi, belki, yaşamlarının sonuna kadar mutlu ve doyumlu bir ilişki sürdürme olasılıkları olurdu.

Birtakım kırgınlıklar, dargınlıklar ve iletişimsizliklerin oluştuğu dönemlerde çiftler şu tür bir tehlikeyle karşı karşıya olduklarını unutmamalılar: Cinsellik; uyku ve yemek yeme gibi temel ihtiyaçlarımızı karşılama alışkanlıklarımıza çok benzer. Örneğin; kendinizi 24 saat içinde 15 saat uyumaya alıştırırsanız, her gün en az o kadar uyuma eğiliminde olursunuz. Uyudukça uyursunuz. Ancak, uykunuzu belirli bir düzeye çektiğinizde (6-8 saat) bu miktarın da yeterli geldiğini, üstelik daha verimli olduğunuzu gözlemlersiniz. Cinsellikte ise tersine, kaçındıkça kaçınasınız, ilişkiye girmedikçe girmek istemediğinizi görürsünüz. Ancak; bir noktada bu olumsuz döngüyü kırdığınızda, biraz ilgi gösterdiğinizde, karşınızdaki insana biraz yaklaştığınızda, (ilk başta gönülsüz, isteksiz, zorla yapıyormuş gibi hissedebilirsiniz) ilişkiye girme arzunuzun arttığını, ilişkiye girme arzunuz arttıkça da eşinize yakınlaşma isteğinizin arttığını gözlemleyebilirsiniz. Diğer taraftan, cinsel yaşamımızı başka bir temel fizyolojik ihtiyacımız olan beslenmeye, yemek yemeye de benzetebiliriz: Eğer, yemeğimizi hızlı hızlı yersek, özensiz bir sofra, özensiz seçilmiş yiyeceklerden oluşturursak bir süre sonra hazımsızlık, karın ağrısı, mide bulantısı gibi sorunlarla karşı karşıya kalabiliriz. Özensiz- alelacele, uygun yer, uygun kişi ve uygun zamanın olmadığı bir cinsel ilişkiden de pek haz alamayız, hatta rahatsız olabiliriz. Rahatsız olunan bir şeyi de tekrar yaşamak istemeyiz.

Cinsellik diğer pek çok davranışımız gibi öğrenilmiş ya da öğrenilebilecek bir davranışlar bütünüdür. Özellikle de toplumumuz gibi; cinselliğe yönelik ayıp, günah gibi anlayışların olduğu kültürlerde, yanlış bilgi, inanç ve kanılar da yoğun olmaktadır. Örneğin; Üniversite mezunu genç bir hanım nişanlısıyla öpüştüğü için hamile kaldığını düşünüyordu! Diğer yandan; 20 yıllık evli bir hanım eşinin farklı bir pozisyonda sevişme isteğine tepkisini “ bu adam sapık mıdır nedir Ahmet Bey” şeklinde dile getiriyordu. Cinsellikle ilgili bilgi ve becerilerimizi arttırdıkça aldığımız haz ve doyum da artacaktır.

Diğer yandan cinsellikle ilgili üretilen en iğrenç küfürleri unutun, vücudumuzun en haz verici organlarının cinsel organlarımız olduğunu hatırlayın. İnsanoğlu hiçbir organına nankörlük etmiyor, cinsel organına nankörlük ettiği kadar. Beklide hayatının en unutulmaz anlarını o organıyla yaşıyor, neslinin devamı o organıyla gerçekleşiyor ama akıllra zarar sövmeleri de o organlarıyla ilgili olarak geliştiriyor. Anlayın anlayabilirseniz!

Dedik ya cinsellik öğrenilmiş ya da öğrenilebilecek bilgi ve davranışlar bütünüdür diye; peki ya bu nasıl olacak?

Her şeyden önce kulaktan dolma, eş dost, arkadaştan edinilen korkunç “kızlık zarı” yırtılma hikâyelerini unutun, abartılı umumhane masallarına kanmayın! Yapmanız gereken şey; artık iletişim çağında yaşıyoruz, internet (tabi saçma sapan porno siteleri değil), bilimsel içerikli kitap, dergi ve benzeri yayınları en yakın kitapçıda bile bulabilirsiniz. Açıp okumak. Eşinizle de paylaşmak, okutmak, öğrenmek. Takıldığınız noktalarda bir uzmandan yardım almak. Öğrendiğiniz bilgileri, becerileri yaşama geçirerek hayatın tadını çıkarmak. Pek çok kişinin zihninde şöyle ciddi yanlış bir kanı var; “mükemmel bir cinsel ilişki için iki insanın mutlaka aşık olması gerekir, aşık değilsem zaten treni kaçırdım”,! Aşıklar arasında yapılan araştırmalar gösteriyor ki seks onlar için ikinci hatta üçüncü sırada gelmektedir. Seksin tadını çıkaranlarsa; neresine dokunulduğunda en büyük hazzı alacağını, partnerinin neresini okşadığında başının döneceğini bilen, sindire sindire bir ilişkinin inceliklerinden anlayan kişilerdir.

Hangisini istersiniz? Seçim sizin, biraz öğrenmek, uygulamak mı, tatsız tuzsuz, rutin bir görevi sürdürmek mi?
Sevgiyle kalın.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Ön Sevişme Son Sevişme" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Ahmet ANADOL'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Ahmet ANADOL'un izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     1 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Ahmet ANADOL'un Yazıları
► Ön Sevişme ve Erken Boşalma Dr.Psk.Dnş.Ayavar Cem KEÇE
► Ön Sevişme Erken Boşalmayı Engelliyor Dr.Psk.Dnş.Ayavar Cem KEÇE
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,979 uzman makalesi arasında 'Ön Sevişme Son Sevişme' başlığıyla benzeşen toplam 3 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Evlilik ve Balayı Haziran 2009
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


23:19
Top