2007'den Bugüne 92,313 Tavsiye, 28,222 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Çocuklarda Davranış Bozuklukları, Nedenleri ve Tedavisi (Kekemelik, Alt Islatma, Dışkı Kaçırma)
MAKALE #3177 © Yazan Veli DERİN | Yayın Haziran 2009 | 35,526 Okuyucu
ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI ( NEDENLERİ VE TEDAVİSİ )


1. KEKEMELİK :

Kekemelik, yaşına ve lehçesine uygun gelişimsel olarak çıkartması beklenen konuşma seslerini çıkartamaması, konuşmanın olağan akıcılığında ve zamanlama örüntüsünde bozukluk olması durumudur (D.S.M. IV, 1994, S.48-49).
Tanım olarak üç tür kekemelikten söz edilir (Güleç, 1998, s.1074):
1. Kronik kekemelik: Spazmodik olarak harf ya da hece yinelenir.
2. Tonik kekemelik: Sesin kesilmesidir.
3. Diğer kekemelikler: Palialik (söylenecek kelimeyle ilişkisi olmayan harf tekrarı) ve atonik kekemelik (ses çıkarmanın aniden kesilmesi)dir.
Hastalık genellikle 12 yaşından önce çoğunlukla 2-7 yaşları arasında başlar. 2-35 yaşalar arasında başlayan kekemelikler genellikle geçici olmaktadırlar. Çocuklarda düşünce hızının konuşma hızını geçtiği bu yaşlarda henüz yetersiz konuşmayla ile düşünce ifade edilememekte bu nedenle konuşma bozukluğu ortaya çıkmaktadır. Buna fizyolojik kekemelik denir. Bu durum her çocukta görülmemekte; ancak konuşma bozukluğuna yatkın olan çocuklarda rastlanmaktadır (Öztürk, 1969, s.388).
Kekemeliğin ruhsal durumlarla yakın ilgisi olduğu çeşitli gözlemlerlerle belirlenmiştir. Nitekim, kekemelikte gırtlak, ses telleri, ağız veya dil gibi konuşmayla ilgili organlarda hiç bir bozukluk saptanmamıştır (Yörükoğlu, 1988, s.237).
Bozukluğun şiddeti, kişinin içinde olduğu duruma göre değişir. Kekemelik stresin yoğun olduğu durumlarda artar. Konuşma çok yavaş veya çok hızlı olabilir. Genellikle, şarkı söylerken ve şiir okurken kekeleme olmaz. Ağır durumlarda tekrarlayan vücut hareketleri, konuşmaya eşlik eder. Örneğin, elini, dizini, masaya vurma gibi (Öztürk, 1994, s.440).
Kekelemeye kötü bir huy diye bakmak yanlıştır. Bir hastalık, hele hiç değildir. Kekeleme, bir belirtidir. Temelde yatan hastalık, bir korku nevrozudur, kekeme de bu nevrozun psikosomatik belirtisidir (Zulliger, 1991, s.133).

Kekemeliğin Nedenleri :

Çeşitli varsayımlar olmasına karşın, bozukluğun oluş nedeni bilinmemektedir. Psikojenik, organik, genetik ya da çevresel bir kaç etkenli bozukluk olduğu kabul edilmektedir (Güleç, 1998, s.1074).
Araştırmacılar, kemeliğin başlamasında aşağıdaki sebepleri sorumlu tutmaktadırlar (Yavuzer, 1984, s.221):
a. Çocuğun zekasının yeterli olmayışı ve daha zor ve yetersiz öğrenmesi,
b. Hareket artması, huzursuzluk ve kelimelerin mafsallanmasındaki zorluklar.
c. Çocuğun başarılı olması için çevresinden ve özellikle ana-babasından gördüğü zorlanma, buna karşı, çocukta sıkıntının geliştirilmesi
d. Sol elini kullanmak üzere yaratılmış olmasına rağmen, çocuğun ille de sağ elini kullanması için zorlanması.
e. Ana-babanın aşırı mükemmelliyetçi bir karakterde olması, hoşgörü eksikliği, gereğinden fazla bir disiplin uygulanması.
Kekeme çocukların ailelerinde, ana-*babalarının aşırı titiz ve kuralcı olduğu gözlenmiştir. Bu ana-babaların çocuklarından beklentileri çok yüksektir. Çocuğu sürekli denetim altında tutarlar. Konuşmasına aşırı önem verirler (Yörükoğlu, 1988, s.236).
f. Obsessif- saplantılı kişilik yapısı, uygunsuz bir fizik yapı, belirli kan grupları,
g. Belirli bir sosyal çevre,
h. Çocuğun cinsi, erkek çocukların kızlara göre daha fazla etkilendiği bilinmektedir.
Kekemeliğin başlamasında korku en büyük rolü oynamaktadır. Halk arasında da bu kanı yaygındır. Aile, kekeleyen çocuğa daha sorulmadan "hiç bir şeyden de korkmadı ki, niye oldu anlayamadım" diye dile getirmektedirler (Öztürk, 1969, s.388).
Okula başlama, bir çok durumda kekemeliğin başlamasıdır. Bazı çocuklar uzun süre yeğlerler, bazıları ise bozukluğa karşın, konuşmayı sürdürürler (Güleç, 1998, s.1075).
Aile ve ikiz çalışmalarında bu çocukların akrabaları arasında kekemelik oranının %12-19 gibi genel topluma göre, 23 kat daha fazlası oranlarda bildirilmesi, bozukluğun nedenlerini açıklamada kalıtım etkisi olacağını göstermiş tir (Güleç, 1998, s.1074).

Kekemeliğin Tedavisi:

Kekemeliğin tedavisinde ilk önce bireyle görüşülerek onun psikolojik durumu hakkında bilgi edinilir. Kekemeliğin altında yatan psikolojik faktörler ortaya çıkarılarak buna yönelik tedaviler uygulanır (Yörükoğlu, 1988, s.228).

Çocuğun düzgün konuşması için sürekli zorlanmaması, konuşurken, sabırla dinlenilmesi, konuşmasının kesilmemesi; zaten kolaylıkla oluşan yetersizlik duygusunu pekiştirici tutumlarda (alay etme, utandırma, zorlama gibi) kaçınılması gerekir (Öztürk, 1969, s.389).
Ailenin aşırı titiz, düzenli, denetimci ve kuralcı tutumu gevşetilmelidir. Psikoterapi 8-9 yaşlarından küçüklerde oyun, daha büyük çocuklarda konuşma yoluyla uygulanır. Kekemelik tedavisinde ama, yalnız kekemeliğin geçmesi değildir. Çünkü kekemelik, inatçı ve süregen bir belirtidir. Toplum içinde çocuğu güç durumda bırakır, çocuğun benlik saygısını zedeler. Tedavinin esas amacı, benlik saygısını korumaya yönelik olmalıdır. Genellikle bu çocukların önemli olumlu özellikleri vardır. Bunları bulup, çıkarıp, dikkatini ve ilgisini bu olumlu yönlerine çevirerek, kekemeliğine önem vermemesi, öğretilmelidir. Verilen önem azaldıkça kekemelik de giderek hafifler.

Konuşma tedavisi 6-7 yaşından büyük çocuklarda en etkin tedavi yöntemidir (Öztürk, 1969, s.389).

Ruhsal sağaltım çabalarının konuşma araştırmalarıyla bir arada yürütülmesinin pek çok vakada yerinde bir davranış sayılacağı kuşkusuzdur (Zulliger, 1991, s.133).
Kekeme çocukların kendilerine göre bir psikolojileri vardır. Bu çocuklar, özellikle kendi kekemeliklerinden, etkilenirler. Dikkatleri kendilerine dönük olur. Özellikle kendi seslerini ve konuşmalarını takip ederler, grup içinde oldukları zaman huzursuzluk ve sıkıntıları ve konuşmalarındaki tutukluk daha da artar. Oyunlara iştirak etmez ve yalnızlığı seçerler. Alıngan, inatçı ve karşı çıkıcı olur. Bu huyları ile ebeveynleri ile aralarındaki gerginlik ve sürtüşme giderek artar. Sabırlı ve düzenli bir tedavi, hoşgörü bu konuşma kusurunun önemli ölçüde düzelmesini sağlar (Yavuzer, 1984, s.222).

İyileşme tipik olarak 16 yaşından önce olur ve %60'ı kendiliğinden iyileşir (Güleç, 1998, s.1076).


2. ENÜRESİS (ALTINI ISLATMA) :

Enüresis, tekrarlayıcı nitelik taşıyan istem dışı idrar kaçırma olarak tanımlanabilir (Öztürk, 1994). Kısacası normal gelişmekte olan bir çocuğun 4-5 yaşlarından sonra altını ıslatmasına enüresis denir (Yavuzer, 1995, s.154). Genellikle çocuklar, mesane kontrolü gerçekleşinceye kadar yani ortalama olarak 2-3 yaşlarına kadar geceleri altını ıslatırlar. Gündüz kontrol, iki yaş dolaylarında, gece kontrol ise 3,5-4,5 yaşları arasında kazanılır (Yavuzer, 1997, s.247).
Enüresisi genellikle 4 kısımda görmek mümkündür. Bunlar:
1. Nocturnal (yalnız gece altını ıslatanlar): Bunlar genellikle ya yattıktan biraz sonra ya da sabahleyin kalma zamanlarında altını ıslatırlar. Bunlar bireysellik gösterirler.
2. Diurnal (yalnız gündüz altını ıslatanlar): Bunlar genellikle, ya müsaade almaktan utanacak kadar çekingen, ya da kasıtla altını ıslatmak isteyen çocuklarda görülür.
3. Cronic (kronik): Hem gece hem de gündüz altını ıslatanlar.
4. Ara sıra altını ıslatanlar: Bunlar genellikle hastalıklarda hastalık sonucu dikkat çekmek için yeni bir kardeş doğduğu zaman kıskançlık sonucu görülür (Çağlar, 1981, s.191).
Enürezisin birincil ve ikincil olmak üzere iki alt tipi vardır. birincil enüresiste idrar tutma hiç bir zaman sağlanmamıştır. İkinci enüreziste ise en az bir yıl süre ile idrarı tutma sağlanabilmişken, bu kontrol sonradan kaybedilmiştir.
5 yaşındaki erkeklerin %7, kızların ise %3'ünde enüresiz vardır (Güleç, 1998, s.1157). Bir kişiye enuresis teşhisinin konabilmesi için takvim yaşının en az 5 olması, en az 3 ay süreyle haftada iki kez ortaya çıkan idrar kaçırma durumunun olması ve bu durumun toplumsal bozulmaya sebep olması gerekir (DSM-4, 1994, s.64).

Alt Islatmanın Nedenleri :

Altını ıslatma ya organsal ya da ruhsal bir nedene dayanır. Böbrek, bağırsak bozuklukları ve ağır uyku, organsal nedenlerdendir. Ruhsal nedenler ise oldukça karmaşık ve çeşitlidirler. Altını ıslatma, duyulan bir kaygının dolaylı anlatımı : anneye babaya karşı duyulan öfkenin, kinin bilinç dışı yolla dışa vuruşu cinsel karmaşaların çözümü amacıyla başvurulan bilinçsiz bir savunma mekanizması ve heyecansal olgunluk yetersizliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır (Bakırcıoğlu, 1976, s.254).

Enüresisin doğası nedeniyle psikodinamik nedenlerle ilgili yorumlar da yapılmıştır. Bu varsayımlar, genellikle olgu sunularından ya da kuramsal bilgilerden çıkmaktadır. Kardeş doğumu ile başlayan ikincil enüresis, bir regresyon belirtisi olabilmekte, bazen enüresis, kardeşe duyulan saldırgan duyguların ifadesi, bazen de aşırı temiz, titiz, düzenli bir annenin baskılı tuvalet eğitimine karşı pasif agresif bir tepki niteliği taşıyabilmektedir. Ailede ölümler, ayrılıklar, geçimsizlik, hastalılar ya da okulda başarısızlıklar gibi yaşam olaylarının yaratacağı anksiyete enüresis ile ifade edilebilir. Ailenin aşırı koruyucu ve hoşgörülü tutumu ile çocukta bebeksi kalma eğilimi, enüresis belirtisi ile kendini gösterebilir (Güleç, 1998, s.458).

Enüresis, sosyo-ekonomik düzeyi düşük olan aile içinde yeterli duygusal etkileşimden yoksun, nörotik ve uyumsuz çocuklarda daha çok rastlanır. Çeşitli ruhsal etkenler oluşunda başlıca neden olarak sayılabilir. Yaptığımız incelemeler, alt ıslatma sorunuyla çocuğun duygusal dünyası arasında yakın bir ilişki olduğunu ortaya koymaktadır (Yavuzer, 1997, s.248).

Yapılan araştırmalar, enüresiste ailesel bir yatkınlık olduğu görüşünde birleşmektedir. Enüretik çocukların %75'inin birinci dereceden akrabalarında devam eden ya da geçmişte enüresis bulunduğu bildirilmiştir (Güleç, 1998, s.1158).

Alt Islatmanın Tedavisi :

Enüresis bir çok nedenle, ve değişik psikodinamik etkenlerle ortaya çıkan bir belirti olduğu için, tedavisinde değişik yöntemler kullanılmaktadır. Hangi yönteme en iyi cevap alınabileceği önceden kestirilemez. Bu nedenle bir kaç yöntemin birlikte uygulanması daha yararlı görülmektedir (Öztürk, 1969, s.386).

Gece altını ve yatağını ıslatan çocuklara anne ve babaların alacakları ilk tedbir: bu çocukları bu alanda uzman bir hekime göstermektir (Aytuna, 1976, s.222).

Enüresisin organik, biyolojik bir nedeni olmadığı anlaşıldıktan, psikolojik olduğuna karar verildikten sonra, tedavi başlar.

Enüresisin tedavisinde uygulanan yöntemler:
1. Aileye danışmanlık veya aile tedavisi: Çocuğun işemesine karşın ailenin duygu, düşünce ve davranışları incelenmelidir. Örneğin, öfke, utanç, usanç, duyabilirler ve çocuğu cezalandırırlar, utandırır, kardeşleri, arkadaşlarıyla kıyaslayabilirler. Bazı aileler tam tersine enüresisi destekler bir tutum içinde girebilirler. Çocuğu bezler ve sabahleyin bezini değiştirirken, öper ve severler. Her iki tutumun da zararlı olduğu, cezanın da sevecenlikle ödüllendirilmenin de doğru olmayacağı açıklanmalıdır.
2. Davranış tedavisi: Dış yayınlarda idrar alarmı denilen bir yöntemden, yararlanıldığı ve iyi sonuçlar alındığı bildirilmektedir. Yatak ıslanır ıslanmaz, bir zil çalmakta ve çocuk uyanarak tuvalete gitmektedir. İdrar kesesinin tonusunu ve kapasitesini artırmak için, çocuğa çişi geldiği zaman, bir süre tutması öğretilir ve bir süre, giderek artırılır. Bunun yanısıra bir takvim tutması, her güne kuru ya da ıslak kalktığına göre bir işaret koyması istenmektedir. Yazma bilmeyenler, güneş, yağmur resmi ile, bilenler, yazı ile belirtebilirler. Bu işaret, kesinlikle çocuğun kendisi tarafından konulmalıdır. Haftalık kontrollerde güneşler, yani kuru günler çoksa kendisi ile onun istediği bir oyunu oynamakla ödüllendirilmektedir. Ödülün niteliği çocuğun kişiliğine, yaşına, sosyo-kültürel düzeyine uygun olmalıdır (Öztürk, 1969, s.386).

Uyku derinliklerini azaltan ve sidik torbasına büzücü etki yapan bu ilaçların 4-6 hafta arasında uygulanması, gece işemelerinin %70-80'inde etkili olmaktadır. İlaç bırakıldıktan sonra da kazanılan alışkanlık bozulmamaktadır (Yörükoğlu, 1983, s.250).

3. Psikoterapiden yararlanılmalıdır (Öztürk, 1969, s.386).
4. İlaçlar: Çocuğun altını ıslatmasını azaltan bazı ilaçlar vardır (Çoc. Büy. ve Gel., s.70). Uyku ve derinliklerini azaltan ve sidik torbasına büzücü etki yapan bu ilaçların 4-6 hafta arasında uygulanması, gece işemelerinin %70-80'inde etkili olmaktadır. İlaç, bırakıldıktan sonra, kazanılan alışkanlık, bozulmamaktadır (Yörükoğlu, 1983, s.250).
Altlarını, ıslatan küçük çocukların uykularının da dikkatle takip edilmesi ve iyice incelenmesi, tedbir almada faydalı olur. Bazı çocuklar, çok derin uyurlar. İhtiyaç anında uyanamadıkları için ,altlarını ıslatırlar. Bazı çocuklar ise fena ve korkunç rüyalar gördükleri için sakin sakin uyuyamazlar; uykuları esnasında gördükleri rüyalar, dolayısıyla altlarını ve yataklarını ıslatırlar.

Bu çocuklardan derin uykulu olanlara kaşı alınacak tedbirler; onları gündüz uykusuna alıştırmak olmalıdır. Bu taktirde, bu çocukların gece uykuları biraz daha sığ ve hafif olur; ihtiyaç anında daha kolay uyanabilirler.

Yataklarını ıslatan çocukların, geceler; iyice örtünmeleri, bellerini açıp, üşütmemeleri için iyice sarmaları ve gece kıyafetlerinin düzgün olması; ailenin devamlı suretle gözeteceği tedbirlerden biridir (Aytuna, 1976, s.223-224).

Kafein, idrarı artıran bir ilaçtır. Enüretik çocuğa her ihtimale karşı kola türü içecekler ile çay ve kahve vermemek yerinde olur (Çoc. Büy. ve Gel., s.72).

Sık sık tekrarlanan her davranış, kolaylıkla alışkanlık olabilir. Enüresis için de aynı şey geçerlidir. Bu nedenle de öğrenilmiş davranış kalıplarını yıkan teknikler yardımcı olabilir. Yatma zamanı ve uyum alışkanlıklarının herhangi birini, (yatağın pozisyonu, yatak kıyafetleri vb ) değiştirmek yararlı olabilir (Çoc. Büy. ve Gel, s.73-74).


3.ENKOPRASİS (DIŞKI KAÇIRMA) :

Çocuğun kakasını tutma ve bırakma işlevini kontrol edebileceği yaşa gelmiş olmasına karşın, istemli ya da istemdışı olarak kakasını uygun olmayan yerlere bırakma ile belirlenen bir bozukluktur. Çocuk, hiç kontrol geliştirmemişse, birincil enkopresis; en az bir yıl kontrol edebildikten sonra, kakasını kaçırma başlamışsa, ikincil enkopresis denir. Genellikle gündüz uyanıkken daha sık olur.

İkincil enkopresis, 4-8 yaşları arasında başlar. Ülkemizde oldukça sık görülen bir bozukluktur. Erkeklerde kızlardan üç defa daha sık görülmektedir (Öztürk, 1969, s.387).
Enkopresis tanısının konulabilmesi için, istemsiz ya da amaçlı olarak, yineleyen bir biçimde dışkının uygunsuz yerlere yapılması en ez 3 ay süreyle, ya da en az bir kez böyle bir olayın olması. Takvim yaşının en az 4 olması veya eşdeğer bir gelişim düzeyinde olması göz önüne alınmıştır. (D.S.M. IV).

Dışkı Kaçırmanın Nedenleri :

Sözkonusu bozukluk, değişik şekillerde ortaya çıkmaktadır. Yetersiz tuvalet eğitimi verilmemesi ya da bu eğitime yeterli yanıt alınamaması şeklinde olabilir. Bu durumda bağırsak kontrolü hiç kazanılmamıştır. İkinci şekilde ise ruhsal bir bozukluğa bağlı olarak, fizyolojik bağırsak kontrolü anormal olmasına karşı bir isteksizlik, direnç ve başarısızlık vardır. Fizyolojik olarak dışkıyı tutamamanın sonucu ortaya çıkan son durumda ise, bağırsak içeriğinin birikmesine bağlı olarak kaçırma ve uygunsuz yerlere dışkılama, görülebilir (Güleç, 1998, s.1162).

Enkopresisin ortaya çıkışında barsak işlevlerinde yapısal bir bozukluk olabileceği gibi, tuvalet eğitiminin yanlış verilmesi ve psiko-dinamik etkenler etkili olmaktadır. Tuvalet eğitimine erken başlanılan çocuklarda enkopresis görülebilmektedir. Çünkü, yeterli kas gelişimi olmadığı için bu durumu çocuk engelleyemez. Ayrıca aşırı disiplin uygulayan anneye karşı, bir tepki şeklinde de ortaya çıkabilmektedir (Öztürk, 1994, s.439).
Başka türlü dışa vuramadığı saldırganlık duygularını bu yolla ifade ediyor olabilir (Öztürk, 1969, s.387).

Yeni bir kardeşin doğumu, anneden ayrılık, korkutucu olaylar hastaneye yatış, anaokuluna gidiş gibi tedirgin edici durumlar, çocukta bir gerilemeye yol açar. Bu çocukların, annelerinin, temizlik ve titizliğe önem verişleri ve cezalandırıcı tutumları özellikle dışkılamada belirgindir. Dışkıların çocuğun annesiyle arasındaki bozuk ilişkiyi gösteren bir durum olarak da değerlendirilebilir (Yörükoğlu, 1983, s. 250).

Dışkı Kaçırmanın Tedavisi :

Enkopresis, çocuğu utandıran, benlik saygısını zedeleyen, sosyal yaşamını, arkadaş, aile ilişkilerini bozan bir belirti olduğundan tedavi büyük önem taşır (Öztürk, 1969, s.387).
Çocuk, hangi nedenle olursa olsun, altını pisletmeye başlarsa, bunun bir alışkanlık haline gelme olasılığı, vardır. Bu duruma sert tepki göstermek, sorunu artırır ve bir kısır döngüye neden olur. Bununla birlikte, ilk evrelerde sadece sorunun kaynağındaki fiziksel nedeni, tedavi etmek yeterli olabilir. Altını pisletmeyi sürdüren çocuklar için izlenebilecek bazı öneriler aşağıda verilmiştir (Çoc. Büy. ve Gel., s.78).

Okul durumuna göre, sabahçı ise öğleden sonra, öğlenci ise sabahleyin kakası gelsin gelmesin tuvalete oturması ve kakasını yapıncaya kadar beklemesi, gerekirse bunu günde bir kaç tekrarlaması; ancak kakasını yapmamışsa, başka bir şey (oyun, ders, yemek gibi) yapmaması istenir. Bir hafta-10 günlük takvim tutup, her günkü durumu not etmesi ve tekrar etmesi istenir. Dışkısını tutabildiği günlerin sayısı artmışsa, kendisi ile oyun oynanır. Uygun biçimlerde ödüllendirilir (Öztürk, 1969, s.388).

Çok lifli diyet veya yumuşatıcı ilaçlar kullanılarak çocuğun bağırsaklarını mümkün olduğu kadar boşalttığından emin olun. Kabızlık çeken veya bağırsakları çok dolu olan bir çocuğun bu sorunu aşması zordur. Altını pisleten çocuklar, kirli iç çamaşırını temizlemelidir. Bu bir, ceza olmayıp, sorunun daha çok farkına varmalarına ve bundan kurtulmak için daha istekli olmalarına yardımcı olmanın bir aracıdır. Altını pisleten çocuklar, temizleme işini sıkıcı buldukları için konuya duyarlı olmayı öğrenirler.

Başarının fazlasıyla ödüllendirilmesi, altını pisleten çocuklarda kolayca gelişen, güvensizlik ve başarısızlık duygularını engellemede yardımcı olacaktır (Çoc. Büy. ve Gel. S.79).
Tıbbi müdahale, uygun bir rejim ile birlikte dışkının kontrolü için lavman, laksatif ve fitil kullanarak, feçes ile doğrudan fiziksel kontrolü sağlamaya çalışılır (Yavuzer, 1997, s.257).
Çocukları, küçük yaşlarından itibaren, temizliğe alıştırmak ve bu işi ölçülü ve planlı bir şekilde yapmak, çocuğun karakterine ters bir istikamet vermemek için büyük bir sabırla çalışmak, çocuğun özelliklerine göre en doğru tedbirleri almaya dikkat etmek gerekir (Aytuna, 1976, s.230-233).

Altını pisletme 4 yaşından sonra her çocuk için çok ürkütücü bir sorundur ve ciddi olabilecek duygusal sonuçlarının önlenmesi için etkin bir tedavi gerektirir. Tedavi sağlanmazsa, kolaylıkla psikolojik sarsıntıya yol açabilir. Bu nedenle bir uzmanın yardımına başvurmakta gecikmemelidir (Çoc. Büy. ve Gel., s.79).
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Çocuklarda Davranış Bozuklukları, Nedenleri ve Tedavisi (Kekemelik, Alt Islatma, Dışkı Kaçırma)" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Veli DERİN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Veli DERİN'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     3 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Veli DERİN Fotoğraf
Veli DERİN
İzmir (Online hizmet de veriyor)
Özel Eğitim Uzmanı
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi50 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Veli DERİN'in Makaleleri
► Dışkı Kaçırma Psk.Dnş.Gökçenur GÖDEK
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Çocuklarda Davranış Bozuklukları, Nedenleri ve Tedavisi (Kekemelik, Alt Islatma, Dışkı Kaçırma)' başlığıyla benzeşen toplam 22 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


20:30
Top