2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



İmplant Uygulamaları İçin Biyomekanik Prensipler
MAKALE #344 © Yazan Prof.Dr.Dt. Tosun TOSUN | Yayın Ekim 2007 | 9,243 Okuyucu
Julius Wollf, 1870 yılında, kemik remodelasyonunun fonksiyonel kuvvetler altında rezorbsiyon - apozisyon mekanizması ile gerçekleştiğini ortaya atmıştır. Bu görüş günümüzde de birçok araştırıcı tarafından kabul edilmektedir. Diş implantlarında implant çevresinde kemik seviyesinin stabil kalması uzun dönemde başarıyı garantileyen göstergelerden birisidir. Ancak, fizyoljik sınırlar içersinde veya patolojik oranda da olsa mutlaka kemik rezorbsiyonları ile karşılaşılmaktadır. Peri-implanter kemik kayıplarında çiğneme kuvvetlerinin çevre kemiğe iletiliş biçiminin rezorbsiyonlarda etkisi olduğu düşünülmektedir.
Hart ve Davy (54), gerilmelerin kemikteki remodelasyonu aktive ettiğini belirterek, kemiğin hacmi değişmeden meydana gelen yapım-yıkım hadisesini “remodelasyon dengesi” olarak adlandırmışlardır. Gjelsvik (136), piezoelektrik impulslarının kemik remodelasyonunda rehberlik ettiğini savunmuştur.
Hassler ve ark. (55), Wollf kanunları ve kemik remodelasyonu prensiplerinden hareket ile yaptıkları hayvan deneyinde 0.17 Kg/mm2 gerilme altında optimal kemik büyümesi, 0.28 Kg/mm2’den büyük streslerde büyümenin azaldığını ortaya koymuşlardır.
Sonuçta, gerilme değerlerinin belirli bir aralığı dahilinde kemik dokusunun nitelik ve nicelik olarak devamlılığını koruyacağı, bunun altında ve üstündeki değerlere ulaşıldığında rezorbsiyon veya dekalsifikasyon başlayacağı tezi çoğunluk tarafından kabul edilmektedir (93, 94,111,137).
Bu görüşten yola çıkarak, uzun dönemde implant etrafındaki kemik seviyesini fizyolojik sınırlar içersinde tutarak korumak için, çiğneme kuvvetlerinin fizyolojik sınırlar dahilinde implantlara iletilmesi gerektiğini söyleyebiliriz. Ancak, normal veya fizyolojik sınırlar tanımını çiğneme kuvvetleri için sayısal olarak ortaya koymak oldukça karmaşık bir konudur. Zira çiğneme kuvvetlerini saptamaya yarayan yöntemler arasında sonuçları etkileyen farklılıklar bulunmaktadır. Aşağıda göz atacağımız gibi değişik materyal ve metodlar ile incelenen bu sorunun cevabı inceleme yöntemine göre değişmektedir. Fakat bir genelleme yapmak gerekir ise araştırmacıların genellikle 50N ile150N cıvarındaki kuvvetleri saptadıklarını görürüz.
Haraldson ve ark. (53), yaklaşık aynı sayıda dişe sahip, biri osseointegre implantlar ile rehabilite edilmiş, diğeri normal dentisyona sahip, bayan hastalardan oluşan iki gurubu karşılaştırdıkları çalışmada; birinci grupta ortalama 169 N’ luk, ikinci grupta ise ortalama 144 N’ luk okluzal kuvvetler saptamışlardır.
Carlsson (28), 27 total dişsizlik vakasında total protezler ile 60 N’ luk, implant uygulamasından sonra iyileşme döneminde kullanılan geçici total protezler ile 75 N’ luk ve implant-üstü vida ile takılıp çıkarılabilen sabit kanatlı protezler ile 130 N’ luk okluzal kuvvetler bulmuşlardır.
Jemt ve ark. (68), sabit-hareketli protezler ile rehabilitasyonu amaçlanan total dişsiz üst çenelerde, iki ve daha fazla sayıda 7 mm’lik implant yerleştirildiğinde, implantların uzunlukları az olduğu için hemen sabit protezler ile yüklemeye sokmak istememiş ve bu nedenle ilk yıl bar destekli hareketli protezler uygulamışlardır. Bu sırada yapılan okluzal kuvvet ölçümlerinde, barsız overdenture durumunda keserler bölgesinde 30 N, azılar bölgesinde 45 N, barlı protez durumunda keserler bölgesinde 100 N, azılar bölgesinde 140 N, sabit-hareketli protez ilk kullanılmaya başlandığında keserler bölgesinde 90 N, azılar bölgesinde 125 N, bir yıl sonra keserler bölgesinde 135 N, azılar bölgesinde 165 N’ luk değerleri saptamışlardır. Posterior bölgede keserler bölgesine göre anlamlı şekilde okluzal kuvvetlerde artış olduğu belirtilmiştir.
Richter (108), serbest sonlanan çenelerde, distal dayanağın implant olduğu diş destekli köprü protezlerinde, implantlar üzerinde 60 N ile 120 N arasında çiğneme kuvvetleri saptamıştır. Sentrik okluzyonda kapanış sırasında diş ve implantlarda 50 N’luk kuvvet oluştuğunu belirtmiştir.
Rangert ve ark. (107), alt çenede diş-implant destekli üç ünite köprü protezlerinde okluzal kuvvetleri araştırmışlardır. 5 vaka üzerinde yapılan çalışmada, maksimum 140 N’ luk kuvvetler saptanmıştır. İki vakada ortalama çiğneme kuvveti 12 N olarak bulunmuştur. Daha kuvvetli çiğneyen diğer grupta ise 95 N’ luk ortalama çiğneme kuvvetleri saptanmıştır. Diş, gövde ve implant üzerine gelen maksimum ısırma kuvvetlerine bakıldığında, gövde ve implant üzerinde daha fazla kuvvet oluştuğu görülmüştür.
İmplantlara gelen kuvvetleri nitelik açısından ele aldığımızda ise çiğneme sırasında çenelerin eksentrik hareketlerinden ötürü oldukça değişken bir sistem ile karşılaştığımızı görürüz. Dişler periodontiumun elastik ve proprioreseptif özellikleri sayesinde gelen çiğneme kuvvetlerini homojen bir şekilde kemiğe aktarma kapasitesine sahiptirler. Ancak kemik içersinde rijit olan implantlar bu kompansasyon mekanizmalarına sahip değildirler. Dolayısı ile çiğneme kuvvetlerinin implant-üstü protezlere aktarımında durumu implantın lehine çevirecek ayarlamalar yapılmalıdır. Çiğneme sırasında oluşan kuvvetleri, her zaman dikey ve yatay komponentlerine ayırarak daha basit bir şekilde değerlendirebiliriz. Bu açıdan konuya baktığımızda, kök şeklindeki implantların dikey kuvvetleri uzun aksları boyunca kemiğe iletirken, implant-kemik temas alanlarında oldukça eşit dağılan gerilmeler oluştuğu, yatay gelen kuvvetlerin dönme momentlerine yol açmalarından ötürü belirli bölgelerde çekme gerilmelerine, diğerlerinde baskı gerilmelerine sebep olarak, biyomekanik açıdan implantları zorlayan bir gerilme dağılımına yol açtıklarını söyleyebiliriz. Bu sebeple kök şeklindeki implantlarda çiğneme kuvvetlerinin mümkün oldukça implantın uzun aksına paralel olarak ve merkezi şekilde implant-üstü proteze yansıması; yan kuvvetlerden ise mümkün oldukça kaçınılması önerilmektedir. Yatay kuvvetleri azaltmak için silik tüberküller, implantların okluzal düzlemde üçgen köşelerini oluşturacak lokalizasyonlara yerleştirilmesi, çenelerin yan hareketlerinde uygun okluzyon tipi yaratılarak implantlara yatay kuvvetlerin aksettirilmemesi gibi öneriler getirilmektedir. Bu öneriler arasında en geçerli olanı uygun okluzyon tipinin belirlenmesi olamktadır. Bu itibarla, aşağıda günümüzde geçerliliğni koruyan okluzyon sınıflamaları kronolojik olarak ele alınacaktır.

Total dişsizlik vakalarının sabit protezler ile rehabilitasyonu İsveçli araştırıcıların 1965 yılından beri uyguladıkları bir tedavi biçimi olarak dişhekimliği literatürüne girmiştir (Branemark 1977). Bu tedavi konseptinde alt ve üst çenelerin ön bölgelerine yerleştirilen dört ile altı adet implant üzerine okluzal tutucu vidalar ile sabitlenen protezler yapılmaktadır (Branemark 1995). Başlangıçta sadece metal-akrilik olarak uygulanan bu tip protezlerde daha sonraları metal-seramik çalışmalara da yer verilmiştir. Bu tip protezlere doku bağlantılı, sabit-hareketli, sabit-sökülebilen gibi değişik isimler verilmektedir. İmplant-üstü sabit-hareketli protezler, uzun zamandan beri yüksek başarı oranları ile dokümante edilmiş ve sert ve yumuşak dokular ile olan ilişkileri bir çok açılardan ele alınmış olmalarına rağmen, okluzyon prensipleri yönünde değerlendirildiğinde, bu tip protezlere yönelik kesin kuralların oluşmadığı görülmektedir.
Okluzyon ve gnatoloji ile ilgili ilk inceleme ve prensipler XIX.yy ikinci yarısından itibaren ortaya çıkmaya başlamışlardır. Bonwill (1858), “okluzal dengede üç nokta” teorisi ile kondiller ve semfiz arasında kenarları yaklaşık 10cm uzunluğunda bir eşkenar üçgen trajesi bulunduğunu ileri sürmüştür. 1866’da Balkwill çeneler arasında okluzal hareketlerin oluştuğu bir kavis olduğunu ortaya atmıştır (Çalıkkocaoğlu 1988). Daha sonraları bu olgu von Spee’nin (1890) kadavralarda yaptığı incelemeler ile anatomik açıdan ortaya konmuştur; ve günümüzde de araştırıcının ismi ile “Spee eğrisi”, ya da “kompansasyon eğrisi“ olarak anılmaktadır. Monson (1922), bütün alt çene hareketlerinin merkezi yaklaşık glabella cıvarında olan 10cm yarıçaplı bir kürenin üzerinde gerçekleştiğini ileri sürdüğü “küresel teori”yi ortaya atmıştır. Spee eğrisi bu kürenin bir segmentini oluşturmaktadır.
Bu okluzyon kurallarının oluşması sonrasında, araştırıcılar geçen yüzyılın başlarından itibaren, çenelerin tüm hareketlerinde hem çalışan hem de denge taraflarının temasta olmasının dengeli bir okluzyon yaratacağı düşüncesi ile hareket ederek, dişli ve dişsiz tüm hasta gruplarında “Çift taraflı dengeli okluzyon” ya da “Bilateral balanslı okluzyon” veya “Dengeli okluzyon” adı verilen bu tip okluzyonu uygulamışlardır (Schuyler 1929,1935, Mc Collum 1955, Granger 1954,1962). Ancak uzun dönem takip sonuçları bu tip okluzyon uygulamalrının dişli ağızlarda bir takım sakıncaları olduğunu ortaya koymuştur (Stuard 1960, Stallard 1961,1963, Schuyler 1961). Lucia (1961), bu sakıncaları tüberkül-fossa ilişkisinin molarlar arasında kısıtlı bir bölgede gerçekleşmesi, sıkı okluzal temasta en ufak möllemenin bile göle görülebilen aralık yaratması, kesme işleminin zor yapılması, tam denge için dikey boyutun tehlikeli miktarda arttırılması şeklinde sıralamıştır.
Dengeli okluzyon uygulamalarındaki aksaklıkların giderilmesi için araştırıcılar doğal dentisyonu incelemeye başladılar. Böylece diğer iki okluzyon konsepti ortaya çıkmış oldu.
Schuyler (1961), lateral hareketlerde kanin dişin görevini ve yükleri taşıma özelliğini incelediği araştırmada, çalışan taraf dişleri temas halinde iken denge tarafında temassızlık olduğunu gözlemledi. Dengeli okluzyondan sadece çalışan tarafta temas olması ile ayrıldığı için “Tek taraflı dengeli okluzyon” veya“Unilateral balanslı okluzyon”olarak, ya da çalışan segmentteki diş grubu fonksiyonda olduğu için “Grup fonksiyon okluzyonu” şekilde isimlendirilen bu konsepti bir çok araştırıcı (Mann 1960, Pankey 1960, Ramfjord 1966, Posselt 1968, Lauritzen 1974) uygulamış ve bir çokları doğal dişlerde bu tip okluzyon varlığını tespit etmişlerdir (McAdam 1976). Beyron (1954,1969), bu okluzyon konseptinin özelliklerini şu şekilde sıralamıştır: dişler yükleri uzun eksenleri üzerinde taşırlar; lateral hareketteki yükler çalışan taraf segmentindeki dişler arasında dağılır; kapanış ile interkuspal pozisyon arasında temas oluşmaz; interokluzal açıklığı korur; yan hareketlerde dişler çatışmadan temas ederler. Grup fonksiyon okluzyonunun karakteristikleri: uzun sentrik, çalışan tarafın yükleri taşıması, yan hareketlerde denge tarafının temassız olmasıdır.
Stallard ve Stuard (1963), yaptıkları gözlemlerde arka dişlerin eksentrik hareketlerde temassız, maksimum interkuspidal pozisyonda ise ön dişler temassızken, arka dişlerin temasta olduğunu saptadılar. Dolayısı ile arka dişlerin ön bölge dişlerini ve ön bölge dişlerinin de arka dişleri koruduğunu gözlemlediler. D’Amico (1958,1961), bir dizi hayvan deneyi ve klinik çalışmadan sonra, protuziv hareketler dışındaki tüm alt çene hareketlerinde “Kanin rehberliğinde okluzyon” bulunduğunu saptayarak, kanin dişin okluzyonda anahtar faktör olduğunu ileri sürmüştür. “Karşılıklı korunan okluzyon, Kanin koruyuculu okluzyon, Organik okluzyon” gibi değişik terminolojiye sahip bu okluzyon konseptinin temellerinde D’Amico ve Stuart’ın gözlemleri yer almaktadır. Posterior dişlerdeki sentrik temas noktalarının temporomandibular ekleme aşırı yüklerin aktarılmasını engellediği ve dikey boyutun arka dişler tarafından korunduğu tespit edilmiştir (Ito 1986). Protuziv harekette kesici dişlerin kanin ve posterior dişleri koruduğu, yan hareketlerde ise kaninin diğer dişleri koruduğu saptanmıştır (Lucia 1961, Thomas 1967, Hobo 1978, Williamson 1983, Shupe 1984).
Günümüzde çift taraflı dengeli okluzyon total protezler için, sabit restorasyonlarda ise organik okluzyon veya grup fonksiyon okluzyonu uygulanmaktadır. Hobo (1991), implantlar ile rehabilitasyonlarda, doku bağlantılı protezler için karşılıklı korunan okluzyon, overdenture protez için dengeli okluzyon, sabit restorasyonlarda kanin proteze dahilse grup fonksiyon okluzyonu, hariç ise organik okluzyon tiplerinin uygulanmasını önermektedir.

KAYNAKLAR

Beyron HL (1954) Characteristics of functionally optimal occlusion and principles of occlusal rehabilitation. J Am Dent Asso 48:648-656.

Beyron HL (1969) optimal occlusion. Dent Clin North Am 3:537-554.

Bonwill WGA. (1858) The science of articulation of artificial dentures. Dent Cosmos 20:321

Branemark P-I, Hansson BO, Adell R, Breine U, Lindström J, Hallen O, Ohman A. (1977) Osseointegrated implants in the treatment of the edentulous jaw. Experience from a 10-year period. Scand J Plast Recons Surg 11(suppl 16):1-132.

Branemark P-I, Svensson B, van Steenberghe D. (1995) Ten-year survival rates for fixed prostheses on four or six implants ad modum Branemark in full edentulism. Clin Oral Impl Res 6:227-231.

Çalıkkocaoğlu S. (1988) Tam protezler. İ.Ü. Dişhekimliği Fakültesi,Yayın no:63, sf 474.


D’Amico A. (1958) The canine teeth: normal functional relation of the natural teeth of man. J South Calif Dent Asso 26:1-7.

D’Amico A. (1961) Functional occlusion of the natural teeth of man. J Prosthet Dent 11:899-915.

Granger ER. (1954) Functional relations of the stomatognathic system. J Am Dent Asso 48:638-647.

Granger ER. (1962) Practical procedures in oral rehabilitation. Philedelphia. JB Lippincott Co., pp 163-173.

Hobo S (1978) Encyclopedia of occlusion. Tokyo. Shorin Ltd.

Hobo S, Ichida E, Garcia LT. (1991) Osseointegration and occlusal rehabilitation. Quintessence Pub.Co., 3rd Ed. pp315-328.

Falk H, Laurell L, Lundgren D. (1989) Occlusal force pattern in dentitions with mandibular ımplant-supported fixed cantilever prostheses occluded with complete dentures. Int J Oral Maxillofac Implants 4:55-62

Ito T, Gibbs CH, Marguelles-Bonnet R, Lupkiewicz SM, young HM, Lundeen HC, Mahan PE. (1986) Loading on the temporomandibular joints with five occlusal conditions. J Prosthet Dent 56:478-484.

Lauritzen AG (1974) Atlas of occlusal analysis. Colorado. HAH Pub.

Lucia VO. (1961) Modern gnatological concepts St Louis. CV Mosby Co., pp292-293.

Lundgren D, Falk H, Laurell L. (1989) The ınfluence of number and distribution of occlusal cantilever contacts on closing and chewing forces in dentitions with ımplant-supported fixed prostheses occluding with complete dentures. Int J Oral Maxillofac Implants 4:277-283.


Mann AW, Pankey LD. (1960) Oral rehabilitation, I. The use of the PM instruments in treatment planning and in restoring the lower posterior teeth. J Prosthet Dent 10:135-150.


McAdam DB. (1976) Tooth loading and cuspal guidance in canine and group function occlusion. J Prosthet Dent 35:283-290.

McCollum BB, Stuart CE. (1955) Gnatology- a research report. South Pasedena, Calif, Scientific Press pp 91-123.


Miller SC. (1950) Textbook of Periodontia, 3rd edition, The Blakiston Co., Philadelphia and Toronto.

Mombelli A, van Oosten MAC, Schürch E, Lang NP. (1987) The microbiota associated with successful or failing osseointegrated titanium implants. Oral Microbiology and Immunology 2:145-151

Monson GS. (1922) Some important factors which influence occlusion. J Am Dent Asso 9:498-503.

Pankey LD, Mann AW. (1960) Oral rehabilitation, II. Reconstruction of upper teeth using a functionally generated path technique. J Prosthet Dent 10:151-162.


Posselt U. (1968) Physiology of occlusion and rehabilitation. Oxford and Edinburgh. Blackwell Scientific Pub. 2nd Ed. Pp174-218.

Ramfjord SP, Ash MM. (1966) Occlusion 2nd Ed. Philadelphia. WB Saunders Co., pp62-95.

Schuyler CH. (1929) Principles employed in full denture prosthesis which may be applied in other fields of dentistry. J Am Dent Asso 16:2045-2054.

Schuyler CH. (1935) Fundamental principles in the correction of occlusal disharmony, natural and artificial. J Am Dent Asso 22:1193-1202.

Schuyler CH. (1961) Factors contrubuiting to traumatic occlusion. J Prosthet Dent 11:708-715.


Shupe RJ, Mohamed SE, Christensen LV, Finger IM, Weinberg R. (1984) effects of occlusal guidance on jaw muscle activity. J Prosthet Dent 51:811-818.

Spee FG. (1890) (in German) The condylar path of the mandible along the skull. Arch Anat Physio 16:285-294. (English translation) J Am Dent Asso 1980:100:670-675.

Stallard H, Stuart CE. (1961) Eliminating tooth guidance in natural dentitions. J Prosthet Dent 11:474-479.

Stallard H, Stuart CE. (1963) What kind of occlusion should recusped teeth be given? Dent Clin North Am Nov:591-606.

Stuart CE. Stallard H. (1960) Principles involved in restoring occlusion to natural teeth. J Prosthet Dent 10:308-310.

Stuart CE. (1960) Why dental restorations should have cusps. J Prosthet Dent 10:553-555.

Thomas PK. (1967) Syllabus full mouth waxing technique for rehabilitation. Tooth-to-tooth cusp-fossa concept of organic occlusion, 2nd Ed. San Francisco. UCLA School of Dentistry.

Williamson EH, Lindquist DO. (1983) Anterior guidance: its effect on electromyographic activity of the temporal and masseter muscles. J Prosthet Dent 49:816-823.


Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"İmplant Uygulamaları İçin Biyomekanik Prensipler" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Prof.Dr.Dt. Tosun TOSUN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Prof.Dr.Dt. Tosun TOSUN'un izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Prof.Dr.Dt. Tosun TOSUN'un Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'İmplant Uygulamaları İçin Biyomekanik Prensipler' başlığıyla benzeşen toplam 59 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


03:07
Top