2007'den Bugüne 92,312 Tavsiye, 28,221 Uzman ve 19,979 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Mağduriyet Algısı Üzerine: Mağdurum, Mağdursun, Mağdur.?
MAKALE #3785 © Yazan Psk.Seçil YAVUZ | Yayın Ekim 2009 | 8,639 Okuyucu
MAĞDURUM, MAĞDURSUN, MAĞDUR.?

MAĞDURİYET ALGISI ÜZERİNE…

Her şeyin bir hikmet ya da daha açık konuşmak gerekirse biz farkında olalım ya da olmayalım bir amaç doğrultusunda ve neden sonuç ilişkisi içerisinde geliştiğini kabul etmek yaşamı daha anlaşılır ve hatta daha kabul edilebilir hale getirmektedir.
Tesadüf yoktur. Hiçbir şey başımıza tesadüfen gelmez. Düşündüklerimiz, hissettiklerimiz, yaptıklarımız bizim ürünlerimizdir ve insan olarak evrende bilinen en akıllı yaratıklarız. Bu durumda da bizim ürünümüz olan her şey farkına varalım ya da varmayalım bizim özelliklerimizi taşımaktadır ve bir aklın eseridir. Sanki mistik bir şeyler söyleniyor hissine kapılabiliriz ancak bu hayatın gerçeğidir.
Bir terapist ya da psikolog olarak konuşmak gerekirse, meslek yaşamımız boyunca durumun hiçte böyle olmadığına inandırılmaya çalışılırız. Karşımıza oturan birey bir şekilde, yaşamı boyunca bir tesadüfler zincirinin onu şu anda geldiği noktaya getirdiğini düşünmekte ve buna inanmaktadır. Eğer onu mağdur eden şeyin bir tesadüf olduğuna inanmıyorsa bu durumda adeta yaşamın kendisinin akıl sahibi olduğunu ve hep ona oyun oynadığını söyler gibidir.
Yardım istediğini söyleyen birey, hayattan almayı hak ettiğine inandıklarını alamadığını ifade etmektedir. Çoğu kez hiç olmazsa sahip olduğu potansiyel itibarıyla hayat ona sahip olmayı hak ettiklerini vermemektedir. Görünürde, zeki olduğunu, çalışkan olduğunu ancak sınavlarda istediği sonuçları alamadığını ya da iş yaşamında istediği yerlere gelemediğini, insanların onun başarılarını yeterince takdir etmediğini, iyi bir insan olduğunu ancak karşılığında hep kötülük gördüğünü, güzel olduğunu ama hak ettiği erkeklerin onu hep görmezden geldiği ve yanlış kişilerle yanlış ilişkiler yaşadığını, yetenekli olduğunu ama yetenekleri yeterince takdir edilmediğinden başarıya dönüşmediğini, hayatta her şeyi herkes kadar hak ettiğini söylemektedir. Ancak her nedense işler yolunda gitmemektedir. Bu düşüncenin beraberinde getirdiği acı ve acının ortaya çıkması üzerinde etkili olduğu öfke oldukça sahicidir.
Kişi eğer bir Yaratıcı olduğuna dair inanç taşıyorsa bu inancı sorgulama noktasına doğru kayabilmektedir. Haksızlığa uğradığı düşüncesiyle hissettiği acı ve öfke onu kendisiyle fazla meşgul hala getirmiştir ve Yaratıcıya sormaktadır ‘ bunu neden yapıyorsun ve neden bana yapıyorsun, neden bütün aksilikler beni buluyor’. Oysa o sadece mutlu olmayı dilemektedir.
Eğer öfkenin yönlendirileceği bir yaratıcı inancı yoksa ya da öfke, olup biten her şeyden sorumlu olan, her şeyi kontrol eden bir varlığa yönlendirilemeyecek gibiyse, yönlendirilecek bir nesne aramaya başlayacaktır ve başaramadığını düşündüğü bir çok şeyin aksine kişi bunu başaracaktır. Müdür ona takmıştır, arkadaşları ona hak ettiği değeri vermemektedir, eşi onu ihmal etmektedir.
Dünya üzerinde problemlerin ister tesadüf ister bir yaratıcı tarafından dağıtıldığına inanalım, ister rast gele ister bir amaç doğrultusunda gerçekleştiğine inanalım, acı y ada zevklerin eşit olarak, ya da hemen hemen eşit olarak dağıtılmadığını gözlemlemek mümkündür. Şöyle bir baktığımızda hep birileri kayırılmakta, birileri de bedel ödemek zorunda kalmakta, hatta hakkaniyet denen şey dünyaya uğramamış gibi görünmemektedir. Yapılan çalışmalar göstermektedir ki ölümün bir final olduğuna inanmayan, ölümden sonra bir yaşam olduğuna ilişkin inanç taşıyanlar, ölümden sonraki yaşamlarında, dünyadaki mağduriyet algılarıyla başa çıkmalarına yardım edecek bir hak iadesi yaşayacaklarına inanmaktadırlar. Ancak bu inancın mağduriyet algısıyla başa çıkmada nasıl bir işlev üstleneceği, kişilik yapısıyla ilişkili olarak farklılıklar gösterecektir. Çünkü biliyoruz ki ortalama bir zekaya sahip olduğumuzu var saydığımızda aramızda farklılıklar oluşmasını sağlayan şey bilgiyi işlerken kullandığımız kişiliğimizdir. Elimize ulaşan kaynaklarda, Yaratıcının haklarımız, başkalarını mağdur etmeden savunmamızı istediği bilgisi yer almaktadır. Aynı zamanda yaşamlarında dini kendilerine referans kaynağı olarak kabul eden kişilerin mağduriyetleriyle aynı biçimde baş etmedikleri görülmektedir. Mağduriyetlerini gidermede oldukça pasif davrananlar da, kullandıkları üslup mücadeleci hatta saldırganca bulunanlar da referanslarının inançları olduğunu söyleyebilmektedir. İnancı farklı yorumlayan farklı kişiliklere sahip olmamız, bilgiyi sahip olduğumuz eğilimler doğrultusunda yorumlamayı tercih ettiğimiz görüşünü desteklemektedir. Görüleceği gibi inancın, yaşamla ve mağduriyet algımızla başa çıkarken, kimin için ne tür bir işlevi olacağı da tartışma konusudur
Yukarıda bahsettiğimiz gibi sorumluluğun ve öfkenin dış dünyaya, bu Yaratıcı ya da diğer nesneler olsun, yüklendiği durumlarda öfke işlevsel bir duygu olma özelliği taşımamaktadır. Mağduriyetin ardından gelen öfkenin işlevsel bir duygu olup olmadığı konusuna dönersek yukarıda bahsettiğimiz bakış açısıyla problemleri çözme konusunda pek işe yarar gibi görünmemektedir. Kişinin problemleriyle baş etme konusundaki performansının düşük olması ve ardından gelen mağduriyet duygusu!
Mağduriyet, her yaştan, cinsiyetten, ırktan yada kültürden insanın fakir olsun zengin olsun sıklığı ve yoğunluğu farklı olsa da herkesin yaşamı boyunca deneyimlediği bir duygudur. Ekonomik yetersizlikleri, cinsiyetleri(kadın olmak), dini inançları, etnik kökenleri, nedeniyle kendisini dünyanın geri kalanıyla eşit hissetmeyenler için oldukça anlamlı gibi görünen mağduriyet algısı, yüksek sosyoekonomik seviyeden gelenler, o toplum için avantajlı cinsiyet ya da etnik kökenden gelenler arasında da zannedildiğinden daha sık görülmektedir.

Kişi eğer kendini çirkin, fiziki bir özre sahip ya da fakir olduğu için mağdur hissediyor ise zengin, güzel, sağlıklı, statü sahibi olana, dışardan bakıldığında bir çok kişinin yerinde olmayı isteyeceği yaşamlar sürenlere kendilerini mağdur hissettiren şey nedir, onların böyle hissetmeye hakkı var mıdır? Beklide en azından zengin olanlara mal mülk edinme, statü sahibi olanlara mevki makam sahibi olma motivasyonunu sağlayanın çoğu kez bu mağduriyet duygusu olduğu söylenebilir mi?
Yaşam devam etmektedir onlarda mağduriyet duygularını destekleyecek deneyimler yaşamaya devam etmektedir

Mağduriyet algısının kişinin yaşama ilişkin risk algısını yükselttiği bilinmektedir. Peki kişi dünyanın ya da yaşamın bu algıya sahip olmayanlara oranla daha tehlikeli bir yer olduğuna inanıyorken nasıl olup ta bu algı onu risklerden koruyamamaktadır. Normal şartlarda riskin, o konuya ilişkin kaygı düzeyini risk algısıyla ilişkili olarak arttırması beklenmektedir. Ilımlı bir düzeye kadar kaygı istenen bir duygudur, uyarılmışlığın artmasıyla ilişkili olarak bizi daha dikkatli olmaya itiyor olması beklenir. Ancak gerçekte olup bitenler bundan çok farklıdır

Mağduriyet algısı taşıyanlar kendilerini güvende hissedebilmek için yaşamda risksiz faaliyetler aramaya başlarlar, oysa yaşam ‘0’ riskin pratikte mümkün olmadığı bir maceradır. Risk almak kişinin yaşamı boyunca hem kendisini hem de dünyayı keşfetmesi için zorunlu bir deneyimdir. Ancak mağduriyet hissetmek beraberinde güvenlik arayışını getirmekte ve bu arayış her şeyin önüne geçmektedir. Yaşamdan haz alma, gelişme, değişme için gerekli deneyimler arka planda kalmaktadır. Kişi bu defada bir kısıtlanmışlık duygusu yaşamaya başlamaktadır. Yeniliğin risk olarak algılanması savunma mekanizmalarının katılaşmasına, kişilik özelliklerinin esnekliğini kaybetmesine neden olmaktadır. Kişi kendini koruyamadığını düşündüğü halde mağduriyetiyle baş etmesine yardımcı olabilecek yeni yollar deneme konusunda da isteksiz davranmaktadır. Başarılı olamamış eski yöntemler ardı ardına yinelenmeye devam etmektedir.
Kişi mağduriyetiyle başa çıkmaya çalışırken kişilik yapısıyla ilişkili olarak bazen yaşamdan geri çekilerek güvenlik sağlamaya çalıştığı gibi bazen de üzerine gitme dediğimiz başka bir savunma mekanizması kullanmaktadır. Sıklıkla riskli işlere girişmekte adeta kendini özellikle mağdur etmeye çalışır gibi görünmektedir. Giriştiği riskli işler sonrasında da yeni bir mağdur olma deneyimi yaşadığını fark etmektedir. İki yöntemi karşılaştırmak için şu örnek uygun gibi görünmektedir. Geri çekilerek kaçınma yötemini uygulayan kişi ilişki kurmak için hep güvenilir bir insan aradığını söylemektedir ancak güvenilir olmaya ilişkin öyle kriterlere sahiptir ki kimseyi yeterince güvenilir bulmadığından yalnız kalmaktadır, üzerine gitme yöntemini uygulayan kişi ise o da güvenli bir ilişki aradığını söylemekte fakat mağduriyet duygusunun üzerine giderken güvenilemeyecek insanlarla sık sık hayal kırıklığı yaşadığı doyum düzeyi düşük deneyimler yaşamaktadır.
Kişi mağduriyet algısı ve beraberinde ortaya çıkan duyguları daima bilinç düzeyinde olmayabilir. Bilinç düzeyinde olsun veya olmasın her iki durumda da üstesinden gelmeye çalıştığı bir durumdadır. Gerçekten mağdur olup olmadığımız ve gereğinde haklarımızın bize iade edilip edilmemesi hukukun konusu olmakla birlikte bu algılama biçimi, haklı gerekçelere dayansın veya dayanmasın kişide istenmeyen duyguların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Kişinin bir yönüyle maruz kaldığı mağduriyete ilişkin algısını ve nasıl yorumlandığı ardından ortaya çıkan duyguların niteliği ve niceliği üzerinde oldukça etkilidir.
Mağdur olduğunu hisseden kişi, hak ettiğini alamamanın, haksızlığa uğramış olduğunu düşünmenin de etkisiyle bir öfke yaşamaktadır. Ortaya çıkan öfkenin kime ya da neye yönlendirileceği ise farklı bir konudur. Kişi mağduriyetiyle ilgili olarak kimi ya da neyi sorumlu tutuyorsa öfkenin ona yönlendirileceğinden hatırlanacağı gibi bahsetmiştik. Suçlu her durumda çevrede aranmayabilir. Bazı kişilik tipleri ya da tanı grupları vardır ki kişi her durumda her şey için çevreyi suçlamakta, öfkesini bağlayabileceği bir dış uyaran bulmakta zorlanmamaktadır. Annesi, eşi, çocukları veya bulunduğu toplum mağduriyetinden sorumludur. Bu dış etmenler ilk etapta öfkeyi yönlendirmek için uygun kanallar gibi görünmektedir. İşinde ya da evlilik ilişkisinde mağdur edildiğini düşünen bir kişi, bu durumla ilgili olarak patronunu, çalışma koşullarını, maaşının azlığını, eşinin sert ve anlayışsız olmasını gerekçe olarak gösterebilir. Genellikle gösterilen nedenler değiştirilmesi ya da baş edilmesi mümkün olmayan durumlar gibi görünmektedir. Hasta veya danışan tarafından öne sürülen nedenlerin kişinin kontrolü dışında ki alanlardan seçilmiş olması acaba bir tesadüf müdür? Eğer gerçekten sebepler değiştiremeyeceğimiz dış dünya ile ilişkiliyse yapılacak bir şeyde yok demektedir. Hasta veya danışan yanlış yerde mi bulunmaktadır?
Bazı kişilerde mağduriyetlerine yol açan durumla ilgili olarak kendilerini suçlama eğilimindedirler. Bir şekilde başlarına gelen ve onları mağdur eden şeyi hak ettikleri inancı taşır gibi görünmektedirler. Ancak başka birisi başlarına gelen durumla ilgili kendilerinin de sorumluluğu olabileceğini söylediğinde, suçlandıklarını hissetmekte ve öfkeyle durumu inkar etmekte, hatta kişiyi ve kendilerini ne kadar haklı ve çaresiz durumda olduklarına inandırma çabasına girmektedirler.
Üçüncü bir gurup daha olduğu söylenebilir ki bu grupta, içten bir suçluluk duygusu taşımaktadır. Geçmişte yapmış olabilecekleri bir hatanın karşılığı olarak şimdi bir mağduriyet yaşadıklarını, bu nedenle durumları biraz daha incelendiğinde mağdur olmadıklarını, suçlarının cezasını çektiklerini düşündükleri görülmektedir. Suçluluklarına gönülden inanarak başka birisi onları bir konudan sorumlu tutmaya, suçlamaya kalktığında, bu ithamlar haklı gerekçelere dayansın ya da dayanmasın inanıp hak vermekte, kendilerini diyet öder gibi hissetmekte ve suçlunun suçu nedeniyle hissettiği anksiyetesinin, cezasını çektiği durumlarda kaybolmasına benzer bir biçimde rahatlama duygusu yaşamaktadırlar. Bu tür kişilerin yaşamlarında sıkça mağduriyet hikayesine rastlamak şaşırtıcı olmamaktadır.
Mağduriyetlerine ilişkin farklı algılama biçimlerine sahipmiş gibi görünen bu üç grupta da benzer bir nokta bulunmaktadır, problemini çözememe.


Görüyoruz ki duygu oldukça öznel bir deneyimdir. Tamamiyle kişiye özel tasarımlar gibi. Şu gibi durumlarda şu duygu hissedilir bu gibi durumlarda bu duygu hissedilir, hissedilmelidir demek zordur. Mantığın tabi olduğu kurallara tabi olmak zorunda değildir. Peki duygu dediğimiz şeyin bu kadar öznel olması mümkün müdür. Benzer deneyimlerin kişilerde benzer duyguları ortaya çıkardığı bilinmektedir. Ortak sosyokültürel değerlere ve geçmişe sahip olmak, cinsiyet gibi faktörlerin yaşam deneyimlerini benzer şekilde algılamaya ve kodlamaya sebep olabilmektedir. Bu durumda duygu dediğimiz şey zannettiğimiz kadar öznel olmayabilir. Deneyimlerle desteklendiğine göre!

Geçen yüzyılın son çeyreğinde popülerlik kazanan, etkinliği, geçerliliği oldukça yüksek yeni yaklaşımlar göstermektedir ki; duyguların ortaya çıkmasında yaşam olayları esnasında olaya eşlik eder şekilde aklımızdan geçen düşünceler, ardından ortaya çıkacak duygular üzerinde oldukça etkilidir. Yani, bir şey yaşarız aynı esnada olayı anlamlandırmamızda, yorumlamamızda etkili olacak bir şeylerde düşünürüz, düşündüklerimiz geçmiş deneyimlerimizle oldukça ilişkilidir. Ardında bütün bunlar bazı duygular yaşamamıza yol açar. Bu duygularda, yaşamla ve kendimizle ilgili daha temel bakış açılarımızı destekler nitelik taşımaktadır. Bu yaklaşım aynı zamanda hiçbir deneyimin biricik olamayacağına da işaret etmektedir. Eskilerin dediği gibi ‘Geçmiş geçmişte mi kalmıştır’? Şu an olup bitenler geçmişten oldukça etkilenmektedir. ………
Düşüncelerimizin ve duygularımızın geçmiş yaşam deneyimlerinin etkilerine açık olması iyi bir şey midir? Deneyimler ve nasıl yorumlandığı bu sorunun cevabı üzerinde etkili olmaktadır. Genellikle bütün olup bitenleri yeniden yorumlamak zorunda kalmamak yaşamı büyük ölçüde kolaylaştırmaktadır. Deneyimler bir tür rehber niteliği taşımaktadır. Yeni bir soru daha sormanın zamanı gelmiş gibi görünmektedir. Hayatımızı kolaylaştırdığını düşündüğümüz deneyimler daima doğru yönü işaret eden rehberler midir? Geçmişte yanlış bir yorumlama yapmış olmamız mümkün değimlidir. Mağduriyete ilişkin deneyimlerimiz adeta bozuk bir kaset gibi hep başa sarıyorsa, deneyimleri yeniden yorumlayarak yeni anlamlar çıkarmanın, yeni sonuçlara varmanın zamanı gelmemiş midir?
Terapi esnasında görülmektedir ki kişi yaşam olaylarını yorumlarken, deneyime dönüştürürken bazı yatkınlıkların izinden gitmektedir. Bu kişisel yatkınlıkların oluşmasında, özellikle erken çocukluk deneyimlerinin oldukça etkili olduğu bilinmektedir. Anne babamızla ilişkilerimiz, bu ilişki esnasında kendimizle ilgili oluşmaya başlayan benlik algımız; ben kimim, neyim, neyi hak ediyorum, neyi etmiyorum, ben iyiyim, ben kötüyüm, ben güçlüyüm, kendimi koruyabilirim, koruyamam, suçluyum, değilim, sevilmeyi hak ediyorum etmiyorum gibi soruların cevaplarıyla doludur. Bütün bu sorular ve cevapları kimliğimizi inşa ederken kullanılmaktadır.
Geçmiş yaşantılarımız bugünün bugünde kalmasına izin vermezken geleceğimiz bu gün üzerinde ne gibi etkilere sahiptir.
Gelecekle ilgili atıflarımızın da yaşam olaylarını yorumlamamız üzerinde etkili olduğu bilinmektedir. Geleceğe ilişkin tasarımımız, gelecekte ne olmak istediğimiz, nerede olmak istediğimiz, kendimizi ne yaparken hayal ettiğimiz, bütün bunları kiminle, kimlerle hangi ortamlarda yapmak istediğimizle ilgili hayal yada hedeflerimiz, olayları yorumlama ve sonuçlar çıkarmamız üzerinde, bununla ilişkili olarak mağduriyet algımız ve baş etme stratejilerimiz üzerinde etkilidir.
Mantıksal çıkarımların, yaptığımız akıl yürütmelerin bazı kurallar çerçevesinde gerçekleşmesi beklendiğinden doğrusu yanlışı olabilmektedir, peki duygularımızın doğrusu yanlışı varmıdır? Duygulara ilişkin doğru yada yanlış kriterini aramak anlamlı görünmemektedir ancak bir anlamı olduğu kesindir. Her duygunun bir anlamı vardır, eğer kulak verirsek bu anlamlar kişisel yaşamımızda ve terapi esnasında bize yol göstermektedir. Duyguların bir işlevi vardır, biz farkında olalım yada olmayalım sahip olduğu işlevle ilişkili olarak bir amaca hizmet eder. Bu genel çerçeve mağduriyet duygusunu da içine almaktadır.
Duyguların mantıklı gerekçeleri olmasını beklemeyiz ancak mantıklı gerekçeleri olmasının o duyguları ifade etmemizi kolaylaştıracağı gerçeğini de inkar edemeyiz. Kendini mağdur hissedenlerin bu duygularının mantıklı gerekçelerle desteklenmesi onların bu duygularını dış dünyaya daha kolay yansıtmasına yardımcı olmaktadır. Duygunun mantıksal gerekçesi hazırdır. Mağdurum, böyle hissetmekte haklıyım çünkü fakirim gibi. Sebeplerin kişinin kendisi dışındaki dış dünyaya atfedilmesi ilk etapta kişiyi rahatlatır diye düşünülebilir. Ancak bir taraftan da kişiyi bu konudaki sorumluluğu olabileceğini görme ve işe yarayacak çözümler bulmaya çalışma konusundaki isteksizliğini fark etme konusunda isteksiz yapabilir. Doğru ya mağduriyetine gerekçe olarak gösterdiği kadın yada fakir olmayı o seçmemiştir, ona verilmiştir. Böyle durumlarda sorumluluk yoktur, yapılacak bir şey de yoktur. Görünürde kişinin mağduriyet duygusunu haklılaştıracak bir neden yoksa kişi bulunduğu şartlar göze alındığında yaşamına kıyasla beklenenden daha yüksek boyutta mağduriyet algılıyorsa bu durum terapi esnasında hem duygusunu fark etmesini ardından kabul etmesini ve etkin bir biçimde mücadele etmesini zorlaştıracaktır. Çünkü konu dönüp dolaşıp bu duyguyu bu kadar öznel yapan faktörlere gelecek ve bu kişisel faktörlerle çalışmayı gerektirecektir. Süreç diğer gruba oranla daha acı verici olacaktır. Her şeye rağmen bu durum bazı açılardan olumluluklar taşıyor gibi görünmektedir. Kişinin eğer kendiyle uğraşacak gücü varsa, bu duygu üzerinde çalışıldığında onları kendilerini tanımaya götürecek yolun kapılarıda açılacaktır. Kişinin kendisini tanıma sürecinde artan farkındalık muhtemelen acı verici olacaktır ancak acının doğru biçimde yorumlandığında nelere kadir olduğu çoğu kimse tarafından bilinmektedir.

Mağduriyet algısı beraberinde bazı olumsuz duygularda getirmektedir. Bu duyguların ilk etapta fark edilmemesi öfke kabuğunun altında bulunmalarıyla ilgili olabilmektedir. Terapi esnasında yavaş yavaş açığa çıkarlar. Mağduriyet duygusu bazen insanların yaşamında olumlu bir işlev yüklenerek kişinin bu duyguyla etkin, işlevsel bir biçimde baş etmesini sağlayacak esnek yöntem ve kişilik özellikleri geliştirmesini sağlarken bazı kişilerde de etkinlik düzeyi düşük ve katı savunma mekanizmalarının oluşmasına ve yerleşmesine uygun bir zemin hazırlamaktadır. Görünürde her iki grupta bu olumsuz durumla başa çıkmaya çalışır gibidir. Biraz daha yakından bakıldığında ilk grubun bu konuda daha başarılı olduğu diğer grubunda bir şekilde onu başarıya götürecek yöntemler geliştiremediği görülmektedir.
Hiç kuşkusuz mağduriyetle baş edecek yöntemler geliştirebilme yeteneğimiz üzerinde öğrenmede oldukça etkilidir. Böyle durumlarda kişiye eksik olan davranışsal beceriyi kazandırmak oldukça etkin gibi görünmektedir. Ancak durumu sadece doğru yada yanlış yöntemler öğrenmiş olmakla açıklamak yetersiz gibi görünmektedir.
Özellikle erken çocukluk deneyimlerinin kişiliğin oluşumu üzerinde oldukça etkili olduğu bilinmektedir. Annemizle ve babamızla ilişkilerimiz esnasında gelişen benlik algımız, ben kimim, neyim, ne kadar iyiyim, kötüyüm, neyi hak ediyorum, etmiyorum, neyi başarabilirim, başaramam, ne kadar güçlüyüm, güçsüzüm, sevilirim sevilemem gibi soruların cevaplarıyla doludur. Kişinin kendisine ilişkin oluşturduğu benlik algısı dış dünyayla deneyimler esnasında doğruluğuna gerçekliğine ilişkin bir sınamadan geçer. Bu ön bilginin ardından insan düşünmeden edemiyor benlik algımın mağduriyet algımla ilgisi olabilir mi?

Evet, benlik algımızın mağduriyet algımızla ilişkisiz olduğu düşünülemez. Benlik algımız yaşamla ilgili senaryolar yazarken önemli rol oynar. Kendimizle ilgili sahip olduğumuz inanışları destekleyecek senaryolar yazmada daha isteki ve hatta yetenekli olduğumuzu söylemek yanlış olmayacaktır. Adeta elimizde doğruluğunun desteklenmesine ihtiyaç duyduğumuz bir önerme bulunmaktadır. Yapmamız gereken şey bu senaryoyu destekleyecek deneyimler yaşamaktır. Ne tesadüftür ki her deneyim bizi senaryomuzun doğruluğuna daha fazla inandırmaktadır. Eğer bir danışan karşıma oturmuş bana işlerin yolunda gitmesini istediğini ve bunu hak ettiğini düşündüğünü söylüyorsa. Yapılması gereken öncelikli şey ona kendi çelişkisini göstermektir. Aslında olup biten şeyler gerçekte onun inandıklarınd hak ettiği şeylerle ilgili inanışı ne zaman değişirse yaşadığı deneyimlerin içeriği de o z aman değişme ihtimali taşımaya başlar.

Sonunda geldiğimiz nokta öyle yada böyle HERKES İNANDIĞI ŞEKİLDE YAŞAR hangi konuda olursa olsun. Gerçekten değerli olduğunu hisseden ona değerli hissettirecek deneyimler yaşar, değersiz olduğunu hisseden de değersiz hissettirecek deneyimler yaşar. Bu durumdan doğa üstü güçler değil tamamıyla kişinin kendisi sorumludur kendisi dışındaki bazı faktörlerin de yardımıyla. Ne şekilde, nasıl olurda bundan sorumlu tutulabilir sorusunun cevabı ancak tarapi esnasında yapılacak çalışmalarla cevap bulur.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Mağduriyet Algısı Üzerine: Mağdurum, Mağdursun, Mağdur.?" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Seçil YAVUZ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Seçil YAVUZ'un izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     1 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Seçil YAVUZ Fotoğraf
Psk.Seçil YAVUZ
İzmir (Online hizmet de veriyor)
Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi55 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Seçil YAVUZ'un Makaleleri
► Toplumdaki Kadın Algısı Psk.Sümeyye ARSLAN
► Olumsuz Beden Algısı ve Etkileri Psk.Işınsu GÜNDÜZ
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,979 uzman makalesi arasında 'Mağduriyet Algısı Üzerine: Mağdurum, Mağdursun, Mağdur.?' başlığıyla benzeşen toplam 22 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


04:31
Top