2007'den Bugüne 92,262 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Obsesif­−kompulsif Bozukluk’ta Bdt ve Pat Teknikleri
MAKALE #4366 © Yazan Psk.Alp ARDIÇ | Yayın Ocak 2010 | 18,664 Okuyucu
OBSESİF - KOMPULSİF BOZUKLUK’TA BDT VE PAT TEKNİKLERİ


Obsesif - kompulsif bozukluk

Obsesif−kompulsif bozukluk (OKB); kişide sıkıntı oluşturan ısrarcı ve zorlantılı düşünce, imge ya da dürtüler ile karakterize obsesyonlar ile sıkıntıyı azaltmak için yapılan kompulsiyon adı verilen tekrarlayıcı, törensel davranışlar veya düşünsel eylemlerle belirli; erken başlangıçlı, kronik seyirli ve önemli derecede yeti yitimi yaratabilen, yaygın bir bozukluktur.

Hem DSM−IV hem de ICD−10 OKB’u tanımlarken hastalığın tipik, kendine özgü belirtilerine dayanırlar.
ICD−10 ölçütleri;(25)
Bir kişinin ICD−10’a göre OKB tanısı alması için, yineleyici obsesyonel düşünceler veya kompulsif davranış kalıplarının bulunması gerekir. Kesin tanı koyabilmek için, obsesyonel belirtiler ve kompulsif hareketler, en az 2 hafta, günlerin çoğunda bulunmalı, sıkıntı verici ve gündelik etkinlikleri önleyici nitelikte olmalıdır. Obsesyonlar ve kompulsiyonlar şu özelliklerin tümünü taşırlar:
1- Bunlar kişinin kendi düşünceleri veya dürtüleri olarak algılanır,
2- Bu düşünceler veya hareketlerden en az birine karşı kişi direnç gösteriyor olmalıdır; hastanın artık karşı koyamadığı başka düşünceler veya hareketler bulunabilir,
3- Bu hareketi yerine getirme düşüncesi haz verici olmamalıdır (yalnızca bunaltı ve gerginliğin giderilmesi söz konusudur),
4- Düşünceler, imgeler ve dürtüler rahatsızlık verici biçimde yineleyici olmalıdır.
ICD−I0 sıkıntı seviyesinin veya zaman kaybının miktarı için bir ölçü vermemektedir. Ayrıca ICD−I0 obsesyonların ve kompulsiyonların, şizofreninin veya duygudurum bozukluklarının bir sonucu olarak da ortaya çıkabileceklerini ayırt etmemizi sağlayan bir ipucu taşımamaktadır.

DSM−IV−TR ölçütleri(8)
Obsesif−kompulsif bozuklukta, DSM−IV−TR ölçütleri, ICD−I0 ölçütlerine göre hastalığa daha iyi bir tanımlama getirmektedir (Tablo 2.1.). DSM−IV−TR’ye göre kişide obsesyonlar, kompulsiyonlar veya her ikisi birlikte vardır. Obsesyonlar tekrarlayıcı veya devamlıdır, davetsiz gelip, intruzif (zorla araya girici) bir nitelik taşırlar ve belirgin bunaltı ve sıkıntıya neden olurlar. Hasta obsesyonunu bastırmaya, önem vermemeye veya başka bir düşünce veya eylemle yansızlaştırmaya (nötralize etmeye) uğraşır. Obsesyonel düşünce, dürtü ya da imge hastanın kendi zihninden kaynaklanır. Kompulsiyonlar, obsesyonlara yanıt olarak ortaya konan, kişinin gerçekleştirmek zorunda hissettiği, katı kurallar içerisinde yapılan tekrarlayıcı hareketler veya zihinsel eylemler olarak tanımlanır. Kompulsiyonların amacı sıkıntıyı azaltmak, önlemek veya korkulan bir olay veya durumun önünü almaktır. Ancak kompulsiyonlar kişi için, ya açıkça aşırıdırlar ya da yansızlaştırmaya veya engellemeye çalıştıkları şeyle gerçekçi bir bağlantı içinde değildirler. Hastanın obsesyonlarının veya kompulsiyonlarının aşırı veya saçma olduğunun farkında olması gerekir. Obsesyonlar veya kompulsiyonlar belirgin sıkıntıya yol açmalı, günde bir saatten fazla zaman almalı veya hastanın işlevselliğini ciddi bir şekilde etkilemelidirler. Böylelikle DSM−IV−TR, ICD–10’a göre tanı için biraz daha yüksek bir eşik belirlemektedir. DSM−IV−TR, ICD−I0’a göre dışlama açısından da daha nettir. Obsesyonların veya kompulsiyonların içeriği tamamen başka bir birinci eksen bozukluğu ile sınırlıysa OKB tanısı konmaz (11).


OKB TANI ÖLÇÜTLERİ ( DSM−IV−TR)

A. Obsesyonlar ya da kompulsiyonlar vardır:
Obsesyonlar aşağıdakilerden (1), (2), (3), (4) ile tanımlanır:
1. Bu bozukluk sırasında kimi zaman istenmeden gelen ve uygunsuz olarak yaşanan ve belirgin anksiyete ya da sıkıntıya neden olan, yineleyici ve sürekli düşünceler, dürtüler ya da imgeler görülür.
2. Düşünceler, dürtüler ya da imgeler yalnızca gerçek yaşam sorunları hakkında duyulan aşırı üzüntüler değildir.
3. Kişi, bu düşünce, dürtü ya da imgelerine önem vermemeye ya da bunları baskılamaya çalışır ya da başka bir düşünce ya da eylemle etkisizleştirme girişimlerinde bulunur.
4. Kişi, obsesyonel düşünce, dürtü ya da imgelerini kendi zihninin bir ürünü olarak görür, dışarıdan zihnine sokulmuş olarak değerlendirmez.
Kompulsiyonlar aşağıdakilerden (1), (2) ile tanımlanır:
1. Kişinin, obsesyona tepki olarak ya da katı bir biçimde uygulanması gereken kurallarına göre yapmaktan kendini alıkoyamadığı yineleyici davranışlar ya da zihinsel eylemlerdir.
2. Davranışlar ya da zihinsel eylemler, sıkıntıdan kurtulmaya ya da var olan sıkıntıyı azaltmaya ya da korku yaratan olay ya da durumdan korunmaya yöneliktir; ancak, bu davranışlar ya da zihinsel eylemler ya etkisizleştirilmesi ya da korunulması tasarlanan şeylerle gerçekçi bir biçimde ilişkili değildir ya da açıkçası çok aşırı bir düzeydedir.
B. Bu bozukluğun gidişi sırasında bir zaman kişi obsesyon ya da zorlantılarının aşırı ya da anlamsız olduğunu kabul eder.
Not: Bu çocuklar için geçerli değildir.
C. Obsesyon ve kompulsiyonlar belirgin sıkıntıya neden olur, zamanın boşa harcanmasına yol açar (günde 1 saatten daha uzun zaman alırlar) ya da kişinin olağan günlük işlerini ya da olağan toplumsal etkinliklerini ya da ilişkilerini önemli ölçüde bozar.
D. Hastanın başka bir Eksen I bozukluğu tanısı varsa, obsesyon ve kompulsiyonların içeriği bununla sınırlı değildir.
E. Bu bozukluk bir maddenin ya da genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir.
Varsa Belirtiniz:
İçgörüsü az olan: O sıradaki epizodda çoğu zaman kişi obsesyon ya da kompulsiyonlarının aşırı yada anlamsız olduğunu kabul etmiyorsa.


Epidemiyoloji

OKB, önceleri toplumda nadir rastlanılan bir rahatsızlık olarak değerlendirilirken son dönemde yapılan geniş ölçekli epidemiyolojik çalışmalar bize erişkin ruhsal rahatsızlıkları arasında en sık karşılaşılan bozukluklardan biri olduğunu göstermektedir. 1980’li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde 5 bölgede yapılan “epidemiyolojik alan belirleme” çalışmalarında ( Epidemiologic Catchment Area = ECA araştırmaları, 1985) OKB’nin yaşam boyu prevelansı erişkinlerde ortalama %2,6 (%1,9–3,3 arasında ) oranında saptanmıştır. Weissman ve arkadaşları tarafından yapılan kültürler arası bir çalışmada da dünya çapında OKB prevalansı benzer oranlarda ortalama %2 civarında tespit edilmiştir.
Hastalığın dağılımı cinsiyet farklılıklarından etkilenmezken, semptom içeriklerinde cinsiyet farklılıklarıyla ilgili bazı ayrımlar vardır; örneğin kadınlarda daha fazla saldırganlık obsesyonları, temizlik ve yıkama kompülsiyonları ön plandayken, erkeklerde simetri ve cinsel içerikli obsesyonların daha yoğun olarak bulunduğu çalışmalarda vurgulanmaktadır.

18–24 yaş OKB gelişimi açısından en riskli yaş grubu olarak gözükmektedir. Hastaların %65’den fazlasında 25 yaşından önce hastalık gelişirken, %5’inden daha azı 40 yaşından sonra başlangıç göstermektedir.
OKB’nin Amerika Birleşik Devletleri ekonomisi üzerine doğrudan maliyetinin yaklaşık 2,1 milyar dolar, dolaylı maliyetinin de (üretkenlik kayıpları, vb.) 6,2 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir. Ayrıca tüm ruhsal rahatsızlıklar için toplam maliyetin yaklaşık %6’sını OKB’nin oluşturduğu çalışmalarda belirtilmektedir.


OKB’de Komorbidite
Ruhsal hastalıklar nadiren tek başınadır. Yaşam boyu prevalans çalışmalarında hastaların %15’inden daha azının pür OKB tanısına aldığı anlaşılmaktadır. Klinik çalışmalarda, OKB hastalarının %50–75’inin en az bir ek hastalık tanısı aldıkları saptanmıştır.
Major depresif bozukluk ya da distiminin OKB’de eş tanı olarak varlığı, %30–50 gibi çok yüksek oranlardadır. Depresif belirtiler, sıklıkla OKB’ye ikincil olarak ortaya çıkar. Depresyonun varlığı, hastalığın alevlenmesine katkıda bulunur. Böylelikle duygu durumunda ki olası düzelme obsesif−kompulsif semptomlar üzerinde olumlu bir etki yaratabilmektedir. Şiddetli depresif belirtiler, tedaviye düşük yanıtla ilişkiliyken, hafif−orta dereceli depresif belirtilerin tedavinin kazanımlarını temel olarak etkilemediği saptanmıştır.
Temel tanısı OKB olan birçok hastaya, anksiyete belirtileri ya da anksiyete bozuklukları eşlik edebilir. Bunların içinde sosyal anksiyete bozukluğu, en yüksek oranda birliktelik gösteren anksiyete bozukluğu olup (%36–42), onu özgül fobi takip etmektedir (%20–30). Panik bozukluk ve yaygın anksiyete bozukluğuyla ilgili çalışmalar birbirleriyle tutarsız olarak, OKB’ye eşlik eden panik bozukluk (%12–54) ve yaygın anksiyete bozukluğu (%12–41) oranını geniş bir aralıkta göstermektedirler.
Obsesif−kompulsif (OK) spektrum bozuklukları; somatoform bozukluklar (vücut dismorfik bozukluğu, hipokondriazis), yeme bozuklukları (anoreksiya ve bulimia), dürtü kontrol bozuklukları (trikotilomani, patolojik kumar, kleptomani), parafililer ve parafilik olmayan cinsel bağımlılıklar (cinsel kompulsiyonlar) ve hareket bozuklarını (tikler, Tourette Sendromu) içerir. Çalışmalarda OKB’li hastalara, OK spektrum bozuklukları içinde somatoform bozuklukların en sık eşlik ettiği gözlenmiştir. OKB’li hastaların %15−37’sinde vücut dismorfik bozuklukla bir birliktelik saptanmıştır. Hipokondriazisin de OKB’ la yaşam boyu komorbidite oranı yaklaşık %13−15 civarındadır. Ayrıca kontrollere göre göreceli olarak OKB örnekleminde yeme bozuklukları daha sık olarak bulunur. Özellikle OKB’li çocuk ve ergenlerde, Tourette Sendromunu da içeren tik bozuklukları göreceli olarak yüksek oranda bulunur, Tourette Sendromlu ergenlerin %30−40’ında obsesif ve kompulsif semptom deneyimleri mevcuttur.
Çalışmalarda, OKB’de bir eksen II bozukluk komorbiditesi oranının %8,7–87,5 gibi geniş bir aralıkta sunulması, eksen II bozukluklarının ölçümünde kullanılan metodolojik farklılıklardan kaynaklanmaktadır. OKB’de en sık gözlenen kişilik bozukluklarının bağımlı ve kaçıngan kişilik bozukluğu olduğu, beklenenin aksine obsesif−kompulsif kişilik bozukluğunun (OKKB), OKB’ye çok daha az eşlik ettiği saptanmıştır. Yine de OKB’li klinik örneklemde OKKB özelliklerini yüksek düzeyde bulan çalışmalar mevcuttur. OKKB özellikleri, şüphe, kontrol gibi bazı obsesif−kompulsif semptom alt tipleriyle diğer semptomlara göre daha yakın ilişkili olabilmektedir. OKKB’nun mükemmeliyetçilik gibi bazı karakteristikleri de diğer özelliklerine göre OKB ile daha fazla örtüşebilmektedir. OKB’ye eşlik eden şizotipal kişilik özelliklerininde tedaviye düşük yanıtla birlikteliğini gösteren birçok çalışma mevcuttur.
Erken dönem çalışmalarında araştırıcılar, obsesyonel düşünce ve şizofrenide görülen düşünce bozukları arasında bir ilişki olduğunu düşünmüşlerdir. Ancak, OKB’li hastaların küçük bir bölümü (%15–20) psikozun bazı semptomlarını gösterir, bu grup özellikle iç görüsü az ve obsesyonlarına direnci olmayan hasta topluluğudur OKB’li hastaların çok az bir kısmı, obsesyonal düşüncelerinin sanrı ölçütlerini karşıladığı görülür ancak OKB’li hastaların, hastalıklarının şizofreniye ilerleme oranı diğer ansiyete bozukluklarından yüksek değildir.
Biyolojik Etiyoloji

Serotonin
OKB’de etkili olan ilaçların az ya da çok 5-HT üzerinden etki gösterdiklerini söyleyebiliriz. Örneğin; desipramin (DMI) gibi depresyon ve panik bozuklukta etkili olan nonserotonerjik ilaçlar OKB de etkisizdir.
Klomipramin tedavisinden sonra, OKB’nin klinik tablosundaki düzelme ile BOS 5-HIAA(5-HT metaboliti) değerlerindeki düşüş arasında bir korelasyon olduğu görülür. Bu korelasyon diğer nörotransmiterlerde görülmez. Yine, klorimipramine klinik cevapla, trombositlerdeki 5-HT azalması arasında, pozitif bir korelasyon. farmakolojik olmayan yöntemlerle, örneğin davranış tedavisiyle sağlanan iyilik halinde de, trombosit 5-HT düzeyinde düşüş görülmektedir.
Serotonerjik disfyonksiyonla ilgili diğer önemli bir nokta; 5-HT agonisti m-klorofenilpiperazin(m-CPP) verildiğinde, OKB hastalarında anksiyete ve obsesyonların artmasıdır. Buna karşın . Klomipramin m-CPP’nin obsesyonu şiddetlendirici etkilerini köreltir. Metergolin gibi 5-HT antagonistleri ise, klomipraminin antiobsesif etkinliğini düşürür.
5-HT, davranış üzerinde doğrudan inhibitör bir rol oynar. Yani bir yerde fren görevi yapar. azalması durumunda, doğrudan doğruya alttaki davranış ortaya çıkar. Ancak yine de, 5-HT davranış düzeyindeki inhibisyonundan daha çok bilişsel düzeyde bir inhibisyon gösterir yani 5-HT, davranış düzeyinde bir süpresyon ve filtrasyon göstermekten çok; ölçüde egoya yabancı düşünce ve imajlar üzerinde süpresyon gösterir.

Dopamin
OKB’de dopaminerjik etkileşimi gösteren en önemli kanıt Turet S., Sydenham koresi ve postensefalitik parkinsonizm gibi bazal ganglionlardaki bozukluklarda OKB semptomlarının gözlenmesidir. OKB hastalarında SSRI’lara bir dopamin blokeri eklenmesi ile elde edilen terapötik yarar dopamin disfonksiyonun bir rolü olabileceğini düşündürmektedir.

İmmun Faktörler
Otoimmun faktör çalışmaları bazal ganglionların otoimmun hastalığı olan Sydenham koresi ile OKB birlikteliğinden sonra başlamıştır. Romatizmal ateşin bu komplikasyonuna vakaların %70’inden fazlasında OKB semptomları eşlik eder. Bazı hastalarda caudat nuc.’a karşı antikorlar saptanmıştır. Bu hastalarda motor semptomlarla pik düzeye ulaşan ve bunların rezolusyonu ile azalan OKB semptom öyküsü vardır. İlginç olarak hem OKB, hem de Sydenham koresi zencilerde seyrek olarak görülür. Bu bulgu da OKB’de bazal ganglion disfonksiyonu hipotezi ile uyumludur.
Bazal ganglionlardaki iki peptide karşı oluşan antikorlar bulunmuştur ancak bu antikorların OKB’ye spesifitesi net değildir.

Nöronal Patoloji
OKB ve nörolojik bozukluklar arasında bir ilişki olduğu uzun zamandır dikkat çekmiştir. Epileptik nöbetlerde; kafa travması, beyin enfarktı, beyin tümörleri, herpes simpleks ensefaliti, gelişimsel bozukluklar, diabetes insipitus, multipl skleroz ve akut intermitant porfiride, OKB semptomlarının ortaya çıktığı bildirilmiştir.
Bu konuda yapılan çalışmaların birinde, 104 obsesif hastanın %19,4’ünde ensefalit, menenjit, epilepsi gibi nörolojik bulgular saptanmıştır. İlk çalışmalarda doğum travması ve OKB arasında ilişki saptanmakla birlikte son çalışmalar bunu desteklememektedir. Kafa travmasını takiben ortaya çıkan OKB’un oranı da açıklık kazanmamıştır. 1915-26 yılları arasındaki “pandemik viral ensefalitis letarjika” hastalarında erken dönemde OKB bulguları saptanmıştır.

OKB’ta Nöropsikoloji
OKB de uygulanan Nöropsikolojik testler; “görsel-uzamsal fonksiyon testleri”(WAIS), “Wisconsin Kart ayırma testi”(Wisconsin Card Sorting Test), ve “her iki fonksiyonu da kapsayan testler”(para yol haritası testi, iğne öğrenme testi) olmak üzere üç grubda toplanabilir. Wisconsin kart ayırma testi, frontal lob fonksiyonlarını yansıtırken; görsel-uzamsal fonksiyon testleri, sağ hemisfer fonksiyonları hakkında fikir vermektedir. Ancak nöropsikolojik testlerle nörolojik defisitin yeri lokalize edilemez ve Nöropsikolojik testlerde bozukluk olmaması nörolojik defisit olmadığını göstermez. Ayrıca nöropsikolojik disfonksiyon, sürecin primer mi, yoksa sekonder mi olduğunu değerlendirmeye yetmez. OKB’lu hastalarda nöropsikolojik testlerle görsel-uzamsal disfonksiyon, sağ hemisfer disfonksiyonu ve yön yönelimi gibi özgün defisitler saptanmıştır.

OKB’ta Elektrofizyoloji
Epileptik nöbetleri olan hastalarda preiktal, iktal ya da interiktal OKB semptomları bildirilmiştir. Elektriksel stimulasyon çalışmalarında, singulat sistemdeki aşırı aktivasyonun obsesif-kompulsif semptomlara yol açtığı yönündeki bulgular ağır basmaktadır. OKB’lu hastalarda %10-60 oranında değişen oranlarda EEG anormallikleri saptanmıştır

Beyin Görüntüleme Yöntemleri
PET ile OKB hastalarında frontal loblarda, bazal ganglionlarda (özellikle caudate nucleusta) ve cingulumda aktivite artışı (metabolizma ve kan akımı) gözlenmiştir. Farmakolojik ve davranışsal terapiler bu anormalikleri tersine çevirmiştir. MR ve CT’de bilateral caudatlar boyut olarak küçülmüştür.
Beyin görüntüleme yöntemleri prefrontal korteks-bazal ganglia talamik ağın bir rolü olduğunu düşündürmektedir.

Genetik Etiyoloji
Tek yumurta ikizlerinde çift yumurta ikizlerine göre belirgin olarak daha yüksek konkordans oranı gözlenmiştir. Çocukluk çağında başlayan OKB hastalarının birinci derece akrabalarından %35’i bu bozukluğa yakalanmışlardır. Bu yüksek oran erken başlayan tiple ilişkili olsa da yine de OKB’de genetik komponenti destekler. Genetik araştırmalar 5-HT taşıyıcı gen düzeyinde anormallikler saptamıştır.

Psikososyal Etiyoloji

Dinamik yaklaşım
OKB’de dinamik görüşü ilk tanımlayan ’obsesyonel nevroz’ terimini kullanan Sigmud Freud’dur. Klasik psikanalitik yaklaşıma göre OKB hastaları anal kişilik özellikleri ve anal fiksasyon belirtileri gösterirler(cimrilik, aşırı düenlilik aşırı titizlik, inatçılk, kararsızlık,ambivalans).Freud bu bozukluğun oedipal dönemden anal döneme regresyonu sonucu olarak karekteristik ambivalansı ile beraber ortaya çıktığını semptomların, agresif veya sexuel yapının bilinç altı dürtüsü sonucu oluştuğunu düşünüyordu. Aynı kişiye karşı duyulan sevgi ve nefretin hastayı şüphe ve kararsızlığa ittiğine inanıyordu. Hasta bastırmaya çalıştığı oidipus kompleksi ile ilgili dürtülerinin yanı sıra anal ve sadistik dürtülerlede savaşır. Örneğin anal dönemdeki sadistik kirletme duygusuna karşı temizlikle saldırganlığa karşı boyun eğmeyle, düzensizliğe karşı düzenlilikle karşı koymaya çalışır(reaksiyon-formasyon).Ruhsal kirlilik düşüncesi bedensel kirlilik düşüncesine dönüşür(yer değiştrme) ve anksiyetenin giderilmesi için el yıkama kompülsiyonları başlar.
Freud OKB’de önemli olan 3 major psikolojik savunma mekanizması tariflemiştir (izolasyon, yapma-bozma ve reaksiyon formasyon ) daha sonra yer değiştirme mekanizmasının da tanımlanmıştır.
Pierre janet kişideki psikolojik zayıflıkların (irade zayıflaması) obsesyonların oluşumunda rol aldığını, bu zayıflığın kişinin gerçek işlevine ulaşmasına engel olduğunu ve tüm enerjisini mental ve psikomotor alanda boş yere harcadığını öne sürmüş.

Davranışçı yaklaşım
Obsesyonlar hastalıklı şartlanmalarla, yanlış öğrenilmiş davranışlarla ilintilidir. Bir bakıma belli sorunları çözmek için bulunmuş yavaş yavaş koşullandurılmiş davranış örüntüleridir. Anksiyete klasik şartlanma ile bir dış uyaranla eşleştirilir ve sonrasında anksiyeteyi azaltmak için kompulsiyonlar başlar. Ancak davranışçı yaklaşım aniden başlayan semptomlara açıklık getirememektedir.
Bilişsel teori: bu hastalardaki obsesif düşünceler aslında normal ve duduygusal anlamı olmayan düşünceler olduğu halde, hastanın yaptığı değerlendirmeye göre duygusal özellik kazanır. yine bu hastalar kendi değerlendirmelerine uygn bir şekilde belirli davranışı yinelerler ve böylece korktukları şeylerden korunduklarına inanırlar.(O.Ö+E.I)

Psikanalitik Yaklaşımda OKB
Psikanalitik bakış açısından, obsesif−kompulsif nevrozun oluşumunda merkezi rol oynayan mekanizma “gerileme” ’dir. Bu hastalar ödipal döneme ait dürtü ve isteklerin yarattığı çatışmadan kaçınarak, anal dönemin istek ve gereksinimlerine geri dönmektedirler. Böylece anal döneme ait çatışmalar ön plana çıkmaktadır.
Anal dönemin belirgin özelliklerinden birisi, “iki−değerlilik (ambivalans)”’dir. Bu özelliği nedeniyle de her eyleminde sevgi ve nefret arasında karşıtlığı yaşar. Bu durum kendisini belirgin olarak, eyleme geçme aşamasında kararsızlık olarak gösterir.
Psikanalitik kurama göre, saldırgan ve cinsel dürtülerle başa çıkmak için anal döneme özgü 3 temel savunma mekanizması tanımlanmıştır: “Yalıtma”, “yapma−bozma”, “karşıt tepki oluşturma”. Obsesif−kompulsif belirtilerin niteliğini ve şeklini belirleyende bu savunma mekanizmalarıdır.
Yalıtma, dürtünün duygusal bileşenin düşünsel içeriğinden ayrılarak bilinçdışına itilmesidir. Bu şekilde, hasta sadece duygudan arındırılmış bir düşünceyi bilinç düzeyinde fark edecektir.
Kompulsif eylemlerin, dürtünün denetiminin sağlanması ve anksiyetenin azaltılmasını amaçlayan yapma−bozma mekanizmasının bir sonucu olduğu düşünülür. Böylece hastalar egonun tehlikeli bulduğu bazı dürtüleri ve onların oluşturduğu anksiyeteyi bu tür bir mekanizmayla bozmaktadırlar.
Obsesif−kompulsif nevrozlarda kullanılan bir diğer mekanizma, karşıt tepki oluşturmadır. Bu kişiler bilinç düzeyinde, altta yatan dürtünün tam tersi bir tutum sergilerler. Dürtüsel pislik ve düzensizlik isteklerine karşı koyan bu kişilerin temizlik ve düzene olan düşkünlükleri dikkat çekicidir.


BDT ve PAT Tekniklerinin Bir Arada Uygulaması

Yapılan incelemeler, psikometrik değerlendirmeler ve klinik gözlemler dahilinde OKB tanısı alan hastalara uygulanan BDT teknikleri güncel psikoterapi teknikleri arasında oldukça yüksek geçerliliğe sahiptir. Bununla birlikte çalışılan şematik değişim teknikleri ve ödevler oldukça iyi sonuçlar vermektedir. Bununla birlikte bu uygulamalara yönelik obsesif- kompulsif bozukluklarda var olan fikir içeriğinde ve yargılama sürecinde yaşanan kontrolsüz düşünsel sorgulama eylemlerinin söndürülmesi yönünde BDT’ye eşlik eden PAT tekniklerinin uygulana bilinecek olmasıdır. BDT sürecinde davranış değişimi süreci eylemsel bir süreçtir ve bilişsel şemalarda ki sorgulamaya yönelik değişimler ise zihinsel aktivasyonla ilintili bir süreçtir. Kabul etmeliyiz ki zihinsel aktivasyonla ilintili olan bu süreç hatalı öğrenmeler ve yaşantılarla ilintili olduğu kadar; bilinçaltı dürtüselliğini de içermektedir. Bilinçaltı dürtüselliğinden meydana gelen fikir içeriğindeki anomalilere doğrudan müdahale noktasında serbest çağrışım modeli ile ilintili öykü alma, hipnoz ile bilinçaltına doğrudan müdahale ve zihinsel detox ile fikir içeriğinde ki obsesif düşüncelere müdahale hızını arttırmak, tedavi sürecinde BDT’yi destekleyecektir. Uygulanabilinecek bu bütüncül tekniklerle hastanın tedaviye cevap vermesi süresinde büyük bir avantaj yaratacağı kadar davranışsal değişimleri kabullenme noktasında da bize destek olacaktır. Problemin kaynağında ki değişime patolojik fikir içeriğini arındırarak başlamak, davranış değişikliğini kabullenmede destek olacaktır. Özetle uygulanan bu teknik ile uygun davranış değişikliğini zihinsel arınma ile destekleyerek hastalığın seyrinde ki zamansal süreci azaltmak, doğrudan ve ilkin obsesif düşünceye müdahale imkanı, davranış değişiklikleri ve ödevler konusunda bilişsel hazırlık imkanı ve tedavi sürecinde analitik ve psiko-sosyal etiyolojinin tamamına müdahale imkanı sağlayabilmektedir.









KAYNAKLAR
  1. Akdemir, A., Örsel, S., Dağ, İ., Türkçapar, H., İşcan, N. , Özbay, H. (1996). Hamilton depresyon derecelendirme ölçeğinin geçerlilik güvenilirlik çalışması. Psikiyatri−Psikoloji− Psikofarmakoloji Dergisi 4(4):251−259
  2. 2. Amerikan Psikiyatri Birliği (2000): Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı,4 ncü Baskı(DSM−IV−TR). Çeviri editörü,Köroğlu, E., Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 2001.
  3. Dünya Sağlık Örgütü. ICD–10 Ruhsal ve Davranışsal Bozukluklar Sınıflandırması. Klinik Tanımlamalar ve Tanı Klavuzları.
  4. Işık, E.(2006). Obsesif−Kompulsif Bozukluk. Işık, E., Taner, Y.I.(Editör). Çocuk, Ergen ve Erişkinlerde Anksiyete Bozuklukları.(239–285). İstanbul: Golden Print.
  5. Özdemir, A. Ç.(2005). Obsesif−Kompulsif Bozuklukta Direnç Kavramı. Dilbaz, N.(Editör). Anksiyete Bozukluklarında Son Gelişmeler.(135−141). Ankara: Pozitif Matbaacılık
  6. Sungur, M. Z.(2004). Obsesif−Kompulsif Bozukluğun Bilişsel−Davranışçı Tedavisi. Tükel R.(Editör). Anksiyete Bozuklukları Tedavi Kılavuzu.(171–188). İstanbul: Türkiye Psikiyatri Derneği Yayınları.
  7. Van Balkom, A.J. L. M., De Haan, E., Van Oppen, P., Spinhoven, P., Hoogduin, K. A., Van Dyck, R. (1998). Cognitive and behavioral therapies alone versus in combination with fluvoxamine in the treatment of obsessive compulsive disorder. Journal of Nervous and Mental Disorders, 186, 492−499.
  8. Tükel, R.(2000). Obsesif−Kompulsif Bozukluk. Tükel,R.(Editör). Anksiyete Bozuklukları.(83−84). Ankara: Çizgi Tıp Yayınevi.
  9. Weissman, M. M., Bland, R. C., Canino, G. J., Greenwald, S., Hwu, H., Lee, C.K., Newman, S. C., Oakley−Browne, M. A., Rubio−Stipec, M., Wickramaratne, P. J., Wittchen, H. U., Yeh, E.−K.1994. The cross national epidemiology of obsessive−compulsive disorder: the cross national collaborative group. Journal of Clinical Psychiatry, 3(suppl.) 5–10.
  10. http://www.psikofiz.com
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Obsesif­−kompulsif Bozukluk’ta Bdt ve Pat Teknikleri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Alp ARDIÇ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Alp ARDIÇ'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Alp ARDIÇ Fotoğraf
Psk.Alp ARDIÇ
Ankara (Online hizmet de veriyor)
Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi43 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Alp ARDIÇ'ın Makaleleri
► Obsesif Kompulsif Bozukluk Psk.Dnş.Müjgan SONUÇ
► Obsesif Kompulsif Bozukluk (Okb) Psk.Şeyma ALTINEL
► Obsesif Kompulsif Bozukluk Psk.Semiha KARA
► Obsesif Kompulsif Bozukluk Psk.Arzu BEYRİBEY
► Obsesif Kompulsif Bozukluk Psk.Dnş.Fatih FİDAN
► Obsesif Kompulsif Bozukluk (Okb) Psk.Benan ŞAHİNBAŞ
► Obsesif Kompulsif Bozukluk Psk.Nuray ŞAHİN
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Obsesif­−kompulsif Bozukluk’ta Bdt ve Pat Teknikleri' başlığıyla benzeşen toplam 23 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


14:11
Top