2007'den Bugüne 92,307 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,976 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Mutluluk Taşmak, Mutsuzluk İse Dolmak Demektir (Güncel Psikoloji Yazıları)
MAKALE #5111 © Yazan Psk.İzzet GÜLLÜ | Yayın Haziran 2010 | 7,902 Okuyucu
İnsan düşünürken bilgiyi kullanır. Aynen bir halı fabrikasının çalışırken iplik kullanması gibi. İpliğin özelliği halıyı belirler. Yanlış ipliğin kullanıldığı bir fabrikada doğru bir halı ürününün ortaya çıkması takdir edilmelidir ki mümkün değildir. Düşünce sürecinde kullanılan bilgilerin doğruluğu - yanlışlığı, tam - eksik veya taraflı - tarafsız oluşu gibi hususlar da aynı şekilde düşünce eyleminin işleyişini belirler. Bu nedenle halk arasında sık sık “bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunmaz” denir. “Cahil adam ne olacak, ancak bu kadar düşünür. Ne kadar doğru düşünüyor, besbelli ki çok okumuş biri, baksana düşüncelerine…” gibi ifadelerle bilgi ile düşünce arasındaki ilişkiyi ortaya koyan konuşmalar olur.

Bilgiye uzak duran bir toplumuz. Büyük ölçüde bilgiyi sadece öğrenmek, kültürlü olmak, çok şey bilmiş olmak, hafızaya kuru kuruya depolamak için öğrendiğimizi düşünüyoruz. Bütün bunları çok gerekli görmediğimizde ise bilgi edinme yönünde fazla bir gayret içersine girmiyoruz.

“Çok şey bilsem ne olacak, bilmesem ne olacak! Onu bilmeye ne ihtiyacım var ki! Hele de bu satten sonra!" Çoğumuzda yaygın olan mantık maalesef bu.

Halbuki sahip olduğumuz bilginin doğru düşünmemize sebep olacağını, doğru düşünmenin davranışlarımızı belirleyeceğini, davranışlarımızın da kaderimiz olabileceğini bilebilseydik bu ihmal edilen uğraşı beklide hayatımızın en merkezi yerini alırdı.

“Her bilgi doğru bilgi demek değildir”

İnsanda çevresini, gördüklerini, olup bitenleri tanımlama eğilimi vardır. Çünkü belirsizlik insanda hoş olmayan duygulara sebep olur. O nedenle çevremizde olup - biten her şeyi anlamlandırmaya, tanımlamaya çalışırız. Bu işi sağlıklı olarak yapmak zahmetli olduğundan (araştırmayı, öğrenmeyi vs. gerektirdiğinden) ve yapmayınca da rahat edemediğimizden çoğu zaman ayaküstü bir biçimde ve kolayca, böyle olduğu için de eksik ya da yanlış bilgi girdisi ile bir tanımlamaya gideriz genellikle.

“Yol çok basit. Peki ya bu yolun bizi götüreceği yer?”

Sonuç: Çok kolay bir şekilde “iyi” der, çok çabuk olarak “kötü” etiketini yapıştırır, çok çabuk yaftalarız. İyi insan, kötü çocuk, namaz kılıyor gerici, eteği kısa çağdaş, güzel konuşuyor akıllı, bak bağırdı demekki sinirli birisi ve dahası… Bunları söylerken düşündük muhakkak. Düşünürken de bazı bilgileri kullandık. Örneğin “kızan insan sinirli bir insandır” bilgisini. Peki bu bilgi gerçekten doğru bir bilgi midir? Sinirli olmayan bir insanın da kızdığı yerler ve zamanlar olamaz mı? Her kızan insan, nerede ve neden kızdığına bakılmaksızın hemencecik sinirli olarak kabul edilebilir mi?

Çok çabucak hüküm vererek belki bir tanımlama yapıyor ve rahatlıyoruz. Ancak bu tanımlamanın yanlış olmasının olası sonuçlarını neden hesaba katmıyoruz? Hemen akabinde değişen yahut değişecek olan duygularımızı, bunun sonucunda yeni bir istikamet kazanacak olan davranışlarımızı neden önemsemiyoruz? Uyanan negatif duygularımız, ortaya çıkan hatalı davranışlarımız, verdiğimiz mesajlarla belki de bize misliyle geri dönecek olan tepkiler ve bu tepkilerin yine bizde ortaya çıkaracağı etkiler… Bunların hiç mi önemi yok?

İşte bir kaç düşünce – işlem hatamız:

YANLI BİLGİ KULLANMA

Her insanın yapısında tarafsız bir hakim vardır. Bazılarımızın hakimi sessizdir. İşini sessizce, derinden ve biraz da geç yapar. İhmalkardır. O yüzden dışardan bakınca çoğunlukla yok zannederiz. Bazılarımızınkinin ise sesi daha bir gür çıkar. İşini sever. Acelecidir. Beklemeyi sevmez. Ama her insanda olup bitenleri tarafsız bir gözle değerlendiren, er ya da geç yargılayan ve cezasını gözünü kırpmadan kesen yüksek ve tarafsız bir mercii vardır. Çoğu zaman işimize öyle geldiği için (bu o an kişide kısmi bir rahatlamaya sebep olur) yanlı bilgi ile düşünce eyleminde bulunuruz. Kendimizi kanıtlamak, yanlış yapmadığımızı göstermek, gücümüzü ispat etmek, ilgi çekmek ve daha başka gerekçelerle bunu yaparız. Kendi hatalarımızı gözümüze meşru göstermenin kısmi ve geçici rahatlığını yaşayabilmek için örneğin "imkan verilse herkes rüşvet alır" deriz. Böylece, o an karşımızdakini alt etmenin, yaptığımız işi herkesin yapacağı türden normal bir davranış gibi göstermenin gelip geçici hazzını yaşarız. Örneğin, komşusunun gece evine geç gelen kızını gören Ayşe Hanım hemen, “Bu saatte hayır yerden gelinmez.” diye yanlı bilgi girdisi ile düşünmeye başlar. Misafirlikten geliyor olamaz mı acaba?

Ayşe Hanım böylece, farkında bile olmadan mutluluk - mutsuzluk kabını dolduracak olan vanalardan birini daha açtı.

Ya sonra?

Hiç! Ne olacak ki!

Daha daha sonra?

Daha daha sonra henüz gelmedi ki!

Hep beraber bekleyelim ve görelim o halde.

Su boruda ilerliyor. Ucunda ise bardağımız duruyor. Biz ise sadece borunun ucuna bakıyor ve akmadı diye seviniyoruz. Akmadı, demek hiç akmayacak!

Acaba?

Ve vanayı açtığımızı unutuyoruz. Suyun boruda adım adım ilerlediğini de.

İçimizdeki hakim ise işini yapmak için gerekli notlarını tutuyor. Yanlı hareket etmemek, Ayşe Hanımın durumuna düşmemek için daha başka deliller topluyor. Ayşe Hanımın geçmiş kayıtlarına bakıyor. Er ya da geç hesabı kesmek için çalışmalarına aralıksız devam ediyor.

Burada Ayşe Hanımın bardağına sizce kaç damla düşecek?

ABARTILI ALGILAMA

Abartılı algılama da çok yaygın bir düşünce hatasıdır. Düşünce işleyişi olumsuz yaşantılarla bozulmuş kişilerde sık rastlanan bu durum her olaydan aşırı, uç, abartılı anlamalar çıkarmayı ifade eder. Bu çıkarımlar genellikle olumsuz içerikli ve kişinin kendisini suçlaması, her olayın sorumlusu olarak kendisini görmesi şeklindedir.

"Bütün olaylar hep beni bulur, Allah kimseye böyle dert vermesin, çekilir gibi değil, ne yapsam yaranamıyorum, iyilikten anlamaz ki, nankördür, benim için bitti artık, mahvoldum“ vb. düşüncelerle çevremizde sık sık ifade edildiğini gözlemlediğimiz abartılı algılama durumları, kişinin kendi diliyle kendi beynine gönderdiği negatif mesajlar olarak ayrı bir öneme sahiptir. Bu tür düşünce tarzı, yaşanan olayın iyi taraflarını görmemizi engellemekle kalmaz, ardı arkası kesilmeyecek olan bir dizi mesajın beynimize gitmesine sebep olur.

Önemli bir bilgi: Tek taraflı / yanlı uyarıcılara belli süre maruz kalındığında beynin doğal / sağlıklı işleyiş mekanizması sekteye uğrar. Böylesi durumlar beynin objektif ve sağlıklı çıkarımlarda bulunmasını güçleştirir. Örneğin, rastgele seçilmiş, aynı bilgi düzeyine ve benzer değerler sistemine sahip iki kişiden birisinin belli süreliğine aşırı sol bir terör örgütünün, diğerinin ise yine bir süreliğine şiddet yanlısı bir dinci gerilla gurubunun içinde kaldığını düşünelim. İki kişinin de büyük olasılıkla içinde bulunduğu gurubun algı ve düşünce tarzını benimseyeceği görülür. Aynı şekilde, olayların hep olumsuz yanlarını gören, görmekle kalmayıp bir de bu yanlarını abartan kişilerin sürekli beyinlerine böyle tek yanlı mesajlar yollaması sonucu, belli süre sonra hayatta hiçbir olayın iyi, olumlu ve güzel tarafını göremediklerine, bütün olayları yanlı ve taraflı, eksik ve yanlış algıladıklarına şahit oluruz.

Aşırı abartma eğilimine girdiğimiz yerleri, durumları, olayları ve zamanları çok iyi bir şekilde tespit etmemiz, abartılı algılamanın bardağa düşen çok önemli damlalar olduğunu bilmemiz, içimizden gelen onca güçlü abartma eğilimine rağmen bir müddet direnebilme becerisini gösterebilmemiz gerekir. Neye, ne zaman, nerede, niçin direnmemiz gerektiğini bilir, böylesi bir mukavemeti gösterebileceğimize de inanırsak bu beceriyi pekala kazanabiliriz.

Unutmayalım:

“Yeteri kadar nedenimiz varsa, yapabiliriz”.

AŞIRI GENELLEME

"Tüm insanlar böyle, her şey ne kadar bozulmuş, insan kalmamış, onlardan ne köy olur ne de kasaba, şimdiki gençlerde iş kalmamış, bu sınavı başaramadığıma göre diğerlerini hiç başaramam, kazanamadım demek ki ben beceriksiz biriyim, eşim beni sevmiyor demek ki ben sevilecek biri değilim…"

Bu ve benzeri aşırı genelleme durumları da kendi elimizle beynimize gönderdiğimiz olumsuz mesajlardır. Bu türden aşırı genelleme içeren mesajlar da aynı abartılı algılama, eksik, yanlış ve yanlı mesajlarda olduğu gibi belli süre sonra beynin sağlıklı işleyişini etkiler; beynin muhakeme, çıkarım, yorum, analiz gibi zihinsel işlemlerinin sistematiğini bozar. En büyük hatamız; bu gibi eğilimlere girdiğimizde kolay olanı tercih etmemiz, içimizden geleni yapmamız, yani aşırı genelleme konusunun önemi ve sonuçları üzerinde hiç durmamamızdır.

Karamsar, kötümser, ümitsiz, heyecansız, bezgin, bıkkın, yılgın ve bunlara benzer negatif duygu durum içinde olmak çoğunlukla böylesi bir düşünce tarzının sonucudur.

Ünlü bir düşünür, "İnsanların düşüncelerini değiştirmekle hayatlarına dair pek çok şeyi değiştirebileceklerini fark etmiş olmaları asrımızın en büyük keşfidir" der. Ancak düşüncemizi değiştirmek sadece düşüncemizi değiştirmeye yoğunlaşmakla değil; zihinsel işlem hatalarımıza sebep olan ve yukarıda kısaca değinilen yaygın düşünce hatalarımızı fark etmekle, bu hususta bilinçlenmeye dönük çaba göstermekle mümkündür.

SEÇİCİ ALGILAMA

Bardağın dolu kısmını değil de hep boş kısmını görmek şeklinde tabir edilen durumdur. Seçici algılama düşünce hatasını işleyen kişiler çoğu zaman güle değil de dikene takılmak, 99 açık kapıyı değil de kapalı olan 1 tek kapıyı nazara vermek, onca olumlu ve güzel şey arasından adeta cımbızla olumsuz ve çirkin olanları seçip ayıklamak gibi seçici algılamalar içersine girerler. Bu düşünce hatası da genellikle negatif içeriklidir. Olumlu olan şeyleri seçmek genellikle çok nadir rastlanan bir durumdur.

Yüz binlerce insanla yarışıp nihayetinde üniversiteye giren, üstelik istediği bölümü kazanan Kadir’in annesi Ayşe Hanım bunca olumlu ve güzel gelişme içersinde yine olumsuz bir durum bulur, takılıp kalacağı. Net sayısı beklenenden az olmuştur mesela. Uzun süre boşta kalan evine daha yeni kiracı bulan Cahit Bey çektiği maddi sıkıntıyı unutmuş, yeni ev sahibinin çocuklarının fazlalığına kafayı takmıştır. Mesaisi rahat, kazancı az sayılmayacak ve günümüz şartlarında pekçok insanın isteyip de bulamadığı işine başlayan Sabri Bey odasının bodrum katta olmasını sorun olarak seçip almış, üstelik de bunu hayatının en merkezi yerine koymuştur.

Bakın insanın kendi eliyle kendisine ettiklerini kimse, hatta düşmanı dahi etmiyor sahiden, değil mi!

PEKİ ÇÖZÜM İÇİN NE YAPILMALIDIR?

Tehlikeli olduğu bilinmediği için sürekli kullanılan bir yolun / güzergahın yol açtığı ya da açabileceği sonuçlardan korunmanın veya kurtulmanın tek yolu, öğrenmektir.

Neyi öğrenmek?

Yolun niçin ve ne tür tehlikelere sebep olduğunu öğrenmek! Yani, yol hakkında bilgi sahibi olmak. Adım atmak kolaydır, sadece kullanılan yolun tehlikeli olduğunu fark etmek yeterlidir.

Benzer şekilde, yaygın düşünce hatalarımızı tanır, sonuçları hakkında bilgi sahibi olursak bu konuda dikkatli olmamız, titiz davranmamız gibi çözüme yönelik adımların atılması zaten kendiliğinden gelecektir. Yaygın düşünce hatalarına bağlı olumsuzluklar yaşamamızın temelinde yatan neden sanıldığı gibi bu hatalardan kurtulmanın çok zor olması değildir. Asıl nedne, bu hatalarımızın önemini fark etmemek, sonuçlarının önemi hakkında bilgi ve farkındalık sahibi olmamaktır.

"Gerektiğinde kendi canından bile vazgeçebilen üstün insan iradesi karşısında hiç bir engel duramaz." Yeter ki hangi konuda ve niçin irade göstereceğimizi bilelim.

Başarmak için bilmek ve istemek gerekir. Bilmek, bilinecek şeyin önemini fark etmeye bağlıdır. Önemli olanı bilmek isteriz.

Farketmek bilgi edinmeye götürür. Bilgi sahibi olmak ise istemeye.. Hem bilmek hem de istemek ise, başarıya…

Psk. İzzet Güllü
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Mutluluk Taşmak, Mutsuzluk İse Dolmak Demektir (Güncel Psikoloji Yazıları)" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.İzzet GÜLLÜ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.İzzet GÜLLÜ'nün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     15 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
İzzet GÜLLÜ Fotoğraf
Psk.İzzet GÜLLÜ
Sakarya (Online hizmet de veriyor)
Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi18 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.İzzet GÜLLÜ'nün Yazıları
► Evlilikte Mutluluk Yazıları Psk.Dnş.Kıvanç TIĞLI
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,976 uzman makalesi arasında 'Mutluluk Taşmak, Mutsuzluk İse Dolmak Demektir (Güncel Psikoloji Yazıları)' başlığıyla benzeşen toplam 40 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Bir Veda Yazısı Haziran 2018
◊ Bu Yazıyı İyi Anla ÇOK OKUNUYOR Haziran 2018
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


15:16
Top