Sosyal Bilim Nedir, Neye Yarar, Sosyal Hizmet Uzmanı Ne Yapar?
Yürüyerek öğreniyoruz. Yapmamız gerekeni bize gösteren bir el kitabımız yok. Yardıma ihtiyacı olmayanlardan başkasına arka çıkmayan bir piyasa düzeni içinde sadece özgürlüğün kokusunu alma yeteneğimiz ve Don Qijote olma potansiyelimiz var.
Uygarlık tarihimizin çok geniş bir kesiti mücadeleler tarihidir. Sosyal hizmetlerin tarihi ise iktidarların stres topu olması gerçekliğidir. Hatta sosyal hizmetler, devletlerin toplumlara karşı tek sorumluluk alanlarıdır da diyebiliriz. Bu realite, sosyal hizmetlerin 'üretildiği' ilk günden beri böyle olagelmiştir. Yani iktidar aygıtları çelişkilerinden arınmak için sosyal hizmetleri, psikolojik savunma mekanizmalarından olan mantığa büründürme yoluyla meşru kılmaktadırlar. Hak ve özgürlüklerden bahsedildiğinde devletin meşruluğu nasıl tartışılıyorsa, sosyal hizmetler de iktidar aygıtlarının halk kitleleri arasında muhalif bir tepki doğmaması için geliştirdiği bir meşruluk göstergesidir. Her ne kadar bugün farklı bir noktaya evirilmişse de, sosyal hizmetler halen toplumsal tepkilerin önünü tıkayan bir anlayışa sahip.
Sosyal hizmet uzmanı halka hizmet etmelidir.
Toplumun kendisi zaten bir karmaşa bütünüdür. Ama bu karmaşanın çok geniş düzlemlerde bir düzeni vardır. Yani kaosun nasıl kendi doğasına göre bir yasası varsa ve bu yasa içinde hareket ediyorsa, toplum da öyledir. Toplumun bu çok sesliliği ve bu doğasını korku kaynağı olarak okumak, düzen adına toplumu dallara, budaklara ayırmak bir iktidar hastalığıdır. Toplumun bu karmaşa hali çok renklidir, hiçbir iktidarın kontrol edemeyeceği kadar karmaşa ve renkliliktedir. Ne burjuvazinin sanayi toplumu kadar kentli, ne ulus-devletin toplumu kadar birbirine benzeyen tekçi, ne de sınıfsal analizlerin ön gördüğü gibi katı sınıfsaldır.
Sosyal bilimler, dolayısıyla da sosyal hizmetler yukardaki bilgiler ışığında ele alınırsa mevcut bilimlerin kavramsal şizofreniyi nasıl hortlattığını ve bunu mantığa büründürme şeklini anlayabiliriz. Peki, sosyal hizmet uzmanı denilen uygulayıcı bu konunun neresinde? Bence tam ara noktada, yani sosyal bilimciler ile toplum arasında bir yerde. Sosyal hizmet uzmanının hizmet ettiği şey ise toplum değil, tam anlamıyla iktidar aygıtlarıdır. Bugün pratikte birçok il sosyal hizmet müdürlüklerinde çalışan sosyal hizmet uzmanları deyim yerindeyse kırtasiyecilik yani 'getir-götür' işleriyle ve dönemin hakim siyasal görüşünün müridi olmak zorunda bırakılıyorlar. Sosyal hizmetler her seçim döneminde lastik gibi çekiştirilen yasal düzenlemeler ve yerel yönetimler yoluyla oy çekme taktiği olarak toplumun algısına yerleştiriliyor. Hatta daha da ileri gidersek birçok siyasal yapı iktidar olmak adına en çok bu alanı kullanmaktadır. Şimdiki mevcut hükümetin başbakanı bizzat sosyal hizmetlerin kullanılmasıyla ile belediye başkanlığından başbakanlığa halk tarafından terfi ettirilmiştir. Oysa Anayasamızın 2. maddesinde belirtildiği gibi 'Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.' Lakin halka öğretilen çaresizlikle ve açlıkla terbiye kuramı, Anayasa'nın bu maddesi ile bizzat yok sayılmaktadır. Elinde gücü bulunduranın en büyük maşası haline gelen sosyal hizmetler bu yazgısından ancak ve ancak yine Anayasa'nın 5. maddesinde yer alan 'Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milleti'nin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.' vurgusuna dayandırarak kurtulabilecektir. Sosyal hizmetler sadece bu şekilde kendini doğru bir temelde gerçekleştirebilecektir. Burada bizzat sosyal hizmet uzmanına çok ama çok büyük sorumluluklar düşmektedir. En temel amacı da Türkiye'de yaşayan yardıma gereksinimi olan herkese aynı mesafede ve aynı ölçüde yardım etmektir.
İktidar dışı sosyal bilime ihtiyaç var
Sosyal bilimlerin klasik mantığı, toplumsal sorunlara bakış açısı, gerek bu sorunları problematize ederken, gerekse çözüm sunarken çok ciddi felsefi, sosyal-siyasal kaymalar yapar (ülkemizde sosyal hizmet diye dağıtılan kömür, beyaz eşya ve çeyiz sandıkları gibi). Bu kaymalar da sorunların çok ciddi bir boyutunu teşkil etmektedir. Bütün bu kaymalar ya da bilim adına yapılan yanılsamaların temel nedeni şudur: İktidar merkezli bilim anlayışı. İktidardan kopuk ya da iktidar karşıtı bir bilim geleneği ne yazık ki oluşamadı. Platon ya da Aristoteles ne kadar felsefe tarihinde anlatılıyorsa bir o kadar hatta daha fazlası devlet-iktidar tarihinde anlatılır. Tarih bilimi, milliyetçiliği ya da ulus-devlet iktidarını ortaya çıkarmadı, tersine milliyetçi ulus-devlet iktidarı tarihi yaygınlaştırıp, tarih bilimine saygınlık kazandırdı. Hakeza sosyoloji de Fransız Devrimi sonrasında oluşan burjuva iktidarının ihtiyaçları sonucudur. Bilimi kurumsallaştıran, güç sahibi yapan dolayısıyla aygıtlaştıran iktidar olduğu için, bilim, iktidarın her isteğine boyun eğmiş, 'saygıda' kusur etmemiştir. Bundan dolayı da sosyal bilimler daha çok kurum analizidir. Sokağa sırtını çevirmiş, yüzünü ise iktidar aygıtlarına (kurumlarına) dönmüştür. Nietzsche, uygarlığın mevcut düşüncesinde iktidara uzak durabilen nadir kişilerdendir. Bundan kaynaklı iktidarların resmi ders kitaplarında en az bahsedilen kişidir. En az bahsedildiği gibi topluma veba gibi gösterilmiştir. Bir başka nokta ise, iktidar mantığından kaynaklı sosyal bilimler sorunları sürekli gerginlik üzerine kurgulanma istenci ve sorunlara olan bağımlılığıdır (Birkaç yıl önceye kadar da ülkemizde TV'lerde bol bol gösterilen aç insanların önüne atılan makarna torbaları için birbirini ezenlerin trajedisi gibi). Foucault, bir iktidar aygıtı olarak Tıp'ı analiz ederken hastalıkların tıpa olan ihtiyacından çok, kurumsallaşmış tıp mekanizmasının hastalıklara duyduğu ihtiyaç ve kendi popüler varlığını sürekli canlı tutmak için hastalıkları yaratma potansiyelinden bahseder. Kısacası iktidarın izdüşümleri ya da meşrulaştırıcı aracı olarak sosyal bilimler (sosyal hizmetlerin bilgi temeli olan sosyal bilimler), iktidarların direktifiyle ilk önce zihinde ve teoride yapay sorun üretir (işsizlik sorunu ile işi olanların birçok yasal hakkından vazgeçmesi gibi), bu yapaylığı düşünce zemininde işleyerek toplumu buna ikna ettirir, toplumu bu yapaylık temelinde taraflara ayırıp çatışma haline getirdikten sonra gerisi yani fiziksel müdahale aşamasını da iktidara havale eder.
Sosyal hizmetler kendini özerkleştirmeli
Tarih ya da bir bütün olarak sosyal bilimler kurumların (yapıların) analizinden ibarettir. Din, siyaset, iktidar, millet ve sınıf sosyal bilimlerin temel konularıdır. Toplumun en canlı dinamiği olması gereken sosyal hizmetler, kendini özerk bir özne olarak kurumsallaştıramadığı için sosyal bilimlerin konusu olamamıştır. Bu önermenin doğruluğunu kanıtlayacak birçok örnek ülkemizde varlığını taze tutmaktadır. 81 ilin ezici çoğunluğuyla il sosyal hizmetler müdürü tesadüftür ki ilahiyat kökenlidir. Bu da ülkemizde sosyal hizmetlerin halen dini bir vecibe olarak algılanmasını güçlendiriyor.
Mevcut bilimlerde kurumsallaşmayan (özerk olarak) dinamiklerin, dili, tanımları, varlıkları görülmüyor. Bunlar var olan egemen kurumların tanımlamaları ile tanımlanmış, onların diliyle konuşmuş, geleneksel kurumların yedekleri olmaktan kurtulamamıştır. Yani içinde bulunduğu toplumsal grubun, hareketin, örgütün tanımlamasını çoğu zaman kabul etmiştir. Kendi özgünlüğünü, kendi doğasını kendisi tanımlamamıştır. Hep dışardan birileri onu tanımlamıştır. İşte bu nedenle sosyal hizmetler meşru biri bilim/meslek değildir.
Murat PERÇİN*
*Sosyal Hizmet Uzmanı
Yararlanılan kaynaklar:
Sosyal Bilimleri Açın Immanuel Wallerstein Çeviren: Şirin Tekeli ,Metis Yayınları; Siyasal Bilimler;
Cogito 25. sayısı,YKY, Kış 2001
Özgürlüğün Ekolojisi Hiyerarşinin Ortaya Çıkışı ve Çözülüşü,Murray Bookchin; Çeviren: Alev Türker,Ayrıntı Yayınları; Çevrebilim ; İstanbul, 1994,
Uygarlık tarihimizin çok geniş bir kesiti mücadeleler tarihidir. Sosyal hizmetlerin tarihi ise iktidarların stres topu olması gerçekliğidir. Hatta sosyal hizmetler, devletlerin toplumlara karşı tek sorumluluk alanlarıdır da diyebiliriz. Bu realite, sosyal hizmetlerin 'üretildiği' ilk günden beri böyle olagelmiştir. Yani iktidar aygıtları çelişkilerinden arınmak için sosyal hizmetleri, psikolojik savunma mekanizmalarından olan mantığa büründürme yoluyla meşru kılmaktadırlar. Hak ve özgürlüklerden bahsedildiğinde devletin meşruluğu nasıl tartışılıyorsa, sosyal hizmetler de iktidar aygıtlarının halk kitleleri arasında muhalif bir tepki doğmaması için geliştirdiği bir meşruluk göstergesidir. Her ne kadar bugün farklı bir noktaya evirilmişse de, sosyal hizmetler halen toplumsal tepkilerin önünü tıkayan bir anlayışa sahip.
Sosyal hizmet uzmanı halka hizmet etmelidir.
Toplumun kendisi zaten bir karmaşa bütünüdür. Ama bu karmaşanın çok geniş düzlemlerde bir düzeni vardır. Yani kaosun nasıl kendi doğasına göre bir yasası varsa ve bu yasa içinde hareket ediyorsa, toplum da öyledir. Toplumun bu çok sesliliği ve bu doğasını korku kaynağı olarak okumak, düzen adına toplumu dallara, budaklara ayırmak bir iktidar hastalığıdır. Toplumun bu karmaşa hali çok renklidir, hiçbir iktidarın kontrol edemeyeceği kadar karmaşa ve renkliliktedir. Ne burjuvazinin sanayi toplumu kadar kentli, ne ulus-devletin toplumu kadar birbirine benzeyen tekçi, ne de sınıfsal analizlerin ön gördüğü gibi katı sınıfsaldır.
Sosyal bilimler, dolayısıyla da sosyal hizmetler yukardaki bilgiler ışığında ele alınırsa mevcut bilimlerin kavramsal şizofreniyi nasıl hortlattığını ve bunu mantığa büründürme şeklini anlayabiliriz. Peki, sosyal hizmet uzmanı denilen uygulayıcı bu konunun neresinde? Bence tam ara noktada, yani sosyal bilimciler ile toplum arasında bir yerde. Sosyal hizmet uzmanının hizmet ettiği şey ise toplum değil, tam anlamıyla iktidar aygıtlarıdır. Bugün pratikte birçok il sosyal hizmet müdürlüklerinde çalışan sosyal hizmet uzmanları deyim yerindeyse kırtasiyecilik yani 'getir-götür' işleriyle ve dönemin hakim siyasal görüşünün müridi olmak zorunda bırakılıyorlar. Sosyal hizmetler her seçim döneminde lastik gibi çekiştirilen yasal düzenlemeler ve yerel yönetimler yoluyla oy çekme taktiği olarak toplumun algısına yerleştiriliyor. Hatta daha da ileri gidersek birçok siyasal yapı iktidar olmak adına en çok bu alanı kullanmaktadır. Şimdiki mevcut hükümetin başbakanı bizzat sosyal hizmetlerin kullanılmasıyla ile belediye başkanlığından başbakanlığa halk tarafından terfi ettirilmiştir. Oysa Anayasamızın 2. maddesinde belirtildiği gibi 'Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.' Lakin halka öğretilen çaresizlikle ve açlıkla terbiye kuramı, Anayasa'nın bu maddesi ile bizzat yok sayılmaktadır. Elinde gücü bulunduranın en büyük maşası haline gelen sosyal hizmetler bu yazgısından ancak ve ancak yine Anayasa'nın 5. maddesinde yer alan 'Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milleti'nin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.' vurgusuna dayandırarak kurtulabilecektir. Sosyal hizmetler sadece bu şekilde kendini doğru bir temelde gerçekleştirebilecektir. Burada bizzat sosyal hizmet uzmanına çok ama çok büyük sorumluluklar düşmektedir. En temel amacı da Türkiye'de yaşayan yardıma gereksinimi olan herkese aynı mesafede ve aynı ölçüde yardım etmektir.
İktidar dışı sosyal bilime ihtiyaç var
Sosyal bilimlerin klasik mantığı, toplumsal sorunlara bakış açısı, gerek bu sorunları problematize ederken, gerekse çözüm sunarken çok ciddi felsefi, sosyal-siyasal kaymalar yapar (ülkemizde sosyal hizmet diye dağıtılan kömür, beyaz eşya ve çeyiz sandıkları gibi). Bu kaymalar da sorunların çok ciddi bir boyutunu teşkil etmektedir. Bütün bu kaymalar ya da bilim adına yapılan yanılsamaların temel nedeni şudur: İktidar merkezli bilim anlayışı. İktidardan kopuk ya da iktidar karşıtı bir bilim geleneği ne yazık ki oluşamadı. Platon ya da Aristoteles ne kadar felsefe tarihinde anlatılıyorsa bir o kadar hatta daha fazlası devlet-iktidar tarihinde anlatılır. Tarih bilimi, milliyetçiliği ya da ulus-devlet iktidarını ortaya çıkarmadı, tersine milliyetçi ulus-devlet iktidarı tarihi yaygınlaştırıp, tarih bilimine saygınlık kazandırdı. Hakeza sosyoloji de Fransız Devrimi sonrasında oluşan burjuva iktidarının ihtiyaçları sonucudur. Bilimi kurumsallaştıran, güç sahibi yapan dolayısıyla aygıtlaştıran iktidar olduğu için, bilim, iktidarın her isteğine boyun eğmiş, 'saygıda' kusur etmemiştir. Bundan dolayı da sosyal bilimler daha çok kurum analizidir. Sokağa sırtını çevirmiş, yüzünü ise iktidar aygıtlarına (kurumlarına) dönmüştür. Nietzsche, uygarlığın mevcut düşüncesinde iktidara uzak durabilen nadir kişilerdendir. Bundan kaynaklı iktidarların resmi ders kitaplarında en az bahsedilen kişidir. En az bahsedildiği gibi topluma veba gibi gösterilmiştir. Bir başka nokta ise, iktidar mantığından kaynaklı sosyal bilimler sorunları sürekli gerginlik üzerine kurgulanma istenci ve sorunlara olan bağımlılığıdır (Birkaç yıl önceye kadar da ülkemizde TV'lerde bol bol gösterilen aç insanların önüne atılan makarna torbaları için birbirini ezenlerin trajedisi gibi). Foucault, bir iktidar aygıtı olarak Tıp'ı analiz ederken hastalıkların tıpa olan ihtiyacından çok, kurumsallaşmış tıp mekanizmasının hastalıklara duyduğu ihtiyaç ve kendi popüler varlığını sürekli canlı tutmak için hastalıkları yaratma potansiyelinden bahseder. Kısacası iktidarın izdüşümleri ya da meşrulaştırıcı aracı olarak sosyal bilimler (sosyal hizmetlerin bilgi temeli olan sosyal bilimler), iktidarların direktifiyle ilk önce zihinde ve teoride yapay sorun üretir (işsizlik sorunu ile işi olanların birçok yasal hakkından vazgeçmesi gibi), bu yapaylığı düşünce zemininde işleyerek toplumu buna ikna ettirir, toplumu bu yapaylık temelinde taraflara ayırıp çatışma haline getirdikten sonra gerisi yani fiziksel müdahale aşamasını da iktidara havale eder.
Sosyal hizmetler kendini özerkleştirmeli
Tarih ya da bir bütün olarak sosyal bilimler kurumların (yapıların) analizinden ibarettir. Din, siyaset, iktidar, millet ve sınıf sosyal bilimlerin temel konularıdır. Toplumun en canlı dinamiği olması gereken sosyal hizmetler, kendini özerk bir özne olarak kurumsallaştıramadığı için sosyal bilimlerin konusu olamamıştır. Bu önermenin doğruluğunu kanıtlayacak birçok örnek ülkemizde varlığını taze tutmaktadır. 81 ilin ezici çoğunluğuyla il sosyal hizmetler müdürü tesadüftür ki ilahiyat kökenlidir. Bu da ülkemizde sosyal hizmetlerin halen dini bir vecibe olarak algılanmasını güçlendiriyor.
Mevcut bilimlerde kurumsallaşmayan (özerk olarak) dinamiklerin, dili, tanımları, varlıkları görülmüyor. Bunlar var olan egemen kurumların tanımlamaları ile tanımlanmış, onların diliyle konuşmuş, geleneksel kurumların yedekleri olmaktan kurtulamamıştır. Yani içinde bulunduğu toplumsal grubun, hareketin, örgütün tanımlamasını çoğu zaman kabul etmiştir. Kendi özgünlüğünü, kendi doğasını kendisi tanımlamamıştır. Hep dışardan birileri onu tanımlamıştır. İşte bu nedenle sosyal hizmetler meşru biri bilim/meslek değildir.
Murat PERÇİN*
*Sosyal Hizmet Uzmanı
Yararlanılan kaynaklar:
Sosyal Bilimleri Açın Immanuel Wallerstein Çeviren: Şirin Tekeli ,Metis Yayınları; Siyasal Bilimler;
Cogito 25. sayısı,YKY, Kış 2001
Özgürlüğün Ekolojisi Hiyerarşinin Ortaya Çıkışı ve Çözülüşü,Murray Bookchin; Çeviren: Alev Türker,Ayrıntı Yayınları; Çevrebilim ; İstanbul, 1994,
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Sosyal Bilim Nedir, Neye Yarar, Sosyal Hizmet Uzmanı Ne Yapar?" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Murat PERÇİN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Murat PERÇİN'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
Beğenin
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.