2007'den Bugüne 92,309 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Dış Dünyadaki Gerçekleri Zihnimizde Büyüterek Algılamak ve Sonuçları
MAKALE #5333 © Yazan Psk.İzzet GÜLLÜ | Yayın Ağustos 2010 | 17,880 Okuyucu
Tıpkı konuşmak gibi insanı insan yapan en özel yetimizdir, düşünmek. Oysa çoğu kişi bu kadar önemli olan yetisi konusunda hiç bir eğitime tabi tutulmaz. Dolayısı ile bir beceri ve farkındalık geliştirilmez. Herkes anadan babadan öğrendiği, bir biçimde zaman içinde oluşturduğu ve geçmişten getirdiği şekilde, en çok da kişisel alışkanlıklarının bir ürünü olarak keyfice düşünür. Böyle olunca, diğer bir deyimle olması gerektiği gibi değil de herkes kafasına göre düşününce bazı yaşamsal düşünce hataları kaçınılmaz olur. Bunların başında da dış dünyadaki bir olguyu ya da olayı zihnimizde büyütmek ya da küçültmek gelir.

Toplum olarak hemen hemen her şeyi ya büyütme ya da küçültme eğilimi taşıyoruz. Bir şeyi zihnimizde büyütünce akabinde onu küçültmek durumunda kalmak kaçınılmaz oluyor. Çünkü görünmez yasa gereği her ifrat tefritini doğuruyor. Her ekol yahut hizip görünmez bir elle kendi alternatifini suluyor, besliyor.

Sözgelimi evliliği çok büyütürüz. Mesela evlenince çok mutlu olacağımızı düşünürüz. Bu yüzden evleninceye dek yaşamımızı adeta dondurur, buzdolabında saklarız. Oysa yaşamda herhangi bir şey pek çok şeyle doğrudan, en kötü ihtimalle de dolaylı olarak alakalıdır. Öyle olduğu için de bizi yaşamın içindeki belli bir parçanın, sadece evliliğin, diğer bir deyimle tek başına eşimizin mutlu kılacağı zannında koca bir yanılgıya uğrarız. Sanki mutluluğumuzda ya da mutsuzluğumuzda bizim kişisel algılarımızın, şahsi becerilerimizin, çevre ve sosyal koşullarımızın, bireysel tercihlerimizin, düşünce, tavır, tutum ve davranış kalıplarımızın / hatalarımızın hiçbir önemi ve rolü yokmuş gibi. Böyle olunca da hiç bir evlilik kurumu tek başına bu beklentiyi kaldıramaz, haliyle altında kalır. Tabiî ki biz de en altta!

Sonra mı? Sonra zavallı eşler suçlanır. İçine düştüğümüz, daha doğru bir ifadeyle öncesiyle hiç değişmeyen, hatta daha da kötüye giden hayatımızın bir numaralı, belki de tek müsebbibi olarak evliliği / eşlerimizi görmeye başlarız. Ardından da ondan içten içe soğur, kopar, uzaklaşır, hatta kaçarız. Böylece daha başka şeyleri büyütmeye hazırızdır artık.

Aynı düşünce işleminin tabii bir ürünü ollarak çoğu kişi evlendiği için eşinin artık kendisinin yapışık ikizi olması gerektiğini düşünür! Eve biraz geç gelse o günkü iç huzursuzluğunun görünmeyen nedeni kesin budur! Güzel bir çift söz duymasa bu, mutsuzluğun en haklı ve tek yeter sebebi olmalıdır! Öyle ya, kendince bundan daha doğal ne olabilir ki! Birlikte yaşıyordur ya, hayatını ona adamıştır ya bir kere, öyleyse iyi ya da kötü her şeyinin tek sebebi odur, o olmalıdır. Bütün hesabı o ödemelidir. Bir şeyler vermiştir ya, illa canını almalıdır karşılığında! Evlenmiştir ya, koca devlet ricali önünde imza bile atmıştır ya bir kere, öyleyse eşinin geçmişten gelen köklü bütün öğrenme yaşantıları silinivermelidir. Bütün zaafları törpilenivermeli, tüm hormonal salgıları değişime uğramalı, genetik altyapısı birden çözülerek derhal başkalaşıvermelidir. Birçok şirket riski azaltmak bakımından tek bir alanda değil, farklı sektörlerde yatırım yapar. Aynı gerçeklikten hareketle biz uzmanların “mutluluğu tek bir nedene indirgemeyin; hobi edinin, meşguliyetinizi artırın, düşüncenizi sağlıklı olarak yapılandırın, iyi işler yapın, düzenli kitap okuyun, gelişin, geliştirin, faydalı olun” gibi telkinleri olsa da bunların fazla bir ehemmiyeti yoktur, olmamalıdır da. Varsa da yoksa da evliliği ve zavallı eşi sağlamalıdır bu sonucu tek başına. Çünkü yıllarca bir şeyleri bugün için dondurmuştur, yaşamını bugüne saklamıştır ya, öyle olduğuna göre bugün sahip olduğu şey -velev ki tek başına dahi olsa- sihirli bir şey olmalıdır. O halde eşi etmelidir kendisini mutlu. Ederse o etmiştir, etmezse de yine o. Bu tutum işin kolayına kaçmak, kendi kabahatini, kişisel yetersizliğini yahut beceriksiliğini başkasının cılız omzuna yüklemek değil de nedir!

Yapılan bir iyiliği büyütürüz. “Çıkarlarımız olmasaydı kimse iyi, içgüdülerimizi olmasaydı kimse kötü olmazdı” sözü ve içinde taşıdığı hakikat umurumuzda bile değildir. Gözümüzde büyüttüğümüz her iyilikle birlikte beklentilerimiz de beraberinde büyür haliyle, dağ gibi olur. Böylece kendisinden iyilik gördüğümüz, ardından da kolayca “melek” statüsü verdiğimiz kişinin en ufak bir hatasına karşı haddinden fazla etkilenmek için “şeytan” sıfatını yapıştırmaya ta dünden hazırızdır artık. Bir şeyi dağın en tepesine çıkardıktan sonra oradan dereye yuvarlamaktan daha kolay ne olabilir ki!

Hiçbir şey bulamasak büyütecek, gündelik yaşamın en olağan duygusal iniş ve çıkışlarını büyütürüz. Adeta her gün duygularımızın bekçiliğini yaparız. “Bugün şöyleyim, dün böyleydim, iki gündür niçin böyle, sabah sanki daha iyiydim, öğleden sonradan beri içimde bir darlık var… diyerek insan olmanın, bu dünyada yaşamanın, psikolojik bir dünyaya sahip olmanın en doğal sonucu olan sıradan duygusal dalgalanmalarını bile bir sorunmuş gibi görerek dış dünyadan kopar, gömülerek iç dünyamızda yaşamaya başlarız. Böyle olunca, diğer bir ifade ile bütün alıcılarımızla birlikte iç dünyamıza ve onun en tabii iniş ve çıkışlarına yoğunlaşınca artık bataklığa saplanan araba misali debelenmeye, derken arabayı daha da çok bataklığa saplamaya başlarız. Oysa doğru olan iç dünyamıza takılarak olağan iniş ve çıkışların bekçiliğini yapmak değil; dışımızdaki dünyanın somut gerçekliği içinde yaşamak olduğu halde!

Olmadı, sevgiyi, aşkı büyütürüz. Öyle ki “Fazla büyütme…” denildiğinde “küçülteyim mi yani…” tepkisiyle karşılaşırız. Büyütmenin tek alternatifin küçültmek, küçük görmek olduğunu düşünür, ikisi arasında “herhangi bir gerçeğe olduğu kadar, doğasının gerektirdiği ölçüde değer vermek” gibi başka ve daha doğru bir tercih olmadığına inandırılmışızdır. Büyütünce dış dünyaya açılan penceremiz olan ve her şeyi kendisiyle tanıyıp anlamlandırdığımız terazimiz / algılarımız gerçekçiliğini yitirir, derken “aşkın gözü kördür” sözüyle ifade edilen acı, soğuk gerçeklikle karşılaşırız. Sevgi de evlilik gibi, daha pek çok şey gibi bizi mutlu ya da mutsuz kılabilecek pek çok şeyden sadece birisi iken, tek bir parça iken bu bir duyguyu resmin tamamı gibi görmeye başlar, böylece söz konusu aşkı mutlak mutluluğun ya da mutsuzluğun yegane şartı zannetmeye başlarız.

Parayı büyütürüz. Çok fazla paranın da sevgi gibi, evlilik gibi mutluluk resminin tamamı değil; bu bütünü oluşturan parçalardan sadece birisi olduğu, dolayısı ile bir yerden sonra banka hesaplarındaki rakamların artmasından ya da azalmasından başka bir mana ifade etmediği, öyle ki alabildikleri yanında satın alamadıklarının da olduğu gerçeğini unutur; sanki böyle bir şey hayalmiş gibi, bu bir “fukara avuntusuymuş” gibi davranırız. Gün gelir, belki çok paramız olur lakin resmin hala belli parçalarının eksik kaldığını anlayınca bu sefer de onu küçük ve tamamen önemsiz gibi görmeye, bu sefer de başka parçaları resmin tamamı zannetmeye, o yönde koşuşturmaya başlarız. Tabiî ki bu yanlış düşünce kulvarındaki manasız koşu sonunda tıpkı çölde giderken gördüğü her ışıltıya su diyerek koşan fakat yanına varıp baktığında serap olduğunu fark eden kişi gibi yorulur, halsiz kalır, bitkin düşeriz. Sonra da, uğrunda birçok şeyi feda etmek pahasına ulaştığımız onca varlığımıza rağmen en sıradan kişilerin bile bizimle aynı yerden alış veriş yaptığını, benzer restoranlarda aynı şeyleri bizden daha keyifle yediğini, attıkları kahkahaların kim bilir belki de bizimkinden daha gür çıktığını görünce içten içe, derinden derine bunalıma girmeye başlarız. Çünkü sahip olduğumuz ve gözümüzde büyüterek resmin tamamı sandığımız parça bize kendisiyle orantılı, adaletli bir yaşam sunmamıştır. Çocuğunun asi oluşuna, karısının manasız kaprislerine, belindeki nedeni belirsiz ağrıların tarifsizliğine, dışındaki koşullara asla itibar etmeyen ve gittiği her yere kendisiyle birlikte taşıdığı takıntıların iç kemirici sesine fazla bir şey yapamamıştır.

Dini abartırız. Allah bile kendi dini hakkında “Dinde aşırı gitmeyin” buyurduğu halde biz (güya) O’nun alanında, O’nun adına, O’nun sözünü bir kenara itmek pahasına alabildiğince ileriye gitmeye başlarız. “Her günahı affederim, yeter ki temiz bir kalple ve kararlı bir irade ile tövbe et, pişmanlık duy” dediği halde biz ”yo, olmaz, ben mahvoldum, öldüm, yandım, bittim, ölmek istiyorum...” demeye başlarız mesela. Ya da bir başkası için “sen öldün, bittin, yandın” demeye. O’nun avukatlığına bile soyunuruz utanmadan. Ardından, evvela zihninde büyüttüğünün hayatında da büyüdüğü görülür, kimi intiharın eşiğine varır dayanır, kimi de dinsizlik okyanusun kıyısına yaklaşır usulca. Ağır gelmiştir kendisine yaşadıkları. Taşıyamamıştır yaptıklarını. Ardından da kendi hatasını dinin yaman bir kabahati sanma yanılgısına düşmüştür.

Psikoloğa gitmeyi abartırız. her ihtiyacımız olduğunda, "Bize deli falan mı derler, hem gitsem bana faydası olabilir mi ki" deriz. Sanki psikologluğun delilikle bir alakası varmış gibi. Hem deli olmak sanki bir ayıpmış gibi. Bu toplum hastaya, mağdura ve mazluma karşı son derece şefkatli, son derece müşfik ve merhametli olduğu halde -ne hikmettir bilinmez- şu iki kesimi, "deliliği ve dul olmayı" hep yadırgadı, ayıpladı. "Deli misin ki gidiyorsun" diyerek bir çok kişiyi psikolojik baskı altına aldı, yardımdan mahrum kalmasına yolaçtı, zaten ağır olan omuzlarına bir yığın vebali yüklendi, farkında bile olmadan. "Aaaa, sahi mi diyorsun, dul mu kalmış..., o dulmuymuş..." diyerek dul kalanı ayıpladı, yadırgadı, hatta içten içe kınadı. Bakın şimdi her sülalede en az bir - iki dulumuz (ki asla ayıp bir şey değildir. Bilakis çoğu zaman onurlu ve dik bir duruşun / tutumun sonucudur dul olmak), her ailede de ya psikoloğa giden yahut gitmeyerek kendi içinde bin bir çözümsüzlükle kıvranan ne çok sorunlu kişimiz var, değil mi! Haydi buyrun, gözümüz aydın! Ne diyeyim, Allah'ın sopası yok ki!

Evet psikoloğa gitmeyi büyüttük gözümüzde. Sanki her dahiliye uzmanına, her nörolojiye giden şifa bulmuş gibi, bu sanki her zaman için mümkünmüş gibi yaptık! O yüzden sık sık, "Acaba bir psikoloğa gitsek faydası olabilir mi ki" dedik. Elbette psikoloğa gitmenin her zaman için, herkes için, her problemde bir faydası olmayabilir. Peki "ne zararı olur?" diye düşünemedik! Orda, burda, şurda saatlerimizi hoyratça harcadık da sıra psikoloğa gelince ona, aslında kendimize ayıracağımız 1 saatin hesabını yaptık. Bırakalım faydayı, yararı, sadece ve sadece "mesleği ve uzmanlığı bu işler olan bir kişinin bütün bilgi, birikim ve tecrübesiyle oturmuş, tam 1 saat bizi, sorunlarımızı konuşması bile şu zamanda her şeye değer" diyemedik. Üstelik tam bir güvenle, ayıplamadan, eleştirmeden, mahcup etmeden, empati duyarak, bütün dikkatiyle ve aktif bir dinleme ile bizi, sorunlarımızı konuşmasını küçümsedik. Çünkü psikoloğa gitmeyi evvela büyüttük gözümüzde. Sonra da küçültmek zorunda kaldık. Ne demiştik, büyütürsen küçültürsün!


Sonuç:

Olumlu ya da olumsuz, mutluluk yahut mutsuzluk, sağlık veya hastalık; bütün yaşadıklarınızın tek bir nedeni yoktur. Yaşadıklarınız tek bir nedene bağlanamayacak kadar büyük, sebebi zannettikleriniz ise bu sonuçları ortaya çıkaramayacak derecede cılız ve zayıftır. Bu sonuçta başta kendiniz olmak üzere her şeyin belli oranda katkısı vardır. “Şundan dolayı” diyerek tek bir sebebe indirgerseniz şayet, pek çok sıkıntınızı bizzat o sorunu halletseniz de çözemediğinizi görürsünüz. Böylece hem zaman kaybeder hem de “o değilse şu, şu da değilse bu…” diyerek ömrünüz boyunca yanlış hedefe ateş ederek bütün mermilerinizi (ruhsal gücünüzü) tüketirsiniz.

O halde hiçbir şeyi büyütmeyin. Lakin bundan kaçayım derken küçültmeyin de. Her işte esas olanın “orta yol” olduğunu asla unutmayın. Aklınıza düşenleri, gözünüze takılanları, kulağınıza fısıldananları, başınıza gelenleri evvela doğru, dengeli, makul bir şekilde algılamaya, anlamlandırmaya çalışın. Başınıza gelenler yağmur, algılamak / anlamlandırmak da şemsiye gibidir. Islanıp ıslanmamak tepenizden akan yağmura değil, elinizdeki (beyninizdeki) şemsiyeyi nasıl kullandığınıza bağlıdır.

Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Dış Dünyadaki Gerçekleri Zihnimizde Büyüterek Algılamak ve Sonuçları" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.İzzet GÜLLÜ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.İzzet GÜLLÜ'nün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     39 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
İzzet GÜLLÜ Fotoğraf
Psk.İzzet GÜLLÜ
Sakarya (Online hizmet de veriyor)
Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi18 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.İzzet GÜLLÜ'nün Yazıları
► Yeme Bozuklukları ve Sonuçları Psk.Büşra GÜNEŞ
► Stres: Sebep ve Sonuçları Psk.Şahin UÇAR
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'Dış Dünyadaki Gerçekleri Zihnimizde Büyüterek Algılamak ve Sonuçları' başlığıyla benzeşen toplam 30 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Bir Veda Yazısı Haziran 2018
◊ Bu Yazıyı İyi Anla ÇOK OKUNUYOR Haziran 2018
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


20:56
Top