2007'den Bugüne 92,309 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Değişen Toplumda Kadın
MAKALE #5341 © Yazan Psk.Burçak DEMİRKAN | Yayın Ağustos 2010 | 10,000 Okuyucu
Yirmi birinci yüzyılın en güncel konularından biri, geçmişten günümüze olandan pek farklı olmamakta ve kadın hakları ile kadın-erkek eşitliği olmaktadır. Özellikle gelişmiş toplumlarda kadın erkeğin karşısında, yine gelişmiş olarak yerini almaktadır. Kadınlar her alanda, her meslek dalında erkeklerle yan yana ve başarılı bir biçimde hayatlarını sürdürmektedirler. Önceleri kadınlara kapalı olan erkek meslekleri ve yıkılamayan bu duvarlar, günümüzde yıkılmıştır. Pilotluk, astronotluk, cerrahlık, subaylık meslek dallarında kendilerini göstermiş, toplum yönetimine katılarak milletvekili, bakan ve başbakan seçilmişlerdir. Kadınların şirket yöneticisi, belediye başkanı, dekan, rektör, yüksek mahkeme yargıcı gibi seçimleri, artık yargılanmamaktadır. Üstelik annelikle yöneticiliği, iş kadınlığını, bilimsel araştırmacılığını bir arada sürdürenlerin sayısı ise, azımsanmayacak kadar fazladır. İçlerinden Nobel ödülü kazanan bilginler, yazarlar çıkmaktadır. Eğitimde, hekimlikte, sanat dallarında kısacası her alanda etkinliklerde erkeklerle başa baş gitmektedirler. Sonuç olarak yüzyılımızda kadınlar, anne ve eş olmanın yanında saygı gören yurttaş durumuna yükselmişlerdir (Yörükoğlu, 1989: 61).
Sylvia Walby, 1997’de yaptığı bir araştırmada, kuşaklar arası farklılıklara ışık tutmaktadır. Yaşlı kadınlar muhtemelen ataerkilliğin özel kısıtlamalarına muhtemelen daha fazla tabilerdir, eve daha fazla bağımlı ve muhtemelen daha az özerkler ve iş yerinden uzaktırlar. Daha genç kadınlar daha yüksek vasıflıdır, onlar muhtemelen yüksek eğitimden geçmişlerdir, tam gün işlerde çalışır ve mali açıdan bağımsızdırlar. Onlar erkeklere daha az bağımlıdırlar, yasalarca daha iyi korunurlar, toplumsal açıdan daha görünür konumdadırlar ve cinsel açıdan kendilerinden emindirler. Fakat ona göre bu özgürlük ve bağımsızlık, daha yüksek boşanma oranlarına ve bekar annelere yol açmasına rağmen, ücretler ve üst mevkilerde eşitliği sağlayamamıştır. Ataerkillik hala mevcuttur, sadece biçim değiştirmiştir, bu da farklı kadınları yaşları, sınıf veya ırklarına göre farklı biçimlerde etkilemektedir (Slattery, 2007: 149).

Kadının görevleri söz konusu olduğunda ilk akla gelenler annelik ve ev kadınlığıdır. Oysa dünya kurulduğundan beri kadın, annelik ve ev işlerinin yanı sıra üretime çok önemli biçimde katkıda bulunmuştur. Kadının üretimde rol alması çok eski bir olgu ise de, kadının evinin dışında ücretli olarak çalışması nispeten daha yenidir. Batıda erkekler sanayi devrimi ile toprak ve çiftlik işlerinden fabrika ve büro işlerine geçerken, kadınlar da büro işlerinde ve sanayi kesiminde rol almaya başlamışlardır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı sırasında da savaşa giden erkeklerin yerini kadınların almasıyla çalışan kadın sayısında önemli bir artış olmuştur. Bu durum Türkiye’de ise oldukça eski bir durumdur. Çünkü kadın, tarih boyunca toprak işlerine ve üretime katkıda bulunmuştur. Ancak kadının ücretli olarak çalışması, Kurtuluş Savaşı yıllarına rastlamaktadır. Türk kadını, savaş yıllarında erkeklerden boşalan işyerlerine geçiş yapmıştır. Savaş sona erince kadının iyi bir ev kadını, başarılı bir anne ve iyi bir eş olarak eve dönmesi beklenmişse de durum böyle olmamıştır. Kadınlarımız büyük bir azim ve kararlılıkla, çalışma hayatındaki yerlerini sürdürmüşlerdir. Cumhuriyet sonrası sanayileşme, göç ve kentleşme gibi etkenler sanayi kesiminde ve kamu hizmetlerinde çalışan kadın sayısını artırmıştır. Bu dönemde öğrenim gören kadınların da çoğalmasıyla, uzmanlaşmayı gerektiren alanlarla da kadınlar görülmeye başlamıştır. Yapılan araştırmalar, ülkemizde kadınların büyük bir çoğunluğunun ekonomik sıkıntılar nedeniyle çalışma hayatında bulunduğunu göstermektedir. Bizde kadınların çoğu aileyi geçindirmek veya aile bütçesine katkıda bulunmak için çalışmayı tercih etmektedirler. Ailesinin yaşam standardını yükseltmek, ailesinin refahını artırmak için çalışanlarla, belli bir öğrenim gördüğü veya belli bir alanda uzman olduğu için çalışanlar azınlıkta kalmaktadır. Ekonomik zorunluluk nedeniyle çalışan kadınlar, koşulları güç olsa da, sürdükleri azimle işlerine devam etmektedirler fakat bu durum zorlandıkları geçeğini değiştirmemektedir. Çalışmak zorunda olmayan kadınlar ise, aile düzenlerini bozan bir güçlük, annelik görevlerini aksatan bir zorluk ile karşılaştıklarında iş hayatını ya bir süre için terk etmekteler ya da işten tamamen vazgeçmektedirler. Bizde evlilik ve annelik, kadının işi bırakmasında veya çalışma hayatına ara vermesinde başlıca etkenlerdir (Razon, 1994: 225). Günümüz koşullarında içinde bulunulan bu durumu, eğitimli bir kadın olan Elif Şafak, şu şekilde ifade etmektedir:
‘’…Bugün anneliğin karanlıkta kalan yüzü hakkında yeterince konuşulmuyor, yazılmıyor. Onun yerine iki başat söylem tüm sahneyi kaplıyor.
1) Analığın bir kadının temel vazifesi olduğunu ve her işten yüce olduğunu vurgulayan, bu uğurda kadınların her türlü fedakarlığı yapmaları gerektiğini ve mümkün mertebe evlerinde kalmalarını salık veren geleneksel söylem.
2) Çocuk da yaparım, kariyer de sloganıyla, her işi eksiksiz pürüzsüz kotaran, süpermarketlerde jet hızıyla alışverişini tamamlayıp, evde ve işyerinde herkesin ihtiyacına koşan, en güzel mamaları iki saniyede mikserden geçiren süperdişi imajı ve bu imajı pompalayan renkli-kadın-dergisi-söylemi.
Bu iki söylem ilk bakışta çok farklı görünmekle beraber, benzer bir özelliğe sahip: İkisi de aynı karanlık yüzünü görmezden geliyor. Geleneksel söyleme bakarsanız, annelik zaten o kadar mutlak ve kutsal bir şey ki, haşa, hakkında en ufak olumsuz bir laf söylemek kimin haddine. Modern söyleme bakarsanız, çağdaş kadın zaten o kadar maharetli ve mükemmel ki, şanına kimse leke düşüremez.
Bu iki dayatmacı katman arasında sandviç gibi sıkışmışken, nasıl konuşabiliriz hakikatleri? Nasıl dürüstçe anlayabilir ve anlatabiliriz anneliğin çelişkilerini? ...’’ (Şafak, 2007: 15-16).

Eğitim açısından Türkiye’de kadına bakıldığında; zorunlu öğrenimin 8 yıla çıkarılması, özellikle kız çocuklarının okulda kalma sürelerini uzatarak cinsiyet eşitliği yönünde atılmış olumlu bir adımdır. Ayrıca, yaygın kanaatin aksine, toplumda kızların eğitimi konusunda belirgin bir muhafazakarlığın var olmaması da sevindirici görünmektedir (Kağıtçıbaşı, 1996: 22). Buna karşılık kızların okullaşma oranı erkeklere göre hala düşüktür ve kadınların yüzde 19.4’ü, 2000 yılı itibariyle okur yazar değildir; tahmin edileceği gibi, bu sorun Doğu (kadın okumaz yazmazlığı oranı yüzde 36) ve Güneydoğu (yüzde 39) bölgelerimizde kritik bir nitelik almaktadır. Bu veriler ışığında, kadınlara yönelik eğitim seferberliğinin hızlandırılmasının ve eğitime ayrılan payların arttırılmasının zorunlu olduğunu söylemek bile gereksizdir. Ancak, henüz yeterince farkında olunmayan çok önemli bir konu, eğitimin cinsiyetçi içeriğinin değiştirilmesiyle ilgilidir. Okul, toplumsal ve kültürel değerlerin aktarıldığı ve yeniden üretildiği esas mekan olarak toplumsal cinsiyet kimliklerinin de oluşturulduğu yerdir ve bu kimlik ve rollere ilişkin geleneksel klişeler değişmediği sürece, daha eşitlikçi bir topluma ulaşmak mümkün değildir. Dolayısıyla, eğitime önem vermenin ötesine geçilerek “nasıl bir eğitim” sorusuna, cinsiyetçi olmayan, eşitlikçi bir eğitim yanıtını vermek ve uygulamak gerekmektedir (Durabaşa, 2000: 53). Eğitimin cinsiyetçi içeriği sorunu, çalışma yaşamındaki eşitsizlikle de yakından ilişkilidir. Çalışma yaşamında cinsiyete dayalı ayrımcılığın varlığı genel olarak mesleklere yönlendirmede, işe eleman almada, işyerlerindeki tutum ve değerlendirmelerde (işyerindeki cinsel taciz bunun bir parçasıdır) belirgin hale gelmektedir. Mesleğe yönlendirmenin, cinsiyetlere ilişkin tutum ve önyargıların esas olarak okulda şekillendiği göz önünde tutulduğunda cinsiyetçi toplumsallaştırmanın ne kadar önemli olduğu ortaya çıkar. Bu açıdan, ders kitaplarında Cumhuriyet’in erken dönemlerinde vurgulanan “meslek sahibi anne” imgesinin yerini 1950’lerden itibaren “ev kadını” nın alması son derece olumsuz bir rol oynamıştır. Bugün hala, esas olarak Cumhuriyet reformlarının devam eden etkisi sayesinde tıp, mühendislik, hukuk gibi geleneksel olarak erkeklerin alanı sayılan mesleklerde görece yüksek olan kadın oranının hızla azalması tehlikesiyle karşı karşıyayız (Köksal, 1998: 36). Savcılık ve yargıçlık mesleğine alınacak kadınların sayısının kotayla sınırlandırılması, bazı kamu kuruluşlarına ve bankalarına kadınların mühendis ya da müfettiş olarak alınmamaları ve bunun gerekçesi olarak bu işlerin “kadın doğasına uygun olmadığı” iddiasının kullanılması, Anayasa’nın eşitlik ilkesine ve Cumhuriyet’in temel felsefesine olduğu kadar, Avrupa Birliği’nin yasa ve yaklaşımlarına da aykırıdır. Bu uygulamaların önünü kesmek en başta devletin görevi olmakla birlikte özel sektörün ve hele sendikaları bilinçli bir çaba harcaması gerekir. Sendikaların bu açıdan her kesimden daha fazla duyarlı olması gerekirken tam tersi bir tutum sergilemeleri ve sendikal yönetimde, eğitimde ya da geleceğe ilişkin programlarında kadınların neredeyse hiç yer almaması anlaşılır bir şey değildir (Mirzaoğlu, 1998: 92).

Günümüzün çağdaş kadını, erkeğin karşıtı olmayıp, erkekle kadının bir bütün olduğundan yola çıkarak kendi kadınlığını yadsımak yerine, kadınlığını haklarından vazgeçmeden benimseyerek, erkeğe karşı değil erkekle birlikte eşitliğin tadını çıkarmak istemektedir. Önce insan olarak, daha sonra ise kadın olarak değer görmek istemektedir (Yörükoğlu, 1989: 71). Simone De Beauvoir’in dediği gibi ‘’Kadını kurtarmak, özgür kılmak, onu erkekle arasındaki daracık dünyasına kapatmamak demektir, yoksa bu ilişkiyi yadsımak demek değildir. Kadın kendisi için var olduğu an, erkek için de var olmasını sürdürecektir.’’ (Beauvoir, 1978: 4).
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Değişen Toplumda Kadın" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Burçak DEMİRKAN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Burçak DEMİRKAN'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     2 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Burçak DEMİRKAN'ın Makaleleri
► Değişen Toplum (Toplumda Değişim) Psk.Burçak DEMİRKAN
► Toplumda ve İlişkide Eş Olma Sorumluluğu Psk.Merve DÖKÜMCÜ ÇAKAN
► İki Yaşında Değişen Çocuğunuz Psk.Suzi MİZRAHİ
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'Değişen Toplumda Kadın' başlığıyla benzeşen toplam 33 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Türkiye'de Boşanma Durumu Aralık 2012
► Çocuk ve Televizyon Ekim 2012
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


10:26
Top