2007'den Bugüne 92,301 Tavsiye, 28,216 Uzman ve 19,976 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Okul Öncesi Çocuklarda Sosyal Gelişim
MAKALE #6251 © Yazan Uzm.Psk.Aysun AKTAŞ | Yayın Ocak 2011 | 28,441 Okuyucu
OKUL ÖNCESİ ÇOCUKLARDA SOSYAL GELİŞİM

1.Sosyal Gelişimin Tanımı ve Önemi

İnsan sosyal bir varlıktır.Kültürel koşullar içinde sosyal ilişkiler,gerek toplumun gerekse bireyin yaşamını etkiler.Bu nedenle,bireyin tüm yaşamı çevresine uyum sağlama çabası içinde geçer(Yavuzer,1994,s.49)

Sosyal gelişimin başlangıcı bebekliğin ilk günlerine kadar gitmektedir.Bir bebeğin annesine olan bağımlılığı onun sosyal ilişkilerinin başlangıcıdır. Anne bebeğine sevgi göstererek,dokunarak olumlu bir sosyal gelişimin tohumlarını atmaktadır.Bebeğin anneye olan bağımlılığı,kendi ihtiyaçlarını karşıladığı ölçüde bağlılığa dönüşmektedir. Çocuk yürümeye ve konuşmaya başladığında sosyal çevresi genişlemektedir.Özellikle oyun vasıtasıyla yakın çevresindeki yetişkin ve çocuklarla yoğun etkileşime girmektedir.Bu esnada olumlu ve olumsuz olmak üzere bir çok davranış örnekleriyle karşılaşmaktadır.Bu bağlamda yardımseverlik, işbirliği ve saldırganlık önemli kavramlar haline gelmektedir.Çocuğun bunlardan hangisini benimseyeceği büyük ölçüde içinde yaşadığı çevrede karşılaştığı modellere bağlıdır (Selçuk,2000,s.54).

Sosyal gelişim;toplumsal davranış,duygular,tutumlar,değerler vb. bakımından bireyin yaşam boyunca gösterdiği sürekli ve olumlu değişmelerin tümüdür.İnsanın içinde bulunduğu toplumun kendisinden beklediği yada yapmasını istediği davranışları yapacak biçimde yetişmesi sosyal gelişimi oluşturu.Sosyal gelişim,çocuğun toplum içinde insanlarla iyi geçinebilmesi ve karşılıklı uyumudur.Bu tanımlara dayanarak sosyal gelişimin doğumdan itibaren başlayan,yaşam boyu süren ve kişinin içinde yaşadığı topluma uyumunu sağlayan bir süreç olduğu söylenebilir(Aral ve diğerleri ,2000,s.61-62).
Gander ve Gardiner’a (1998) göre, sosyal gelisim, bireyin içinde yasadıgı toplumsal uyaranlarına, grup yasamının kural ve zorunluluklarına karsı duyarlılık gelistirmesi; bunun sonucunda da yasadıgı kültürde bulunan diger kisilerle uyum içinde olma sürecidir. Bu süreç içinde bireyler yasamları boyunca bir grubun islevsel üyeleri olmalarını saglayan degerleri, davranısları ve inançları ögrenirler

Çocuk gelisiminde en önemli süreçlerden biri sosyallesmedir. Sosyallesme, bireylerin, özellikle de çocukların belirli bir grubun islevsel üyeleri haline geldikleri ve grubun öteki üyelerinin degerlerini, davranıslarını ve inançlarını kazandıkları süreçtir (Gander-Gardiner, 1998). Sosyal davranısların kaynagı bebekligin ilk günlerine kadar uzanmaktadır (Morgan, 1991, akt: Zembat ve Unutkan, 2001). Freud’a göre dogumdan bir yasına kadar olan dönem bebegin en duyarlı beden bölgesinin agzı olması nedeniyle oral dönem olarak adlandırılmaktadır. Bu dönemde bebek agzı aracılıgı ile iletisim kurmaya, kendisini ve çevresini tanımaya çalısır. Çocugun kazandıgı ilk toplumsal islev, almak, almayı bilmek ve elde etmektir. Anne-bebek iliskisi çocugun yasamında önemli bir yere sahiptir. Bu iliski çocugun baskalarına ve kendine karsı duyacagı güven duygusunun temelini olusturur (Güngör, 2005).

2.Sosyal Gelişim Kuramları

Çocuklar, herhangi bir erken çocukluk dönemi programına büyük oranda sosyal gelişim ve becerileriyle başlangıç yaparlar. Çocukların diğerleriyle etkili bir iletişim kurma becerisinde neden birbirinden farklı olduklarını açıklamak için kuramlar geliştirilmiştir (Barbour ve Seefeeldt, 1998,s. 558).

Psikoanalitik kuramlara göre, çocukların sosyal gelişimi psiko- sosyal basamaklarından oluşan bir süreçtir. Her bir aşamada ihtiyaçlar karşılandığında çocuk bir sonraki gelişim basamağına geçer (Barbour ve Seefeeldt, 1998,s. 559).

2.1.Freud ve Psikoseksüel Gelişim Kuramı

Oral Dönem : (0-18 ay) Oral dönemde çocuğa verilen bakımın niteliği, yetişkinlik döneminde kişinin bağımlılık ve güven düzeyini belirler.Bu dönemde anne bebek ilişkisi çok önemlidir.Anne sezgileri yoluyla bebekle iletişim kurarak bebeğin ihtiyaçlarını karşılar.Bebeği besler,temizler,korur ve ona güven aşılar.Böylece bebek,fizyolojik dengesini korur.Anne bebeğin ihtiyaçlarını düzenli bir şekilde karşıladıkça bebek dış dünyaya karşı güven geliştirmeye başlar. Bebekliğin ilk aylarında temel haz ve güven kaynağı beslenme ve midenin doluluğudur.Ancak ilerleyen aylarda bebekle anne arasında sosyal ilişkiler geliştikçe annenin çocuğa verdiği sevgi ve şefkat temel güven kaynağını oluşturur.Bebeğin ilgisi biyolojik ihtiyaçların yanı sıra sosyal ve psikolojik ihtiyaçlara yöneliktir (Erden ve Akman,1997, ss.75-76;Arı,2003,ss.70-71; Senemoğlu,2003, ss.79,80).

Anal Dönem: (18 ay ile 3 yaş)Bu dönemde annenin amacı çocuğa tuvalet
kontrolünü kazandırmak, ona kendini denetlemeyi, çevresindeki yetişkinlerin
koydukları kurallara uymasını öğretmektir. Bu dönemde, baskıcı, katı bir disiplin
anlayışı ya da çocuğu tümüyle başıboş bırakma bağımsızlık duygularının gelişmesini
geciktirir.Anal dönemdeki tuvalet eğitiminde anne-çocuk arasındaki ilişki çok
önemlidir.Çünkü bu dönemde çocuğun özerklik girişimleri sadece dışkının denetimi ile sınırlı değildir.Çocuk yürüyebilmekte,ellerini kullanabilmektedir. Denetleyebileceği alan artmıştır.Anne çocuğun diğer özerklik çabalarını denetlemektedir. Ancak, annenin temel ilgisi tuvalet eğitimi üzerinde yoğunlaşmıştır. Çocuğun dışkıyı denetleyebilmesi, denetleyemediği durumlarda suçlanmaması, utandırılmaması, çocuğun özerklik duygusunun gelişmesine yardımcı olur(Erden ve Akman, 1997,ss. 75-76; Arı, 2003,ss. 70-71; Senemoğlu, 2003, ss. 79,80).

Fallik Dönem: (3-7 yaş) Bu dönemde cinsel kimlik gelişmeye başlar. Çocuk
cinsiyet farklılıklarını keşfeder, sorular sorar.Merakı yüzünden cezalandırılan, sorduğu sorular ve davranışları için kınanan çocuklar, yetişkinlik döneminde uygun cinsel kimliği benimsemekle sorunlarla karşılaşabilirler.Anne-baba ya da onların yerine geçen yetişkinler,çocuklara sıcak ve sevgi dolu bir şekilde davranmalıdırlar.Çünkü çocuklar bu dönemde,yetişkinleri model alarak cinsiyet rollerini kazanmaya başlarlar. Çocuklar algılayabildikleri yetişkinlerin değer sistemlerini içselleştirirler(ErdenveAkman,1997,ss.75,76;Senemoğlu,2003,ss.79,80)

Latans Dönem: Dördüncü gelişim dönemi olan bu dönemde oral, anal ve
fallik dönemlerde geliştirilen özelliklerin yeni bir özümlemesi yapılarak, kazanılan özellikler pekiştirilir.Bu dönem ergenlik fırtınası öncesindeki durgunluk olarak görülmektedir. Ergenlik yılları ve daha sonrasına uzanan son gelişini donemi olan genital dönemde ise kişilik, çocuk kişiliğinden yetişkin kişiliğine dönüşür.Hızlı fiziksel gelişme ve buluğa erme ile içsel cinsel dürtüler artmaktadır.Ergen ebeveynle ilişkilerini düzenlemek,çatışmalarını çözümlemek ihtiyacındadır (Erden ve Akman,1997,ss.75-76;Senemoğlu,2003,ss.79,80).

2.2. Erikson ve Psikososyal Gelişim Kuramı

İnsan gelişimini dönemler halinde inceleyen kuramlardan biri de psikososyal
gelişimi konu edinen ve H. Erikson tarafından geliştirilen kuramdır.Erikson önceleri klasik psikanalitik kuramı benimsemiş, fakat daha sonra psikanalizin eksik yanlarını görerek kendi kuramını geliştirmiştir; Kuramını geliştirirken psikanalizden de yararlanmıştır. Psikanalitik yaklaşımdan farklı olarak, çocukluk dönemlerinin yanı sıra, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerine de yer vermiştir. Bunun yanı sıra, insan gelişiminde kültürel, sosyal ve çevresel etkenlerin önemini vurgulamıştır. Psikanalitik kuramda bir dönemde ortaya çıkan problem daha sonraki dönemleri muhakkak surette etkiler. Erikson’a göre uygun çevresel şartlar ortaya çıktığında daha önceki yaşantılara bağlı olmaksızın sağlıklı dönemler geçirilebilir. Freud normal dışılık üzerinde dururken Erikson daha çok normallik ve sağlıklılık üzerinde durmuştur(Selçuk,2000,ss.54-55; Koç ve diğerleri,2001,s.57).

Temel Güvene Karşı Güvensizlik:( 0-1 yaş )Bu dönemde bebekler,
çevrelerindeki dünyaya güvenebilecekleri ya da güvenemeyeceklerine ilişkin temel duygular edinirler.Erikson’a göre bu dönemde yakın çevresiyle ilişkilerinin sonucu temel güven duygusu kazanır ya da güvensizlik geliştirir. Bu dönemi sağlıklı bir şekilde atlatamayan bireyler ileriki yaşamlarında: sosyal ilişkilerde çekingen, kaygılı ve gergin, karamsar ve kararsız bir kişilik örüntüsü geliştirirler. Kendilerine güven duygusu düşük olur Ancak daha sonraki dönemde bu telafi edilebilirse sağlıklı iletişim kurabilen sosyal bir insan olabilir. Bu Erikson’un Freud’dan farklılaştığı bir konudur.Erikson’a göre temel güven yaşamsal bir kişiliğin ve bir kimlik duygusunun temel yapısıdır. Daha açık bir ifadeyle temel güven duygusu, diğer kişilerin bizimle ilgili olumlu duyguları olduğu, onlara inanabileceğimiz, güvenebileceğimiz, yardım alabileceğimiz, diğer kişilere bağlanabileceğimiz gibi olumlu duygu ve düşüncelerin temelini oluşturur (Koç ve diğerleri,2001,ss.57-58;Selçuk,2000,s.56; Arı,2005,s.66).

Erikson 1-3 yaslar arasındaki dönemi “özerklige karsı utanç yada
kusku” olarak adlandırmaktadır. Bir yasına gelmis çocuk yürüme ve konusmanın gelismesiyle birlikte kısmen anneden bagımsız hareket eder ve kendi istekleri dogrultusunda girisimlerde bulunmaya baslar. Yapmak kısıtlanmayan ve yaptıkları yüzünden cezalandırılmayan çocukta özerk bir biçimde davranabilme yetenegi gelisir. Aksi durumda ise çocukta kusku ve utanç duyguları gelisir ve özerk hareket etme becerisinden yoksun kalır (Senemoglu, 2000).

Erikson ve Freud 1-3 yas döneminde tuvalet egitimini çocugun kendini
denetleme isteginin ortaya çıktıgı bir alan olarak görürler. Bu dönemde istenç, özgür seçimler yapmak, kendini denetlemek ve uygulamaya koymak becerisini göstermek demektir. Çocuk kendi basına davranma yetenegini kazandıkça özgür seçimler yapabilmek, kendini sınırlamak ve uygulamak yetenekleri de artar (Güngör, 2005).

2.5-3 yaslarına giren çocugun düsünce dünyasında giderek artan bir
biçimde yeni bir algı alanı olusur. Çevreden ve baska insanlardan ayrı bir kisi oldugunu kavramıs olan çocuk, artık "nasıl bir kisi" olacagını arastırmaktadır.

Bu nedenle kendi bedenine, cinsel ayrılıklarına ve genellikle çevrede olagelen
her seye karsı derin, bitmek bilmez bir sorusturma ve ögrenme egilimi gösterir
(Güngör, 2005).

Cinsel ayrılıkların ögrenilmesi, cinsel benlik duygusunun baslaması ve
cinsiyete uygun rollerin belirlenmesi de bu yaslarda iyice kesinlesmistir. Çocuk cinsel yasakları ve degerleri hızla ögrenir. Karsı cins ebeveyne daha fazla ilgi ve sevgi baslar ve yetiskinleri model alarak cinsiyet rolleri kazanılmaya baslanır. Bu dönem çocugu yetiskinlerin deger sistemini içsellestirmeye baslar (Güngör, 2005).

3-6 yasları arasında ise çocuk cinsiyetle ilgili konulardan uzaklasarak
kendisini oyuna verir. Sevgi gösterileri ev dısındaki arkadaslara yönelir. Çocukların cinsiyet rol kimligine asırı ilgi duymaya baslamaları ile arkadas gruplarının daha çok aynı cinsten olustugu görülür (Zembat ve Unutkan, 2001).

3 yasını tamamlayan çocugun 6. yasını tamamlayana kadar basarması gereken temel görev girisimcilige karsı, suçluluk karmasasını çözümlemek ve suçluluk duygusu yerine girisimcilik becerisini gelistirmektir (Zembat ve Unutkan, 2001).

4 yas çocugu tam manasıyla sosyal bir varlıktır. Çocuklu mekanları tercih eder ve oyun yasamıyla çok mesguldür (Gesell, 1943:akt. Zembat ve Unutkan, 2001).

Girişimciliğe Karşı Suçluluk Duygusu:(3-5 yaş)Üç ila altı yaşlarındaki çocuklar, motor becerileri geliştiği için sosyal ilişkilere daha fazla katılırlar. Bunun yanı sıra merak ve araştırma duygularını tatmin etmek için çeşitli faaliyetlerde bulunurlar.Bu faaliyetlerde başarısız olurlarsa engellenirse ya da şiddetle cezalandırılırsa çocukta suçluk duygusu gelişir. Girişkenliğe karşı suçluluk dönemindeki çocuk, kendisinin ve aile üyelerinin rollerini daha açık bir şekilde kavramaya başlar. Çevresindeki bireylerle yakın ilişkiler kurar. Cinsiyet farklarını da bu yaşta keşfederek bu konuda da sorular sorar. Çocuğu sorduğu sorular nedeniyle azarlamak, araştırma girişimlerine engel olmak,
çocukta suçluluk duygularının gelişmesine neden olacaktır. Ayrıca suçlanan çocuk, araştırma girişimlerinden vazgeçerek kendi kabuğuna çekilebilir. Çocuk daha sonraki yaşamında da suçluluk duygusundan kaçınmak için sorumluluk gerektiren girişimlerde bulunmaktan kaçınır kendisi ile ilgili kararları bile olası olumsuz sonuçlarını dikkate alarak başkalarının vermesini tercih eder (Selçuk,2000,s.59; Koç ve diğerleri, 2001,s.59; Erden ve Akman,1997,s.79; Arı,2005s.68).

3.Sosyal Öğrenme Kuramları

Genel olarak sosyal becerilerin kazanılması davranışçı kuram,bilişsel gelişim kuramı,sosyal bilişsel öğrenme kuramı ve bilişsel-davranışsal kuram ile
açıklanmaktadır (Dereli,2008,s.30)

Davranışçı kuramda;çocuğun kişilik gelişimininçevresel faktörlerle belirlendiği görüşü yoğundur.Davranışçılar,doğrudan gözlenemeyen ve ölçülemeyen zihinsel süreçlerle, bilinçli,bilinçsiz davranışlar ve duyguların gelişimi gibi içsel süreçlerin gelişimi ile ilgilenmemişler;bunun yerine konuşma,saldırganlık ve motor tepkiler gibi açıkça gözleyebildikleri davranışlar üzerinde çalışmışlardır.Klasik koşullanmanın bilinçli davranışları açıklamada yetersiz kaldığını gören Thorndike ve Skinner özellikle problem çözme durumunda öğrenmenin nasıl olduğunu araştırmışlar ve edimsel koşullanma kavramını ortaya koymuşlardır.Edimsel koşullanma ,davranıştan sonra organizmaya hoşuna giden bir uyarıcı verilerek,organizmanın bu davranışı tekrar etmesinin sağlanmasıdır(Can,2000,s.66-69)

Sosyal öğrenme kuramı,davranışçı kuramla bilişsel kuramlar arasında bir köprü işlevi görmektedir.Bandura,bireyin her şeyi doğrudan öğrenmesine gerek olmadığını, başkalarının deneyimlerini gözleyerek de öğrenebileceğini savunmaktadır.Birey,gözlediği modellerin,pekiştirilen davranışlarını kendi de göstermekte,cezalandırılan davranışlarını ise yapmamaktadır.Bu durumda,özellikle okul öncesi çağındaki çocukların gözünde saygın bir yere sahip ana-baba ve öğretmenler kendileri iyi birer model olarak,çocuklara pek çok istendik davranışı kazandırabilirler(Senemoğlu,1997,s.238)

Modelden öğrenme,insan davranışının biçimlenmesinde önemli bir etkendir.Sosyal davranışların öğrenilmesinde ana-baba tutumları,bunun yanında pekiştirme, taklit, model, akran gruplarının etkisi,kitle iletişim araçları ve sosyal normlar büyük rol oynamaktadır(Aşkın,1986,s.152)

Bilişsel yaklaşımcılar,taklit yoluyla öğrenmeyi tamamıyla reddetmezler.Ancak çocuk anlama düzeyine göre taklit yapabilir.Taklit edilen davranış ise ailenin değerlerine uygun düşenler arasında seçilmektedir.Temelde çocuğun davranış örüntülerindeki ayrılıkları ve benzerlikleri algılaması ve gruplaması önemlidir.Çouğun tüm öğrenmeleri ve özdeşleşmeleri düşünme süreçleriyle ilgilidir.Piaget’e göre,çocukların sosyal olgulara gösterdiği tepkiler anlama düzeylerini yansıtır(Ülgen ve Fidan ,1987,s.188)

4.SOSYAL YETERLİLİK

Sosyal yeterlik kavramını sosyal beceriden ayırt etmek güçtür; bazen bu iki kavramın birbiri yerine kullanıldığı, daha doğrusu aralarında ayrım gözetilmediği görülmektedir. Temelde yatan mantık, “kişinin sosyal becerisi varsa, sosyal açıdan yeterlidir” düşüncesidir.

Hops (1983) sosyal yeterliliği, bireyin belli durumdaki ya da belli bir görevdeki
performansının genel niteliği hakkında sosyal yargı bildiren ve performansının
uygunluğuna işaret eden genel bir değerlendirme kavramı olarak tanımlamaktadır (akt: Seven, 2006, s.6).

Mathur ve Rutherford’a (1996, s.7) göre sosyal beceriler, bir görevi yerine
getirmede birey için gerekli, özel davranışlardır. Buna karşın sosyal yeterlilik, kişinin görevini yeterli derecede yerine getirdiğinde kesin kriterleri olan yargılara dayanan değerlendirmeyi ifade eder. Bu da sosyal becerilerin tanımlanabilir, özel ve ayrı özellikleri olan davranışlar olduğunu ve geniş bir yapı olan sosyal yeterliliğin bir parçası olduğunu göstermektedir.

Sosyal yeterlilik, çocukların kendilerini nasıl hissedecekleri ve diğerleri
tarafından nasıl algılandıkları konusunda büyük farklılıklar oluşturur. Sosyal olarak yeterli olan çocukların yeterliğ i düşük akranlarına göre daha mutlu olduklarını gösteren veriler bulunmaktadır ( Pellegrini ve Glickman, 1990:40). Bu çocuklar, diğerleriyle etkileşimlerinde daha başarılıdırlar, yaşamlarında daha yeterlidirler ve daha popülerdirler. Ayrıca, çocukların sosyal ilişkileri akademik başarıyla ilişkilidir ve olumlu sosyal ilişk i gösteren çocuklar okulda daha başarılı olmaktadırlar (Pellegrini ve Glickman, 1990:40). Bu olumlu ürünler, sosyal yeterliliği olan çocukların kendilerini diğerlerinden fark lı, değerli insanlar olarak görme eğilimi ile sonuçlanmaktadır. Sosyal ilişki kuram ayan ve sürdüremeyen gençler erken yaşlara bile sık sık şiddetli acı ve yalnızlık deneyimi yaşarlar. Sosyal yeterliliğin yokluğutarafından reddedilmeyle, kendini beğenmemeyle ve zayıf akademik performansla bağlantılı bulunmaktadır (Crockenberg ve baĢk., 1996:41). Bundan başka sosyal olarak yeterli olmayan çocuklar olgunlaşan şüpheli davranış kalıplarının sürdürülmesiyle büyük risk altındadırlar (Hartup, 1992:1).Gresham ve Rescly’e göre, sosyal yeterlilik, uyumsal davranış ve sosyalbeceriler olmak üzere iki ayrı boyuttan olusmaktadır. Uyumsal davranış,çocukların ve gençlerin bağımsız işlev becerilerini, fiziksel gelişimini,akademik yeterliliğini ve dil gelişimini içermektedir. Sosyal beceriler ise kişilerarası davranışlar, kendiyle ilgili ve görevleriyle ilişkili davranışlar olarak üçboyuttan oluşmaktadır. Kişiler arası davranışlar; otoriteyi kabul etme, konuşmabecerileri, işbirliği ve oyun becerilerini içermektedir. Kendiyle ilgilidavranışlar; duygularını ifade etme, ahlaki davranış ve kendine karşı olumlututum geliştirme gibi davranışlardan oluşmaktadır. Görevle ilgili davranışlarise; uyarılara dikkat etme, sorumluluklarını yerine getirme, yönergeleri izleme,bağımsız çalışma gibi davranışları içermektedir (Avcıoglu, 2005).

Sosyal olarak yeterli olan bireyler sosyal beceriye de sahiplerdir. Ancak bireylerin sahip oldukları bu becerileri hangi durumlarda ve nasıl kullanacak larını yeterince öğrenmemiş olmaları sosyal beceri eksikliğini doğurmaktadır. (Hops, 1983:3).

SOSYAL BECERİ

1.Sosyal Becerinin Tanımı


Her yaşta birey için, her konumda okul, iş, aile ortamı ve bizim yaşamımızı

Olumlu, başarılı ve mutlu kılacak davranış örüntüleridir. Özellikle küçük yaşlardan başlayarak insanlarla iyi ilişkiler kurabilmek, gerilim yaratan ortamlarda direnç gösterebilmek, zor durumlarla baş edebilmek ve başarısızlık durumlarının altından kalkabilme gücü kazandırır. Kısacası sosyal beceriler günlük yaşam etkileşimlerimizde kullandığımız sözel ve sözel olmayan tüm davranışlarımızdır (Sevinç, 2005).
Sosyal beceriler, bireyin sosyal ortamlarda, olumlu sonuçlar elde etmesini sa¤-
layan öğrenilmiş davranışlardır. Bir sosyal becerinin sergilenmesi, birden fazla davranışta bulunmayı gerektirebilmekte, bu davranışlar da sosyal davranışlar olarak adlandırılmaktadır (Akt. Çiftçi-Sucuoğlu, 2003).

Michelson, Sugai, Wood ve Kazdin (1983) Sosyal beceriler olarak yapılan on

altı farklı tanımı incelemişler ve tanımlarda yedi ortak nokta olduğunu ortaya çıkarmışlardır. Buna göre; Sosyal beceriler temelde öğrenme yoluyla kazanılmakta, sözel ve sözsel olmayan davranışları içermekte, etkili ve uygun etkileşim başlatma ve etkileşime tepki vermeyi sağlamaktadırlar (Akt.Çiftçi-Sucuoğlu 2003).
Sosyal beceriler, çocukluk yıllarından itibaren gerçekleşen olumlu ya da olumsuz yaşantılar sonucunda kazanılmakta olup (Cartledge & Milburn,1992), ergenlik ve yetişkinlik yıllarında bireyin okul (Wilson, 2002), aile ve iş yaşamını da yakından etkilemektedir (Kelly, 1982). Sosyal beceriler, bireyin içinde bulunduğu gelişim dönemine, cinsiyete ve sosyal statüye göre ve kimi zaman da kültürden kültüre farklılık gösterebilmektedir (Fontana, 1992). Genel olarak ele alındığında sosyal beceri, toplum tarafından kabul gören, bireylerin amaçlarına ulaşmak ve diğer bireylerden destek alabilmek için başka bireylerle ilişki kurarak olumlu tepkiler almasını sağlayan ve olumsuz tepkiler almasını engelleyen öğrenilmiş beceriler olarak tanımlanmaktadır (Kelly, 1982; Cartledge & Milburn,1992). Spence (2003), sosyal beceriyi bireyin toplumsal yaşamda başarılı olabilmesi için gerekli olan davranışları sergileme becerisi olarak tanımlamakta, sözel olan ve sözel olmayan tepkiler olarak ikiye ayırmaktadır. Sözel olmayan tepkileri göz teması, yüz ifadesi, beden duruşu ve sosyal mesafe olarak; sözel olan tepkileri ise ses tonu, sesin yüksekliği, konuşmanın akıcılığı ve anlaşılabilirliği olarak açıklamaktadır.

Sosyal beceriye sahip olma durumu; duyguları rahatlıkla ifade edebilme, başkalarının duygularını ifade etmesine yardımcı olabilme, uygun yer ve zamanda değerlendirme yapabilme olarak açıklanabilir (Becker, Heimberg & Bellack, 1987). Başka bir anlatımla, sosyal becerilerin yeterli olması durumunda selamlaşma, dinleme becerileri, konuşmayı başlatma ve sürdürme, davranışı değerlendirme, duygu ve düşüncelerini paylaşma, problem çözme, oyuna katılma, özür dileme, zor durumlarla başaçıkabilme, bir isteği ifade edebilme, duygusal farkındalık, etkili soru sorma, yeni durumlara uyum sağlama, duygu ve düşüncelerini açık ve somut olarak karşıdaki bireylere yansıtma, olumlu duyguları ifade etme, kavgadan uzak durma, alay etmeye karşı koyma, çevresindeki bireylerin duygularını fark edebilme, başkalarını onaylama ve destekleme, öfke ile başetme, başkalarıyla uzlaşma, izin isteme, kendini ödüllendirme, kendini açma ve güvengenlik gibi becerilerin sergilenmesi gerekli görülmektedir. Sosyal becerilerdeki yetersizlik ise yukarıda sıralanan temel sosyal becerilerin öğrenilememiş ya da kazanılamamış olması ve var olan becerilerin uygun ortamlarda kullanılamaması şeklinde ortaya çıkmaktadır (Hargie, 1994; Begun, 1996; Akkök, 2003).
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Okul Öncesi Çocuklarda Sosyal Gelişim" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Aysun AKTAŞ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Aysun AKTAŞ'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     9 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Aysun AKTAŞ Fotoğraf
Uzm.Psk.Aysun AKTAŞ
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Uzman Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi14 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Aysun AKTAŞ'ın Makaleleri
► Okul Öncesi Çocuklarda Saldırganlık Psk.Yasemin TÜZEMEN
► Okul Öncesi Çocuklarda Oyun ve Önemi Psk.Gözde EMİK AKSOY
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,976 uzman makalesi arasında 'Okul Öncesi Çocuklarda Sosyal Gelişim' başlığıyla benzeşen toplam 23 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Affetmek,bağışlamak Şubat 2020
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


19:19
Top