2007'den Bugüne 92,309 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Evlat Edinilmiş Çocuklar ve Aidiyet Duygusu
MAKALE #6939 © Yazan Psk.Hatice ZENGEL | Yayın Mayıs 2011 | 6,502 Okuyucu
İnsanoğlu var olduğundan beri, bazı istisnalar hariç, çocuk sahibi olmak istemiştir. İnsan neslinin devamını başka türlü sağlayamaz çünkü. Çocuk da, varlığıyla, hatta hayaliyle bile, bir neş'e, mutluluk kaynağı olarak görülmektedir, özellikle de doğmadan önce. İnsanlar zaman zaman şikayet etseler de, çocukları onların canlarının parçası, kayıtsız-şartsız sevdikleri, kırsa da üzse de vazgeçemedikleri varlıklarıdır. Bütün sevgilerini, ilgilerini, zamanlarını ve maddi imkanlarını ona verir, gelecek planlarını ona göre yapar, hatta kendi ihtiyaçlarından önce, onun ihtiyacını karşılarlar ki, bunu çocuk talep etmese de! Konumuzu çok güzel özetleyen ve çok yaygın bir anne-baba serzenişimiz de vardır ''Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim.'' şeklinde. Çocuk talep etmez fakat can taşır, aç ve çıplak kalamayacağına göre, kalsa da en azından ölmese bile, hasta olacağına göre!

Aslında toplumumuzda hızla değişmekle birlikte çok yaygın bir inanış da vardır. Çocuk büyüyünce anne-babaya bakacak, onlar yaşlanınca, bebekken, çocukken aldığı ilgiyi, yaşlı anne-babasına verecek, böylece o insanlar yalnız ve kimsesiz kalmayacaktır. Ele-güne muhtaç ya da huzur evinde barınan yaşlılar olmayacaklardır.

Toplum yapımız hızla Batı toplumlarına ayak uydurmaya çalışmakta, eskiden yabancıya bile yardım eden insanlarımız, kendi ebeveynlerini yük gibi görmekte ve de ne yazık ki, yukarıdaki varsayım hızla tarih olmaktadır. Ölürken bir bardak su vereni bile olmayan, tek başına ölüp cesedi çürümeye ve kokmaya başlayınca, komşularının polise haber vermesiyle kapısı kırılıp cenazesi alınan herkes kimsesiz değil. Belki lüks içinde yaşayan evlatları aradaki kilometreleri bahane edip cenazesine bile gelmeyecektir.

Tamam, dünyaya gelmek kimsenin kendi seçimi değil ve fedakarlık isteyen de çocuk değil. Hele de günümüz çekirdek aile modelinde, neredeyse hiçbir eş, kendine göre haklı nedenlerle eşinin ebeveyniyle aynı evde, hatta aynı mahallede bile yaşamak istemiyor. Ama bu nedenler, onları hiç görmemeyi, tamamen yok saymayı, hatta zaman zaman karşılaştığımız, eşi ''Ya ailen ya ben!'' gibi aslında zor bir seçimle başbaşa bırakmayı haklı gösteremez.

Bayramların tatil fırsatı olarak görülmesi, yoğun bir tempoda çalışan insanlar için haktır aslında. Ama bir ziyaret beklemek, sadece uğranılıp hal-hatır sorulmasıyla, bir el öpülmesiyle mutlu olacak insanların, yani ebeveynlerimizin de hakkıdır. En azından iki tarafın da istediği olmuş olur ve kimse kırılmaz.

Çocuğa yüklenen anlam, her ne olursa olsun, çocuğu olmayan aile, kendini eksik hissetmektedir. Geleneksel aile tanımlamamız, anne-baba ve çocuklar şeklindedir. Çocuk olmadan da, karı-koca bir çekirdek ailedir aslında. Ama istediği halde çocuk sahibi olamayan ailede, mutluluk beklentileri ya da mutsuzluk nedenleri, çocuğun olmayışıyla ilişkilendirilmekte, ah bir çocukları olsa, ne kadar mutlu bir çift olacaklardır ama!

Bütün imkanlar zorlandı, tıp çaresiz kaldı ve çocuk olmadıysa -ki biz her insanın bir mucize olduğunu, eşler tamamen sağlıklı, genç ve tam da yumurtlama döneminde birlikte olsalar bile, döllenme ihtimalinin çok düşük olduğunu biliyoruz- aileye iki yol kalıyor. Çocuksuzluğu kabullenip ona göre yaşama ya da evlat edinme.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu yuva ve yurtlarında barınan çocukların hepsi, çoğunluğun sandığı gibi kimsesiz değil, %60 kadarının ailesi yaşıyor. Ama ya boşanma ya da maddi zorluklar, zaman zaman da tamamen sorumluluk almaktan kaçınma gibi nedenlerle çocuklarını devlete teslim etme gereği duyuyorlar. Yuvada, özellikle de yaşı daha büyük olan yurtta kalan çocuklarla yaptığım görüşmelerden, hep çözümsüz ve kolu-kanadı kırık çıkmışımdır. Hiçbir sorun yok görünürde; kaldıkları yer, barınma, yiyecek, idareciler (müdür anne ya da babalar), anneler(!) ki kendilerine bakan kadınlara öyle hitap ediyorlar, okul, harçlık, her şey var ama, anne-babaları onları neden bırakmış ki, okuldaki sınıf arkadaşları anne babalarını anlatınca okuldan da kaçmak istiyorlarmış, kendisininkiler neden gelmez, hatta telefon bile etmez ki! Cevabı bilsem söylerdim ama!

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'nda yıllarca çalışmış sosyal hizmet uzmanı bir arkadaşımın ifadesi kanımı dondurmuştu; ''Aileler hep sarışın, renkli gözlü kız bebek istiyorlar evlat edinmek için. Sipariş veriliyor sanki!'' ya da oyuncak bebek seçiliyor sanki.

Devletin getirdiği kriterler de aslında evlat edinmeyi zorlaştırıyor. Aile özlemiyle yanıp tutuşan çocuklar ve çocuk hasreti çeken aileler, belki de haklı gerekçelerle bir araya biraz zor geliyorlar. Her türlü engel aşıldı ve çocuk yeni bir aileye kavuştu diyelim, ya sonra? Evlat edinildiğinde, bebekse eğer çoğu zaman o aileyi biyolojik ailesi bilerek büyüyor. Peki ''Ne zaman söyleyelim ya da söyleyelim mi?'' sorusu ne olacak.

''Dünayaya getiren mi, bakan mı gerçek anne-babadır?'' sorusuna cevabım, kesinlikle bakan, büyüten, bütün imkanlarını seferber eden insanlardan yana. Ama söylemek kısmını, açıkçası yaşadığım tecrübelerden çok da tasvip etmiyorum. Peki, çocuk bir yalanla mı büyüyüp ölsün? Mümkünse evet! Söylenecekse de çok küçük yaşlarda ya da isyan çağı olan ergenlikte değil. Hep beraberken ve onun anlayacağı bir dille, olayı dramatize etmeden, sadece gereği kadar bilgi vererek.

Bir şekilde biyolojik anne-babasının yaşadığını, evlatlık alındığını öğrenen yetişkin insanların, öncelikle mutlaka ilk ailesini bulmaya ve yüzleşmeye çalıştıklarını, sonra da asla eskisi gibi mutlu olamakdıklarını, hiç istisnasız, defalarca gördüm çünkü. ''Bir tek bana mı bakamadılar ki verdiler, ben de aç kalsaydım onlarla birlikte. Şimdi hangi tarafa ailem diyeyim. Biri beni başkalarına veren, biri bir yalanla büyüten. İkisi de ailem değil ki!'' duyduğum ortak serzenişti.

Dağılan parçalarını tabirimi mazur görün ama, bir daha cımbızla bile toplayıp bir araya getiremedik, nasıl bir yıkım olduğunu yaşamak ya da görmek gerekiyor. Dünyaya, insanlara güvenleri kökten sarsılmış, ''Ama...''lı cümleler depresyondan çıkmalarına yetmiş belki ama, kalplerindeki iki aileye de duydukları kırıklık, öylece olduğu yerde kalmıştır. Sadece etkisi azıcık azalarak.

İstenmemiş ya da bakılamamış çocuk olmak mı, el bebek gül bebek büyütülüp aslında kendisinden saklanan tek bir gerçekle yüzleşmek mi daha zor, aslıda yaşamadan cevabı verilemeyecek bir soru ama, sanırım ilki daha ağır basıyor, dünyaya getirildim ama istenmedim duygusu.

Ya ailesinden hiç kimsenin yaşamadığı, gerçekten kimsesiz çocuklar? Evlat edindiniz, nüfusunuza geçirip soyadınızı verdiniz, varsa maddi imkanlarınız ona kalacak, ama kimsesiz kaldığını bilmezse ne kaybedersiniz ki! O çok şey kaybedebilir de!

Hz. Ali ''Gerçeğin bir kısmını saklamak, yalan söylemek değildir.'' demiş. O çocuğa ailesinden bir miras kalmadıysa, bir gün çıkıp gelip de ''Ben senin akrabanım'' diyecek kimsesi yoksa, gerçeği söylemenizin ne gereği var ki? En fazla, ailesine dua edecekse, dua sizinle birlikte gideceği yolu bulur nasıl olsa.

Biraz, hatta bazan çok zor olabilir de, çocuğun durumundan haberdar herkesin susması, yetişkinler bir şey söylemese de sohbet sırasında duyan çocuklar haberi mutlaka yetiştiryor çünkü, bu mümkün değilse, imkanlar zorlanarak da olsa, çevre değişikliği, yeni bir yere taşınılması, fedakarlık gerektiren bir tedbirdir. Sizden duymasından daha acı olanı, başkasından duyması oluyor çünkü!

Ya ailesini bilen, tanıyan daha büyük yaştaki çocuklar? Eğer görüşmek istiyorsa, onlarla arada bir görüşebilir. Ama çocuğun kesin bir dille reddettiği, görmek, hatta telefonda bile konuşmak istemediği insanlar için de ''Ama onlar senin ailen!'' diye zorlamanız, çocuğun belki de haklı olan öfkesini, size de genellemesine sebep olabilir.

Yasal işlemler bitti ve o sizin yasal olarak çocuğunuz madem, hele de çocuğun fiziksel ya da psikolojik zarar görmesi, hırpalanması söz konusuysa, onu korumak da sizin görevinizdir artık yeni ailesi olarak. Aile alkolik ya da uyuşturucu bağımlısı, şiddete eğilimli olabilir ve sonuçlara birlikte katlanmak durumunda da kalabilirsiniz. Büyüdüğü zaman ilk ailesiyle görüşüp görüşmeyeceğine kendisi karar verir zaten. Bu durumlarda, aslında çocuğa bir şekilde gerçekten bakamadığı için ayrılmak zorunda kalmış bir aileyi, en azından kötülemeyeceğinizi peşinen kabul ediyorum.

Sonuçta, insanoğlu kendini bir yere ait hissetmezse, o yeri sevemez, hatta orada yaşamak istemez bile. ''Ben bu ailenin bir parçası, bireyiyim.'' diyebilmek, kişinin ruh sağlığı için daha iyi olacaksa, madem elinizi evlat edinmek gibi ağır bir taşın altına koydunuz, orada tutmaya, zaman zaman acı çekseniz ve kendinizle hesaplaşsanız da devam etmelisiniz. ''Her zaman doğru söyle, ama her doğruyu her yerde söylemek doğru değildir.''
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Evlat Edinilmiş Çocuklar ve Aidiyet Duygusu" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Hatice ZENGEL'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Hatice ZENGEL'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     3 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Hatice ZENGEL Fotoğraf
Psk.Hatice ZENGEL
Adana (Online hizmet de veriyor)
Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi36 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Hatice ZENGEL'in Yazıları
► Aidiyet İhtiyacı Psk.Dnş.Esmanur BOLAT
► Evlilik ve Aidiyet Psk.Nur GEZEK
► Takım Tutmak ve Aidiyet Psk.Cüneyt KAYA
► Evlat Edinildiği Çocuğa Ne Zaman Söylenmeli ? Psk.Dnş.Begüm KODALAK BİLİK
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'Evlat Edinilmiş Çocuklar ve Aidiyet Duygusu' başlığıyla benzeşen toplam 16 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


19:10
Top