2007'den Bugüne 92,307 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,976 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Saldırganlık ve Saldırganlık Nedenlerine İlişkin Kuramlar
MAKALE #7195 © Yazan Psk.Evren Evrim ÖNAL | Yayın Temmuz 2011 | 31,508 Okuyucu
Günlük dilde sürekli kullanılan ‘saldırganlık’, tanımlanması güç bir sözcüktür.Bazı bilim adamları saldırganlığı insan doğasında varolan bir ‘‘öldürme içgüdüsü’’ olarak açıklamak isterken; bazıları da denetlenebilen ve önceden tahmin edilebilen, öğrenilmiş sosyal bir davranış olarak tanımlama eğilimi göstermişlerdir.

Saldırganlığı açıklamaya çalışan tanımlar farklı kuramsal görüşlerin ürünüdür.Bu farklılığın temelinde de insan-çevre arası etkileşim ve doğuştan getirilen ile sonradan kazanılmış davranışlar konusundaki felsefi tartışma yatmaktadır.Örneğin, psikanalitik kuramda, saldırganlık kısaca psişik enerjinin kaçınılmaz bir dışavurumudur.Etolojik görüş açısından bakıldığında ise, saldırganlığın koruyucu ve hayat kurtarıcı bir işlevi vardır.Öte yandan deneysel ve sosyal psikologların yaptığı,saldırganlığın günümüzdeki en geçerli tanımı,saldırganlığın diğer bütün davranışlar gibi öğrenilmiş bir davranış olduğudur.

Tanımlar gibi saldırganlığın nedenlerini açıklamaya çalışan kuramlar gözden geçirildiğinde de çok farklı görüşler ortaya çıkmaktadır.


1.İÇGÜDÜ KURAMLARI

· Psikanalitik Kuram

S. Freud ve K. Lorenz saldırganlığı, doğuştan donanımcı (naturist) ya da kalıtımcı görüş açısından ele almışlardır.

Freud’un görüşü ana çizgileriyle, ‘’why war’’ adlı ünlü bir mektupta dile getirilmiştir.Bu mektup,1932’de Albert Einstein’ın Freud’a yönelttiği,insanlığın savaştan nasıl kurtulacağına ilişkin sorusuna yanıt olarak yazılmıştır.Freud,mektubunda,saldırganlığı biyolojik bir temele dayandırdığından karamsal bir görüş belirtmiştir.
Nitekim,bu mektup yazıldığından bu yana ‘’neden savaş’’ ya da ‘’neden saldırganlık’’ soruları hala önemini ve güncelliğini koruyan bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır.
Freud’un saldırganlıkla ilgili kuramına tarihsel açıdan bakıldığında,üç ayrı açıklama görülmektedir.Psikanalitik kuramın ilk dönemlerinde,saldırganlık konusu pek fazla önemsenmemiştir.Bu ilk dönemde,libido ve psikoseksüel gelişim dönemlerine ağırlık veren Freud,tüm nevrotik çelişkileri cinsellikle açıklamaya çalışmıştır.Bu nedenle,saldırganlık dürtüsünün de psikoseksüel gelişim süreci içinde ele alındığı görülmektedir.Örneğin,çocuğun oral dönemde diş çıkarması ve nesneleri ısırması;anal dönemde çevresindekilere zarar verme ve onları kontrol etme isteği,saldırganlığın ilk belirtileri olarak nitelendirilmiştir.

Freud,kuramında daha sonra ,saldırganlığı ego içgüdüsüne bağlamış ve tepkisel açıdan incelemiştir.Ego içgüdüsünün amacı,kişinin kendini koruma eğilimleri,bilişsel fonksiyonların ve ahlaki sınırlamaların karışımı olarak açıklanmıştır.Bu açıdan,kişinin doyumunu engelleyen ve tehdit eden durumlarda egonun tepki göstereceği varsayılarak,bu tepkiler saldırganlık biçiminde değerlendirilmiştir.(Bu tepkisel saldırganlık açıklamasının,daha sonraları Yale grubu-Dollard ve arkadaşları tarafından daha davranışçı bir tanımla benimsendiği görülür.)

Freud,kuramının birinci aşamasında,kişiliğin gelişim dinamiği ile iligli süreçte ortaya çıkan sorunları,gerilimleri,belirli gelişim dönemlerine takılıp kalmaları saldırganlığa yol açan nedenler arasında sayarken;ikinci aşamasında saldırganlığı,doğrudan doğruya biyolojik bir içgüdüye bağlayarak daha katı ve değiştirilemez bir model ortaya koyduğu görülmektedir.

Birinci Dünya Savaşı’nda tanık olduğu yaygın şiddet olayları,Freud’un düşüncelerini de etkilemiş ve saldırganlığa daha büyük bir önem vermesine yol açmıştır.Bu dönemde Freud’un geliştirdiği saldırganlık kuramı daha dengeli bir şekil almış ve ortaya ölüm içgüdüsü kavramı çıkmıştır.

Freud içgüdüleri iki ana bölümde toplamıştır:Yaşam İçgüdüsü ve Ölüm İçgüdüsü.Ölüm içgüdüsü organizmanın hiçlik durumuna dönme isteğini simgeler.Hem yaşam hem de ölüm içgüdülerinin amacı gerginliği azaltmaktır.Yaşam içgüdüsü genellikle cinsel gerilimi azaltmayı,ölüm içgüdüsü ise yaşam geriliminden arınmayı amaçlar.Bu iki çelişkili güç etkisinde varlığını sürdürmeye çalışan organizma,sonunda ölüm içgüdüsünün zaferi ile tüm gerilimlerden kurtulur.Ölüm içgüdüsünün özneyi yok etmesine yaşam içgüdüsü engel olur.Bu engelleme sonucunda,özneye yönelemeyen ölüm içgüdüsü bireyin çevresine yönelir.Bireyde ölüm içgüdüsü güçlendiğinde,kişilere ve nesnelere yönelik saldırganlık artar.Kişinin dışındaki nesne ya da insanlara yönelmeyen saldırganlık ise kişinin kendine yönelir.

Freud’un ölüm içgüdüsü kuramı,psikanalistleri üç ayrı gruba ayırmıştır.Bir grup bu kuramı tümüyle benimserken,bir diğer grup metafizik yönü nedeniyle ölüm içgüdüsünü reddetmiş,ancak saldırganlığı libido kadar önemli bir içgüdü olarak kabul etmiştir.Üçüncü bir grup psikanalist ise Freud’un saldırganlığı içgüdüsel değil,tepkisel açıklamasına katılmışlardır.

Freud’un ölüm içgüdüsünü benimseyen Nunberg,bu kuramı örneklerle kanıtlamaya çalışmıştır.Nunberg bebeklerin ayaklarını ve ellerini emmesini,ısırmasını ölüm içgüdüsünün ilk belirtileri olarak kabul etmiştir.Freud’un kuramını biraz daha ileri götüren Nunberg,saldırganlık organını belirlemeye çalışmış ve ‘’nasıl genital organlar cinselliğin bir aracı ise,kol,bacak ve bedendeki çizgili kaslar da saldırganlık organlarıdır.’’ demiştir.
Ölüm içgüdüsü kuramını kabul etmesine karşın Waelder,saldırganlığı hem tepkisel hem de içgüdüsel kaynaklara bağlamıştır.Waelder tepkisel saldırganlığa üç kaynak göstermiştir:

· Ego dürtü ve libidinal içtepilerin engellenmesi.
· Libidinal çekişmelerin bir yönü.
· Kişinin çevresini,kendi bedenini kontrol etme ve kendi kendine
yetme davranışının bir yan ürünü.

Ölüm içgüdüsünü reddedip,saldırganlığı bağımsız bir içgüdü olarak açıklamaya çalışan Neo-Freudian psikanalistlerden Loevenstein,Hartman ve Kris ise saldırganlığı daha olumlu açıdan (problem çözme gibi) incelemişlerdir.
Saul,Freud’un saldırganlığı engellemelere tepki olarak açıklayan kuramını benimseyenlerdendir.Saul,saldırganlığın çocuğa aşırı düşkünlük,aile içi ilişkiler,ebeveyn tarafından reddedilme ya da cezalandırıcı ebeveynle özdeşim kurma gibi ilk çocukluk dönemi deneyimlerinden kaynaklandığını savunmuştur. Saul’a göre saldırganlık,içgüdüsel olmaktan çok tepkiseldir.

Saldırganlığı açıklamada, Freud’u takip eden psikanalistler arasındaki farklılık, O’na katılmayanlar arasında da görülmektedir.

Adler’in saldırganlıkla ilgili ilk kuramı 1908 yıllarında oluşmuştur.Adler saldırganlığı,tüm gereksinimlerin doyumu için uğraşan ve tek bir organa bağlı olmayan bir içgüdü olarak görmüştür.Adler’e göre,saldırganlık içgüdüsü çeşitli biçimlerde başkasına ya da bireyin kendisine yönelik olabilir.Adler,şiddetli bir kavgayı saf bir saldırganlık örneği olarak gösterirken,spor ve savaş içindeki davranışları da bir çeşit saldırganlık olarak nitelendirmiştir.Adler’in daha sonraki yazılarında saldırganlığa daha az önem verdiği ve saldırganlığı içgüdüden çok,günlük yaşam kavgasında ebgellere karşı verilen uğraşın doğal bir sonucu olarak gördüğü izlenmiştir.

Öteyandan K. Horney,hem ölüm hem de saldırganlık içgüdülerini reddederek saldırganlığı,kişinin tehlikelerle dolu bir evrende temel anksiyete duygusuna bağlamıştır.Temel anksiyete kavramı Horney’in birincil kavramıdır.Bu duygu çocuğun düşman bulduğu bir dünya içinde duyduğu yalnızlık ve çaresizliği tanımlar.Dünyasındaki çeşitli olumsuz etmenler, çocukta bir güvensizlik duygusunun gelişimine neden olabilirler.Açık ya da dolaylı baskı,ilgisizlik,birbiriyle uyuşmayan tutumlar,çocuğun bireysel gereksinimlerine saygı göstermeme,çocuğa çnder olamama,çocuğu takdir etmeme,gerçek sıcaklığın yokluğu,ana-babanın görüş ayrılıklarında taraf tutma zorunluğu,aşırı ya da yetersiz sorumluluk verme,aşırı koruma,diğer çocuklardan ayırma,haksız tutumlar,kardeşler arasında ayrım yapma,yerine getirilmeyen sözler bunlar arasında sayılabilir.Genel olarak çocuğun ana-babası ile olan ilişkisinde güven sarsıcı herhangi bir durum,onda anksiyete yaratır.Güvensiz ve kaygılı çocuk,yalnızlık ve çaresizlik duyguları ile başaçıkabilmek için türlü stratejiler geliştirir ve bunları yaşamının yetişkinlik döneminde de sürdürür.Örneğin,çevresine düşmanlık duyabilir ve kendisine kötü davranmış olanlara karşı öc alıcı bir tutum geliştirebilir,ya da yitirmiş olduğunu sandığı ve tekrar elde edebilmeyi umduğu sevgiyi kazanabilmek amacı ile aşırı uysal davranışlara yönelebilir,başkalarının kendisini sevmesi için zor kullanabilir.
Bu temel anksiyete duygusu,Horney’e göre,insanlara doğru,insanlara karşı ya da insanlardan uzaklaşarak çözüme kavuşturulmaya çalışılabilir.Bu kuramda,sorununu insanlara karşı olarak çözmeye çalışan kişi saldırgan olarak nitelendirilmiştir.


· Etolojik Kuram

Saldırgan davranışların kökenini biyolojik yapıya bağlayanlar yalnızca psikanalistler olmamıştır.Saldırganlığı hayvan davranışlarını gözlemleyerek inceleyen etologlar,saldırganlığın evrim süreci içinde önemli bir işlevi olduğunu öne sümüşlerdir.
Saldırganlığın içgüdülerle açıklanması K. Lorenz’in 1966’da yayınlanan ‘’On Aggression’’ adlı kitabıyla yeniden güncellik kazanmıştır.Saldırganlığın dış uyaranlardan bağımsız,kendi içgüdüsel enerji kaynağına sahip bir davranış olduğunu savunan Lorenz,bu kavga dürtüsünün uygun bir çıkış noktası bulana kadar yoğunlaştığını öne sürmüştür.Bu görüşe göre, saldırganlığın yöneldiği hedef,saldırganlığın gerçek nedeni olmayabilir.Örneğin,Lorenz insanların baskı,haksızlık ve savaşlar nedeniyle saldırgan davranmadıklarını; saldırgan oldukları için bu tür mekanizmaları geliştirdiklerini öne sürmüştür.

Lorenz’in saldırganlıkla ilgili etolojik görüşü,oyun yazarı olan R. Ardrey tarafından dadesteklenmiştir.Ardrey’e göre,insanlarda arazi ve mülk edinme duygusu içgüdüsel olarak vardır.İnsanlar,kişisel mülklerini,hayvanlarda da izlendiği gibi, yabancılara karşı savunurlar.Ardrey,bu görüşlerini,genellikle kuşlar üzerinde yapılmış bazı araştırmalara dayandırmıştır.

Lorenz ve Ardrey’in saldırganlıkla ilgili yapıtları edebi açıdan övülmüş,ancak bilimsel açıdan çok eleştirilmiştir.Ardrey’in ‘’içsel yaşam alanı dürtüsü’’kuramı birçok bilimadamının topladığı veriler ışığında hemen hemen tümüyle çürütülmüştür.Lorenz’in kuramı ise,hayvan davranışları ve kültürel yapı konusunda gerçeklere dayandırılmamış genellemeleri içermesi,yetersiz ve seçici kanıt kullanmış olması açısından eleştirilmiştir.Bu kurama yöneltilen eleştirilerden en önemlisi de Lorenz’in hayvan davranışları ile insan davranışları arasında paraleller kurarken,evrim süreci içinde öğrenme ve kültürel gelişimi hiç dikkate almamış olmasından kaynaklanmıştır.
Diğer etolojik araştırmalarda,hayvanlarda gözlenen saldırgan davranışların bile çoğunlukla çevreden gelen uyaranlara bağlı olduğu kanıtlanmıştır.
Saldırganlığı içgüdülerle açıklamaya çalışan kuramlar,amprik sınamaya elverişli tanımlar getiremediğinden,araştırmacılar saldırganlığın doğuştan gelen bir olgu olduğunu biyolojik,genetik ve fizyolojik bulgularla desteklemeye çalışmışlardır.
Genetik,hormonel ve biyolojik bulgularla da desteklenen bazı araştırmalarda,saldırganlığı etkileyen diğer bir olgunun androjen hormonu olduğu ortaya konmuştur.Bu hormonun,beyin düzeni üzerindeki etkisinin yanısıra,fiziksel büyüme ve kas gelişimini dolaylı olarak etkilemesinin saldırganlığa yol açtığı gözlenmiştir.Örneğin,bazı hayvanlarda çiftleşme döneminde androjen hormon düzeyinin yükselmesi,özellikle erkekler arsı kavgacı ve saldırgan davranışların yoğunlaşmasına neden olmaktadır.Ancak,kültürler arası çalışmalarda görüldüğü gibi,insanlardaki cinsel tepkilerin hormon düzeyinden çok,sosyal çevre tarafından belirlendiği bilinmektedir.,
Saldırganlığa yol açabilicek yapısal özellikler arasında kromozomlar da incelenmiştir.Erkek cinsiyetini belirleyici Y kromozomunun saldırganlığa yol açtığı varsayımını benımseyen bilim adamları,fazla bir Y kromozomunun şiddet eğilimine neden olup olmadığını araştırmışlardır.Yeni doğan çocuklar üzerinde yapılan araştırmalar,her 500 erkek bebekten birinin, bir fazla Y kromozomuyla (XYY) doğduğunu göstermiştir.

XYY anormalliği konusuna ilgi, Jacobs ve arkadaşlarının 1965 yılında çeşitli suçlardan dolayı akıl hastahanelerine yatırılmış erkek suçlular arasında yaptıkları araştırmadan sonra artmıştır.Bu araştırmada söz konusu kurumlardaki erkeklerde,normal nüfusa oranla XYY anormalliğine daha sık rastlandığı sonucuna varılmıştır.Ancak daha sonra yapılan birçok araştırmada,fazla Y kromozomu ile saldırganlık arasındaki ilişki çürütülmüştür.

Beyin üzerinde yapılan araştırmalar sonucu,beyinde saldırganlık merkezlerinin (temporal lob ve korteks alt yapıları) bulunduğu saptanmıştır.Bu çalışmalarda beynin bazı bölgelerinin uyarılması ile saldırgan davranışın ortaya çıktığı,diğer bazı bölgelerinin uyarılması ile sakin davranışların ortaya çıktığı görülmüştür.Ancak,beynin bazı alanlarındaki nörolojik yapının saldırgan davranışın gelişmesine elverişli olmasının,saldırganlığın içgüdüsel olduğunu kanıtlamaktan uzak olduğu görüşü yaygındır.

İnsan mantığı,genelde davranışların bütünüyle içgüdüsel ya da genlerle açıklanmasını reddetme eğilimindedir.Buna karşın,saldırgan davranışların içgüdülere bağlı olduğu görüşünün bazı çevrelerde çok kolay kabul görmesi ilginç görünmektedir.Bu inancın bir nedeni,içgüdüsel güçlere başvurmaksızın toplumsallaşmış insanların kendi yaşamları pahasına sık sık şiddet eylemlerine yönelmelerini açıklamada karşılaşılan zorluklardır.Bir diğer neden de saldırganlığı içgüdüsel eğilimlerle açıklayarak,insanların kendilerini bu tür davranışları körükleyen toplumsal koşulları değiştirme sorumluluğundan arınmış hissetmeleri olabilir.

İnsan davranışına ilişkin bilgiler arttıkça,çevre-kalıtım ayrımı giderek zayıflamış ve insan saldırganlığını açıklayan kuramlarda da çevre etkilerini göz önüne alan bir tutum ortaya çıkmaya başlamıştır.

2.DÜRTÜ KURAMI (ENGELLENME-SALDIRGANLIK)

Son yıllarda saldırganlığı açıklayan enerji modellerinde içgüdülerin yerini dürtülerin aldığı görülmektedir.Bu duruma göre;kişi saldırgan davranışa doğuştan değil de,engellenmenin neden olduğu bir dürtü tarafından güdülenir.Bu görüş,ilk kez Yale grubu olarak anılan J. Dollard ve arkadaşları (1939) tarafından ortaya atılmıştır.Dollard,Doob,Miller,Mowrer ve Sears tarafından geliştirilen engellenme-saldırganlık kuramının oluşturulmasında psikanalitik görüşten de önemli ölçüde yararnanılmıştır.Hatta saldırganlığı açıklayan kuramların gruplandırmasını yapan birçok yazar,bu kuramı da psikanalitik kuramla birlikte içgüdü kuramları arasına almıştır.Ancak engellenme-saldırganlık kuramcıları Freud’dan ayrılarak,saldırganlığı içgüdüsel değil, tepkisel bir davranış olarak kabul ettiklerini ileri sürmüşlerdir.

Engellenme-saldırganlık kuramında,amaca yönelik bir davranışın engellenmesinin saldırganlık dürtüsüne yol açacağı,bunun da yöneldiği kişiye zarar verici bir davranışı başlatacağı varsayılmıştır.(Saldırı,yönelttiği kişiyi incitmeyi amaçlayan bir davranış olarak tanımlanmıştır.) Kısaca,kişinin istediği bir şeyi yapmasının engellenmesi,saldırganlığa yol açar.Bu engellenme,kişinin çevresinden gelebileceği gibi,kendi içindeki çelişik istek ve eğilimler sonucu da oluşabilir.
Engellenme kuramına göre,devam etmekte olan bir devinimin engelllenmesi tahriki oluşturur;bunun tepki amacı bir kişiye ya da nesneye zarar verme olabilir.Saldırganlığa yönelme gücü,engelleyici deneyimlerin sıklığı ve yoğunluğuna bağlı orantıdadır.
1939 yılında ortaya atılan engellenme kuramı birçok ampirik araştırmaya ışık tutmasının yanısıra,şiddetli eleştirilere de hedef olmuş ve değişikliklere uğramıştır.Miller daha sonra,her engellenmenin mutlaka saldırganlığa yol açtığı görüşünü değiştirerek,engellenmelerin farklı birçok davranışa neden olabileceğini savunmuştur.

· 1973’te Milgram ve Shotland tarafından yapılan bir engellenme-saldırganlık çalışması:
Bu çalışma,üç senaryodan oluşan bir televizyon programından yararlanmıştır.Senaryonun birinde,baş oyuncu bağış toplama kutusunu soyar ve yakalanıp cezalandırılır.Bir başkasında,baş oyuncu soygunu yapar ama cezadan kurtulur.Üçüncüsünde ise,baş oyuncu soygun yapmaz.Araştırmacılar,mektupla birçok kişiye ‘Network Television Preview Theater’a gittikleri ve oyun hakkındaki düşüncelerini ifade ettikleri takdirde parasız transistörlü radyo verileceği vaadinde bulunarak,500 civarında denek toplamışlardır.Programı izledikten sonra,deneklere bir hadiye kuponu verilmiş ve radyolarını ‘Bartel World Wide’dan almaları istenmiştir.Ancak,denekler sözde kuruluşun 23.kattaki işyerine vardıklarında hiç kimseyi görememişlerdir.Odada afişler,telefonlar ve birkaç möble ile birlikte,duvarlardan birine asılmış bir bağış tabelası bulunmaktadır.Bu tabelaya,içinde biraz bozuk para,bir on dolarlık ve dört tane de birer dolarlık kağıt para bulunan plastik bir kap tutturulmuştur.Araştırmacılar deneklerin bağış kutusundan para çalıp çalmayacaklarını bilmek istediklerinden,oda gizli kameralarla gözlenmektedir.

Eengellenme düzeyi,boş ofisteki tezgahın üstüne iki ilandan birini koymak suretiyle manipüle edilmiştir.Düşük-engellenme ilanı oldukça nazik bir dille yazılmıştır:’’Dikkat! Size zahmet verdiğimiz için üzgünüz,ama bu büro hastalık nedeni ile geçici olarak kapanmıştır.Radyonuzu,lütfen,bu binanın saat 17.00’ye kadar açık olduğu 1800 numaralı odasından alınız.İşbirliğiniz için teşekkür ederiz.Yönetim.’’ Yüksek-engellenme notu ise farklı bir dille yazılmıştır:’’Dikkat! Dağıtılacak transistörlü radyonuz kalmamıştır.Bu dağıtım merkezi daha sonraki bir duyuruya kadar süresiz olarak kapalıdır.’’ Aslında,yüksek-engellenme grubundaki denekler radyolarını tan binadan ayrılacakları sırada almışlardır.

Araştırmacılar,engellenme-saldırganlık hipotezine göre,yüksek-engellenme koşulundaki deneklerin para çalma olasılığının,düşük-engellenme koşulundaki deneklere göre daha fazla olacağını beklemişlerdir.Ve sonuçlar beklenildiği gibi çıkmıştır:Düşük-engellenme grubunun yüzde 2.9’u, yüksek-engellenme grubunun ise yüzde 18.7’si bağış kutusundan para çalmaya çalışmıştır.Yüksek-engellenme grubundan bile her beş kişiden dördünün para çalmamış olması,bireysel farklılıkların da önemli olduğunu göstermektedir.

Kişilerin,engellenmeye gösterdiği tepkilerin kişilik yapısı ve geçmiş deneyimlerinden de etkilendiği görülmüştür.Farklı kişilerin farklı öğrenme deneyimleri,benzer engellenme durumlarında,farklı saldırganlık eğilimlerine yol açabilir.Kişinin içinde bulunduğu durum.benzer durumlara geçmişte gösterdiği tepkiler;bu tepkilerin yol açtığı sonuçların (ceza gibi) nedeniyle geliştirdiği alışkanlıklar,engellenmeyi düşmanca bir tutum sayıp saymaması ve engellenmenin kızgınlık dışında bazı tepkiler doğurması (suçluluk,endişe gibi),engellenme ile saldırganlık arasında basit bir bağ kurulmasını zorlaştırmıştır.
Berkowitz,her engellenmenin saldırganlığa yol açmadığı eleştirisi karşısında,saldırgan davranışlara yol açan çeşitli engellenme türleri üzerinde durmuştur.Güçlü dürtüleri doyurmaya yönelik eylemlerin katı bir biçimde engellenmesinin,saldırgan davranışlara yol açabileceği gibi,kaçış davranışına neden olabilicek korku duygusunu da yaratabileceğini belirtmiştir.

Birey kendisini güçsüz olarak algılıyor ve olayların yaratabileceği sonuçlardan çekiniyorsa,engellenmenin doğuracağı sonucun kızgınlık değil,korku olabileceği öne sürülmüştür.Özetlenecek olursa, Berkowitz, engellenme-saldırganlık kuramını değiştirerek, engellenme ile saldırganlık arasına duygusal tepkileri yerleştirmiştir.
Görüldüğü gibi engellenme-saldırganlık kuramında, her engellenmenin mutlaka saldırganlığa yol açtığı ve saldırganlığın tek nedeninin engellenme olduğu varsayımları değiştirilerek,bazı ara değişkenler ve kişilik etkileri kabul edilerek yumuşatılmıştır.Bu aşamada kuram,hem bireysel ve toplumsal psikoloji, hem de siyasal bilimler dallarında işlerlik kazanan bir model oluşturmuş,birçok deneysel araştırmaya da kaynak teşkil etmiştir.Ancak,bu kuramda,saldırganlık davranışı ortaya çıktıktan sonra nasıl kontrol edilebileceği konusunun göz ardı edilmiş olması ve bazı saldırgan davranış örneklerinin (örneğin;çocukların erişkinlere öykünmeleri sonucu öğrendikleri saldırganlık) açıklanmamış olması,araştırmacıları kişi-çevre etkileşimine ağırlık veren yeni kuramlara yöneltilmiş görünmektedir.

3. SOSYAL ÖĞRENME KURAMI

Sosyal öğrenme kuramcıları,saldırganlığın nedenlerini içgüdü ya da dürtülerde aramak yerine,gözlemlerini çevrede saldırgan tepkilere yol açan uyarıcılar üzerinde yoğunlaştırmışlardır.Sosyal öğrenme kuramında insan davranışları sürekli olarak çevre koşullarıyla etkileşim içindedir.Davranışlar çevreyi etkileyip değiştirdiği gibi çevre de davranışları etkisi altına alıp,değiştirir.

J.P. Scott saldırganlığa neden olan tüm uyaranların çevreden geldiğine işaret ederek,insanlarda saldırgan davranışların öğrenilmiş olduğunu belirtmiştir.
Sosyal öğrenme kuramını savunanlardan A. Bandura,bu kuramın diğer saldırganlık kuramlarından farkını şöyle açıklamaya çalışmıştır: ‘’Sosyal öğrenme kuramında güdülenmenin analizi yapılırken,teşvik faktörü de tahrik kadar önemlidir.Saldırgan davranışların büyük çoğunluğu,sonuçtan beklenen yararlar aracılığıyla desteklenir.Bu kuramda davranışı güdüleyen başarı beklentisidir.’’
İnsanlar yeni saldırgan davranışları nasıl öğrenirler? İnsanları ne tür pekiştiriciler ve ödüller saldırganlığa güdüler? Bu soruları yanıtlarken iki tür öğrenme kuralının göz önüne alınması gerekmektedir:

· Araçsal Öğrenme Kuramı

Araçsal öğrenme kuramına göre,herhangi bir davranış pekiştirilir ya da ödüllendirilirse,o davranışın gelecekte yinelenme olasılığı artar.Saldırgan davranışı ödüllendirilen kişi daha başka durum ve ortamlarda da saldırgan davranacaktır.Sosyal onay,para,çocuklar için şeker,ilgi ya da saldırılan kişinin acı çekmesi saldırganlığı pekiştirici ödüller arasında sayılabilir. Ödüllendirme, dısardan gelen bir onay ve beğeni olabileceği gibi,kişinin kendi içinde duyduğu bir doyum ya da gerilimden kurtulma duygusu da olabilmektedir. Saldırganlık, birçok gereksinimi doyurması açısından da ödül kaynağı sayılmaktadır.Örneğin,kişinin toplumdaki saygınlığı, gücü, erkekliği özellikle bazı batı toplumlarında saldırganlık aracılığıyla doyum sağlanan gereksinimler arasında yer alabilir.

· Gözlem ve Model Alma Yoluyla Öğrenme Kuramı

Pekiştirmenin yanısıra,saldırgan davranışların gözlem ve model alma yoluyla öğrenildiği savunulmuştur.Özellikle çocukların birçok yeni davranış örüntüsünü,örnek aldıkları erişkinlerin davranışlarını gözlemleyerek öğrendikleri birçok araştırmacı tarafından kanıtlanmıştır. Birçok deneysel çalışmada, çocukların taklit yoluyla, öykündükleri büyüklerin (ana-baba ya da televizyondaki hayali kahramanlar gibi) saldırganca davranışlarını öğrenip, gerçekte düşmanca duygular taşımasalar bile aynı tür saldırgan davranışları yineledikleri görülmüştür.Televizyonun şiddet eylemleri ve saldırgan davranışlara etkisi konusunun araştırıldığı çalışmalarda da gözlem yoluyla ve örnek alarak öğrenme kuramlarından faydalanılmıştır.

· Bandura ve arkadaşları,model alma yoluyla öğrenmenin saldırgan davranış üzerindeki etkisine ilişkin bir dizi çalışma yapmıştır:
Bu çalışmaların birçoğunda model,patlamayan,plastikten yapılmış olan ‘’Bobo’’ adlı bir bebeğe saldırmıştır. ‘’Kavgacı biçimde bir hitaptan sonra model, tokmakla bebeğin başına vurur, yere fırlatır, üzerine oturur ve arka arkaya, sürekli burnunu yumruklar, bir tekmeyle odanın öbür ucuna savurur, hızla havaya fırlatır ve toplarla bombardımana tabi tutar.Bu fiziksel saldırı niteliğindeki davranışların yanı sıra bariz şekilde düşmanca sözler de sarf edilir.’’ Çocuklara, bu gösteriyi izlettikten sonra çok sayıda oyuncak ve diğer nesnelerle oynama fırsatı verilmiştir. Bandura ve arkadaşları, genel olarak, saldırgan modelin çocukların davranışlarını iki biçimde etkilediğini ortaya koymuşlardır:
-Model,çocuklara yenı saldırı biçimleri öğretmiştir.
-Modelden taklit edilenlere ek olarak,diğer saldırgan davranışların sayısı da artmıştır.
Saldırgan modeller,bilişsel öğrenme yoluyla yeni saldırgan davranış kalıplarının öğrenilmesini sağlar.Ayrıca, modelin saldırgan davranışlarının ödüllendirilmesi halinde,dolaylı pekiştirme yoluyla bu tür davranışların taklit edilme olasılığı artar.Saldırgan davranısşların doğrudan pekiştirilmesi,özellikle arada bir pekiştirme programı uygulanıyorsa,bu tür davranışların oluş sıklığını arttırır.Böyle durumlarda,saldırganlık oldukça yerleşik bir davranış kalıbı haline gelir ve söndürülmesi güçleşir. Uyarıcı genellemesi yoluyla, saldırgan davranışların birbirine benzer hedeflere yöneltilmesi de mümkündür.Tepki genellemesi yoluyla da belli bir tür saldırganlığın,belki de daha şiddetli başka tip saldırgan davranışlara yol açması beklenebilir.Ceza saldırgan davranışları durdurabilir ya da bastırabilir ancak, davranış repertuarından çıkmasında yol açmadığı gibi,olumlu davranışların kazanılmasını da sağlamaz.Tersine,ceza,toplumsallaşma süreci içinde bir tür saldırganlık modeli oluşturması,kızgınlık yaratması nedeniyle saldırganlığı teşvik eder görünmektedir.
Saldırganlıkla ilgili son çalışmalara bakıldığında,sosyal öğrenme kuramının, belki de saldırganlığın öğrenilmesi ve kontrol altına alınmasına dürtü ve içgüdü kuramlarına oranla,daha iyimser bir yaklaşım getirdiğinden yaygın bir biçimde uygulandığı izlenmektedir.Ancak,hala saldırgan davranışların nedenleri ve kökenleri bilimsel kesinlikle açıklanmaktan uzaktır.Toplanan bilgiler ve veriler ne kadar dağınık ve çelişkili olursa olsun biyoloji,fizyoloji,etoloji ve çeşitli toplumbilim alanlarında yapılan çalışmalar,insan saldırganlığı konusunda gittikçe daha fazla bilgi edinmemize yol açmaktadır.

Kaynakça:

· Morgan,Clifford T. Psikolojiye Giriş,Hacettepe Üni.Psikoloji Böl.Yay.1995
· Kozcu,Şeyda Seminer,Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay.1985
· Geçtan,Engin Çağdaş İnsanda Normaldışı Davranışlar,Ankara Üni.Yay.





Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Saldırganlık ve Saldırganlık Nedenlerine İlişkin Kuramlar" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Evren Evrim ÖNAL'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Evren Evrim ÖNAL'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     1 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Evren Evrim ÖNAL'ın Yazıları
► Çocuklarda Saldırganlık Psk.Dilara ZEYBEK
► Çocuklarda Saldırganlık Psk.Şule ÜZÜMCÜ
► Saldırganlık ve Şiddet Psk.Beril PAPUÇÇUER CEYLAN
► Okul Öncesi Çocuklarda Saldırganlık Psk.Yasemin TÜZEMEN
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,976 uzman makalesi arasında 'Saldırganlık ve Saldırganlık Nedenlerine İlişkin Kuramlar' başlığıyla benzeşen toplam 17 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Karşı Gelen Çocuk Temmuz 2011
► Kardeş Kıskançlığı Temmuz 2011
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


14:14
Top