Psikiyatristler Neden Çabucak İlaç Yazarlar
PSİKİYATRİSTLER NEDEN ÇABUCAK İLAÇ YAZAR
Bir tanıdık geçen hafta eşinden ayrıldı. Bana mesaj attı. İki gün sonra da, "Hocam doktora gittim. İlaç verdi, rahatım şimdi. Fazla düşünmüyorum" dedi.
Düşünme!
Sakın düşünme sen!
Boşver, başkaları senin yerine düşünüyor nasıl olsa!
Başta çocukların tabi!
İçimde kızma, yüzümde gülümseme karışımı bir tepkiyle "iyi ettin" dedim.
"Halt etmişsin" demek istercesine!
Düşünme!
Aniden boşan, çocuklarını eşinde bırakıp baba evine geri dön, üstelik biri henüz 1 yaşından bile küçük olsun, en önemlisi de daha üzerinden iki gün bile geçmesin.
Sen zahmet edip de düşünme, rahatına bak, boşver!
...
Olumsuz yaşam olayları ile olumsuz duygu durum arasındaki doğal psikolojik bağı kopar böylece.
Başına olumsuz bir olay gelsin ama sen olumsuz tepkiler verme hiç!
Yani araban son sürat çalışsın, bunun için benzin yaksın ama oluşan atıkları egsozdan dışarıya atmasın. Duman çıkıyor, koku yapıyor diye egsozu pamuk ile tıka sen!
İçindeki fıtri etki - tepki, neden - sonuç mekanizmasını kolayca boz kendi elinle. Hem de bu kadar ucuza! Sırf hiç sıkıntı, zorluk yaşamayayım diye!
Sonrası mı?
Sonrası nedensiz can sıkıntıları, sık sık ve ani nitelikli ruhsal değişimler, sorunlara tolerans gücünde düşme ve çok daha fazlası...
Ömür boyu öde sonuçlarını. Yaşam uzun, vaktin de bol nasıl olsa değil mi, ödersin elbet!
Neden?
"Düşünmeyeyim" diye!
Kimbilir belki de "doğru okumak" yerine "uyuşturmayı" seçtiğin düşüncelerin yuvanı kurtarmak için seni harekete geçirecekti.
Çabucak kabullendin, "kolaymış" dedin, alıştın, rahata erdin.
İyi mi etmiş oldun şimdi!
BİLEREK UNUTULAN GERÇEKLER
Bu alanda;
1. Hastalık varsa tedavi vardır.
2. Ancak her sorun / şikayet bir hastalık demek değildir. (Mesela çocuğun yaramaz oluşu bir sorundur ama hastalık değildir)
3. İlaç bir tedavi ajanıdır
4. Dolayısı ile hastalık olmayan şikayetler için ilaç verilemez. Çünkü, "Olmayan bir hastalık bir tedavi ajanı olan ilaçla iyileştirilemez."
5. Öldürmeyen darbe güçlendirir. İyileştirmeyen her ilaç daha da kötüleştirebilir. "İyileşemiyorum" zehirli inancını pekiştirir, böylece gayet insani sorunları hastalık sürecine sokabilir. Çünkü kişi hasta olmadığı halde ilaç aldığında -haklı olarak- kendisini iyileşmesi gereken bir hasta gibi algılar. Evet kişiyi olmayan bir hastalıktan kurtulma odaklı bir anlayışa sokar. Bu bir bakıma sağlam adamı bile bile hasta etmek için zorlamak değil de nedir?
6. Günümüzde bu türden garabetler o kadar yaygın yaşanıyor ki!
7. O yüzden psikiyatride bugün bazı sorunlar değil; tam bir "ruhsal cinayet" yaşanmaktadır.
8. Bunu, "Hedef olmayı, yıpratılmayı, bazı sorunlar yaşayacak olmayı, yani tüm şimşekleri üzerime çekmeyi göze alarak" söylüyorum. Ruhunuzu kötülüklerden, ruh sağlığınızı da bu türden kötü uygulamalardan koruyun diye! Bence günümüzde ruh sağlığımızı korumanın birinci şartı kendimizi mevcut ruh sağlığı uygulamalarından korumaktır. Hiç bir şey yapılmaması yanlış yapılmasından daha kötü olabilir mi!
9. Bu "ruhsal kıyıma" insan olanın sessiz kalamayacağını düşünüyorum.
10. Ben sadece insan kalmak istiyorum! O yüzden sık sık dile getiriyorum. Yoksa bu işten bir çıkarım yok! Hatta zararım bile olabilir!
...
Yıllardır psikiyatristlerle diz dize çalışan deneyimli (hastanemizdeki uygulama ideale çok yakındır, sorun kendi çalıştığım klinik değildir), ayrıca bu işler üzerinde özel olarak kafa yormuş bir psikolog olarak, dolayısı ile adım gibi bilerek diyorum ki:
Buradaki ve benzerlerindeki tutum ne bir istisnadır, ne de bilimsel bir temele dayanan tıbbi bir neticedir. Konu tamamen, çok hızlı işleyerek ekseni kaymış olan mesleki uygulama alışkanlıkları ve ilaç verebilmek için her sorunu hastalık olarak görme eğilimi sorunudur. Aslında sorun tamamen tıbbi ilkelerden çok, "psikolojik" bazlı bazı nedenlerin ürünüdür!
Şöyle ki:
Hekim klinikte, "Hastalık varsa ilaç vereyim" den ziyade, "İlaç verebilmek için hastalık bulayım" zihinsel pozisyonu içersinde bekliyor (Hepsini kastetmiyorum elbette, bir kısmnı tenzih ediyorum haliyle).
"Şikayetlerin var ama hastalık yok" dese hem alanındaki işlevini daraltacak, hem de kişilere (hastalık olmayan) mevcut şikayetler için zaman ayırmak, mesela danışmanlık yapmak, destek olmak zorunda kalacak!
Çünkü bir çok kişi haklı olarak, "Hasta değilim madem, peki bu şikayetler için ne yapacağım" diye soracak.
Bu diyalog karşıklı sorularla uzayıp gidebilecek, en az yarım saati alabilecek yorucu bir iletişimin doğması demektir.
Her fırsatta, "Biz 10 yıl okuduk" diyen, bırakın normal vatandaşı normal bir fakülte mezununu bile (hakim, savcı, mühendis hiç farketmez) "4 yıl" diye küçümseyen tipik bir psikiyatristin (bu düşünce çok yaygındır) karşısındaki biriyle, hele hele de çoğu yeşil kartlı olan "cahil" vatandaşlarla (kim cahil, kim alim, bunu en iyi Allah bilir) bir saat oturup muhatap olmak isteyebilir mi?
Ülkenin en itibarlı fakültelerinden birinde, en önemlisi de en az 10 yılda inşa olmuş bir "ego" bu işi kolay kolay kabullenebilir mi?
"Bizim diğer hekimlerden neyimiz eksik" diye sormazlar mı? (Ben söyleyeyim: Tahlil aletleriniz, labaratuvar imkanlarınız, ölçüm cihazlarınız eksik).
"Onlar beş dakikada anlıyor, biz neden anlayamayalım ki" demezler mi?
Muhtemelen de böyle diyorlar. Tabi ki içlerinden sadece! Nereden anlıyoruz? Mevcut uygulama sonuçlarından! Tıpkı lambada yanan ışıktan kablonun içinde elektrik akımı olduğunu anlamamız gibi! Akıl sahibi bir varlık için bir şeyin illa kendisini görmek şart değildir yani!
...
Hastanelerde uzman sayısı arttığı, buna bağlı olarak da uzman başına düşen hasta sayısı düştüğü halde hasta başına ayrılan zamanın fazlaca artmaması olgusu da zaten bu tespitimi doğrulamıyor mu!
İlaca bu kadar ehemmiyet verip de, ilaç için -meslek adına- bu denli savunmaya geçip de tüm literatürdeki "doğru tedavi ilaç artı terapidir" gerçeğine rağmen terapiyi (özellikle uygulamada) ağızlarına bile almamaları (sorun mesleğe sahip çıkma ise bu da aynı tutum için haklı bir gerekçe olmalı değil midir) da aslında olup bitenlerin mesleğe sahip çıkmayı değil; işin kolayına kaçma ve işine gelene sahip çıkma anlayışını gösteriyor diye düşünüyorum. Tabi ki bu benim öznel düşüncemdir!
Evet, bu hatalı eğilim, hem psikiyatristlerin mesleki olarak toplumda daha etkin bir yer edinme, hem psikiyatrinin tıp içindeki yerini sağlamlaştırma (çünkü psikiyatri tıp içinde bilimsel temeli en zayıf olan, bu nedenle yıllarca bu camiada kabul ve itibar sorunu yaşamış, bu yüzden de özgüveni biraz düşük kalmış bir branştır), böylece geç gelen bu mesleki itibarı daha bir perçinleme, tabiki biraz da, "Daha fazla ilaç yaz, daha çok kazan" (yabancı ülkelerde, özellikle sahillerde tıp kongreleri ve tatilller, eşantiyonlar vs.) kaygılarıyla ilgili gibi görülüyor. (Hep merak ediyorum, bu kongreler Hakkari'de yahut Çankırı'da yapılsa acaba kaç kişi katılırdı diye).
Mesele (hani "tamamen duygusal" derler ya) tıbbi bir zorunluluktan ziyade "insan olma, bazı kaygılar taşıma, beklenti sahibi olma, işine gelme, kolayı seçme, mesleki algı, mesleki itibar" gibi psikolojik süreçlerle alakalı!
BUNLARI YAZMAK BANA MI KALDI
Rahatsızlık, özellikle de zihinsel hazımsızlık yaratacağı muhakkak olan bu yazımdan dolayı şahsıma karşı kişisel bir saldırı değil, bu tür platformlarda dile getirilecek bilimsel ve mantıki cevaplar bekliyorum! İkna olursam -onca bildiklerime rağmen- görüşümü değiştirir, hatta özür bile diler, yeni bir yazı kaleme alırım. Amacım bağcıyı döğmek değil, üzüm yemek nasıl olsa!
Meslek içindeki yanlışlara birilerince, "Mesleki itibar" adına ses çıkarılmıyorsa, dışarıdan eleştirenlere de, "Sen ne anlarsın, işine baksana..." denilmek suretiyle işin içinden kolayca çıkılıveriyorsa bunları yazmak hem aynı meslekten olmayan, o nedenle mesleki itibar kaygısı bulunmayan; hem de alanın tamamen dışında yer almayan bir mesleğin mensupları olarak bizlere düşüyor.
Zaten bundan dolayıdır ki ilgili uzmanlar da biz psikologları fazlaca eleştiriyorlar! Hatta çoğunda bel altından vurarak! Ben "nefsi müdafaa" adına bile olsa bunu yapmıyorum. Görüyorsunuz, tamamen bel üstüne çalışıyorum!
BEN SÖYLEMEYEYİM!
O DA SÖYLEMESİN.
ŞU ZATEN SÖYLEYEMEZ. ÇÜNKÜ ANLAMAZ!
PEKİ KİM SÖYLEYECEK.
NE ZAMAN SÖYLENECEK!
Ünlü bir siyasteçi mecliste bir başkasını eleştirirken, "O milletvekilinin dokunulmazlığı var" itirazı ile karşılaşır. Rahmetli vekil derin bir nefes alarak şöyle cevap verir:
"Şimdi dokunulmazlığı var diye söylemeyelim. Yarın vekil olmadığında '...artık yaşlı, hasta, ayıptır...' diye söyleyemeyelim. Öldüğünde de, "Ölünün arkasından konuşulmaz" diyerek bunu yapmayalım. Kardeşim bu ülkede yanlışları kime ne zaman söyleyeceğiz" demiştir.
Amacım hekimliğin o eski (haklı) itibarını, halkımızın da ruh sağlığını hiç olmazsa dahili tehlikelerden korumaktır! Aslında her cesur eleştiri sisli havada yol gösteren bir dost ışığıdır!
Psikolog
İzzet Güllü
Bir tanıdık geçen hafta eşinden ayrıldı. Bana mesaj attı. İki gün sonra da, "Hocam doktora gittim. İlaç verdi, rahatım şimdi. Fazla düşünmüyorum" dedi.
Düşünme!
Sakın düşünme sen!
Boşver, başkaları senin yerine düşünüyor nasıl olsa!
Başta çocukların tabi!
İçimde kızma, yüzümde gülümseme karışımı bir tepkiyle "iyi ettin" dedim.
"Halt etmişsin" demek istercesine!
Düşünme!
Aniden boşan, çocuklarını eşinde bırakıp baba evine geri dön, üstelik biri henüz 1 yaşından bile küçük olsun, en önemlisi de daha üzerinden iki gün bile geçmesin.
Sen zahmet edip de düşünme, rahatına bak, boşver!
...
Olumsuz yaşam olayları ile olumsuz duygu durum arasındaki doğal psikolojik bağı kopar böylece.
Başına olumsuz bir olay gelsin ama sen olumsuz tepkiler verme hiç!
Yani araban son sürat çalışsın, bunun için benzin yaksın ama oluşan atıkları egsozdan dışarıya atmasın. Duman çıkıyor, koku yapıyor diye egsozu pamuk ile tıka sen!
İçindeki fıtri etki - tepki, neden - sonuç mekanizmasını kolayca boz kendi elinle. Hem de bu kadar ucuza! Sırf hiç sıkıntı, zorluk yaşamayayım diye!
Sonrası mı?
Sonrası nedensiz can sıkıntıları, sık sık ve ani nitelikli ruhsal değişimler, sorunlara tolerans gücünde düşme ve çok daha fazlası...
Ömür boyu öde sonuçlarını. Yaşam uzun, vaktin de bol nasıl olsa değil mi, ödersin elbet!
Neden?
"Düşünmeyeyim" diye!
Kimbilir belki de "doğru okumak" yerine "uyuşturmayı" seçtiğin düşüncelerin yuvanı kurtarmak için seni harekete geçirecekti.
Çabucak kabullendin, "kolaymış" dedin, alıştın, rahata erdin.
İyi mi etmiş oldun şimdi!
BİLEREK UNUTULAN GERÇEKLER
Bu alanda;
1. Hastalık varsa tedavi vardır.
2. Ancak her sorun / şikayet bir hastalık demek değildir. (Mesela çocuğun yaramaz oluşu bir sorundur ama hastalık değildir)
3. İlaç bir tedavi ajanıdır
4. Dolayısı ile hastalık olmayan şikayetler için ilaç verilemez. Çünkü, "Olmayan bir hastalık bir tedavi ajanı olan ilaçla iyileştirilemez."
5. Öldürmeyen darbe güçlendirir. İyileştirmeyen her ilaç daha da kötüleştirebilir. "İyileşemiyorum" zehirli inancını pekiştirir, böylece gayet insani sorunları hastalık sürecine sokabilir. Çünkü kişi hasta olmadığı halde ilaç aldığında -haklı olarak- kendisini iyileşmesi gereken bir hasta gibi algılar. Evet kişiyi olmayan bir hastalıktan kurtulma odaklı bir anlayışa sokar. Bu bir bakıma sağlam adamı bile bile hasta etmek için zorlamak değil de nedir?
6. Günümüzde bu türden garabetler o kadar yaygın yaşanıyor ki!
7. O yüzden psikiyatride bugün bazı sorunlar değil; tam bir "ruhsal cinayet" yaşanmaktadır.
8. Bunu, "Hedef olmayı, yıpratılmayı, bazı sorunlar yaşayacak olmayı, yani tüm şimşekleri üzerime çekmeyi göze alarak" söylüyorum. Ruhunuzu kötülüklerden, ruh sağlığınızı da bu türden kötü uygulamalardan koruyun diye! Bence günümüzde ruh sağlığımızı korumanın birinci şartı kendimizi mevcut ruh sağlığı uygulamalarından korumaktır. Hiç bir şey yapılmaması yanlış yapılmasından daha kötü olabilir mi!
9. Bu "ruhsal kıyıma" insan olanın sessiz kalamayacağını düşünüyorum.
10. Ben sadece insan kalmak istiyorum! O yüzden sık sık dile getiriyorum. Yoksa bu işten bir çıkarım yok! Hatta zararım bile olabilir!
...
Yıllardır psikiyatristlerle diz dize çalışan deneyimli (hastanemizdeki uygulama ideale çok yakındır, sorun kendi çalıştığım klinik değildir), ayrıca bu işler üzerinde özel olarak kafa yormuş bir psikolog olarak, dolayısı ile adım gibi bilerek diyorum ki:
Buradaki ve benzerlerindeki tutum ne bir istisnadır, ne de bilimsel bir temele dayanan tıbbi bir neticedir. Konu tamamen, çok hızlı işleyerek ekseni kaymış olan mesleki uygulama alışkanlıkları ve ilaç verebilmek için her sorunu hastalık olarak görme eğilimi sorunudur. Aslında sorun tamamen tıbbi ilkelerden çok, "psikolojik" bazlı bazı nedenlerin ürünüdür!
Şöyle ki:
Hekim klinikte, "Hastalık varsa ilaç vereyim" den ziyade, "İlaç verebilmek için hastalık bulayım" zihinsel pozisyonu içersinde bekliyor (Hepsini kastetmiyorum elbette, bir kısmnı tenzih ediyorum haliyle).
"Şikayetlerin var ama hastalık yok" dese hem alanındaki işlevini daraltacak, hem de kişilere (hastalık olmayan) mevcut şikayetler için zaman ayırmak, mesela danışmanlık yapmak, destek olmak zorunda kalacak!
Çünkü bir çok kişi haklı olarak, "Hasta değilim madem, peki bu şikayetler için ne yapacağım" diye soracak.
Bu diyalog karşıklı sorularla uzayıp gidebilecek, en az yarım saati alabilecek yorucu bir iletişimin doğması demektir.
Her fırsatta, "Biz 10 yıl okuduk" diyen, bırakın normal vatandaşı normal bir fakülte mezununu bile (hakim, savcı, mühendis hiç farketmez) "4 yıl" diye küçümseyen tipik bir psikiyatristin (bu düşünce çok yaygındır) karşısındaki biriyle, hele hele de çoğu yeşil kartlı olan "cahil" vatandaşlarla (kim cahil, kim alim, bunu en iyi Allah bilir) bir saat oturup muhatap olmak isteyebilir mi?
Ülkenin en itibarlı fakültelerinden birinde, en önemlisi de en az 10 yılda inşa olmuş bir "ego" bu işi kolay kolay kabullenebilir mi?
"Bizim diğer hekimlerden neyimiz eksik" diye sormazlar mı? (Ben söyleyeyim: Tahlil aletleriniz, labaratuvar imkanlarınız, ölçüm cihazlarınız eksik).
"Onlar beş dakikada anlıyor, biz neden anlayamayalım ki" demezler mi?
Muhtemelen de böyle diyorlar. Tabi ki içlerinden sadece! Nereden anlıyoruz? Mevcut uygulama sonuçlarından! Tıpkı lambada yanan ışıktan kablonun içinde elektrik akımı olduğunu anlamamız gibi! Akıl sahibi bir varlık için bir şeyin illa kendisini görmek şart değildir yani!
...
Hastanelerde uzman sayısı arttığı, buna bağlı olarak da uzman başına düşen hasta sayısı düştüğü halde hasta başına ayrılan zamanın fazlaca artmaması olgusu da zaten bu tespitimi doğrulamıyor mu!
İlaca bu kadar ehemmiyet verip de, ilaç için -meslek adına- bu denli savunmaya geçip de tüm literatürdeki "doğru tedavi ilaç artı terapidir" gerçeğine rağmen terapiyi (özellikle uygulamada) ağızlarına bile almamaları (sorun mesleğe sahip çıkma ise bu da aynı tutum için haklı bir gerekçe olmalı değil midir) da aslında olup bitenlerin mesleğe sahip çıkmayı değil; işin kolayına kaçma ve işine gelene sahip çıkma anlayışını gösteriyor diye düşünüyorum. Tabi ki bu benim öznel düşüncemdir!
Evet, bu hatalı eğilim, hem psikiyatristlerin mesleki olarak toplumda daha etkin bir yer edinme, hem psikiyatrinin tıp içindeki yerini sağlamlaştırma (çünkü psikiyatri tıp içinde bilimsel temeli en zayıf olan, bu nedenle yıllarca bu camiada kabul ve itibar sorunu yaşamış, bu yüzden de özgüveni biraz düşük kalmış bir branştır), böylece geç gelen bu mesleki itibarı daha bir perçinleme, tabiki biraz da, "Daha fazla ilaç yaz, daha çok kazan" (yabancı ülkelerde, özellikle sahillerde tıp kongreleri ve tatilller, eşantiyonlar vs.) kaygılarıyla ilgili gibi görülüyor. (Hep merak ediyorum, bu kongreler Hakkari'de yahut Çankırı'da yapılsa acaba kaç kişi katılırdı diye).
Mesele (hani "tamamen duygusal" derler ya) tıbbi bir zorunluluktan ziyade "insan olma, bazı kaygılar taşıma, beklenti sahibi olma, işine gelme, kolayı seçme, mesleki algı, mesleki itibar" gibi psikolojik süreçlerle alakalı!
BUNLARI YAZMAK BANA MI KALDI
Rahatsızlık, özellikle de zihinsel hazımsızlık yaratacağı muhakkak olan bu yazımdan dolayı şahsıma karşı kişisel bir saldırı değil, bu tür platformlarda dile getirilecek bilimsel ve mantıki cevaplar bekliyorum! İkna olursam -onca bildiklerime rağmen- görüşümü değiştirir, hatta özür bile diler, yeni bir yazı kaleme alırım. Amacım bağcıyı döğmek değil, üzüm yemek nasıl olsa!
Meslek içindeki yanlışlara birilerince, "Mesleki itibar" adına ses çıkarılmıyorsa, dışarıdan eleştirenlere de, "Sen ne anlarsın, işine baksana..." denilmek suretiyle işin içinden kolayca çıkılıveriyorsa bunları yazmak hem aynı meslekten olmayan, o nedenle mesleki itibar kaygısı bulunmayan; hem de alanın tamamen dışında yer almayan bir mesleğin mensupları olarak bizlere düşüyor.
Zaten bundan dolayıdır ki ilgili uzmanlar da biz psikologları fazlaca eleştiriyorlar! Hatta çoğunda bel altından vurarak! Ben "nefsi müdafaa" adına bile olsa bunu yapmıyorum. Görüyorsunuz, tamamen bel üstüne çalışıyorum!
BEN SÖYLEMEYEYİM!
O DA SÖYLEMESİN.
ŞU ZATEN SÖYLEYEMEZ. ÇÜNKÜ ANLAMAZ!
PEKİ KİM SÖYLEYECEK.
NE ZAMAN SÖYLENECEK!
Ünlü bir siyasteçi mecliste bir başkasını eleştirirken, "O milletvekilinin dokunulmazlığı var" itirazı ile karşılaşır. Rahmetli vekil derin bir nefes alarak şöyle cevap verir:
"Şimdi dokunulmazlığı var diye söylemeyelim. Yarın vekil olmadığında '...artık yaşlı, hasta, ayıptır...' diye söyleyemeyelim. Öldüğünde de, "Ölünün arkasından konuşulmaz" diyerek bunu yapmayalım. Kardeşim bu ülkede yanlışları kime ne zaman söyleyeceğiz" demiştir.
Amacım hekimliğin o eski (haklı) itibarını, halkımızın da ruh sağlığını hiç olmazsa dahili tehlikelerden korumaktır! Aslında her cesur eleştiri sisli havada yol gösteren bir dost ışığıdır!
Psikolog
İzzet Güllü
Yazan
|
Bu makaleden alıntı yapmak
için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir: "Psikiyatristler Neden Çabucak İlaç Yazarlar" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.İzzet GÜLLÜ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır. Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.İzzet GÜLLÜ'nün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz. |
4 Beğeni
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.