2007'den Bugüne 92,312 Tavsiye, 28,221 Uzman ve 19,978 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Otizm
MAKALE #767 © Yazan Uzm.Psk.Nergis ÖZDİNÇ | Yayın Şubat 2008 | 8,205 Okuyucu
3 yaşında olan C. çok güzel ve sevimli bir erkek çocuğudur. C, İki yaşına geldiğinde hala konuşamıyor olması annenin dikkatini çektiyse de çevrenin baskısı onu bir yıl kadar bekletmiştir. Çünkü C, görünüşte çok sağlıklı bir çocuktur. Anne, tek çocuk olmasından dolayı çocuğunun içine kapanık ve bu yüzden konuşmasının gecikmiş olabileceğini düşünür. Konuşmuyor olmasının yanı sıra C. müzik kanalları izlemeyi çok sever, üstelik duyduğu şarkıların belli bölümlerini sürekli tekrar edebilir ancak bunları iletişim için kullanamaz. Annesinden bir şey istediğinde ya ağlar ya da annesinin elinden tutarak istediği şeye doğru yönelir, fakat hiç sözlü iletişime geçmez. Bir kenara geçip saatlerce oyun oynayabilir, daha çok arabaları sever ve onların tekerleklerini döndürmeye bayılır. Bu şekilde oynamaktan çok mutlu olur, bunu kollarını kanat gibi açarak ve ellerini birbirine vurarak belli eder. Eline aldığı nesneleri ayrıntılı olarak inceler, onlara dikkatle bakar ancak insanlarla göz göze gelmekten kaçınır. Daha çok tek başına oyun oynamayı sever. Annesi parka götürdüğünde diğer çocukları yanında istemez hatta onlardan kaçar. Annesi C’yi markete götüremez, çünkü her market alışverişi C’nin öfke krizine girmesi demek olur. Raflarda her gördüğünü almak ister, alınmadığında da ağlama ve öfke nöbetleri kendini gösterir.

Yukarıdaki yazı Yaygın Gelişimsel Bozukluk içerisinde Otizm tanısı almış gerçek bir vakaya aittir. Otizm, ilk olarak 1943 yılında Amerikalı çocuk Psikiyatristi Leo KANNER tarafından “Erken Çocukluk Otizmi” olarak adlandırılmıştır. Uzun yıllar psikolojik etkenlere bağlı olduğu sanılmış ve bu nedenle anne –baba tutumları eleştirilmiştir. Daha sonra ilk kez 1996 yılında B.Rimland’ın çalışması ile otizmin nörobiyolojik doğasına dikkat çekilmiştir. (Darıca&Gümüşçü, 2002).

Otizm, yaşamın ilk üç yılı içinde ortaya çıkan ve yaşam boyu devam eden nöropsikiyatrik, gelişimsel bir bozukluktur (Kulaksızoğlu, 2003). Bir çocuğa Otizm tanısı koyabilmek için belirli tanı ölçütleri gereklidir. Otizm için kullanılan 12 tanı ölçütü vardır ve üç bölüme ayrılmıştır. Karşılıklı sosyal etkileşimde niteliksel bir bozulma, iletişimde niteliksel bir bozulma ve sınırlı ilgi alanları bu bahsedilen üç bölümdür. Bir çocuğa otizm tanısı konması için en az ikisi sosyal etkileşim alanında ve birer tanesi diğer iki alanlarda olmak üzere en az altı ölçütün bulunması gerekmektedir. Ayrıca, çocuğun öyküsünde otuz altıncı ayını doldurmadan önce kendi içine çekilme (Sosyalizasyon), iletişim veya hayali oyunda gecikme olması gerekmektedir (Yalom, 2007).

Otistik çocuklar sosyal etkileşimde yetersizdirler. Çevresindeki bireylerin farkında olmazlar ve yalnız oynamayı tercih ederler. Kendisinin güvenli olabileceği ortamı seçme becerileri gelişmemiştir. Kendi dünyasındaymış gibidirler. İnsanlarla kendiliğinden ilişki başlatmazlar, istediği şeylere ulaşmak için ilişkiye girerler. İnsanları obje gibi kullanırlar. Göz göze gelmemeye çalışırlar, jest ve mimiklerini kullanmazlar (Ateş, 2005).

Otistik çocukların iletişimi, gecikmiş dil gelişimi ve sözel dilin kullanımındaki farklılıkları içerir. Konuşulan dilin gelişimde gecikme olması ya da hiç gelişmemiş olması ebeveynlerin bir problem olduğunu düşündürten en önemli nedendir. Otizm tanısı almış çocukların çoğu konuşamazlar, konuşabilenlerin de iletişimde kullandıkları dilde bozuklukları vardır (Yalom, 2007). Bu çocuklar oyuncaklarla konuşur gibi ses çıkarmazlar, bir kutuyu arabaymış gibi sürmezler, konuşma olsa da konuşmayı başlatıp sürdürme bozuktur. Kendine özel kelimeleri ya da konuşma tarzları vardır. İletişimde kullandıkları bazı davranışları vardır. Örneğin, su istediklerinde annesinin elinden tutarak hatta annesinin parmaklarını kullanarak suyu gösterirler. Anne ya da başka birini iletişimde bir araç olarak kullanırlar. Bir şeyi göstermek istediklerinde kendi parmakları yerine başkalarının parmakları ile göstermeyi tercih ederler. Genellikle televizyon kanallarına ilgili olan otistik çocuklar, televizyonda duydukları sesin ton ve ahengini taklit ederler ancak bu taklit ettikleri sesleri iletişimde kullanamazlar. Cümle kurabilen otistik çocukların kullandıkları dildeki diğer bir farklılık zamirleri kullanma şekillerindedir. “Ben” yerine genelde “Sen” zamirini kullanırlar. Örneğin “sen su içiyorsun” dediklerinde aslında “ ben su içiyorum” demek isterler (Ateş, 2005).

Otistik çocukların ilgi alanları sınırlıdır. Nesnelerin daha çok ayrıntıları ile ilgilenirler. Belirli alışkanlıkları vardır ve bunların değişimine tepki gösterirler. Bu tarz çocuklarda tekrarlayıcı (Stereotip) davranışlar gözlemlenir. Örneğin, markete gittiklerinde her defasında aynı şeyler sırası ile alınmalıdır yoksa öfke nöbetleri kendini gösterebilir. Objelere dokunup geçer ya da parmakla tıklatırlar. Dönen eşyaları, çamaşır makinesini seyrederler. Elinde ip ya da benzeri şeyleri sürekli sallayabilirler. Oyuncağın belirgin bir kısmıyla ilgilenir ve onu tekrarlayıcı bir şekilde hareket ettirirler. Objeleri gözüne yakın tutar, değişik konumlara yerleştirir, ona değişik açılardan bakarlar. Kağıtlara, kitaplara, dergilere özel ilgileri vardır. Kağıtları sürekli yırtabilirler. TV’de reklamlara, müzik kliplerine özellikle ilgilidirler. Heyecanlandıklarında kollarını, ellerini kanat gibi çırpma davranışları gözlenir. Birden başlayan koşmalar, zıplama, sallanma ayak uçlarında yürüme, dönme davranışları gözlenir. Garip parmak hareketleri yaparlar ya da ellerini uzatıp çevirerek bakarlar. Ellerini ısırma, başını vurma gibi kendine dönük saldırganlıkları vardır (Ateş, 2005).

Otistik çocukları tanımlamak için kullanılan pek çok davranış özelliği vardır fakat çoğunlukla hiçbir otistikte bu özelliklerin hepsi birden bulunmaz ve her birinde görülen özellikler farklılık gösterebilir. Ayrıca otistik çocukta görülen bir özellik zamanla yerini başka özelliklere bırakabilir. Bu nedenle güvenilir tanı koyabilmek için, çocuğun belirli aralıklarla farklı uzamanlar ile birlikte ve farklı alanlarda değerlendirilmesi daha uygun görülür. Ayrıca, otistik bozukluğun en ağırdan en hafife giden çok farklı biçimlerinin olduğu gözden kaçmamalıdır. Epilepsi, saldırganlık ve uyku problemleri otistik bozukluğa eşlik edebilmektedir. Otizm bozukluğunda dikkat edilmesi gereken diğer önemli bir nokta otistik gerilemedir (regresyon). Çocuğun öğrendikleri kelimeleri unutması ya da içe dönme davranışları gerilemenin ilk belirtileri niteliğindedir. Otizmin ağırlığı, zeka düzeyi, çocuğun konuşma yeterliliği ve öğrendiklerini genelleyebilme yetisi ile ilgilidir. Ağır otistiklerde tüm belirtiler görülebilirken hafif otistiklerde zamanla konuşabilme, göz teması kurabilme ve normal eğitim alabilme gözlenebilmektedir (Kulaksızoğlu, 2003).

Otizmin nedenleri konusunda pek çok araştırma yapılmış ve hatırı sayılır uzmanlar görüşlerini dile getirmişlerdir.


Otizmin başlangıcından bu güne, hastalığın nedenleri konusunda yapılan sayısız araştırmaların hiçbiri otizm bozukluğunun nedenleri konusunda kesin bir bilgi verememektedir. Günümüzde otizm bozukluğunun nedenleri hala tartışılmaktadır.

Otistik çocukların normal fiziksel görüntüsü pek çok kuramcının biyolojik etkenleri göz ardı etmesine neden olmuş ve ilk zamanlarda otizmin psikolojik temelli, erken çocukluktaki aile etkilerinin neden olduğu ileri sürülmüş olsa da, günümüze kadar gelen sistematik araştırmalar bu izlenimi yok etmiştir.

Otizmin çok erken başlangıçlı oluşu, otizmin erkek çocuklarda kızlara oranla 3-4 kat daha sık görülmesi, otistik bireylerin aileleri ve ikizler üzerine yapılan çalışmalar, otizmdeki iletişim ve sosyal alandaki yetersizliklerin bu bozukluğun kalıtsal geçişli/ biyolojik bir yönü olduğunu göstermektedir .

Otistik çocukların EEG’leri üzerine yapılan ilk dönem çalışmalarda bu çocukların çoğunun anormal beyin dalgası örüntüleri olduğunu gösteren bilgilere rastlanmaktadır. Diğer yapılan nörolojik çalışmalarda birçok otistik çocuğun beyin hasarlarına ilişkin bilgiler dikkati çeker niteliktedir. Örneğin manyetik rezonans (MRI) ile yapılan bir çalışmada otistik ve normal genç erkeklerin beyin yapıları karşılaştırılmış, otistik bireylerin beyinlerinde bir genişleme olduğu gözlenmiştir. Çocukluklarında ciddi otistik belirtiler gösteren bireylerin % 30’unun ergenlik döneminde epileptik nöbetler geçirmesi, bu bozuklukta beyindeki aksaklığın rol oynadığına ilişkin bir gösterge olabilmektedir (Aktr; Morris, 1997).

Otizm Bozukluğunun Tedavisi Nasıl Olacaktır?

Otizm tedavisinde erken tanı ve tedavi, hastalığın seyrini değiştirebilme açısından oldukça önemlidir. Bugün yaygın gelişimsel bozuklukların tedavisinde en önemli yaklaşım özel eğitim ve davranış terapileridir, çok sık olmasa da ilaçla tedavi (farmakoterapi) gerekebilmektedir. Tedavi programı, her çocuğun bireysel farklılıklarına göre belirlenmektedir. Eğitimin şekli kişinin yaşı ve gelişimine göre değişiklik göstermektedir. Çok küçük çocuklarda konuşma, dil eğitimi ve özel eğitim üzerine odaklanılır, anne baba ile çalışılır ve bazı belirtiler için psikoaktif ilaçlar kullanılabilir. Bunların yanı sıra otistik bozukluğun tedavisinde, çeşitliliği gün geçtikçe artış gösteren alternatif tedaviler de dikkati çeker niteliktedir.

En sık kullanılan tedavi yöntemi olarak şüphesiz özel eğitim tercih edilmektedir. Özel eğitimde otistik çocukların bilişsel işlevlerini, iletişim becerilerini güçlendirmek, sosyal becerileri ve öz bakım becerileri kazandırmak, davranışçı yöntemlerle olumsuz davranışları değiştirmek ve ailenin eğitime katılımını sağlamak amaçlanmaktadır. Özel eğitimde çocuğun mataryelleri nasıl ve hangi amaçla kullanılacağını öğrenerek bilişsel işlevlerinin geliştirilmesine destek olunur. Sosyal etkileşim ve iletişimi arttırma adına konuşma terapisi ve grup içine sokularak arkadaş ilişkisi ve etkileşiminin sağlanması amaçlanır. Sosyal beceri kazandırma eğitimlerinin kısıtlı uygulamaları vardır. Kurumda yatırarak eğitim söz konusu olmadığı durumlarda ailelere büyük görev düşmektedir.

Otistik çocukların tedavisinde aile önemlidir. Otistik çocukların özellikleri ve aile tutumları konusunda aile eğitilir. Davranışın değiştirilmesi de, tedavi ve eğitimin en önemli parçası olma özelliği gösterir. Davranışın değiştirilmesi hem bazı davranışları arttırma hem de bazı davranışları azaltma yaklaşımlarını içerir. İstediğimiz davranışları artırma yaklaşımlarında ödüllendirmelerden faydalanılır. Davranışları azaltmada yaklaşımlar, ceza verme ve dikkatini kaydırmadır.

İlaçla tedavi (farmokoloji), otistik bozuklukta kullanılan diğer önemli tedavi yaklaşımı olarak alınabilmekte ve eğitime katkısı önemli gözükmektedir. Otistik bozukluk ile görülen hiperaktivite, uyku sorunları, öfke patlamaları, çekilme, tekrarlayıcı davranışlar, saldırganlık, kendine zarar verici davranışlar, depresyon ve obsesif kompulsif davranışları gibi problemlerin üstesinden gelmek, zihinsen işlevleri desteklemek ve eğitime yardımcı olmak için kullanılabilmektedir.

Çok sık kullanılmasa da aileler tarafından ilgi gören farklı tedavi yöntemlerine de rastlamak mümkündür. Diyet tedavisi, vitamin tedavisi, sekretin, homeopati, duyu bütünleme ve işitsel bütünleme tedavisi, aroma terapisi, refleksoloji, kraniosakral terapisi, ümminglobülin tedavisi, sanatla terapi, müzikle terapi, yunuslarla terapi, hippoterapi, drama hareket terapisi, dansla terapi, heperbarik oksijen terapisi, akupunktur vb. tedaviler alternatif tedaviler içerisinde görülebilmektedir. Ancak, bu tedavi yöntemlerinden herhangi birinin otistik çocuklarda kullanıldığı zaman faydalı olduğu bilgisi henüz ispatlanmamıştır. Otistik bozukluğun yaşam boyu süren ve kesin tedavisinin olmadığı bilgisine dikkat edilirse, hiçbir tedavi ve eğitim yöntemi otizm’i yok edemez . Bu açıdan bakıldığında sözü edilen alternatif tedavilerin tamamlayıcı tedaviler oldukları unutulmamalıdır.



Aileye Öneriler


Otistik bozukluk için erken teşhis önemlidir. Zaman kaybedilmeden hem sağlık hem de eğitim önlemleri alınmalı ve en kısa sürede özel eğitime başlanmalıdır.

Hastalığın kabulü, çocuğun gelişimi, uyumu ve sonrasında yaşanacak güçlüklerin üstesinden gelinmesinde atılacak önemli bir adımdır. Hastalığı kabul eden aile, çocuğuna ilk desteği vermiş olur. Böyle aileler , çocuğunun ihtiyaçlarının ve ne yapılması gerektiğinin farkındadırlar. Bu kabul ediş ile birlikte aile çocuğunu topluma kazandırmaya hazırdır. Onu eve hapsetmez. Dışarı çıkarır, sorgulayıcı bakışlardan kaçmaz .

Anne-babalar, çocuklarının ilk ve sürekli öğretmenleri olduklarını unutmamalıdırlar. Özel eğitim demek sadece kurumlarda belirli uzmanlardan alınan eğitimler değildir. Evde de anne babalar özel eğitim uygulayabilirler ve kurumlarda uygulanan eğitimi destekleyebilirler. Ancak çocuğun ihtiyaçları doğrultusunda evde uygulanan çalışmalarda anne-babanın dikkat etmesi gereken bazı noktalar vardır; Çocuğun sınırlarını zorlamayın, bu onun başarısızlık duygusu ile içine kapanmasına yol açabilir. Çocuğu aşırı korumayın, yapması gereken beceri ve davranışlarda ona önce model olun, daha sonra tek başına bir şeyler yapmasına fırsat verin. Anne baba olarak tutarlı olun. Anne çocuğun yapmasını istemediği bir davranışı baba da istememelidir. Verdiğiniz sözleri mutlaka tutun. Çocuğunuzu belirli davranışından dolayı ödüllendirdiğinizde veya cezalandırdığınızda ona hangi davranışından dolayı ödül veya ceza verdiğinizi açıklayın.

Tüm bunların yanı sıra, Çocuğun gelişimi için anne baba ve eğitimci işbirliği oldukça önemlidir. Bu işbirliğinin anneye, babaya ve çocuğa yararları kaçınılmazdır. Bu işbirliği ile, çocuğun gereksinimleri daha iyi anlaşılacak, çocuğun okul dışındaki yaşantısı hakkında eğitimci bilgilenecek, eğitimde uygulanan yöntemler anne babalar tarafından daha geniş bir alanda uygulama imkanı bulacak ve çocuğa uygulanan bireysel programın takibi, tartışması ve değişimi daha kolay olacaktır.

KAYNAKLAR

  • Ateş,N.S. (2005). “ Otistik Çocuklar ve Özel Eğitime Muhtaç Çocukların Cinselliği ve Cinsel Eğitimi”. Ya-Pa Yayınları. İstanbul. 15-18
  • Darıca,N. Gümüsçü,S. (2002). “Otizm ve Otistik Çocuklar”. Özgür Yayınları. İstanbul. 17.
  • Davison,C. Neale, M. (Çeviri: İhsan Dağ). (1997). “ Anormal Psikolojisi”. Türk Psikologlar Derneği Yayınları No:29. Ankara. 466.
  • Kulaksızoglu,A. (2003). “Farklı Gelişen Çocuklar”. Epsilon Yayınları. İstanbul. 82-90.
  • Yalom,I.D. (2007). “ Okul Öncesi Çocukların Terapisi”. Prestij Yayınları. İstanbul. 53-55.
ZUKLUKLAR; OTİZ SÖHMEN
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Otizm" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Nergis ÖZDİNÇ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Nergis ÖZDİNÇ'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Nergis ÖZDİNÇ Fotoğraf
Uzm.Psk.Nergis ÖZDİNÇ
Edirne (Online hizmet de veriyor)
Uzman Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi5 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Nergis ÖZDİNÇ'in Yazıları
► Otizm Psk.Benan ŞAHİNBAŞ
► Otizm Psk.Serpil YILMAN KAYA
► Otizm Psk.Gamze ÖZCAN
► Otizm Psk.İpek ERDEM
► Otizm Psk.Göksu KOSTAKOĞLU
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,978 uzman makalesi arasında 'Otizm' başlığıyla benzeşen toplam 18 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Akran Zorbalığı Mayıs 2013
◊ Taraftar Psikolojisi Mayıs 2013
◊ Patolojik Kıskançlık Mayıs 2013
◊ Aile Danışmanlığı Mayıs 2013
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


12:57
Top